Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/558 E. 2020/468 K. 16.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/558
KARAR NO : 2020/468
DAVA : Kayıp Kaçak Bedellerinin İadesi
DAVA TARİHİ : 25/05/2015
KARAR TARİHİ : 16/09/2020

Mahkememizde görülen kayıp kaçak davasının yapılan yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili, elektrik abonesi olan müvekkilinden düzenlenen faturalar ile hukuka aykırı olarak kayıp-kaçak ve benzeri değişik isimler altında tahsilatlar yapıldığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili, sorumluluklarının bulunmadığını, yapılan kesintilerin kanuna ve EPDK tarifelerine uygun olduğunu, husumet yönünden itirazda bulunduklarını beyanla davanın reddini savunmuşlardır.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, aboneden haksız alındığı iddiasıyla kayıp kaçak ile perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedeli, iletim sistemlerini kullanma bedeli ve TRT payı bedelleri gibi değişik isimler altında davacı müşteriden tahsil edilen bedellerin istirdatına ilişkindir.
29745 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı kanunun 21. maddesi ile 6446 Sayılı kanun “17. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (a), (ç), (d) ve (f) bentleri değiştirilmiş ve aynı maddeye eklenen 10. bend ile; “Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.” hükmü getirilerek Tüketici Hakem Heyetlerinin ve Mahkemelerin bu konularda açılacak davalarda inceleme ve araştırma yetkileri geçmişe de etkili olarak sadece bu dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedellerinin Kurumun bu konulardaki düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlanmış, bu bedellerin alınmasında esas olan ilgili tarifelerin düzenlenmesinde EPDK Kanundaki yetkileri genişletilerek yukarıda sözü edilen bedeller maliyet unsuru kapsamına dahil edilmiştir.
6719 sayılı kanunun 26. maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na eklenen; geçici 19. madde; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmünü, geçici madde 20; “Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17. madde hükümleri uygulanır” hükmünü içermektedir. Hal böyle olunca, dava tarihinden sonra yürürlüğe girmiş bulunan bu yasa değişikliklerinin, yürürlük tarihi öncesi dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak alınmış olan ve dava konusu yapılan kayıp-kaçak, dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti ve iletim bedelleri ile ilgili olarak açılan ve halen devam eden davalarda da geçmişe etkili olacak şekilde (bu yasa değişikliği öncesinde açılan ve halen görülmekte olan davalarda) uygulanması gereken hükümler içerdiğinden 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17, geçici 19. ile 20. maddeleri, iptal edilmedikleri veya yürürlükten kaldırılmadıkları sürece uygulanacaktır.
Ancak, dava tarihinden sonraki yasa değişiklikleri karşısında davacı vekili tarafından EPDK tarifelerine uygunluk denetimi yönünde talepte bulunulmamıştır. Dolayısıyla da davacı taraf dava tarihi itibariyle dava açmakta haklıdır. Yasa değişikliği sonrası davalı şirket, mevcut yasal düzenleme ile kaçak-kayıp bedelini abonelerine yansıtabileceğinden, davacının bedel iade istemi sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri karşısında konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına vermek gerekmiştir.
Diğer bir ihtilaf; davalıların, davanın açılmasına sebebiyet verip vermediği, bu bağlamda davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Bir tarafın, dava açıldığı andaki mevzuata veya içtihat durumuna göre davasında veya savunmasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davada haksız çıkmış olması halinde, yargılama giderlerine mahkum edilemeyeceği kuşkusuzdur. Burada önemle vurgulanmalıdır ki, bir kimseye diğer tarafın dava giderlerinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına haksız olarak sebebiyet vermiş olmasıdır. İşte bu nedenledir ki, dava açıldığı andaki mevzuat ile yerleşik içtihatlara göre haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında meydana gelen mevzuat değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulması olanaklı değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 günlü ve 2009/18-421 E.-2009/526 K. sayılı ilamında da aynı ilkeye yer verilmiştir.) Somut olayda; davacı, davanın açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre dava açmakta haklıdır.
Zira davacı tarafın dava açıldığı tarihteki mevzuat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 Esas 2014/679 K. Sayılı kararı ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin kararları gereği içtihat durumuna göre dava tarihi itibariyle dava açmakta haklı olduğu, bu kapsamda kayıp kaçak ve diğer bedellerin tahsilini talep edebileceği dikkate alındığında, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren geçmişe etkili yasa değişikliği ya da içtihadı birleştirme kararı gereği davanın kabul edilmemesi nedeniyle haksız çıkmasına rağmen yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı kuşkusuzdur. Anılan yasa maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nın 331. maddesi gereğince davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre davanın görülmesi sırasında geçmişe yürür yasa gereğince davacının, yargılama giderlerinden sorumlu olmamasına karşın davanın mevzuat değişikliği sonrası haksız duruma düşen davacı lehine istinaf mahkemesi ve Yargıtay’ın son kararları da gözetilerek nispi vekalet ücretine değil, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kanaatiyle aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi, 2017/195 Esas, 2017/280 Karar sayılı 13/04/2017 günlü kararı, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2017/2534 Esas, 2017/3956 Karar sayılı, 28/03/2017 günlü içtihadı)
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6719 sayılı yasa hükümleri uyarınca dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına,
2-Alınması gereken 54.40 TL maktu harçtan peşin alınan 200,67 TL harcın mahsubu ile, bakiye 146,27 TL’nin istek halinde yatıran davacıya iadesine,
3-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Bu dava kapsamında davacı tarafından sarfedilen, 145,00 TL posta ve tebligat masrafı, 54.40 TL harç masrafı, 27,70 TL başvru harcı, 2.400,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere cem’an 2.627,10 TL’den ibaret yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davalının yapmış olduğu masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-HMK’nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 16/09/2020

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır

*5070 Sayılı Kanun Gereğince Elektronik İmza İle İmzalanmıştır.*