Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/1335 Esas
KARAR NO : 2019/1284 Karar
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/11/2014
KARAR TARİHİ : 17/12/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; “Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 14.05.2013 tarihinde, …nden onaylı … Defterdarlığı ile 04.09.2008 tarihinde 49 yıllığına yapmış olduğu ve yürürlükte olan 774 m2 alanlı Gebze İlçesi … iskelesinin kullanım izni sözleşmesi, …nden onaylı … Defterdarlığı ile 16.09.2008 tarihinde 49 yıllığına yapmış olduğu ve yürürlükte bulunan 5.133,09 m2 alanlı … iskelesinin kullanım izni sözleşmesi; … Belediye Meclis kararı ile ihale edilen ve 25.09.2003 tarihinde Sözleşmesi imzalanan … İlçesi … İskelesinde bulunan ve … Belediyesinden kiralanan, halen sözleşmesi yürürlükte olan 20.400 m2 kiralanmış alan ve bu alanlardan doğan haklar; iskelelere, kiralanmış alanlara yapılan tüm yatırımların müvekkili şirket …’ya devredilmesine ve … tarafından işbu devirlerin tamamlanması karşılığında toplam 25.000.000 TL ödenmesine ilişkin sözleşmenin imzalandığını, aynı sözleşmede taraflarca yetki kuralının da belirlenerek sözleşmesinin ifasından kaynaklanan sorunlarda İstanbul Mahkemeleri ve İcra Dairelerinin yetkili kılındığını, işbu sözleşme kapsamında, davalının “Devre Konu Sözleşmeler”, “Devre Konu Haklar” ve “Devre Konu Yatırımlar” olarak tanımlanan sözleşme, hak ve yatırımları …’ya devretme yükümlülüğünü ve buna bağlı yükümlülükleri edim olarak üstlendiğini, davalı tarafın sözleşmeden doğan asıl edim yükümlülüğü “Devre Konu Sözleşmeler, Haklar ve Yatırımların Devri” olmakla birlikte davalının; “…işbu sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren devre konu sözleşmeler; devre konu haklar ve devre konu yatırımlar ile İlgili doğrudan veya dolaylı olarak
temerrüt durumu yaratmamayı, söz konusu varlıkların değer kaybına ve zarara uğramasına engel olmayı; kendisi, bağlı şirketleri ve ortaklan doğrudan veya dolaylı olarak işbu sözleşme tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 10 yıl süreyle Marmara Denizinde … ile …’nun faaliyet gösterdiği alanlarda rekabet etmemeyi; Sözleşmenin 1. maddesinde yer alan devirlerin yapılabilmesi için alınması gereken tüm izinlerin ve onayların alınması; İşbu sözleşme uyarınca feragat edilecek davalardan feragat edilmesi, kendi bilgisi dahilindeki dava dosyaları ile ilgili feragat ve ibraların yapılması edimlerini de yerine getirmeyi üstlendiğini, ancak sözleşmenin imza edildiği tarih olan 14.05.2013 tarihinden bu yana davalının sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davalının ifa borçlarının yanı sıra, bu ifa borçlarının işlevsellik kazanması için yerine getirmesi gerekli olan taahhütlerinin de bulunduğunu, işbu taahhütlerin sözleşmenin amacına hizmet edebilmesi için doğrudan etkili ve önemli olduğunu, davalı şirketin sözleşme ile; “Devre konu sözleşmeler, devre konu haklar ve devre konu yatırımlar ile …’nun kullanımını engelleyecek velveya kısıtlayacak hiçbir sözleşme veya 3. kişilere devredilmiş velveya tanınmış hiçbir hak olmadığını, devre konu sözleşmeler, devre konu haklar ve devre konu yatırımlar ile ilgili yapılmış, yürürlükte olan hiçbir sözleşme olmadığını; sözleşme konusu malvarlığı ve haklan 3. bir kişiye satmayacağını!devretmeyeceğini, bu konularda doğrudan veya dolaylı olarak 3.kişiler ile temas kurmayacağını” kabul ve taahhüt ettiğini, ancak davalı şirketin, işbu taahhütlerine aykırı olarak sözleşmeye konu “Devre konu Sözleşmeler, Haklar Ve Yatırımları” 3. kişilere devir ve temlik etmek yönünde bir kısım girişimlerde bulunduğunu, davalının taahhütlerinin önemli olduğunu, çünkü bu sözleşmede davalının asıl edim yükümlülüğünün, sözleşmeye konu sözleşmeleri, hakları, yatırımları müvekkili şirkete devretmesi olduğunu, bunların 3. kişilere devrinin, yani taahhütlerinin ihlalinin, sözleşmeye açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, müvekkili şirket bakımından hakkın elde edilmesini imkansız kılacağını, davalının sözleşmeye aykırı davranarak gerçekleştirdiği işlemler ve imza ettiği sözleşmeler nedeniyle müvekkilinin elde edeceği kardan da mahrum kaldığını ve davalının sözleşmeye aykırılığı nedeniyle menfi zararlarının yanı sıra müspet zararının da doğduğunu, taraflar arasında 14.05.2013 tarihinde imzalanan sözleşme usulüne uygun yürürlüğe girdiğini ve tarafların bu çerçevede işlemlere başladığını, ancak davalı şirketin işbu başvuruların hemen akabinde, ikinci bir yazı ile başvuru süreçlerinin durdurulmasını talep ettiğini, aradan geçen 2 aylık süreçte de bu konuda hiçbir adım atılmadığını ve devre konu sözleşmeleri, haklar ve yatırımların sözleşmeye uygun olarak devirlerinin yapılmadığını, davalının kendisine gönderilen ihtarnameye rağmen hareketsiz kalması ve ifa yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hatta müvekkili şirketin rakipleri ile sözleşmeler imzalayarak müvekkili şirkete rakip olarak haksız rekabet çerçevesinde faaliyet göstermelerine yardımcı olmasının, davalı şirketin kötü niyetine ve süreci geciktirme kastını ortaya koyduğunu, ancak her geçen günün müvekkili şirketin aleyhine olduğundan, müspet ve menfi zararlarının giderek artığını, açıklanan nedenlerle; davalı şirketin 14.05.2013 tarihli sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ifa borcunun aynen ifasına, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin davalı tarafça yerine getirilmemesi nedeniyle doğan zararların değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, menfi zarar ve kar kaybı dahil olmak üzere müspet zararları içeren asgari zarar olarak tespit edilen 30.000-TL’nin, 14.05.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte (fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla, daha sonra iddiaların genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına maruz kalmaksızın) davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü ile davalıdan tahsiline, davalının sözleşmeye aykırılığı nedeniyle 20.000-TL tutarında manevi tazminatın davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini, iddia ve talep etmiştir.
Davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Dava konusunu oluşturan sözleşmenin geçersiz olduğunu, …’nun konu yaptığı sözleşmenin müvekkili şirket açısından sonuç doğurması ve bağlayıcı olmasının mümkün bulunmadığını, bahse konu sözleşmenin sonuç doğurması ve bağlayıcı olması için temsile yetkili olan her iki şirket ortağı ve yönetim kurulu üyesi olan 2. imza sahibinin de sözleşmeyi imzalamış olmasının gerektiğini, sözleşmeyi imzalayanlar arasında şirketi müşterek imza ile temsile yetkili olan … ‘ün imzasının bulunmadığım, dava konusu oluşturan sözleşmede … adına imza atan kişi veya kişilerin de davacı …’yu temsile yetkili olmadığını, ayrıca davaya dayanak yapılan sözleşme incelendiğinde, sözleşmede karşılıklı edimlerin yerine getirileceği zamana ilişkin bir sürenin bulunmadığını, yükümlülüklere aykırı davranışın herhangi bir yaptırıma bağlanmadığını, her hangi bir cezai şartın kararlaştırılmadığını, sözleşme konusunun önem, kapsam ve miktarı göz önüne alındığında, işlemin niteliğine uygun ve … A.Ş. tarafından alınmış bir genel kurul kararının olmadığını ve daha başkaca bir çok hususun belirsiz ve tanımsız bırakıldığının görüldüğünü, bunun da sözleşmeyi imzalayan tarafların sonuç doğuracak bir sözleşme yapma niyet ve iradesi ile hareket etmediklerini ortaya koyduğunu, müvekkili davalının, ekonomik olarak zor duruma düşmesi, borçlarını ödeyemez hale gelmesi ve gerekli izinleri almak konusunda yaşadığı zorlukların tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu zor durumdan faydalanmak niyeti ile başka firmaların da rekabet içerisine girmesini ve taşımacılık yapmasını önlemek adına 14.05.2013 tarihli sözleşmenin, şirket ortakları ve yetkili temsilcilerinin yasaya uygun şekilde iradesi bir bütün olarak sağlanmadan tek başına yetki taşımayan temsilciye imzalatıldığım, bu sebeple taraflar arasında bağlayıcılığı olan bir sözleşmenin akdedilmediğini, izah edildiği üzere, davaya dayanak yapılan …- … arasında akdedildiği iddia edilen sözleşmenin yasal olarak geçerli ve hukuken sonuç doğuran ve geçerli olan bir sözleşme olmadığı beyanlarım tekrarla ve kabul anlamına gelmemek kaydı ile sözleşmenin içerdiği hükümleri incelendiğinde de davanın kabulünün mümkün olamayacağını, … A.Ş. nin sahip olduğu işletme hakkına dahil olan ve projenin izni açısından bütünlüğü oluşturan, … Belediyesi ve … Belediyesinden kiraladığı arka alanlar ile …nden kiraladığı … ve … kıyı alanlarının ihale ile kullanma izni alınan alanlar olduğunu, bu alanlarla ilgili olarak müvekkilinin ihale kanunu, ilgili kurumlara ait özel mevzuat ve sözleşmelerde yer alan yükümlülük ve sınırlandırmalarla bağlı olduğunu, yükümlülük ve sınırlandırmalara aykırı davranışların izin ve hakların iptali sonucunu doğuracağından devrinin mümkün bulunmadığını, kıyı alanlarının ihale ile verildiği ve hatta …’da bulunan kıyı alanının kiralanması/kullanma izne, işletme izni vb. hak ve izinlerin dava yolu ile alındığı göz önünde bulundurulduğunda davaya dayanak sözleşmede davalardan feragat şartı olduğundan, feragat halinde alınmış olan tüm izin ve haklar geçersiz hale geleceğinden sözleşme açısından ifa imkansızlığının bulunduğunu, sözleşmede belirtilen feragatlerin yapılması halinde …’ya devredilecek herhangi bir hakkın kalmayacağını, her ne kadar davacının dava dilekçesinde hakların devri için Milli Emlak ve … Belediyesine başvuru yapıldığı ve bu sebeple sözleşmenin yürürlüğe girdiği belirtilmekte ise de, ifa imkansızlığı nedeniyle, hakların kaybedilmemesi açısından bu başvuruların hukuki olarak devamının mümkün bulunmadığını, sözleşme ile yasaya aykırı hükümlerin kararlaştırılmayacağını, kararlaştırılsa bile sözleşmenin bu hükümlerinin geçersiz olacağını, aynen ifaya ilişkin davacının tedbir talebinin bu nedenle kabul edilemeyeceğini, …’e ait işletme alanı ve tesislerin devredilmediğini, buralara ait hakların hiç kimseye bırakılmadığını, işletme izninin ve kira sözleşmelerinin … adına olduğunu, kaldı ki, … ile … arasında yapıldığı iddia edilen sözleşme içeriğinde …’in şirket olarak devrinin değil, …’in haklarının devrinin yapılacağının taahhüdü olduğunun söylendiğini, … hakları, kiralama sözleşmeleri ve tesislerinin … üzerine olduğunu, taahhütleri ihlalden söz edilemeyeceğini, …’nun elde etmeyi istediği hakların başkasına devredilmediğini, …’in bu haklan devretmeye niyetinin olmadığını, bu devirlerin hukuken imkansız olduğunu, devri halinde hakların ortadan kalkacağını, yukarıda detayları anlatılan ve … tarafından ilgili idareler aleyhine açılan davalarda …’nun müdahil olduğunu, …’nun uzun bir süreden beri …’in açtığı davalarda hasım konumunda bulunduğunu, mahkemelerce verilmiş bütün hükümlerin … aleyhine de verildiğini, verilen hükümlerden açıkça …’in yapmak istediği faaliyetin kamu yararına olduğu ve rekabet ortamı yaratacağının vurgulandığını, bu rekabetin haksız rekabet olmadığım, …’nun hukuka aykırı olarak hedeflediği tekel oluşturma amacının bozulması olduğunu, Rekabet Kurumunun daha önce TDİ’nin daha sonra da …’nun yürüttüğü faaliyetinin tekel oluşturmaya yönelik olduğu, bu nedenle asıl olarak başka girişimlerin engellenmesinin haksız rekabet olduğu saptamasının bulunduğunu, taraflar arasında 14.05.2013 tarihinde imzalandığı iddia edilen sözleşmede 2 aylık bir süre geçmiş olmasına karşın ifa yükümlülüklerinin yerine getirilmemiş olduğu beyanına da itibar etmenin mümkün bulunmadığını, sözleşmede ifa için belirlenmiş bir sürenin olmadığını, davacının dava dilekçesinde belirttiği ….Noterliğinin 17.06.2013 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesinde de ifa süresinin olmadığım, bu sebeple temerrütten bahsedilmeyeceğini, iki tarafa karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde Borçlar Kanununun 125. maddesinin uygulanabilmesi için alacaklının borçluya belli bir süre vermesi şartının arandığını, alacaklının, borçluya borcunu ödemesi için ek mehil verilmesini sağlamak için mahkemeye de başvurabileceğini, bu durumda hakimin temerrüde düşen borçluya borcunu ödemesi için uygun bir süre vereceğini, borçlu bu sürede borcunu öderse temerrütten kurtulacağını, aksi halde borçlunun temerrüdünün kesinleşeceğini, borçluya ek süre verilmeden açılan davada BK md. 124. maddesindeki koşullar gerçekleşmemişse davanın reddinin gerekeceğini, … ile yapıldığı iddia edilen sözleşmede …’ya …’in şirket olarak devri ya da hisselerinin devrinin taahhüt edilmediğini, mahkemede açılan davanın da konusu olmadığını, sözleşmede yer almayan bir hususun dava konusu edilemeyeceği gibi bu hususta tedbirin de talep edilemeyeceğini, her ne kadar dava dilekçesinde …’in yaptığı başvurularla sözleşmenin yürürlüğe girdiğinden bahsediliyorsa da bu varsayımda dahi işlemlerin tamamlanması için sözleşmede kararlaştırılan bir sürenin bulunmadığını, …’nun yapmış olduğu faaliyetin, denizde araç ve yolcu taşıma işi olduğunu, bu faaliyetin her gerçek ve tüzel kişi tarafından yerine getirilmesi konusunda yasal bir engel ve sınırlandırmanın bulunmadığını, kurallarım yerine getiren ve izin alan herkesin bu faaliyeti yapabileceğini, bu faaliyeti gerçekleştirmek için …’in 12 yıllık süreçte Genel Kurmay Başkanlığından Çevre Bakanlığına, Milli Emlak, Denizcilik Müşteşarlığı vs. pek çok kamu kurum ve kuruluşlarından gerekli izinleri aldığını, yatırımlarını yaptığını ve tesislerini oluşturduğunu, bütün bu aşamalardan sonra çalışma ruhsatlarını ilgili belediyelerden aldığını, tesis ve kıyı işletme izinlerini de Denizcilik Müsteşarlığından aldığını, bu aşamadan sonra oluşturulan rıhtımların kullanımı safhasının geldiğini, bu konuda sadece Denizcilik Müsteşarlığının yetkili olduğunu, hat izni denilen izni olan gemilerin çalışacağı hatları …’nin belirlediğini, eğer …’nun tek başına kullanmaya hakkı olan bir hat olsa idi, … Belediyesi …’si tarafından … arasında bu faaliyetin yürütülmesi için hat izninin verilemeyeceğini, yani …’nun bahsettiği şekilde rakip olgusu olmadığı gibi bu rekabetten kaynaklı zararına neden olunduğundan da bahsedilemeyeceğini, davacı …’nun özelleştirme kapsamında … hisseleri de dahil eski hissedarlara ait %100 oranındaki hisselerini 861.000.000 ABD Doları karşılığı satın aldığından bahsettiğini, …’nun bu bedeli … hisselerine verdiği ve hatlara vermediği davacının ifadelerinden de anlaşıldığını, yukarıda açıklandığı üzere, hatların satın alınmasının söz konusu olmadığım, …’nin, Belediye Kanununda kendisine verilen hat açmak, yeni güzergah belirleme vs. yetkilerine sahip olduğunu, uygun görüşme Denizcilik Müsteşarlığı’nın verdiği izin ile sahip olunan bir hak olduğunu ve …’nun da bu prosedür ile hat izni alarak çalıştığını, …’in iskele alanlarının …’nun iskele alanlarından farklı olduğunu, güzergahının da … değil, …-… olduğunu, …’in, … ve …’nun özelleştirilmesinden çok yıllar önce girişimlerini ve yatırımlarım yaptığını, …’nin özelleştirdiği 2005 yılında …’e 1 yıllık işletme iznini bile aldığını, işletmeyi bugüne kadar gerçekleştirememiş olmasının engellerinin yukarıda özetlendiğini, hukuksal süreçlerin uzun sürmesi nedeniyle bugüne gelindiğini, davacı …’nun rekabet ortamının oluşmasını engellemek için TTK’mm 55. maddesini ihlal ettiğini ve bunu sürdürdüğünü, müvekkilinin sözleşmenin 10. maddesini ihlale ettiği şeklindeki davacı iddiasının da varit olmadığım, davacının, verilen hat izninin iptali için … İdare Mahkemesinin … esasına kayıtlı dosyası ile iptal davası açtığını, davacının yargıyı yanıltmak adına her fırsatta Marmara Denizinde ve dava konusu limanlar arasındaki taşımacılık hatlarının devri için 861 milyon dolar ödediklerini, bu sebeple başka işletmecilere izin verilmemesi şeklindeki iddialarından vaz geçmediğini, …’nun gelir kaybının sebebinin müşteri memnuniyetsizliği olduğunu, …’nun tekel olmasından kaynaklanan ve özelleştirildiği günden beri uygulanan fiyat politikaları ve pazarlama stratejilerinin tüketiciyi zorda bıraktığını ve bu sebeple de alternatiflerin tüketici için cazip hale geldiğini, burada tüketicinin seçim hakkının varlığının sorgulanamayacağını, yeni kurulan bir şirketin uzun yıllardır bu sektörde tekel olarak faaliyet gösteren bir şirketi bu kadar kısa sürede nasıl bu nedenli etkilediğinin cevabının müvekkilinde değil, …’nun uygulamalarında aranmasının gerektiğim, açıklanan nedenlerle; davanın ve davacının tedbire ilişkin talebinin reddine karar verilmesini, savunmuş ve talep etmiştir.
Dosyamız mahkememizin … E sayılı dosyasına kayıtlı iken dosyamız TEFRİK edilerek 2014/1335 Esasına kaydedilmiştir. Ancak mahkememizin … E sayılı dosyasına karar verilerek Yargıtaya gönderilmiş. Yargıtay 11 Hukuk Dairesi bu dosyayı … E ve … K sayılı ilamı ile bozmuştur. Bu dosya yeniden mahkememizin … Esasına kaydedilerek yapılan duruşma sonucu red kararı verilerek Yargıtaya gönderilmiş ancak henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
Yanların tüm delilleri toplandıktan sonra dosya iddia, savunma ve yanların tüm delilleri ile ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak temerrüt tarihi itibarıyla davacının davalıdan alacağı varsa saptanması için öncelikle Gebzeye davacı defterlerinin incelenmesi için bilirkişiye verilmek üzere talimat yazılmıştır.
Talimat mahkemesince atanan bilirkişinin düzenlediği 20.07.2019 tarihli raporda özetle; …nin 2013 yılına ait defter dökümleri belirlenmiştir. Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davada; Davalı firmanın 2013 yılına ait defterlerinin açılış tasdikleri zamanında yapılmış olup TTK ve VUK’un 174. Maddesine göre uygun olduğu, Davalı firmanın 2013 Yılı Resmi defterlerinin ve Kurumlar Vergisi Beyanının incelenmesi sonucunda davalı …nin 85.400,32 TL zarar ettiği bilirkişi tarafından tespit edilmiştir.
Bilirkişinin düzenlediği 24.01.2019 tarihli 12 sayfadan ibaret raporunda özetle; “Dosya kapsamında mevcut bulunan 14.05.2013 tarihli sözleşme ile davalı şirketin tarafı olduğu üç sözleşmeyi davacı şirkete devretmeyi taahhüt ettiği, bu niteliği itibariyle 14.05.2013 tarihli sözleşmenin hukuki niteliği itibariyle sözleşme devir vaadi olduğu, 14.05.2013 tarihli sözleşme uyarınca devri amaçlanan sözleşmelerin davacı şirkete devredilebilmesi için bu sözleşmelerin tarafı olan idarenin TBK m. 205/ f. II uyarınca devre onay vermesi gerektiği, ancak bu şekilde sözleşmelerin devrinin sağlanabileceği, bu bakımdan 14.05.2013 tarihli sözleşmenin ifasının imkânsız olmadığı, devri amaçlanan sözleşmelerin kalan tarafı olan idarenin devri onaylama yükümlülüğünün bulunmadığı, bu nedenle 14.05.2013 tarihli sözleşmenin idare tarafından onaylanmaması halinde söz konusu sözleşmelerin de davacı şirkete devredilemeyeceği, devrin sağlanamamasında dolayı davalı şirketin ancak bir kusurunun bulunması veya devre onay verilmeyeceğini bilmesine rağmen bu sözleşmeyi yapması halinde TBK m. 112 hükmü uyarınca sorumlu olabileceği, bu noktada karar verme yetkisinin Mahkemede olduğu. 14,05.2013 tarihli sözleşmenin davalı şirket yetkilisi tarafından imzalanmadığı hususu ile ilgili olarak somut uyuşmazlıkta sözleşmenin altında imzası bulunan kişilerin davalı şirketin temsilcisi gibi hareket etmesi durumunun, davacı şirket açısından davalı şirketin de bu sözleşmeyle bağlandığı hususunda haklı bir beklenti yarattığı kabul edilebilirse, hukuki görünüş teorisine göre sözleşmenin davalı şirketi bağlayacağı, bu noktada karar verme yetkisinin Mahkemede olduğu. Dosya kapsamına göre, davacı şirketin bu aşamada somut bir zararından söz edilemeyeceği, ancak, Raporumuzun önceki bölümlerinde açıklanan tespit, değerlendirme ve nedenler gözetilerek, sözleşmenin devir işleminin gerçekleştirilmemesinde davalının kusurunun bulunduğunun kanıtlanması ve davacının da bundan kaynaklı zararının bulunduğunu somutlaştırması halinde davalının tazmin yükümlüğünün doğabileceği” kanaati ile raporunu sunmuştur.
Bu rapora yapılan itiraz üzerine, itirazların değerlendirilmesi için dosya yeniden bilirkişi kuruluna verilerek ek rapor düzenlenmesi istenilmiştir.
Bilirkişinin düzenlediği 23.08.2019 tarihli 2 sayfadan ibaret ek raporunda özetle; “Tarafların 24.01.2019 tarihli Kök Bilirkişi Raporuna yönelik beyan ve itirazlarının incelenmesinde; bu itiraz ve beyanların, Kök Raporumuzda yapılan tespit, değerlendirme ve varılan sonucu değiştirecek nitelik taşımadığı” kanaat ve sonucuna vararak ek raporunu sunmuştur.
Dosyaya getirtilen yanlara ait tüm deliller, getirtilen icra dosyası, davacı şirketin ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapor ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere;
Huzurdaki davada davacı şirket ile davalı şirket arasında 14.05.2013 tarihinde, …nden onaylı … Defterdarlığı ile 04.09.2008 tarihinde 49 yıllığına yapmış olduğu ve yürürlükte olan 774 m2 alanlı … İlçesi … iskelesinin kullanım izni sözleşmesi, …nden onaylı … Defterdarlığı ile 16.09.2008 tarihinde 49 yıllığına yapmış olduğu ve yürürlükte bulunan 5.133,09 m2 alanlı … iskelesinin kullanım izni sözleşmesi; … Belediye Meclis kararı ile ihale edilen ve 25.09.2003 tarihinde Sözleşmesi imzalanan … İlçesi … İskelesinde bulunan ve … Belediyesinden kiralanan, halen sözleşmesi yürürlükte olan 20.400 m2 kiralanmış alan ve bu alanlardan doğan haklar; iskelelere, kiralanmış alanlara yapılan tüm yatırımların davacı şirket …’ya devredilmesine ve … tarafından işbu devirlerin tamamlanması karşılığında toplam 25.000.000-TL ödenmesine ilişkin sözleşmenin imzalandığı anlaşılmaktadır. Bu sözleşme kapsamında, davalının “Devre Konu Sözleşmeler”, “Devre Konu Haklar” ve “Devre Konu Yatırımlar” olarak tanımlanan sözleşme, hak ve yatırımları …’ya devretme yükümlülüğünü ve buna bağlı yükümlülükleri edim olarak üstlenmiştir.
Davalı tarafın sözleşmeden doğan asıl edim yükümlülüğü “Devre Konu Sözleşmeler, Haklar ve Yatırımların Devri” olmakla birlikte davalının; “…işbu sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren devre konu sözleşmeler; devre konu haklar ve devre konu yatırımlar ile İlgili doğrudan veya dolaylı olarak temerrüt durumu yaratmamayı, söz konusu varlıkların değer kaybına ve zarara uğramasına engel olmayı; kendisi, bağlı şirketleri ve ortaklan doğrudan veya dolaylı olarak işbu sözleşme tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 10 yıl süreyle Marmara Denizinde … ile …’nun faaliyet gösterdiği alanlarda rekabet etmemeyi; Sözleşmenin 1. maddesinde yer alan devirlerin yapılabilmesi için alınması gereken tüm izinlerin ve onayların alınması; İşbu sözleşme uyarınca feragat edilecek davalardan feragat edilmesi, kendi bilgisi dahilindeki dava dosyaları ile ilgili feragat ve ibraların yapılması edimlerini de yerine getirmeyi üstlenmiştir.
Davalının sözleşmeye aykırı davranarak gerçekleştirdiği işlemler ve imza ettiği sözleşmeler nedeniyle davacının elde edeceği kardan da mahrum kaldığı ve davalının sözleşmeye aykırılığı nedeniyle menfi zararlarının yanı sıra müspet zararının da doğduğu, taraflar arasında 14.05.2013 tarihinde imzalanan sözleşme usulüne uygun yürürlüğe girdiğini ve tarafların bu çerçevede işlemlere başladığını, ancak davalı şirketin işbu başvuruların hemen akabinde, ikinci bir yazı ile başvuru süreçlerinin durdurulmasını talep ettiğini, aradan geçen 2 aylık süreçte de bu konuda hiçbir adım atılmadığını ve devre konu sözleşmeleri, haklar ve yatırımların sözleşmeye uygun olarak devirlerinin yapılmadığı, davalının kendisine gönderilen ihtarnameye rağmen hareketsiz kalması ve ifa yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hatta davacı şirketin rakipleri ile sözleşmeler imzalayarak davacı şirkete rakip olarak haksız rekabet çerçevesinde faaliyet göstermelerine yardımcı olmasının, davalı şirketin kötü niyetine ve süreci geciktirme kastını ortaya koyduğunu, ancak her geçen günün davacı şirketin aleyhine olduğundan, müspet ve menfi zararlarının giderek artığını, açıklanan nedenlerle; davalı şirketin 14.05.2013 tarihli sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ifa borcunun aynen ifasına, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin davalı tarafça yerine getirilmemesi nedeniyle doğan zararların doğduğundan bahisle fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, menfi zarar ve kar kaybı dahil olmak üzere müspet zararları içeren asgari zarar olarak tespiti ve tazmini istenilmektedir.
Ancak dosya kapsamında mevcut bulunan 14.05.2013 tarihli sözleşme ile davalı şirketin tarafı olduğu üç sözleşmeyi davacı şirkete devretmeyi taahhüt ettiği, bu niteliği itibariyle 14.05.2013 tarihli sözleşmenin hukuki niteliği itibariyle sözleşme devir vaadi olduğu. 14.05.2013 tarihli sözleşme uyarınca devri amaçlanan sözleşmelerin davacı şirkete devredilebilmesi için bu sözleşmelerin tarafı olan idarenin TBK m. 205/ f. II uyarınca devre onay vermesi gerektiği, ancak bu şekilde sözleşmelerin devrinin sağlanabileceği, bu bakımdan 14.05.2013 tarihli sözleşmenin İfasının imkânsız olmadığı. Devri amaçlanan sözleşmelerin kalan tarafı olan idarenin devri onaylama yükümlülüğünün bulunmadığı, bu nedenle 14.05.2013 tarihli sözleşmenin idare tarafından onaylanmaması halinde söz konusu sözleşmelerin de davacı şirkete devredilemeyeceği, devrin sağlanamamasında dolayı davalı şirketin ancak bir kusurunun bulunması veya devre onay verilmeyeceğini bilmesine rağmen bu sözleşmeyi yapması halinde TBK m. 112 hükmü uyarınca sorumlu olabileceği, 14.05.2013 tarihli sözleşmenin davalı şirket bağlayacağı kanaatine varılmıştır.
Dosya kapsamına göre, davacı şirketin bu aşamada somut bir zararından söz edilemeyeceği, Sözleşmenin devir işleminin gercekleştirilmemesinde davalının kusurunun bulunduğunun kanıtlanamadığı kanaatine varılmış olmakla Kanıtlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Bu nedenle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Kanıtlanamayan davanın Reddine,
2- 44,40-TL karar harcının davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan 453,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Davalı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 2.725,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Tarafların gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair davacı ve davalı vekillerinin yüzünde ilamın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya başka bir yer Mahkemesi aracılığı ile gönderilecek bir dilekçe ile İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/12/2019
Katip …
Hakim …