Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1090 E. 2018/1191 K. 18.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/1090 Esas
KARAR NO : 2018/1191
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 03/04/2015
KARAR TARİHİ : 18/12/2018

Mahkememizde görülen Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi ile, davalılardan …’ın, 12/07/2014 tarihinde kendi sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile hızla seyrederken müvekkillerinin oğlu …’e çarptığı, olay sonucu müvekkillerinin oğlunun olay yerinde vefat ettiğini, olayın oluşumunda davalılardan …’ın kusurlu olduğunu, davalı hakkında ….Asliye Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, müteveffanın ölümü ile davacıların destekten yoksun kaldıklarını, yine mirasçı davacıların tarifi mümkün olmayan acı ve elem duyduklarını belirterek, … plakalı aracın kaydına ihtiyati tedbir konulmasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ( sigorta şirketi için sorumlu olduğu limitle sınırlı olmak kaydıyla ) , 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ( sigorta şirketi için sorumlu olduğu limitle sınırlı olmak kaydıyla ) karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesi davalı yana tebliğ edilmiş, yanıt verilmemiştir.
Kaza yapan aracın kaza tarihi itibari ile trafik kaydı getirtilmiş incelenmesinde, davalı … adına kayıtlı olduğu görülmüştür.
Hasar dosyası ve poliçenin istenilmesi için sigorta şirketine müzekkere yazılmış, cevabi yazı ile yapılan ödeme bildirilmiş, ekinde gönderilen poliçenin incelenmesinde kaza yapan aracın 13/11/2013-13/11/2014 tarihleri arasında davalı sigorta şirketi nezdinde sigortalı olduğu, poliçe tanzim tarihinin 13/11/2013 olduğu görülmüştür.
Davalıların ekonomik ve sosyal durumları kolluk vasıtası ile araştırılmıştır.
Kazaya ilişkin ceza dosyası getirtilmiş incelenmesinde Adli Tıp Kurumundan alınan kusur raporunda kazanın meydana gelmesinde müteveffanın asli ve davalı sürücünün tali kusurlu olduğunun tespit edildiği görülmüştür.
Davacının eşi ve oğlu yönünden destek zararının hesaplanması ve kazanın meydana gelmesindeki kusur oranlarının tesipit için dosya bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişi heyeti dosyaya sunduğu rapor ile kazanın meydana gelmesinde davalı sürücünün %25 ve müteveffanın %75 oranında kusurlu olduklarını, sigorta şirketinin temerrüt tarihinin başvuruyu izleyen 8 iş günü sonrası 12/07/2014 tarihi olduğunu, poliçe tanzim tarihi 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren yeni Genel Şartlar’dan evvel olduğunden kaza tarihinde geçerli mevzuat ve içtihatlara göre yapılan hesaplama sonucunda, güncellenen kısmi ödemenin mahsubu ile bakiye destek zararının davacı … için 12.910,10 TL ve davacı … için 12.631,50 TL olduğunu bildirmişlerdir.
Davacı vekili bilirkişi raporu doğrultusunda davasını ıslah etmiş, davalı vekili rapora karşı itirazlarını yazılı olarak bildirmiştir.
Davacının her bir davacı için ne miktar manevi tazminat talep ettiği hususunda talep sonucu açıklattırılmıştır.
Dava, trafik kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı Yasanın 85 ve devam maddeleri gereğince bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir. Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur. Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, 9. Bası, s. 631 vd.; Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10, Baskı, s. 264 vd). 2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanunun 85.maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiş olup, bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesinde, “işletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”, aynı Yasa’nın 85/1. maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı Yasa’nın 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, “sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” şeklinde ifade edilmiştir.
Anılan yasal hükümlerden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir.
İşletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkindir.
6098 sayılı Yasanın 49 ve devam maddeleri gereğince kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.
Ölüm halinde uğranılan zararlar özellikle cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemiş ise tedavi giderleri ile çalışma gücünün kaybı veya azalmasından doğan kayıplar ve ölenin desteğinden yoksun kalanların bu sebeple uğradıkları kayıplardır. Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. Öte yandan ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır, Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. Borçlar Yasasında sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Bununla birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır, Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K, sayılı kararı). Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu”hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir. Önemle vurgulanmalıdır kî, destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur, Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.nun 15.05.2011 gün ve 2011/17-142 E. -411 K. sayılı ilamı). Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan işleten üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez.
Manevi zarar haksız eylem sonucu kişinin manevi cephesinde meydana gelen zararı ifade eder. Burada kişinin duygu yaşamında uğradığı bir kayıp söz konusu olup kişinin haksız fiil sonucu acı ızdırap ve elemi nedeni ile duygu yaşamında uğradığı bu kaybın giderilmesi bir borç kaynağı oluşturur. Manevi zararın, maddi zarardan farklı olarak, somut olarak kanıtlanması mümkün değildir. Zira kişinin duygu yaşamında uğradığı zararın elle tutulur gözle görülür kanıtlara dayandırılması düşünülemez. Bu nedenle ancak duygu yaşamındaki kaybın dışa yansıyan görüntülerine dayanılarak kanıtlanabilir. Haksız fiil nedeni ile manevi tazminata hükmedilebilmesi için haksız fiilin tüm unsurlarının gerçekleşmiş olması gerekir. Ancak burada haksız fiilin zarar unsuru manevi zarar olarak gerçekleşmektedir. ( Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 5. Baskı)
Manevi zarar tazminatı uğranılan haksız bir eylemden doğan maddi ölçüsü bulunmayan manevi üzüntülerin,duyulan keder elem ve açıların giderilmesini veya dindirilmesini,bozulan ruhsal düzenin dengelenmesini ve yaşama bağlılığı tazelemeyi amaçlayan şahsi menfaatlere yapılan haksız saldırı eyleminin karşılığı olan bir para tutarıdır. BK 47.(6098 sayılı Yasanın 56.maddesi) maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır.Burada amaç zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmaktır. BK 47.(6098 sayılı Yasanın 56.madesi) maddesi hükmü özel bir hüküm olup fiziki kişilik değerlerinin yani yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararların tazminini düzenlemiştir.Sosyal fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldıraya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türü olup amacı kişinin hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi,kişinin duygusal olarak tatmin edilmesidir.Manevi tazminat kişinin çekmiş olduğu manevi acıları dindirmeyi,hafifletmeyi amaçlar.Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. HGK 01/03/2006 tarih ve 2-14/26 sayılı kararı. Ancak böyle bir karşılığın söz konusu olabilmesi için öncelikle kişinin gerçekten manevi tatmin ihtiyacı doğmuş bulunmalıdır.Bu madde kapsamında manevi tazminata kusursuz sorumluluk hallerinde de hükmedilebilir. Hükmedilecek bu para zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminat benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır bir ceza olmadığı gibi mamelet hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir.Takdir edilecek miktar mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. (Zekeriya Yılmaz, Tazminat Sigorta ve Rücu Davaları, 2. Baskı) Manevi zarar tek başına manevi tazminatı gerektirmeyip manevi zarar yanında manevi tazminatı haklı kılan özel durumların bulunması gerekir. Manevi zararın niteliği, zarar gören nezdinde meydana getirdiği ruhi çöküntü, olayın özelliği ve diğer durumlar tazminatı gerektirmelidir. (Hasan Tahsin Gökcan, Tazminat Hukuku, 3. Baskı)
Bu yasal çerçevede somut duruma bakıldığında, davacılar çocuğu, kendisinin %75 ve davalı sürücünün %25 oranında kusuru ile meydana kaza sonucu vefat etmiş, olup davacıların bilirkişi eli ile hesaplanan destek zararlarının davalılardan tahsiline; kazanın meydana gelmesindeki kusur oranları, tarafların ekonomik ve sosyal durumları nazara alınarak manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne; sigorta şirketi yönünden poliçede teminat altına alınmayan manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davacının maddi tazminat isteminin kabulü ile … için 12.910,10 TL ve … için 12.631,50 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigorta şirketi yönünden 09.12.2014 ve diğer davalılar yönünden 12.07.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
Davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile her bir davacı için ayrı ayrı 3.500,00 ‘er TL manevi tazminatın davalılar … ve …’tan 12.07.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, fazlaya dair istem ile davalı sigorta şirketi aleyhine bu istem yönünden açılan davanın reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan 27,70 TL başvuru harcı ile 529,41 TL peşin harcın ve 83,83 TL ıslah harcının davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Davacı tarafından karşılanan 1.869,90 TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre hesaplanan 1.095,60 TL’sinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davacılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesaplanan 3.064,99 TL nisbi vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine,
5-Davacılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesaplanan 840,00 TL nisbi vekalet ücretinin davalılar … ve …’tan tahsili ile davacılara verilmesine,
6-Davalı … AŞ kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/3.maddesine göre belirlenen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacılardan tahsili ile bu davalıya verilmesine,
7-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı. 18/12/2018

Katip …

Hakim …