Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/17 E. 2022/139 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/17 Esas
KARAR NO : 2022/139

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 12/01/2021
KARAR TARİHİ : 23/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; 04.09.2019 tarihinde … ili … ilçesi … Mahallesinde sürücü … sevk ve idaresindeki tescilsiz motosikleti ile … Bulvarı (bölünmüş yoldan) üzerinden … ili istikametinden ters yönden … Sokak kavşağına seyir halindeyken … sokağa kavşağından gelişine göre sola doğru dönüş yaptığı esnada … Bulvarı yaya kaldırımı üzerinden kamera kayıtlarına göre yolun sağından soluna doğru … istikametinden Midyat istikametine doğru …. nolu sokağın üzerinden yaya olarak karşıya geçiş yapmak isteyen …” e motosikletin sol ön teker kısımlarıyla çarpması sonucu ölümlü, yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza sonucu … vefat ettiğini, bu kazanın oluşumunda … Cumhuriyet Başsavcılığı” nın … Soruşturma numaralı dosyasında aldırılan 30.10.2019 tarihli Bilirkişi Raporunda görüleceği üzere tescilsiz motosiklet sürücüsü … tam kusurlu olduğunu, … in sevk ve idaresindeki motosiklet tescilsiz olduğundan … Hesabi’ na karşı dava açma zorunluluğu doğduğunu, müvekkilin desteği …kaza tarihinde henüz 62 yaşındaydı ve eğer vefat etmemiş olsaydı müvekkile hayatı boyunca destek olacağını, müvekkil …, … ile imam nikahı ile evli olup … ölmeden önce aynı konutta yaşadıklarını, … ortak konutun bütün giderlerini (elektrik faturası, su faturası, yiyecek, içecek vs.) kendisi karşılamakta olduğunu, müvekkilinin ile …’ in birde müşterek çocukları bulunduğunu, … sağlığında müşterek çocuk …’ i tanıdığını, müteveffa …’ in vefatı neticesinde müvekkilinin büyük bir mağduriyet yaşadığnı, işbu kazadan sonra …” in vefatı ile müvekkilim mağdur olduğunu, maktul … için aktüer hesabının yapılarak geride kalan ve bakmakla yükümlü olduğu imam nikahlı eşine hak ettiği Destekten Yoksun Kalma Tazminatının belirlenmesi ve bu rapora göre müvekkile destekten yoksun kalma tazminatının verilmesini talep ettiklerini, mahkemenizde açmış olduğumuz davamızın kabulü ile Adli Yardım talebimizin kabulüne, vefat eden …” in imam nikahlı eşi olan … adına kazaya karışan aracın KMZSS olmadığından davalı … Hesabı” ndan “TBK m.53 uyarınca; destekten yoksun kalma tazminatının aktüer hesabı yapılarak kaza tarihinden itibaren işleyecek olan avans faiziyle birlikte fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydı ile imam nikahlı eşi … için şimdilik 1.000,00-TL tutarındaki maddi tazminatın tahsiline, tüm yargılama giderlerinin ve vekâlet ücretinin dava tarafa yükletilmesine karar verilmesini, beyan ve talep etmiştir.
Davalı vekilinin davaya karşı sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; 04/09/2019 tarihli trafik kazası sonucu vefat eden …’in imam nikahlı olduğu iddia edilen davacının tazminat talebinin karşılanması için ölenin fiilen destek olduğunu ve ileride de bunun devam edeceğinin ispat edilmesi gerektiğini, ibraz edilen belgelerden davacının ölen … ile aile hayatı yaşadığını, eşi olarak hayatını idame ettirdiğine ve ölenin ileride davacıya maddi olarak destek olacağına dair yeterli kanaat oluşmadığından destek tazminat talebinin uygun bulunmadığını, ayrıca müteveffa kaza tarihi itibariyle resmi nikahlı olup, eşi …’e destekten yoksun kalma tazminatının ödendiğini, sürücü …’in sevk ve idaresindeki aracın motorlu bisiklet mi yoksa motosikletmi olduğu anlaşılamadığını, söz konusu aracın motorlu bisiklet olması halinde müvekkili kurumun sorumluluğunun bulunmadığını, tazminat talep edilen aracın silindir hacminin 50cc üstünde olduğu ve aracın motosiklet olduğuna dair fatura, ruhsat vb resmi belgelerle aracın motosiklet olduğunun ispat edilmesi gerektiğini, müvekkilinin sorumluğunun tespiti açısından öncelikle …’in sevk ve idaresindeki aracın ve müteveffa yaya …’in kusur oranlarının bilirkişi tarafından tespit edilmesi gerektiğini, dava konusu trafik kazasında davacı …’in yaya olduğunu, sürücü olmadığını, bu sebeple davacının güvence hesabından tazminat talep edebilmesi öncelikle yaya olan …’in dava konusu trafik kazasında kusurunun olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemiş olduğu tazminat varsa tespit edilerek ödenecek tazminattan düşülmesi gerektiğini, güvence hesabı kaza tarihi itibariyle geçerli olan zorunlu mali mesuliyet sigortası şahıs başına ölüm için teminat limiti ile sınırlı olduğunu, güvence hesabının temerrüde düşmediğini, karşı taraf başvuru konusu kazaya ilişkin olarak bütün tazminat alacak ve ferilerinden feragat ettiğini, bu yüzden bir an için kabul anlamına gelmemek kaydı ile başvuru sahibinin alacağına faiz yürütüleceği düşünülse bile faizin de ancak aleyhimize yapılan başvuru tarihinden itibaren yürütülmesi gerektiğini, yukarıda açıklanan nedenlerle başvuru sahibi vekilinin güvence hesabına yapmış olduğu haksız ve sebepsiz zenginleşmeye yol açacak nitelikteki talebinin esastan reddine, yargılama masraf ve vekalet ücretinin başvuru sahipleri üzerine bırakılmasını beyan ve talep etmiştir.
Davanın; trafik kazası neticesinde ölen …’in desteğinden yoksun kalınması nedeniyle açılan maddi tazminat davası olduğu anlaşıldı.
Davacının Suriye uyruklu olduğu tespit edildiğinden, Mahkememizce Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak teminattan muafiyete ilişkin Suriye ile Türkiye arasında karşılıklı anlaşmasının bulunup bulunmadığı sorulmuş, 25/03/2021 tarihli müzekkere cevabında;
Suriye’nin Türkiye’nin taraf olduğu Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi’ne taraf olmadığı, Suriye ile Ülkemiz arasında 09.04.2009 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması” imzalandığı, söz konusu Anlaşmanın yürürlüğüne ilişkin olarak Dışişleri Bakanlığı’ndan alınan bilâ tarihli ve 87016113-019.00-2013/205798 sayılı yazıda, Anlaşmanın onaylanma işlemlerinin karşı tarafa bildirilmesinin ardından ilgili maddeleri uyarınca 20.10.2011 tarihinde yürürlüğe girdiği, Bakanlıklarınca anlaşmaların yürürlüğe giriş tarihlerinin tespitine yönelik olarak 244 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesi çerçevesinde Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkarılması için gerekli sürecin başlatıldığının bildirildiği, söz konusu yazıda ayrıca, 244 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan “Bir milletlerarası andlaşma yukardaki fıkrada sözkonusu yürürlük tarihinin tesbitine dair kararnamede belirtilen yürürlüğe giriş tarihinde kanun kuvvetini kazanır.” hükmüne dikkat çekilerek, uygulamada onay süreci tamamlanmış bulunan uluslararası andlaşmaların, iç hukukumuz bakımından yürürlüğe giriş tarihinin tespiti için Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması gerektiğinin bildirildiği ve bu çerçevede, söz konusu Anlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinin tespitine yönelik Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması için başlatılan sürecin henüz sonuçlandırılmadığının ifade edildiği, Dışişleri Bakanlığı’ndan alınan 17.10.2017 tarihli ve 87016113-400.22.06-2017/12960778 sayılı yazıda ise, Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması’nın yürürlüğe giriş tarihinin tespitine yönelik Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması için başlatılan sürecin akim kaldığının bildirildiği, Konuyla ilgili bir başka vesileyle Dışişleri Bakanlığı’ndan alınan ve bir örneği ekte iletilen 14.06.2012 tarihli ve 5019429 sayılı yazı ile Suriye’deki vatandaşlarımıza ilişkin adlî, hukukî ve idarî yazışmalar ile Suriye makamları nezdinde takip edilmesi gereken adlî/idarî yardımlaşma konularındaki yazışmaların Bakanlıklarınca yapılacak bir bildirime kadar gönderilmesine ara verilmesi gerektiği; ayrıca Suriye makamlarına iletilmesi talebiyle Bakanlıklarına gönderilen yazışmaların da, işlem yapma imkânı kalmadığı cihetle iade edileceğinin bildirildiği, Son olarak, Dışişleri Bakanlığı’ndan alınan 23.03.2018 tarihli ve 2018/13632698 sayılı yazıda, Suriye’de yaşanmakta olan olumsuz gelişmeler ve asayiş durumundaki zafiyet nedeniyle, Şam Büyükelçiliğimiz ve Halep Başkonsolosluğumuzun faaliyetlerinin geçici olarak askıya alındığı, bu çerçevede Suriye’deki vatandaşlarımıza ilişkin adlî, hukukî ve idarî yazışmalar ile Suriye makamları nezdinde takip edilmesi gereken adlî/idarî yardımlaşma hususundaki sorunların, Suriye’de yaşanan iç çatışmalar ve güvenlik şartlarının olumsuzluğu nedeniyle halen devam ettiğinin bildirildiği görülmüştür.
Davacı vekilinin adli yardım talebinin reddine karar verildiği, adli yardım talebinin reddine dair ara karara davacı tarafça itiraz edilmemiştir.
Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nden gelen yazı cevabına istinaden 16/06/2021 tarihli celse 1 nolu ara kararında; Suriye Arap Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında hukuki ve ticari konularda adli yardımlaşma anlaşması imzalandığı, anlaşmanın henüz yürürlüğe girmediği ve buna ilişkin Bakanlar Kurulu Kararnamesi henüz çıkarılmadığı bildirildiğinden; karşı tarafın muhtemel zarar ve ziyanı ile yargılama giderlerini karşılamak üzere; 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 48/1.maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 114/1-ğ maddesi gereği takdiren 5.000,00-TL teminatın Mahkememiz veznesine bloke etmesi için davacı vekiline 1 ay kesin süre verilmiş, verilen kesin süre içerisinde teminatın yatırılmaması halinde 6100 sayılı HMK’nın 115/2.maddesi gereği dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verileceği hususu duruşma sırasında hazır bulunan davacı vekiline ihtar edilmiştir.
Davacı vekilince ara karar ile verilen kesin süre içerisinde teminat yatırılmamış, teminatın yatırılması için yeniden süre istenmiş ancak dava şartı teminat yükümlülüğünün yerine getirilmesi için verilen süre kesin olduğundan davacı vekilinin yeniden süre verilmesi talebi 17/11/2021 tarihli celse 1 nolu ara karar ile reddedilmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde ve değerlendirildiğinde;
Teminat yatırma yükümlülüğü 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da düzenlenmiş olup anılan Kanunun 48’inci maddesinin 1’inci fıkrasına göre, “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. Bu madde hükmü ile Türkiye’de dava açan, açılmış davaya müdahale eden, icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler için teminat gösterme yükümlülüğü getirilmiştir. maddenin teminattan muafiyet halini düzenleyen 2’nci fıkrasında ise mahkemenin dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutacağı bildirilmiştir. Karşılıklılıktan amaç, davacı veya müdahil veya icra takibini yapan yabancının mensup olduğu devlette Türk vatandaşları için de aynı muafiyetin tanınabilmesidir. 5718 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi teminattan muafiyeti öngören sözleşmeleri saklı tutmuştur. Bu nedenle davacının mensup olduğu veya ikamet ettiği ülke ile Türkiye arasında teminattan muafiyeti öngören ikili veya çok taraflı bir sözleşme varsa, ilgili yabancı uyruklu veya Türkiye’de ikametgâhı olmayan kişi teminat yatırmayacaktır.
Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün 22/03/2021 tarihli müzekkere cevabı ile Suriye Arap Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında hukuki ve ticari konularda adli yardımlaşma anlaşması imzalanmışsa da anlaşmanın henüz yürürlüğe girmediği ve buna ilişkin Bakanlar Kurulu Kararnamesi henüz çıkarılmadığı bildirildiğinden karşılıklılık nedeniyle teminattan muafiyet bulunmamaktadır ve 16/06/2021 tarihli celse 1 nolu ara kararı ile davacı vekiline karşı tarafın muhtemel zarar ve ziyanı ile yargılama giderlerini karşılamak üzere; 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 48/1.maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 114/1-ğ maddesi gereği takdiren 5.000,00-TL teminatın Mahkememiz veznesine bloke etmesi için verilen ve sonuçları ihtar edilen 1 ay kesin süre içerisinde HMK ‘nun 114/1-ğ maddesi gereğince teminat yükümlülüğünün yerine getirilmediği tespit edildiğinden HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-İş bu dava yönünden teminat yükümlülüğü yerine getirilmediğinden HMK’nun 114/1-ğ ve 115/2 madde uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle DAVANIN USULDEN REDDİNE,
2-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 80,70-TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-14 maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 26.maddesine göre; Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Yatırılan avanstan artan kısmın karar kesinleştiğinde yatırana/vekiline iadesine,
Dair, taraf/vekillerinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya başka bir yer Mahkemesi aracılığı ile gönderilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/02/2022

Katip
e-imzalıdır

Hakim
e-imzalıdır

¸”5070 sayılı yasanın 5. Ve 22. Maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”¸