Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1267 E. 2021/581 K. 23.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2015/1267 Esas
KARAR NO:2021/581

DAVA:Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Maddi Tazminat
DAVA TARİHİ:25/12/2015
KARAR TARİHİ:23/06/2021

Mahkememizde görülen maddi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
İDDİA:
Davacı vekili, 17/06/2015 günü Kayseri/İncesu mevkinde … plakalı araç ile yolun mıcırlı olması nedeniyle dava dışı sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde trafik kazası vuku bulduğunu, araçta yolcu olan müvekkilinin de yaralanarak malul kaldığını belirterek olay tarihindeki poliçe limiti çerçevesinde şimdilik 50,00-TL geçici iş göremezlik, 50,00-TL çalışma gücü (efor) kaybı ve 50,00-TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 150,00-TL tazminatın temerrüt tarihinden işletilecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş olup, bilahare sunduğu dilekçesi ile geçici iş göremezlik açısından 9.721,10 TL, daimi iş gücü kaybı yönünden ise 109.953,20 TL olarak talebini arttırmıştır.
SAVUNMA:
Davalı vekili, sorumluluklarının sigortalı kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, poliçedeki kişi başı sakatlık ve ölüm teminatları kaza tarihi itibariyle 290.000,00-TL olduğunu, geçici iş göremezlik zararının teminat kapsamı dışında kaldığını, bu zarardan SGK’nın sorumlu olduğunu, zararın ispata muhtaç olduğunu, maluliyetin Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak rapor ile ispatı gerektiğini, diğer yandan hatır taşıması ve müterafık kusurun söz konusu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, trafik kazası nedeniyle oluşan daimi maluliyet (efor kaybı) zararı ile geçici iş göremezlik ve tedavi giderlerinin tahsili istemine ilişkindir.
Dosyadaki bilgi ve belgeler ile yanlar ileri sürdükleri maddi vakıalar bir arada değerlendirildiğinde yol ve hava şartlarına uygun olarak aracının hızını ayarlayamayan dava dışı sürücünün asli % 100 kusurlu olduğu kanısına varılmıştır.
Davalı yan savunmasında geçici iş göremezlik zararının teminat kapsamı dışında olduğunu, SGK’nın sorumluluk sahasına girdiğini belirtmişse de, KTK’nın 98. maddesinde SGK’nun sorumlu olduğu tedavi giderleri açıkça sayılmış olup bu giderler kapsamında geçici iş göremezlik tazminatının bulunmadığı açıktır. Yeni Genel Şartların A.5.b maddesinde açıklanan sağlık giderleri teminatının Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmesi ile aynı yönde değişiklik 2918 sayılı KTK’da yapılmadığından Anayasa Mahkemesi iptal kararı gereğince yeni Genel Şartların A.5.b maddesi sigorta şirketinin sorumluluğunu daraltan nitelikte olduğundan uygulanamayacaktır. Bu nedenle davalı vekilinin geçici iş göremezlik zararının poliçe teminatı kapsamında olmadığına dair savunması yerinde değildir.
I-ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL KARARININ ELDEKİ DAVAYA ETKİSİ
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli 2019/40 esas 2020/40 karar sayılı iptal kararı ile 14/04/2016 tarihli ve 6704 sayılı kanunun 3. maddesi ile değiştirilen 2918 sayılı KTK’nın 90. maddesinin 1. cümlesinde yer alan “..ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda..” ibaresi anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptal edilmiştir. Buna göre anılan kanun maddesinin son hali ile; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun (…) öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun (…) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklinde yürürlüktedir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptale ilişkin gerekçeli kararının 42. paragrafında çok açık ve belirgin bir şekilde, “6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklı olacaktır. Bu durumun ise gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten ile zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.” şeklinde belirtilerek, ZMMS Poliçe Genel Şartlarının kanun gücüne kavuşturulmasının sakıncalarına işaret edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, görülmekte olan veya istinaf ya da temyiz aşamasında olan henüz sonuçlanmamış ve kesin hüküm halini almamış tüm davalarda dikkate alınmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi tarafından bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesi durumunda, görülmekte olan davaların, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır.
HMK’nın 33. ve 281/2 maddesi ile Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 2016/… Esas 2020/… Karar sayılı 01/07/2020 tarihli emsal nitelikli içtihadı uyarınca iptal kararının kesinleşmemiş tüm davaları da etkileyeceği, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil edeceği, Anayasanın 153/5. fıkrasında iptal kararlarının geriye yürümeyeceği düzenlenmişse de bu hüküm müktesep haklarla sınırlı olup, anayasaya aykırılığı sübut kesbetmiş yasa kuralının derdest davalarda himaye görmesinin hukuk devleti ilkesinin ruhuna aykırı olacağı aşikardır. Dolayısıyla, iptal kararı mevcut derdest davalarda re’sen uygulanmalıdır. Buna göre de mevcut bilirkişi raporlarının iptal kararının doğuracağı sonuçlar kapsamında re’sen güncellenmesi sağlanmıştır. Davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK’nın ve 6098 sayılı TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve genel şartların kanuni bağlayıcılığından evvelki uzun yıllardan beridir kökleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
II-EFOR KAYBI TAZMİNATININ HANGİ YÖNETMELİK HÜKÜMLERİ KISTAS ALINARAK TESPİT EDİLMESİ GEREKTİĞİ MESELESİ
5510 sayılı Kanun’un yürürlüğünden evvel kullanılan Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, artık günün koşullarına uygun olmadığından, bu tüzüğe göre beden gücü kayıplarının belirlenmesi doğru değildir. Tıpkı hastalanan veya beden gücü kaybına uğrayan kişiye, hastalanma veya olay tarihindeki tedavi yöntemleri değil, tıptaki güncel gelişmelere göre yeni tedavi yöntemlerinin uygulanması gerektiği gibi, beden gücü kayıplarının tespitinin, artık güncelliği kalmamış tüzük hükümlerine göre değil, rapor düzenleme tarihinde yürürlükte olan ve güncel tıbbi gelişmelere en yakın yönetmeliğe göre yapılması gerekir.
2013 yılında yürürlüğe giren Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği ise “maluliyet tespiti, vazife malullüğü, harp malullüğü ile erken yaşlanma” konularında yeni bir düzenleme niteliğinde olup, haksız eylemlerden kaynaklanan beden gücü kaybının tespiti için yeterli düzenlemeleri içermemektedir. Bu nedenle, bu yönetmeliğe göre güç kaybı incelemesi yapılamaz. Zira, “Malulen emekli olma işlemlerine ilişkin Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği”, yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az yüzde 60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Buna göre trafik kazası ve iş kazası gibi belli bir tarihteki travmatik olaylardan kaynaklanan çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde “Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği”nin kullanılması teknik olarak mümkün değildir.
Engelli Sağlık Kurullarının sakatlık oranını belirlemede kullandıkları yönetmelik, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik ilga edilerek, bunun yerini 20/02/2019 gün 30692 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik” ve “Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik” almıştır.
Her iki yönetmeliğin “Dayanak” başlıklı 3. maddesine göre, dayanak 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz, Kimsesizlere Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 5378 sayılı Engelliler Kanunu olup, amaç, engellilerin vergi indiriminden yararlanmaları ve onlara toplum yaşamında bazı ayrıcalıklar ve kolaylıklar sağlanmasıdır. Dolayısıyla da, yönetmeliklerdeki sakatlık oranlarının belirlenmesi kıstasları bu amaca göre düzenlenmiştir. Görüleceği üzere, yönetmeliğin yasal dayanakları arasında 2918 Sayılı KTK, 6098 Sayılı TBK, 6012 Sayılı TTK ve 5684 Sayılı SK yoktur. O halde bu tür yönetmeliklerin çıkarılış amaçlarına ve kapsamlarına nazaran işlevleri sınırlıdır. Bu yönetmeliklerin trafik kazalarına teşmil ettirilmesi doğru sonuçlar vermeyecektir.
Her ne kadar Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin “Kapsam” başlıklı 2/1. maddesinde “Bu Yönetmelik, Erişkinler İçin Engellilik Sağlık Kurulu Raporu, Erişkinler İçin Terör, Kaza ve Yaralanmaya Bağlı Durum Bildirir Sağlık Kurulu Raporu ve bu raporları verebilecek yetkili sağlık kurum ve kuruluşlarını ve engellilerle ilgili sınıflandırma ve ölçütleri kapsar” denilmiş ise de, aynı maddenin 3. fıkrasında “5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa tabi sigortalılara bağlanacak sürekli iş göremezlik geliri, malullük aylıkları ile ölüm sigortasından bağlanacak aylıklar için istenecek durum bildirir sağlık kurulu raporları bu Yönetmelik kapsamında değerlendirilemez” denilmiş olmasına göre, iş kazaları ve meslek hastalıklarının tespitinde bu yönetmelikler kullanılamayacak demektir. İş kazalarında geçerli olmayan bu yönetmelik, trafik kazalarından kaynaklanan beden gücü kayıplarının tespitinde de geçerli olamaz. Çünkü tazminat davalarında farklı yönetmelikler uygulanamaz. Örneğin trafik-iş kazalarında, iş kazası yönünden Çalışma Gücü Kaybı, sıradan bir trafik kazası yönünden Engelli Yönetmeliğinin uygulanması söz konusu olamaz. Aksinin kabulü aynı mahiyetteki iki olay nedeniyle farklı tazminat miktarlarının doğması neticesini doğurur ki bu da gerçek zarar ilkesine aykırıdır. Kaldı ki, bu yönetmeliklerde tazminat hesabının unsurları arasında yer alan “yaş ve meslek grup tabloları” mevcut değildir. Ayrıca bu yönetmeliğe göre verilen raporlarda doğuştan bünyesel rahatsızlıklar ile daha önce geçirilmiş travmalar birbirinden ayrılmamaktadır; oysa dava konusu, en son travmanın yarattığı beden gücü kaybıdır. Bu nedenle bu yönetmelikler de TBK’nın 55/1 maddesi uyarınca gerçek zararı tespit etme kabiliyetinden uzaktır.
01/06/2015 tarihli ZMSS (Trafik Sigortası) Genel Şartlarının 20/03/2020 gün 31074 sayılı Resmi Gazete ’de yayınlanan değişiklik metninde A.5 maddesinin c bendine fıkra eklenerek “Sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan sağlık kurulu raporu dikkate alınır” şeklinde düzenleme getirilmiştir. Ancak, sigorta ödemelerindeki bu zorunluluk, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda bahsedilen 17/07/2020 günlü E. 2019/… – K. 2020/… sayılı kararıyla, KTK’nın 90. maddesindeki sigorta genel şartlarının kanun gücünde uygulanmasına ilişkin ibare iptal edildiğine göre, tazminat hukukuna hâkim olan temel ilkelerden gerçek zarar ilkesi de nazara alındığında artık Engelli Sağlık Kurulu Raporlarının trafik kazaları yönünden yasal dayanağı kalmamıştır.
Trafik ve iş kazaları ile her türlü haksız eylem ve hukuka aykırı olaylardan kaynaklanan beden gücü kayıplarının, güncel en son hastalıkları ve meslekleri kapsayan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği’ne göre tespiti gerekir. Nitekim Adli Tıp Kurumu ile Tıp Fakültelerinin Adli Tıp Anabilim Dalları da bu yönetmeliğe göre rapor düzenlemektedirler.
Somut olayda ise, Maluliyet oranı ve geçici iş göremezlik süresinin tespiti amacıyla ATK’dan rapor aldırılması cihetine gidilmiş olup, kurum tarafından düzenlenen 09/10/2019 günlü rapor ile Özürlülük Ölçütü Yönetmeliği Hükümlerine göre %18 maluliyet, azami 6 ay iyileşme süresi tespit edilmiştir. Ne var ki, davacı vekilince buna dair açık bir itirazda bulunulmadığından ve işbu rapor benimsendiğinden usul ekonomisi gereğince yeniden maluliyet incelemesi yaptırılmaksızın hesap bilirkişisine dosya tevdi edilmiştir.
III-UYGULANMASI GEREKEN BAKİYE YAŞAM TABLOSU
SGK tarafından ve hali hazırda Sigorta Şirketleri tarafından genel şartlar uyarınca kullanılmakta olan TRH-2010 bakiye yaşam tablosunun hazırlanmasına ilişkin raporda, 1927-2000 yılları arasındaki nüfus sayımı sonuçlarından, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kayıtlarından ve hayat sigortalarından yararlanıldığı belirtilmektedir. Ancak, nüfusun bugüne nazaran az olduğu, kırsal kesimdeki popülasyonun %75, kentlerde ise %25 oranında olduğu yıllardan bugüne değin esaslı bir nüfus kayması olduğu, kırsal nüfusun %20’lere kadar düştüğü, kent nüfusunda yıldan yıla artışların olduğu bir gerçektir. Diğer yandan Cumhuriyetimizin ilk yıllarından 1960’lı yıllara değin önü alınamayan sıtma, verem tifo, tifüs, frengi, cüzzam vb. salgın hastalıklar nedeniyle ortalama yaşam süresi düşmüştür. Bu olgu ise bugünkü yaşam gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.
Yine, TRH-2010 tablosunda kullanılan parametrelerden bir tanesinin de hayat sigortası poliçeleri olduğu belirtilmiş olup, ülkemizdeki varlıklı kişilerin pek azı dışında halkımızın büyük kısmının hayat sigortası yaptırmadığı gerçeği karşısında bu argüman da sağlıklı değildir.
Adı geçen TRH 2010 tablosunun, Amerikan Tablosu olan CSO-1980 ve CSO 2001 bakiye yaşam tabloları ile mukayese edildiğinde, çok büyük benzerlikler içerdiği görülmektedir. (Detaylı karşılaştırma tabloları için bkz: …; Tazminat ve Alacak Davalarında Güncel Sorunlar, C: II, Yaşam Tabloları, Aristo Yayınevi, İstanbul 2020, 1. Baskı s. 123) Ancak, bu tabloyu incelediğimizde ülkemize emsal olabilecek herhangi bir Akdeniz Ülkesi ya da Avrupa Ülkesi verilerine rastlanmamaktadır. Bu nedenle mahkememizce, TRH 2010 bakiye tablosu ülkemiz verilerini gerçek anlamda yansıtmadığı kanaatine varılmış olup, tazminat hesaplamalarında kıstas alınması doğru görülmemiştir.
Hali hazırda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merkezi Nüfus İdaresi (MERNİS) kayıtlarından yararlanılarak hazırlanmış rasyonel ve güncel bir tablo bulunmadığına göre, Yargıtay’ın (özellikle haksız fiile bakan 4. Hukuk Dairesi’nin) yıllardır istikrarlı olarak uyguladığı, tıpkı ülkemiz gibi bir Akdeniz Ülkesi olan Fransa tarafından hazırlanmış PMF-1931 bakiye yaşam tablosundan yararlanılarak tazminatın hesaplanması uygundur.
Her ne kadar Yargıtay …. HD 2020/… E. 2021/… K. Sayılı 14/01/2021 tarihli kararında TRH 2010 tablosunun “Ulusal Mortalite Tablosu” olduğundan bahisle artık uygulanması gerektiği belirtilmişse de, hangi bilimsel verilere göre yıllardır uygulanagelmiş PMF-1931 tablosundan daha rasyonel olduğu ortaya net bir şekilde konulmamıştır. Bu nedenlerle sayın yüksek dairenin yeni görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle TRH 2010 tablosunun Türk Ulusal Mortalite tablosu olarak kabulü mümkün değildir. Kaldı ki, aynı dairenin 2019/… E. 2020/… K. , 15/06/2020 tarihli, 30/09/2019 tarihli … E. … K. Sayılı yeni kararlarında ve önceki yerleşmiş bir çok kararlarında PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanması gerektiği belirtilmektedir. Açıklanan nedenlerle somut olayda bilirkişi raporunda PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.

IV-GENEL ŞARTLARDAKİ TEKNİK FAİZ UYGULAMASININ SAKINCALARI
Poliçe genel şartlarındaki % 1.8 teknik faiz uygulamasında sadece iskonto söz konusudur. Diğer yandan genel şartlar ekindeki son maddeye göre Hazine Müsteşarlığı İdaresi’ne takdir hakkı tanınmış olup, idare tek taraflı olarak hesaplama metodunu dilediği şekilde değiştirebileceği gibi teknik faiz oranlarını da arttırmaya yetkili kılınmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de iptal gerekçesinde bu sakıncalı duruma işaret etmiştir. Gerekçenin 34. paragrafında açık bir şekilde belirtildiği üzere; sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla sözleşmenin içeriğine yönelik sınırlama öngören kurallar kanunilik ölçütü yönünden Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırıdır.
Poliçe Genel Şartları’nı kanun gücüne kavuşturan KTK’nın 90. maddesinin ilgili kısımları iptal edildiğine göre TBK’nın 55/1 maddesi ışığında genel şartların yürürlüğünden evvel yıllardır uygulanan tazminat hukukunun genel prensiplerine gerçek zarar ilkesine geri dönülmelidir.
Somut olayda alınan raporda %10 arttırım ve iskonto metoduna göre hesaplama yapılmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir. Buna dair itirazların reddi gerekir.
V-HATIR TAŞIMASI VE MÜTERAFIK KUSUR
Davacı taraf davalı vekilinin hatır taşıması define karşı, araçta menfaat karşılığı taşındığını ispatlar nitelikte herhangi bir delil sunamamıştır. Dosya kapsamından ve Savcılık soruşturma dosyasındaki ifadelerden davacının yolcu olduğu araçta hatır için taşındığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu açıklamalar karşısında talep edilen tazminat miktarı üzerinden %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılarak tazminatın belirlenmesi gerekmiştir. (Yargıtay …. HD 2021/… E. 2021/… K. 16/03/2021) Diğer yandan yaralanmanın mahiyeti gereğince davacının kemer takmadığı da belirgin olduğundan %20 müterafık kusur indirimi de yapılması gerekmiştir.
Yasal düzenlemeler gereğince, TBK’nun 51. ve 52. maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle, davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceğinin gözönüne alınması gerektiğinden davalı yararına yapılan indirimden dolayı reddedilen kısım için vekalet ücretine hükmedilmemiştir. (Yargıtay …. HD 2019/… E. 2020/… K. 21/10/2020)
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın KISMEN KABULÜ ile;
1-Geçici iş göremezlik zararı 9.721,10-TL, daimi maluliyet (efor kaybı) zararı 109.953,29-TL olmak üzere toplam 118.953,29-TL maddi tazminattan müterafık kusur için %20, hatır taşıması için de %20 olmak üzere toplam %40 oranında tenzilat yapılarak neticeten 71.311,97-TL’nin dava tarihi 25/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine,
2-Bakıcı giderleri yönünden vaki olmuş feragat beyanına istinaden davanın reddine,
3-Hatır ve müterafık kusur indirimi takdiri indirim sebeplerinden olmakla bu kısım yönünden reddolunan miktar açısından aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
4-Alınması gereken 4.871,32-TL harçtan peşin alınan ve tamamlama suretiyle ikmal olunan toplam 432,20-TL harcın mahsubu ile, bakiye 4.439,12-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından sarfedilen, 27,70-TL peşin harç, 27,70-TL başvuru harcı, 4,10-TL vekalet harcı, 406,50-TL tamamlama harcı olmak üzere cem’an 466,00-TL’den ibaret harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Davacı yan kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen 10.070,56-TL nisbi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince salt bakıcı gideri kalemi yönünden feragat edilen tutar uyarınca 50-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
8-Bu dava kapsamında davacı tarafından sarfedilen, 248,75-TL posta ve tebligat masrafı, 1.600,00-TL bilirkişi masrafı, olmak üzere cem’an 1.848,75-TL’den ibaret yargılama giderinin kabul ve ret oranları nazara alınarak 1.108,30-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, bakiye miktarın davacı üzerinde bırakılmasına,
9-ATK gideri 687,00 TL’den ibaret yargılama giderinin tahsilde tekerrür olmamak üzere haklılık durumu uyarınca 415,00 TL’sinin davalıdan kalan 272,00 TL’sinin ise davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, gereği için yazı işleri müdürlüğünce tahsil müzekkeresi yazılmasına,
10-HMK’nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 23/06/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır