Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/567 E. 2022/40 K. 28.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/567 Esas
KARAR NO:2022/40

DAVA:Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:10/09/2021
KARAR TARİHİ:28/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil …, özel bir şirkette çeşitli yönetici pozisyonlarında çalıştıktan sonra 2014 yılında emekli olduğunu, müvekkili, daha önce hiçbir bilgisi olmadığı halde yatırım düşüncesiyle 2021 yılının nisan ayında uygulamada “…” olarak da bilinen … varlık ve türev araç alım satım işlemleri hakkında davalı taraf tarafından rahatsızlık verecek düzeyde sık sık aranarak ilgili site üzerinden yatırım yapılması hususunda ikna edilmeye çalışıldığını, müvekkili, ilk görüşmelerde dahi … piyasasından uzak durmak, sadece … piyasasına dahil olabileceğini söylediğini, 10-15 Nisan 2021 tarihinde herhangi bir aydınlatma yapılmadan … sözleşmesi imzalatıldığını, sözleşmenin imzalanmasının hemen ardından 1.000,00 TL’yi siteye aktararak ilgili piyasaya giren müvekkil, piyasalar yatırımcı temsilcisi olduğunu söyleyen … isimli kişiyle tanıştuğını, piyasaların hareketlerini analiz etmeyi hatta basit bir işlem dahi açmayı bilmeyen müvekkile bir iki defa işlemlerin nasıl açılacağı gösterildiğini, bu konularda verilmesi gereken hiçbir eğitim verilmediğini, 15.06.2021 tarihinde, yani demo eğitimler devam ederken müvekkile “… Varlık Ve Türev Araç Alım Satım İşlemleri Çerçeve Sözleşmesi” imzalatıldığını, müvekkili davalı tarafın siteden temsilci atanacağı, temsilcinin her zaman destekleyici olacağı ve kapsamlı bir eğitim verileceği gibi hususlara inanarak bu sözleşmeyi imza attığını, müvekkili davalı tarafça yanıltılmış, 40.000,00 Türk Lirası ve 26.000,00 Amerikan Doları zarara uğratıldığını, İşbu davanın konusu ise, müvekkilin sözleşme sebebiyle uğradığı bu zararın tazminine yönelik olduğunu, aynı şekilde davalı tarafça verilmesi yasal olarak zorunlu olan demo eğitimi usulüne uygun verilmediğini, müvekkili demo hesap açılmadan ve gerekli eğitim verilmeden bir hesap açtırılmış, işlemler telefon üzerinden iletişime geçilerek yaptırıldığını, alım satım işlemlerinin yapıldığı asıl hesap açılışının ve yatırım işlemlerinin yapılmasından 10-15 gün sonrasında prosedür gereği demo hesap açılarak eğitim verilmek istendiğini, ancak söz konusu eğitim verilmesi sürecine kadar müvekkili asıl hesaptan işlem yürüttüğünü, müvekkili telefon üzerinden adeta talimat vererek yatırım yaptırıldığını, yatırım işlemleri için mihenk taşı gibi önemli olan hesabı kapama, açma, alış ve satış, kaldıraç gibi hususlarda bilgilendirme yapılmamış, müvekkil adeta para kaybına hazırlandığını, İncelemeler yapıldığında görülecektir ki müvekkile verilen eğitimler kesinlikle yetersiz olduğunu, bu konuda eğitimin verilmeye başlandığı tarih ile müvekkilin ilk kez platforma para yatırdığı tarihlere bakıldığında demo hesap açılışı ve eğitim süresinin ne kadar kısa olduğu görülecek bu süreçlerin prosedürleri hızlıca tamamlama şeklinde geçildiği anlaşılacağını, davalı şirketin kusurlu olarak müvekkili yanıltması sonucu müvekkil daha önce adını bile duymadığı kavramlarla baş başa bırakıldığını, davalı şirketçe halihazırdaki batıl sözleşmeye bile uyulmamış, hukuka aykırı şekilde …, …, … Yatırım Danışmanlığı sözleşmeleri de imzalatılmış ve neticede hesapta stop-out yapıldığını, davalı şirketçe kişinin parasının sıfırlanması için sözleşmeye aykırı şekilde işlemler tesis edildiğini, … gibi şikayet sitelerine bakıldığında söz konusu şirketin, birçok üyesinin de aynı şekilde hesaplarını stop-out yaptığı görüldüğünü, davalı şirket tarafından tutulan ses kayıtları incelendiğinde, davalı şirketin müvekkile düşünme fırsatı dahi vermeden, manipüle ederek ve sonuç garanti ederek yatırım yaptırdığı ve zarara yol açtığının anlaşılacağını, davalı şirketin kusurlu fiilleriyle müvekkilin uğramış olduğu zarar arasında uygun nedensellik bağının mevcut olduğunu, davalı şirket özen borcuna riayet edip uygunluk testini hukuka uygun yapsaydı müvekkili yanıltılmayacak ve zarara uğramayacağını, bu sebeplerle tazminat şartlarının oluştuğunun görüldüğünü, müvekkili uğramış olduğu HMK m.109’a binaen 500,00 Türk Lirası zararın arabuluculuk son tutanağı tarihi 12.08.2021 tarihinden başlayarak hesaplanacak avans faiziyle davalıdan alınarak davacı müvekkile verilmesine, müvekkilin uğramış olduğu HMK m. 109’a binaen 50,00 Amerikan Doları zararın arabuluculuk son tutanağı tarihi 12.08.2021 tarihinden başlayarak hesaplanacak devlet bankalarının usd için 1 yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı müvekkile verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın iddiaları gerçek dışı kötü niyetli dayanaksız ve haksız olduğunu, davaya karşı zaman aşımı def’inde bulunduklarını, davanın zaman aşımı yönünden reddinin gerektiğini, davacı tarafın gerçekleştirdiği işlemler sonucu uğradığının belirttiklerini, zarar ile gerçek dışı iddiaları arasında hiçbir şekilde illiyet bağı olmadığını, müvekkil şirketin sorumlu tutulmaya çalışılması kötü niyetli olduğu, davacı tarafından gerçekleştirilen … işlemlerin ifade edildiği riski büyük olup, yatırılan tutarın büyük kısmı hatta tamamının kaybedilmesi ihtimal dahilinde olduğunu, huzurdaki dava da davacı taraf yaptığı işlemler sonucunda taşıdığı riskin sonucu uğradığı belirttiği zararı müvekkili şirketten tahsil etmeye çalıştığını, kişinin hiçbir hakkı olmadığını bilmesine rağmen zararla hiçbir illiyeti olmayan sermaye piyasalarına ilişkin düzenlemeleri soyut bir şekilde ileri sürüldüğünü, mahkemeyi yanıltarak kaybını/zararını tazmin etme çabasının kötü niyetli olduğunu, öncelikle davanın reddini ve kötü niyetli hiçbir hakkı olmadığını bilmesine rağmen dava açan davacı hakkında HMK 329. Madde hükümlerinin tatbikini talep ettiklerini, davacının iddiaları tamamen soyut nitelikte olduğunu, müvekkili şirket kayıtlarına göre davacı 08/04/2021 tarihinden … hesabının açıldığı 15/04/2021 tarihine kadar 12 kez arandığını, bu aramaların 6 tanesinin cevapsız olduğunu, sadece 6 kez davacı ile görüşüldüğünü, bu tarihlerde 2 kez de davacı müvekkili şirketi aramış birinde ulaşamadığını, diğerinde görüşmenini yapıldığını, müvekkili şirket tarafından rahatsızlık verecek düzeyde aranmanın söz konusu olmadığını, bu hususun zarar iddiasıyla hiçbir bağının bulunmadığını, davacı yatırımını kaybedene kadar müvekkili şirket hakkında herhangi bir şikayet başvurusunda bulunmadığını, davacı … işlemleri için 13/04/2021 tarihinde elektronik ortamda müşteri tanıma ve mali bilgiler formunu FATCA ve CRS beyanını doldurduğunu, uygunluk testine girdiğini, … işlemleri için yapılacak sözleşmeye dayanak olacak fiziki belgeleri bizzat kendi el yazısı ile doldurarak ve imzalayarak imza beyan formunun kimlik ve adres teyit belgeleri ile birlikte 14/04/2021 tarihinde şirketimize kargo ile iletildiğini, davacı tarafça dilekçesinde müvekkili şirkete yönelik bir takım iddia ve ihtamlarda bulunduğunu, müvekkili şirketin yatırımcılara sonuç garanti etmesi söz konusu olmadığını, davacının bu iddiaları gerçek dışı ve son derece kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirket faaliyet gösterdiği alanda ciddi istihdam yaratan bir şirket olduğunu, sermaye piyasası mevzuatı ve denetimin hizmet verdiğini, davacının iddialarının asılsız ve gerçek dışı olduğu, bu iddialarının yatırım kaybıyla illiyet bağı olmadığını, davacının kendi işlemleri sonucu kaybını kurtarmak için müvekkili şirkete karşı haksız ve kötü niyetli şekilde kısmi dava ikame ettiği sabit olduğundan haksız ve yersiz davanın reddine, karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Dava, … varlık ve türev araç alım satım işlemleri çerçeve sözleşmesi nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların tahsiline ilişkin tazminat davası olduğu anlaşıldı.
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde ve değerlendirildiğinde;
HMK’nın 115/1. maddesi uyarınca dava şartlarının bulunup bulunmadığı davanın her aşamasında resen araştırılır. HMK’nın 114/1-c maddesinde, mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir.
6102 Sayılı TTK’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.
28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı yasanın 3/1-k maddesinde tüketici ” Ticari veya mesleki olmayan amaçlı hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak; 3/1- ı bendinde ise tüketici işlemi “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır. Yasa koyucu bu hükümle, tüketicinin taraf olduğu bankacılık sözleşmelerini tüketici işlemi olarak kabul etmiştir.
Aynı yasanın “Diğer Tüketici Sözleşmeleri” başlıklı 5. bölümünde yer alan 49. maddesi, “finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeler” başlığını taşımaktadır. Bu maddenin 1. fıkrasına göre finansal hizmetler, her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade eder. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme ise, finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir.
Yine aynı yasanın 73/1 maddesinde de; tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakma görevinin tüketici mahkemelerine ait olduğu, 83. maddesinde ise, taraflardan birinin tüketici olduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir.
Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Somut olayda davacı, davalı ile yaptığı … sözleşmesi kapsamında verilen eğitimlerin yetersiz olduğu, düşünme fırsatı verilmeden sonuç garantisi verilerek yatırımlar yaptırıldığı ve bu suretle zarara uğratıldığını iddia etmektedir.
Taraflar arasındaki ilişkinin hukuki dayanağı … alım satım işlemleri çerçeve … (… alım satım işlemi) kanunda açıkça yazılmasa da bankacılık sözleşmesi benzeri bir sözleşme niteliğinde olup Yargıtay uygulamasında da bankacılık sözleşmesi kapsamında değerlendirilmektedir (Yargıtay 11. HD 2017/692 esas-1393 karar; 2017/6 esas-4020 karar sayılı emsal kararları da bu yöndedir).
Dava dilekçesinde belirtildiği üzere davacının 2014 yılında emekli olduğu ve yatırım düşüncesi ile hareket ettiği, yatırılan tutarlara göre işlemlerin boyutu dikkate alındığında da gerçek kişi davacının hukuki işlem içerisinde tüketici konumunda olduğu görülmekle, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğu değerlendirildiğinden, uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kalması nedeniyle davaya bakmaya Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmakla, HMK ‘nun 114/1-c ve 115/2 madde uyarınca Mahkememizin görevsizliği sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-İş bu davaya bakmaya Mahkememiz görevli olmadığından HMK ‘nun 114/1-c ve 115/2 madde uyarınca Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
HMK 20 madde uyarınca karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın GÖREVLİ VE YETKİLİ İSTANBUL TÜKETİCİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
2-H.M.K.’nun 20. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren taraflardan herhangi birinin iki hafta içerisinde Mahkememize başvurarak dosyanın görevli ve yetkili Mahkemesine gönderilmesi talebinde bulunmaması halinde dosyanın Mahkememizce resen ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
3-Yargılama giderleri, harç ve vekalet ücreti hususunun H.M.K’nun 331. maddesi uyarınca davaya görevli ve yetkili mahkemede devam edilmesi halinde o mahkemede, davaya başka bir mahkemede devam edilmediği takdirde dosya ele alındığında davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi halinde mahkememizce değerlendirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde davacı / davalı vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya başka bir mahkeme aracılığı ile mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK 341. madde uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 28/01/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır