Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1134 E. 2018/1032 K. 23.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/1062 Esas
KARAR NO : 2018/991
DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 08/11/2016
KARAR TARİHİ: 16/10/2018
Mahkememizde görülen İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile davalı borçlu ile devam eden ticari ilişkileri çerçevesinde satmış olduğu mallar bedeli karşılığında davalı borçluya faturalar tanzim ederek fatura konusu malları eksiksiz teslim ettiğini, davalı şirket tarafından müvekkilinden satın alınan mal/hizmet karşılığında kesilen faturaların teslim alındığı, kabul edildiği ve herhangi bir itirazda bulunmadığını, ancak söz konusu satın alınan malların karşılığı kesilen faturalar teslim alınıp ticari defter ve kayıtlarına işlenmiş olmasına rağmen bugüne kadar faturadan kaynaklanan cari hesap bakiyesi 99.030,32 TL borcun ödenmediğini, borçlu şirket takibe kadar müvekkili tarafından yapılan bu satış işlemine, satış konusu mallara ve tahakkuk eden borç tutarlarına karşı hiçbir şekilde itirazda bulunmadığını, müvekkilinin davalı borçlu aleyhine İstanbul ççç İcra Müdürlüğü’nün ççç esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz edildiğini, takibin durduğunu, bu nedenlerle kötü niyetli itirazın iptali ile takibin devamına, kötü niyetli itiraz nedeni ile alacağın %20 icra inkar tazminatı ile birlikte müvekkiline ödenmesini talep etmiştir.
Dava dilekçesi davalı yana tebliğ edilmiş, davalı yanıt vermemiştir.
Dava dayanağı takip dosyası getirtilmiş incelenmesinde davacı tarafından davalı aleyhine, cari hesap alacağına dayalı olarak başlatılan ilamsız icra takibi olup ödeme emrinin davalı borçluya 11/10/2016 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun sunduğu dilekçesi ile takibe 18/10/2016 tarihinde itiraz ettiği, itirazın alacaklı yana tebliğine dair takip dosyasında bilgi belge bulunmadığı görülmüştür.
Mahkememizce ön inceleme günü tayin edilmiş, taraflara tebliğ ile bildirilmiş, ön inceleme oturumunda taraflar arasındaki uyuşmazlığın davacı tarafından davalıya satılan mal bedeli için düzenlenen faturaların ödenmemesi nedeni ile davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemini konu alıp, davalının yanıt vermemiş olmakla iddiayı inkar etmiş sayıldığı, buna göre buna göre davacının davalıdan takibe konu alacağı bulunup bulunmadığı varsa miktarı hususlarında anlaşmazlık olduğu tespit edilmiştir. Aynı oturumda 6100 sayılı yasanın 140/5.maddesi gereğince taraflara dilekçelerinde gösterdikleri ancak henüz mahkememize sunmadıkları belgeleri sunmaları, başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacı ile gereken açıklamayı yapmaları için 2 hafta kesin süre verilmiş, bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi halinde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacakları hazır bulunan taraflara tefhim, hazır bulunmayan taraflara tebliğ ile ihtar edilmiştir. Davacı yana, faturaların davalıya tebliğ edilip edilmediğini açıklamak, tebliğ edilmiş ise buna ilişkin belgeleri sunmak, tebliğ edilmemiş veya davalı tarafından iade edilmiş ise faturalara konu hizmetin verildiğine, malın teslim edildiğine, edimin ifa edildiğine dair delillerini sunmak, borcun doğumuna dayanak delillerini sunmak üzere aynı süre aynı ihtar ile verilmiş, davacı vekili beyan ve delillerin sunmuştur.
6100 sayılı Yasanın 266.maddesi gereğince; iddia, savunma,sunulan deliller, faturalar, tarafların ilişki dönemine dair ticari defter kayıt ve belgeleri ile takip dosyası incelenerek faturalara dair taraf defterlerinde kayıt bulunup bulunmadığı, faturaların davalıya tebliğine dair kayıt bulunup bulunmadığı, faturalar davalıya tebliğ edilmiş ise iadeye veya itiraza dair kayıt bulunup bulunmadığı, faturalar tebliğ edilmemiş veya davalı defterlerinde kayıtlı değilse yahut tebliğ edilmiş ancak süresi içinde itiraza uğramış ise fatura konusu hizmetin ifa edilip edilmediği, sonuca göre davacının davalıdan takibe konu alacağının bulunup bulunmadığı, varsa miktarının tespiti, tespit edilen miktara göre icra inkar tazminatı miktarı yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, bilirkişi Mahkememize sunduğu raporu ile taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2005 yılında başlayıp 2016 yılında devam ettiği, 2015 yılında 245 adet e fatura düzenlendiği, faturaların mali idareye bildirildiği, faturaların toplam tutarının 566.356,37 TL olduğu, davalı tarafından 490.270,00 TL ödeme yapıldığı, davalı tarafından düzenlenen 51.167,16 TL miktarlı fiyat farkı açıklamalı faturanın da davacı defterlerinde davalı alacağına kaydedildiği, netice itibari ile 2015 yılı defterlerine göre davacının 24.919,21 TL alacaklı olduğu, 2016 yılı cari hesap kayıtlarının tetkikinde 128 adet e fatura düzenlendiği, toplam tutarın 234.573,55 TL olduğu, 1555,29 TL ödeme yapıldığı, iade edilen faturanın da davalı hesabına alacak olarak kaydedildiği, sonuç olarak davacının kendi defterlerine davalıdan 99.030,32 TL alacaklı olduğu, davacı tarafından düzenlenmiş faturaların tamamının davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, davalının e fatura uygulamasında olup davacı tarafından davalıya tanzim edilen faturaların ticari faturalar olup sistem çerçevesinde ret olanağı bulunduğu ancak durum sorgulamasında başarıyla tamamlandı ifadesi yer aldığı, faturaların tamamının davalıya tebliğ edildiği, davalı tarafından iade ve itiraza konu olmadığını bildirmiştir.
Dava 2004 sayılı Yasanın 67.maddesine dayalı itirazın iptali istemine dairdir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere;
Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.)
Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur.
Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir.
Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.
Bu yasal çerçevede somut dosya değerlendirildiğinde, davacı davalıya mal satışı nedeni ile düzenlediği faturaları e fatura olarak davalıya göndermiş, davalı ticari fatura olan bu e faturalara sistem üzerinden ret imkanı varken iade veya itiraza konu etmemiştir.
Yukarıda açıklanan hukuksal çerçevede davalı, kendisine tebliğ edilen faturalara karşı yasal süre içinde iade veya itirazda bulunmadığından, fatura içeriği kesinleşmiş olup aksini yani fatura içeriğinin anlaşmaya uygun olmadığını ispat yükü davalıya geçmiştir. Davalı davaya yanıt vermediği gibi ihtar içeren ön inceleme zaptı tebliğine rağmen de delil bildirmemiş ve sunmamıştır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir.
Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olma ve zamanında gösterilen delillere karşı delil veya görüş bildirebilme imkanı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.
Bu aşamada HMK’nın delillerin ibrazıyla ilgili hükümlerini değerlendirmek gereklidir.
6100 sayılı HMK’nın “Dava Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 119/1-e-f maddesine göre; davacı, dava dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça göstermek zorundadır.”
Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’da bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli sayılmayıp hangi delillere dayandığı dilekçeden anlaşılmalıdır. Delillerin bildirilmesine ilişkin bu düzenleme somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. (Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 3. Bası, Ankara 2015, s. 277).
6100 sayılı HMK’nın “Belgelerin Birlikte Verilmesi” başlıklı 121/1. maddesine göre; dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. Ayrıca, aynı Kanunun “Cevap Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 129/1-d-e maddelerine göre, cevap dilekçesinde; davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin bildirilmesi gerekir. Bu husus davalının savunmasını somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. Davalı da davacı gibi yazılı delillerini cevap dilekçesine ekleyerek mahkemeye vermeli ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamalarda bulunmalıdır. (Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M., s. 306).
6100 sayılı HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları yönünde olanak sağlanmıştır. Taraflar bu imkanı da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.
Özetle; 6100 sayılı HMK’nın 119/1-f maddesine göre dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, 129/1-e maddesine göre de cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin ayrı ayrı belirtilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 137. ve 140. maddelerinde ise; 119 ve 129. maddelerdeki düzenlemenin aksine, delillerin belirtilmesinden değil, tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapmasından bahsedilmiştir. Buna göre; delillerin dava ve cevap dilekçelerinde belirtilmesi, dilekçelerde belirtilen delillerin en geç ön inceleme duruşmasında mahkemeye sunulması, başka bir yerden getirtilecek olması halinde delillerin toplanması için gerekli işlemlerin yapılması gerekir. Yani dava ve cevap dilekçelerinin verilmesinden sonra tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıcı delil bildirmeleri mümkün değildir.
Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenlendikten sonra yasa koyucu, delil bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. 6100 sayılı HMK’nın “Sonradan Delil Gösterilmesi” başlıklı 145/1. maddesine göre; taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.
6100 sayılı HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde de tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecekleri açıkça belirtilmiştir. 145. maddenin ikinci cümlesinde; birinci cümledeki tarafların Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir. 145. maddenin gerekçesinde, “uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğunun bilindiği, maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğunun kural olarak benimsendiği, fakat iki istisnanın kabul edildiği, bunun için; yeni delil sunulması talebinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması veya delilin süresinde sunulmamasının ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanması halinde, hâkimin gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebileceği, bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesinin hukuki dinlenme hakkının tabii bir sonucu olduğu” belirtilmiştir.
Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple 145 inci maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır. Keza, tarafların 145 inci madde şartları oluşmadan sonradan delil sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delilleri dilekçesine ekleyip vermeleri kabul edilmemelidir (Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M., s. 332-333).
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davalının ispat yükünü yerine getirmediği anlaşılmakla davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM
1-Davanın kabulü ile davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan İstanbul ççç İcra Müdürlüğününççç esas sayılı takip dosyasında vaki davalı itirazının iptali ile takibin 99.030,32 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren %10,50’yi geçmemek üzere avans faizi işletilmesine,
2-Hüküm altına alınan alacağın %20’si oranında hesaplanan 19.806,06 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Alınması gerekli 6764,76 TL harçtan peşin alınan harcın mahsubu ile eksik kalan kısmın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 29,20 TL başvuru harcı ile 1196,05 TL peşin harcın ve davacı tarafından karşılanan 697,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesaplanan 10.672,42 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6- Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.
Katip …
Hakim …