Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/438 E. 2023/168 K. 24.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/438 Esas
KARAR NO :2023/168

DAVA:Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:31/08/2020
KARAR TARİHİ:24/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “Müvekkil şirket uzun yıllardan bu yana gıda, kozmetik ve sair alanlarda toptan ve perakende alım, satım, dağıtım vb. alanlarda ticari faaliyetlerini yürütmekte olup sektörün önde gelen dağıtım şirketlerinden biri olduğunu, tüm ticari ilişkilerinde azami titizlik gösteren müvekkil şirketin kalite bilinci had safhada olup taahhüt ve yükümlülüklerini kurulduğu günden bu yana büyük bir
özenle yerine getirdiğini, bununla beraber müvekkil şirket gerek ticari gerek hukuki nitelikteki tüm işlem ve eylemlerinde basiretli bir tacir olmanın gereklerini yerine getirmekte olduğunu, edimlerini dürüstlükle ifade ettiğini. 01.01.2017 tarihinde müvekkil şirket ile davalı arasında “Distribütörlük Sözleşmesi” başlıklı bir sözleşme imzalandığını, ancak distribütör sıfatını haiz olan müvekkil şirket bütün yükümlülüklerini titizlikle yerine getirmesine rağmen davalının borca aykırılık teşkil eden davranışlarından ötürü 15.01.2019 tarihinde taraflararasındaki sözleşme ilişkisinin sona erdiğini, dava konusu taleplerine anlaşılması
adına öncelikle işbu sözleşmesinin taraflar arasındaki uyuşmazlık bakımından önem arz eden hükümlerine yer vermekte yarar gördüklerini, şöyle ki, sözleşmenin konusu, 2.maddede düzenlendiği üzere davalı tarafından üretimi ya da satışı gerçekleştirilen ürünlerin müvekkil şirket tarafından satış ve dağıtımı ile buna ilişkin hak ve yükümlülüklerin düzenlenmesidir, denmektedir. Sözleşmenin yürürlük süresi 1 yıl
olarak belirlendiğini. Ancak mad. 15.1 hükmüne göre, sözleşmenin sona ermesinden en az 30 gün önce tarafların yazılı fesih bildiriminde bulunmamaları halinde sözleşme aynı koşullarda 1 yıl süre ile yenilenmiş sayılmaktadır. Bu yenileme kuralı ilk yenilemeyi takip eden yıllar için de geçerlidir, denmektedir. Müvekkil şirket, mad 3.1 hükmüne göre sözleşme konusu ürünlerin, davalının faaliyet yürüttüğü coğrafi bölgede
yer alan müşterilere satış ve dağıtımı hususunda münhasır distribütör olarak yetkilendirilmiştir, denmektedir. Dolayısıyla, işbu hüküm ile davalı, söz konusu bölgede ürünlerin dağıtımına ilişkin olarak başka firmalara yetki veren anlaşmalar yapmaktan men edilmektedir, denmektedir. Sözleşmenin mad. 3.3hükmüne göre, müvekkil şirket ürünleri sadece sözleşmede kararlaştırılan bölgede satacak olup ilgili
bölge dışında satış, pazarlama ve dağıtım yapmaktan kesin olarak men edilmiştir, denmektedir. Sözleşmenin 6.maddesinde davalı tarafından müvekkil şirkete uygulanan fiyatlara ilişkin hükümlere yer verildiğini. Buna göre; Müvekkil şirket, ürünleri davalıdan sözleşme ekinde yer alan fiyat listesindeki fiyatlara %12 iskonto uygulanarak satın alacaktır, denmektedir. Peşin ödeme durumunda ekstradan %2,5
iskonto daha uygulanacaktır, denmektedir. Müvekkil Şirket, 3 aylık dönemler için öngörülen satış hedeflerini tutturduğu takdirde bu döneme ilişkin fatura edilen net satış(sell-in) üzerinden %2 ciro primine hak kazanacaktır, denmektedir. Sözleşmenin 7.maddesinde müvekkil şirket tarafından teslim edilecek teminat mektubu tutarı tayin edilmiş olup buna ilişkin vergi, harç ve komisyon gibi masraflar yıllık satış bedelinin
%1’lik kısmını aşmamak kaydı ile davalı tarafından karşılanacaktır, denmektedir. Sözleşmenin 15.maddesinde davalıya tek taraflı fesih imkanı tanıyan birtakım koşullar düzenlenmiş olup taraflar arasındaki sözleşmesel ilişki devam ederken bu koşulların hiçbirinin gerçekleşmediğini. Dolayısıyla sözleşmenin hiçbir suretle davalı tarafından haklı nedenle feshinin söz konusu olmadığını. Müvekkil şirket ile davalı
arasında imzalanan distribütörlük sözleşmesinin yanı sıra taraflar arasında birtakım sözlü mutabakatların mevcut olduğunu. Bu mutabakatlar firmalar arasındaki yazışmalara da yansımış olup taraflar açısından sözleşmeye ek olarak başkaca hak ve yükümlülükler de yaratılmış vaziyette olduğunu. Bir başka anlatımla, bu sözlü mutabakatlar distribütörlük sözleşmesinin eki niteliğinde olduğunu. Bu kapsamda
taraflar arasında anlaşmaya varılan hususlardan birisi, Müvekkil Şirketin sözleşme kapsamında müşterilerine yaptığı sell-out satışlarda uyguladığı iskonto bedelleri toplamının ilgili döneme ilişkin toplam cironun %5’lik kısmını aşan tutarının davalıya fatura edileceğini. Bu durumu bir örnekle izah etmek gerekirse; Müvekkil Şirketin davalıdan bir ayda 1000.000,00-TL bedelinde ürün satın aldığını farz edelim. Bu
miktardaki ürün için müvekkil şirketin yapacağı ödeme sözleşmeye göre %12 iskonto(indirim) kararlaştırıldığı için 100.000,00 – (100.000,00 x %12) = 88.000,00-TL olacağını, bu durumda müvekkil şirketin karşılığı 100.000,00 – 88.000,00 = 12.000,00-TL olacağını, daha sonra müvekkil şirket, almış olduğu bu ürünlerin kendi belirlediği çeşitli iskonto oranlarını uygulayarak kendi müşterilerine satacağını (sell-out
satışı). Müvekkil şirketin ürünleri müşterilerine %8 iskonto ile sattığını düşünelim. Bu iskonto oranı fiyat listesinde yazılı miktarlara uygulanacak olup müvekkil şirketin yaptığı satışlar sonucunda elde edeceği gelir 100.000,00 – (100.000,00 x %8) = 92.000,00-TL olduğunu, yani uygulanmış olan iskonto 8.000,00-TL olduğunu. İşte taraflar arasındaki sözlü mutabakat ile kararlaştırılan husus bu iskontonun yalnızca
%5’lik oranın uygulanması ile müvekkil şirket’e yüklenecek tutarın 5.000,00-TL olarak görüldüğünü oysa sell-out satışlarda uygulanan toplam iskonto 8.000,00-TL olduğundan davalının ödemesi gereken tutar 8.000,00 – 5.000,00 = 3.000,00-TL olduğunu, somut olaya bakıldığında, bu tutara ilişkin olarak 13.12.2017 tarihinde müvekkil şirket tarafından bir yıllık döneme ilişkin olarak 72.723,40-TL bedelli fatura
tanzim edilmiş olduğunu, davalı tarafından bu fatura kabul edildiğini ve cari hesaba işlendiğini, bahse konu faturanın açıklama kısmında sözünü ettiğimiz %5’lik iskonto üstü için davalının katılımına ilişkin ibare açıkça yer aldığını. “ Bayi desteği” ibaresi de katılımın sell-out satışlara ilişkin olduğunu, gösterdiğini. Bu durum sözlü mutabakatın varlığını açıkça ortaya koymakta olup tarafımızca ayrıca davalı bünyesinde satış ve
pazarlama departmanında ilgili dönemde çalışması bulunan ve/veya direktör pozisyonunda çalışan; Müvekkili şirket ile yürütülen operasyonlarda doğrudan aktif görevi bulunan tanıklar dinletileceğini belirttiğini. Sözleşmenin Sona Ermesi ve Hukuki Tespitler; müvekkil şirket ile davalı arasında 01.01.2017 tarihinde akdedilen sözleşme, ilgili hükümde öngörülen usule göre feshedilmediğini 1 yıl süre ile uzamış olup 01.01.2018-31.12.2018 tarihleri arasında da yürürlük kazandığını, bu durumda sözleşmenin feshedilmesi için sona erme tarihi olan 31.12.2018 tarihinden en az 30 gün önce yani en geç 01.12.2018 tarihine kadar karşı tarafa yazılı ihtar gönderilmesi gerekliliğinin ortaya çıktığını. 2018 yılı içerisinde de gerek davalı gerekse müvekkil şirket sözleşmeye uygun olarak karşılıklı iş ve işlemlerini sürdürdüğünü. İlgili fesih
tarihi (01.12.2018) geçmesine rağmen taraflardan birinden diğerine herhangi bir yazılı fesih ihtarı gönderilmediğini sözleşme ikinci defa 1 yıl süre ile uzatılmış, 01.01.2019-
31.12.2019 tarihleri arasında da yürürlük kazanmıştır. Belirtmek gerekir ki, davalı açısından herhangi bir haklı fesih nedeni doğmadığını, dolayısıyla sözleşmeyi feshetmek için mad.15.1’de öngörülen 30 günlük süreye iki tarafın da riayet etmesi gerektiğini. sözleşmenin taraflarca feshedilmemesi üzerine 1 yıl daha uzaması nedeniyle müvekkil şirket sözleşmesel edimlerini daha iyi ifa edebilmek için dağıtım
ağını güçlendirme yoluna gittiğini ve talebi karşılayabilmek adına daha büyük bir depo kiralayarak işyerini de farklı adrese taşıdığını. Müvekkil şirket tamamen davalı tarafından yaratılan güvene dayanarak bu şekilde hareket ettiğini, nitekim davalı herhangi bir fesih ihbarında bulunmadığı gibi davalı bünyesinde çalışan ve müvekkil şirket ile sürdürülen operasyonları yürüten satış sorumluları da müvekkil şirket’e tüm
Avrupa yakası için münhasır distribütörlük verileceğini ifade ettiklerini, işbu husus bildireceğimiz tanıkların ile de doğrulayacağını, ne var ki müvekkil şirket, faaliyet yürüttüğü bölgedeki müşterilere ilişkin olarak davalının, müvekkil şirket ile arasındaki sözleşmeyi feshetmeksizin başka bir firma ile anlaşmaya vardığı bilgisine ulaşıldığını, bu konuda müvekkil şirkete önceden herhangi bir yazılı ve/veya sözlü bildirimde bulunulmadığını, davalı tamamen oldu bittiye getirerek müvekkil şirketin münhasır yetkili olduğu bölgedeki müşterilere yapılacak ürün satış ve dağıtımı için bir başka firmayı yetkili kıldığını. Belirtmek gerekir ki, sözleşme
özgürlüğü gereği davalının başka firmalarla anlaşma yapmasının önünde bir engel olmasa da bu özgürlüğün diğer sözleşmesel ilişkilere halel getirmeyecek şekilde kullanılması gerektiğini, zira sonradan yapılan sözleşmelerin önceki sözleşmelerde düzenlenen hükümlere aykırılık taşıması halinde ilk sözleşme açısından borca aykırılığın gündeme gelebileceğini. yukarıda da ifade ettiği üzere sözleşme’nin 3.1
maddesi ile davalı, söz konusu bölgede ürünlerin dağıtımına ilişkin olarak başka firmalara yetki veren anlaşmalar yapmaktan men edildiğini. yani davalı hem sözleşme’nin açık hükmüne aykırı hareket ettiğini, hem de müvekkilin sözleşmeden kaynaklanan, hak ve yükümlülüklerini işlemez/ifa edilmez hale getirildiğini ve anlamsızlaştırıldığını. müvekkil şirket ocak-2019 itibariyle ikinci kez yenilenerek geçerli olan distribütörlük sözleşmesine göre münhasır distribütör konumunda olduğunu. bununla birlikte, davalıdan almış olduğu ürünleri ancak ve ancak sözleşme ekinde belirtilen bölgedeki müşterilere satma yetkisine sahip olduğunu. ne var ki, müvekkil şirket açısından söz konusu bölgedeki müşterilere satış yapmak davalının davranışı nedeniyle hukuken imkansız hale geldiğini. nitekim davalı, bu bölge için başka firma ile anlaşmaya vardığı için müvekkil şirketin elinde kalan malları satmasının bir yolu kalmadığını. bu doğrultuda ifade etmek gerekir ki, tarafların sözleşmeden kaynaklanan esas edimlerinin yanı sıra birtakım yan borçları da bulunduğunu, bu kapsamda, tarafların karşı tarafın haklarını kullanmasına engel olmama ve/veya söz konusu hakların kullanımını imkansız hale getirmeme yükümlülüğü bulunmadığını, şayet bu yükümlülük ihlal edilirse karşı taraf
bakımından kusurlu imkansızlık söz konusu olacağını, bu durum bir başka anlatımla “Yapmama borcun ihlali” anlamına geldiğini, müvekkil şirketi davalı ile sözleşmeakdetmeye sevk eden temel unsurun davalıdan satın alınan ürünlerin satış ve dağıtımını gerçekleştirmek suretiyle gelir elde etmek olduğunu, hal böyle iken davalının sözleşmeden kaynaklanan borcu ürünlerin müvekkil şirkete satışını gerçekleştirmekten ibaret olmadığını müvekkil şirketin daha sonra bu ürünleri müşterilere ulaştırmasına engel olunmaması da gerektiğini, aksi takdirde yukarıda belirtildiği üzere davalının kusuruna dayalı bir imkansızlık hali ortaya çıktığını,
“yapmama borcun ihlali” gündeme geldiğini, zira davalı tarafından başka bir distribütör ile anlaşılması nedeniyle müvekkil şirketin elindeki ürünlerin kendibölgesinde satışını gerçekleştirmesinin mümkün olmadığını. Sözleşmenin mad.3.3 göremüvekkil şirketin başka bir bölgede ve/veya kendi seçtiği müşterilere satış yapmasınınmümkün olmadığını, müvekkil şirket her ne kadar davalı tarafından zarara uğratılsa da yalnızca kanunun cevaz verdiği hakları kullanmaya özen göstermiş, sözleşmeye aykırı davranmaktan da imtina ettiğini. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 126. addesi sürekli edimli sözleşmelerde borçlunun temerrüdüne bağlanan sonuçları düzenlediğini, öncelikle belirtmek gerekir ki müvekkil şirket ile davalı arasındaki distribütörlük ilişkisi, belli periyotlarla düzenli mal alımı içerdiğinden ve süreklilik arz ettiğinden sürekli edimli sözleşme niteliğinde olduğunu, öte yandan, davalının başka bir firma ile anlaşmak suretiyle müvekkil şirketin ürün satış ve dağıtımı yapmasına engel olması borca aykırılık teşkil ettiğini ve borçlunun temerrüdüne yol açtığını, o
halde TBK m.126 işbu olay bakımından uygulama alanı bulunduğunu, söz konusu madde: “İfasına başlanmış sürekli edimli sözleşmelerde, borçlunun temerrüdü halinde alacaklı, ifa ve gecikme tazminatı isteyebileceği gibi, sözleşmeyi feshederek, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir” denmektedir. Hükmünü ihtiva ettiğini, bu doğrultuda müvekkil şirket,
davalı yanın borca aykırı davranışı nedeniyle temerrüde düşmesine dayanarak elinde kalan ve depoda muhafaza ettiği ürünleri davalıya iade etmek suretiyle sözleşmeyi sona erdirme iradesini fiilen açıklandığını davalı da iade edilen ürünleri teslim almak suretiyle sözleşmenin sona erdiği olgusunu kabul ettiğini. akabinde de taraflar, müvekkil şirketin elinde kalan ürünlerin tamamının iade edildiğine ilişkin mutabakata
varıldığını, böylelikle müvekkil şirket, TBKm.126’nın kendisine vermiş olduğu yetki ile sözleşmeyi haklı nedenle feshetmiş olduğunu yine aynı hüküm çerçevesinde müvekkil şirketin birtakım talep hakları doğduğunu. önemle ifade etmek istediklerini, borca aykırılık nedeniyle müvekkil şirketin sözleşmeyi sona erdirme yoluna gitmesi hiçbir surette haklarından vazgeçtiği veyahut davalının borca aykırı davranışlarına onay verdiği anlamına gelmediğini, bahse konu mutabakat yalnızca elde kalan malların iadesinin gerçekleştiği ve bunlara ilişkin ödemelerin yapıldığına ilişkin olduğunu, müvekkil şirketin zararlarının giderimini veyahut
davalıdan sair hak ve alacaklarını talep etme hakkına baki olduğunu, herhangi bir karışıklığa mahal vermemek adına belirtmek gerekir ki davalının temerrüde düştüğü an borca aykırı davranışın gerçekleştiği an olduğunu. zira davalı, müvekkil şirket münhasır distribütör iken ve yalnıza belli bir bölgede satış ve dağıtım yapmasına izin verilmişken başka bir firma ile anlaşmak suretiyle yapmama borcunu ihlal ettiğini., yapmama borcunun ihlalinde temerrüt anı tıpkı haksız fiilde olduğu gibi eylemin gerçekleştiği an olup ayrıca bir ihtara ve/veya bildirime gerek olmadığını. o halde davalının diğer firma ile akdettiği sözleşmenin yürürlük kazandığı an müvekkil şirketle arasındaki sözleşme bakımından temerrüdün meydana geldiği an olduğunu, bahse konu sözleşmenin müvekkil şirketin davalıdan son mal alımını gerçekleştirdiği 20.12.2018 tarihinden kısa bir süre sonra yürürlük kazandığını tahmin ettiğini, Sözleşmeden Doğan Alacaklar ve Müvekkilin Uğradığı Zararlar; TBK m.126 hükmüne göre sözleşmeyi fesheden tarafın “sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden
uğradığı zararın giderilmesini” isteme hakkına mevcut olduğunu. Belirtmek gerekir ki, sözleşme davalının borca aykırı davranışları nedeniyle feshedilmemiş ola idi sona erme tarihi 31.12.2019 olacağını, ancak sözleşme 15.01.2019 tarihinde elde kalan ürünlerin tamamen iade edilmesi suretiyle fiili olarak sona erdirilmiş olup süresinden çok uzun bir zaman önce feshedilmiş bulunduğunu, bu itibarla müvekkil şirket, hem
davalının edimini gereği gibi ifa etmemesi nedeniyle zarara uğramış hem de sözleşmenin devam edeceğine duyduğu güvenle birçok masraf yaptığını, bununla birlikte yine aynı hüküm çerçevesinde müvekkil şirket bahse konu süre zarfında önemli ölçüde kar kaybına uğradığını, kuşkusuz burada sözü edilen tüm zarar kalemleri “müspet zarar” kapsamında değerlendirilmesini, nitekim uyuşmazlık konusu olayda
müvekkil şirketi zarara uğratan olgu, davalının edimini gereği gibi ifa etmemiş olduğunu, buna göre yüksek mahkeme içtihadı ile de sabit olduğu üzere müvekkil şirketin uğramış olduğu doğrudan zararların tazmin edilmesinin yanı sıra kar mahrumiyetini de davalıdan talep etme hakkının mevcut olduğunu. bu doğrultuda, ilgili yasa hükmü ile Yargıtay içtihadı çerçevesinde ve müspet zarar kapsamında; müvekkil
şirketin satışı imkansız hale gelen ürünlerin bu andan davalıya tamamen iade anına kadar muhafazası için (22.12.2018-15.01.2019 tarihleri arası) kullanılan depo için ödenmiş yıllık kira bedelinin ilgili döneme denk düşen kısmı (fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL); Malların depoda teslim alınması, istifi, muhafazası ve iadesi için yapılmış olan her türlü işçilik masrafları (fazlaya ilişkin
haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL); Bu işlerin görülmesi için müvekkil şirketin 4 depo çalışanı 1 hafta boyunca aralıksız olarak çalıştırmış olduğunu, müvekkil şirketin sözleşme ilişkisinin devam edeceğine duyduğu inançla daha geniş bir depo kullanmak üzere işyerini başka yere taşımak için yapmış olduğu tüm işçilik masrafları (fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL); bu işlerin görülmesi için müvekkil Şirket’in 10 personeli yaklaşık 20 gün boyunca çalıştığını, hesaplamaya esas olması ve ortalama bir bedel belirlenmesi bakımından tüm çalışanların Aralık-2018(Ek-8) ve Ocak-2019(Ek-9) aylarına ait maaş bordrolarını ekte sunduklarını, sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi nedeniyle müvekkil şirketin uğramış olduğu kar mahrumiyeti (fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik1.000,00-TL) olmak üzere toplamda 4.000,00-TL tutarında müspet zararın davalı tarafından tazmin edilmesine karar verilmesini sayın mahkemenizden talep ettiklerini. müvekkil şirketin uğramış olduğu kar mahrumiyetini
hesap edebilmek için öncelikle davalının 2019 yılı için belirlemiş olduğu ürün fiyat listesi esas alınarak müvekkil şirketin sözleşme süresi sonuna kadar elde edebileceği kar tahmini olarak hesaplanması gerektiğini. daha sonra sözleşmenin feshi nedeniyle müvekkil şirketin başka bir firma ile anlaştığı ihtimalde bu distribütörlük ilişkisinden 2019 yılı sonuna kadar elde etmiş olduğu karın hesap edilmesi gerekir. bu iki tutar arasındaki fark mahrum kalınan kar olup müspet zarar kapsamında davalıdan talep ettiklerini. bu kapsamda belirtmek gerekir ki, müvekkil şirket sözleşmesinin feshini takiben iflasının eşiğine kadar gelmiş olup sırf
zarara uğramamak adına fiyat konusunda yeterli müzakere imkanına sahip olmaksızın 25.01.2019 tarihinde “ … Turizm ve Ticaret A.Ş.” unvanlı şirket ile yeni bir distribütörlük sözleşmesi imzalamıştır. sözleşme ile kurulan ticari ilişkiler kapsamında 2019 yılısonu itibariyle müvekkil şirketin gelir ve gider tabloları değerlendirildiğinde davalı ile akdedilmiş sözleşmenin feshi nedeniyle zarara uğranıldığı açıkça görüleceğini, dolayısıyla müvekkil şirketin kar mahrumiyeti yaşadığı izahtan vareste olduğunu, yukarıda arz ve izahına çalıştığımız müspet zarar kalemlerinin yanı sıra, müvekkil şirketin doğrudan doğruya davalı ile arasındaki sözleşmeden kaynaklı talep haklarının mevcut olduğunu, bu kapsamda tekrar belirtmek gerekir ki, müvekkil şirket ile davalı arasında imzalanan distribütörlük sözleşmesinin yanı sıra taraflar arasında sözlü anlaşma yapıldığını, bu doğrultuda taraflar arasında anlaşmaya varılan hususlardan birisi de yukarıda da izah edildiği üzere davalının, müvekkil şirket tarafından müşterilerine uygulanan yıllık iskonto bedelleri toplamından cironun %5 ‘lik
kısmını aşan tutar bakımından katılım yapacağını, davalı, bu tutara ilişkin olarak 13.12.2017 tarihinde müvekkil şirket tarafından tanzim edilen 72.723,40-TL bedellifaturayı cari hesabına işlemiş ve ödemeyi yapmış olmasına rağmen 2018 yılına ait,02.02.2019 tarihli ve 93.204,i29-TL bedelli iskonto üstü tutara ilişkin faturayı kabuletmediğini. (Ek-11: 02.02.2019 tarihli … fatura nolu %5’lik iskonto üstü fatura) böylelikle davalı, müvekkil şirket ile yapmış olduğu sözlü anlaşmaya aykırıdavrandığını, gönderilen faturanın iade edilmesi üzerine müvekkil şirket gerek yazılı gerekse de sözlü olarak defalarca iletişime geçmeye çalıştığını, ancak bunların tümü sonuçsuz bırakıldığını, dolayısıyla ödenmemiş olan 93.204,29-TL tutarındaki alacağımızı da ikameetmiş olduğumuz işbu dava kapsamında talep etme zorunluluğumuzun hasıl olduğunu, dava şartı olan zorunlu arabuluculuk başvurusu yapıldığını. müvekkil şirket tarafından dava şartı olan zorunlu arabuluculuk başvurusu yapılmış oluğunu tarafların anlaşmaya varamadıklarını, TTK’ya madde 5/A eklenerek 4.maddesinde belirtilen davalardan konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunluluğu getirildiğini, müvekkil şirket itirazın iptali dava yoluna gitmeden önce 02.06.2020 tarihinde arabuluculuk yoluna başvurmuş 2020/43828 arabuluculuk büro numarası ile 02.07.2020 tarihinde tamamlanan süreçle arabuluculuk son tutanağı anlaşamama
karşılıklı olarak imza altına alındığını, bahse konu tutanak dilekçemiz ekinde yer aldığını, böylelikle tarafımıza işbu davayı açma yolu açıldığını, davalı tarafından satışı imkansız hale getirildiğini elde kalan ürünlerin muhafaza edildiği depo kira bedelini karşılamak için1.000,00-TL: malların depoda teslim alınması, istifi, muhafazası, ve iadesi için yapılmış olan her türlü işçilik masrafı için 1.000,00-TL; müvekkil şirketin taşınma
sürecinde sarf edilen sarf edilen işçilik masrafları için 1.000,00-TL; müvekkil şirketin uğramış olduğu kar mahrumiyeti için 1.000,00-TL olmak üzere toplamda 4.000,00-TL tutarında müspet zararının davalı tarafından tazmin edilmesine; sözlü mutabakat gereği ödenmesi gereken 02.02.2019 tarihli … fatura nolu 93.204,29-TL tutarındaki fatura bedelinin davalı tarafından müvekkil şirkete ödenmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini…” talep ve dava etmişlerdir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde: ”… 6100 sayılı HMK’ nun 119.maddesi ‘(1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur: a) Mahkemenin adı. B) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri e) Davacının
iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri f)iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği g) Dayanılan hukuki sebepler ğ) Açık bir şekilde talep sonucu h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası (2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması halinde, hakim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir.
Bu süre içinde eksikliğinin tamamlanamaması halinde dava açılmamış sayılır…’ denmektedir, şeklinde olup aynı yasanın 121.maddesi ‘(1) Dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirilecek
belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur…’şeklindedir. Sayın mahkeme huzurunda derdest dava açısından dava dilekçesinin sayılan hususları ihtiva etmediğini ve bu anlamda dava dilekçesinin reddi gerektiğini/ davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğunu, ilaveten 6100 sayılı yasanın 121.maddesine göre, davacı dilekçesine
eklediğini iddia ettiği ve çeşitli ek numaraları ile sıraladığı belgeleri müvekkil şirkete tebliğ etmiş olmadığını, görüldüğü kadarıyla, sayın mahkeme huzurunda derdest dosyaya da sunulmuş olmadığını, söz konusu durum başta HMUK’una aykırı olduğu ölçüde müvekkilin savunma haklarının kısıtlanması anlamına gelmekte olduğunu, bu yönüyle de dava dilekçesinin reddi gerektiğini/ davanın açılmamış sayılmasına karar
verilmesi kanaatinde olduğunu, sayın mahkemenin taraflarıyla aynı kanaatte olmaması ihtimaline binaen; söz konusu belgelerin müvekkile tebliğ edilmemiş olması nedeniyle savunma hakkı ihlal edilmiş/ kısıtlanmış olduğundan müvekkile tebliğ edilmesi halinde ayrıca beyanda bulunma hakkımızı saklı tutmakta olduğunu, zira, tarafımıza/müvekkile dava dilekçesine eklendiği iddia edilen belgelerin eklenmemiş olması nedeniyle dava dilekçesi ile örtüştürülmesi mümkün olamamış olup söz konusu belgelere ve belgelerle dava dilekçesinin örtüştürülmesi/ yeniden değerlendirilmesi noktasında ayrıca beyanda bulunma hakkılarını saklı tuttuklarını, davacı tarafından sunulan dilekçede davanın ‘belirsiz alacak davası’ olduğu belirtilmiş olup 6100 sayılı hmk’nın 107.maddesine göre, belirsiz alacak davası açılabilmesi için davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin davacıdan beklenememesi veya bunun imkansız olması halinde belirsiz alacak davası açılması mümkün olduğunu, dava konusu olay açısında değerlendirildiğinde;
davacının alacaklı olduğu iddialarını ve alacaklı olduğunu iddia ettiği kalemleri kabul etmediklerini, bununla birlikte bir an için öyle olduğu varsayılsaydı dahi herhangi bir kabul anlamına gelmemek adına belirttiğini; alacaklı olduğunu iddia olunan kalemlerin veya alacaklı olduğunu iddia olunan miktar veya değerin tam ve kesin olarak belirlenememesi gibi bir durum söz konusu olmadığı gibi imkansızda olmadığını, bu
nedenle, belirsiz alacak davası açılmasının mümkün olmadığını, bu yönüyle de sayın mahkeme huzurundaki davaya ilişkin dava dilekçesinin reddi gerektiğini/ davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduklarını, müvekkilden alınan bilgi doğrultusunda belirttiğini; davacı taraf ile müvekkil 2017 yılında çalışmaya başladığını, ekte sunulan belgelerin incelemesi ile de teyit olacağını; 15.02.2019
tarihinde müvekkil son ödemesini yaptığını, söz konusu ödeme öncesinde karşılıklı yapılan mutabakat görüşmelerinde yaklaşık olarak 11.02.2019 tarihinde 89.442 TL ödeme yapılması gerektiği müvekkile belirtildiğini akabinde müvekkil tarafından 15.02.2019 tarihinde 89.442,87 TL ödeme yapılmış ve bakiyenin sıfırlandığını, ekte sundukları iade faturalarının ve sair diğer belgelerin incelemesi ile de teyit olacağı üzere iade sürecinin aralık 2018 de başladığını, 2019 yılı ocak ayı ortası iadelerin tamamlandığını ve yaklaşık toplam KDV dahil 2 milyon 325 bin 368 TL değerinde iade gerçekleştiğini belirtmenin mümkün
olduğunu. 2018 yılına dayanan iade sürecinin varlığına ve nakliye dokümanlarında teslim eden sıfatıyla imzası bulunmasına rağmen davacının tüm bu süreci inkar etmesinin yerinde olmadığı izahtan vareste olduğunu, zira, davacı ekli belgelerle ispat edilen iade sürecine rağmen hala Ocak 2019 itibariyle sözleşmenin yenilendiğini ve bölgede münhasır distribütör olduğunu iddia etmekte olduğunu, ekli belgelerin
incelenmesi ile de teyit olacağı üzere en son Aralık 2018 tarihinde mal/ürün gönderilmiş olup akabinde iade sürecinin başlatıldığını, ekte sunulan ocak-şubat 2019 döneminde yapılan yazışmalar taraflar arasındaki ticari ilişkinin eksik ödemeler bazında sonlanmasına delil teşkil etmekte olduğunu, karşılıklı yapılan mutabakat sonucu müvekkil tarafından ödenen 89.422,87 TL’nin davacıya ödenmesi ile müvekkilden başkaca hak ve alacağı kalmadığının açık olduğunu, davacı tarafından sunulan dilekçede, müvekkilin borca aykırı davrandığı iddia edilerek 15.01.2019 tarihinde sözleşme ilişkisinin sonlandırıldığının belirtildiğini, öncelikle belirtmek
istedikleri; taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine son veren bizzat davacının kendisidir ki zaten sayın mahkemeye sunulan dilekçede işbu husus açıkça ikrar edildiğini, bunun dışında davacı taraf distribütörlük sözleşmesinin yanı sıra taraflar arasında bir takım sözlü mutabakatlar olduğu bu mutabakatların yazışmalara yansıdığı ve taraflar açısından sözleşmeye ek olarak başkaca hak ve yükümlülükler
yaratıldığını iddia etmekte olduğunu, davacının iddialarını kabul etmek anlamına gelmemek kaydıyla belirtiyorlar ki; sözlü mutabakat olduğu ve bunlara dair yazışmalar olduğu iddia edilip buna dair herhangi bir yazışma, delilin dosyaya sunulmadığını, davacının iddiası ispatlanmamış, tek taraflı iddia niteliğinde olduğunu ve elbette kabulünün mümkün olmadığını, davacı taraf sadece söylem düzeyindeki ispatlanmamış, tek taraflı söylem niteliğindeki iddiasını daha da ileriye taşıyarak varlığını iddia ettiği sözlü mutabakatın distribütörlük sözleşmesinin eki olduğunu belirterek kendilerince bir takım hesaplamalar yapmış olup müvekkilden ödeme talep
ettiğini, belirtmek isteriz ki; davacı tarafından varlığı iddia edilen sözlü mutabakat iddiasını kabul etmediklerini, söz konusu iddia sadece davacının tek taraflı söylemi niteliğinde olup bu sözlü mutabakatın firmalar arası yazışmalara yansıdığı iddia edilmekle birlikte varlığı tek taraflı iddia edilen yazışmaların nerede olduğunu, neden sayın mahkeme dosyasına eklenmemiş ve eş zamanlı olarak müvekkile tebliğ edilmediğini, sadece ispatlanmamış söylem düzeyinde olan söz konusu iddiaların kabulünün mümkün olmayacağının izahtan vareste olduğunu, davacı taraf ispatlanmamış söylem düzeyini aşmayan tek taraflı iddiasında ilaveten 13.12.2017
tarihinde davacı tarafından bir yıllık döneme ilişkin 72.723,40 TL bedelli fatura tanzim edildiğini, müvekkil tarafından bu faturanın kabul edilip cari hesaba işlendiğini, bayi desteği açıklamasının sözlü mutabakatın varlığını ortaya koyduğunu iddia etmekte olduğunu, söz konusu iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, davacının iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla/herhangi bir kabul anlamına
gelmemek üzere bir an için varsayımsal olarak kabul edildiği düşünülseydi dahi;
mutabakat/anlaşma adı verilen husus süregelen bir eylemi ifade etmekte olduğunu, dava konusu olay açısından bu şekilde bir durumun söz konusu olmadığını, hatta 2018 yılına ilişkin olarak davacı tarafından kesilen fatura müvekkil tarafından kesinlikle kabul edilmediğini ve karşı fatura kesildiğini, davacının bu yöndeki iddialarının da kabulünün mümkün olmadığını, davacının iddialarını kabul anlamına
gelmemek kaydıyla/herhangi bir kabul anlamına gelmemek üzere bir an için davacının 2017 yılında kesmiş olduğu faturanın müvekkil tarafından kayıtlara alınmasının/cariye işlenmesinden herhangi bir kabulün ortaya çıktığı varsayımsal
olarak düşünülseydi dahi bu durumun sadece 2017 için geçerli olduğu sonucunun
ortaya çıkacağını 2018 yılında davacı tarafından kesilen fatura müvekkil tarafından kabul edilmediğini, bu durum dahi davacının bu yöndeki iddialarının yerinde olmadığını ispatlar nitelikte
olduğunu, yine davacının iddialarının kabulü anlamına gelmemek üzere bir an için varsayımsal olarak davacı tarafından ileri sürülen iddialar kabul edilmiş olsa idi dahi belirtmek isteriz ki; davacı tarafın herhangi bir ciro primine hak kazanması için tarafların karşılıklı olarak mutabık kalmaları akabinde mutabakata göre fatura kesilmesi gerektiğini, davacı tarafından sunulan dilekçede müvekkilin sözleşme
özgürlüğü gereği başka firmalarla anlaşma yapmasına bir engel bulunmadığını, davacının kendi iradesi ile aralarındaki sözleşmeyi sona erdirdiğini, müvekkil şirketten tazminat talepleri bulunduğunu, davacının dilekçesinde tek tek sıraladığı taleplerin gerçeği yansıtmadığını ve talep edilebilir nitelikte olmadıklarını, davacı taraf tek taraflı iradesi ile feshettiği sözleşmeye ilişkin olarak, dahi mesnetli olup olmadığına
bakmaksızın artan oranda talepte bulunmaya devam ederek kar mahrumiyeti, kendi özgür iradesi ile bir başka firma ile yaptığı distribütörlük sözleşmesinden uğradığı zararları, varlığını tek taraflı iddia ettiği ve fakat ispat edemediği bu nedenle sadece mesnedi bulunmayan tek taraflı söylem düzeyinde bulunan sözlü anlaşma ve bu anlaşma kapsamında kesildiği iddia olunan ve fakat müvekkil tarafından kabul
edilmeyen fatura bedeli vb taleplerde bulunduğunu, sayın mahkeme huzurundaki herhangi bir mesnede dayanılmadan zarara uğranıldığı iddiası ve karşı tarafın dilekçesinde herhangi bir dayanak/mesnet olmadan ileri sürülen taleplerin varlığını, söz konusu taleplerin mesnetsiz/dayanaksız olduğunu ve talep edilmesinin söz konusu edilemeyeceğini, haricen edinilen bilgi kapsamında davacı tarafın iş yeri
adresini taşımasının tek nedeni önceki adreslerinin mal sahipleri ile yaşadıkları problemler olduğunu ve dahi konunun yargıya taşındığını harici bilgi olarak ilettiklerini, davacı tarafı dilekçesinde atıf yaptığı işbu dilekçesinin ekinde sayın mahkemeye sundukları distribütörlük sözleşmesinin 15.6. maddesine göre; distribütör- davacı her ne sebeple olursa olsun müvekkilin konuya dair açık muvafakat içeren yazılı onayını
almaksızın operasyonunu durduramaz yahut durdurmak üzere yavaşlatamaz, distribütör müvekkil ile çalışmasını sona erdirmek üzere operasyonunu durdurma kararı aldığı takdirde müvekkile 2(iki) ay kadar zaman verip ve feshi iki aylık ihbar öneline tabi olarak yazılı olarak bildirdikten sonra iki ay boyunca operasyonu yavaşlatmamakla yükümlüdür, faaliyetlerini, müvekkili buna dair açık onay içeren
yazılı onayını almaksızın durdurması durumunda veya durdurmak üzere yavaşlatması durumunda müvekkile, müvekkilin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 200.000 Amerikan doları cezai şartı başkaca herhangi bir ihtara/ihbara lüzum olmaksızın tamamen ödemekle yükümlüdür, bu miktarın ödenmemesi halinde müvekkilin teminatı irat kaydetme hakkı mevcut olup davacı tek taraflı iradesi ile sözleşmeyi fesheden taraf kendisi olduğu halde mesnetli olup olmadığına bakmaksızın sayısız talepte bulunduğunu, sadece anılı madde değerlendirildiğinde asıl talepte bulunması gereken/dava açması gereken tarafın müvekkil olduğu hususu son derece açık olduğunu, aynı sözleşmenin 16.1. maddesi: ‘…distribütöri …’ten (mevcut veya ileride) müşteri kazandırıcı işlemler, iyi niyet, kar kaybı, yatırım veya organizasyon maliyeti veya benzeri herhangi bir neden ileri sürerek tazminat, zarar, ziyan, ücret, veya sair nam altında hiçbir bedel talep edemez. Distribütör, Aktif aleyhinde müşteriler nezdinde menfi yönde etkileyecek işlem ve eylemlerden kaçınmakla yükümlüdür. Bu
hüküm sözleşme süresince de geçerlidir…’ şeklinde olduğunu, davacı tarafındansunulan dilekçe ve içeriğini / ileri sürülen iddiaların hiçbirinin müvekkil tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığını, gerek ilgili mevzuat kapsamında gerekse sayın mahkemeye sunmuş olduğu sözleşmede de cevaz verildiği üzere huzurdaki davaya konu distribütörlük sözleşmeleri, tek satıcılık sözleşmelerinde asgari alım hedefi
kotasının karşılanmaması, distribütör/tek satıcının sürümü artırma faaliyetleri kapsamında başarı sağlayamaması, elverişli olmayan/düşük satışlar gerçekleştirmesi vb durumlarda sağlayıcının satış ve dağıtımın aksamadan ifasını temin etmek için, faaliyet bölgesinde ürün satışının sağlanabilmesi ve/veya elverişli şekilde sağlanması için tedbirler alması mümkün oluğunu bu durum Yargıtay yaygın içtihatları ile de sabit
olduğunu, müvekkilin başta cezai şart talep etme hakkı olmak üzere çeşitli yaptırımları taraflar arasında akdedilen sözleşmede açıkça hüküm altına alındığını, bu nedenlere binaen; müvekkilinin fazlaya ilişkin tüm talep/takip/dava/yasal haklarını saklı tuttuğunu sayın mahkemenin bilgisine,…” talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davanın; 01/01/2017 tarihinde taraflar arasında distrübütörlük sözleşmesinin bağıtlandığı, davalının edimlere aykırı davranması iddiasına dayalı olarak sözleşmenin feshedildiği, davacının uğramış olduğu zararların tazmini talebinden kaynaklı alacak davasından ibaret olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekili davada; Taraflar arasında imzalanan distribütörlük sözleşmesi, 13.12.2017 tarihli … fatura nolu %5’lik İskonto Üstü Fatura, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/8 E. ve 2015/10 K. sayılı kararı, taraflar arasındaki 2019 yılına ait Cari Hesap Ekstresi, ürün Listesi, yıllık depo kira ödemesini gösterir cari hesap ekstresi, müvekkil Şirket çalışanlarına ait maaş bordroları, “… Turizm ve Ticaret A.Ş.” ile Müvekkil Şirket arasında imzalanan distribütörlük sözleşmesi, 02.02.2019 tarihli … fatura nolu %5’lik İskonto Üstü Fatura, taraflar arasında akdedilen sözleşmeye ilişkin mailleşmeler, 02.07.2020 tarihli hukuk uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk son tutanağı, müvekkil şirkete ait her türlü defter, e-defter, ticari kayıt, fatura, makbuz ve sair belgeler, emsal yargıtay kararları, bilirkişi, tanık, keşif, ikamesi mümkün her türlü delile dayanmıştır.
Tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda dosyanın mali bilirkişiye tevdii edildiği, 24/11/2021 tarihli SMMM bilirkişi raporunda özetle; 6.1 Davacı ve Davalı şirkete ait ticari defterlerin Elektronik Defter Genel Tebliği
kapsamında e-defter olarak tutulduğu görülmüş olup e-defterlerin yasal sürecinde e-defter beratının alındığı, usulüne uygun tutulan ticari defterlerin sahibi lehine delil vasfına sahip olduğu, 6.2 Davacı ve Davalı şirket kendi ticari defterinde borç alacak bakiyesinin olmadığı, 11.02.2019 tarihinde davacı şirket mutabakat formu imzaladığı, davalı şirket tarafından borcun ödendiği, 6.3 Davacının talep etmiş olduğu elde kalan ürünlerin muhafaza edildiği depo kirasını karşılamak için 1.000,00 TL olduğu, ödenen kiralarla ilgili tarafımıza belge bilgi sunulmadığından Sayın Mahkemenizce talebin kabul edilmesi halinde kira bedeli olarak
şimdilik 1.000,00 TL alabileceği, 6.4 Davacı şirketin Malların depoda teslim alınması istif muhafazası ve iade için yapılmış olan her türlü işçilik masrafı için 1.000,00 TL olduğu, işçilik ödemeleri ile
dosyaya sunulan bordroların olduğu, bu bağlamda işçilik hesaplaması yapılabilmesi için çalışan işçi sayısı ve çalışma saatleri ilgili tarafımıza belge bilgi sunulmadığından Sayın Mahkemenizce talebin kabul edilmesi halinde işçilik bedeli olarak şimdilik 1.000,00 TL alabileceği, 6.5 Davacı Şirketin Taşınması süresince sarf edilen işçilik masrafı için 1.000,00 TL olduğu, işçilik ödemeleri ile dosyaya sunulan bordroların olduğu, bu bağlamda işçilik hesaplaması yapılabilmesi için çalışan işçi sayısı ve çalışma saatleri ilgili tarafımıza belge bilgi sunulmadığından Sayın Mahkemenizce talebin kabul edilmesi halinde işçilik bedeli
olarak şimdilik 1.000,00 TL alabileceği, 6.6 Davacı Şirketin kar mahrumiyeti için uğramış olduğu zarar için 1.000,00 TL olduğu, kar mahrumiyeti ile tarafımıza sunulan 2018 ve 2019 yılı Kurumlar vergisine
göre;
2018 Yılı Ticari Bilanço Karı: 110.562,43 TL,2019 Yılı Ticari Bilanço Karı: 181.757,32 TL olduğu bu verilere göre davacı şirket karında artış olduğundan kar mahrumiyeti hesaplanmadığı,
6.7 Davacı Şirketin 02.02.2019 tarih ve … nolu 2018 %5 Katılım tutarı açıklamalı 93.204,29 TL fatura düzenlediği, davalı yan bu faturaya istinaden 08.02.2019 tarih ve … nolu 93.204,29 TL tutarlı iade
faturası düzenlediği, davacı ve davalı yan kendi ticari defterlerinde kayıt altına aldığı,
Bilirkişi heyetinin 26/05/2022 tarihli ek raporunda özetle; Dosyaya sunulan belgeler arasında; gerek davalının, başka bir firma ile akdettiği herhangi bir distribütörlük sözleşmesine gerekse taraflar arasındaki sözleşmenin Aralık 2018’de sonlandırıldığını gösterir bir anlaşmaya rastlanmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin olağan fesih yoluyla mı feshedildiği yoksa olağanüstü fesih yoluyla mı feshedildiği hususundaki takdirin tamamen Sayın Mahkemeye ait olduğu, Sayın Mahkemenin; a)Sözleşmenin olağan fesih yoluyla sona erdiği kanaatinde olması halinde, davacının davaya konu taleplerine hak kazanamayacağı, b)Sözleşmenin davacı tarafından haklı bir nedene dayanmaksızın olağanüstü fesih yoluyla feshettiği kanaatinde olması halinde; davacı fesihte haksız olacağından davaya konu taleplerine hak kazanamayacağı, c)Davacının sözleşmeyi haklı nedene dayanarak olağanüstü fesih yoluyla sona erdirdiği kanaatinde olması halinde, davacının ispat edebildiği zararlarının tazminini talep edebileceği, Mali yönden 24.11.2021 tarihli kök raporumuzdaki görüşlerimiz değişmediği tespit ve rapor edilmiştir.
Tüm dosya kapsamı bilirkişi kök raporu ve ek raporu birlikte değerlendirildiğinde; Huzurdaki davada hukuki ihtilafın, davacı tarafın 01.01.2017 tarihinde imzalamış olduğu Distribütörlük sözleşmesinden kaynaklanan feshe istinaden ve sözleşmeye dayalı uğramış olduğu fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla 97.204,29 TL alacaklı üzerine çıkmış bulunduğu,
Davacı, davalı ile aralarındaki sözleşmenin herhangi bir bildirim yapılmayarak feshedilmediğinde bahisle sözleşmenin uzadığını, ancak davalının uzayan bu süre içerisinde başka bir firma ile sözleşme
akdederek aralarındaki sözleşmeye aykırı davrandığını, yapmama borcunu ihlal ettiğini ve bu sebeple sözleşmeyi haklı sebeple feshettiğini iddia etttiği, davalı ise tasfiyenin aralık 2018’de başladığını ve Ocak 2019’da tamamlandığını, bu durumun iade faturaları ve sair belgelerle ortada olduğunu, dolayısıyla sözleşmenin yenilenmediğini; tarafların karşılıklı mutabakatları sonucunda davacıya yapılan 89.442,87-TL tutarında ödeme ile davacının kendilerinden başkaca herhangi bir hak ve alacağının kalmadığını savunduğu, dosyaya sunulan belgeler incelendiğinde davalının, başka bir firma ile akdettiği herhangi bir distribütörlük sözleşmesine rastlanmadığı, bu itibarla davacının iddia ettiğini gibi davalının, bir başka şirket ile davacının haklarını ihlal edecek şekilde sözleşme akdettiğini gösterir bir belgeye rastlanmadığı, öte yandan taraflar arasındaki sözleşmenin Aralık 2018’de sonlandırıldığını gösterir bir anlaşmaya da rastlanmadığı,
Sözleşmenin olağan fesih yoluyla sona ermesi halinde, davacının davaya konu taleplerine hak kazanamayacağı, sözleşmenin davacı tarafından haklı bir nedene dayanmaksızın olağanüstü fesih yoluyla feshetmesi halinde; davacı fesihte haksız olacağından davaya konu taleplerine hak kazanamayacağı hususunun tespit ve rapor edildiği, denetlemeye ve hükme dayanak etmeye elverişli bilirkişi raporuna göre davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-)Harçlar Yasası uyarınca alınması gerekli 179,90 -TL harcın başlangıçta peşin alınan 1.660,01 -TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.480,11-TL harcın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-14 maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 26.maddesine göre; Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-)Davacı yanca yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-)Davalı duruşmalarda kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 15.552,64 -TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-)Tarafların gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde re’sen taraflara/vekiline iadesine,
Dair, davacı vekilinin yokluğunda, davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya başka bir yer Mahkemesi aracılığı ile gönderilecek bir dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/02/2023

Katip …
E-imzalıdır.

Hakim …
E-imzalıdır.