Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/697 E. 2019/863 K. 17.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/697 Esas
KARAR NO : 2019/863 Karar

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 25/08/2014
KARAR TARİHİ: 17/09/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin vermiş olduğu 25.08.2014 tarihli dava dilekçesinde özetle; “Davalı ile müvekkilinin imzaladığı 01.01.2014 tarihli danışmanlık sözleşmesi ile müvekkilinin davalının Türkiye’deki bayii ağının yönetilmesi için makinelerin satış ve servis hizmetleri konusunda danışmanlık anlaşması yapıldığı, sözleşmenin süresinin 01.04.2015 tarihi olarak belirlendiği, bu hizmetler karşılığında müvekkile her bir takvim yılı için azami 240 güne kadar 1.200 -TL + KDV günlük ücret ödenmesi üzerinden anlaşmaya varıldığını, müvekkili şirket edimlerini yerine getirdiği ancak davalı şirketin… Noterliğinin 07/07/2014 tarihli ihtarname ile somut bir iddia olmaksızın sebepsiz ve haksız bir şekilde sözleşmeyi feshettiği, böylece müvekkilinin 01.04.2015 tarihine kadar elde edeceği kâr ve kazançtan mahrum kaldığı, Yargıtay kararlarına göre davalının sözleşmeyi tek taraflı ve sebep göstermeden feshetmesi nedeniyle müvekkilin geriye kalan süre için oluşacak kâr mahrumiyetini davalıdan isteyebileceği, şeklinde açıklandıktan sonra Sonuç ve İstem olarak; haklı davaların kabulü ile müvekkili şirketin yoksun kaldığı kazanç ve kâr tutarlarından oluşan müspet zararlarının tespiti, tespit edilen tutarın haksız fesih tarihinden itibaren belirsiz alacak davası asgari değerinin 50.000 TL olduğu işlemiş ve işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına, karar verilmesi talep edilmektedir.
Davalı vekilinin 29.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde ileri sürülen iddialarında özetle; Dava dilekçesinde açık şekilde talep sonucunun yer almadığı ve davacının sözleşmeye göre davanın açıldığı tarihte alacağı hesaplayabilir durumda olduğu; danışmanlık sözleşmesinin feshine ilişkin bildirimde varlık devir sözleşmesinde hem …Şirketinin yetkilisi hem de garantörü olarak yer alan … devredilen varlıklarla ilgili yanıltıcı bilgi verdiği, varlık devri sözleşmesinin akdedildiği tarihte ne …nin ne de …’ın … ofisinin maliki olmadığı, çalışanlar olarak gösterilen … ve …’ın her birinin sermayenin %50’sine sahip olmak üzere … resmi ortakları oldukları, başka tutarsızlıkların tespiti üzerine bir bağımsız denetim şirketi vasıtasıyla soruşturma başlatıldığı, …’ın maliki olan …’ın müvekkilinin güvenini kötüye kullandığı, güven kaybı nedeniyle müvekkil şirket için muhatapla ticari ilişkinin sürdürülmesinin imkânsız olduğu, sonuçta sözleşmenin 07.07.2014 tarihinde haklı nedenle feshedildiğinin bildirildiği; danışmanlık sözleşmesi altındaki imza ile varlık devir sözleşmesi altındaki yetkili ve garantör imzaların …’ ait olduğu, davacının danışmanlık sözleşmesine ve müvekkili şirketin yazılı ve sözlü talimatlarına uygun şekilde hizmet vermediği, şeklinde açıklandıktan sonra sonuç ve istem olarak; açık bir şekilde talep sonucu yazılı olmayan davanın dilekçesinin reddine, olayda belirsiz alacak davası açılamayacağından davanın reddine, talep edildiği şekilde tespit talep edilemeyeceğinden davanın reddine, esas bakımından da haksız ve dayanaksız bulunan davanın ve faiz talebinin reddine, masraf ve avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Yanların tüm delilleri toplandıktan sonra dosya iddia, savunma ve yanların tüm delilleri ile ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak temerrüt tarihi itibarıyla davacının davalıdan alacağı varsa saptanması için bilirkişiye verilmiştir.
Bilirkişinin düzenlediği 04.04.2016 tarihli 12 sayfadan ibaret raporunda özetle; “Taraflar arasındaki danışmanlık sözleşmesinin davalı tarafından, iki haftalık yazılı ihbar süresine uyulmadan ve haksız bir neden olmaksızın feshedilmiş olduğu, Davacının, sözleşmenin süresinden önce haksız olarak feshedilmiş olması nedeniyle davalı şirketten talep edebileceği kar kaybının 31.090,96-TL olduğu” Sonuç ve kanaati ile raporunu sunmuştur.
Bu rapora itiraz edilmesi üzerineitirazların değerlendirilerek ek rapor düzenlenmesi için dosya yeniden ilk blirkişi kuruluna verilmiştir.
İlk Bilirkişinin düzenlediği 06.11.2017 tarihli 8 sayfadan ibaret ek raporunda özetle; “Yukarıda ayrıntılarıyla arzettiğimiz nedenlerden dolayı bilirkişi kurulumuzun kök rapordaki görüş ve kanaatinde herhangi bir değişiklik oluşmamıştır.” kanaati ile ek raporunu sunmuştur.
Mahkememizce bu asıl ve ek raporun hüküm vermeye yeterli görülmemesi üzerine yeni bir bilirkişi kurulu oluşturularak yeniden rapor alınmasına karar verilmiştir.
Yeni Bilirkişi kurulunun düzenlediği 31.10.2018 uyapa taranma tarihli 10 sayfadan ibaret raporunda özetle; “Davacının bu davadaki tazminat talebinin yerinde olmadığı; davacının davalıdan, sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin normal sona erme tarihine kadar mahrum kalmış olduğu ücret alacaklarından kaynaklanan kar mahrumiyeti zararının tazminini talep etme hakkına sahip olmadığı (bizim kanaatimizin bu yönde olduğu); Eğer Mahkemece yukarıda açıklanan kanaatlerimize katılınmaz ve davacının davalıdan, davalının sözleşmeyi normal süresi dolmadan önce (erken) feshetmesi nedeniyle mahrum kaldığı ücret alacakları nedeniyle uğradığı kar mahrumiyeti zararının tazminini talebe hak kazandığı kanaatine varılacak olursa; davacının davalıdan talebe hak kazanacağı tazminat tutarının, önceki bilirkişi kurulu raporlarında hesaplandığı üzere 90.422,88-TL olduğunun kabul edilmesi gerektiği; dolayısıyla da tazminat tutarının 3 aylık süreyle sınırlanmaması gerektiği” kanaati ile ilk raporunu sunmuşlardır.
Bu yeni bilirkişi kurulunun raporuna itiraz edilmesi üzerine itirazların değerlendirilerek ek rapor düzenlenmesi için dosya yeniden ilk bilirkişi kuruluna verilmiştir.
Yeni Bilirkişi kurulunun düzenlediği 05.08.2019 uyapa taranma tarihli 4 sayfadan ibaret ek raporunda özetle; “Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Kök raporda varmış olduğumuz kanaat ve düşüncelerde bir değişiklik olmadığı” Yönündeki kanaat ve düşünceleri ile ek raporlarını sunmuşlardır.
Dosyaya getirtilen yanlara ait tüm deliller, getirtilen icra dosyası, davacı şirketin ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen ilk rapor, ilk heyet ek raporu, yeni heyet ilk rapor, yeni heyet ek raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere;
Huzurdaki dava Davacı ile davalı arasında imzalanan 01.01.2014 tarihli Danışmanlık sözleşmesi ile davacının davalının Türkiye’deki bayii ağının yönetilmesi için makinelerin satış ve servis hizmetleri konusunda danışmanlık anlaşması yapıldığı anlaşılmaktadır. Sözleşmenin süresinin 01.04.2015 tarihi olarak belirlendiği, bu hizmetler karşılığında her bir takvim yılı için azami 240 güne kadar 1.200 -TL + KDV günlük ücret ödenmesi üzerinden anlaşmışlardır.
Taraflar arasında 01.01.2014 tarihli bir danışmanlık sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin bitiş tarihinin 01.04.2015 tarihi olarak belirlendiği, davalının sözleşmeyi 07.07.2014 tarihi ihtarnameyle feshettiği hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasında ihtilaf davalının fesih bildiriminin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve buna bağlı olarak tazminat talebinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalı taraf, … Şti, ile … Ofis’in devralınması konusunda 07.01.2014 tarihinde bir sözleşme yapıldığını, …’ın gerek bu sözleşmeyi gerekse de taraflar arasındaki danışmanlık sözleşmesini garantör olarak imzaladığını, …ın …Ofis’in sahibi olduğunu belirttiği halde, bu işletmenin sahiplerinin %50’şer hisseyle çalışan olarak gösterilen …ve … olduklarını, …’ın yanıltıcı beyanlarda bulunmuş olması nedeniyle taraflar arasındaki güvenin sarsıldığını bu nedenle de sözleşmenin haklı olarak feshedildiğini iddia etmektedir.
Sözleşmenin 1 nolu maddesi hükmüne göre; “İşbu sözleşmenin konusu Tarafların Tedarikçi tarafından Şirkete sunulacak danışmanlık hizmetlerine (“Hizmetler’) ilişkin hak ve yükümlülüklerin belirlenmesidir. Doktrindeki hakim görüşe göre; danışmanlık sözleşmeleri hukuki nitelikleri itibariyle vekalet sözleşmesi niteliğindedirler
Vekalet sözleşmesine ilişkin TBK.md.512 hükmüne göre; “Vekalet veren ve vekil her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür”. Emredici nitelikte olup, sözleşmede aksinin kararlaştırılması mümkün olmayan bu hükmün kanuna konulmasının amacı, vekalet sözleşmelerinin temelinde yatan özel güven ilişkisi nedeniyle, taraflardan birinin diğer tarafa olan güveninin sarsılması ihtimalinin yüksek olması ve böyle bir durumda da diğer tarafa olan güveni sarsılan tarafın, her zaman, önceden bir ihtarda bulunarak fesih bildirim süresi tanımaksızın ve haklı bir sebep göstermeksizin sözleşmeyi serbestçe ve tek taraflı olarak feshedebilmesinin sağlanmasıdır. Danışmanlık sözleşmelerinin temelinde de yoğun bir güven ilişkisi bulunduğundan, taraflardan birinin (özellikle de danışanın) diğer tarafa (danışmana) olan güveninin sarsılması halinde, bunun haklı bir sebebi olduğunu ispata edemese bile, danışmanlık sözleşmesini, TBK.md.512 hükmüne istinaden, önceden ihtarda bulunmaksızın ve haklı bir sebep belirtmeksizin feshetmesinde haklı bir menfaati bulunmaktadır. Zira özellikle de danışmanın, kendisine danışılan hususlarda, hafif bir kusurla da olsa, yanlış bilgi vermesi veya yanlış yönlendirmede bulunması, danışanın (müşterinin) telafisi mümkün olmayacak büyük zararlara uğramasına yol açabilecektir. Nitekim doktrinde de, TBK.md.512 hükmünün danışmanlık sözleşmelerinde de emredici (aksi kararlaştırılamaz) şekilde uygulama alanı bulacağı ve danışanın (müşterinin) ve danışmanın bu hüküm uyarınca danışmanlık sözleşmesini, her zaman ve haklı bir fesih sebep belirtmek zorunda olmaksızın feshedebilecekleri kabul edilmektedir.
TBK.md.512 hükmüne istinaden sözleşmeyi fesheden taraf, kural olarak diğer tarafa herhangi bir tazminat ödeme yükümlülüğü altına girmez. Zira sözleşmeyi, kanun tarafından kendisine tanınmış olan, vekalet sözleşmelerinin bünyesinden (özel güven ilişkisinden) kaynaklanan özel bir fesih hakkına istinaden feshetmiş olur. Ancak, “uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren (fesheden) taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. (TBK.md.512/cümle 2). Bu hükme göre; eğer taraflardan biri bu hüküm uyarınca sözleşmeyi feshetmişse ve fakat uygun olmayan bir zamanda feshetmişse, diğer taraf da bu yüzden bir zarara uğramışsa, sözleşmeyi fesheden taraf, diğer tarafın uğradığı bu zararı tazmin etme yükümlülüğü altına girecektir. Burada önemli olan nokta, sözleşmenin uygun olmayan zamanda feshedilmiş olmasının, fesheden açısından bir sözleşme ihlali niteliğinde olmadığıdır. Bu hükme dayalı tazminat yükümlülüğünün doğması için, fesih beyanı, “uygun olmayan bir zamanda” yapılmış olmalıdır. Buna göre, fesih hakkının kullanıldığı an sözleşmenin diğer tarafı için “özel bir olumsuz sonuca yol açacaksa” uygun olmayan bir zamanda fesihten bahsedilebilir. Bu nedenle feshin zamansız sayılabilmesi için, salt akdi ilişkinin sorunsuz yürüyeceğine ilişkin taraf beklentilerinin yerle bir olması yeterli olmadığı gibi; feshin karşı taraf için yarattığı olağan ve beklenebilir genel olumsuzluklar dikkate alınmaz (örneğin bir avukat bir yargılamada verilen kesin sürenin dolmasından hemen önce ve diğer bir avukatın yargılamayı yüklenemeyeceği bir zamanda vekaleti bırakırsa (istifa ederse), söz konusu fesih zamansız sayılır). Şu halde, zamansız fesih nedeniyle uğranılan olumsuz sonucun özel olması şarttır. Doktrinde hakim olan görüşe göre; fesih hakkının zamansız kullanılması halinde talep edilebilecek zarar, menfi zarar olup, müspet zarar değildir. Dolayısıyla da müspet zararın tazmini talep edilemez. Dolayısıyla hakim görüşe göre; zamansız fesih nedeniyle kaybedilen ücret alacakları, yani sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin normal süresinin sonuna kadar mahrum kalınmış olan ücret alacakları nedeniyle uğranılan kar mahrumiyeti zararı “menfi zarar” niteliğinde olmadığından, talep edilemez.
TBK.md.512 uyarınca fesih hakkının kullanılması ile birlikte, sözleşme, doğmuş olan bütün borçlarıyla birlikte, ileriye etkili olarak sona erer. Fesih hakkını kullanan taraf (örneğin danışan/müşteri), diğer tarafa (örneğin danışmana) herhangi bir tazminat ödemekle yükümlü değildir; yeter ki sözleşmeyi uygunsuz bir zamanda feshetmemiş olsun. Sözleşme ileriye etkili olarak sona erdiği için, vekil (örneğin danışman), fesih anma kadar vermiş olduğu hizmetin bedelini talebe hak kazanır
Yukarıda açıklandığı üzere, sözleşmeyi uygun olmayan zamanda fesheden taraf (örneğin danışan/müşteri), diğer tarafın bu yüzden uğradığı bir zarar varsa bu zararı tazmin etmekle yükümlü olur. Ne var ki, fesih hakkının kullanılması “haklı bir sebebe” dayanıyorsa, yani sözleşmeyi feshedenin sözleşmeyi (akdi ilişkiyi) sürdürmesi dürüstlük kuralı gereği ondan beklenemiyorsa, fesih hakkını uygun olmayan zamanda dahi kullanabilir ve bu durumda, fesih hakkını uygun olmayan zamanda kullanmış olan taraf (örneğin danışan/müşteri) diğer tarafa, zamansız fesih dolayısıyla TBK.md.512’ye göre tazminat ödemekle dahi yükümlü olmaz
Davacı ile davalı arasında akdedilmiş olan 01.01.2014 tarihli danışmanlık sözleşmesi davalı (danışan/müşteri) tarafından 07.07.2014 tarihi itibariyle feshedilmiştir. Davalı sözleşmeyi haklı sebeple (karşı tarafın kusurlu davranışları yüzünden karşı tarafa olan güveninin sarsılması nedeniyle) feshettiğini iddia etmektedir. Nitekim fesih ihtarında da bu hususu belirtmiştir.
Danışmanlık sözleşmelerin “vekalet sözleşmesi” niteliğinde olduğu doktrinde genel olarak kabul edildiğinden; vekalet sözleşmelerinde “emredici olarak” uygulama alanına sahip olan TBK.md.512 hükmü uyarınca davalı (danışan/müşteri) bu sözleşmeyi her zaman (dilediği zaman) ve hiçbir haklı sebep göstermeksizin feshetme hakkına sahiptir. Sözleşmeyi fesheden davalı (danışan/müşteri), sözleşmenin feshinden dolayı davacının (danışmanın), sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin normal süresinin sonuna kadar mahrum kalmış olduğu ücret nedeniyle uğramış olduğu zararı (kar mahrumiyete zararının) tazmin etme yükümlülüğü altında değildir.
Davacı (danışman) ise bu davada, sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin normal sona ermesi gereken tarihe kadarki ücret alacaklarından mahrum kalması nedeniyle uğradığı kar mahrumiyeti zararının tazminini talep ettiğinden, davacının bu davadaki talebinin yerinde olmadığı kanaatine varılmaktadır.
Bu nedenle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1- Davanın Reddine,
2- 44,40-TL karar harcının peşin alınan 853,90-TL den düşümü ile kalan 809,50-TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3- Davalı tarafından yapılan 100,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Davalı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 5.850,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Tarafların gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair davacı ve davalı vekilinin yüzünde ilamın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya başka bir yer Mahkemesi aracılığı ile gönderilecek bir dilekçe ile İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip …

Hakim …