Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1061 E. 2019/499 K. 20.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1061
KARAR NO : 2019/499
DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 24/11/2017
KARAR TARİHİ : 20/05/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA
Davacı vekilinin Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesinden özetle; davalı vekili aracılığıyla müvekkili hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, … CBS’nin 2016/… soruşturma, 2017/… karar numaralı kararıyla müvekkili hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair verildiğini, anılı karara vaki itiraz da …. Sulh Ceza Hakimliğinin 26/09/2017 tarih, 2017/2663 d.iş numaralı kararıyla kesin olarak reddedildiğini, davalının müvekkiline ait 11.672,42-USD tutarındaki paraya bloke koymasının ve ödeme yapmamasının haksız ve hukuka aykırı olduğunun tespiti ile davalı tarafa tutarın iadesi için müteaddit kere yazılı ve sözülü olarak talepte bulunduğunu, ödenmemesi ile davalı hakkında müvekkilinin alacağına ilişkin … İcra Müdürlüğünün 2017/34043 esas sayılı dosyası ile icra takibinin başlatıldığını, davalı vekilinin icra takibine itirazda bulunduğunu, davanın kabulü ile davalı-borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın iptaline ve takibin devamına, takip alacağına takip tarihinden itibaren işleyecek kamu bankalarınca fiilen uygulanan azami mevduat faizi( USD ) uygulanmasını, haksız ve kötü niyetli itiraz sebebiyle davalı-borçlunun %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekilinin Mahkememize vermiş olduğu yanıt dilekçesi ile davacı tarafından delil gösterilen SPK raporu davaya konu ihtilafı incelenmediğini, sadece şekilsel olarak görüş bildirildiğini, savcılık şikayetinin bir inceleme yapılmaksızın kabul edilmediğini müvekkilinin davacı şirkete borcunun bulunmadığını, davacının müvekkili aleyhine icra takibi başlatmakta haksız olduğunu, davanın reddine, davacı yan aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER
1-… İcra Müdürlüğünün 2017/34043 esas sayılı dosyası,
2-Bilirkişi raporu,
3-… CBS’nin 2016/… sayılı dosyası,
4-Taraf vekillerinin beyan ve dilekçeleri
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ GEREKÇE
Dava: alacak davasından kaynaklanan itirazın iptali davasıdır.
… İcra Müdürlüğünün 2017/34043 Esas sayılı dosyası dosyamız içersine getirtilmiştir. Dosyanın incelenmesinde 11.672,42 USD asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek Kamu Bankalarına Fiilen Uygulanan Azami Mevduat Faizi talebi ile bloke edilen alacağın iadesine dayalı ilamsız takip yapıldığı, ödeme emrinin borçluya 02/11/2017 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun 07/11/2017 tarihinde süresi içersinde borca itiraz ettiği anlaşılmıştır.
6100 sayılı Yasanın 266.maddesi gereğince; iddia, savunma, dava konusu hesaba bloke konulmasının sebebi, blokenin haklı olup olmadığı, dava konusu alacağın iadesinin gerekip gerekmediği, iadenin gerekmesi halinde iade edilecek bedel ve faiz hususları ile sunulan deliller, tarafların ilişki dönemine dair takip dosyasının incelenmesi, davacının davalıdan takibe konu alacağının bulunup bulunmadığı, varsa miktarının tespiti, yönünden dosyanın resen seçilen SPK uzmanı bilirkişi … ‘a tevdii edildiği, 28/03/2019 tarihli raporundan özetle, mahkemece 24/12/2018 tarihli duruşma tutanağı ile verilen görev çerçevesinde, dosya içeriğinin dosya incelemesi kapsamında elde edilen belgelerle birlikte değerlendirilmesi sonucunda; ihtilaf konusu olayda davacının davalı nezdindeki hesap bakiyesinin 11.647,42 USD olduğu; davalının 29/06/2016 tarihinde davacı tarafından … paritesinde gerçekleştirmiş olduğu işlemlerde, davacı ve dava dışı kişilerin birlikte hareket ederek, söz konusu paritede sentetik fiyat oluşturduğu yönündeki iddiasının dosyada mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde reddinin veya teyidinin mümkün olmadığı; davalının bu yöndeki iddialarının ancak, sayın mahkeme tarafından takdir olunması halinde, yurtdışında yerleşik … Ltd’e ihtilafa konu işlemlerin gerçekleştiği zaman aralığında davalıya verilen fiyatların …’den alınıp alınmadığı; …’e ise aynı zaman diliminde … Ltd.’e verilen fiyatların kimden temin edildiğinin sorulması ile mümkün olabileceği; davalı tarafından bilirkişi incelemesinde kullanılmak üzere en büyük 10 aracı kurumdan 29/06/2016 tarihli ve 15:00 – 19:00 arasındaki fiyatları gösteren kayıtların Türkiye Sermaye Piyasaları Birliğinden istenmesine ilişkin müzekkere yazılması hususundaki takdirin Sayın Mahkemede olduğu, 29/06/2016 tarihinde davacı tarafından … paritesinde gerçekleştirilen işlemlerin incelenmesi sonucunda, fiyat değişikliği ve pozisyonların kapatılması gibi işlemlerde bu amaca yönelik yazılım / program / algoritmaların kullanıldığı, keza söz konusu işlemlerin manuel olarak bizatihi davacı tarafından gerçekleştirildiğini kabul etmenin, işlemler arasındaki minimum ve ortalama sürelerin manuel müdahaleye imkan veremeyecek kadar kısa olması, manuel müdahale kabul edilse bile işlemlerin 2,5 saati aşan bir süreye yayılmış olması ve neredeyse hiç kesintisiz olarak devam etmiş olması nedeniyle hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği; bu nitelikteki yazılım / program / algoritmaların kullanılmasını engelleyecek bir düzenleme ya da sözleşme hükmü bulunmamakla birlikte, kasıtlı olarak bu programların kullanılmasının normal bir yatırımcı davranışı olarak kabul etmenin mümkün olmadığı; yurdışında yerleşik fiyat sağlayıcının pozisyonları, piyasa fiyatları ile örtüşmeyen sentetik fiyatlardan sözleşme gerçekleştirildiği iddiası ile iptal etmesi sonucunda davalının söz konusu tutarı davacıya ödemekle yükümlü olması nedeniyle, iptal edilen söztleşmeler tutarı kadar davalı nezdinde zararın ortaya çıkacağı; davacının kullanmış olduğu yazılım/ prgram / algoritmadan davalının haberdar olmadığı; davalının davacıya bu yazılım / program / algoritmaların kullanılması hususunda yetki verdiği konusunda bir bilgi ya da belgenin bulunmadığı; bu nedenle davacının yazılımları / programları / algoritmaları davalının haberi olmaksızın, gizli olarak kullandığı sonucuna varmak gerektiği; bu durumda davalı ve davacı arasında kurulan iş ilişkisinde, davalı açısından bilinmeyen bazı yazılım / programları / algoritmalar nedeniyle zararla karşı karşıya kalma riski ortaya çıkmakta olduğu, TMK md. 2/I kapsamında dürüstlük ilkesi de dikkate alınarak davacının da davalının menfaatlerini gözetme yükümlülüğü olduğu dikkate alındığında, nihai takdir Sayın Mahkemede olmak üzere, davacının söz konusu yükümlülüğü yerine getirmediği, davalı ile arasında YHGK kararlarında geçen “iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlaşıyına uygun davranmadığının söylenebileceğini bildirmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’da yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir.
Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.
Bu aşamada, 6100 sayılı HMK’nın delillerin ibrazıyla ilgili hükümlerini değerlendirmek gereklidir.
HMK’nın 119/1-(f) hükmü uyarınca, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulünde, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin, dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir.
Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’nda bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Böylece, özellikle ispat konusunda davaların usul ekonomisi ilkesine uygun bir biçimde, makul bir sürede sonuçlanması hedeflenmiştir.
Delillerin bildirilmesi hakkındaki bu düzenleme, Kanunumuzda kabul edilen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2013, 14. Bası, s. 506).
Dava dilekçesinin davalıya tebliğinde, davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceğinin ihtarının gerektiği HMK’nın 122. maddesinde düzenlendikten sonra aynı süreye “cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesinde tekrar yer verilerek “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır…” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu aşamada vurgulamak gerekir ki; HMK’nın 122. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre hâline getirilmiştir.
Bu hakkını kullanmayan, yani süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacaktır (HMK. m.128). 6100 sayılı HMK’nın “Cevap dilekçesinin içeriği” başlığını taşıyan 129. maddenin 1. fıkrasının (e) bendinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin cevap dilekçesinde bulunması gerektiği belirtilmiştir.
Tarafların ikinci dilekçelerini verme usulleri de ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, davacının, cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevaba cevap dilekçesini; davalının da davacının cevabının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde ikinci cevap dilekçesini verebileceği belirlenmiştir (HMK. m. 136).
Hemen belirtilmelidir ki, hem dava dilekçesinde hem de cevap dilekçesinde gösterilen ve tarafın elinde bulunan belgelerin dilekçeye eklenerek mahkemeye sunulması, başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur (HMK. m. 121, 129/2).
Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir (HMK. m.140/5). Bu madde metninde vurgulanması gereken husus “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır.
6100 sayılı HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun sisteminde, ön inceleme duruşmasında tayin edilen kesin süreye uyulmaması, vazgeçme yaptırımına bağlanarak, davayı uzatıcı bu kötüniyetli davranışlar engellenmeye çalışılmıştır. Zira, dilekçelere eklenip sunulmamış, daha sonra ön incelemede ek olarak bildirilen süre içinde de verilmemiş delillere, tahkikat içinde kural olarak (m. 145, c. 1) dayanılamaz. Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple, 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2015, 3. Bası, s. 328, 332).
Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenlendikten sonra yasa koyucu, “delil” bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. Anılan hüküm aynen; “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklindedir.
Yukarıda belirtilen hükümlerden de anlaşılacağı üzere gerek davacı gerekse davalı bakımından delil gösterme ile delil sunma ayrı olarak ele alınmış; dava ve cevap dilekçelerinde iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispatlanacağının belirtilmesi zorunluluğundan söz edildikten sonra, eldeki belgelerin dilekçelere eklenmesi, elde bulunmayan belgeler için ise nereden getirtileceği konusunda bilgi verilmesi gerektiği açıkça öngörülmüştür. HMK’nın 140/5. maddesinde de dilekçelerde belirtilen ve fakat henüz sunulmayan belgelerin süresinde sunulmaması halinde uygulanacak yaptırımı açıklamıştır.
Tekrar edilmesinde yarar vardır ki; yasa koyucu, tarafların, kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecek olmalarını emredici bir düzenlemeyle (m.145) benimsedikten sonra, bunun istisnalarını da belirtmiştir. Buna göre, ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilecektir.
Bu aşamada bir diğer istisnai hükmün açıklanması gereklidir. O da “iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. madde hükmü olup, yasa hükmü; “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.
Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir … şüphesiz bu imkan, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. İkişer dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir.
Görüldüğü üzere, 6100 sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hususların özetlenmesi gerekirse; AİHS’nin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için 6100 sayılı HMK’da düzenlemelere yer verilmiş olup, bu bağlamda delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Tarafların, Kanunda belirtilen bu sürelerden sonra delil gösterebilmeleri ancak iki yasa maddesinde belirtilen hallerle sınırlıdır. Onlar da; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde ile sonradan delil gösterilmesinin hüküm altına alındığı 145. maddedeki durumlardır.
Özel hukuka ilişkin bir davada, hakim kural olarak, doğduğu iddia edilen bir hukuki sonucun, gerçekten doğup doğmadığını belirleyebilmek için, o hukuki sonucu ön­gören hukuk kuralındaki şartların (unsur vakıaların, öğe olayların), somut olarak ortaya çıkıp çıkmadıklarını kendiliğinden araştıramaz. O hukuki sonucun doğduğunu iddia eden taraf, gerçekleşmesi gereken şartların, unsur vakıaların somut olarak gerçekleştiğini ispat etmelidir (Umar, Bilge/Yılmaz, Ejder: İspat Yükü, İstanbul 1980, s.l).
Nitekim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) ‘nun 6.maddesinde de, kanun da aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur.
İspat, bir davada ileri sürülen hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların gerçekten mevcut olup olmadıkları konusunda, bir takım araçlarla mahkemeye kanaat verme işlemidir(Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.340).
İspat yükü, kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir.
Bu açıklamalar ışında somut olay incelendiğinde; davalının cevap dilekçesini süresinde vermiş olduğu, öninceleme gün ve sattinin davalıya tebliğ edildiği, davalının öninceleme duruşmasına katıldığı, öninceleme duruşmasında taraflara delillerini bildirmek üzere 2 haftalık kesin süre verildiği, kesin süreye uymayan tarafın o delilden vazgeçmiş sayılacağı hazır olan davalı vekiline ihtar edilmiştir. Mahkememizin 24/12/2018 tarihli 3. Celsesinde dosya bilirkişiye tevdi edilmiştir. Davalı vekili celse sonrası dosya bilirkişiye tevdii edilmeden bir kısım delillerini sunmuş, bir kısım delillerin ise celp edilmesini talep etmiştir. Bilirkişi raporunun sunulması üzerine rapor taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. Bilirkişi raporunun incelenmesinde kesin sonuca varılmadığı, davalının süresinden sonra celbini talep ettiği evrakların ve bir kısım eksik evrakların celp edilmesi gerektiğini bildirilmiştir. Davacı vekilinin rapora karşı sunmuş olduğu itiraz dilekçesinde sonradan bildirilen delile muvafakatlarinin olmadığını, davalının süresinde delilini bildirmediğini, beyan etmiştir. Mahkememizce 4. Celse de davacı vekiline sorulmuş, davacı vekili sunulan belgelere muvafakatlerinin olmadığını yinelemiş, yeniden bilirkişi raporu alınma taleplerinin olmadığını, dosyanın bu haliyle karara çıkmasını talep etmişlerdir. Davacı davasını ispat ile yükümlüdür. Her ne kadar davacı tarafından SPK raporu ve savcılık dosyasının davasının ispatı için yeterli olduğu iddiası mevcut ise de, dava konusu olay teknik inceleme ve uzmanlık gerektirmekte olup, dosya içerisindeki belgelerde teknik inceleme bulunmamaktadır. Davacı vekilinin emsal olması niteliği ile …. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1037 Esas 2019/206 Karar sayılı dosyasının bilirkişi raporu sunulmuş olsa da, söz konusu dosyanın kesinleşmediği, emsal olamayacağı, kaldı ki raporun teknik inceleme içermediği görülmüştür. O halde davalının delillerini süresinde sunmadığı, dava dilekçesinin usule uygun ihtar içerir şekilde tebliğinden sonra iki haftalık süre içerisinde delillerini bildirmeyen davalının sonradan delil gösterebilmesi için HMK’nın 145. maddesinde belirtilen istisnai hallerin mevcudiyeti de somut olayda ileri sürülmediği, davacının dosyanın mevcut haliyle karara çıkmasını talep ettiği, talebinin duruşma tutanağı ile sabit olduğu, davacının davasını ispat ile yükümlü olduğu, bu haliyle davasını ispat edemediği kanaatiyle, ispatlanamayan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekildi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 44,40 TL harcın, peşin alınan 732,03 TL harçtan mahsubu ile bakiye 687,63 TL harcın 492 sayılı Yasanın 31. Maddesi gereğince, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalı, kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 5.065,11 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan 1.000,00 TL yargılama giderinin, davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.20/05/2019

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır