Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/884 E. 2018/1164 K. 13.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/884 Esas
KARAR NO : 2018/1164

DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/08/2017
KARAR TARİHİ : 13/12/2018

İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/346-2018/268 E.K. Sayılı dosyası 18/04/2018 tarihli görevsizlik kararı ile mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde; vekiledeni şirketin İstanbul ili, Kağıthane İlçesinde bulunan 9551 ada, 9 parselde kayıtlı arsa üzerinde yapılacak 21 adet bağımsız bölümün satışına dair, davalı ve dava dışı … ile … arasında 16/02/2015 tarihli adi yazılı şekilde bir gayrimenkul satış sözleşmesi düzenlendiğini, yine davalı ile vekiledeni arasında, ana taşınmazın -1 ve -2.katlarında bulunan 8 adet bağımsız bölümün satışı için 25/08/2016 tarihli sözleşme düzenlendiğini, her ne kadar taraflar arasında adi şekilde gayrimenkul satış sözleşmesi düzenlenmiş ise de, şekle uyulmadan yapılan sözleşmelerin hükümsüz olması ve TBK 237. madde kapsamında da sözleşmenin resmi şekilde düzenlenmesinin şart olup, taşınmaz satış vadi, geri alım ve alım sözleşmelerinin resmi şekilde düzenlenmedikçe geçerli olmadığını, bunu bilen davalıların bağımsız bölümlerin tapuda resmi şekilde devrinin yapılmasını talep ettiklerini, bu talep doğrultusunda 23/02/2015 tarihinde 21 adet bağımsız bölümün, 21/09/2016 tarihinde ise 8 adet bağımsız bölümün davalı ve dava dışı 3. Kişilere tapuda resmi şekilde satışının gerçekleştirildiğini, akabinde dava dışı 3. Kişilerin anılan taşınmazların bir kısmındaki paylarını davalıya yine tapuda resmi şekilde devrettiklerini, neticede taşınmazların nihai maliki davalı tarafından vekiledeni şirket ile evvelce düzenlenen geçersiz sözleşmelere dayanarak doğduğunu iddia ettiği cezai şartın tahsili için … 29. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyaları üzerinden icra takibine giriştiğini, ancak adi şekilde yapılmış taşınmaz satış sözleşmeleri geçersiz olduğundan ve geçersiz olan taşınmaz satım sözleşmelerine bağlı olarak kararlaştırılan cezai şarta ait hükümlerde geçersiz olduğundan , hukuki yararlarının varlığı sebebiyle 16/02/2015 tarihli ve 25/08/2016 tarihli adi yazılı gayrimenkul satış sözleşmelerinin geçersizliğinin tespitine karar verilmesini, faydalı imalat bedellerinin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istirdadı hakları saklı kalmak kaydıyla geçersiz olan bu satım sözleşmelerine bağlı olarak kararlaştırılan cezai şarta ait hükümlerinde geçersiz olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı yanın işbu davadaki iddiası sözleşmelerin adi yazılı şekilde yapılmış olması nedeni ile geçersiz olduğuna dair olup, taraflarınca açılan itirazın iptali davalarında da davacı yanın aynı iddiaları birebir ileri sürdüğünü, dolayısıyla davacı tarafın işbu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını, bu nedenle işbu davanın öncelikle hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddi gerektiğini, esasa ilişkin olarakda, taraflarca imzalanan sözleşmenin geçerli ve hukuka uygun olduğunu, taraflar arasında imzalanan 25.08.2016 tarihli 8 adet bağımsız bölümün satışına ilişkin satış sözleşmesinin şekil şartına uyulmadan düzenlendiği ve bu sebeple geçersiz olduğu ve bu sözleşmeye istinaden cezai-şart talep edilemeyeceği iddia edilmiş ise de, taraflar arasında imzalanmış olan 8 adet bağımsız bölümün satışına ilişkin sözleşmenin, TBK’da bahsi geçen taşınmaz satış sözleşmesi olmayıp, “karma sözleşme” olduğunu, taraflarca imzalanan sözleşmenin tek edimi taşınmaz satışı olmayıp aynı zamanda, inşaat sözleşmesi edimlerini ve borçlarını da içerdiğini, karma nitelikli sözleşmelerin şekil koşuluna bağlı olmayıp, taşınmazın tapuda devrinin sözleşmeyi zaten geçerli hale getireceğinin açık olduğunu, davacının; taraflarca imzalanan sözleşmenin resmi şekilde yapılmaması nedeni ile geçersiz olduğuna ve bu sebeple cezai şart istenemeyeceğine dair iddialarının hukuka aykırı olduğunu, vekiledeninin kanunun öngördüğü tüm iyi niyet hükümlerine, hukuki örf ve adetlerine her zaman uygun davrandığını ancak davacının, taraflarca imzalanan sözleşmelerde yer alan yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getirmediğini, basiretli tacir gibi davranmadığını beyanla, öncelikle usuli itirazları doğrultusunda işbu davanın usulden, davacı tarafından haksız ve hukuka aykırı davasının ve tüm taleplerinin esasdan reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
GEREKÇE:
Dava; yanlar arasında bağıtlanan adi yazılı taşınmaz satış sözleşmelerinin geçersizliği sebebiyle tüm fer’ileriyle birlikte hükümsüzlüğünün tespiti talebinden ibarettir. Asliye Hukuk mahkemesinde davanın hizmet sözleşmesinden kaynaklı menfi tespit talebinden ibaret olduğu nitelendirilmesi yapılmıştır.
Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra 09/08/2017 tarihinde açılmıştır.
Getirtilip incelenen … 29 İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı takip dosyasında; alacaklı … tarafından borçlular…, …, …, … Ltd. Şti. ve … Tic. A.Ş. aleyhine 25.08.2016 tarihli 8 adet bağımsız bölüm satış sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağı ve işlemiş faizi için toplam 61.938,36 USD nin tahsili için 20/04/2017 tarihinde ilamsız genel haciz yoluyla takibe girişildiği, takibin derdest olduğu anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK. 4. Maddesine göre bir davanın ticari dava olabilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafının ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan yasa maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan sayılması gerekir.
6102 sayılı TTK 16/1 maddesinde: ” Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” ve TTK’nun 19. Maddesinde “bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişle olmadığı takdirde borç adi sayılır. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğeri için de ticari iş sayılır” hükmü düzenlenmiştir. Kanun’un 5/3. maddesine göre ise ” Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükmü düzenlenerek asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisine dönüştürülmüştür.
Yasal düzenlemeler gereğince bir davaya Asliye ticaret mahkemesinde bakılabilmesi için 6102 sayılı yasada düzenlenen hususlardan doğmuş bir dava olması yahut her iki tarafında ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğması şarttır.
Somut olayda her ne kadar davacı tacir ise de davalının gerçek kişi olduğu ve tacir olmadığı gözetildiğinde davayı görmeye Ticaret Mahkemeleri değil genel mahkeme sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olduğu, biran için davalının sıfatına göre Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu düşünülse dahi, Yargıtay 20. HD.’nin 2016/11059-10989 E.K. sayılı kararı, Yargıtay 14. HD.’nin 2016/2256-2018/6008 E.K. sayılı kararları referans alındığında dava konusu edilen taşınmazların ikiden çok fazla olduğu nazara alınarak davalının “tüketici” kavramı kapsamında değerlendirilemeyeceği,
O halde, mevcut davanın 6102 sayılı TTK’ nun 4. maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olmadığı gibi, nisbi ticari dava da olmadığı, zira uyuşmazlığın her iki tarafının tacir olmadığı gibi, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmeleri ile de ilgili bulunmadığı, dava dayanağının adi şekilde düzenlenen gayrimenkul satış sözleşmeleri olduğu, bir hukuki işlemin veya fiilin TTK kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde mutlak olarak sayılan ve bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerektiği ve somut olayda bu hususların mevcut olmadığı, dolayısıyla davanın açıklanan nedenlerle genel mahkemeler de yani, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği anlaşılmakla, Mahkememizce görev dava şartı yokluğu sebebiyle karşı görevsizlik kararı vermek gerekmiştir.
Bu itibarla:
HÜKÜM:
1-)HMK ‘nun 114/(1)-c ile 115/(2) madde uyarınca Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-)HMK 20 madde uyarınca karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın GÖREVLİ VE YETKİLİ İSTANBUL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-)Yargılama giderlerinin görevli mahkemede hüküm altına alınmasına,
4-)Kararın kesinleşmesi halinde olumsuz görev uyuşmazlığı çözümü açısından dosyanın BAM’ın ilgili dairesine gönderilmesine,
Davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya başka bir mahkeme aracılığı ile mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK 341. madde uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.13/12/2018

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …