Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/512 E. 2019/1196 K. 28.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/512
KARAR NO : 2019/1196

DAVA : Tespit, Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 31/05/2017
KARAR TARİHİ : 28/11/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tespit, Ticari Şirket davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin vermiş olduğu 31.05.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; “Davalı …Tic. A.Ş’nin sermayesinin 13.000.000,00.-TL olduğunu, 13.10.2015 tarih ve … numaralı yönetim kurulu kararı alındığını, ilgili yönetim kurulu kararında; “Şirketimizin … A.Ş. ve/veya…’den asaleten ve/veya kefaleten kullandığı ve kullanacağı her türlü kredi teminatı olarak şirketimize ait ticari işletmemiz üzerinde azami 400.000.000-TL’lik ticari işletme rehni tesis edilmesine ve şirketimizin 3 üncü şahıslardaki hak ve alacaklarının 475,000.000,TL’lik kısmını temlik etmeye, ticari işletme ve temlik sözleşmelerini imzalamaya karar verilmiştir.” şeklinde karar alındığını, Genel kurulun yetkisi dahilinde olan bir husus hakkında yönetim kurulu tarafından karar alındığını ve bu nedenle söz konusu kararın yok hükmünde olduğunu, yönetim kurulunun bu yönde bir karar almasının mümkün olmadığını, söz konusu kararların şirketin temel yapısına ve sermayenin korunması ilkesine aykırı olduğunu, TTK md.369 ve 391, söz konusu kararın TBK md. 27 uyarınca ahlaka aykırılık nedeni ile yok hükmünde olduğunu, Daha evvel davalı şirketin iki ayrı yönetim kurulu kararının yokluğunun tespiti istemi ile dava açıldığını ve bahse konu davaların her ikisinde de dava konusu yönetim kurulu kararlarının yok hükmünde olduğunun tespit edildiğini, Davalı şirket …A.Ş.’nin yurt içinde ve yurt dışında hidrolik, rüzgar, güneş, fotovoltaik, jeotermal, biyokütleden elde edilen gaz (çöp gazı dahil) gibi enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üretimi, satışı ve benzeri konularda faaliyet göstermek için 2007 yılında 7.000.000,-TL sermaye ile kurulduğunu, 2009 yılında şirket sermayesinin 13.000.000,-TLye çıkarıldığını, davalı şirketin halihazırdaki sermayesininde 13.000.000,00 TL olduğunu, davalı şirketin günccl sermayesinin, beheri 10,00 TL nominal değerde olmak üzere 1.300.000 adet tamamı nama yazılı paya ayrılmış 13.000.000,-TL olduğunu, davacıların davalı … Enerji’de cem’an %31.85 oranında pay sahibi olduğunu, esas sözleşmesel pay gruplaşmasının yanı sıra fiili bir pay gruplaşmasının da bulunduğunu, davalı …Enerji’nin kalan 2/3’lük paylan ise iki gruptan oluştuğu ve davacılara karşı birlikte hareket ettiği iddia edilen hâkim hissedarlara ait olduğunu. Dava konusu yönetim kurulu kararlarına imza atan davalı… Eneıji yönetim kurulu üyelerinden …, …, …, …ve … olduğunu, yönetim kurulu üyesi …’nin ise karara imza atmadığını, bu nedenle karar 6 üyeden 5’inin imzası ile [oyçokluğu] ile alındığını, bahse konu tüm isimlerin halihazırda da yönetim kurulu üyeliklerinin devam ettiğini,… Enerji’nin tüm yönetim kurulu üyeleri Gür ve Yeşil pay gruplarının oyları ile seçildiğini, davacının bahse konu yönetim kurulu üyelerinin seçimini de içeren mezkur genel kurul toplantısında alınan kararların iptali içinde dava açtığını, genel kurul kararlarının iptali davasının halen İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …E. sayılı dosyası tahtında derdest olduğunu,Davalı şirketi yöneten diğer iki pay grubunun [… ve …] birlikte hareket etmesi nedeni ile davacıların yalnız ve azınlıkta kaldığını, Özen yükümlülüğüne aykırı davrandığını, muvazaalı işlem ve satışlar yaptığını, bir kısım pay sahibine doğrudan maddi menfaat temin etmek gibi örtülü kazanç [kar ve sermaye] dağıtımı mahiyetinde çok sayıda işlem ve eylemle davalı… Enerji ve bağlı ortaklıkları açısından ciddi düzeyde zarar doğuran çok sayıda usulsüzlüklerde/hukuka aykırılıklarda bulunduğunu. Davacı, TTK’nun 408. maddesinde genel kurulun devredilemeyen yetkilerinin ifade edildiğini, buna göre, TTK md. 408’de düzenlenen hususlardaki yetkilerini başka bir organa devredemeyeceğini ve bu hususlarda karar alma yetkisinin münhasıran genel kurula ait olduğunu, TTK md. 408 f.2-f hükmünde “önemli miktarda şirket malvarlığının toptan satışı” genel kurulun münhasır yetkileri arasında sayıldığını, ayrıca TTK’nun 443. maddesi f.2’de aktiflerin satılabilmesi için umumi heyetin kararının gerekli olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu kararında şirketin ticari işletmesi üzerinde azami 400.000.000,00 TL’lik ticari işletme rehni tesis edilmesine ve davalı şirketin 3. Şahıslardaki hak ve alacaklarının 475.000.000,00 TL’lik kısmının temlik edilmesine karar verildiğini ancak davalı şirketin kayıtlı sermayesinin 13.000.000,00 TL olduğunu, başka bir İfade ile şirket sermayesinin 30,76 katının rehin tesis edildiğini ve şirket sermayesinin 36.53 katı tutarındaki alacakların temlik edildiğini, bu nedenle ilgili yönetim kurulu kararının şirket İçin hayati öneme sahip olduğunu, bu kadar önemli bir kararın TTK 408. Maddesi f.2-f uyarınca ancak genel kurulda alınabileceğini. Davacı gerçek anlamda alacak devrinin İvazlı olacağını, ancak ivazlı devirlerde satış akdine benzer ve hatta daha ağır olarak, önemli ve hayati düzeyde şirket malvarlığı el değiştirmekte olduğunu, ayrıca, alacağın temlikinde alacağı devreden davalı şirketin kanundan doğan garanti sorumluluğunun bulunduğunu, garanti sorumluğunun ise bir kusursuz sorumluluk hali olduğunu, buna göre, davalı şirketin yönetim kurulu kararı ile asaleten ya da kefaleten kullanılacak krediler için önemli ve hayati düzeydeki şirket malvarlığının bankaya devrine karar verildiğini, ayrıca TTK’ nın m.408/f.2-f hükmüne benzer bir şekilde, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu md.23 f.l (b) bendinde halka açık anonim ortaklıkların “mal varlığının tümünü veya önemli bir bölümünü devretmesi veya üzerinde bir ayni hak tesis etmesi veya kiralaması” önemli nitelikte işlem sayıldığını, mal varlığının tümünün veya önemli bir bölümünün devri ile üzerinde bir ayni hak tesis edilmesi veya kiralanması konularının birlikte düzenlendiğini ve her bir işlemin ayrı ayrı şirket için hayati önemde olduğunu, Davalı şirketin faaliyet konusu ile ilgili tüm gelirini iki ayrı çöp depolama sahasında işletilen enerji santrallerinden elde ettiğini, davalı şirketin bahse konu yönetim kurulu kararı ile faaliyet konusu ile ilgili tüm bu gelirini devrettiğini ve bu geliri elde ettiği tüm tesis üzerinde ticari işletme rehni kurduğunu, bu kadar önemli ve ağır neticeler doğuran bir tasarruf işleminin de tek başına yönetim kurulu karan ile yapılmasının mümkün olmadığını,dava konusu matbaa ve gazete şirketin tek malvarlığı ise şirket temsilcisinin
tek başına temsil yetkisine dayanarak bu malvarlığını satması, TTK. ‘nın 443/2. maddesine göre değerlendirilmelidir.” şeklinde içtihatta bulunduğunu, bu kapsamda Yargıtay önemli miktarda şirket varlığının el değiştirmesi sonucunu doğurabilecek işlemlerin TTK md.408f.2-f hükmü kapsamında değerlendirmesi gerektiği kanaatinde olduğunu, TTK md. 391 f.l- d hükmüne göre; “diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin” yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunu, dolayısı ile dava konusu yönetim kurulu kararları aynı zamanda mutlak butlan ile batıl olduğunu,davalı şirketin ana sözleşmesinde hüküm bulunmak kaydıyla şirket işletme konusunun gerçekleştirilmesi için işlemlerde bulunmasının mümkün olduğunu, ancak buna ilişkin kararın şirketin hangi organı tarafından alınacağının önem arz ettiğini, TTK md. 374 hükmü uyarınca, şirketin işletme konusunun gerçekleşmesi için gerekli olması şartına bağlı olarak yönetim kurulu tarafından karar alınabileceğini, davalı şirketin işletme konusu hidrolik, rüzgâr, güneş, fotovoltaik, jeotermal, biyokütleden elde edilen gaz (çöp gazıdahil) gibi enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üretimi, satışı ve benzeri konularda faaliyet gösterdiğini, buna göre, davalı şirketin bir enerji şirketi olduğunu, işletme konusunun da bununla sınırlı olduğunu, şirket idare ile olan anlaşması uyarınca çöpten ürettiği elektriği yine idareye satarak gelir elde ettiğini, davalı şirket bir eneıji üretim şirketi olduğu için 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve ilgili diğer ikincil düzenlemeler uyarınca EPDK mevzuatına tabi olduğunu, yasal düzenlemeler uyarınca şirket elektrik enerjisi üretimi dışında başkaca bir konuda faaliyet yürütemeyeceğini, davalı şirketin esas sözleşmesinin “Amaç ve Konu” başlıklı 3. maddesinde şirketin faaliyet alanı bu nedenle elektrik enerjisi üretmek amacıyla tesis kurulumu ve işletilmesi ile sınırlı tutulduğunu, bahse konu Esas sözleşme hükmünün devamında ise ilgili faaliyet alanı ile ilgili diğer konuların sayıldığını, ancak şirketin dava konusu yönetim kurutu kararına konu hususlar açısından herhangi bir yetki verilmediğini, bu yönde alman bir genel kurul kararının da bulunmadığını, ayrıca davalı şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için asaleten veya kefaleten kredi kullanmasını gerektirecek hiçbir durumun bulunmadığını, şirketin yatırım harcamalarını tamamladığını, bulunduğu sektörün en karlı ve en büyük şirketi olduğunu, bu durumun derdest bazı davalarda (İstanbul … ATM, …E., İstanbul … Atm, …H. vs.) davalı şirketin avukatları tarafından ifade edildiğini, davalı şirketin yönetim kurulu tarafından alınan karan davalı şirket açısından sermaye azaltılması anlamına geleceğini, sermayenin azaltılmasının bilançodaki sermaye kaleminin itibari değerinin tutar olarak küçülmesi olduğunu, sermayenin azaltılmasının hukuki niteliği itibarıyla bir esas sözleşme değişikliği olduğunu, sermayenin azaltılması için gerekli şartlar ve gerçekleştirilmesi gereken prosedürlerin TTK m. 473-475 hükümleri ile düzenlendiğini, sermaye azaltılması -gerek doğrudan gerekse de somut olayda olduğu gibi dolaylı olarak- ancak genel kurulun bu yönde bir karar alması ile mümkün olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu üyeleri, genel kurulun münhasır yetkisinde olan TTK md.408 f.2 -f hükmü kapsamındaki dava konusu yönetim kurulu kararını, mezkur kararlar açısından sermayenin yüzde yetmiş beşini oluşturan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oyları gibi ağırlaştırılmış nisaplar öngörüldüğünden dolayı [TTK.538 f.2; ttk 421 f.3-4; anonim şirketlerin genel kurul toplantılarının usul ve esasları ile bu toplantılarda bulunacak gümrük ve ticaret bakanlığı temsilcileri hakkında yönetmelik md.22 f.l2] genel kurulun huzuruna getirmediğini ve adını değiştirerek sermaye azaltılması mahiyetinde temlik ve rehin konulu yönetim kurulu kararı almakla yetindiğini, bunun sebebi olarak ise davacılann % 31,85 oranında pay sahibi olduğunu ve böyle bir değişiklik için pay sahiplerinin 3/4 ü gerekeceği için genel kurula getirmediğini, dava konusu yönetim kurulu kararı anonim şirketlerin temel yapısına aykırı olduğunu, aynı zamanda TTK md. 391 f.l-c hükmü uyarınca sermayenin korunması ilkesine de aykırı olduğunu, sermayenin korunması ilkesi ile kastedilen şirketin tüm malvarlığının korunması olduğunu, dava konusu kararda sermayesi 13.000.000 TL olan bir şirketin ticari işletmesi üzerinde “azami 400.000.000,00 TL’lik [dörtyüz milyon Türk Lirası] ticari işletme rehni tesis edilmesine” ve … Enerji’nin 3. şahıslardaki hak ve alacaklarına 475.000.000,00 TL’lik [dörtyüz yetmişbeş milyon Türk Lirası] kısmının temlik edilmesine” karar verildiğini, bu kararın sermayenin korunması ilkesine aykırı olduğunu, dava konusu yönetim kurulu kararının şirketin ekonomik özgürlüğünün aşın derecede sınırlandırmış olması ve ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmesi sebebiyle ahlaka aykırı olduğunu, ahlaka aykırılığın yaptırımı ise TBK md. 27 uyarınca butlan olacağı ve bu sebeple hukuka aykırı olduğunu.
Yukarıda bahse konu edilen yönetim kurulu kararları davalı şirketin halihazırdaki yönetim kurulu üyeleri tarafından alındığını, buna göre huzurdaki davaya konu yönetim kurulu kararı ağır surette hukuka aykırı ilk karar olmadığını, daha önce dava konusu edilen her iki yönetim kurulu kararının da ayrı ayrı iki mahkeme tarafından yok hükmünde olduğuna dair karar verildiğini, Tüm bu nedenlerle, TTK md.408.f 2 -f; md.369; md.371; md.374; md.391; md.421, md.473, vd. ile TBK md. 27 ‘ye aykırı olarak alınan dava konusu yönetim kurulu kararının yoklukla ve/veya mutlak butlanla malul olduğunun tespitini, yargılama sonucuna kadar beklenmeksizin bu aşamada ihtiyati tedbir mahiyetinde yokluğu talep edilen davalı şirket … A.Ş’nin 13.10.2015 tarihli ve … yönetim kurulu kararının icrasının durdurulmasını, davanın … A.Ş. ile ….’ ye ayrı ayrı ihbarını ve bu meyanda dava dilekçesi ile eklerinin her iki ihbar olunanlara tebliğini; huzurdaki davanın ikame edildiği bilgisinin 3. kişilerin uğrayacağı muhtemel zararların önlenmesine binaen TTK md. 448 f.l uyarınca Ticaret Sicil Gazetesi’nde tescil ve ilanı için davalı şirket yönetim kurulu üyelerini ve davalı şirkete ayrı ayn ihtaratta bulunulmasını, giderleri davalıya ait olmak üzere, dava sonunda verilecek müspet kararın gazete ile yayımlanmasını, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya tahmiline dair karar verilmesi talebiyle, Davalı şirket …Sanayi ve Ticaret A.Ş’ nİn 13.10.2015 tarihli ve … karar numaralı yönetim kurulu kararının yoklukla ve/veya mutlak butlanla malul olduğunun tespitine ve yargılama sonucuna kadar beklenmeksizin bu aşamada ihtiyati tedbir mahiyetinde yokluğu talep edilen davalı şirket … A.Ş’ nin 13.10.2015 tarihli ve … yönetim kurulu kararının icrasının durdurulmasına, Huzurdaki davanın ikame edildiği bilgisinin 3. kişilerin uğrayacağı muhtemel zararların önlenmesine binaen TTK md. 448 f.l uyarınca Ticaret Sicil Gazetesi’nde tescil ve ilanı için davalı şirket yönetim kurulu üyelerine ve davalı şirkete ayrı ayrı ihtaratta bulunulmasına; Giderleri davalıya ait olmak üzere, dava sonunda verilecek müspet kararın gazete ile yayımlanmasına; Yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya tahmiline; dair karar verilmesi talebiyle iş bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı vekilince verilen 10.09.2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacının, müvekkili şirkete, grup şirketlerine veyahut da yönetim kurulu üyelerine yöneltmiş olduğu 30 adet dava bulunmakta olduğunu, davacıların, her fırsatta yeni bir dava konusuyla davalıya ya da davalı şirketin pay sahibi olduğu ya da davalı şirkette pay sahibi olan şirketlere haksız davalar ikame etmekte olduğunu ve bu davaların uzaması için elinden geleni yapmakta olduğunu, TTK m. 408/2-f hükmünde “önemli miktarda şirket malvarlığının toptan satışı” ndan söz edildiği, ticari işletmenin rehni ve alacağın temliki ise satış işlemi olmadığını, kanunda ayrıca düzenlenmiş satış sözleşmesinden farklı sözleşmeler olduğunu, davacının, sanki şirket malvarlığının bir kısmının karşı tarafa ivazsız olarak devredildiği itibarını uyandırmaya çalıştığını, oysa dava konusu yönetim kurulu kararında şirket malvarlığının rehni ve alacağın temliki sözleşmeleri teminat amacıyla yapılmış ve müvekkil şirketin kredi alarak ivaz sağladığı sözleşmeler olduğunu, bu sözleşmeler karşılığında…’den kredi kullanıldığını, bu kullanılan kredinin şirkete … A.Ş. aracılığıyla kullandırıldığını, bu kapsamda 73 milyon USD nakdi kredi ve 12 milyon Usd tutarında gayri nakdi kredinin şirkete kullandırıldığını, bankalardan kullanılan krediler sebebiyle bankalara ticari işletme rehni tesis edilmesi, alacağın temlik edilmesi ticari hayatın olağan işleyişi olduğunu, davalı şirketin sektörde etkin faaliyetlerde bulunan büyük bir anonim şirket olduğunu, Anonim Şirketlerin bu şekilde ticari işlemlerde bulunması ticari hayatın olağan akışı olduğunu, davacıların ise sanki davalı şirketin ivazsız şekilde ticari işletmesini rehin etmiş ve alacağını temlik etmiş gibi bir izlenim uyandırmaya çalıştığını, ticari hayatta her işlemin karşılığı olduğu gibi müvekkili şirketin de bu işlemler karşılığında bankadan kredi kullandığını, bu işlemden sonra da müvekkili şirketin olağan ticari hayatına devam etmekte ve tüm organlarıyla birlikte işleyişini sürdürmekte olduğunu, TTK m. 408/2-f bendinde: “Çeşitli hükümlerde öngörülmüş bulunan devredilemez görevler ve yetkiler saklı kalmak üzere, genel kurula ait aşağıdaki görevler ve yetkiler: Önemli miktarda şirket malvarlığının toptan satışı” şeklinde ifade edildiğini, ilgili kanunda görüldüğü üzere, “satış” işleminden söz edilmekte olduğunu, ayrıca Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 207 hükmü satış sözleşmesini, satıcının satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise bir karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşme olarak tanımladığını, oysa dava konusu yönetim kurulu kararında davalı şirketin yönetim kurulunun yapmış olduğu işlemlerin satış işlemi olmadığını, ticari işletmenin rehni ve alacağın temliki işlemleri olduğunu, ticari işletme rehni, 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu ile düzenlendiğini, alacağın temlikinin ise TBK m. 183 vd. hükümlerinde düzenlenmiş olduğunu, bu kanunlarda görüldüğü üzere iki ayrı işlem de kanun ile düzenlenen sözleşmeler olduğunu, bu iki ayn işlem de kanunda düzenlenmiş olduğu ve satış sözleşmesinden farklı işlemler olduğunu, buna rağmen, davacıların açık kanun hükmünü dolanarak somut olaydaki işlemlerin satış sözleşmesi olduğunu iddia etmeleri kötüniyetli şekilde kanuna karşı hile yapmak olduğunu, dava konusu olaydaki işlemler açık bir biçimde satış işlemi olmamakla birlikte, bir an için satış işlemi olduğu kabul edilse dahi satış işleminin TTK m. 409/2-f hükmü kapsamında değerlendirilebilmesi için “önemli miktarda satış” işlemi olması gerektiğini, ancak dava konusu olayda bir satış işlemi söz konusu olmamakla birlikte Kanun, doktrin ve Yargıtay kararlartnın aradığı ölçü “önemli miktarda” bir işlemin olmadığını, TTK m. 409/2-f hükmünde sözü edilen “önemli miktar “, şirket tarafından satıldıktan sonra şirketin işlerini devam ettiremeyeceği orandaki malvarlığı miktarı olduğunu, Hukuk Genel Kurulunun 2011 yılında vermiş olduğu bir kararda, şirketin tek taşınmazının satılmış olması önemli miktarda şirket malvarlığının satılması olarak kabul edildiği, Şirket maksat ve konusu dışma çıkan bir işin veya hukuki işlemin yönetim kurulu veya temsilciler tarafından yapılabilmesi TTK’nın 443/2. maddesi uyarınca, ancak genel kurulun vereceği özel bir yetki ile olabileceğini, ayrıca genel kurulun şirketin tek taşınmazını satmaya yetki verebilmesi için anılan kanun hükmü gereğince aynı kanunun 388. maddesinin 3. ve 4.fıkralarındaki toplanma ve karar yeter sayısı olmasının şart olduğunu, Genel kurulun yetkilerinin belirtildiği TTK m. 408/2 hükmünün istisnai bir hüküm olduğunu, ortaklığın yönetiminde ve dışarıya karşı temsilinde yönetim kurulunun yetkili olduğu, genel kurulun bu yetkiyi kullanamayacağını, genel kurulun bir iç organ olduğunu, genel kurulun dış dünyada etkili karar alamayacağını, bu kuralın istisnasını ise TTK m. 409/2-f hükmündeki ve dava konusunu oluşturan önemli miktarda şirket malvarlığının toptan satışı kararının olduğunu, istisnaların dar yorumlanır kuralı olduğunu, bu nedenle bu hükmün de dar yorumlanması gerektiğini, bu doğrultuda kanunun lafzına aykırı olacak şekilde satış işleminin kapsamına alacağın temliki ve ticari işletmenin rehni işlemlerinin sokulmaması gerektiğini, TTK m. 374’te, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için yönetim kurulunun her türlü iş ve işlemde bulunabileceğinin belirtildiğini, yönetim kurulunun devredilemez görev ve yetkilerinin sayıldığını, TTK m. 374’te açıkça, genel kurulun yetkilerinin sınırlı olduğunu, kanunda genel kurula açıkça yetki vermiş hükümler dışında şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her türlü iş ve işlemleri yönetim kurulunun yapacağının belirtildiğini, genel kurulun şirket pay sahiplerinden oluşan bir organ olması nedeniyle en üst yetkiye sahip olduğunu ve dilerse her alanda karar alabileceğinin iddia edilemeyeceğini, TTK m. 375/1-a hükmünde de “şirketin üst düzeyde yönetimi ve bunlarla ilgili talimatların verilmesi” görevi yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez görevleri arasında sayıldığını, bu nedenle dava konusu olayda da enerji sektörünün önde gelen şirketlerinden olan davalı şirketin projelerini gerçekleştirebilmesi ve idaresinin sağlanabilmesi amacıyla birçok hukuki işlemde bulunabileceğini, dava konusu olayda bulunduğu ticari işletme rehni ve alacağın temliki işlemleri de bunlardan sadece iki tanesi olduğunu, bu iş ve işlemleri yapma yetkisinin TTK’nın verdiği yetkiye bağlı olarak yönetim kurulunda olduğunu, TTK m. 375’te de açıkça belirtildiği üzere bu yetkiler başka bir organa (genel kurula) devredilemeyen ve vazgeçilemeyen yetkiler olduğunu, aksine genel kurulun dava konusu olaydaki hukuki işlemleri gerçekleştirmiş olsa bile bunun yetki gaspı olacağını ve TTK’nın açık hükmüne (Tİ K m. 375/1-a) aykırılık teşkil edeceğini,davacıların son üç yılda yapılan tüm genel kurul toplantılarından sonra genel kurul kararlarının iptali amacıyla dava açtıklarını, davacıların davalı şirket aleyhine her fırsatta dava yoluna gitmeyi tercih ettiklerini, bu nedenle kötüniyetli olduklarını, davacılann kanunun azınlık pay sahiplerine tanıdığı hakları kötüye kullanarak ortaklığa zarar vermekte olduğunu, doktrinde çoğunluğun azınlık pay
sahiplerine zarar verebilme ihtimali yanında azınlığın da çoğunluk pay sahipleri ve ortaklığa zarar verebileceklerinin kabul edildiğini, azınlık ve imtiyazlı pay sahipleri çoğunluk pay sahipleri tarafından afaki iyiniyet kurallarına aykırı olarak alınmış bulunan genel kurul kararlarına karşı iptal davaları açmak, kararların icrasının geri bırakılmasını sağlamak… gibi etkin hukuki yollara sahip bulundukları halde, çoğunluk pay sahipleri azınlık ve imtiyazlı pay sahiplerinin kanun ve/veya ana sözleşme ile elde etmiş oldukları söz konusu pay sahipliği haklarını kötüye kullanmalarına karşı TTK tarafından yeterli ve etkili bir şekilde korunmadığını, bu koruma ancak genel hükümlere göre söz konusu olabileceğini, Medeni Kanuncun 2. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hakkın kötüye kullanılmaması ilkesine aykırılığın çeşitli hukuki sonuçlarından biri de bu ilkeye aykırı hareket ederek başkalarına zarar veren uyarınca kötüniyetle açıldığı iddia edilen bu iptal davası neticesinde şirketin uğrayacağı tüm zararlardan davacının sorumlu olduğunu ve davacıya bu sebeple tazminat davası açma hakkının saklı olduğunu,müvekkili şirkette fiili pay gruplaşması olduğu iddiasının gerçek dışı bir iddia olduğunu, davalı şirket ya da dava dışı şirketlerde davacıların dışlanmasına yönelik hiçbir faaliyetin bulunmadığını, davacılardan …’nın bir dönem yönetim kurulu üyeliği yaptığını, daha önce yönetim kurulu üyesi olan birinin ilelebet bu görevi sürdüreceği gibi bir kuralın bulunmadığını, müvekkili şirket ve diğer dava dışı şirketlerdeki tüm genel kurul kararlarının kanuna uygun olduğunu, genel kurulun iradesi neticesinde davacının yönetim kurulu üyeliğine seçilmemiş olması davacının yönetimden uzaklaştırıldığı anlamına gelmeyeceğini, davacının sırf yönetimden uzaklaştırıldığı varsayımından hareketle davalı şirket ve diğer dava dışı şirketlerdeki alınan her genel kurul kararının haksız yere iptalini talep etmesi davacının kötüniyetinin göstergesi olduğunu,bu davaların açılmasının asıl amacının şirketlere bir şekilde kayyum atanmasını sağlayarak büyük projeleri ve kredileri bünyesinde bulundurulan şirketlerin zor duruma düşmesini sağlayarak büyük projeler yapmakta olan ve banka ve fınans kuruluşları ile şahsi kefaletlerini de vermek suretiyle krediler temin etmiş olan çoğunluk hisse sahiplerinin panik olmasını sağlayarak davacı … ailesine ait azınlık hisselerini değerinin çok ama çok üstünde satın almaya davalıları mecbur bırakmak olduğunu, sürekli dava açarak şirketlerin işlemez hale gelmelerini sağlamak olduğunu, bu davalar nedeni ile neredeyse her hafta ticari defterlerin bilirkişi incelemesine sunulduğunu, dava konusu yönetim kurulu kararında ticari işletme rehni ve alacağın temliki işlemleri olduğunu ve bu hukuki işlemlerin satış kapsamında olmaması sebebiyle, ayrıca satış olsa bile önemli miktarda olmaması ve bu işlemler sonucunda günlük olağan ticari iş ve işlemlerine sağlıklı bir biçimde devam etmesi sebebiyle davanın reddini talep ettiklerini ve yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesini talep ettikleri, TTK m. 408/2-f hükmünde açık bir biçimde “önemli miktarda şirket malvarlığının satışından söz edilmekte olup somut olaydaki hukuki işlemler ticari işletme rehni ve alacağın temliki işlemleri olduğundan bu hukuki işlemlerin satış kapsamında olmaması sebebiyle davanın reddine karar verilmesini, bir an için somut olayda ‘”satış” işleminin varlığı varsayımından hareket edilse dahi bu satışın TTK m. 409/2-f hükmünün aradığı ölçüde “önemli miktarda toptan satış” olmaması ve müvekkil şirketin bu işlemler sonucunda günlük olağan ticari iş ve işlemlerine sağlıklı bir biçimde devam etmesi sebebiyle davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesi, isteminde bulunmuştur.
Yanların tüm delilleri toplandıktan sonra dosya iddia, savunma ve yanların tüm delilleri ile ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak dava tarihi itibarıyla dava konusu yönetim kurulu kararının şirketin ekonomik özgürlüğünün aşırı derecede sınırlandırmış olması ve ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmesi sebebiyle ahlaka aykırı olduğunu, ahlaka aykırılığın yaptırımı ise TBK md. 27 uyarınca butlan olacağı ve bu sebeple hukuka aykırı olduğunu,yukarıda bahse konu edilen yönetim kurulu kararları davalı şirketin halihazırdaki yönetim kurulu üyeleri tarafından alındığını, buna göre huzurdaki davaya konu yönetim kurulu kararı ağır surette hukuka aykırı ilk karar olup olmadığını, TTK md.408.f 2 -f; md.369; md.371; md.374; md.391; md.421, md.473, vd. ile TBK md. 27 ‘ye aykırı olarak alınan dava konusu yönetim kurulu kararının yoklukla ve/veya mutlak butlanla malul olup olmadığının saptanması için bilirkişi kuruluna verilmiştir.
Bilirkişi kurulunun düzenlediği 11.06.2019 tarihli 25 sayfadan ibaret raporunda özetle; “Davacıların davalı şirkette iptali talep edilen yönetim kurulu kararı alındığı tarihte yönetim kurulu üyesi olmadığı. İptali talep edilen dava konusu 13.10.2015 tarih ve … nolu davalı şirket yönetim kurulu kararına istinaden davalı şirketçe…’tan 73.000.000.-USD kredi kullanıldığı ve bunun için 12.000.000.-USD faiz maliyetine katlanıldığı. Söz konusu kredinin teminatı olarak davalı şirketçe …’a hem ticari işletme rehni verildiği ve hem de…A.Ş.(…)’ den elektrik piyasası dengeleme ve uzlaştırma faaliyetleri nedeniyle doğacak bakiye alacağının … tarafından temlik onay tarihinden itibaren 13.10.2025 tarihine kadarki döneme ait (tüm gecikme zammı alacakları dahil) 475.000.000,00,-TL’lik kısmının temlik edildiği. Davalı şirket yasal defterlerinde yapılan incelemelerde davalı şirketin kendi ihtiyaçları için böyle bir krediye ihtiyacının bulunmadığı, söz konusu kredinin tamamına yakınının diğer grup şirketlerine aktarıldığı, söz konusu kredi kullanılırken davalı şirketin kaynaklarının kullanıldığı ve bunun karşılığında davalı şirketin herhangi bir ilave gelir elde etmediği, aksine söz konusu kredi nedeniyle önemli tutarlarda faiz maliyetine katlanıldığı, davalı şirketin üstlendiği risk nedeniyle bir gelir elde etmemiş olması ve faiz vb. giderlerin tümünün yansıtılmamış olması nedeniyle davalı şirket zararı doğduğunu, iptali talep edilen dava konusu 13.10.2015 tarih ve …nolu davalı şirket yönetim kurulu kararma istinaden alınan kredi nedeniyle davalı şirketin çok büyük finansal risk almış olduğu ve özellikle kurların yükselmesi nedeniyle davalı şirket üzerindeki riskin arttığı,davalı şirketin …’tan kredi kullanmak suretiyle ilave herhangi bir gelir elde etmemesi nedeniyle KVK nun 13. Maddesinde tanımlanan transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yaptığını ve şirketin vergisel risk almış olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu tarafından gerçekleştirilen 13.10.2015 tarihli rehin tesisine ilişkin işlemin TTK md.408 (f) bendi kapsamından genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında değerlendirilmesi gerektiği, bu durumda yönetim kurulu tarafından alınan kararın içerik itibarıyla yönetim kurulunun yetkisini aştığı ve diğer bir organın yetkisine müdahale anlamına geleceği, genel kurul tarafından verilmiş açık veya örtülü bir onama karan bulunmadığı alınan kararın TTK md. 391 (d) bendi düzenlemesi gereği butlan ile malul olduğunun söylenebileceği, huzurdaki davanın Mayıs 2017 yılında yani butlanı talep edilen yönetim kurulunun işletme rehni tesisi işleminin üzerinden 1.5 yıl geçmesinden sonra açıldığı dikkate alındığında aradan geçen zaman ve butlanın şirket yönetiminde, pay sahiplerinde, alacaklılarda ve sermaye piyasasındaki potansiyel yatırımcılarda yaratabileceği olumsuz algı ve işlem güvenliğini sarsma potansiyelinin göz önünde bulundurulması hususunda takdirin Mahkemeye ait olduğu” Sonuç ve kanaatleri ile raporlarını sunmuşlardır.
Dosyaya getirtilen yanlara ait tüm deliller, getirtilen …ATM dosyası, dava dışı şirketin ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapor ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere;
Huzurdaki davanın konusu 13.10.2015 tarih ve … nolu yönetim kurulu kararının butlanının tespitine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Davacıların … A.Ş.’nin yönetim kurulu üyesi ve temsil ve ilzama yetkili olmadıkları görülmüştür.
İptali talep edilen dava konusu 13.10.2015 tarih ve …nolu davalı şirket yönetim kurulu kararında aynen; “Şirketimizin… A.Ş. ve/vcya ….’ den asaleten ve/veya kefaleten kullandığı ve kullanacağı her türlü kredilerin teminatı olarak şirketimize ait ticari işletmemiz üzerinde azami 400.000.000,00.-TL’lik ticari işletme rehni tesis edilmesine ve şirketimizin üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının 475.000.000.-TL’lik kısmını temlik etmeye, ticari işletme ve temlik sözleşmelerini imzalamaya karar verilmiştir” hususlarının yer aldığı görülmüştür. Davalı … A.Ş. ile … A.Ş. arasında dava konusu yönetim kurulu kararı kapsamında Beyoğlu … Noterliğinin 13.10.2015 tarihli ve… sayılı noter tasdikli (…) ticari işletme rehni sözleşmesinin yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin 1. maddesi; işbu ticari işletme rehni …Ticaret Müdürlüğünün … sicil nosunda kayıtlı rehin verenin… A.Ş. (Şirket) şeklindeki ticaret ünvanı ve işletme adı ile aşağıdaki listede nitelik, model, numara ve ayırt edici özellikleri yazılı sözleşmenin yapıldığı tarihte mevcut bulunan veya ileride edineceği, işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş makine araç alet ve motorlu nakil araçları ile ihtira beratları markalar modeller resimler ve lisanslar gibi sınai hakları ile işletmenin diğer tüm aktiflerini kapsar.
Sözleşmenin 2. maddesinin i bendi; “…(Kredi Aian) namına rehin alanlardan …tarafından asaleten ve/veya kefaleten açılmış ve/veya açılacak her türlü nakdi/gayrinakdi krediden doğmuş ve/veya doğacak olan kredi borçlarının (“kredi I”) tüm ferileri ile birlikte teminatını teşkil etmek üzere … lehine 343.600.000,00.-TL tutarında ve %85,9 garame payı,” bendi; “kredi alanlar namına rehin alanlardan…A.Ş. tarafından asaleten ve/veya kefaleten açılmış ve/veya açılacak her türlü nakdi/gayrinakdi krediden doğmuş ve/veya doğacak olan kredi borçlarının (“kredi 2”, kredi 1 ile birlikte anılacaktır) tüm ferileri ile birlikte teminatını teşkil etmek üzere … A.Ş. lehine 56.400.000,00.-TL tutarında ve %14,1 garame payı,
“1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu uyarınca, şarta bağlı olmaksızın ve gayri kabili rücu olarak ve rehin alanlar arasında sıra ve öncelik gözetmeksizin müştereken ve …için işbu sözleşmede belirtilen toplam rehin tutarının %85,9’una ve … A.Ş. için ise, toplam rehin tutarının %14,1’ine tekabül eden garame paylan oranında garemeten her türlü takyidattan ari olarak, rehin alanlar için tutarları ayrı ayrı yukarıda belirtildiği şekilde toplam 400.000,000,00.-TL değerinde süresiz ve fekki her bir rehin alan tarafından yazılı olarak bi İd iril inceye kadar geçerli olacak … ve …A.Ş. lehine birinci derecede ve birinci sırada yer alacak bir ticari işletme rehııi tesis edilmiştir.
Rehin konusu menkuller davalıya ait Odayeri elektrik üretim santrali ve Kömürcüoda elektrik üretim santralleridir. Rehin konusu makine ve ekipman vb. malzemeleri liste toplam değerinin 32.680.000,00.-TL olduğu ancak liste kapsamlı olması sebebiyle ve işletme rehin sözleşmesi ekinde bulunduğu için rapora dahil edilmemiştir.
Davalı … A.Ş. ile …A.Ş. ve …arasında dava konusu yönetim kurulu kararı kapsamında Beyoğlu … Noterliğinin 13.10.2015 tarihli ve…sayılı noter tasdikli alacak temlik sözleşmesi düzenlenmiştir.
Temlik sözleşmesinin 2.2.1. maddesinde; “… A.Ş.(…)” den elektrik piyasası dengeleme ve uzlaştırma faaliyetleri nedeniyle doğacak bakiye alacağının … tarafından temlik onay tarihinden itibaren 13.10.2025 tarihine kadarki döneme ait (tüm gecikme zammı alacakları dahil) 475.000.000,00.-TL’lik kısmının temlik alanlar tarafından temlik eden lehine TL veya döviz/dövize endeksli olarak asaleten ve/veya kefaleten açılmış/açılacak kullandın İmi ş/kul landınlacak nakdi ve gayrinakdi bilcümle kredilerin, bu kredilerle ilgili risklerin ve ferilerinin teminatlarından birini teşkil etmek üzere temlik edenin temlik alanlara karşı kredi ilişkileri gereği doğmuş ve doğacak bilcümle kredi borçları için TBK 183.ve devamı maddeler veya bu düzenlemeler yerine geçecek hükümler uyarınca ve kayıtsız, şartsız gayrı kabil-i rücu olarak devir ve temlik edilmesine,” hususları yer almaktadır.
Temlik sözleşmesinin 2.2.2. maddesinde; “temlik alanların, teminat l andın İmiş kredi borçları tüm ferileriyle birlikte karşılanması aşamasında temlik alanlar arasında uygulanacak garame payı belirtilmiştir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Alacak Temliki Sözleşmesinde …A.Ş. ile dava konusu yönetim kurulu kapsamında davalının …’ nden 13.10.2025 tarihine kadar doğacak alacaklarının 475.000.000,00.-TL’lik kısmının temlik edildiğini, bu temlik kapsamında 12.000.000.- USD bedelle 73.000.000,00.-USD kredi tahsis edildiğini toplam kredi riskinin 85.000.000.- USD ye baliğ olduğu, temlik bildiriminin 13.10.2015 tarih ve 23115 noter tasdikli yazı ile …’a bildirildiği dosyada bulunan belgelerden anlaşılmaktadır.
Davalı şirket yasal defter kayıtlarında yapılan incelemelerde dava konusu yönetim kurulu karar tarihi olan 13.10.2015 tarihinden 1 gün sonra 73.000.000.- USD tutarındaki kredinin yasal defterlere kaydedildiği ve yönetim kurulu karar tarihinden 1 gün sonra davalı şirket banka hesaplarına geçtiği tespit edilmiştir.
Davalı şirket defter yasal defter kayıt ve belgelerinde yapılan incelemeler neticesinde dava konusu iptali talep edilen yönetim kurulu kararı kapsamında kullanılan kredilerin önemli kısmının aşağıdaki tablolarda belirtilen grup şirketlerine aktarıldığı tespit edilmiştir. İptali talep edilen yönetim kurulu kararı çerçevesinde davalı şirketçe kullanılan kredi tutarından …A.Ş’ne aktarılan tutarlar bilirkişi raporunda gösterilmiştir.
Davalı şirketçe kullanılan 73.000.000.-USD tutarındaki krediden 40.880.593,95.-USD + 122.500,00.-TL’lik kısmı …A.Ş’ne muhtelif tarihlerde gönderilmiştir. İptali talep edilen yönetim kurulu karan çerçevesinde davalı şirketçe kullanılan 73.000.000.- USD tutarındaki kredinin % 50’den fazlası …l Yatırım Şirketi’ne aktarılmıştır.
Davalı şirketçe iptali talep edilen yönetim kurulu kararı çerçevesinde kullanılan kredilerden …şirketlerinden olan … A.Ş.’ne muhtelif tarihlerde toplam 3.586.080,00.-USD aktarıldığı tespit edilmiştir.
Davalı şirket yasal defterlerinde yapılan İncelemelerde davalı şirketin dava konusu iptali talep edilen yönetim kurulu kararı kapsamında 73.000.000,00.-USD kredi kullandığı, bu kredinin genellikle davalı şirketin kendi ihtiyacı için değil grup şirketlerinde kullanılmak üzere harcandığı şirketin kendi kaynaklarını diğer grup şirketleri için kullandırdığı görülmektedir.
Davalı şirketçe kullanılan ve çok büyük bir kısmı grup şirketlerine aktarılan paralarla ilgili olarak davalı şirketin paraların aktarıldığı şirketlerden herhangi bir mal yada hizmet alınmadığı, aktarılan paralarla ilgili olarak bir borcunun olmadığı kullanılan kredilerin aktarıldığı şirketlerin ihtiyacı için kullanıldığı belirlenmiştir.
…A.Ş. davalı şirketin bağlı ortaklığı konumunda olup davalı şirketçe kullanılan kredi tutarından bu şirkete 40.880.593,95.- USD + 14.341.500.- TL tutarında para aktarıldığı tespit edilmiştir. …şirketi 2016 yılında sermaye artışı yapmış davalı şirketin kredilerden aktardığı paraların çok büyük bir kısmı 2016 yılı içerisinde (23.03.2016 tarihinde 99.000.000,00.-TL ve 30.09.2016 tarihinde 65.000.000,00.-TL olmak üzere toplamda 164.000.000-TL) sermaye taahhüt borcuna mahsup edilmiştir. Diğer şirketlere aktarılan paralarla ilgili olarak bu şirketlerin kendi ihtiyaçları için bu paraları kullandığı görülmektedir.
Yönetim, kurulu kararları, genel olarak iç idareyi ilgilendiren ve dolayısıyla muhalif kalan üyeler de dahil, şirket ve ortakları bağlayıcı hukuki işlemlerdir. Yönetim kurulu kararlarının meydana gelişi veya kapsamı bakımından kanuna, esas sözleşmeye veya dürüstlük kurallarına aykırı ve geçersiz olmaları mümkündür. Şirketin, pay sahiplerinin ve üçüncü kişilerin çıkarlarını zedeleyen yönetim kurulu kararları bakımından da her hukuki işlem gibi çeşitli derecelerde sakatlık örn. yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük, iptal edilebilirlik söz konusu olabilir.
Yönetim kurulu kararlarının geçerlik şartları 6102 s. TTK md. 390 da düzenlenmiş bunun dışında, batıl kararları 391. Madde de örnekseme yolu ile sayılmış ve şirketin, pay sahiplerinin ve alacaklıların korunması yönünden yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu hükme bağlanmıştır.
Batıl kararlar örnek mahiyetinde sayıldığından 6102 s. TTK md. 391 (1) de anılanlarla sınırlı değildir. Batıl yönetim kurulu kararları baştan itibaren hüküm doğurmazlar. Bu kararlar daha sonra sağlığa kavuşturulamayacakları gibi zamanaşımına uğramazlar ve mahkemece resen dikkate alınırlar. Batıl kararlar ilgilisi olduğunu ispatlayan herkes tarafından herkese karşı ileri sürülebilirler. Yönetim kurulu kararının butlanı itiraz olarak ileri sürülebileceği gibi bir tespit davasına da konu edinilebilir.
Bununla birlikte, söz konusu kararlar işlem güvenliği yönünden önemli bir sakıncayı da barındırmaktadırlar. Yönetim kurulu tarafından alınmış bir kararın yıllar sonra bile butlanının ileri sürülebilmesi tehlikesi ve tehdidi, şirket yönetiminde, pay sahiplerinde, alacaklılarda ve sermaye piyasasındaki potansiyel yatırımcılarda olumsuz algılamalara neden olabilir. Çünkü, butlanın mahkemece tespiti halinde alınan karar doğrultusunda tesis edilen işlemler çoğu kez geriye etkili olarak ortadan kalkmaktadır. İşte bu nedenle butlana istisnaen ve kanun emredici düzenlemelerinin ağır ihlali ve anonim şirketin temel yapısına aykırılık hallerinde hükmedilmelidir.
Yönetim kurulu kararları şeklen veya içerik itibanyla geçersiz olabilirler. Şekle aykırılık nedeniyle geçersiz yönetim kurulu kararlarına örnek olarak yönetim kurulu dışında bir karar alınmış olması, yönetim kurulu üyesi seçimine dair kararın yok hükmünde olan bir yönetim kurulu tarafından alınması, toplantının bazı üyeler çağrılmadan yapılması, kanunda öngörülen yönetim kurulunun toplantı ve karar nisaplarına uyulmaması, yönetim kurulu üyesi olmayan kimseler veya azledilen yönetim kurulu tarafından karar alınması veya başka bir organın yetkisine giren bir hususta karar alınması sayılabilir.
Yönetim kurulu kararlan içerik bakımından da batıl olabilir. Kanunun emredici düzenlemelerine, ahlaka ve adaba aykırı kararlar ile yerine getirilmesi imkansız kararlar ve üçüncü kişilerin haklarını etkileyen dürüstlük kuralına aykırı kararlar bu meyandadır.
Yeni TTK md. 391 (1) de ayrıca özel butlan halleri örnekseme yoluyla sayılmıştır. Buna göre: Eşit işlem ilkesine aykırı olan, Anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, Pay sahiplerinin,özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren,diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin, kararlar batıldır.
Huzurdaki davada butlanın tespiti istenen karar yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda iki açıdan inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bunlardan ilki karar almak üzere toplanan yönetim kurulu üyesinin toplantıya çağınlmamasının şeklen karara etkisi, İkincisi ise alman kararın içerik itibarıyla Kanunun emredici hükümlerine aykırılık teşkil edip etmediğidir.
Dava konusu yönetim kurulu kararının 6 üyenin 5 inin olumlu oylarıyla alındığı anlaşılmakta olup dosyada yer alan bilgi ve belgelerden kararın şekil bakımından butlanını gerektiren bir olguya rastlanamamıştır.
Davacı butlanın tespitini talep ettiği kararın içerik bakımında da TTK md. 408 f bendi hükmüne aykırı olduğunu iddia etmektedir. Anılan madde önemli miktarda şirket varlığının toptan satışının şirket genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında olduğuna ilişkin bir hüküm içermektedir. İptali talep edilen dava konusu 13.10.2015 tarih ve …nolu davalı şirket yönetim kurulu kararında aynen; “Şirketimizin … A.Ş. ve/veya …” den asaleten ve/veya kefaleten kullandığı ve kullanacağı her türlü kredilerin teminatı olarak şirketimize ait ticari işletmemiz üzerinde azami 400.000.000,00,-TL’lik ticari işletme rehni tesis edilmesine ve şirketimizin üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının 475.000.000,00,-TL’lik kısmını temlik etmeye, ticari işletme ve temlik sözleşmelerini imzalamaya karar verilmiştir'” hususlarının yer aldığı görülmüştür.
Davacı 400.000.000,00 TL’lik ticari işletme rehni tesis edilmesine ve davalı şirketin 3. Şahıslardaki hak ve alacaklarının 475.000.000,00 TL’lik kısmının temlik edilmesine karar verildiğini ancak davalı şirketin kayıtlı sermayesinin 13.000.000,00 TL olduğunu, başka bir ifade ile şirket sermayesinin 30,76 katının rehin tesis edildiğini ve şirket sermayesinin 36,53 katı tutarındaki alacakların temlik edildiğini, bu nedenle ilgili yönetim kurulu kararının şirket için hayati öneme sahip olduğunu, bu kadar önemli bir kararın TTK 408. Maddesi f.2-f uyarınca ancak genel kurulda alınabileceğini ileri sürmekte ve kararın içerik olarak butlanını talep etmektedir.
Yasa veya sözleşmesel düzenleme gereği genel kurula bırakılmayan tüm yetkiler yönetim kuruluna aittir. Bu sebeple TTK 408. maddesinin 2. fıkrasında 6 bent halinde sayılan devredilemez görev ve yetkiler ile esas sözleşmede genel kurula bırakılması kararlaştırılan görev ve yetkiler dışındaki görev ve yetkiler yönetim kuruluna aittir.
Anonim şirketlerde genel kurulun devredilemez görev ve yetkilerinin düzenlendiği TTK md. 408 f bendinde önemli miktarda şirket varlığının toptan satışının yer aldığı görülmektedir. İsviçre Borçlar Kanunu’nda ve… Şirketler Kanununda bir benzeri yer almayan bu hüküm Türk hukukunda uygulama ve Yargıtay kararları doğrultusunda pozitif norma dönüştürülmüştür. Kanun koyucu bu hükmü getirmekle şirketin önemli miktarda varlığının satılmasını genel kurulun onayına bağlayarak, pay sahiplerinin, şirketin kötü yönetimi dolayısıyla, faaliyet alanının ciddi anlamda küçülmesi veya faaliyetlerini yürütemez hale gelmesini engellemeyi amaçlamıştır, genel Dava konusu olayda itiraza konu yönetim kurulu kararı ile tesis edilen ticari işletme rehni ve alacağın temlikine dair işlemlerin genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında kabul edilip edilmeyeceğinin belirlenebilmesi için öncelikle maddede geçen “önemli miktar” kavramının ne ifade ettiğini tespit etmek gerekmektedir. Önemli miktar, şirketin işletme konusunu gerçekleştirmek için sürdürdüğü faaliyetlerin devamı bakımından hayati öneme sahip ölçüdeki mal varlığı olarak nitelendirilebilir. Dolayısıyla önemli miktar, ilgili
şirketin ölçeğine göre değişiklik gösteren, her şirket bakımından farklı şekilde somutlaşan bir ölçüttür. O halde ilgili mal varlığının “önemli miktar” teşkil edip etmediğinin şirketin büyüklüğü göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekir. Bu ölçütün değerlendirilmesinde, hükmün yürürlüğe konma amacı da göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla, şirketin faaliyetlerini eskisine kıyasla önemli ölçüde sınırlayan yahut şirketin işlem hacmini önemli Ölçüde daraltan miktardaki malvarlığının satılması halinde, önemli miktarda malvarlığının satımından söz edilebilir.
Önemli miktarın tespitinde konuyu düzenleyen başka bir mevzuattan faydalanmak da mümkündür. Sermaye piyasası mevzuatında, halka açık anonim ortaklıklar bakımından mal varlığının tümünün veya önemli bir bölümünün devri veya üzerinde ayni bir hak tesis edilmesi önemli nitelikte işlem olarak tanımlanmakta ve bu işlemler için genel kurulun onay koşulu aranmaktadır.
O halde öncelikle bu açıklamalar doğrultusunda işlemin önemli miktar oluşturup oluşturmadığına bakmak gerekmektedir.İşlemin yapıldığı tarihte şirketin sermayesi ve malvarlığı dikkate alındığında (83.104.929,19 TL) davalı şirket yönetim kurulunca şirketin ticari işletmesi üzerinde 400 milyon TL tutarında yani malvarlığının 5 katı tutarında rehin tesis edilerek 475 milyon TL tutarında alacağının dava dışı bankaya kredi karşılığı olarak temlik edilmesi önemli işlem olarak nitelendirilebilirmi.
Bu bağlamda açıklığa kavuşturulması gereken diğer bir husus ise yönetim kurulu tarafından rehin tesisine ilişkin işlemin genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında kabul edilip edilemeyeceği meselesidir. Zira TTK md. 408 (f) bendinde rehinden değil malvarlığının satışından bahsedilmektedir.Şirketin malvarlığı üzerinde rehin kurulması halinde bu malvarlığının şirket mülkiyetinden çıkması rehnin kurulması anında değil yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde söz konusu olur. Şirket malvarlığının satışından farklı olarak rehin üçüncü kişi lehine de tesis edilebileceğinden böyle bir durumda şirketin elde edeceği bir bedelin bulunmaması da mümkündür. O nedenle malvarlığının toptan satışından daha ağır bir sonuca götürebilecek rehin işleminin TTK md. 408 (f) bendi kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Dava konusu olayda rehin işlemi her ne kadar şirkete tahsis edilen bir kredi karşılığında kurulmuşsa da heyetimizde yer alan muhasip bilirkişilerce yapılan incelemelerde şirketin kullanmış olduğu krediyi herhangi bir ilave gelir elde etmeden diğer grup şirketlerine aktardığı da dikkate alındığında tesis edilen rehin miktarı ile birlikle yapılan işlemin genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bununla birlikte yapılan işleme genel kurulda sonradan icazet verilip verilmediği ayrıca incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken bir husustur. Zira genel kurul tarafından yapılan işlemin sonradan açıkça veya örtülü olarak onanması ve işlemin geçerli hale gelmesi mümkündür. Bu noktada açıklığa kavuşturulması gereken husus genel kurulda söz konusu karara ilişkin uygulanması gereken toplantı ve karar yeter sayısıdır.
TTK md. 408 (f) hükmü devredilemez görev ve yetkiler arasında saydığı malvarlığının toptan satışına ilişkin kararın tabi olduğu yetersayı hususunda da bir hüküm içermemektedir. Bu konunun açıklığa kavuşturulması huzurdaki dava bakımından yönetim kurulunun rehin tesisine ilişkin işlemin sonradan genel kurul tarafından açık veya örtülü olarak onanıp onanmadığının tespiti ve böylece yönetim kurulu tarafından gerçekleştirilen işlemin geçerli hale gelip gelmediğinin tespiti açısından önemlidir. Türk Ticaret Kanunu, genel kurulun ağırlaştırılmış nisaba tabi hükümleri arasında (md. 421) ağırlaştırıcı yeter sayı öngörmemektedir. Dolayısıyla ilk etapta söz konusu kararın, şirket esas sözleşmesinde aksi yönde bir düzenleme yoksa, toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile alınabilmesi gerekir. Ancak hükmün getiriliş amacına açıkça aykırılık teşkil edecek bu yorumun önüne geçilmesi maksadıyla anonim şirketlerin genel kurul toplantılarına ilişkin esasları düzenleyen yönetmelikte, önemli miktarda şirket aktiflerinin toptan satışı kararının, şirket sermayesinin en az %75’ini oluşturan paylann sahiplerinin olumlu oylarıyla alınacağına ilişkin hükme yer verilmiştir. Esasen Türk Ticaret Kanunu’nda yer alması gereken bu düzenlemenin Yönetmelikte yer alması normlar hiyerarşisine aykırı olsa da kanun koyucunun düzenlemedeki ısrarı ve amacı dikkate alınarak bu yeter sayının az %75 olarak kabulü gerektiği değerlendirilmiştir. Davalı şirketin söz konusu işletme rehnine ilişkin yönetim kurulu kararı 13.10.2015 tarihli olup, şirket genel kurulu bu işlemin ardından 2016 yılında toplanmış 1 Ağustos 2016 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlanan GK tutanağına göre ve alınan kararın örtülü olarak onaylanmıştır. O halde sonuç olarak YK tarafından alınan kararın TTK md. 391 (d) bendi kapsamında butlan ile malul kabul edilemez.
Tüm bu nedenlerle butlanı talep edilen YK kararı Ekim 2015 yılma ilişkin olup, huzurdaki Davanın Mayıs 2017 yılında yani butlanı talep edilen yönetim kurulunun işletme rehni tesisi işleminin üzerinden 1.5 yıl geçmesinden sonra açıldığını, aradan geçen zaman ve butlanın şirket yönetiminde, pay sahiplerinde, alacaklılarda ve sermaye piyasasındaki potansiyel yatırımcılarda yaratabileceği olumsuz algı ve işlem güvenliğini sarsma potansiyelinin göz önünde bulundurulduğunda iyi niyetle açılmadığı kanaatine varılan davanın raddine karar vermek gerekmiştir.
Bu nedenle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken maktu 44,40-TL harcın, peşin alınan 31,40-TL harçtan mahsubu ile bakiye kalan 13-TL harcın, davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalı, kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre uyarınca hesaplanan 2.725,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere oyçokluğu ile verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.28/11/2019

Başkan …
(M)
Üye …

Üye …

Katip …


MUHALEFET ŞERHİ

Anonim şirketlerde genel kurulun devredilemez görev ve yetkilerinden biri de; TTK md. 408 f maddesi gereğince önemli miktarda şirket varlığının toptan satışıdır. Yasma, bu hükmü getirmekle pay sahiplerinin, şirketin kötü yönetimi dolayısıyla, faaliyet alanının ciddi anlamda küçülmesi veya faaliyetlerini yürütemez hale gelmesini engellemeyi amaçlamıştır.
Önemli miktar, şirketin işletme konusunu gerçekleştirmek için sürdürdüğü faaliyetlerin devamı bakımından hayati öneme sahip ölçüdeki mal varlığı olarak nitelendirilebilir. Dolayısıyla önemli miktar, ilgili şirketin ölçeğine göre değişiklik gösteren, her şirket bakımından farklı şekilde somutlaşan bir ölçüttür. O halde ilgili mal varlığının “önemli miktar” teşkil edip etmediğinin şirketin büyüklüğü göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekir. Bu ölçütün değerlendirilmesinde, hükmün yürürlüğe konma amacı da göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla, şirketin faaliyetlerini eskisine kıyasla önemli ölçüde sınırlayan yahut şirketin işlem hacmini önemli Ölçüde daraltan miktardaki malvarlığının satılması halinde, önemli miktarda malvarlığının satımından söz edilebilir.
Önemli miktarın tespitinde konuyu düzenleyen başka bir mevzuattan faydalanmak da mümkündür. Sermaye piyasası mevzuatında, halka açık anonim ortaklıklar bakımından mal varlığının tümünün veya önemli bir bölümünün devri veya üzerinde ayni bir hak tesis edilmesi önemli nitelikte işlem olarak tanımlanmakta ve bu işlemler için genel kurulun onay koşulu aranmaktadır.
O halde öncelikle bu açıklamalar doğrultusunda işlemin önemli miktar oluşturup oluşturmadığına bakmak gerekmektedir.İşlemin yapıldığı tarihte şirketin sermayesi ve malvarlığı dikkate alındığında (83.104.929,19 TL) davalı şirket yönetim kurulunca şirketin ticari işletmesi üzerinde 400 milyon TL tutarında yani malvarlığının 5 katı tutarında rehin tesis edilerek 475 milyon TL tutarında alacağının dava dışı bankaya kredi karşılığı olarak temlik edilmesi önemli işlem olduğu açıktır.
Her ne kadar TTK md. 408 (f) bendinde rehinden değil malvarlığının satışından bahsedilmekte ise de şirketin malvarlığı üzerinde rehin kurulması halinde bu malvarlığının şirket mülkiyetinden çıkması rehnin kurulması anında değil yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde söz konusu olacaktır. Şirket malvarlığının satışından farklı olarak rehin üçüncü kişi lehine de tesis edilebileceğinden böyle bir durumda şirketin elde edeceği bir bedelin bulunmaması da mümkündür. O nedenle malvarlığının toptan satışından daha ağır bir sonuca götürebilecek rehin işleminin TTK md. 408 (f) bendi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Yapılan işlemler TTK md. 408 (f) kapsamında kaldığı anlaşılsa da genel kurul tarafından yapılan işlemin sonradan açıkça veya örtülü olarak onanması ve işlemin geçerli hale getirilmesi mümkündür. TTK md. 408 (f) hükmü devredilemez görev ve yetkiler arasında saydığı malvarlığının toptan satışına ilişkin kararın tabi olduğu yetersayı hususunda da bir hüküm içermese de; TTK 421/3. Maddesindeki hükmün getiriliş amacına uygun olarak Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarına İlişkin Esasları Düzenleyen Yönetmelikte, önemli miktarda şirket aktiflerinin toptan satışı kararının, şirket sermayesinin en az %75’ini oluşturan paylann sahiplerinin olumlu oylarıyla alınacağına ilişkin hükme yer verilmiş olup, esasen Türk Ticaret Kanunu’nda yer alması gereken bu düzenlemenin Yönetmelikte yer alması normlar hiyerarşisine aykırı olabileceği iddia edilebilirse de, Kanun Koyucunun düzenlemedeki ısrarı ve amacı dikkate alınarak bu yeter sayının az %75 olarak kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu işlemlerden sonra alınan GK kararları incelendiğinde, faaliyet raporlarının onaylanması ve yönetim kurulunun ibrasına ilişkin kararların % 75 nisabın altında oy çokluğu ile alınmış olduğu, yönetim kurulu kararlarının örtülü olarak onanmadığı anlaşılmıştır.
Tüm bu hususlara göre yönetim kurulunun dava konusu kararları yoklukla batıl olduğu açıktır.
Rehin tesisi ve alacağın temliki ile şirketin kullanmış olduğu krediyi herhangi bir ilave gelir elde etmeden diğer şirketlere aktarıldığı, kredilerin aktarıldığı şirketlerin ise 48 milyon küsür TL ve 45 milyon küsür Dolar geri ödemeyi davalı şirkete yapılmamış olduğu da anlaşılmış olup işlemdeki hukuka aykırılığın ağır neticeleri tezahür etmiş, Kanun Koyucunun, anonim şirketlerde genel kurulun devredilemez görev ve yetkilerine ilişkin düzenlemesiyle getirdiği şirketi koruma amacı yokedilmiştir .
Yapılan işlemlerdeki hukuki aykırılığın ağırlığı ile sonucunun ağırlığı dikkate alındığında, bu yönetim kurulu kararlarının yokluğuna karar verilmesinin işlem güvenliğini sarsacağını iddia etmek de mümkün değildir. Asıl şirket sermayesinin kat be kat üstende olan bu aktarıma ilişkin kararın yokluğuna karar vermemek işlem güvenliğinden önce hukuk güvenliğini ortadan kaldıracak nitelikte olacaktır.
Ki bu hususta Prof. Dr. ,,,’ın basına yapmış olduğu açıklamayı aktarmak isterim. “Türkiye açısından hukuk güvenliğinin, hizmetler sektöründen bankacılığa geniş anlamda ticaretin dürüst olmasıyla sağlanabileceğini ifade eden Tekinalp, “Bunun için uluslararası piyasaların güveneceği bir dili kurmak gerekiyor. Bu kapsamda finansal tabloların dürüstlüğü ve denetim büyük önem taşır.
Ancak 2011’de kabul edilen yeni Türk Ticaret Kanunu’nun tartışmalarında gördük ki, ,,,gibi yapılar bu dili yaratmayı hedefleyen maddelere savaş açtılar ve yürürlüğünden kısa süre önce önemli değişiklikler yapılmasını sağladılar. Ekonomi yönetimi de buna destek verdi. Hesap verebilirlik ortadan kaldırıldı” dedi. Bu konuda örnekler de veren Tekinalp, bugün sayıları 1 milyonu aşan limited şirketlerin hâlâ Kamu Gözetimi Kurumu standartlarına göre denetim dışı olduğunu anlattı.”
Ki Türk şirketlerinin kredi faizlerinin yüksek olması, rahatlıkla kredi bulamaması, Holding seviyesindeki şirketlerin bile kolayca ekonomik krize girmesinin nedeni de bu gibi sermaye aktarımları, kayıt dışılık, denetlenebilirlikten uzak olma hususlarıdır.
Tüm bu nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi kararına muhalifim.

Başkan
Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır.“5070 sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”