Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1116 E. 2021/616 K. 30.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2016/1116
KARAR NO:2021/616

DAVA:Yayın Yoluyla İşlenen Haksız Fiile Dayalı Maddi Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ:24/11/2016
KARAR TARİHİ:30/06/2021

Mahkememizde görülen maddi manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
İDDİA:
Davacı vekili, davalı şirketin yayın sahibi olduğu … logosu ile yayın yapan … kanalında … günü saat …’da başlayan ve sunuculuğunu davalı …’nın yaptığı “…” isimli programın … saatleri arasında programın konuğu ve kanalın genel yayın yönetmeni davalı … tarafından … markası, … ailesi ve grup şirketleri aleyhinde tamamen gerçeğe aykırı, nefret ve kin dolu ifadeler kullanıldığını, … …’nin … tarihli “… …’den …” manşeti ve bu manşet öncesinde … grubu hakkında sair yayın organları tarafından yapılan haberler yapıldığını, davalı …’ın gerçek dışı, hiçbir belge ve delile dayanmayan ifade ve yorumlarıyla … Şirketler grubunu, müvekkillerini … … örgütü ile ilişkilendirdiğini, … grubunun, …’in ve hatta müteveffa … …’in casus, hain, katil … kadar tehlikeli olduğunu, bu kişilerin ve bunların şirketlerinin de tıpkı … gibi milleti aldattığını ve aldatmaya devam ettiğini, ikiyüzlü davrandıklarını iddia ederek müvekkillerinin kişilik haklarına ağır saldırıda bulunduğunu, müvekkili şirketler grubuna kesin operasyon yapılması gerektiğinden bahisle hisse sahipleri nezdinde yanlış kanı uyandırıldığını, belirterek müvekkillerine ayrı ayrı 50.000,00-TL olmak üzere toplamda 150.000,00-TL manevi tazminat ile şimdilik davacı müvekkilleri için ayrı ayrı 50.000,00-TL olmak üzere 150.000,00-TL maddi tazminatın fiilin vuku tarihinden itibaren ticari reeskont faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı … vekili, … A.Ş.’nin hukuki taraf ehliyeti ve taraf sıfatının olmadığını, dava konusu yayının hiçbir yerinde bu davacı yönünden ifade geçmediğini, davaya konu yayın öncesi kamuoyuna diğer basın yayın organları tarafından defalarca dile getirilen ve aleni hale gelen konuların bu yayında ele alındığını, programın tamamen basın özgürlüğü kapsamında ve eleştiri sınırları içeresinde kaldığını, davacıların kamuoyunca bilinen kişiler olması nedeniyle eleştiri sınırlarının daha geniş olması gerektiğini, maddi ve manevi tazminat şartlarının oluşmadığını belirtere davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, yayının içeriğinde davacılara yönelik kasti ve bilinçli suçlama ve matufiyetin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, davacıların kamuya mal olmuş kişiler olması nedeniyle eleştirilere katlanması gerektiğini, programın Anayasa’nın 26, 28 ve 29. Maddelerine aykırı bir yön içermediğini, … …’nin manşetten verdiği ülke gündemini ilgilendiren bir konuda objektif sorular yöneltildiğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
Davalı … vekili, davaya konu yayında ele alınan konuların diğer basın yayın organları, televizyon kanalları ve internet sitelerinde defalarca yayınlandığını, kamuoyunun bilgisine sunulduğunu ve aleni hale geldiğini, “…” programında ülke gündeminde olan ve diğer yazılı ve görsel basın organlarında da tartışılan konuların ele alınması, tartışılması ve eleştirilmesine yönelik olduğunu, davacıların kamuoyuna mal olmuş kişiler olarak ağır eleştirilere katlanmak konumunda olan kişiler olduğunu, davacıların iddia ve taleplerinin basın özgürlüğü ve eleştiri hakkına aykırı olduğu açık olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu ileri sürülmüşse de, dava konusu edilen tazminat talebi ile ilgili yayının yer aldığı gazetenin davalı şirketin ticari işletmesiyle ilgili olduğu, yayın ile davacı şirketlerin ticari itibarı ve kişilik haklarının zarar gördüğü iddiasında bulunulduğu, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle alakalı olduğu anlaşılmakla nisbi ticari dava ilkesi gereğince mahkememizin görevli olduğu kuşkusuzdur.
Dosyada mübrez kesinleşmiş ceza dosyası evrakları, sair bilbi ve belgeler incelendiğinde … tarihinde davalı şirketin işlettiği … logolu televizyon kanalında yayınlanan “…” isimli televizyon programında gündemin değerlendirdiği esnada konuşmacı olan diğer davalı … tarafından “…..” şeklinde sözler sarf ettiği çekişmesizdir.
Yanlar arasındaki uyuşmazlık; programda söylenen bu sözlerin basın hürriyeti kapsamında kalıp kalmadığı, eleştiri ve basın özgürlüğü sınırı aşılarak öz ile biçim arasındaki ince çizginin aşılıp aşılmadığı, Yayının yapıldığı tarihteki kamuoyu gündemindeki yayın öncesi çıkan haberler nazara alınarak yayında lüzumlu, yararlı ve ilgili/ilgisiz yorumlar yapılıp yapılmadığı, yorum ve konuşmaların yayın öncesi çıkan haberlerin içeriğine uygun düşüp düşmediği, söylenen isnatların özellikle görünüşte dahi olsa gerçeklik payı taşıyıp taşımadığı konularında toplanmaktadır.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesini gerektirmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile TMK’nın 24 ve 25. maddelerinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu yayınların basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacı tüzel kişiler ile gerçek kişinin suç örgütü olduğu kabul edilen bir yapıyla yakın ilişkili ve irtibatlı gösterildiği, suç örgütü ile irtibatlı gösterilmesinin başlı başına kişilik haklarını zedeleyici faktör olduğu, dolayısıyla davacı kurumun kişilik haklarına saldırı oluşturacak mahiyette olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunca da benzer emsal nitelikte bir kararında “…” ifadesinin çağrıştırdığı anlam itibariyle demokrasiye karşı işlenen ağır bir suç isnadına ilişkin olduğuna işaret edilerek ilgili kamu tüzel kişiliğinin kişilik haklarına saldırı söz konusu olduğundan bahisle tazminata hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir. ( Yargıtay HGK 2017/1321 E. 2019/415 K. 09/04/2019 günlü emsal kararı )
Program konuşmalarından açık bir şekilde toplum tarafından kolaylıkla anlaşılacağı üzere bisküvi üretimi ile iştigal eden davacı … …A.Ş. aleyhine terör örgütü mensubu olduğuna ilişkin ima ve iddiasında bulunulduğu, yine açık bir şekilde davacılardan …’in ismi de zikredilerek kurucusu / hakim pay sahibi veyahut yöneticisi oldukları şirketler grubunun kast edildiği belirgindir. Davacıların tamamının işbu davada aktif dava sıfatlarının mevcut olduğu kuşkusuzdur.
Programın icra edildiği zaman zarfındaki kamuoyu gündemi ve özellikle öncesinde … … çıkan yazılar uyarınca “görünüşte gerçeklik prensibi” uyarınca davalının konuşmalarının basın hürriyetini aşar nitelikte olup olmadığının tespiti, iddiaların dayanaklarına dair somut emarenin kamu yararının olup olmadığının daha net bir şekilde tespit edilebilmesi adına olaya ilişkin açılmış …. Asliye Ceza Mahkemesi’nin…Esas sayılı ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerekmiştir. Ceza yargılaması neticesinde de, 25/11/2020 tarihli …sayılı kararı ile davalılardan … hakkında dava dışı … … yönünden kişinin hatırasına hakaret suçundan, davacılardan … yönünden ise iftira suçundan mahkumiyet verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Ceza mahkemesi hukuk yargıcına nazaran maddi vakıaları serbestçe ve re’sen daha geniş yetkili bir şekilde tetkik edebileceği gözetildiğinde işbu ceza yargılaması neticesinde de görünüşte gerçeklik ilkesine uygun olarak yayın ve içeriğine, özellikle konuşmanın dayanaklarına dair (sarf edilen sözleri görünürde de olsa meşru kılabilecek) somut bir bulgu tespit edilememiştir. Program öncesinde basılı medyada çıkan bir takım yazılar da vaziyeti haklı kılmayacaktır. Şu durumda, davacılar yararına aşağıdaki şekilde uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekmiştir.
Ancak davalılardan … davalı şirketin yönetim kurulu başkanı olup, eylem tarihinde yürürlükte bulunan 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 46. Maddesinde “Yayından doğan sorumluluk yayını yöneten veya programı yapanla birlikte sorumlu müdüre aittir.” hükmü düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme gereğince davalı …’nın sorumluluğu bulunmamaktadır. ( Yargıtay 4. HD 2017/2970 E. 2020/667 K. 18/02/2020 ) Bu nedenle adı geçen davalı hakkında davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerekmiştir.
Maddi tazminat yönünden ise davacı şirketlerin hisse değerlerinin yapılan program nedeniyle değer kaybettiği iddiası karşısında davacılara ait ticari defter ve kayıtları … finans uzmanı bilirkişi tarafından incelenmiştir. Ancak, yapılan yayın ile davacıların sahip olduğu hisse senetlerinde yaşanan düşüş iddiaları arasında uygun illiyet bağı kurulamamıştır. Nitekim, dava konusu programın yayınlandığı gün… değeri ile eşitlenerek fiyat performans analizi yaptırılmış ve ilgili senetlerin fiyat hareketlerinde endeksten bağımsız ters yönde olumsuz bir hareket tespit edilememiştir. Her bir hisse bakımından kendisine ait sektörünün endeksi eşitlenerek fiyat performans analizi yaptırılmışsa da, yayın tarihi ile bağlantılı herhangi bir somut veri elde edilememiştir. Açıklanan nedenlerle maddi tazminata dair somut zarar ispat edilemediğinden davanın bu yönden reddi gerekir. Davacılar vekili yaklaşık olarak zararın hakimin takdir hakkını kullanarak adalete tevfikan tespit etmesi gerektiğini savunmuşlarsa da, tazminatın birincil unsuru olan illiyet bağı net bir şekilde ortaya konulamadığından TBK’nın 50/2 . maddesinin somut olayda uygulanmasına imkan yoktur.
Sonuç olarak; dava konusu program içeriğinin basın hürriyeti ve kamu yararı kapsamını aştığı, görünüşte gerçeklik olgusunun ispatlanamadığı, davacıların herhangi bir somut dayanak olmaksızın suç örgütleri ile irtibatlı gibi gösterildiği, kişilik haklarına saldırının sübuta erdiği, ceza yargılaması sonucunda da davalılardan konuşmacı … hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması suretiyle mahkumiyetine hükmedildiği, diğer davalı …’nın program yapımcısı, davalı şirketin ise kanalı işleten şirket olarak kanuni sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde davanın manevi tazminat açısından kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacılar vekili dilekçesinin netice-i talep kısmında ticari reeskont faizi talep etmişse de, reeskont faizinin kaldırıldığı, 3095 sayılı Faiz Kanununda ticari faiz olarak düzenlenen bir faiz türü bulunmadığından davacı tarafın oran da belirtmediği gözetilerek ticari faiz olarak yansıyan talep yasal faiz olarak değerlendirilmiştir.
HÜKÜM / Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın KISMEN KABULÜ ile;
1-Manevi tazminat talebi yönünden; davacı … için 15.000,00-TL, … A.Ş. İçin 10.000,00-TL, … San. A.Ş. için 10.000,00-TL manevi tazminatın davalılardan … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan eylem tarihi … tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine,
2-Maddi tazminat isteminin tümden reddine,
3-Davalılardan … yönünden de davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine,
4-Alınması gereken 2.390,85 TL harçtan peşin alınan 5.123,25-TL harcın mahsubu ile, artan 2.732,40-TL’nin istek halinde yatıran davacılara iadesine,
5-Davacılar tarafından sarfedilen, 2.390,85-TL peşin harç, 29,20-TL başvuru harcı, 4,30-TL vekalet harcı olmak üzere cem’an 2.424,35 TL’den ibaret harcın davalılardan … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine,
6-Davacılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince, HMK’nın 57. maddesi gereğince ihtiyari dava arkadaşı da oldukları nazara alınarak kabul edilen manevi tazminat tutarları yönünden … A.Ş. için 4.080,00 TL, … San. A.Ş. İçin 4.080,00 TL, … için 4.080,00 TL nisbi vekalet ücretlerinin davalılardan … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine,
7-Manevi tazminat yönünden davalılar … San. Tic. A.Ş., … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden HMK’nın 57. maddesi gereğince her bir davacı açısından ayrı ayrı manevi tazminat davası bulunduğu gözetilerek hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 10/2 maddesi gereğince reddolunan kısım uyarınca 4.080,00 TL x 3 = 12.240,00-TL vekalet ücretlerinin davacılardan ayrı ayrı alınarak bu davalılara ödenmesine,
8-Maddi tazminat davası yönünden davalılardan … San. Tic. A.Ş., … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden maddi tazminat davası yönünden de her üç davacı açısından ayrı davaların söz konusu olduğu nazara alınarak hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 4.080,00 TL x 3 = 12.240,00-TL vekalet ücretlerinin davacılardan ayrı ayrı alınarak bu davalılara ödenmesine,
9-Davalılardan … yönünden davanın pasif husumet yokluğu ön şartı nedeniyle reddi nazara alınarak maddi ve manevi tazminat davaları açısından ayrı ayrı olmak üzere 2 x 4.080,00 TL = 8.160,00 TL vekalet ücretinin davacılardan müştereken ve müteselsilen alınarak bu davalıya ödenmesine,
10-Bu dava kapsamında davacılar tarafından sarfedilen, 562,10 TL posta ve tebligat masrafı, 2.000,00-TL bilirkişi masrafı olmak üzere cem’an 2.562,10-TL’den ibaret yargılama giderinin kabul ve ret oranları nazara alınarak 597,80-TL’sinin davalılardan … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine, bakiye miktarın davacılar üzerinde bırakılmasına,
11-HMK’nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacılar vekilinin yüzüne karşı HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 30/06/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır