Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/917 E. 2020/66 K. 28.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/917 Esas
KARAR NO : 2020/66
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/09/2015
KARAR TARİHİ : 28/01/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle, aracılar vasıtasıyla haberdar olduğu … adlı kişinin sahibi bulunduğu Edirne ve İstanbul’daki iki adet gayrimenkulünü satın almak için talip olduğunu, satıcının gayrimenkullerin satışını çocuklarının duymasını istemediği için şimdilik yapamayacağını, İsviçre hükümetine olan çok acil vergi borçlarını ödemesi gerektiğini, bu nedenle paraya ihtiyacı olduğunu söylediğini, gayrimenkullere biçtiği 433.000,00TL kadar senet vereceğini ve 7 aylık süre için tapulara haciz konmasına muvafakat edeceğini söylediğini, 6. ayın sonunda gayrimenkulün satışının gerçekleşebileceğini belirttiğini, müvekkilinin bunun üzerine güven duyma adına Noter’in kimlik tespiti yapacağını düşünerek bu kişiden noterden imza sirküleri getirmesini istediğini, kişinin de noterden imza sirkülerini tanzim ettirdiğini, davalı noterin gerçek nüfus cüzdanı sahibi … olmadığını tespit edememesinin dikkat ve özen eksikliği nedeniyle hatalı ve eksik işlem yapmasına ve müvekkilin zararının doğmasına yol açtığını, davalı noterin, imzasını onayladığı meçhul kişinin … olduğunu resmileştirerek, müvekkilde güven doğmasına yol açtığını, bu nedenle noterlerin yaptıkları işlemlerden doğan zararlardan dolayı kusursuz sorumlu olduğunu, meçhul kişinin imzaladığı senetlere dayanarak …. İcra Müdürlüğünün … Esas nolu icra takibi başlattığını, icra müdürlüğünde kimlik tespitinde de kusurlu davranıldığını, …’un taşınmazlarına haciz konulduğunu, 433.000,00TL bedelin, 27.10.2011 tarihli 3 adet EFT ile bu kişinin açmış olduğu … A.Ş. … Şubesine gönderdiğini, davalı kurum personelinin böylelikle sahte bir kişinin imzasını kabul ederek icrai işlemleri gerçekleştirdiğini, kusuru ile hatalı işlemin doğmasına ve müvekkilin zararına yol açıtığını, müvekkilinin dolandırılmasına sebebiyet verdiğini, bu durumda davalı bankanın da kusurlu olduğunu belirterek davalıların resmi ve güvenilir kurum olmaları ancak gerçekleştirdikleri ihmalleri nedeniyle meydana gelen zarardan kusurları dikkate alınarak şimdilik 20.000,00TL’nin 20.10.2011 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalı … A.Ş. Vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu uyuşmazlığın bankacılık işleminden kaynaklandığını, davanın TTK’nin 4/1-f madde, fıkra ve bendi uyarınca, mutlak ticari dava niteliği taşıması nedeniyle ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, bu nedenle görevsizlik kararı verilmesini, davacının dava konusu işlemin miktarını net ve kesin olarak bildiğini, bu sebeple belirsiz alacak açmasının mümkün olmadığını, dava konusu işlemlerin 2011 yılının Ekim ve Kasım ayında olduğunu, bu davanın 16.07.2014 tarihinde ikame edildiğini, davacı daha önce … ATM … E. sayılı dosyası ile kusur oranlarının tespiti bakımından tespit davası açtığını, işbu davanın 26.11.2013 tarihinde reddedildiğini, davacı ve aynı zamanda kardeşi olan vekilin lisans mezunu olup serbest meslek erbabı olduklarını meslekleri gereği taşınmazın nasıl alınacağını bilebilecek durumda olduklarını, davacı taşınmaz satış vaadi sözleşmesi imzalanması gerekirken bono düzenlediklerini, davacılar bu işlemleri yaparken tamamen basiretsiz davrandıklarını, banka yöneltilen kusur ile zarar arasında illiyet bağının bulunmadığını, müvekkil bankanın davacıyı sahteciler konusunda uyarma görevinin bulunmadığını, davacının tapu kütüğünü incelemediğini, inceleme yapılmış olsaydı usulsüz işlemlere maruz kalınmayacağının açık olduğunu, yapılan EFT işlemleri internet bankacılığı üzerinden hesaba yapıldığını, hesap sahibinin İBAN no’ sunun açıkça yazıldığını, müvekkil bankanın açtığı hesapla davacının iddia ettiği zarar arasında bir illiyet bağının bulunmadığını, davacı kendi basiretsizliğinin bedelini banka ve devlet kurumlarına yıkma çabası içinde olduğunu, müvekkil banka kimlik kontrolü yaparak hesap açtığı ve yine ödemeleri de kimlik tespiti ile yaptığını, tüm bu işlemlerin başından sonuna kadar her safhada davacının kusurlu ve sorumlu olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … (…. Noterlik) vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının daha önce … Asliye Hukuk Mahkemesinde … esas sayılı davayı açmış olduğu, sorumluluk oranının tespitini istediği, davayı reddettiği, bu nedenle açılan bu davanın kesinleşmiş olması halinde kesin hüküm nedeniyle, aksi halde derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesinin gerektiğini, noterlerce belgenin çıplak gözle bakıldığında bir sakatlık olup olmadığı incelendiği, belgedeki bilgilerin ekrandaki bilgilerle aynı olup olmadığının kıyaslandığı, problem olmadığında işlemin yapıldığı, mernis sisteminden sorgulanan kişinin resmi ekrana gelmedğinden belge sadece resim yönünden sahte ise bu sahteliği gösterilecek başka bir bilgi yoksa noterin bu kişinin sahte olduğunu belirlemesi mevcut noterlik mevzuatına göre mümkün olmadığı, kaldı ki davacının gerçek … ile nüfus cüzdanı dikkate alınarak sahtecinin farklı kişiler olduğunu farketmemesinin mümkün olmadığı, davacının taşınmazların tapu kayıtlarından gerekli incelemelerin yapmadığı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapmadığının görüldüğü, kaldı ki imza beyannamesinin bir vekaletname olmadığı, yani bir tüzel kişiliği yükümlülük altına sokan bir imza sürkileri olmadığı, davacının sözlü olarak kandırıldığı, bu nedenle davacının %100 kusurlu olması ile davanın reddine vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Adalet Bakanlığı cevap dilekçesinde özetle; Adalet Bakanlığının İcra İflas Kanununun 5. Maddesinin hükmüne göre sorumlu tutulabilmesi için hangi personelin kusurlu olduğunun açıkça belirtilmesi gerektiğinin, davacı ise bu hususta sözlü ifadeler kullanarak sorumlu ve kusurlu personeli belirtmediği ayrıca …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasının incelendiğinde yapılan işlemlerin icra görevlileri yönünden kusurlu ve hatalı olmadığı anlaşılacağından davanın reddine yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Fer’i müdahil vekili dilekçesinde özetle; … noterlerin mesleki sorumluluk sigortasını müvekkiline yaptırdığını, davanın davalı noter aleyhine bitmesi durumunda poliçe teminatı kapsamında müvekkilinin de zarar göreceğinden davanın noter lehine sonuçlanmasında müvekkilinin hukuki yararı bulunduğunu belirterek müvekkili bankanın feri müdahil olarak davaya kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER
1-… CBS’nin … sayılı dosya sureti,
2- … Asliye Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyası,
3-Mahkememiz … numaralı kasasında bulunan imza beyannamesi aslı,
4-Poliçe dosyası,
5-…’tan gelen cevabi yazı,
6-… cevabi yazısı,
7-… cevabi yazısı,
8-Bilirkişi Raporları
9-Taraf vekillerinin beyan ve dilekçeleri
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ GEREKÇE
Dava, sahte nüfus cüzdanına dayalı olarak davalı noterin imza sirküleri düzenlemesi ve davalı bankanın hesap açması ve havalenin tahsili, davalı bakanlığın ise İİK 5. maddesi uyarınca sorumluluğu kapsamında davacının uğradığı zararın tazmini istemine ilişkindir.
Dosyanın … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas … Karar sayılı görevsizlik ilamı ile gelmiş olup, mahkememizin yukarıdaki esasına kaydedilmiştir.
Noterin sorumluluğu yönünden; Noterlik Kanunu’nun 1. maddesi gereğince; noterliğin bir kamu hizmeti niteliğinde bulunduğu, hukukî güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendiren bir kurum olduğu belirtilmiştir. Görevi belge ve işlemlere resmîyet kazandırmak olan noterlerin yaptıkları işlemler dolayısıyla meydana gelecek zararlardan ötürü sorumlu tutulması bir zorunluluk olarak kendini göstermektedir. Yürürlükte bulunan 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddede noterlerin hukukî sorumlulukları hüküm altına alınmıştır. Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kusurdan söz edilmemiştir. Bu sebeple noterlerin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. (Nart Serdar, Noterlerin Hukukî Sorumluluğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt.11 Özel s. 2009, s.425-452, Düzgün Aslan Ülgen, Noterlerin Meslekî Sorumluluk Sigortası s. 492, 494- Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.XVII, Y. 2013, s. 1-2)
Buradaki sorumluluğun 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 66. maddesindeki sorumluluğun ağırlaştırılmış şekli olduğu sonucuna varılmaktadır.
Noterliğin bir kamu hizmeti olduğunu belirten kural, aynı zamanda noterin görev ve yetkilerini de düzenlemektedir. Bu derece önemli görev ve işlevleri nedeniyle sorumluluklarının da buna paralel biçimde düzenlenmesi gerekmiştir. Bundan dolayı noterin yapacağı işler son derece sıkı kural ve şekil şartlarına bağlanmıştır. Öte yandan; bir güven kurumu olan ve yaptıkları işlerde uzman olan noter, devlet adına bir takım kamusal yetkileri de kullanmak suretiyle; belgeleri ve beyanları resmîleştiren ve aksinin kanıtlanmasını güçleştiren hatta neredeyse imkânsız hâle getiren, hukukî sonuçlar doğuracak belgelerin düzenlenmesi yetkisiyle donatılmıştır. Noterlik Kanunu’nun 82. ve İcra İflas Kanunu’nun 38. maddeleri gereğince; noterlerin düzenlemiş oldukları belgelere ispat gücü ve icra edilebilirlik açısından, özel ve ayrıcalıklı bir konum verilmiştir. Bu kadar önemli bir işin yapılmasıyla yetkili kılınan noterlerin sorumluluklarının da düzenlemeye paralel olması gerekir. Noterlerin uzmanlığına inanan ve güvenen iş sahipleri, yapılan iş ve işlemlerin tam ve sağlıklı olduğu konusunda kuşku duymamalıdırlar. Bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar doğmuşsa noterin bundan sorumlu olması doğaldır. (Tanrıver Süha, Noterlik Hukukuna İlişkin İncelemeler, 1993-2011, s. 53, 61, 82,85).
Doktrinde; “Noterlerin hukukî sorumluluğunun, nitelik itibarıyla ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu olduğu ifade edilmektedir.” (Tanrıver Süha, a.g.e.1993-2011, s.79)
Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde noterin kendi yaptığı işten ve çalışanının yaptığı işten dolayı sorumluluğu düzenlenmiş ve aynı hukukî rejime tabi kılınmıştır. Bu sorumluluk adam çalıştıranın sorumluluğuna benzemez. Zira adam çalıştıranın sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirme imkânı sağlanmış iken, bu sorumlulukta kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Bu yönü itibariyle ağırlaştırılmış özen yükümlülüğünün ihlâlinden kaynaklanan sorumluluk olduğu sonucuna varılmaktadır. Noter özene ilişkin genel kurtuluş kanıtı getirebilir. Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Noter gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus nedensellik bağının kesilmesidir. Bunun ispatı da davalı notere aittir. Doktrinde; ağırlıklı görüş maddedeki bu düzenlemenin noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu hatta , başka bir ifadeyle ağırlaştırılmış özen sorumluluğu olduğu şeklindedir.
Yargıtay uygulamasında da; noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu genel bir ilke ve prensip olarak benimsenmiştir. Ancak, bu sorumluluktan mutlak kusursuz sorumluluk olarak benimsendiği sonucu da çıkarılmamalıdır. Noterin hukukî sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için ortada; noterin veya noter çalışanının bir eyleminin bulunması ve bu eylemden dolayı bir zararın doğması, bu zararla birlikte eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan birisinin gerçekleşmemesi hâlinde noterin hukukî sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilmektedir.
Noterin bir kamu hizmeti ifa ettiği de dikkate alınarak sorumluluğun belirlenmesinde normal bir insanın göstereceği özenli davranış değil, aynı işi üstlenen noterlik mesleğinde çalışan bir kişinin göstermesi gereken objektif davranış esas alınacaktır. Buradaki tazminat yükümlülüğü; sorumlu kişinin somut olaydaki bireysel davranışından ziyade daha çok onun toplum ve ekonomi içindeki durumu ile kanunun ona yüklediği ihtimam ve özen görevine bağlanmaktadır. Böylece toplum içinde bazı iş ve meslekler ile bazı gruplara ve kategorilere daha ağır bir sorumluluk yükletilmektedir. Noterlerin kusursuz sorumluğundan kastedilen, zarar görenin kusuru kanıtlamak zorunda olmamasıdır. Sorumluluk hukukunun önemli öğelerinden biri de zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunmasıdır. Ancak illiyet bağının kesildiği durumlarda kusursuz sorumlu olan kişi zarardan sorumlu tutulmayacaktır. Teoride ve uygulamada mücbir sebep, zarar görenin tam veya üçüncü kişinin ağır kusuru ile illiyet bağı kesilir, bu üç olgudan birinin bulunması hâlinde kusursuz sorumlu kimse de sorumluluktan kurtulacaktır. Noterlerin yaptığı işlemler bakımından söz konusu işlemin gereği gibi yani özen yükümlülüğüne uygun şekilde yerine getirmiş olsaydı zarar oluşmayacaktı denilebiliyorsa noter sorumlu olacaktır. Örneğin; noter işlemi yaparken gözle görülebilecek bir sahteliğe rağmen işlemi devam ettirmişse ve bu işlemden bir zarar doğmuşsa noter doğal olarak sorumlu olacaktır.
Uygulamada; noterler aleyhine, en çok otomobil ve taşınmaz alım satımlarında meydana gelen zararlar bakımından dava açılmaktadır. Bu davalarda; aracın haksız zilyetleri tarafından kullanılan sahte kimlik, vekâletname veya araç trafik tescil belgelerinin sahteliğinin noterlerce ve çalışanları tarafından belirlenip belirlenmediği hususları araştırma konusu olabilmektedir. Tüm bu durumlarda noterin veya çalışanının kimlik veya belge üzerinde yeterli incelemeyi yapıp yapmadığı, dolayısıyla özen yükümlülüğüne uygun davranıp davranmadığı araştırılmaktadır. Noterin ilgililerin hukukî menfaatlerini korumak için araştırma ve aydınlatma görevi vardır. Noterlik Kanunu’nun 72. maddesine göre; noter, iş yaptıracak kimselerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerinin tamamını öğrenmekle yükümlüdür. Bu cümleden olarak noterin veya çalışanının her zaman belgenin sahte olup olmadığını anlaması ve tetkik etmesi yani grafolojik bir inceleme yapması beklenemez. Ancak; belgenin veya kimliğin ilk bakışta sahte olup olmadığı veya kimlikte şekli anlamda var olması gereken bir bilginin olmaması yahut olmaması gereken bir ibarenin bulunması noter veya çalışan tarafından dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Bu gibi hâllerde noterin veya çalışanının gerekli özeni göstermesi beklenir. Aksine davranış özen yükümlülüğünün ihlâlidir.
Yargıtay uygulamasına göre; belgenin sahteliği hususundaki en önemli kıstas belgenin veya kimliğin aldatma yeteneğine (iğfal) sahip olup olmamasıdır. Yargıtay bir çok kararında; aldatma (iğfal) yeteneği bulunan belgelerin kullanılmasını üçüncü kişinin ağır kusuru olarak nitelendirmiş ve noterin sorumluluğu bakımından illiyet bağını kestiğini kabul etmiştir. Zarar doğuran işlem veya eylemde aldatma (iğfal) kabiliyetine sahip bir kimlik veya belgesinin kullanılması hâlinde noterin sorumluluğunun doğmayacağının kabul edilmesi gerekir. Ancak detaylı bir incelemeyle ortaya çıkacak sahteliğin fark edilmesi noter veya çalışanından beklenemeyecek bir durumdur. Ayrıca Yargıtay bazı kararlarında; nüfus cüzdanındaki seri ve T.C kimlik numarasının bulunmaması, numaranın on bir haneli olmaması, eksik veya fazla olması, doğum yerinin ilçe veya merkez ilçe olarak yazılmaması, soğuk damganın veya motorlu araç tescil belgesinde mühür bulunmaması, tescil belgesindeki bilgilerin kullanılan kimlik ile veya motor sicil numarası veya şasi numarasının birbirine uymaması gibi hâllerini “somut sorumluluk nedenleri” olarak kabul edilmiş, noterlerin ve çalışanlarının yapmış oldukları işlemlerde, sorumluluk sebeplerini, her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirmiştir. Aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 06.12.2013 gün ve 2013/4-335-1654 sayılı kararında da vurgulanmıştır
Adalet Bankanlığı sorumluluğu yönünden; İcra ve İflas Kanunu 5. maddesi, “İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılabilir. Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır. Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır.” Bu durumda, Adalet Bakanlığı’na bağlı icra daireleri aracı kılınarak davacının zarara uğraması halinde Bakanlığın İİK’nın 5. maddesi uyarınca uğranılan zararından sorumlu olacaktır. Madde lafzından açıkça anlaşılacağı üzere, İİK’nın 5. maddesi kusur sorumluluğunu düzenlemektedir. Bu sorumluluğun gerçekleşmesi için İcra ve İflas Dairelerinin görevleri ile alakalı olarak olumlu ya da olumsuz bir eylem ya da işleminin mevcut olması ve bu işlemi gerçekleştiren memur tarafından kusurlu olarak icra edilmesi gerekir. Madde, lafzi olarak yorumlandığında tazminat sorumluluğunun oluşması için dört şartın varlığı gerekmektedir: Bu şartlar sırasıyla:
1-İcra ya da İflas Dairesinde çalışan görevliler tarafından görevleri sırasında gerçekleştirilen olumlu ya da olumsuz bir işlemin mevcut olması,
2-Yapılan olumlu veya olumsuz işlemin hukuka aykırı olması,
3- Hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen işlemin takibin tarafları ya da üçüncü kişiler nezdinde zarar meydana getirmesi,
4-Meydana gelen zarar ile yapılan işlem arasında illiyet bağının bulunmasıdır.
Bankanın sorumluluğu yönünden; Bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan ve hem mudileri hem de üçüncü kişileri koruyucu tedbirler almak ile yükümlü kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, Ahmet; Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 20/2’nci (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 18/2’nci) maddesi gereğince; tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Nitekim bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklıdır. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları ve açtıkları çek hesapları ile çek hamillerini sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir (Yılmaz, Süleyman; Hukuki Açıdan İnternet Bankacılığı, Ankara, 2010, s. 152) .
Ayrıca bankalar, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Adam çalıştıranın sorumluluğu 818 sayılı BK’nın 55’inci (6098 sayılı TBK’nın 66’ncı) maddesinde “İstihdam edenlerin mesuliyeti” başlığı altında düzenlenmiştir. Anılan maddede; “Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. Şu kadar ki böyle bir zararın vuku bulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.” hükmü öngörülmüştür. Bu madde gereğince adam çalıştıranlara genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü yüklenmiş ve adam çalıştıranın bir özel hukuk ve bağımlılık ilişkisi içerisinde çalışanlarının kendilerine bırakılan işleri gördükleri sırada hukuka aykırı bir fiille üçüncü kişilere vermiş oldukları zarardan sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre adam çalıştıranın sorumluluğu, kusursuz sorumluluk türlerinden özen sorumluluğudur. Başka bir deyişle adam çalıştıranın sorumluluğunun kaynağı, adam çalıştıranın çalışanlarını seçerken ve onları çalıştırırken çalışanlar üzerindeki denetim ve gözetim ödevini yerine getirmemesine, kanun tarafından kendisine yükletilen bu tür objektif bir ödevi ihlal etmesine dayanmaktadır (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s. 643).
Adam çalıştıran, yapılacak iş için uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin yapacağı iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve tekniği özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır.
Adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmadığı için sorumluluk, kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlaliyle meydana gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir (Eren, s. 644). Bankaların sorumluluğu ise bu kapsamdadır.
Bu açıklamalar ışığında tarafların sunmuş olduğu tüm deliller dosya içerisine alınmış, icra ve ceza dosyası getirtilerek incelenmiş, tüm deliller toplandıktan sonra alanında uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır.
Eski Nüfus Cüzdanının incelenmesinde; veriliş tarihinin 27/03/2006 olduğu, veriliş nedeninin kayıp olduğu görülmüştür.
İmza Beyannamesinin incelenmesinde; beyanname tarihinin 13/10/2011 tarihinde henüz iptal edilmemiş ancak kayıp kimlik ile …. Noterliği’nin … yevmiye nolu evrakı ile …’un adına çıkarıldığı görülmüştür.
…. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; takibin 14/10/2011 tarihinde başlatıldığı, takibe dayanak üç adet bononun bulunduğu, bonoların keşidecisi davacı … borçlusunun … olduğu, üç bononunda düzenlenme tarihinin 25/08/2011 bedellerinin 250.000,00-TL olduğu, vade tarihinin ise ilk bono da 15/09/2011 ikinci bono da 20/09/2011 üçüncü bono da ise 25/09/2011 olduğu görülmüştür. Takip borçlusu …’un 24/10/2011 tarihinde itiraz sürelerinden feragat ettiği borcu kabul ettiği ve haciz konulmasına muvafakat ettiği, dosyada borçlunun beyanı olmasına rağmen kimlik örneğinin bulunmadığı görülmüştür.
…’un gerçek nüfus cüzdanının incelenmesinde; soruşturma dosyası içerisinde bulunan nüfus cüzdanının 20/10/2011 tarihinde kayıp açıklaması ile verildiği görülmüştür.
Davalı bankada açılan hesabın incelenmesinde; … adına iptal edilen kimlik ile, davalı bankanın … Şubesin’den 25/10/2011 tarihinde vadesiz hesap açtığı görülmüştür.
…’nin 11/08/2015 tarihli yazı cevabında; kurumlarının mernis entegrasyonu sistemlerinin bulunduğu ancak üyelerine hiçbir şekilde kullandırmadıklarını bildirdikleri görülmüştür.
…’nin 18/10/2016 tarihli yazı cevabında; kurumlarının mernis entegrasyonu sistemine 28/06/2013 tarihinde geçildiği ancak üyelerine hiçbir şekilde kullandırmadıklarını bildirdikleri görülmüştür.
…’nün 17/10/2016 tarihli yazı cevabında; Mernis çalışmasının Kasım 2002 olduğu, davalı …’ın ise bu kapsamda kimlik paylaşım sistemine (KPS) 01/03/2007 tarihinde faydalanmaya başladığı bildirilmiştir.
Davacının yapmış olduğu havalelerin incelenmesinde; 25/10/2011 tarihinde … tarafından 200.000,00-TL, 26/10/2011 tarihinde … tarafından 105.000,00-TL, 26/10/2011 tarihinde davacı … tarafından 128.500,00-TL olmak üzere toplam 433.500,00-TL havalenin sahte hesaba yapıldığı görülmüştür.
Davalı bankadan yapılan havalelerin ödemelerinin incelenmesinde; 25/10/2011 tarihinde 60.000,00-TL 27/10/2011 tarihinde 373.000,00-TL’nin dolandırıcı şahsa nakit ödeme yapıldığı görülmüştür.
Alanlarında Uzman Bilirkişi Heyetinden 03/12/2016 tarihli 19 sayfadan ibaret raporunda özetle; Adalet Bakanlığı yönünden icra işlemi yapan sorumlular belirtilmediği ve yapılan işlemler yönünden dosyadaki bilgi belgelere göre bir kusur izafe edilemediğini, davacının, alıcı olarak kendisinden beklenen gerekli özen ve basireti göstermemiş olması nedeniyle olayda kusurlu olduğu düşünülmekle birlikte, bu kusur oranının davacının maruz kaldığı zarar ile olayın sebep-sonuç ilişkisi bakımından bir illiyet bağının kurulmasıyla, davacının %70 oranında müterafik kusurlu olabileceğini, davalılardan noterliğin, davacı ile herhangi bir hukuki ilişki bulunmadan yapılan tespitler ışığında sadece ibraz edilen nüfus cüzdanına göre çıkarılan imza beyannamesinden dolayı nüfus idaresine elektronik ortamda ulaşabilmesi ve kayıp olayını dikkate almaması nedeniyle kusurlu olduğu, bu kusur oranının davacının maruz kaldığı zarar ile olayın sebep-sonuç ilişkisi bakımından bir illiyet bağının kurulmasıyla %5 (21.675TL) oranında müterafik kusurlu sayılabileceğini, davalı bankanın ise, davacı ile havaleye dayalı bir hukuki ilişki içine girdiğini, gönderilen paraların gerçek kişiye ulaşması konusunda sorumlu olduğunu, diğer yandan sahte kişinin ibraz ettiği nüfus cüzdanına göre hesap açıp, bu hesaplara para kabul edip ödenmesi olayında nüfus idaresine elektronik ortamda ulaşabilmesi ve kayıp olayını dikkate almamasında kendisinden beklenen özen sorumluluğu görevini yerine getirmediğini, olayımızda ağırlaşmış özen sorumluluğu ve basiretli tacir gibi davranmama nedeniyle bu kusur oranının davacının maruz kaldığı zarar ile olayın sebep-sonuç ilişkisi bakımından bir illiyet bağının kurulmasıyla %25 (108.375TL) oranında müterafik kusurlu sayılabileceğini, kusur oranlarına göre ayrı ayrı ödemelerin yapıldığı tarihlerden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenebileceğini sonuç ve kanaatine varıldığını bildirmişlerdir.
Bilirkişi Heyetinin 02/05/2017 tarihli 14 sayfadan ibaret ek raporundan özetle; Davacının, alıcı olarak kendisinden beklenen gerekli özen ve basireti göstermemiş olması nedeniyle olayda kusurlu olduğu düşünülmekle birlikte, bu kusur oranının davacının maruz kaldığı zarar ile olayın sebep-sonuç ilişkisi bakımından bir illiyet bağının kurulmasıyla, davacının %75 oranında müterafik kusurlu olabileceğini davalılardan noterliğin, yukarıda açıklanan gerekçelerle işlemin yapıldığı tarih olan 13.10.2011 tarihinde geçerli nüfus cüzdanına göre imza beyanının çıkarıldığı ve sunulan nüfus cüzdanının davalı noterliğin işlem yapıldığı 13.10.2011 tarihinde geçerli kimlik belgesine göre imza beyanı alınma işlemi olduğunu, sunulan kimliğin salt fotoğraf değişikliğine dayalı olarak sahteciliğinin tespitinin mümkün bulunmadığını ve bir kusur izafesinin yapılamayacağını, davalı bankanın ise, davacı ile havaleye dayalı bir hukuki ilişki içine girdiğini, gönderilen paraların gerçek kişiye ulaşması konusunda sorumlu olduğunu, diğer yandan … den celp edilen yazıya göre, davalı bankanın 01.03.2007 tarihinden itibaren MERNİS kayıtları üzerinden online olarak KPS-kimlik paylaşım sistemine entegre olmuş olduğunun anlaşıldığını, davalı bankanın kendisine 25.10.2011 tarihinde ibraz edilen sahte nüfus cüzdanı bilgileri ile MERNİS sistemine online olarak bağlanıp gerçek kimlik sahibinin bilgilerini karşılaştırmış olsaydı, 20.10.2011 tarihinde kayıp ihbarı olan eski kimliğe dayalı olarak kayıp tarihinden sonra 25.10.20111 tarihinde ibraz edilen eski ve kayıp kimlikle işlem yapan sahte kişinin sahtekarlığının tespit edileceğini ve hesabın açılmasına engel olunabilineceğini, diğer yandan sahte kişinin ibraz ettiği nüfus cüzdanına göre hesap açıp, bu hesaplara para kabul edip ödenmesi olayında nüfus idaresine elektronik ortamda ulaşabilmesi ve kayıp olayını dikkate almamasında kendisinden beklenen özen sorumluluk görevini yerine getirmediğini, olayda ağırlaşmış özen sorumluluğu ve basiretli tacir gibi davranmama nedeniyle bu kusur oranının davacının maruz kaldığı zarar ile olayın sebep-sonuç ilişkisi bakımından bir illiyet bağının kurulmasıyla olayımızda ağırlaşmış özen sorumluluğu ve basiretli tacir gibi davranmama nedeniyle %25 (433.500:100×25=108.375TL) oranında müterafik kusurlu sayılabileceğini, kusur oranlarına göre ayrı ayrı ödemelerin yapıldığı tarihlerden itibaren itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenebileceğini sonuç ve kanaatine varıldığını bildirmişlerdir.
İkinci Bilirkişi Heyetinden 07/12/2017 tarihli 14 sayfadan ibaret raporunda özetle; Davacının davalılardan, dava tarihi itibariyle 433.500 TL tutarında tazminat alacağımının bulunduğunu bu zararın meydana gelmesinden, her bir davalının farklı kanun hükümlerine istinaden müteselsilen sorumlu olduklarını, işbu zararın meydana gelmesinde davacının %20 oranında müterafik kusurunun bulunduğunu, bu nedenle davacının işbu zararın %80’ lik kısmı olan { 433.500x% 80) = 346.800,- TL’nin tahsilini davalılardan talebe hak kazandığını, davacı alacağının, davalı/Bankadaki hesaba paraların yatırıldığı tarihlerden itibaren işletilecek (talep gibi) yasal faizi ile birlikte tahsili gerektiğini, zira dava konusu zararın bu tarihte meydana geldiğini, dava konusu zarardan davacıya karşı müteselsilen sorumlu olan davalıların kendi aralarındaki rücu ilişkisi (iç ilişki) bakımından kusur derecelerinin, davalı/Noter’in %10, davalı/idarenin %30, davalı/Bankanın %60 oranında olduğunu bildirmişlerdir.
Üçüncü Bilirkişi Heyetinin 05/10/2018 tarihli 15 sayfadan ibaret raporunda özetle; Davacı … tarafından …’un …’taki hesabına 128.500 TL gönderildiği, kalan 305.000 TL’nin ise dava dışı … tarafından gönderildiğini, bu noktada davacının uğradığını iddia ettiği zarar miktarının takdirinin yüce Mahkeme’ye ait olduğunu, davacı yanın alıcı olarak kendisinden beklenen özen ve basireti göstermemiş olması nedeniyle dava konusu zararın meydana gelmesinde %60 oranında mütafarik kusurunun olabileceği, davalı bankanın hesap açılışı ile hesaptan ödeme işlemlerinde kendisinden beklenen özen sorumluluğunu yerine getirmemesi nedeniyle % 20 oranında sorumlu olabileceği, davalı idarenin İcra İflas Kanunu Hükümlerinden dolayı %10 oranında sorumlu olabileceği, davalı noterin Noterlik mevzuatına müstenit suretle %10 oranında sorumlu olabileceği, dava konusu olayların gelişimi dikkate alındığında tarihlerin birbirine çok yakın tarihler olduğu, bu zaman silsilesinde gerçek … Bozun kimliğinin yenilenmesinden kısa süre içerisinde ona ait noterde işlem yapılması , kimliği kaybetmesinden kısa bir süre sonra bankada hesap açılması, sahte …’un Gerçek …’a ait tapuları icraya vermesi, Noterde verilen nüfus cüzdanındaki resmi gerçek …’a ait olduğu mahkemenin kabulünde olması, hayatın olağan akışı içerisinde kalıp kalmadığı mahkemenin takdirinde olduğu, oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olabileceklerini belirtmiştir.
Üçüncü Bilirkişi Heyetinin 03/10/2018 tarihli 5 sayfadan ibaret ayrık görüş de özetle; davacı … tarafından …’un …’taki hesabına 128.500 TL gönderildiği, kalan 305.000 TL’nin ise dava dışı … tarafından gönderildiğini, bu noktada davacının uğradığını iddia ettiği zarar miktarının takdirinin yüce Mahkeme’ye ait olduğunu, bu konuda kendi aralarında ittifakı olan sayın bankacı bilirkişilerin nominal değerlendirmesinin Mahkemece uygun bulunursa, benimsenebileceğini, davacı yanın davadaki savları Mahkemece benimsenecek olursa, davacının dava konu olayda, izahata göre, %35 oranında müterafik kusurunun olabileceğini, kalan %70 oranındaki kusurdan sorumluluktan, o davalı Bankanın, % 45 oranında sorumlu olabileceğini, o davalı İdarenin %10 oranında sorumlu olabileceğini, o Davalı Noterin, Noterlik mevzuatına müstenit surette %10 oranında sorumlu olabileceğinin üzerinde durulabilineceğini, Mülga Borçlar Kanunu md. 51 (yeni TBK. md. 61 ve 62) hükmü uyarınca, davalıların, kendi içlerinde (iç ilişkide) rücu hususu saklı kalarak, dış ilişkide davacı yana karşı oluşan zarardan müteselsil sorumluluklarının bulunabileceğinin Mahkemece değerlendirilebileceğini, 6100 sayılı HMK md. 282 hükmü gereği bilirkişi görüşü sayın Mahkemeyi takyit etmediğinden, delillerle doğrudan temas eden yüce Mahkemenin doğrudan davacı savları veya doğrudan davalılar savunmaları yönünde hüküm kurmakta muhtar olduğunun sonuç ve kanaatine vardığını bildirmiştir.
Davacı vekilinin 09/10/2019 tarihli talep artırım dilekçesi ile talep sonucunu 200.000,00-TL’ye çıkardığını, müteselsil sorumluluk ilkesine göre tahsiline aksi halde kusur oranlanlarına göre davalı … …’den 43.350,00-TL, davalı Adalet Bakanlığın’dan 43.350,00-TL, davalı bankadan 113.300,00-TL’nin tahsilin ettiğini bildirmiş, talep artırım dilekçesi usulüne uygun olarak taraflara tebliğ edilmiştir.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davacının dava dışı şahıs ile taşınmaz satımı konusunda anlaştığını, şahsın dolandırıcı olduğu, dolandırıcının yukarıda ayrıntılı anlatılan işlemler sonucu davacıyı 433.500,00-TL zarara uğrattığı görülmüştür. Davacı ise eldeki dava ile davalılardan dava dilekçesi ile kusurları oranında zararını talep etmektedir. Yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere işbu davada davalı noter ve banka yönünden ispat yükü davalılar da olup, davalılar ancak illiyet bağının kesilmesi halinde sorumluluktan kurtulabilecektir. Davalı bakanlık ise icra dairesi görevlilerinin kusurlu olması halinde sorumlu olacaktır.
Bu kapsam da dava konusu olayda dolandırıcının dava dışı …’a ait kimlik ile davalı noter de imza beyannamesi çıkardığı görülmüştür. Yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere noterler Noterlik Kanunu madde 162 uyarınca kusursuz sorumluluğu olduğundan, ancak illiyet bağının kesilmesi halinde sorumluluktan kurtulacaktır. İlliyet bağının kesilebilmesi için ise zarar görenin ağır kusuru veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması gerekmektedir.
Doladırıcının noter işleminde her ne kadar henüz geçerli olan kimlik ile işlem yapmış olsa da kimlikte ki fotoğrafla dolandırıcının yüzü arasındaki farkın kimlikteki fotoğrafın incelenmesi halinde fark edebileceğinden, nüfus cüzdanının noterliği iğfal kabiliyeti bulunmamaktadır. Bu halde illiyet bağı kesilmediğinden davalı noter … zarardan sorumludur.
Davacı noterlikten sunulan imza beyannamesinin ardından davacı tarafından icra takibi başlatılmış olup davacı ise icra müdürlüğü çalışanlarının kusuru nedeniyle davalı Adalet Bakanlığından zararın tazminin talep etmektedir. Davacı ile dava dışı dolandırıcı arasındaki takibin incelenmesinde, icra takibinin 14/10/2011 tarihinde başlatıldığı, dolandırıcının gerçek …’un kimliğinin yenilenmesinden sonra, 24/10/2011 tarihinde takibe itiraz süresinden feragat ettiğini, hacizleri kabul ettiğini beyan ettiği görülmüştür. Bu işlem sırasında borçlu görünen …’un kimliğinin bir örneğinin dosya içerisine alınmadığı, sistemden kimliğin kontrolünün yapılmadığı, bu hali ile icra müdürlüğü çalışanlarının üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediği, kusurlu olduğu, işlemin usulüne uygun olmadığı yani hukuka aykırı olduğu görülmektedir. İcra dairesi görevlilerinin üzerlerine düşen yükümlülüğü yerine getirmiş olsa idi fotoğrafla huzurdaki kişinin yüzünün farklı olduğu fark edilebileceği gibi, kimliğin iptal edildiği de sistemden tespit edilecek ve dolandırıcının fark edilecektir. Bu halde ise davacının zararının doğmayacağı, uygun illiyet bağının olduğu, davalı bakanlığın bu kapsamda sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Davalı banka yönünden ise açıklandığı üzere kusursuz sorumluluğu bulunduğu, uygun illiyet bağının bulunmasının yeterli olduğu, bankanın ancak illiyet bağının kesildiğini ispatı halinde sorumluluktan kurtulacağı ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Dava konusu olayda ise dolandırıcının iptal edilmiş (20/10/2011) ve kendisine ait olmayan nüfus cüzdanıyla hesap açtırdığı ve hesaba yapılan ödemeleri yine aynı nüfus cüzdanı ile tahsil ettiği tespit edilmiştir. Banka çalışanının nüfus cüzdanı ile dolandırıcının yüzünü karşılaştırmış olması halinde dolandırıcının fark edileceği hesabın açılmayacağı, davacının hesaba havale yapamayacağı zararının doğmayacağı, bu hali ile illiyet bağının mevcut olduğu, kaldı ki hesaptan paranın çekilmesi halinde de banka çalışanın kusurlu olduğu kimlikteki fotoğraf ile talep edeni karşılaştırmadığı, ayrıca KPS sisteminden kontrolün banka tarafından yapılmadığı, yapılmış olsa idi nüfus cüzdanının iptal edilmiş olduğunun tespit edilebileceği, davalı bankanın bu nedenle zarardan sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce alınan bilirkişi raporlarında ilgili hususlar tespit edilmekle birlikte müterafik kusur hususunda bilirkişilerin ayrı ayrı görüş beyan ettikleri görülmüştür. Mahkememizce tüm dosya incelenmiş, tüm bilirkişi raporları değerlendirilmiş olmakla, meydana gelen zararda davacının yapılan tüm bu işlemlerde dolandırıcı ile defalarca işlem yapmış olmasına rağmen kimliğini incelemediği, incelemiş olsa idi fark edebileceği, yine tapu kayıtlarını incelemediği, incelemiş olsa idi tapudaki fotoğraf ile kimlikteki fotoğraf arasındaki farkı fark edebileceği veya her ne kadar taşınmaz satış vaadi ile işlem yapmak gibi bir zorunluluğu bulunmasa da taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapmış olsa idi zararının doğmayabileceği, nazara alındığından kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermediğinden %60 kusurlu olduğu, dolandırıcının noterlikte ve icra müdürlüğün de tek seferde işlem yaptığı, oysa bankada hesabın açılması ve paranın tahsili konusunda ayrı ayrı işlemler yaptığı, bankanın hem hesabın açılmasında kendisinden beklenen özen yükümlülüğünü yerine getirmediği hem de hesaba yapılan ödemenin tahsilinde özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle diğer davalılara göre daha ağır kusurlu olduğu, bu hali ile davalı noter ve davalı bakanlığın %10 diğer davalı bankanın ise %20 kusurlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Davalılar tarafından her ne kadar … tarafından yapılan ödemenin davanın konusu olmadığı bu nedenle bu kısımdan reddi gerektiği talep edilmiş ise de … tarafından yapılan havalelerin dava konusu zarar kapsamında olduğu açıktır. Ayrıca davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açmış olup, hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerektiği talep edilmiş ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2016/22-1166 Esas 2019/576 Karar sayılı ilamında belirttiği üzere mahkemece belirsiz alacak davası hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddedilemeyecektir. Bu kapsamında mahkememizce toplam zararın 433.500,00-TL olduğunun kabulü ile davacının dava dilekçesindeki talebi ile bağlı kalınarak tarafların kusur oranları nazara alınarak, davacının havale yaptığı yani zararın doğduğu tarih olan 25/10/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere;
1-Davanın kısmen kabulü ile;
-43.350,00-TL’nin davalı …’den tahsili ile davacıya verilmesine, alacağa 25/10/2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine
-43.350,00-TL’nin davalı Adalet Bakanlığın’dan tahsili ile davacıya verilmesine, alacağa 25/10/2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine
-86.700,00-TL’nin davalı … A.Ş’den tahsili ile davacıya verilmesine, alacağa 25/10/2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, fazlaya dair istemin reddine,
2-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 11.844,95-TL harçtan, peşin alınan 341,55-TL harç mahsup edilerek kalan 11.503,40-TL nin davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafça yatırılan 341,55-TL peşin harç ve 25,20-TL başvuru harcı olmak üzere toplam 366,75-TL nin davalıladan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Kabul-red oranına göre davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 20.423,00-TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Kabul-red oranına göre davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 3.990,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 7.060,80-TL yargılama gideri kabul ve red durumuna göre takdiren oranlayarak 6.121,70-TL’lik kısmının davalılardan tahsiliyle davacıya verilmesine; arda kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yapılan 50,00-TL yargılama gideri kabul ve red durumuna göre takdiren oranlayarak 6,60-TL’lik kısmının davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine; arda kalan kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
8-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 27/01/2020

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır