Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/211 E. 2020/648 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/211
KARAR NO : 2020/648
DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 01/03/2016
KARAR TARİHİ : 22/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalı şirketin kurucu ortakları olduklarını, ayrıca davacılardan …’nın kuruluşla birlikte yönetim kurulunda görev aldığını, davacı …’nın 27.04.2007 tarihinde yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, ancak şirket yönetiminin istifa dilekçesini almasına karşılık herhangi bir işlem yapmadığını, hatta müvekkilini 12.03.2010 tarihli olağanüstü genel kurula kadar yönetim kurulu üyesi gösterdiklerini, davalı şirketin 12.03.2010 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının her iki müvekkilinin haberi olmadan yapıldığını, ancak müvekkillerinin varmış gibi gösterilerek imzalarının taklit edildiğini, işbu tarihli genel kurul toplantısında müvekkili …’nın yönetim kurulu üyeliğinden alındığını,davalı şirketin 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantısının yine müvekkillerinin haberi olmadan yapıldığını ve varmış gibi gösterilerek sahte imzalarının atıldığını, ayrıca işbu tarihli genel kurul toplantısında müvekkili …’nın tekrar yönetim kurulu üyeliğine seçildiğini, daha sonra bu kişilerin müvekkillerinin hisselerini devir aldıklarını, davalı şirkette en son 03.09.2014 tarihinde genel kurul toplantısı yapıldığını, bu genel kurul toplantı tutanağında her iki müvekkilinin de mevcut olmadığını, müvekkili …’ın hiçbir yönetim kurulu toplantısına katılmadığı gibi imza da atmadığını, bu nedenle imzası atılan ve sahte olan yönetim kurulu kararlarının geçersiz olduğunu, müvekkili …’nın 27.04.2007 tarihli istifa dilekçesini kabul eden dava dışı … …’nun o tarihte davalı şirketi vekaletle yönetirken, daha sonra yönetim kurulu üyesi ve başkanı olduğunu, müvekkili …’nın 27.04.2007’den sonra, diğer müvekkili …’ın ise kuruluştan sonra şirket ile ilgili hiçbir karara, belgeye imza atmadıklarını, hiçbir genel kurul toplantısına katılmadıklarını, adları yanına atılan imzaların kendilerine ait olmadığını, alınan tüm yönetim kurulu kararlarında müvekkili …’nın imzasının taklit edildiğini, sonuç olarak 12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantılarında müvekkillerinin imzalarının sahte kullanılmasından dolayı kararların butlanına, müvekkili …’nın 27.04.2007 tarihinde yönetim kurulu üyeliğinden istifa etmesine rağmen yönetim kurulu üyesi gösterilmesi nedeniyle bu tarih itibariyle gösterildiği tüm yönetim kurulu üyeliklerinin iptaline, sahte imza ile yapılan 02.12.2011 tarihli genel kurulda müvekkili …’nın yönetim kurulu üyeliği seçiminin iptaline ve alınan kararların müvekkili açısından geçersizliğine, diğer müvekkili … şirket kuruluşundan sonra hiçbir toplantıya katılmadığı ve imza atmaması nedeniyle sahte imzası olan tüm yönetim kurulu kararlarının kendisi yönünden iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalıya dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğ edildiği, davaya cevap verilmediği görüldü.
Dava, genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir.
Mahkememizin 09/06/2017 tarihli celsesi ara kararı uyarınca,dosyamızda adli tıp incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, 14/11/2017 tarihli adli tıp raporunda raporunda özetle;
”İNCELEME YÖNTEMLERİ (Metod Adı/No):
1.Teknik Yöntemler
… sayılı Adli Belge İnceleme Şubesi El Yazısı/İmza İnceleme Deney Metodu
2.Yazılım ve Donanım
2.1.Laboratuvarda Bulunan Cihazlar
VSC-5000
VSC-6000/HS
Forensic XP 4010D
ESDA 2
2.2.Optik Aletler
Büyüteç
Stereo Mikroskop
BULGULAR ve SONUÇ:
1.İnceleme konusu belgelerde …’ya atfen atılı imzalar ile …’nın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu imzaların mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’nın eli ürünü olmadığı,
2.İnceleme konusu belgelerin … açısından sağlıklı bir değerlendirme yapılarak sonuç bildirir rapor tanzim edilebilmesi için;
…’ın başka amaçlarla atmış olduğu samimi imzalarını içerir belgelerin; muhtarlıklar, noterler, bankalar, seçim kurulları, tapu ve vergi daireleri, nüfus müdürlükleri, evlendirme dairesi, dernekler ve vakıflar, vb. gibi çeşitli kurum ve kuruluşlardan temin edilerek mevcutlar ve adli dosya ile birlikte kurumumuza gönderilmesinin gerektiği hususlarını bildirir KANAAT RAPORUDUR.” denilmiştir.
Mahkememizin 28/12/2017 tarihli celsesi 1 nolu ara kararı uyarınca, dosyamızda imza incelemesi için dosyanın Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği, 02/10/2018 tarihli adli tıp raporunda raporunda özetle;
”İNCELEME YÖNTEMLERİ (Metod Adı/No):
1.Teknik Yöntemler
… sayılı Adli Belge İnceleme Şubesi El Yazısı/İmza İnceleme Deney Metodu
2.Yazılım ve Donanım
2.1. Laboratuvarda Bulunan Cihazlar
VSC-5000
VSC-6000/HS
VSC-8000
Forensic XP 4010D
ESDA 2
2.2. Optik Aletler
Büyüteç
Stereo Mikroskop
BULGULAR ve SONUÇ:
1.İnceleme konusu belgelerde atılı imzalar ile …’ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu imzaların mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’ın eli ürünü olmadığı hususlarını bildirir KANAAT RAPORUDUR.” denilmiştir.
Mahkememizin 25/10/2019 tarihli celsesi 1 nolu ara kararı uyarınca, dosyamızda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişinin 14/09/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle;
”İNCELEME ve DEĞERLENDİRME
A.Uygulanacak Kanun Hükümlerinin Belirlenmesi
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TK) 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup (TK m.1534), Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m.2/(l)/a’da “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır ” düzenlemesi öngörülmüştür. Somut uyuşmazlık bakımından, uyuşmazlık konusu olaylar 01.07.2012 tarihinden önce gerçekleşmiş bulunduğundan, bu olayların hukuki sonuçlarına olayların gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanununun (eTK) uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle, aşağıdaki hukuki açıklamalar eTK kapsamında yapılmıştır.
B.12.03.2010 ve 02.12.2011 Tarihli Genci Kurul Toplantılarında Alınan Kararların Geçerliliğinin İncelenmesi
Davacılar vekili, davalı şirketin 12.03.2010 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı ile 02.12.2011 tarihinde yapılan 2006-2007-2008-2009-2010 yıllarına ait olağan genel kurul toplantısında alınan kararların butlanını talep etmiştir. Dosyada davalı şirket pay defteri örneği mevcut olmamakla birlikte, davacılar vekili müvekkillerinin huzurdaki davanın açılma tarihinden evvel davalı şirketteki paylarını devrettiklerini ileri sürmüştür. Davacıların bu beyanı uyarınca, işbu davanın açıldığı tarihte davacılar davalı şirkette pay sahibi sıfatını haiz değillerdir. Ancak, anonim şirket genel kurul kararlarının butlanı ve yokluğunun tespiti davası, hukuki yararı bulunan herkes tarafından aksi kanunla öngörülmüş olmadıkça bir süreye bağlı olmaksızın açılabilir.
Bilindiği üzere, anonim ortaklıklarda genel kurulun olağan veya olağanüstü toplantıya çağrı merasimi eTK m. 368’de düzenlenmiştir. eTK m. 368’de düzenlenen çağrı merasiminin ayrıntılı olması nedeniyle, eTK m. 370’te genel kurulun söz konusu çağrı merasimine uyulmaksızın da toplanabilmesine imkan sağlanmıştır. Bu hükme göre, bütün pay sahipleri veya temsilcileri, aralarından hiçbiri itirazda bulunmadığı takdirde, genel kurul toplantılarına ilişkin diğer hükümler saklı kalmak şartıyla, toplantıya davet hakkındaki merasime uymaksızın da genel kurul olarak toplanabilirler (eTK m. 370/1).
Görüldüğü üzere, eTK m. 370’te çağrısız genel kurulun toplanabilmesi ve geçerli şekilde karar alabilmesi için iki şartın gerçekleşmesi aranmaktadır. Buna göre, bütün pay sahipleri veya temsilcileri hazır bulunmalı ve pay sahiplerinden veya temsilcilerinden hiç birisi genel kurulun bu yolla toplanmasına itiraz etmemiş olmalıdır. Ancak bu iki şartın bir arada bulunması halinde eTK m. 370 anlamında geçerli bir genel kuruldan bahsetmek mümkündür. Bununla birlikle, pay sahibi veya temsilcilerinden biri dahi toplantıya iştirak etmez veya genel kurulun bu şekilde toplanmasına itiraz ederse, artık ortada hukuken bir genel kurul olmayacağı gibi. böyle bir toplantıda alman kararlar da yoklukla malul olur (Erdoğan Aforozlu, Anonim Ortaklıkla Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2017, s. 118-119).
Dosyada bir örneği mevcut 14.04.2010 tarihli TTSG’de İlan edilen davalı şirketin 12.03.2010 tarihli olağanüstü genel kurul toplantı tutanağı ile 20.12.2011 tarihli TTSG’de ilan edilen 02.12.2011 tarihli 2006-2007-2008-2009-2010 yıllarına ait olağan genel kurul toplantı tutanağında aynen, “Yapılan incelemede toplantının TTK’nın 370. maddesine göre yapılmasına itiraz edilmediği görüldü. Hazirun cetveline uygun olarak yapılan yoklamada şirketin 50.000.-YTL sermayesine tekabül eden 2.000 adedinin tamamının asaleten hazır bulunduğu, böylece kamm ve esas mukaveleye uygun asgari toplantı nisabının var olduğu, iştirakçilerin toplantının yapılmasına ve toplantı gündemine itirazları olmadığı anlaşıldı.” ifadesi yer almaktadır. Buna göre, davalı şirkette 12.03.2010 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı ile 02.12.2011 tarihli olağan genel kurul toplantısının eTK m. 370 hükmüne göre yapıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu genel kurul toplantılarının hukuken var ve alınan kararların geçerli olabilmesi için her şeyden önce davalı şirketin tüm pay sahiplerinin veya temsilcilerinin bu toplantılarda hazır bulunmuş ve hiçbirinin genel kurulların bu yolla toplanmış olmasına itiraz etmemiş olmaları şarttır.
Ne var ki, davalı şirketin söz konusu genel kurul toplantılarının yapıldığı tarihlerde şirketin pay sahipleri arasında bulunan davacılar, bu toplantılara katılmamış oldukları halde, hazirun cetvelinde (hazır bulunanlar listesi) kendi isimleri karşısına sahte imzalar atıldığını ve kendilerinin toplantıda mevcutlarmış gibi gösterildiklerini ileri sürmüşlerdir. Davacıların bu iddiası üzerine davalı şirketin 12.03.2010 tarihli genel kurul toplantı tutanağı (hazır bulunanlar cetveli) ile 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantı tutanağı (hazır bulunanlar cetveli) üzerinde Adli Tıp Kurumuna imza incelemesi yaptırılmıştır. Kurum tarafından hazırlanan …nolu raporda söz konusu belgelerdeki imzanın davacı …’nın eli ürünü olmadığı ve … No.lu raporda da söz konusu belgelerdeki imzanın …’ın eli ürünü olmadığı kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Adli Tıp Kurumunun ilgili raporlarının Sayın Mahkemece esas alınması halinde, davalı şirketin 12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantılarına dair hazır bulunanlar listesindeki davacılar tarafından atılmış gösterilen imzaların davacılara ait olmadığı,dolayısıyla davacı pay sahiplerinin davalı şirketin 12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantılarına katılmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu halde eTK m. 370 hükmü uyarınca çağrısız olarak yapıldığı iddia olunan söz konusu genel kurul toplantıları bakımından tüm pay sahiplerinin toplantıya katılmış olması şartı yerine getirilmemiş olmaktadır. Dolayısıyla davalı şirketin 12.03.2010 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı iie 02.12.2011 tarihli olağan genel kurul toplantısının hukuken var olmadığı ve bu toplantılarda alınan tüm kararların da yok hükmünde olduğu kanaatine ulaşılmaktadır. Her ne kadar davacılar vekili yokluk yerine butlan talebinde bulunmuşsa da, hukuki nitelendirmeyi yapmak sayın mahkemenin görevi olduğundan davacılar vekilinin butlan talebine rağmen söz konusu kararların yokluğunun tespitine hükmedilmelidir.
C.Davacılardan …’nın Yönetim Kurulu Üyeliğine İlişkin Olarak
1.Davacılar vekili, “sahte imza ile yapılan 02.12.2011 tarihli genel kurulda müvekkili …’nın yönetim kurulu üyeliği seçiminin iptaline ve alman kararların müvekkili açısından geçersizliğine” karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Davalı şirkete ait TTSG kayıtlarından anlaşıldığı üzere, davalı şirketin 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantısında davacılardan … tekrar yönetim kurulu üyeliğine seçilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, söz konusu genel kurul toplantısında alman tüm kararlar yok hükmündedir. Bilindiği üzere yok hükmündeki genel kurul kararları baştan itibaren doğmamış, hükümsüz kabul edilir. Dolayısıyla 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantısında alman davacı …’nın yönetim kurulu üyesi olarak seçimine ilişkin karar da yok hükmündedir. Buna göre, 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantısında alınan davacı …’nın yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesi kararı geçersiz olduğu için, kendisi yönetim kurulu üyesi olarak geçerli bir şekilde atanamamış ve yönetim kurulu üyesi sıfatını kazanmamış kabul edilir. Yok hükmünde olan bu seçim kararının tescili, sakatlığı gidermediği için, söz konusu kararın tescil edilmiş olması da bu sonucu değiştirmez. Bununla birlikte, sayın mahkemenin genel kurul kararının hükümsüzlüğüne karar vermesi halinde, davacının ilgili tescilin silinmesini talep hakkı bulunduğu da ayrıca belirtilmelidir. (Kırca. s.446).
2.Davacılar vekilinin bu konudaki bir diğer talebi, “müvekkili …’nın 27.04.2007 tarihinde yönelim kurulu üyeliğinden istifa etmesine rağmen yönetim kurulu üyesi gösterilmesi nedeniyle bu tarih itibariyle gösterildiği tüm yönetim kurulu üyeliklerinin iptaline” karar verilmesi yönündedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir anonim şirkette yönetim kurulu üyesinin üyeliğinin iptali şeklinde bir hukuki müessese bulunmamaktadır. Bununla birlikte, yönetim kurulu üyeliğini sona erdiren çeşitli haller (azil, istifa vb.) ya da yönetim kurulu üyesinin seçimi işleminde sakatlık var ise söz konusu işlemin hükümsüzlüğünü tespit veya seçim kararının iptalini talep etme yolları vardır.
Dosyada mevcut 09.05.2006 tarihli TTSG’de ilan edilen davalı şirkete ait esas sözleşme uyarınca, davalı şirketin ilk esas sözleşmesi 03.05.2006 tarihinde tescil edilmiştir. Şirketin ilk esas sözleşmenin ticaret siciline tesciliyle birlikte tüzel kişilik kazanması sebebiyle, ilk yönetim kurulu üyelerinin de esas sözleşmeyle atanması gerekir. Nitekim davacı … da diğer davacı … ve dava dışı … … ile birlikte, davalı şirketin ilk yönetim kurulu üyeleri olarak ilk esas sözleşme ile atanmışlardır. Yönetim kurulu üyesi ilk esas sözleşmeyle atanmışsa, görev süresi esas sözleşmenin tescili tarihinden başlar. Şu halde, davalı şirkette ilk esas sözleşme ile yönetim kurulu üyesi olarak atanan davacı …’nm görev süresi 03.05.2006 tarihinde başlamıştır.
Davacı …’nın görev süresinin ne zaman ve ne şekilde sona erdiği hususunun tespitine ilişkin olarak ise iki ihtimal söz konusudur:
(i).Bu konuda davacı …, 27.04.2007 tarihinde davalı şirketten istifa ettiğini, ancak istifa dilekçesinin davalı şirket yetkililerince işleme konulmadığını ileri sürmektedir. Hemen belirtelim, “istifa”‘, karşı tarafa (şirkete) varması gerekli, ancak karşı tarafın (şirketin) kabulüne bağlı olmayan, tek taraflı bir hukuki işlemdir [İsmail Kırca (Feyzan Hayal Şehirali Çelik/Çağlar Manavgat), Anonim Şirketler Hukuku, C.1, Ankara 2013. s. 464]. Dosyada davacı tarafından delil olarak sunulmuş 27.04.2007 tarihli istifa dilekçesinde, davacı …’nın istila beyanının ve imzasının yanı sıra, diğer yönetim kurulu üyesi … ismi altına alılmış bir imza daha bulunmaktadır. İstifa dilekçesindeki …’na ait olduğu belirtilen imzanın, davacının istifa beyanını kabul manasında atıldığı da davacı tarafından ayrıca ileri sürülmüştür. Söz konusu belgenin delil olarak değerlendirilmesi sayın mahkemenin takdirindedir. Buna göre, söz konusu belgenin davacı lehine delil olarak geçerli kabul edilmesi halinde,istifa beyanı iç ilişkide hukuki sonuçlarını şirkete ulaşmakla doğuracağından ve dilekçe üzerinde de diğer yönetim kurulu üyesinin kabule ilişkin olduğu ileri sürülen imzası bulunduğundan, davacı …’nın ilk yönetim kurulu üyeliğinin iç ilişkide 27.04.2007 tarihinde sona erdiği kabul edilecektir.
Bununla birlikte, istifa beyanının dış ilişkideki etkisi işlemin tescil ve ilanına bağlıdır [Ersin Çamoğlu (Reha Poroy/Unal Tekinalp), Ortaklıklar Hukuku I İstanbul, 2019, No:551]. Somut uyuşmazlıkta, davacı …’nın yönetim kurulu üyesi olarak görevinin sona erdiğine ilişkin bir tescil ve ilan kaydı mevcut değildir. eTK m. 39/2 uyarınca istifanın resen ve ilanına kadar, hukuki işlemlerden kaynaklanan borçlar bakımından üçüncü kişilerin iyi niyeti korunur. Ancak haksız fiil, sebepsiz zenginleşme ve kanundan doğan borçlarda söz konusu hüküm uygulanmaz. Bu nedenle, yönetim kurulu üyesinin kamu borçlarından dolayı sorumluluğu da istifa beyanının şirkete ulaştığı tarihte sona erer [Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), N.551].
Sonuç olarak, sayın mahkeme tarafından davacı …’nın sunduğu istifa dilekçesinin kendisi lehine delil olarak geçerli addedilmesi ve davalı şirketteki görevinden geçerli bir şekilde istifa ettiğinin kabul edilmesi halinde, kendisinin davalı şirketle yönetim kurulu üyesi olarak 03.05.2006 tarihinde ilk esas sözleşmenin teseili ile göreve başladığı ve 27.04.2007 tarihinde de istifa ile davalı şirketteki yönetim kurulu üyesi olarak görevinin sona erdiği; söz konusu görevden ayrılma tescil ve ilan edilmemiş olmakla birlikte, davacının iç ilişkide ve kamu borçlarından dolayı sorumluluğunun istifanın şirkete ulaştığı tarih olan 27.04.2007 tarihinde sona ermiş olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
(ii).Davacı … 27.04.2007 tarihli dilekçesi ile davalı şirket yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini ileri sürmekteyse de, 12.07.2007 tarihli TTSG’de tescil ve ilan edilen davalı şirketin 05.07.2007 tarihli yönetim kurulu kararı metninde, diğer yönetim kurulu üyeleri ile birlikte yönetim kurulu toplantısına katılanlar arasında yer almaktadır. Diğer bir deyişle, davacı … istifa ettiğini ileri sürdüğü tarihten (27.04.2007) ileri bir tarihte (05.07.2007) yapılmış olan bir yönetim kurulu toplantısına katılmış gözükmektedir. Bu noktada, davacı … söz konusu toplantıya katılmadığını ve karara imza atmadığını ileri sürebilirse de, davalı şirket yönetim kurulu karar defteri dosyada mcvcut olmadığı için bu konuda bir inceleme yapılması mümkün değildir. Ayrıca diğer yönetim kurulu üyeleri ile müştereken imza yetkisini haiz olan …’nın. istifa ile görevinden ayrıldığının tescil ve ilan edilmesi de gerekirdi. Yukarıda belirttiğimiz üzere, dosyada mevcut TTSG kayıtları uyarınca davacıya ilişkin bu şekilde bir kayıt bulunmamaktadır. Üye değişikliğinin tescil ve ilanı görevdeki yönetim kuruluna aitse de, yönelim kurutunun bu görevi ihmal etmesi halinde ayrılan üyenin de ticaret siciline başvurarak işlemin tescil ve ilanını isteme hakkı vardır. ETK m. 30 ve 36’daki “ilgililer” teriminin kapsamına ayrılan yönetim kurulu üyesi de girer [Çamoğlu (Poroy/Tekinalp). N. 551]. Ancak istifa dilekçesinin davalı şirket yetkililerince kabul edilmediğini ileri süren davacı …, istifa şirketin kabulüne bağlı bir işlem olmamasına rağmen, görevinin istifa ile sona erdiğine ilişkin hususun tescil ve ilanını kendisi de talep etmemiştir.
Hal böyle iken, davacı …’nın 27.04.2007 tarihli istifa dilekçesinin sayın mahkemenizce kendisi lehine delil olarak geçerli kabul edilmemesi halinde, …’nın davalı şirket yönetim kurulu üyeliğinin istifa ile geçerli bir şekilde sona ermediği sonucuna ulaşılacaktır. Bu halde, …’nın yönetim kurulu üyeliği, görev süresi sonunda sonaerecektir. İlk esas sözleşmeyle atanan …’nın söz konusu maddede görev süresi belirlenmemiştir. Ancak davalı şirket esas sözleşmesinde yönelim kurulu üyelerinin en çok üç yıl için seçilebilecekleri kabul edilmiştir. Bu esas sözleşme hükmü eTK m. 314’ün tekrarı niteliğindedir. Zira eTK m. 314 uyarınca da bir yönetim kurulu üyesi en çok üç yıl için görev yapabilir. Bu halde, 03.05.2006 tarihinde yönetim kurulu üyesi olarak atanan davacı …’nın görev süresi hem kanun hem de esas sözleşme hükmü uyarınca en geç 03.15.2009 tarihinde sona ermiş olur. Ancak davalı şirkette bir sonraki yönetim kurulu üyeleri 14.04.2010 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında seçilmişlerdir. Diğer bir deyişle davacı …’nın yönetim kurulu üyesi olarak görev süresi 03.05.2009 yılında dolmuş olmasına rağmen, davalı şirkette 14.04.2010 tarihine kadar yeni yönetim kurulu üyelerinin seçimi yapılmamıştır. Bu halde, üç yıllık görev süresi 03.05.2009 tarihinde dolan davacı …’nın, 14.04.2010 tarihine kadar yönetim kurulu üyesi sıfatının devam edip etmediği sorusu akla gelebilir. Belirtmek gerekir ki, eTK döneminde görev süresi dolan yönetim kurulu üyesinin bu sıfatının kendiliğinden sona erip ermediği konusunda öğretide görüş birliği bulunmadığı gibi, Yargıtay’ın da farklı görüşleri mevcuttur. Kanaatimizce yönelim kurulu üyesinin görevi, görev süresinin dolması durumunda sona erer. Bu nedenle biz bu ihtimalde, davacı …’nın davalı şirketteki yönetim kurulu üyesi olarak görev süresinin 03.05.2009 tarihinde sona erdiği kanaatine ulaşmaktayız.
Sonuç olarak, sayın mahkemenin davacı …’nın dosyaya sunduğu istifa dilekçesini kendisi lehine delil olarak geçerli kabul etmemesi halinde, davacı …’nın 03.05.2006-03.05.2009 tarihleri arasında davalı şirkette yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı neticesine ulaşılacaktır.
D.Davacılardan …’ın Yönetim Kurulu Üyeliğine İlişkin Olarak
Davacılar vekili son olarak, müvekkillerinden …’ın şirket kuruluşundan sonra hiçbir toplantıya katılmadığı ve imza atmaması nedeniyle sahte imzası olan tüm yönetim kurulu kararlarının kendisi yönünden iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Hemen belirtelim,TK kapsamında yönetim kurulu kararlarının iptali mümkiin değildir. Ancak şartları mevcut ise genel hükümlere göre söz konusu kararların yokluğu ya da TK m. 391 uyarınca butlanı talep edilebilir.
Yukarıda açıklandığı üzere, davacı … diğer davacı … ve dava dışı Muhammet … ile birlikte, davalı şirketin ilk yönetim kurulu üyeleri olarak ilk esas sözleşme ile atanmıştır. Dosyada azil, istifa gibi yönetim kurulu üyeliğini sona erdiren bir hal de gösterilmediğinden, kendisinin olağan görev süresinin sonuna kadar yönetim kurulu üyesi sıfatının devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde yukarıda diğer davacı …’nın görev süresi bakımından yaptığımız açıklamalar ışığında, davacı …’ın davalı şirkette 03.05.2006-03.05.2009 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi sıfatını haiz olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Her ne kadar davacı …’ın vekili, müvekkilinin hiçbir yönetim kurulu toplantısında katılmadığını -bir yönetim kurulu üyesi olarak bu konudaki yükümlülüğü bu incelemenin dışında bırakılarak- ve hiçbir karara imza atmadığını ileri sürmüşse de, dosyada davalı şirket yönetim kurulu karar defteri mevcut olmadığı için, karar defterindeki hangi kararlarda kendisinin imzasının olduğu ve bu imzaların kendisinin el ürünü olup olmadığı hususunun belirlenmesi mümkün değildir. Ayrıca davalı şirket yönetim kurulu karar defteri mevcut olsaydı dahi. imzalara ilişkin değerlendirme hukuk bilirkişi olarak tarafımızca yapılamaz. Bu nedenle, davacılar vekilinin müvekkilinin sahte imzası olan tüm yönetim kurulu kararlarının hükümsüz olduğunun tespitine ilişkin talebi konusunda tarafımızca bir değerlendirmede bulunulması mümkün olmamıştır.
SONUÇ:
Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle:
1.Sayın Mahkemece, Adli Tıp Kurumunun ilgili raporlarının hükme esas alınması halinde, davalı şirketin eTK m. 370 hükmü uyarınca çağrısız olarak yapıldığı iddia olunan 12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantılarına davacılar katılmamış kabul edileceğinden, söz konusu genel kurul toplantılarında alınan tüm kararların yok hükmünde olacağı,
2.02.12.2011 tarihli genel kurul toplantısında alınan tüm kararlar yok hükmünde kabul edildiğinde, işbu genel kurul toplantısında davacı …’nın yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesine ilişkin kararın da yok hükmünde olacağı, dolayısıyla davacı …’nın söz konusu seçim kararı ile yönetim kurulu üyesi sıfatını kazanmadığı, kararın tescil ve ilan edilmiş olmasının da bu sonucu değiştirmeyeceği,
3.Davacı …’nın önceki tarihli yönetim kurulu üyeliği bakımından 27.04.2007 tarihli istifa dilekçesinin delil olarak kendisi lehine geçerli kabul edilmesi halinde, kendisinin 03.05.2006-27.04.2007 tarihleri arasında davalı şirkette yönetim kurulu üyesi sıfatını haiz olduğu; istifa dilekçesinin delil olarak geçerli kabul edilmemesi halinde ise 03.05.2006-03.05.2009 tarihleri arasında yönelim kurulu üyesi sıfatını haiz olduğu; bu tarihlerin dışında davalı şirkette yönetim kurulu üyesi sıfatının bulunmadığı,
4.Diğer davacı …’ın davalı şirkette 03.05.2006-03.05.2009 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi sıfatını haiz olduğu, ancak dosyada davalı şirket yönetim kurulu karar defteri mevcut olmadığından, davacı …’ın hangi kararlarda imzasının bulunduğu ve bu imzalarının kendisinin el ürünü olup olmadığının belirlenmesinin mümkün olmadığı, kaldı ki bu belirlemenin tarafımızca yapılamayacağı, dolayısıyla davacı …’ın imzasının bulunduğu tüm yönetim kurulu kararlarının geçersiz olduğuna ilişkin davacı talebi bakımından herhangi bir hukuki inceleme yapılamadığı, sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.” denilmiştir.
ATK raporu, ticaret sicil kaydı, … Noterliğinin 2006/2346 yevmiye sayılı vekaletname ve tüm dosya içeriği ile bilirkişi raporu hep birlikte değerlendirildiğinde;
Davacı 12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti talep etmiş olup aldırılan ATK’nın 14/11/2017 tarihli raporundan anlaşılacağı üzere 12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantı tutanaklarındaki …’nın eli ürünü olmadığı; 02.10.2018 tarihli rapordan anlaşılacağı üzere de 12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantında hazır bulunanlar cetvellerindeki imzaların …’ın imzası olmadığı anlaşılmıştır.
“Yargıtay bir kararında “hazirun cetvelinin sahte imza ile tanzim edildiğini ve bu nedenle cetvelin hükümsüz olması sonucunda genel kurul kararın da yoklukla malul olduğuna” işaret etmiştir. Yargıtay 11. HD. 30.09.2004 tarihli ve E: 12717, K: 9100 sayılı kararı ve Yargıtay 11. HD. 09.06.2003 tarihli ve E: 641, K: 6044 sayılı ve. (Kararların tam metni için bkz: Diaport Mevzuat ve İçtihat Programı, son yararlanma tarihi: 11.04.2007)
Bu konuda Yargıtay 11. HD 30.09.2004 tarihli 2003/12717 E. ve 2004/9100 K. sayılı kararında şu şekilde sonuca varmıştır; “Söz konusu davada TTK nun 370. maddesi uyarınca çağrı merasimine uyulmadan beş paydaşın tamamının katılımı ile toplanmış gibi gösterildiği, oysa davacının bu toplantıların hiçbirisinde bulunmadığı halde adına atılan sahte imza ile toplantıda varmış gibi gösterildiği tespit edildiğinden genel kurulun aldığı kararlar yok sayılmıştır.”
ATK’nun raporları dikkate alındığında 12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul toplantılarında alınan kararların yoklukla malül olduğu anlaşılmış ve bu yönde tespit hükmü kurulmuştur.
Davacı … ayrıca 27.04.2007 tarihinde yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğinin tespitini dava etmiş olup dosya içerisine sunulan istifa dilekçesinin alt kısmında Yönetim Kurulu Başkanvekili sıfatıyla dilekçeyi kabul eden … Topoloğlunun istifanın kabul edildiğine ilişkin imzalı beyanı bulunmaktadır. … kuruluş ana sözleşmesine göre (https://www…. ) şirket yönetim kurulu başkanı olup, dosya içindeki … Noterliğinin 12.04.2006 tarihli … yevmiye sayılı … tarafından verilen vekaletnamede … …’nun geniş yetkilerle vekil olarak tayin edilmiş olup, ticari temsilci konumundaki … …’na istifa dilekçesinin verilmesinin dilekçenin şirkete ulaşması gerekliliğini karşılamaya yeterli olduğu anlaşılmış ve bozucu yenilik doğuran istifa dilekçesinin ulaşması anı olan 27.04.2007 tarihinde Davacı …’ın şirket yönetim kurulu üyeliğinden istifa etmiş olduğu anlaşılmıştır.
Sahte imzası bulunan tüm yönetim kurulu kararlarının iptali talebinde bulunmuş ise de; hangi kararların bulunduğu ve bunlardaki hangi karar altındaki imzaların kendisine ait olmadığı vakıaları dava dilekçesinde somutlaştırılmamış olup, bu somutlaştırmama vakıaların ileri sürülmemiş olması nedeniyle “6100 sayılı HMK’nın 119/1-e-f / 129/1-d-e maddelerine göre; davacı/davalı, dava/cevap dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça göstermek” zorunluluğunun kapsamının ötesinde kalmakta olup, davasının konusunun yokluğu ile eş olup buna göre bu hususta usülen açılmış bir dava bulunmadığı kanaatine varacak kadar ağır olduğu sonucuna varılmıştır.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-12.03.2010 ve 02.12.2011 tarihli genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitine,
2-27.04.2007 tarihinde davacı … yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğinin tespitine,
3-Davacıların sahte imzası bulunan tüm yönetim kurulu kararlarının iptali talebinde usulune uygun açılmış bir dava bulunmamakla bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
4-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 54,40-TL ilam harcından peşin alınan 29,20-TL’nin mahsubu ile bakiye 25,20-TL ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Davacı tarafından yatırılan 29,20-TL peşin harç ve 29,20-TL başvurma harcı olmak üzere toplam 58,40-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 3.400,00-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan 1.342,25-TL yargılama gideri davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.22/10/2020

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır.“5070 sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”