Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/855 E. 2018/779 K. 03.07.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2015/855 Esas
KARAR NO : 2018/779
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/08/2015
KARAR TARİHİ: 03/07/2018
Mahkememizde görülen alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi ile, taraflar arasındaki ticari ilişki neticesinde davalı şirketten fatura ve cari hesap alacağı doğduğunu, davalının kendisine satım konusu mallar teslim edilmiş olmasına rağmen hiçbir ödemede bulunmadığını, alacak için İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalının itirazı üzerine durduğunu beyanla davanın kabulü ile 24.873,23 TL asıl alacak ve takip tarihi itibariyle işleyecek olan reeskont faiz tutarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davanın yetkisiz Mahkeme’de açıldığını, yetkili Mahkemenin .. Mahkemeleri olduğunu, müvekkilinin herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı şirket edimini ayıptan ari bir şekilde ifa etmiş olmamakla semene hak kazanmadığını, davacı tarafın müvekkili şirketi temerrüde düşürmediğini, müvekkilinden takip öncesi faiz talep etmesinin hukuki dayanağı olmadığını, bu nedenlerle öncelikle yetki yönünden reddi ve haksız ve kötü niyetli davanın reddi ile davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyası getirtilmiş incelenmesinde, davacı tarafından davalı aleyhine faturaya dayalı alacak için başlatılan ilamsız takip olduğu, davalı borçlunun borca itiraz ettiği görülmüştür.
Tarafların ticari defter ve kayıtları bilirkişi eli ile incelenmiş, mali müşavir bilirkişi dosyaya sunduğu rapor ile davacı kayıtlarına göre takip tarihi itibari ile davalıdan 25109,25 TL alacaklı olduğu, davalı kayıtlarına göre ise davalının davacıdan 37054,83 TL alacaklı olduğu, davalının davacıya düzenlediği … sayılı 590,00 TL miktarlı fatura ile … sayılı 61.338,06 TL miktarlı faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olmadığı, davacının davalıya düzenlediği … sayılı 236,00 TL tutarlı faturanın da davalı kayıtlarında yer almadığını bildirmiştir.
Bilirkişi raporundan sonra, Mahkememizce alınan oturum ara kararı ile davacı yana dava konusu alacağa dayanak faturanın davalıya ulaşıp ulaşmadığını tebliğ belgesi ile bildirmek, dava konusu alacağın dosyaya sunulan faturalardan hangisine ilişkin olduğunu açıklamak üzere süre verilmiş, davacı vekili dosyaya sunduğu yazılı beyanları ile faturaları sunmuş, …. sayılı 590,00 TL miktarlı fatura ile … sayılı 61.338,06 TL miktarlı faturanın kendilerine tebliğ edilmediğini, sadeci davalı kayıtlarında yer alan 30/06/2015 tarihli ve 61.228,06 TL miktarlı iade faturasının, bilirkişi tarafından tespit edilen en son mal alım tarihine göre en son tarihli fatura baz alındığında da yasal süresi içinde düzenlenmediğini beyan etmiştir.
Davalı yana iade faturasının davacıya ulaşıp ulaşmadığını tebliğ belgesi ile bildirmek , ayıplı olduğunu iddia ettiği malları davacıya iade edip etmediğini, kendisinin tanzim ettiği faturaların bedel indirimine ilişkin olup olmadığını açıklamak, ayıbın davacı tarafından sunulan hangi fatura konusu mallara ilişkin olduğunu açıklamak üzere sürü verilmiş, davalı vekili yazılı beyanları ile 30/06/2015 tarih ve … sıra numaralı faturanın davacı tarafından ayıplı olarak gönderilen kumaşların iadesine ilişkin 61.338,06 TL miktarlı fatura olduğunu, davacının ayıplı ürünleri teslim almaması nedeni ile hali hazırda kendilerinde olduğunu, ayıp ihbarı ile ilgili olarak davacıya 30/06/2015 tarihli faturayı düzenlediklerini, bu faturayı davacı tarafa davalının işten ayrılan çalışanı Mehmet Akcura’nın bizzat ilettiğini, tanıkların bu konuda görgüye dayalı bilgileri bulunduğunu beyan etmiştir.
Taraflarca sunulan belgelere göre dosya yeniden bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi sunduğu ek rapor ile davacının davalıya düzenlediği faturaları tablo halinde belirtmiş, davalının davacıya düzenlediği iade faturasına konu ürünlere ilişkin davacı faturalarını tespit etmiş, buna göre, davalının iade faturasına konu “30/70/10 melanj 3 iplik” ürününe ilişkin davacının faturalarından son fatura tarihinin 28/04/2015 tarihli fatura olduğunu, iade faturasına konu bu mal alımlarının bu tarih ve öncesinde olduğunu, yine davalının iade faturasına konu “30/1/melanj kaşkorse” ürününe ilişkin davacının faturalarından son fatura tarihinin 23/05/2015 tarihli fatura olduğunu, iade faturasına konu bu mal alımlarının bu tarih ve öncesinde olduğunu, iade faturasında yer alan “30/1/melanj suprem” ürününe ilişkin davalı alış faturasının ise en son 14/05/2015 tarih olduğunu, davalının iade faturasına konu ürünleri satın almasına ilişkin faturaların bu şekilde olduğunu bildirmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasındaki ilişkin eser sözleşmesi olduğunu iddia etmiş, bu hususta delillerini sunması istenilmiş, davalı yazılı beyanı ile davacının kendi internet sitesindeki tanıtımında üretim yaptığını açıkta ifade ettiğini, dolayısı ile dava konusu akdin istisna akdi olduğunu, davacının ürettiği malların ayıplı olduğunu, ayıp ihbarı ile ilgili olarak ise 30/06/2015 tarihli faturanın tanzim edildiğini beyan etmiştir.
Dava, faturaya dayalı alacağın tahsili istemine dairdir.
Davacı davalıya sattığı malın teslim edildiğin ancak bedelinin ödenmediğini iddia etmiş, davalı ürünlerin ayıplı olduğunu, bu hususta iade faturası tanzim ettiğini savunmuştur.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nun 23/1-c maddesine göre ticari satışlarda; “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme soncunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, TBK’nun 123. maddesinin 2. fıkrası uygulanır.”
6098 Sayılı TBK’nun 223. maddesinin 2. fıkrasında ise; “Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak satılanda olağan bir gözden geçirme ile ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa hemen satıcıya bildirilmelidir. Bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
6102 sayılı TTK’nun 18/3. maddesine göre; “Tacirler arasında diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden düşmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığı ile taaahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.”
Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin istikrarlı uygulamasında, ayıp ihbarlarının da (fesih sonucunu doğurabileceğini düşünülerek) belirtilen yasa hükmündeki usullerle yapılması gerektiğini kabul etmektedir. Başka bir anlatımla tacirler arasındaki ayıplı mal satışından kaynaklanan uyuşmazlıklarda ayıp ihbarının tanıkla ispatı kabul edilmemektedir. Ne var ki 6098 sayılı TBK’nun 225. maddesinde ağır kusurlu olan satıcının, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulumayacağı, satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hükmün geçerli olduğu hükme bağlanmıştır.
Eser sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470-486’ıncı maddelerinde yer düzenlenmiş olup Yasanın 370.maddesinde eser sözleşmesi “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır.
Satış sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 207 ve devam maddelerinde düzenlenmiş Yasanın 207.maddesinde satış sözleşmesi ” Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır.
6098 sayılı yeni Türk BorçlarYasası’nın 470. maddesinde işi yapacak olana “yüklenici” (müteahhit) ve işi yaptıracak olana “iş sahibi” denilmesi; Yargıtay kararlarında da bir “işgörme sözleşmesi” olarak nitelenmesi bu sözleşme türünün anlam ve amacını ortaya koymakta; burada söz konusu olanın “yaratı” niteliğindeki bilim ve sanat eserleri olmadığı anlaşılabilmektedir. Borçlar Yasası’ndaki eser, “sahibinin özelliklerini” taşıyan “fikir ve sanat” ürünü değil, ısmarlanan olağan bir nesnenin iş sahibinin isteğine göre yapımının üstlenilmesi veya önceden varolan nesnenin onarılması, bakımının yapılması ya da bir işin görülmesidir.
Eser sözleşmesini satım sözleşmesinden ayıran en önemli yön, satımda hazır bir ürün veya nesne alınmakta iken, eser sözleşmesinde ürün veya nesne hazır olmayıp sözleşmeden sonra üretilecek, istenilen nitelikte yapımı sağlanacaktır. Satımda “emek” değil, “nesne teslimi” üstün bulunmaktadır. Eser sözleşmesinde ise, nesne ortada olmayıp, sözleşmenin yapılmasından sonra uzun veya kısa bir zaman dilimi içerisinde bir “emek” ürünü olarak ortaya çıkarılacaktır. Satın alınan nesneler genellikle birbirinin aynı seri üretimdir. Eser sözleşmesinde ise “ısmarlanan” nesne, ısmarlayanın isteğine uygun özel nitelikte yapılmış (imâl edilmiş), çoğu kez benzersiz ve tektir. Kimi zaman satın alma ile yapım işi bir arada olabilir. Böyle bir durumda baskın olan hangisi ise ona ilişkin hükümlerin uygulanması gerekecektir. Örneğin, ısıtma sisteminin montajı (kat kaloriferi), satış değil, eser sözleşmesidir. Bunun gibi, alarm düzeni kurdurulması, anten taktırılması, ev ve işyerine klima monte edilmesi, parke döşetilmesi olaylarında bir satın alma olgusu varsa da, “yaptırma-taktırma-döşetme” nedeniyle eser sözleşmesi ilişkisi ağırlık kazanmaktadır. …, Araştırma ve İnceleme, Eser Sözleşmeleri.
Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde, her ne kadar davalı taraflar arasında eser sözleşmesi olduğunu iddia etmiş ise de, bu iddiasına, davacının internet sitesindeki tanıtımında yer alan üretim ifadesini dayanak ve delil olarak sunmaktadır. Oysa yukarıda açıklandığı üzere, somut durumda davalı tarafından davacıya ısmarlanan, ısmarlayanın isteğine uygun özel nitelikte imal edilmiş, seri üretim olmayan, sözleşmeden sonra üretilen ve istenilen nitelikte yapılan bir ürün söz konusu değildir; davalının bu yönde iddiası ve fatura konusu ürünlerin davalının istediği niteliklere göre, sipariş edilerek sözleşmeden sonra üretilen ürünler olduğuna dair dosyaya sunduğu bir delili bulunmamaktadır. Bu nedenle, davalı savunmasının aksine, taraflar arasındaki ilişki satış sözleşmesi olarak kabul edilmiştir.
Davalı satılan malın ayıplı olduğunu, bu nedenle iade faturası tanzim ettiğini, davacının ürünleri iade almaması nedeni ile hali hazırda kendisinde olduğunu savunmaktadır.
Bilirkişi tarafından, davalının iade faturasına konu ürünlerin davacı tarafından davalıya satışına ilişkin faturalar tek tek tespit edilmiş ve ürün gruplarına göre en son alım tarihleri belirlenmiştir. Buna göre, iade faturasına konu ürünün en son alım tarihi 23/05/2015 tarihidir. Buna mukabil, davalının iade faturası tarihi 30/06/2015 tarihidir. Yukarıda açıklandığı üzere tacirler arasında ayıp ihbarının noter aracılığı ile taaahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılması gerektiği halde, davalı tarafından ayıp ihbarının belirtilen usulde yapıldığına dair bir delil sunulmamıştır. Davalı ayıp ihbarına ilişkin iade faturası tanzim ettiğini beyan etmiş ise de bu faturanın davacıya tebliğ edildiğine dair delil de sunamamıştır, nitekim bu fatura davacı defterlerinde kayıtlı değildir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davalının yasal süresi içinde ve yasal usulle ayıp ihbarında bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Davacının dava değeri 24.873,23 TL olup kendi defterlerine göre alacak miktarı 25.109,25 TL’dir. Davacının, davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı tespit edilen 236,00 TL miktarlı fatura konusu alacağın dava konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
Davalının iade faturası miktarı 61.338,06 TL ve nakliye faturası miktarı 590,00 TL olup, bu miktardan davacının davasına konu kıldığı (236,00 TL tutarlı alacak hariç) 24.873,23 TL mahsup edildiğinde, davalı defterlerinde çıkan alacak miktarı olan 37.054,83 TL’ye ulaşılmaktadır. Bu durumda, davalının iade ve nakliye faturası hariç tutulduğunda, kendi defterlerine göre davacıya 24873,23 TL borçlu bulunmaktadır.
Tarafların ticari ve defter ve kayıtları ile tespit edildiği üzere, davalının davacıya faturadan kaynaklanan 24.873,23 TL borcu bulunduğundan davanın kabulüne verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın kabulü ile 24.873,23 TL’nın dava tarihinden işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan alınması gerekli 1699,09 TL harçtan peşin alınan harcın mahsubu ile eksik kalan kısmın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 27,70 TL başvuru harcı ve 424,78 TL peşin harç ile davacı tarafından karşılanan 649,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesaplanan 2984,78 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı. 03/07/2018

Katip Hakim