Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/527 E. 2020/553 K. 16.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/527 Esas
KARAR NO : 2020/553
DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ : 17/02/2016
KARAR TARİHİ : 16/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı ile davalı şirket arasında hizmet alımları tip sözleşmesinin imzalanmış olduğunu, dava dışı işçi tarafından müvekkili aleyhine alt işveren – üst işveren ilişkisine dayanılarak bir kısım işçi alacaklarından dolayı davanın açılmış olduğunu, açılan davada verilen karara istinaden davalı işçi tarafından hüküm altına alınan bedel üzerinden müvekkili hakkında icra takibi başlattığı ve müvekkilinin icra takibine istinaden ödemek zorunda kaldığını, bu bedelden davalı şirketlerin sorumlu olduğunu belirterek müvekkili tarafından icra takip dosyasına ödenen bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı adına usulüne uygun olarak tebligat gönderildiği ancak yargılamaya iştirak etmediği anlaşılmıştır.
Davacı, … Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ibraz etmiş olduğu dilekçesinde özetle; davalı … Ltd. Şti. hakkında …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.11.2014 tarih ve 2014/… E., 2014/… K. Sayılı ilamıyla iflas kararı verildiğini, icra dosyasına ödemenin iflastan sonra yapıldığını, bu nedenle görevli ve yetkili mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu belirterek dosyanın yetkili ve görevli İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’ne görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilerek gönderilmesini talep etmiştir.
…. Asliye Hukuk Mahkemesi 2016/541 esas 2016/464 karar sayılı dosyasında; davalı şirket aleyhine …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.11.2014 tarih ve 2014/… E., 2014/… K. Sayılı kararı ile iflas kararı verilmiş olduğu ve davacı tarafından da icra dosyasına yapılan ödemenin iflastan sonra yapılmış olduğu, bu duruma göre 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 235/1 maddesi kapsamında iflasa karar verilen yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu, yerleşik Yargıtay içtihatları gereği görevsizlik ile birlikte yetkisizlik kararı da verilebileceği kabul edildiği anlaşılmakla dava dosyasının İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli ve yetkili olduğundan bahisle görevsizlik ve yetkisizlik verilmesine karar vermiş, 21/05/2016 tarihli görevsizlik ve yetkisizlik kararının davalı/iflas idare memuruna 07/07/2020 tarihinde tebliğ edilmesi ve tarafların kararı temyiz etmemesi üzerine 09/09/2020 tarihinde kesinleşmesi ile dosya Mahkememize tevzi edilmiş, Mahkememizin 2020/527 esas sırasına kaydedilmiştir.
Dava, dava dışı işçiye Mahkeme kararına istinaden yapılan yapılan ödemenin rücuen tahsili talebine ilişkin alacak davasıdır.
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde ve değerlendirildiğinde;
…. Asliye Hukuk Mahkemesi 21/05/2016 tarihli 2016/541 esas 2016/464 karar sayılı kararında; davalı şirket aleyhine …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.11.2014 tarih ve 2014/… E., 2014/… K. Sayılı kararı ile iflas kararı verilmiş olduğu ve davacı tarafından da icra dosyasına yapılan ödemenin iflastan sonra yapılmış olduğu, bu duruma göre 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 235/1 maddesi kapsamında iflasa karar verilen yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu, yerleşik Yargıtay içtihatları gereği görevsizlik ile birlikte yetkisizlik kararı da verilebileceği kabul edildiği gerekçesiyle görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilmiş olsa da;
Yargıtay 13. HD 13/06/2017 tarih 2015/41635 esas 2017/7348 karar sayılı ilamında; “…Her ne kadar mahkemece, rücuen alacak davasında davalılardan Alpler Yemek Gıda Teks. Tem. San. Tic. Ltd. Şti.’nin müflis durumda olması nedeniyle İİK’nun 235/1. maddesi kapsamında davacının talebinin sıra cetveline kayıt-kabul niteliğinde olduğu gerekçesi ile görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu kanaatine varılarak görevsizlik kararı verilmiş ise de; davacı tarafından dava dışı işçiye, işçi alacaklarından dolayı mahkeme ilamına istinaden icra yoluyla 27.05.2010 tarihinde ödeme yapıldığı bu ödemeden çok önce 27.11.2008 tarihinde davalı şirket hakkında iflas kararı verildiği buna göre rücuen alacağın iflas kararından sonra doğduğu ve iflastan sonra doğan masa alacağı niteliğini taşıdığı, ayrıca davacı idarenin düzenlediği hizmet alım ihalesini davalıların kazandığı ve bu hususta sözleşme düzenlendiği anlaşılmaktadır. Davacı eldeki davada, dava dışı işçiye mahkeme kararına istinaden yaptığı ödemenin rücuen davalılardan tahsilini istemektedir. Hemen belirtmek gerekirki, davacı idare ile davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesi özel hukuk kapsamında bir sözleşme olup, taraflar arasındaki ihtilafında sözleşme kapsamında çözülmesi gerekir. Bu itibarla, uyuşmazlığın genel mahkemelerde görülerek çözülmesi zorunludur. Mahkemenin davanın esasına girerek bir karar vermesi gerekirken, değinilen bu hususları gözardı ederek yazılı şekilde görevsizlik kararı vermiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir…”
Yargıtay 23.HD 05/04/2016 tarih 2016/2556 esas 2016/2121 karar sayılı ilamında; “…Alacak, iflastan sonra doğmuş ve masa borcu da değilse, sırasına ve esasına itiraz edilebilecek, İİK’nın 235. maddesine dayalı kayıt kabul istemine konu olabilecek müflis borçlarından olmayıp, iflastan sonra doğan ve müflisin genel hükümlere göre sorumlu olduğu ve iflas masasının dağıttığı iflas (garame) hissesi oranında değil, tasfiyede bakiye kalırsa alacaklıya ödenecek olan bir alacak niteliğindedir. İflas tarihinden sonra doğan böyle bir alacağın varlığı ve miktarı konusunda bir uyuşmazlık bulunmasa da, inceleme, şikayet yolu ile icra mahkemesince değil, alacağın dayandığı hukuksal ilişkiye göre genel hükümler doğrultusunda iflas masası aleyhine açılan davada genel mahkemelerce tespit edilecektir. Böyle bir davada, davacı, davalı müflisten alacaklı olduğunu iddia eden alacaklı olup, davalı ise iflas idaresidir. İflastan sonra oluşan alacağın masaya kaydı istenemez, tasfiyede bakiye kalırsa nazara alınır.
Öte yandan, İİK’nın 195/1. maddesinin “Borçlunun taşınmaz mallarının rehni suretiyle temin edilmiş olan alacaklar müstesna olmak üzere iflasın açılması müflisin borçlarını muaccel kılar. İflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz ile takip masrafları anaya zammolunur.” hükmü uyarınca iflas tarihine kadar doğan iflas alacağı ve fer’ileri ile takip masrafları konusunda uzman bilirkişiden rapor alınıp, belirlenen tutarın kayıt ve kabulüne karar verilmesi gerekir. İİK’nın 195. maddesine göre iflas masasına yazılacak alacakların iflas tarihi itibariyle hesaplanıp, belirlenmesi gerekir. İflasın açılması ile ipotekle temin edilen alacaklar hariç, diğer alacaklar muaccel hale gelir ve iflasın açıldığı tarihe kadar işleyen faizler ve takip masrafları da asıl alacağa eklenerek masaya yazılır. İİK’nın 196/3. maddesi uyarınca asıl alacağa faiz işlemeye devam ederse de, bu ancak tasfiye bakiyesi kalırsa ayrıca ödenir. Kayıt kabul davalarında tahsile değil, alacağın iflas masasına kaydına karar verilmekle yetinilir. Alacağın ödenmesi ancak tasfiye sonunda masa mevcudunun sıra cetveline uygun biçimde dağıtımı aşamasında gerçekleşir ve alacakların tam olarak ödenip ödenmeyeceği ancak bu aşamada anlaşılabilir. Kayıt kabul davaları, iflasından önce müflisten alacaklı olanların, bir diğer ifade ile iflas alacaklılarının alacaklarını iflas masasına kaydettirmek için açtıkları ve dayanağını İİK’nın 235. maddesinden alan davalar olup, Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir. Masa borçları sıra cetvelinde yer alamayacağından, bunlar için iflas masası aleyhine genel mahkemede açılması gereken davada İİK’nın 235. maddesindeki süreler uygulanmaz. İİK’nda masa borçları ve iflastan sonra doğan genel nitelikli alacak için İİK’nın 235/2. maddesinin ilk cümlesindeki gibi kayıt kabul ve …/3. maddesindeki gibi iflas davaları için Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki açık bir düzenleme bulunmadığından, somut olayda bu mahkemenin davanın açıldığı 29.12.2014 tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK’nın 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü gerekir.
Somut olayda müflis şirketin 12.10.2009 tarihinde iflasına karar verildiği anlaşılmış olup, dava dışı işçi tarafından davacı aleyhine İş Mahkemesinde açılan dava sonucu hüküm altına alınan alacağın yine iflas tarihinden sonra ödeme yapılmak suretiyle dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TBK’nın 167. maddesine dayalı rücu hakkı (iflastan sonra) doğmuştur. Bu durumda alacak, iflastan önce doğmadığından, sırasına ve esasına itiraz edilebilecek, İİK’nın 235. maddesine dayalı kayıt kabul istemine konu olabilecek müflis borçlarından olmayıp, iflastan sonra doğan ve müflisin genel hükümlere göre sorumlu olduğu ve iflas masasının dağıttığı iflas (garame) hissesi oranında değil, tasfiyede bakiye kalırsa alacaklıya ödenecek olan genel nitelikli bir alacak niteliğindedir. Davacı tarafça da, alacak bu şekilde nitelendirilerek alacağın kayıt kabulü değil, tahsili istenmiştir.
Öte yandan; HMK’nın 115/1. maddesi “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar, dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” hükmünü içermektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.12.2013 tarih, 4-2247 Esas, 1667 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, taraf teşkili yapılmadan, tensip ile birlikte dava şartı noksanlığından, davanın usulden reddedilmesinde HMK’nın 30. maddesine göre de bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmiştir. Dairemizin 26.05.2015 tarih ve 2014/7272 E., 2015/3936 K. sayılı ilamında da, HMK’nın 30. ve 115/1. madde hükmü uyarınca, davanın her aşamasında, somut olayda henüz taraf teşkili yapılmadan da tensip aşamasında HMK’nın 114 ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilebileceği belirtilmiştir.
Diğer yandan 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesindeki göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğu hükmü ile HUMK’nın 428/2. maddesinin mahkemenin görevli olmamasının mutlak bozma nedeni olduğuna ilişkin hükmü karşısında, görev hususu somut olayda olduğu gibi, açıkça temyize gelmese dahi temyiz mahkemesince re’sen gözetilmelidir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlükte bulunduğu dönemde Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki işbölümü ilişkisi iken 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan değişiklikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olarak değiştirilmiş ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ancak, 6335 sayılı Yasa’nın 38. maddesi uyarınca 6102 sayılı TTK’na eklenen geçici 9. madde ile bu kanunun göreve ilişkin hükümlerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalarda uygulanmayacağı, bu davaların açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir. Somut olayda, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları nispi ticari dava sayılır. Mezkur Yasa’nın 5/1. maddesi uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine ve tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalara bakmakla görevlidir.
Bu durumda, dava konusu alacağın iflas alacağı ve masa borcu değil, iflas tarihinden sonra doğan genel nitelikli alacak olduğu, davanın 6102 sayılı TTK’nın 5. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığı, buna göre Asliye Hukuk ve Asliye Ticaret Mahkemeleri arasında görev ilişkisinin bulunduğu, davacının tacir olmadığı, buna göre davanın nispi ticari dava olmadığı, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davaya bakmakla görevli olduğu anlaşılmaktadır… “
Yargıtay … HD 22/12/2014 tarih 2014/… esas 2014/… karar sayılı ilamında; “…Davacı Milli Savunma Bakanlığı ile davalılar arasında hizmet alım sözleşmesi imzalandığı ihtilafsız olup, davacı idare eldeki davada dava dışı işçilere ödediği bedelin davalıdan tahsilini istemektedir. Özel hukuk hükümlerine tabi olan ihtilafta, davacı idare tacir olmadığı gibi, yargılamaya konu olan davada Ticaret Kanununda belirtilen mutlak ticari dava niteliğinde değildir. Bu itibarla davanın görüm ve çözüm yerinin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü zorunludur. Mahkemece, değinilen bu yön gözetilerek işin esasına girilmek suretiyle hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir…”
Eldeki davada; davacı, davalı şirketle yapılan hizmet alım sözleşmeleri kapsamında, dava dışı işçi … …’in iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine dava dışı işçi … …’in tazminat ve alacakları için … İş Mahkemesinde açmış olduğu 2014/… esas sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde 13/05/2015 tarihli 2015/… karar sayılı kararda hüküm altına alınan ve tahsili için … İcra Dairesinin 2015/… esas sayılı dosyasına yapılan ödemenin rücuen tahsili istemine ilişkin olup,
Dosya içerisinde mevcut belgelerden anlaşıldığı üzere; …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/… esas 2014/… karar sayılı kararıyla 20/11/2014 tarihinde davalı … Sanayi ve Ticaret Ltd Şti’nin iflasına karar verildiği, tasfiye işlemlerinin …. İflas Dairesi’nin 2014/… iflas dosyasında yürütüldüğü, iflas kararının 09/05/2019 tarihinde kesinleştiği,
… İş Mahkemesinin 2014/… esas 2015/… karar sayılı 13/05/2015 tarihli kararında hüküm altına alınan alacağa ilişkin … İcra Dairesinin 2015/… esas sayılı dosyasında 05/06/2015 tarihinde takip başlatıldığı ve dava dilekçesinde de açıkça belirtildiği üzere ödemenin takip dosyasına yapıldığı,
Her ne kadar dosya kapsamında takip dosyasına yapıldığı belirtilen ödemenin hangi tarihte yapıldığı net olarak belirlenemese de, gerek takip tarihinin 05/06/2015 olması, gerekse dava dilekçesi ekinde yer alan 20/07/2015 tarihli ödeme emri belgesi göz önünde bulundurulduğunda, her halükarda ödemenin, iflas kararı verilen tarihten sonra yapıldığı ve rücuen alacağın iflas kararından sonra doğduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda alıntılanan Yargıtay … HD 13/06/2017 tarih 2015/… esas 2017/… karar, Yargıtay 23.HD 05/04/2016 tarih 2016/2556 esas 2016/2121 karar, Yargıtay 13. HD 22/12/2014 tarih 2014/31959 esas 2014/41029 karar sayılı emsal Yargıtay ilamlarından da açıkça anlaşılacağı üzere, bu durumda dava konusu alacağın, iflas alacağı ve masa borcu değil, iflas tarihinden sonra doğan genel nitelikte alacak olduğu, kayıt kabul davası niteliğinde olmadığı, İİK 235.maddesinin uygulanamayacağı anlaşılmakla birlikte, özel hukuk hükümlerine tabi olan rücuen alacak davasında, davacı idarenin tacir olmadığı ve davanın mutlak ticari dava niteliğinde de olmadığı hususları da göz önünde bulundurulduğunda uyuşmazlığın genel Mahkemelerde görülmesi gerektiği kanaatine varıldığından, Mahkememizin görevsizliğine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda izah olunan nedenlerle;
1-İş bu davaya bakmaya Mahkememiz görevli olmadığından HMK ‘nun 114/1-c ve 115/2 madde uyarınca Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
Görevli ve yetkili mahkemenin BURSA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2-Mahkememiz kararının temyiz edilmeksizin kesinleşmesi halinde daha önce … Asliye Hukuk Mahkemesince görevsizlik kararı verildiğinden olumsuz görev uyuşmazlığının halli merci tayini için dosyanın YARGITAY ilgili Hukuk Dairesine gönderilmesine,
3-Merci tayini sonrasında verilen kararda mahkememizin görevli bulunmaması halinde dosyanın re’sen görevli … Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine,
4-6100 sayılı HMK 331/2 madde ve bendi uyarınca yargılama giderlerinin yetkili ve görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya başka bir yer Mahkemesi aracılığı ile gönderilecek bir dilekçe ileYargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.16/11/2020

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır

“5070 sayılı yasanın 5. Ve 22. Maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”¸

“Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır”