Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1158 E. 2022/541 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1158 Esas
KARAR NO : 2022/541

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 09/03/2012
KARAR TARİHİ : 29/09/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 11.05.2007 tarihinde Üsküdar …Noterliği’nin … yevmiye nolu sözleşme ile adi ortaklık sözleşmesi yaptıklarını, tarafların kurmuş oldukları ortaklık neticesinde yine 11.05.2007 tarihinde … yevmiye numara ile arsa malikleri ile düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vadi ve kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesini imzaladıklarını, sözkonusu sözleşmenin konusu olan arsa malikleri ile akdettikleri kurulan adi ortaklık kapsamında İstanbul ili 1.bölge, Çakmak Mahallesi, Kireçhane Kapanağılı, … pafta, … ada,…parsel nolu taşınmaza inşaat yapıldığını, sözleşme dahilinde taşınmazların satıldığını, müvekkilinden muhasebe kayıtlarının gizlendiğini, bu ortaklıktan hak ettiği kazanca kavuşamadığını, davalının yükümlülüğünü yerine getirememesi neticesinde Üsküdar …Noterliğinin 26.7.2010 tarih ve … yevmiye nolu fesihnamesi ile sona erdirildiğini, ancak taşınmazlara iskan alabilmek için Üsküdar …Noterliğinin 26.07.2010 tarih ve… yevmiye nolu sözleşme ile yeniden adi ortak olarak biraraya geldiklerini, taraflar arasındaki ortaklık ilişkilerinin buna rağmen düzelmediği ve davacının kardan mahrum edildiğini, satımı yapılan dairelerden elde edilen kazançlar haricinde taraflar arasında akdedilen ve elde edilen kazançların bir kısmını gösteren 17.07.2010 tarihli sözleşme hükümlerine de uyulmadığı, ortaklık konusu işin ifa edilmiş olması sebebiyle ortaklığın elde etmesi gereken kazanç ve maliyet hesaplarının ancak uzman bilirkişiler tarafından hesaplanmasının mümkün olduğunu, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000-TL belirsiz alacağın ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; sözleşmeye konu arsa için müvekkili tarafından ruhsat alınarak inşaata başlandığı ancak davacının ödemelerini yapmadığı, inşaat devam ederken sözleşmeden doğan hak ve alacaklarını Üsküdar… Noterliğinin 11.8.2008 tarihli, … yevmiye nolu düzenleme şeklinde temlikname ile müvekkiline temlik ettiğini, bu temlikname ile davacının müvekkili şirketten hiçbir alacağı olmadığını, müvekkilinin davacıdan 250.000-TL alacağı bulunduğunu, daha sonra müvekkili şirketin sahibi …tarafından 2 daire arayan müşterisine ortaklık dışı inşaatlarından daire satarak bu iki daireden alınan paradan bir kısmını ortaklığın yapmış olduğu inşaata verdiğini,bu parayı verirken temliknameyi dikkate almayalım devam edelim dediğini, ortaklığa vermesi gereken parayı vermeyip başkasıyla inşaat yaptığını, davacının ortaklığa taahhütlerini yerine getirmediğinden borçlanmak suretiyle inşaatı tamamlayabildiğini, 2010 mart başında her iki tarafın isteği üzerine ortaklık muhasebecisine talimat vererek inşaat maliyet kar ve zarar durumunun tesbitinin istendiğini, muhasebecinin zarar tesbit ettiğini, bu kez müvekkilinin davacının muhasebecisinin hesap yapmasını istediğini ve Nisan’dan Haziran sonuna kadar hesapları inceleyerek 562.576,16 TL zarar hesap ettiğini, bu hesabı davacının muhasebecisinin haber verdiğini, daha sonra inşaatın elektrik işini yapanın araya girerek tekrar inceleme yapılmasını ve sulh teklif ettiğini, bu kez muhasebecilerin 390.530 TL zarar tesbit ettiklerini, müvekkilinin bir maddi hata olursa düzeltileceğini belirterek tutanağı imzaladığını, muhasebecilerin davacının inşaatta harcamış olduğu bedelden zararın ½ si ve tarafların beraber ikinci inşaat yapılacak yerin davacıya devri için yapılan masraflar düşüldükten sonra kendisine yapılacak ödeme yazılıp 30.000- TL ödendiğini, daha sonra 07.09.2010 tarihinde 65.990-TL nin ödendiğini, 26.7.2010 tarihinde adi ortaklığı feshettiklerini, aynı tarihte ikinci inşaatın sözleşmesinin devrinin yapıldığını, …ada … nolu parsel ile ilgili olarak daha sonra tekrar Üsküdar … Noterliğinin … yevmiye ile adi ortaklık sözleşmesi yapıldığını daha sonra 17.07.2010 tarihinde hesaplarda maddi hata bulunduğunun tesbit edildiği ve 34 kalemin hesaplara yansımadığı, yaklaşık 250.000- TL zarar bulunduğunu, müvekkili şirketin yetkilisinin davacı ile görüşmeye çalıştığı, davacının kendisinden para istememesini, vergi dairesinden KDV alacağından karşıla dediğini, KDV alacağını da vergi dairesinin ödemediğini, ne zaman ödeme yapılacağının da belli olmadığını davacının davasının hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen dava yönünden dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında Üsküdar… Noterliğinde 11.05.2007 tarih … yevmiye nolu Adi Ortaklık sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşme ile tarafların yapacakları her iş ile ilgili olarak % 50 olarak çek ve nakit ödeme taahhüdünde bulunulduğunu, Üsküdar … Noterliğinde 11.05.2007 tarih ve … yevmiye nolu Ümraniye İlçesi, 12. Bölge , Çakmak Mah. Kireçhane kananağlı …pafta, … ada, …, …, … parsellerin tevhitten sonra yeni parsel no 50 düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat ve satış vaadi sözleşmesinin arsa sahipleri ile tarafların sözleşme yaptıklarını, sözleşmeye konu arsa ile ilgili olarak 40 daireli inşaatın ruhsat alımı müracaatı yapılarak davalının ısrarı üzerine inşaat ruhsatının müvekkili şirket üzerine alındığını ve inşaata başlandığını, eski mevcut binaların yıkımı ve temel kazımına, sırası ile diğer işlerin yapımına geçildiğini, davalının sözleşmede taahhüt ettiği %50 nakit ve çek ödemelerini yapmadığını, inşaat devam ederken Üsküdar … Noterliğinin 11.8.2008 tarih … yevmiye numaralı Düzenleme şeklinde temlikname ile müvekkili şirket ile her türlü ortaklık ve haklarını temlik ettiğini, müvekkilinin inşaatı tamamlamak için bütün varını yoğunu, birikimlerini satarak piyasaya ödeme yaptığını, tarafların Üsküdar … Noterliğinin 11.05.2007 tarih ve …yevmiye nolu genel adi ortaklık sözleşmesini feshettiklerini, müvekkilinin yaklaşık 250.000-TL zararı olduğunu beyanla fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 10.000-TL’nin davalıdan ticari faiziyle birlikte tahsiline ve davanın Mahkememizin … Esas sayılı dosyası ile fiili ve hukuki irtibat nedeni ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava; asıl dava yönünden tarafların kurmuş oldukları adi ortaklık çerçevesinde gerçekleştirilen, ancak tüm faaliyetleri davalı şirket üzerinden yürütülen inşaat faaliyetinden tespit edilecek kar payının davacıya ödenmesi, birleşen dava yönünden adi ortaklık kapsamında meydana gelen birleşen davacının 250.000,00-TL maddi zararının fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 10.000-TL’nin birleşen davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Islah; asıl dava davacı vekilinin 07/04/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile talep sonucunu 5.000,00-TL’den 383.212,92-TL’ye arttırdığını bildirdiği, ıslah harcının yatırıldığı görülmüştür.
Bozma;Mahkememizin … Esas 2015/66 Karar sayılı dosyası ile asıl davanın ıslah talebi doğrultusunda kabulüne, birleşen davanın reddine dair karar verilmiş olup Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2015/16672 Esas 2017/521 Karar sayılı kararı ile bozularak Mahkememizin yukarıda belirtilen esasına kaydedilmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2015/16672 Esas 2017/521 Karar sayılı kararının bozma gerekçesinde “Somut uyuşmazlıkta,taraflar arasında yapılan 17.07.2010 tarihli sözleşmede vergi ve bazı giderler için karşılık ayrıldığı görülmektedir. Tarafların imzası bulunan bu sözleşmedeki karşılık ayrılan maliyet hesaplarına ilişkin bedellerin tasfiyede dikkate alınması gerekmektedir. Hal böyle olunca, ticari defter kayıtları ile birlikte 17.07.2010 tarihli sözleşme hükümlerinde belirlenen masraflarda değerlendirilmek suretiyle davacı alacağının tereddüde mahal vermeyecek şekilde belirlenmesi için bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğruy görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir… Davacının ortaklığa koymuş olduğu sermayenin tasfiye yapılırken ortaklık malvarlığından düşülüp sonra kazanç payı belirlenmesi gerekirken sermayeye alacağına ve kara ilişkin alacağa ayrı ayrı hükmedilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir… Davalı (birleşen dosya davacısı) yararına bozulmasına…” şeklinde karar verilmiştir.
Karar Düzeltme; Asıl davada davacı, birleşen davada davalı … ile asıl davada davalı birleşen davada davacı …. aralarındaki alacak davasına dair mahkememizce verilen hükmün bozulması hakkında dairece verilen 24/01/2017 günlü ve 2015/16672 E. – 2017/521 K. Sayılı Yargıtay ilamına karşı, davalı tarafından tasfiye sözleşmesinde yer alan zarara ilişkin 396.000,00-TL’lik bedelin Yargıtay ilamında nazara alınmaması nedeniyle kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2015/12377 Esas 2017/17567 Karar sayılı kararında “Düzeltilmesi istenilen Yargıtay ilamında açıklanan gerekçelere göre düzeltme dileğinde ileri sürülen sebepler HUMK’nun 440. maddesindeki yazılı hallerden hiç birisine uymadığından vaki düzeltme isteğinin REDDİNE,..” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
Bozma üzerine Mahkememizce yeniden oturum günü tayin edilmiş, taraflara tebliğ edilmiş, tayin edilen gün, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devamla esas hakkında hüküm tesis edilmiştir.
Bozma sonrası alınan SMMM …, Yeminli Mali Müşavi… ve İnşaat Mühendisi…’dan oluşan bilirkişi heyetinin 06/08/2018 tarihli 1. ek raporunda özetle; “Davalı şirketin ticari defter kayıtlarında davacının herhangi bir sermaye ödemesi görünmemektedir. Ancak, Sayın mahkemenin ara kararında da tespit edildiği üzere 17.07.2010 tarihli sözleşmede davacının ortaklığa 468.000.00 TL para koyduğu belirtilmiştir. Yine bahsi geçen sözleşmenin 15.maddesinde davacının 2.inşaatla ilgili yapılan 153.660.00 TL’lik masrafı ödeyeceği / kararlaştırılmıştır. Ayrıca tasfiye sonrasında davalının davacıya 30.000,00 TL – 65.990.00 TL’lik/ ödemeleri bulunduğu anlaşılmakta olup, söz konusu miktarların toplamı (153,660,00 + 30.000.00 = 65.990,00) =249.650,00-TL’dir. Bu hususlar tarafların kabulündedir. Bu durumda davacının adi ortaklığa sermaye olarak koymuş olduğu 468.000,00 TL’nin 249.650,00 TL’lik kısmını davalıdan geri aldığı anlaşılmakta olup, davacının koymuş olduğu sermayeden kaynaklanan alacağı 468.000,00 – 249.650,00 = 218.350,00 TL olduğu tespit edilmiştir. Davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında vergi incelemesi sonrası düzeltilmiş kayıtlara göre 329.725,83-TL. net kar elde ettiği tespit edilmiş olup buna göre, 329.725,83 TL net kar – 218.350.00 TL davacı koyduğu sermaye=111.375,83 TL ortaklık karı olup her bir ortak için, 111.375,83 TL/2= 55.687,91 TL Kar payı oluşabileceği” belirtilmiştir.
Bozma sonrası alınan bilirkişi raporları;
Mahkememizce Yargıtay ilamı doğrultusunda alınan SMMM …, …ve İnşaat Mühendisi…’dan oluşan bilirkişi heyetinin 01.03.2019 tarihli raporunda özetle; “Dosya kapsamına göre her iki ortak ve muhasebecilerinin adi ortaklığın konusu inşaatlarla ilgili yaptıkları hesaplar sonucunda 17.07.2010 tarihli Sözleşmenin düzenlenmesinden sonra, bu Sözleşmede bazı işlemlere yönelik olarak ayrılan karşılıkların yetersiz kalması halinde bunlar için yeniden bir hesaplamaya gidileceği hükmüne yer verildiği,
Sözleşme tarihine kadar bitmiş olan işlemler ve ayrılan karşılıklar sonucunda adi ortaklığın zararının 396.000 TL olarak hesaplandığı ve her bir ortağa düşen zarar miktarının 198.000 TL olarak tespit edildiği, davacı karşı davalı …’ın ortaklığa koymuş olduğu (günlük harcama defterlerinde belirtilen ancak resmi harcama defterlerinde bulunmayan) 468.000 TL’den kendisine isabet eden zarar tutarının düşülmesinden sonra (468.000 TL-196.000 TL)= 270.000 TL bakiye alacağının kaldığı,
Sözleşmenin 15. Maddesinde belirtildiği üzere 2. İnşaatın …’a devredilmesinin talep edilmesi üzerine 2.inşaatın bütün harcamalarının… Limited Şirketinin sahibi tarafından yapılmış olduğundan, bu tutar olan 153.660-TL’nin, …’ın alacağından düşülmesi sonucunda anılan kişinin bakiye alacağının (270.000 TL-153.660 TL)=116.340-TL’sına düştüğü,
Davalı karşı davacının, …’ın bu alacağının 30.000 TL’sini 23.08.2010 tarihinde, 65.990 TL’sini ise 07.09.2010 tarihinde …’a iletilmek üzere …isimli bir kişiye (bu kişinin …’ın kendi ortağı ve muhasebecisi olduğu ödeme evrakında belirtilmiştir, makbuz karşılığı ödediği, bu durumda, …’ın 17.07.2010 tarihli Sözleşmeden kaynaklanan bakiye alacağının (116.340 TL-65.990 TL-30.000 TL)= 20.350 TL ‘ye düştüğü,
Ortaklıkla ilgili toplam harcamalardan, yine ortaklığı ilgilendiren gelir kalemleri toplamının düşülmesinden sonra, davalı karşı davacının yaptığı toplam harcamaların 715.768,07-TL olduğu, davacı karşı davalının yukarıda belirtilen bakiye alacağı olan 20.350 TL’nin bu tutardan düşülmesi halinde (715.768,07 TL -20.350 TL) davalı karşı davacının kendi kaynağından yaptığı ve adi ortaklığı ilgilendiren fazla ödeme tutarının 695.418,07 TL olacağı, Adi ortaklık sözleşmesine göre, bu tutarın %50’si davacı karşı davalıya ait olduğundan, davacı karşı davalının sorumluluk – tutarının 695.418,07TL/2=347.709,35 TL olarak hesaplandığı,
Açıklanan hususlar muvacehesinde; davalı karşı davacı… Ltd. Şirketinin, davacı karşı davalı …’dan dava tarihi itibariyle 347.709,35-TL alacaklı olduğu, bu alacağı için, tamamen tahsil ve tasfiye edilinceye kadar yasal faizinin talep edilebileceği” belirtilmiştir.
Mahkememizce alınan SMMM… ve …den oluşan bilirkişi heyetinin 27/11/2019 tarihli 1. ek raporunda özetle; Davacı karşı davalı vekilinin kök bilirkişi raporuna yönelik itiraz ve beyanlarının incelenmesinde, kök bilirkişi raporunda yapılan tespit ve değerlendirmeler ile varılan sonucu değiştirecek nitelik taşımadığı belirtilmiştir.
Mahkememizce alınan SMMM … ve …’den oluşan bilirkişi heyetinin 18/09/2020 tarihli 2. ek raporunda özetle; “Taraflar bidayette dava konusu adi şirketi kurmuşlar ise de, bu şirketle ilgili tüm muhasebesel ve vergisel işlemlerin, tarafların rızalarına uygun olarak münhasıran davalı karşı davacı şirketin yasal defter kayıtlarıyla takip edildiği, ancak uyuşmazlığın ortaya çıktığı döneme kadar taraflarca bu sistem üzerinden yapılan işlem, uygulanma ve sonuçlarına yönelik olarak herhangi bir eylem ve davranışı da sergilemedikleri adi ortaklığın 17.07.2010 tarihinde sonuçlanmasından sonra, muhasebesel ve vergisel yönden bidayette kuralsız olarak başlatılan adi ortaklığın feshedilerek taraflar arasında yine 17.07.2010 tarihli bir sözleşmenin akdedildiği ve adi ortaklığı ilgilendiren bir çok işlem/gelir/giderin de bu sözleşme tarihinden sonra gerçekleştirildiği, ancak, adi ortaklık işlemleriyle ilgili muhasebe kayıtlarının davalı karşı davacı şirket bünyesinde takip edilmiş olması nedeniyle, bundan dolayı adi ortaklığın tüm vergisel ve muhasebesel yükümlülüğünün de davalı karşı davacı Şirket (…Limited Şirketi) üzerinde kaldığı ve haliyle iş ve işlemlerin ciddi ölçüde tartışmaya zemin hazırladığı ve neticede taraflar arasında bir türlü giderilemeyen önemli ölçüde uyuşmazlıkların ortaya çıktığı,
Yine önceki raporlarımızda belirttiğimiz üzere, adi ortaklıkla ilgili iş, işlem ve muhasebesel kayıtların davalı karşı davacı şirket bünyesinde takip edildiği dönemde, bu şirketin başka İş ve işlemlere yönelik (ticari faaliyetine yönelik) olarak yasal defterlerinde herhangi bir işlem yapıldığını kanıtlayacak bir bilgi ve belgeye de ulaşılamadığı, bu nedenle, kök Raporumuzda yer alan Tabloların ve özellikle de Tablo 2’de yer alan bilgilerin, davalı şirketle ilgili bulunduğu, ancak, bu belgeler içeriğinde (örneğin vergi makbuzlarında) makbuzun hangi işle ya da işlemle İlgili olduğu şeklinde özel bir bilgi ya da a ıklamaya yer verilmediği, esasen, bir vergi makbuzu incelendiğinde; vergi muhatabının ismi, vergi kimlik numarası, verginin türü/cezasının niteliği, dönemi, varsa taksidi, tutarı, varsa gecikme zammı gibi bilgilere yer verildiği, bunların; taraflar arasında akdedilen Sözleşmenin 3.maddesinde de belirtilen türde gider kalemlerinden (vergi ve SSK ödemeleri) oluştuğu ve tutarın niteliği ile ilgili belgenin işlem tarihlerine yer verildiği, özetle, bu belgelerin ilgili kurumlarca davalı karşı davacı şirket adına düzenlendiği ve yukarıdaki açıklamalarımız çerçevesinde bu belgelerin adi ortaklık dışında bir harcamayla ilgili olduğu yönünde somut bir sonuca ulaşılmasının da mümkün olamadığı,¸
Öte yandan, davalı karşı davacının dosyaya sunduğu yeni bilgi ve belgeler ile beyanlarının (bu belge ve beyanlar dava dosyasına davalı karşı davacı vekili tarafından taranarak sunulmuştur) incelenmesi sonucunda, Kök Raporumuzda yer alan Tablo 2 yeniden düzenlenmiş olup, bu tabloda yer alan harcama tutarının ise 827.765,50 TL olarak (önceki 960.822,03 TL) tespit edildiği, buna göre, davacı karşı davalının sorumluluk tutarının ise, Kök Raporumuzun 21.sayfasında yer alan Tablo 5 ve diğer açıklamalar da dikkate alınmak suretiyle 281.180,86 TL olarak belirlendiği (önceki tutar 347.709,35 TL),
Davalı karşı davacı…Ltd. Şirketinin, davacı karşı davalı …’tan dava tarihi itibariyle 281.180,86 TL alacaklı olduğu, bu alacağı için, yine dava tarihinden itibaren tamamen tahsil ve tasfiye edilinceye kadar yasal faizinin talep edilebileceği” belirtilmiştir.
Raporlar arasındaki çelişkilerin belgelere dayalı olarak giderilmesi için alınan SMMM …, …ve Prof. Dr. …’dan oluşan bilirkişi heyetinin 22.04.2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Davanın gelinen safhasında taraflar arasındaki çekişmenin, davalı yanın sunmuş olduğu ve son rapora konu edilen 2 nolu tablo içeriğinde yer alan masraf kalemleri üzerinde toplandığı anlaşılmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, davalı yanın son rapor aşamasında sunmuş olduğu tablo 2 de yer alan harcamalar toplamı 827.765,50 TL iken, inceleme aşamasında tarafımıza sunulan aynı tablodaki gider toplamı bu defa 664.238,47 TL olarak belirtilmiştir.
Motorlu taşıtlar vergisi kanunen kabul edilmeyen gider olup, davalı şirketin uhdesinde kayıtlı araç için ödenen verginin, dava konusu inşaat maliyeti ile ilişkilendirilmesi mümkün olmadığı gibi, ödeme döneminin de fesih sonrası dönem olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı şirketin 6736 sayılı yasa kapsamında müracaatının bulunduğu anlaşılmakla, yasa kapsamında yapıları müracaatın niteliği ve dönemi önem arz etmektedir. Zira anılan yasa maddesi kapsamında kesinleşmiş vergi borçları ile birlikte matrah artırımt ve bazı hesapların düzeltilmesi imkanı da bulunduğundan, müracaatın hangi vergisel işlem için yapıldığı, buna dayalı olarak dava konusu inşaat işi ile ilgili olup olmadığı ayrıca vadesi geçmiş kesinleşmiş borçlar için müracaat yapılmış ise bu borçların ait oldukları dönemlerin hangileri olduğu belirlenmelidir.
128.000,00 TL tutarındaki tarhiyata dayalı vergi ödeme makbuzlar içerisinde 5.019,29 TL tutarındaki makbuzun dönemi, fesih sonrası döneme ait gözükmektedir.
Davalı şirket bu tutarların, inşaat işi ile alakalı olarak bankalardan kullanılan krediler ile kredi kartları nedeni ile doğan faizler olduğunu belirtmişse de söz konusu kredi masraflarının, finansman gideri olarak ticari defter kayıtlarına aktarılması, bu çerçevede inşaat maliyetlerine yansıtılması gerekmektedir. Aksi halde tüm bu kredi ve kredi kartı kullanımlarının, münhasıran inşaat işi ile ilgili olup olmadıkları hususu ispata muhtaç olacaktır. Buna ilişkin olarak dava dosyasına sunulan her belgenin, inşaat harcaması ile bire bir ilişkilendirilebilecek şekilde tasnif edilerek, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ortaya konması gerektiği hususu mahkemenin takdirindedir. Kaldı ki söz konusu işlemler ticari defter kayıtlarına yansıtılarak, inşaat maliyetlerine dahil edilebilecek iken, bu yönde bir işlem tesis edilmeksizin, kredinin kullanılması aşamasından başlayarak, banka hareketlerinin izlenmesi, kredi yolu ile elde edilen kaynağın harcamasının banka kayıtları üzerinden takip edilmesi, kredi kartı harcamalarının tek tek izlenmesi de heyetimizin görevi arasında yer almamaktadır. Bu çerçevede toplam 16.824 ,90 TI tutarında 3 adet işlem görülmektedir.
Davalı şirket yine kredi kartı nakit çekim yapılarak harcandığını iddia ettiği 293.991,83 TL tutarında bir hesap kalemi belirtmiş olmakla birlikte, bir üst paragrafta yer verdiğimiz gerekçelerle söz konusu harcama tutarlarının kabulü mümkün görünmemektedir. İnşaat işi ile ilgili olan bir harcamanın şirket unvanına keşide edilmiş fatura ile ispatlanması gerekmekte olup, böyle bir fatura düzenlenmiş ise şirket kayıtlarında yer alması ve faturaların ticari defter kayıtlarında maliyet unsuru olarak yer alması gerektiği tartışmasızdır. Ayrıca var ise bu şekilde düzenlemiş faturaların şirket ortağının kişisel kaynakları ya da kredisi ile ödenmiş olması halinde, karşılığında ödenen bedellerin de şirket ortağına borçlanılması şeklinde kayıt oluşturulmalıdır. Nitekim bu tutar ile ilgili olarak ticari defterlerde bir kayıt bulunduğu da belirtilmiş değildir.
Kayıtlarda yer adığı belirtilmiş olmakla birlikte, ilgili yevmiye defter sayfaları ibraz edilmediğinden doğrulanamadığı gibi, ödemeye konu dönemin de fesih sonrası dönem olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum 26.654,53 TL tutarındaki 6 kalem işlem için geçerlidir.
Kayıtlarda yer aldığı belirtilmiş olmakla birlikte, ilgili yevmiye defter sayfaları ibraz edilmediğinden doğrulanamadığı gibi, şirketlerde işveren konumundaki şahıslar için ödenen bağ/kur primleri şirket gideri olarak kabul edilmez. Zira ödemeler şirket adına değil, şirket sahibi işverenin şahsı adına yapılmaktadır. Bu durumda 7 adet toplam 20.293,78 TI. tutarında işlem bulunmaktadır.
Kayıtlarda yer aldığı belirtilmiş olmakla birlikte, ilgili yevmiye defter sayfaları ibraz edilmediğinden doğrulanamadığı gibi, makbuz suretleri de sunulmamıştır.
Tarafımızca ticari defter kayıtları ya da belge ile tevsik edilemeyen tutarlar, rapor ayrıntısında gerekçeleri ile birlikte “yeşil dolgu” altına alınmış olup (386.040,72 TL), bu tutarların çıkartılması sonucunda, tablo 2 de yer verilen ve kabul gören harcamalar tutarı 664.238,47 -386.040,72 = 278.197,75-TL olarak hesaplanmıştır. Bu durumda gelir/gider tablosu aşağıdaki gibi oluşmaktadır.
17.07.2010 tarihinden sonra gelir gide tablosu
GELİR
GİDER
AÇIKLAMA
TUTAR TL
AÇIKLAMA
TUTAR TL
19.08.2010 tarihinde satılan 19 no.lu dublex daire (sözleşme 8.madde)
190.000,00
Sözleşmenin 3. Mad her çeşit vergi vs ödemesi
278.197,75
Sözleşmenin 9. Mad inş kalan çeşitli demirbaşların satışı (03.12.2010 tar)
26.000,00
Sözleşmenin 4. maddesi
99.295,15
10.03.2013 tarihli vergi inceleme raporuna göre uygun görülen vergi iadesi (174.371,12-)9.693,00+12.746,19=22.439,19)=151.931,93 Ortaklara ait olan ortak inş KDV iadesidir
174.371,12
Sözleşmenin 5.7.8. mad.
17.791,00
Gelir Toplamı
390.371,12
Gider Toplamı
395.283,90
Bu durumda, davalı yanın bahse konu ettiğimiz eksiklikleri ticari defter kayıtları ya da izah ettiğimiz kriterlerle ortaya koyamadığı dikkate alındığında, 12.09.2020 tarihli son rapordaki gelir/gider tablosu dikkate alınarak, adi ortaklığı ilgilendiren fazla ödeme tutarı (gelir toplamı 390.371,12 – gider toplamı 395.283,90)= 4.912.78 TL olup, bu tutarın %50’si davacı-karşı davalıya ait olup, sorumluluk tutarı 4.912.78/2 = 2 456,39 TL olarak hesaplanmıştır.
Bununla birlikte, vukarıda maddeler halinde izah edilen eksikliklere ilişkin olarak 2 numaralı (toplam 6.436,99 TL) ve 8 numaralı (toplam 15.707,40 TL) maddelerde yer verilen eksikliklerin giderilmesi halinde hesaplamaya dahil edilebileceği hususu mahkemenin takdirindedir.” denilmiştir.
Mahkememizce alınan SMMM …, …ve Prof. Dr. …’dan oluşan bilirkişi heyetinin 20.12.2021 tarihli 1. ek bilirkişi raporunda özetle; “Kök rapordaki gelir/gider tablosu dikkate alınarak, adi ortaklığı ilgilendiren fazla ödeme tutarı (gelir toplamı 390.371,12 – gider toplamı 412.010,17 )= 21.639,05 TL olup, bu tutarın %50 si davacı-karşı davalıya ait olduğundan, sorumluluk tutarı 21.639,05/2 — 10.819,52 TL olarak hesaplanmıştır. Mahkemenin gerekçeli kararında, her iki bilirkişi kurulu raporunda adi ortaklığın paylaşılacak vergi sonrası net karının 329.725,83 TL olarak hesaplanmış olduğu dikkate alınarak hüküm tesis edilmiş, yüksek mahkeme bozman ilamında da 17.07.2010 tarihli sözleşmede vergi ve bazı giderler için karşılık ayrıldığı görülmekle, tarafların imzası bulunan bu sözleşmedeki karşılık ayrılan maliyet hesaplarına ilişkin bedellerin tasfiyede dikkate alınması gerektiği belirtilerek, gerekçeli kararda belitilen kar tutarının bozma ilamına konu edilmediği görülmüştür.
Gerekçeli karara dayanak niteliğindeki bilirkişi raporunda, dağıtılabilir vergi sonrası net karın (329.725,83 TL), dağıtıma dayalı stopaj düşülmeden ve fakat vergi sonrası tutarı, 438.632,87 TL olarak hesaplanmıştır. Bu hesaplama davalı şirketin 31.12.2010 tarihli kayıtlı mali verileri ışığında hesaplandığından, 17.07.2010 protokol tarihi ile 31.12.2010 tarihi arasına isabet eden, ticari defter kayıtlarında yer alan gelir gider tutarları hariç tutularak ortaklığın tasfiyesine esas teşkil edecek şekilde nihai hesaplama yapılması gerekmektedir.
Kök ve işbu raporumuzda yapılan incelemeler ışığında, 17.07.2010-31.12.2010 tarihleri arasına isabet eden gelir toplamı olan 190.000,00 + 26.000,00 = 216.000,00 TL ile kök raporda tablo 2 de yer alan ve kabul edilen 17.897,96 TL gider toplamının ticari defter kayıtlarında yer aldığı anlaşıldığından nihai hesaplamaya etkisinin olmayacağı değerlendirilmiştir.
Bu durumda tasfiyeye esas ortaklık karı (aynı zamanda davalı şirketin karı) 438.632,87 TL olup, davalı karşı davacı yanın 17.07.2010 protokol tarihinden sonra şirkete verdiği kabul edilen borç/avans tutarı 277.026,06 (294.924,02 – 17.897,96) + 99.295,15 + 17.791,00-— 174.371,12=219.741,09 TL olarak hesaplanmaktadır.
Buna göre de yüksek mahkeme bozma ilamında yer verilen borçlar kanunu madde hükmüne göre hesaplama yapılmıştır. Ortaklık vergi sonrası net karı 438.632,87 TL, Davacı-karşı davalı yanın koymuş olduğu sermayeden kaynaklanan alacağı 468.000,00 -249.650,00 (153.660,00 + 30.000 + 65,990) = 218.350,00 TL, Davalı-karşı davacı yanın 17.07.2010 protokol tarihinden sonra şirkete verdiği kabul edilen borç/avans tutarı 219.741,09-TL, Paylaşılabilecek kazanç payı 438.632,87 – 218.350,00 – 219.741,09 = 541,78 TL olup; Asıl davada davacı karşı davalı yanın davalı-karşı davacı şirketten 541,78/2 = 270,89 TL talep edebileceği, Karşı davada herhangi bir alacak talebinden bahsedilemeyeceği” belirtilmiştir.
Bilirkişi kurulunun 20.12.2021 tarihli ek raporu ibraz edilen yeni bilgilere göre hazırlandığından kök rapor mahiyetinde olmakla itirazları karşılar şekilde 2. Ek rapor aldırılmasına karar verilmiş olup, …,…ve Prof. Dr. …’dan oluşan bilirkişi heyetinin 05/05/2022 tarihli 2. ek bilirkişi raporunda özetle; taraf itirazları rapor kapsamında tek tek irdelenmekle “davacı-karşı davalı yanın koymuş olduğu sermayeden kaynaklanan alacağı 218.350,00 TL şeklinde belirlenmiş olup, “asıl dava” başlığı altında tekraren bu yönde vurgulama yapılmamış, sadece ortaklık karına ilişkin talebine yönelik tutara yer verilmiştir. Bu anlamda davacı-karşı davalı yanın asıl dava kapsamında sermayeden kaynaklı 218.350,00 TL ortaklık karına dayalı 270,89 TL talep edebileceği açıktır.
17.07.2010 tarihli protokol uyarınca ayrılan karşılıkların, protokol tarihinden işbu raporun hazırlanma tarihin kadar geçen süre içerisinde ne kadarlık kısmının fiilen gerçekleştiği ortada olduğundan, protokolde yer verilen tutarlar değil, gerçekleşen kısımlar dikkate alınmıştır. Nitekim anılan protokole göre ortaklık zarar etmiş görünmekte iken, davada gelinen durum itibarıyla ortaklığın zarar değil kar elde ettiği de tartışmasızdır. Bu durumda anılan protokol hükümleri, karşılıklar bakımından yer verilen rakamlara bağlı kalmaksızın, madde hükümlerinin amacı dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Bu anlamda karşılık ayrılan tutarlardan artan kısımların davalı-karşı davacı şirket uhdesinde kaldığından bahsedilemeyecektir. Diğer yandan davalı yanca ileri sürülen bir kısım harcama bedellerinin “bu yönden beyanda bulunulmamış olması sebebiyle kök raporda yer verilen tespit aynen muhafaza edilmiştir” ibaresiyle ortaklık hesabına dahil edilmiş olmasının sebebi, bu tutarların kök raporda zaten hesaplama dışında bırakılmış hali ile dikkate alınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Bir başka ifade ile zaten kök raporda dikkate alınmayan tutarlar, davalı yanca bu harcama bedellerine ilişkin belge sunulmaması nedeni ile yine dikkate alınmamış durumdadır.
Ek raporda yer verilen tespit hukuki görüş içermemekte olup, tam aksine mali mevzuat kapsamında yer alan bir düzenlemeye işaret etmektedir. Kaldı ki ek raporda 17.07.2010 tarihli sözleşmenin 6. Maddesinde doğabilecek tahmini giderler için 3.000,00 TL karşılık ayrılmasına karar verildiği görülmekle birlikte, davalı-karşı davacı yanın bahse konu ettiği şekilde, aracın benzini ve MTV vergisini şirket harcamalarını ortak hesaptan karşılanması üzerine anlaşma yapıldığını gösteren bir yazılı metnin de mevcut olmadığı açıkça belirtilmesine rağmen, davalı-karşı davacı yanın bu konuda bir beyanına da rastlanmamıştır.
Fesih öncesi ve fesih sonrası dönem ifadelerinin davalı-karşı davacı yanca yanlış değerlendirildiği ortadadır. Fesih tarihinden önceki döneme ilişkin harcamalar, fesih öncesi döneme ait olduğu halde sonradan ödemesi gerçekleştirilen harcamaları ifade etmektedir. Fesih sonrası döneme ait harcamalar ise, adi ortaklığın fesih edildiği tarihten sonra doğmuş harcamaları ifade etmektedir. Tasfiye sözleşmesinin 17.07.2020, ortaklık feshinin ise 26.07.2010 tarihli olduğu dikkate alındığında, bir üst bölümde yer alan MTV ödemesinin ait olduğu dönemin ise 2015 yılı olması karşısında, elbette ki söz konusu harcamanın fesih sonrası döneme ait olduğu değerlendirilmelidir. Zira bu harcamanın, ortaklığın yürürlükte olduğu dönem ile ilgili olmadığı, bu bağlamda da Yargıtay ilamında yer verilen tespite aykırı bir değerlendirme yapılmadığı açıktır.
Davalı-karşı davacı yanın 5.019,29-TL tutarındaki makbuz yönünden beyanda bulunulmadığı itirazı yönünden, bu harcama kalemine yönelik itirazları ise tam da yukarıdaki bölümde yer verdiğimiz gerekçelerle yerinde görülmemektedir. Zira kendisi de Yargıtay kararı ve 17/07/2010 tarihli sözleşme gereği yapılan ödemelerden olan söz konusu ödemenin, tasfiye yapılmadan önce sözleşme ile ilgili bütün harcama ve ödemelerin hesaplara dahil edilmeleri gerektiğinin yasal bir zorunluluk olması kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Ancak 5.019,29 TL bedelli ödemenin dönemi 2011/Nisan ayı olup, 26.07.2010 fesih tarihinden sonra olduğu açıktır. Bir başka ifade ile bu ödeme, tasfiye yapılmadan önce sözleşme ile ilgili doğmuş bir borç ödemesi niteliğinde değildir. Ortaklığın tasfiye edilmesinden sonra tahakkuk etmiş, dolayısı ile ortaklık dönemine ait olmayan bir harcama niteliğindedir.
Kök raporda vergi ödemeleri itirazına yönelik ilişkin ayrıntılı açıklamalar yapılmış, davalı şirketin bu tutarların, inşaat işi ile alakalı olarak bankalardan kullanılan krediler ile kredi kartları nedeni ile doğan faizler olduğunu belirtmişse de söz konusu kredi masraflarının, finansman gideri olarak ticari defter kayıtlarına aktarılması, bu çerçevede inşaat maliyetlerine yansıtılması gerektiği, aksi halde tüm bu kredi ve kredi kartı kullanımlarının, münhasıran inşaat işi ile ilgili olup olmadıkları hususunun ispata muhtaç olacağı, buna ilişkin olarak dava dosyasına sunulan her belgenin, inşaat harcaması ile bire bir ilişkilendirilebilecek şekilde tasnif edilerek, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ortaya konması gerektiği, kaldı ki söz konusu işlemler ticari defter kayıtlarına yansıtılarak, inşaat maliyetlerine dahil edilebilecek iken, bu yönde bir işlem tesis edilmeksizin, kredinin kullanılması aşamasından başlayarak, banka hareketlerinin izlenmesi, kredi yolu ile elde edilen kaynağın harcamasının banka kayıtları üzerinden takip edilmesi, kredi kartı harcamalarının tek tek izlenmesi de heyetimizin görevi arasında yer almadığı açıkça ifade edilmiş olmasına rağmen, davalı-karşı davacı yanın dava dosyasına sunulan her belgenin, inşaat harcaması ile bire bir ilişkilendirilebilecek şekilde tasnif edilerek, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymak yerine, yine dava dosyasına sunduğu banka ekstrelerini adres gösterdiği görülmektedir. Bu hali ile tüm bu kredi ve kredi kartı kullanımlarının, münhasıran inşaat işi ile ilgili olup olmadıkları hususunun ispata muhtaç olduğu da açıktır.
Davalı-karşı davacı vekilinin aynı iddiaları tekrar ettiği, ancak bahse konu ettiği harcamalara ilişkin herhangi bir tevsik edici belge sunmadığı görülmekle, tablo 2/35.sıradaki itirazları yerinde görülmemektedir. … inşaat işi ile ilgili olan bir harcamanın şirket unvanına keşide edilmiş fatura ile ispatlanması gerektiği açık olup, salt banka ekstresinde yer aldığı belirtilen tutarların, inşaat ile ilişkilendirilmesi olanaklı değildir. Diğer yandan, davalı-karşı davacı kök rapor aşamasında sunmuş olduğu tablo 2 de yer alan harcamalar toplamı 664.238,47 TL iken, işbu ek rapor için dosyaya sunulan aynı tablodaki gider toplamı bu defa 784.813,44 TL + 64.418,62 TL = 849.232,06 TL olarak belirtilmiştir. Bu durum dava dosyasına ek belge ibraz edildiği anlamına gelmekle, bu aşamada bu ek belgelerin değerlendirilmesi yönünde bir görevlendirme söz konusu olmadığından, sunulan ek belgelere ilişkin değerlendirme yapılmamış olup takdiri mahkemeye aittir. Kaldı ki sunulan liste içerisinde 4 adet farklı SGK işyeri sıra numarasına ait ödeme tutarları mevcut olup, bu işyeri numaralarının hangi işyerlerine ait oldukları da anlaşılamamaktadır. Davalı-karşı davacı yanın her rapor aşamasında farklı tablo sunması da mahkemenin takdirindedir.
Taraf itirazları da dikkate alınarak yapılan ek incelemeler ışığında, 20.12.2021 tarihli raporda yer verilen tespit ve değerlendirmeler aynen muhafaza edilmiştir.” belirtilmiştir.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, uyulan Yargıtay ilamı kapsamı itibari ile ticari defter kayıtları ile birlikte 17.07.2010 tarihli sözleşme hükümlerinde belirlenen masraflar da değerlendirilmek suretiyle davacı alacağının belirlenmesi, davacının ortaklığa koymuş olduğu sermayenin tasfiye yapılırken ortaklık mal varlığından düşülüp sonra kazanç pay belirlenmesi için bilirkişi kurulu raporları alınmıştır.
İhtilafın çözümünde temel sorunlardan biri 17.07.2010 tarihli Sözleşme gereğince adi ortaklığın zarar ettiği kabulü ile mahkemenin bağlı olup olmadığıdır. Adi ortaklığın ticari defter kayıtları, davalı şirket defterleri üzerinden tutulmuş olup, adi ortaklığın zarar ettiğine ilişkin sözleşme maddesi davalı şirketin ticari defterleri ile uyuşmamakla, adi ortaklığın kar-zarar durumunun davalı şirketin ticari defterlerinde -adi ortaklığa ait olduğu şüphesiz olan- kayıtlara göre belirlenmiştir.
Bilirkişi raporlarının birbiri ile çelişkili olmasına neden olan diğer bir temel sorun; bir kök raporda “Yine önceki raporlarımızda belirttiğimiz üzere, adi ortaklıkla ilgili iş, işlem ve muhasebesel kayıtların davalı karşı davacı şirket bünyesinde takip edildiği dönemde, bu şirketin başka İş ve işlemlere yönelik (ticari faaliyetine yönelik) olarak yasal defterlerinde herhangi bir işlem yapıldığını kanıtlayacak bir bilgi ve belgeye de ulaşılamadığı, bu nedenle, kök Raporumuzda yer alan Tabloların ve özellikle de Tablo 2’de yer alan bilgilerin, davalı şirketle ilgili bulunduğu, …. bu belgelerin ilgili kurumlarca davalı karşı davacı şirket adına düzenlendiği ve yukarıdaki açıklamalarımız çerçevesinde bu belgelerin adi ortaklık dışında bir harcamayla ilgili olduğu yönünde somut bir sonuca ulaşılmasının da mümkün olamadığı,” görüşü ile bir başka kök raporda belirtilen “dava dosyasına sunulan her belgenin, inşaat harcaması ile bire bir ilişkilendirilebilecek şekilde tasnif edilerek, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ortaya konması gerektiği hususu mahkemenin takdirindedir” görüşü arasındaki çelişkidir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir. İspat yükü ve kuralları TMK’nun 6. ve 7.maddelerinde düzenlenmiştir.
Türk Medeni Kanunun 6.maddesine göre Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.
HMK’nın 187. maddesinde; İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz hükmü yer almıştır.
HMK.nun 190.maddesinde ise ispat yükü düzenlenmiştir. Maddeye göre; 1-İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 2-Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnaların dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.
TMK. m.6 gereğince, kural olarak herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Adi ortaklığın kayıtlarının, ortaklardan birinin ticari defterleri üzerinden tutulması halinde, ticari defterlerindeki kayıtlardan hangisinin adi ortaklığa ait olduğunu ispat yükü ispat yükü, bu ticari defterin sahibi ortağa aittir.
Genel kuralın istisnaları şunlardır. Normal bir duruma dayanan tarafın, bu iddiasını ispat etmesi gerekmez; bilakis ispat yükü bu normal durumun aksini iddia eden tarafa düşer. Bazı hallerde, bir olguyu kimin ispat etmesi gerektiği (ispat yükü), özel bir kanun hükmü ile belirlenmiştir. Kanun bu halleri saklı tutmuştur. Bu hallerde, ispat yükünün (genel kurala göre) kime düştüğünü araştırmaya gerek yoktur. İspat yükü, özel kanun hükümlerinde yazılı olan kimselere düşer.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur. O olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
İspat yükü, kendisine düşen taraf bir vakıayı ispat ettikten sonra artık ispat yükü aksini iddia eden karşı tarafa geçer. Bunun üzerine karşı tarafın o olgunun doğru olmadığını veya başka bir olgu nedeniyle hükümsüz kaldığını ispat etmesi gerekir. İşte bu halde, karşı tarafın (ispat yükü başlangıçta kendisine düşen tarafın ispat ettiği olgunun aksini ispat için) gösterdiği delil HUMK.nun 239.maddesi (HMK 191) anlamında karşı delil değildir. Çünkü, (ispat yükü kendisine düşen tarafın iddiasını ispat etmesi ile) artık ispat yükü karşı tarafa geçmiştir.
Somut olayda, adi ortaklığın kayıtlarının, davalı şirketin ticari defterleri üzerinden tutulmuş olup ticari defterlerindeki kayıtlardan hangisinin adi ortaklığa ait olduğunu ispat yükü ispat yükü, davalı şirkete aittir. Bu ispat yükünün istisnası somut olayımızda bulunmamakta, ” bu şirketin başka İş ve işlemlere yönelik (ticari faaliyetine yönelik) olarak yasal defterlerinde herhangi bir işlem yapıldığını kanıtlayacak bir bilgi ve belgeye de ulaşılamadığı” şeklinde belirtilen çıkarım ise, gerek davalı tarafın adi ortaklık için kurulmuş bir şirket olmayıp, kendi meşgale alanı olan, aracı, bürosu ve davalı tarafın kendi ibraz ettiği belgelere göre başkaca inşaat sözleşmeleri olan bir sermaye şirketi olduğu tüm bunlara göre “normal duruma dayanma” istisnasının da bulunmadığı tüm bunlara göre davalı şirketin “”dava dosyasına sunulan her belgenin, inşaat harcaması ile bire bir ilişkilendirilebilecek şekilde tasnif edilerek, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde” ticari defterler, muavin defterler ve kayıtlarla davalı şirketçe ortaya konması gerekmektedir. Davalı şirketin birleşen dosyadaki gerek vakıa anlatımında gerek ise neticei talep dayanağında bu belirlemeyi kendi tuttuğu defter ve kayıtlara göre kendisinin bile yapamadığı anlaşılmaktadır. Davalı şirket tarafından aşamalarda bir çok dilekçe, dilekçe ekine belgeler ibraz etmiş olduğu gibi, kendi ibraz ettiği tablolar bile, en son heyetin raporunda belirtildiği gibi kendi içinde çelişki oluşturmaktadır. Tüm bunların yanında yargılamanın başından beri gecen uzunca süreye rağmen, ticari defterleri ve dayanaklarını -taraflarça getirilmesi ilkesi nedeniyle- sunması gereken davalı şirketin, en son heyet kök raporunda somut olarak tek tek belirtilen kayıt ve dayanakların sunulması istenmesine rağmen sunulmadığı, süresinden sonra istenen belgelerin sunulmaması nedeni olarak geçersiz sebepler sunulduğu görülmüştür.
Adi ortaklığın paylaşılacak vergi sonrası net karı 438.632,87 TL olarak hesaplanmıştır. Davacının ortaklığa 468.000-TL para koyduğu ,taralar ilişkilerini adi ortaklık olarak tanımlasalar da ilişkinin davalı şirket’e sağlanan finansman ile kar bölüşümü esasına dayandığı , davalı şirket tarafından inşaat faaliyetinin yürütüldüğü , vergi vesair giderlerin davalı şirket üzerinden ödendiği ,davalı tarafça inşaatın devamı sırasında davacının ödeme yapmadığı ileri sürülmekte ise de davacının ödediği para ihtilafsız olup daha fazla bir sermaye ödemesi gerektiğine ilişkin kanaat edinilemediği ,zira sözleşmede gerektikçe sermaye ödeneceğinin yazılı olup daha fazla ihtiyaç olduğu hususuna ilişkin delil de ortaya konulmadığı , şirketin tüm ticari defterleri bilirkişi kurulu ve vergi müfettişince incelenmiş olup ; netice de gerek vergi müfettişi ,gerekse bilirkişi kurulları tarafından tüm kayıtların incelenip tümünün üzerinde durularak ,şirketin kara ilişkin TTK da öngörülen prosedürü takip ederek kar durumunun tesbiti gerektiği ,teknik anlamda TBK 620 ve devamı maddelerinde öngörülen şekilde ilişkinin sürmediği ,önce sözleşmeyi feshedip ibralaşan ortakların aynı gün ve takip eden yevmiye numarası ile yeniden ortaklık sözleşmesi akdettikleri , bir temlikname ibraz edilmiş ise de tarafların temliknameden sonra ortaklığın sürüdğü hususunda sözleşmeler akdettikleri ,hesaplar üzerinde bir kısım karşılıklar ayrılarak bir sözleşme imzalandığı , ancak sözleşmede ki hususların davalı şirket kayıtlarına uygun olmadığı ,vergi müfettişi tarafından tüm bağımsız bölüm malikleri ile görüşülerek taşınmazların satış bedellerinin tesbit edildiği ,yapı denetim kanunu gereği kat malikleri adına düzenlenen inşaat ile ilgili bulunduğu , maliyet hesabına ilave edilmesinin doğru ve davalı şirket lehine bulunduğu ,ikinci inşaata ilişkin imar harcı gideri ve davalı şirket yetkilisinin şahsi harcamaları ile 2005 yılından bu yana gayrıfaal bulunan bir şirketin faturalarının da maliyet hesabından düşülmesi ve tüm fiili durumda inşaatı yürüten ve diğer yükümlülükler altına giren davalı şirket bulunduğundan,davalı şirket kayıtlarına göre TTK daki kar dağıtımı prosedürüne uygun olarak hesaplanan karın yarısını ve ödediği sermayeden bakiye kalan miktarın davacı tarafından talep olunabileceği kanatına varılmış ve asıl davanın kısmen kabulüne, asıl dava belirsiz alacak davası hükümlerine göre açılmış bulunduğundan tüm alacağa dava tarihinden itibaren temerrüt faizi işletilmesine ve asıl davadaki benimsenen ortaklık hesabında ki mevcut duruma ve birleşen dosya davacısı şirketin, dava konusu işin yapılması için döviz bozdurduğunu faizle para aldığını bu sebeple 250.000- TL civarında zararının bulunduğunu iddia etmekte ise de , inşaatın devamı aşamasında birleşen dosya davacısı şirket müşterilerden 2.481.626,00-TL tutarında avans aldığı , tarafların koymuş oldukları sermaye miktarı İnşaat maliyetini karşılamaya yeterli olduğundan, şirketin işlerini yürütebilmesi için dışarıdan borçlanmaya ihtiyacı olmadığı, dövizin bozdurularak adi ortaklığa verildiğinin ispatlanamadığı gibi, bu nedenle munzam zarar isteminin dayanağının da bulunmadığı anlaşılmış ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bozma ilamında “Açıklanan madde hükmüne göre; adi ortaklığın tasfiyesinde, borçlar ödendikten sonra kalan ortaklık malvarlığından önce ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç payları oranında ortaklara paylaştırılmalıdır. Bu husus dikkate alınmadan, davacının ortaklığa koymuş olduğu sermayenin tasfiye yapılırken ortaklık malvarlığından düşülüp sonra kazanç payı belirlenmesi gerekirken sermayeye alacağına ve kara ilişkin alacağa ayrı ayrı hükmedilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozma kararı verilmiş olup, taralar arasındaki 17.07.2020 tarihli Sözleşmenin 15. Maddesi ile ortaklığa sadece davacı … tarafından konulan esas sermayenin iadesinin kararlaştırıldığı, bunun mefhum-ı muhalifinden davalı şirketin esas sermaye alacağının bulunmadığının tarafların ortak iradesi olduğu anlaşılmış ve davacının katılım payının ödenmesi ve kar ödemesi dışında tasfiyeyi gerektirir bir işlem kalmadığı bu nedenle bu iki alacağa nihai hüküm ile karar verilebileceği anlaşılmıştır.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Asıl davanın kısmen kabulüne, esas sermayeden 218.350,00-TL, kardan 270,89 TL olmak üzere toplam 218.620,89-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Birleşen davanın reddine,
3-Asıl dava yönünden;
a-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 14.933,99 TL karar ve ilam harcından 74,25-TL peşin harç, 6.459,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 6.533,25 TL harcın düşümü ile eksik kalan 8.400,74 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
b-Davacı tarafından yatırılan 21,15 TL başvuru harcı, 74,25 TL peşin harç, 6.459,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 6.554,40 TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
c-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 33.606,92-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
ç-Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 25.688,80-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
d-Davacı tarafından yapılan 19.637,55 TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 11.203,12 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine; arda kalan bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
e-Davalı tarafından yapılan 4.649,35-TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 1.996,92-TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine; arda kalan bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
4-Birleşen dava yönünden;
a-Alınması gereken maktu 80,70-TL harcın, peşin alınan 148,50-TL harçtan mahsubu ile bakiye 67,80-TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde birleşen dava davacısına iadesine,
b-Davalı, kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. uyarınca hesaplanan 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde resen taraflara iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/09/2022

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır

Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır.“5070 sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”