Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/371 E. 2019/871 K. 18.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/371 Esas
KARAR NO : 2019/871
DAVA : Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/04/2016
KARAR TARİHİ : 18/09/2019

Mahkememizde görülen Menfi Tespit davasının yapılan yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili, davalı şirketin dava dışı borçlular … İthalat İhracaat İnş. Ve Tic. Ltd. Şti. Ve Huriye İnağ aleyhine başlatılan icra takibi kapsamında dava dışı şirketin davacının ve oğlunun kiracısı olarak belirtilen adresinde ikamet ettiğini, davacının oğlu …’ın ise dava dışı kiracının bir üst katında kendi işletmesini işlettiğini, davalının alacağını tahsili amacıyla haciz mahalline geldiğinde dava dışı şirketin taşındığını görmesi üzerine müvekkilinin oğlunun adresinde haciz işlemi yapmaya çalıştığını, o sırada babası müvekkili …’ın dükkan da bulunduğunu, davaya konu protokol başlıklı 19.900,00-TL borç senedi imzalatıldığını, ancak davacının Alzheimer hastası olduğunu, buna bağlı olarak akit tarihi itibariyle fiil ehliyeti olmadığını belirterek takip konusu protokol nedeniyle davalıya borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili, dava dışı şirket ile davacının oğlunun birlikte aynı işi yaptıklarını, dava dışı şirketinin tabelasının o şirkete kesilmiş faturaların haciz mahallinde bulunduğunu, davacı da fiil ehliyetini etkileyecek herhangi bir hastalık bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, İİK’nın 72 maddesi uyarınca ehliyetsizlik iddiasına dayalı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı davalı şirketi oğlunun iş yerinin alt katında bulunan kiracısı için gelinen haciz sırasında alacaklının alt katta haczi kabil mal bulunamaması üzerine üst kata çıkarak o esnada hazır bulunan davacıdan protokol başlıklı 01/04/2016 tarihli borç tanıma senedi alındığını, o esnada kendisinden 19.000,00-TL borcun tanınmasına ilişkin protokol kağıdı ile kambiyo senedi alındığını ancak müvekkilinin Alzheimer hastası olması nedeniyle fiil ehliyeti olmadığını belirterek borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının senedin tanzim tarihi 01/04/2016 tarihi itibariyle fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda toplanmaktadır.
Gerek iddianın ileri sürüş biçimi gerekse de davacının yaşı ve dava dilekçesi ekinde sunulu hastane evrakları uyarınca fiil ehliyetinin araştırılması zorunlu olup, kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir.
“Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.06.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2016/2468 Esas, 2019/3641 Karar sayılı, 11/06/2019 günlü emsal içtihadı)
Somut olayda, ehliyet yönünden yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde dosyaya celp edilen davacının akit tarihinden önceki hastana tedavi ve muayene evrakları bir arada değerlendirilerek akit tarihi itibariyle fiil ehliyetinin var olup olmadığının tespiti için Adli Tıp … İhtisas Kurulundan rapor alınmış olup 27/02/2019 tarihli mütalaa uyarınca davacı da “Hafif Demans” ismi verilen buna halinin mevcut olduğu, bu tespitin ilk kez 12/03/2014 tarihli … Hastanesi’nin … protokol sayılı muayenesinde saptanarak tedavisine ve hastalığın takibine devam edildiği, söz konusu bunama hastalığının türü ve ilerleyici olması göz önüne alındığında bononun tanzim tarihi 01/04/2016 tarihinde de davacının fiil ehliyetini haiz olmasının evleviyetle imkansız olacağı anlaşılmıştır. Davalı tarafından itiraz ve ekindeki ilmi görüşler incelendiğinde somut olay ile benzerlik teşkil etmediği, özellikle davacıya ait hasta dosyası ile kurumca yapılan tespitler nazara alındığında hastalığın 2014 senesinden bu yana uzun zamandır seyrettiği anlaşılmakla yeni rapor alınmasına ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Davacının fiil ehliyetinin bulunmadığı anlaşıldığından söz konusu davada da temsil ettirilmesi için vesayet ataması yapılıp vasi tarafından davanın takip ettirilmesi ve bu şekilde usulü eksikliğin tamamlanması gerektiğinden Sulh Hukuk Mahkemesine başvurması için davacı vekiline imkan tanınmıştır.
… Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası üzerinden davacı …’a vasi olarak …’ın atandığı, mahkemenin 23/08/2019 tarihli yetki ve izin belgesi başlıklı belgesi ile vasiye aktif husumet izni verildiği, vasinin de davacı vekiline … Noterliği’nin 16/04/2019 tarihli … yevmiye sayılı vekaletnamesi ile vekil tayin ederek davaya devam ettiği anlaşılmıştır. Böylelikle taraf ehliyetine ilişkin usuli eksiklik de giderilerek fiil ehliyetinin bulunmadığı sabit olmadığından başkaca bir husus irdelenmeksizin aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın KABULÜ ile;
1-….İcra Dairesi’nin … esas sayılı icra takip dosyası kapsamında imzalatılan protokol uyarınca keşidecesi … olan 01/04/2016 düzenleme tarihli, 10/04/2016 vade tarihli 19.900,00-TL bedelli bono nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine,
2-Kötü niyet tazminat isteminin reddine,
3-Alınması gereken 1.359,36-TL harçtan peşin alınan 339,85-TL harcın mahsubu ile, bakiye 1.019,51-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen 2.725,00-TL nisbi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-Bu dava kapsamından davacı tarafından sarf edildiği anlaşılan 363,50-TL posta ve sair yazışma giderleri, 339,85-TL peşin harç, 29,20-TL başvuru harcı olmak üzere cem’an 732,55-TL ‘den ibaret yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın 02/04/2019 tarihli 640 seri numaralı faturası uyarınca 690,00 TL’den ibaret fiil ehliyeti incelemesine ilişkin rapor masrafı dosyadan henüz tahsil edilmediğinden, davacı avansından reddiyat yapılmadığından haklılık durumu da nazara alınarak davalıdan tahsili ile hazineye gelir olarak kaydedilmesine, bu hususta Yazı İşleri Müdürlüğü’nce harç tahsil müzekkeresi yazılmasına,
7-HMK’nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 18/09/2019

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır

*5070 Sayılı Kanun Gereğince Elektronik İmza İle İmzalanmıştır.*