Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/553 E. 2018/1221 K. 25.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/553 Esas
KARAR NO : 2018/1221

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 22/05/2015
KARAR TARİHİ : 25/12/2018

Mahkememizde görülen Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi ile, davacı …’in eşi, diğerlerinin babaları olan …’in 04.05.2015 tarihinde kaldırımın diğer davalı …’in Rent a Car dükkanında ki araçlar tarafından işgal edilmesi sebebiyle kaldırımdan yola inmek zorunda kalarak, kaldırıma yarım metre mesafede, yolda yaya olarak yürürken, …’ya ait, …’ın şoförlüğünü yaptığı … plakalı minibüsün arkadan çarpması sonucu gerçekleşen kaza neticesi vefat ettiğini, müvekkillerinin destekten yoksun kaldıklarını beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacılardan eşi … için 30.000 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 04.05.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte sigorta şirketinin sigorta poliçesinde yazılı limiti ile sınırlı olmak üzere, tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, müvekkileri … için 75.000 TL, … için 45.000 TL, … için 45.000 TL, … için 45.000 TL olmak üzere toplam 210.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 04.05.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı …Ş vekili Mahkememize sunduğu yanıt dilekçesi ile, … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından tanzim edilen, 21.02.2015/2016 tarihli ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, müvekkili şirketin trafik poliçesi ile aracı sigorta ettiren işletenin KTK mad.85’ten doğan sorumluluğunu üzerine aldığını, davaya konu olayın haksız fiil niteliğinde olduğu ticari iş söz konusu olmadığından davacı yanın ticari faiz taleplerinin reddi gerektiğini, davacı tarafından dava açılmadan önce müvekkiline herhangi bir başvuru yapılmadığını, sigortalı araç sürücüsüne atfı kabil kusur bulunmaması nedeniyle, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili Mahkememize sunduğu yanıt dilekçesi ile, Müvekkilinin aracı olan … plakalı araç ile kaza arasında illiyet bağı olmadığını, müvekkilinin dava konusu kazada kusuru bulunmadığını, kusur merhumun daha önce kaldırıma çıkmasına engel olan daha önce park edilmiş araçlardan olduğunu, kusur merhumu ağır kusuru ile ezen minibüs şoföründe olduğunu, aynı zamanda kusur arkasında büyük bir gürültüyle gelen minibüsü dikkate almayan merhumda olduğunu, merhum yaşı itibariyle gerekli dikkat ve özeni gösteremediğini, olay nedeniyle, merhum hakkında istenilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, tedbir talebinin kaldırılmasını talep ettiğini, davacının haksız ve yersiz davasının reddi ile müvekkilinin … plakalı aracının kaydına konulan tedbirin kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı … ile … vekili Mahkememize sunduğu yanıt dilekçesi ile, Kazanın gerçekleşmesinde asıl etken yayaların kullanımına ayrılmış kaldırıma araçları dikine park etmek suretiyle davacıların murisini yolda yürümeye mecbur bırakan davalı …’in eylemi olduğunu, kazanın gerçekleştiği yer 2918 sayılı karayolları trafik kanunun 2.maddesi uyarınca ” karayolu” olup aynı kanunun 68,maddesi uyarınca araçları için tahsil edilmiş yolda, her ne sebeple olursa olsun ” yayaların trafik akışını tehlikeye düşürecek şekilde ” yürümeleri yasak olduğunu, davacıların murisi kaza anında 77 yaşında olduğu, davacıların desteği olması mümkün olmadığı gibi kendisi desteğe/yardıma muhtaç olduğunu, bu nedenle davacının destekten yoksun kalma tazminat talebinin reddi gerektiğini, davacıların manevi tazminat talepleri fahiş olduğunu, manevi tazminat zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağını, davacıların müvekkili …’ın minibüs şoförü olabilmesi için gerekli nitelikleri taşımadığı yönündeki iddiası abesle iştigal olup müvekkile kusura atfetme çabası olduğunu, davacıların haksız destekten yoksun kalma tazminatı ile fahiş manevi tazminatlarının reddi ile davanın reddini talep etmiştir.
Dilekçe teatisinin tamamlanmasından ön inceleme yapılmış, deliller toplanmıştır.
Bu kapsamda, tarafların ekonomik ve sosyal durumları araştırılmış, poliçe ve hasar dosyasının istenilmesi için sigorta şirketine müzekkere yazılmış, kazaya ilişkin ceza dosyası getirtilmiş, rücua tabi ödeme olup olmadığı SGK’dan sorulmuştur.
Ceza dosyası kapsamında ATK’dan alınan kusur raporunda davalı sürücü …’ın tam ve asli kusurlu olduğu, müteveffanın ve davalı …’nin kusursuz olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
Mahkememiz dosyası kapsamında yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu tanzim edilen raporda sürücü …’ın %40, müteveffanın %60 kusurlu yönünde görüş bildirilmiştir.
Davacı vekili davanın devamı sırasında sulh anlaşması gereğince maddi tazminat yönünden davadan feragat ettiklerini, manevi tazminat istemi yönünden araç maliki ve sürücüsü ile diğer davalıya karşı olan davanın devam ettiğini beyan etmiş; davalı … şirketi vekili de sunduğu yazılı beyanı ile yargılama gideri ve vekalet ücreti talebi bulunmadığını, ancak dava dilekçesinde kendileri yönünden de manevi tazminat talep edilmiş olması nedeni ile bu talebin reddi ile lehine yargılama giderine hükmedilmesini talep etmiştir.
Dava, trafik kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı Yasanın 85 ve devam maddeleri gereğince bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir. Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur. Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, 9. Bası, s. 631 vd.; Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10, Baskı, s. 264 vd). 2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanunun 85.maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiş olup, bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesinde, “işletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”, aynı Yasa’nın 85/1. maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı Yasa’nın 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, “sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” şeklinde ifade edilmiştir.
Anılan yasal hükümlerden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir.
İşletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkindir.
6098 sayılı Yasanın 49 ve devam maddeleri gereğince kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.
Ölüm halinde uğranılan zararlar özellikle cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemiş ise tedavi giderleri ile çalışma gücünün kaybı veya azalmasından doğan kayıplar ve ölenin desteğinden yoksun kalanların bu sebeple uğradıkları kayıplardır. Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. Öte yandan ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır, Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. Borçlar Yasasında sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Bununla birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır, Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K, sayılı kararı). Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu”hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir. Önemle vurgulanmalıdır kî, destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur, Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.nun 15.05.2011 gün ve 2011/17-142 E. -411 K. sayılı ilamı). Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan işleten üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti. Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez.
Manevi zarar haksız eylem sonucu kişinin manevi cephesinde meydana gelen zararı ifade eder. Burada kişinin duygu yaşamında uğradığı bir kayıp söz konusu olup kişinin haksız fiil sonucu acı ızdırap ve elemi nedeni ile duygu yaşamında uğradığı bu kaybın giderilmesi bir borç kaynağı oluşturur. Manevi zararın, maddi zarardan farklı olarak, somut olarak kanıtlanması mümkün değildir. Zira kişinin duygu yaşamında uğradığı zararın elle tutulur gözle görülür kanıtlara dayandırılması düşünülemez. Bu nedenle ancak duygu yaşamındaki kaybın dışa yansıyan görüntülerine dayanılarak kanıtlanabilir. Haksız fiil nedeni ile manevi tazminata hükmedilebilmesi için haksız fiilin tüm unsurlarının gerçekleşmiş olması gerekir. Ancak burada haksız fiilin zarar unsuru manevi zarar olarak gerçekleşmektedir. ( Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 5. Baskı)
Manevi zarar tazminatı uğranılan haksız bir eylemden doğan maddi ölçüsü bulunmayan manevi üzüntülerin,duyulan keder elem ve açıların giderilmesini veya dindirilmesini,bozulan ruhsal düzenin dengelenmesini ve yaşama bağlılığı tazelemeyi amaçlayan şahsi menfaatlere yapılan haksız saldırı eyleminin karşılığı olan bir para tutarıdır. BK 47.(6098 sayılı Yasanın 56.maddesi) maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır.Burada amaç zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmaktır. BK 47.(6098 sayılı Yasanın 56.madesi) maddesi hükmü özel bir hüküm olup fiziki kişilik değerlerinin yani yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararların tazminini düzenlemiştir.Sosyal fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldıraya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türü olup amacı kişinin hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi,kişinin duygusal olarak tatmin edilmesidir.Manevi tazminat kişinin çekmiş olduğu manevi acıları dindirmeyi,hafifletmeyi amaçlar.Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. HGK 01/03/2006 tarih ve 2-14/26 sayılı kararı. Ancak böyle bir karşılığın söz konusu olabilmesi için öncelikle kişinin gerçekten manevi tatmin ihtiyacı doğmuş bulunmalıdır.Bu madde kapsamında manevi tazminata kusursuz sorumluluk hallerinde de hükmedilebilir. Hükmedilecek bu para zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminat benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır bir ceza olmadığı gibi mamelet hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir.Takdir edilecek miktar mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. (Zekeriya Yılmaz, Tazminat Sigorta ve Rücu Davaları, 2. Baskı) Manevi zarar tek başına manevi tazminatı gerektirmeyip manevi zarar yanında manevi tazminatı haklı kılan özel durumların bulunması gerekir. Manevi zararın niteliği, zarar gören nezdinde meydana getirdiği ruhi çöküntü, olayın özelliği ve diğer durumlar tazminatı gerektirmelidir. (Hasan Tahsin Gökcan, Tazminat Hukuku, 3. Baskı)
Bu yasal çerçevede somut olay değerlendirildiğinde, İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 23/10/2017 tarihli raporuna göre, 04/05/2015 tarihinde davalı sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı münibüs ile seyir halinde iken kaza mahalline geldiği sırada yol kenarında park halinde bulunan araçlar nedeni ile aynı istikamette yol kenarında arkası dönük vaziyette yürümekte olan müteveffa …’e çarpması sonucu davacılar desteğinin vefat ettiği, davacıların davanın devamı sırasında maddi tazminat istemlerinden, sulh sonucu feragat ettikleri, davanın gerçek kişi davalılar yönünden manevi tazminat üzerinden devam ettiği; bu kapsamda, yapılan tahkikat sonucunda, ceza dosyasında itiraz üzerine ATK’dan alınan kusur raporu ile belirlenen kurur oranları, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, olayın oluş şekli, müteveffa ile davacıların yakınlık durumu ve diğer tüm hususlar birlikte değerlendirilmekle, davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne ve kusur raporu ile poliçenin teminat altında aldığı rizikolara göre, davalılar … ve davanın devamı sırasında vefat eden Sebahattin mirasçılarından tahsiline diğer davalılar aleyhine açılan bu davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar maddi tazminat istemlerinden feragat etmiş olmakla, 6100 sayılı yasanın 307.maddesi ve devam maddeleri gereğince feragat davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. Dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir ve hüküm ifade etmesi karşı tarafın veya mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.Feragatin kayıtsız şartsız olması gerekir ve hüküm kesinleşinceye değin her zaman yapılabilir.Feragat kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur ve feragat eden davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilir; kısmen feragat halinde ise yargılama giderleri buna göre belirlenir.
Bu yasal çerçevede değerlendirme yapıldığında, feragat ile davacı, dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan vazgeçer; feragatin tamamlanması için bu yöndeki beyanın Mahkemeye ulaşması yeterli olup Mahkemenin veya karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Mahkeme sadece beyanın gerçekten feragat olup olmadığını ve kanunun öngördüğü şekilde yapılıp yapılmadığını araştırır. Davacının, feragat ile haktan vazgeçtiği nazara alındığında, Mahkemece yapılması gereken iş bu durumu tespit etmekten ibaret olmalıdır. Zira davacının hakkından vazgeçmesi ile Mahkemece çözüme kavuşturulması gereken bir uyuşmazlık kalmamıştır. Bu nedenle, sona eren uyuşmazlığın özü hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Nitekim feragat halinde yargılama giderlerine ilişkin olarak Yasada da “aleyhine hüküm verilmiş gibi” ibaresi kullanılmış, aleyhine hüküm verilen denmemiştir. Bu amaçla, Mahkememizce de feragatin yasada öngörüldüğü şekilde yapıldığı tespit edildikten başka davacının hakkından vazgeçmesine dair hüküm tesis edilmiş ve sona eren uyuşmazlık hakkında esas hakkında hüküm doğuracak şekilde davanın reddi yerine uyuşmazlığın davacının hakkından vazgeçmesi yani feragati ile son bulduğunun tespitine yönelik hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davacı …’nin maddi tazminat istemine dair uyuşmazlığın feragatle son bulduğunun tespitine,
2-Davacılar manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile takdiren davacı … için 30.000 TL, davacılar …, … ve … için ayrı ayrı 20.000 er TL manevi tazminatın kaza tarihi 04.05.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirasçılarından tahsili ile davacılara verilmesine; davacıların fazlaya dair manevi tazminat istemleri ile davalılar … ve …yönünden manevi tazminat isteminin tümden reddine,
3-Kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan alınması gerekli 6.147,90 TL harçtan peşin alınan 785,57 TL ve tamamlama sureti ile yatırılan 59,20 TL’nin mahsubu ile eksik kalan kısmın davalı … ve davalı … mirasçılarından tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacılar tarafından yatırılan 27,70 TL başvuru harcı ve 785,57 TL peşin harç ile 59,20 TL tamamlama harcının davalılar davalı … ve davalı … mirasçılarından tahsili ile davacılara verilmesine,
5-Davacılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10.maddesine göre hesaplanan 9950,00 TL vekalet ücretinin davalı … ve davalı … mirasçılarından tahsili ile davacılara verilmesine,
6-Davalılar … … ve davalı … mirasçıları kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/2.maddesine göre belirlenen 9950,00 TL vekalet ücretinin davacılardan tahsili ile bu davalılara verilmesine,
7-Aleyhlerine açılan manevi tazminat davası tümden ve farklı nedenle reddedilen davalılar … AŞ ve … kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 103.maddesine göre belirlenen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacılardan tahsili ile bu davalılara verilmesine,
8-Davalılar …, … mirasçıları ve … yönünden feragatla sona eren maddi tazminat uyuşmazlığı yönünden, bu davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 6.maddesi nazara alınarak harçlandırılan dava değeri üzerinden hesaplanan3.600,00 TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile bu davalılara verilmesine; davalı … şirketinin bu dava yönünden yargılama gideri talebi bulunmadığından hüküm tesisine mahal bulunmadığına,
9-Davacılar tarafından karşılanan 2.273,30 TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre hesaplanan 852,47 TL’sinin davalı … ve davalı … mirasçılarından tahsili ile davacılara verilmesine, bakiye kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına; davalılar tarafından karşılanan yargılama gideri bulunmadığından hüküm tesisine mahal bulunmadığına,
10- Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı. 25/12/2018

Katip …

Hakim …