Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/763 E. 2021/147 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/763 Esas
KARAR NO : 2021/147

DAVA : Alacak (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/08/2018
KARAR TARİHİ : 18/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalı …’in, …’da başka şahıslarla organize bir şekilde çeşitli şirketler kurarak, bu şirketler aracılığıyla Avrupa’da “…” olarak adlandırılan bankacılık ödeme sistemini istismar ettiklerini, davalı …’in olay tarihinde şirket müdürü olduğu … Şirketi’nin, bankacılık sistemi kapsamında müşterilerinden para tahsil etmek maksadıyla, kendi bankası olan …’a başvurup, borçlu şirketlerin hesaplarından …’nin …’ taki hesabına paralar aktarıldığını, işbu meblağların …’taki hesaba geçtiği gün, acil havale yoluyla öncelikle … Şirketi’nin …’deki hesabına, daha sonrada davalının Türkiye’deki … Bankasındaki hesabına aktarıldığını, ancak müşterinin dönme hakkını kullanarak, “…” bankacılık sistemi kötüye kullanılarak istismar ettiklerini ve …’ın çok yüksek miktarda zararı oluştuğunu, zarar gören … Bank (… Şubesi) dava konusu olay nedeniyle gerçek ve tüzel kişilere karşı doğmuş ve doğacak tüm hak, alacak, talep ve dava haklarını Almanya’nın ikinci büyük bankası ve dünya çapında bilinen saygın bir finans kuruluşu olan vekiledeni …’ye devir ve temlik ettiğini, bu dolandırıcılık faaliyetleri dolayısıyla davalı ve şerikleri hakkında Almanya’da devam edan cezai soruşturma neticesinde davalının bütün mal varlıklarına el konulduğunu, bu meblağın davalının … Bankasındaki hesabına geldiği ihbar edilir edilmez … 3. Asliye Ticaret Mahkemesi nin … D. İş Karar sayılı dosyası üzerinden tedbir talebinde bulunduklarını ve bu taleplerinin 01.08.2016 tarihli karar ile kabul edilerek davalının Türkiye’deki … Bankasındaki hesaplarına tedbir konulduğunu, İşbu tedbir kararına dayanak olan 23.07.2018 tarihli … Sulh Mahkeme Kararında … Bankası’na havale edilmiş olan meblağ sehven 4.407.877, 50 Euro olarak belirtilmiş ise de, … Sulh Mahkemesi sehven yanlış yazdığı bu meblağı 02.08.2018 tarihli ek kararında düzelterek yeni bir karar verdiğini, iş bu davanın … Sulh Mahkemesi 02.08.2018 tarihli kararı esas alınarak 4.507.877,50-Euro üzerinden açıldığını beyanla, azlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalının şimdilik ticari döviz faiziyle birlikte 4.507.877,50-Euronun aynen tazmin ve istirdadını talep ve dava etmişler, ayrıca, her iki tarafın yararına olmak üzere üzerine tedbir konulan meblağın nemalandırılması hususunda da karar verilmesini talep etmişlerdir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde; Zamanaşımı ve husumet ve yetki itirazında itirazında bulunduklarını, müvekkilinin Türkiye’deki adresinin İstanbul olmadığını, adresinin vekaletnamede belirtilen … olduğunu, yetkili mahkemenin de orası olduğunu, davacının iddialarını kabul etmediklerini, zira ortada bir dolandırıcılık olduğunu gösteren soyut iddiaların dışında hiçbir veri bulunmadığını, müvekkilinin Almanya’da ikamet ettiğini, kendisinin Almanya’da birçok şirkette üst düzey pozisyonlarda çalıştıktan ( son olarak … Almanya sorumluluğunda üst düzey yönetici olarak görev aldığını) sonra ticarete atıldığını ve kendi şirketini kurduğunu, telekomünikasyon sektöründe uzun yılların verdiği tecrübeyi işine katarak yaptığı işlerde başarılı olduğunu, müvekkilinin en son 2015 yılında bir şirket bünyesinde çalıştığını, söz konusu şirket … Almanya Bölge Müdürlüğü olduğunu, 2015 yılında müvekilinin kendi şirketini kurduğunu, bu başarının en son halkasının da Japonya’nın ünlü teknoloji markası olan … markasının akıllı telefonlarının Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan’ın distrübitörlük haklarını kullanma hakkını aldığını, müvekkilinin söz konusu distrübitörlük lisans haklarını almasının önemli bir nedeninin kendi anavatanına dönüp burada ticaret yapmak ve işlerini daha da büyütmek istemesi olduğunu, müvekkilinin bu anlamda sermaye edinmek için Almanyada kurduğu ve düzenli saygın bir şekilde ticaret yapan … şirketini … adlı kişiye devrettiğini, gene sermaye edinmek amacıyla müvekkil, almış olduğu Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan’daki … marka telefon haklarının … ayağını … şirketine 14.500.000 Euro bedelle devrettiğini, müvekkilinin … Bankası hesabına gönderilen 4.500.000 Euro paranın bu anlaşmanın ifasının ilk kısmı olduğunu, paranın, … adlı şirketin …’taki hesabından müvekkilinin … Bankasındaki hesabına bu amaçla gönderildiğini, işlem açıklamasında da zaten Sharp Bulgaristan distrübitörlük anlaşmasının belirtildiğini, davacının, müvekkilinin sahibi olduğu … şirketinin devrinden sonra havale edilen paraları dolandırıcılığa sebep olarak gösterse de müvekkilinin söz konusu şirketler ile 2015 yılından beri ticaret yaptığını, şirketler arasından yıllardan beri süren ticaret nedeniyle birçok defa yüklü miktarda para transferi olduğunu, ancak para Türkiye’ye gelince bu transferlerin dolandırıcılık ürünü olduğu suçlamasının yöneltildiğini, ancak ne yazık ki müvekkilinin, söz konusu şirketi devrettiği için belgelerine ulaşmakta zorlandığını, dolayısıyla ortada dolandırıcılık değil ticari faaliyetler söz konusu olduğunu, Alman bankalarının savcılığa başvurmaları ve müvekkili hakkında karar almasının nedeninin söz konusu paranın ülkelerinden çıkıp Türkiye’ye girmiş olması olduğunu, ne Almanya’da ne Türkiye’de ne de dünyanın herhangi bir yerinde DBS sisteminin bir dolandırıcılık aracı olamayacağını, bu nedenledir ki Alman mahkemelerinden alınan karar sadece paranın bloke altına alınması kararı olabildiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLER
Davacı vekili delil ve belgelerini ibraz etmiş, davada; … Sulh Mahkemesi’nin 23/07/2018 tarihli ve 02/08/2018 tarihli kararlarına, … 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … D.iş sayılı dosyasına, bilirkişi incelemesine, tanık beyanlarına ve yemin deliline dayanmışlardır.
Davalı vekili delil ve belgelerini ibraz etmiş, davada; Şirket devir sözleşmesi, distrübitörlük devir sözleşmesi, işlem makbuzu, … şirket mizanı, … şirketinin … şirketine kesmiş olduğu faturalar, tarafların şirket defterleri, mahkeme kararları bilirkişi, yemin, tanık, vs her türlü yasal delile dayanmışlardır.
Mahkememizce toplanan delillere, iddia ve savunmaya göre bilirkişi heyetinden alınan 18.02.2020 tarihli raporda:
”…Dosyada iddia edilen “döngüsel dolandırıcılığın” varlığının kabul edilmesi ihtimalinde dahi gerçekleştirilen işlemlerin münhasıran ve münferiden davalı tarafından kurgulandığı ve dava konusu zarardan yalnızca davalının sorumlu tutulması gerektiği yönündeki iddiaların doğru kabul edilmesinin hakkaniyete uygun olmadığı, husule gelen zarardan davalının sorumlu olduğunun açık ve net olarak ortaya konulamadığı, Alman adli makamlarınca verilen kararlar, tanzim edilen raporlar ve devam eden soruşturma süreçlerinin de aksi durumu ortaya koyacak kesin bir tespiti ortaya koymadığı, öte yandan, gerçekleştirilen işlemlerin, başta … olmak üzere, … Bank ve Davacı bankanın direkt ya da dolaylı olarak yardımı ya da farklı şekillerde katkısı olmadan gerçekleştirilmiş olmasının da hayatın olağan akışına, dosya ınuhtevasındaki bilgi ve belgelere göre imkân dâhilinde olmadığı sonuç ve kanaatine ulaşıldığı, ayrıca ayrıntılı olarak açıkladıkları gerekçeler çerçevesinde anılan kurumların kusuru/ ihmali/ özensizliği/ basiretsizliği ve denetim eksikliği olmadan zarar doğurucu işlemlerin yapılmasının söz konusu olamayacağı değerlendirilmektedir. Zira incelemede görüldüğü üzere hiçbir rapor ve değerlendirmede ilgili kurum çalışanlarına suç veya iş birliği atfedilmemiş olması, hatta ihmallerinden dahi bahsedilmemiş olması, tüm organizasyonu davalının yapmış olduğuna ilişkin iddialar tarafımızca olağan bulunmamıştır.
Zarar gördüğü iddiasında olan …’ın, 199.500 Euro aylık kredi ve işlem limiti tanımış olduğu müşterisine, sözleşmeye aykırı olarak bir ay içerisinde 25,4 milyon Euro işlem yaptırmış olması, üstelik bu işlemlerin tek seferde değil 24 farklı işlem ile 20 günlük zaman diliminde ve 10 farklı işlem gününde yapılmasına izin vermesi, ayrıca son kullanıcı olmamaları ve şirket olmaları nedeniyle sözleşmeye aykırı olan cayma talepleri geldiğinde, tedbir alıp işlemleri durdurmak yerine. 23/07/2018 tarihinde adli mercie müracaat edip Davalı için tedbir kararı aldırması ve ödemeyi yapmama tercihini kullanmayarak ertesi gün fiili ödemeleri gerçekleştirerek zararı realize etmesinin makul ve yerinde olmadığı, basiretli bir güven kuruluşu davranış tarzına uygun olmadığı değerlendirilmektedir.
Dosyadaki tüm iddialarda Almanya’da soruşturma yürüyor denilmesine rağmen hala davalının tüm mal varlığının bloke edilmemiş olması, davalının günlük hayatına devam edebiliyor olması ve kriminal rapor, bilirkişi raporu ve sulh mahkemesi kararlarından anlaşıldığı üzere davalının suç teşkil eden işlemleri açısından yeter derece delil olmadığı, faturaların sahte olduğunun ilgili makamlarca tam olarak ispatlanamamış olduğu, tüm havale ödemelerinde satın alman veya satılan ürünün marka, adet, cins ve birim fiyatlarının belirtilmiş, fatura karşılığı ödemeler olduğunun görülmesi nedeniyle ticaretin sahte olduğunun da tam olarak ispat edilememiş olduğu, bu durumun Bilirkişi ve Kriminal Raporda da açıkça ifade edilmiş olduğu üzere davalıya isnat edilen suçun yeterince ispat edilemediği görülmektedir.
…’ın; … sisteminden gelen Cayma talepleri üzerine zarar edeceğini 24/07/2018 tarihinde ödemeleri yapmadan önce bildiği ve 23/07/2018 tarihinde Mahkemeden tedbir kararı aldırdığı, ancak bir gün sonra ödemeleri yaptığı ve ödediği 25 Milyon Euro’yu Davalının hesabına borç olarak kaydettiği ve oluşan alacağını belirlenmeyen bir tarihte …’a temlik ettiği, ayrıca Temlik’te bahsedilen iki Bankadan diğeri olan Davacı bankanın iç soruşturma raporları talep edilmesine rağmen bunların dosyaya sunulmadığı, bu durum karşısında davacının iddialarını ispatiayamadığı görüşü hasıl olmuştur.
Davalı … ve şirketinin kredibilitesi pozitif olduğu için … sistemine dahil edilebildiği ve kendisine … tarafından kredi limitleri açıldığı ve adı … olsa da özünde Banka ve Müşteri arasında Kredili İşlem ilişkisi ortaya çıktığı. …’ın kendi verdiği limitleri aşan şekilde kredi kullanılmasına izin verdiği, …’ın olayları izah etmekte zorlandığı ve muhtemelen bazı bilgileri dosya ile paylaşmadığı, …’ın önceden incelemeye almış olduğu …şirketi hesaplarındaki yüklü miktardaki para giriş ve çıkış işlemlerine nasıl imkan sağladığının dosyada açıklanamadı ğı, …’nin de işlemlerin sonunda çıkar sağlamış (faktöring alacaklarını tahsil edebilmiş) olduğu anlaşılmasına rağmen soruşturma kapsamında yer almadığı görüldüğünden. Almanya’da incelemenin sınırlı tutulmuş olduğu ve olayları aydınlatmada yetersiz kaldığı /kalacağı kanaatine ulaşılmıştır.
… ya da başka bir sistem ile 25 milyon Furo gibi bir meblağa ulaşan suiistimalin kolayca ve 3 günlük işlem ile bir kişi tarafından yapılabilmiş olması en baştan beri mantıklı gözükmediği ve zaten Davalının bu işlemleri fiilen tek başına yapmış olduğunun yeterince ispat edilemediği, ancak Alman Geçici İflas Memuru Raporundaki tespitlerin, kanaatimizce …’da ki zararlandırıcı işlemlerin kaynağını ve yardım edenini ortaya çıkartmış olduğu, olaylardan haberdar olduğu ve muhtemelen alacağını tahsil etmek amacıyla yönlendirici olmuş olabileceği anlaşılan …’nin soruşturma süreçlerine dâhil edilmemiş olmasının hukuki olarak eksiklik yarattığı ve DFB’nin 4,3 Milyon Euro alacağını tahsil etmek üzere Alman kanunlarına suç teşkil edebilecek faaliyetlerde bulunarak bilgi gizlediği, gizli anlaşma yaptığı ve muhtemelen .. sisteminin suiistimalinde dolaylı destek sağlamış olabileceği (alman bilirkişi raporundaki tespit). Alman Savcılığrnm görevi kapsamında olan bu İncelemelerin sonuçlarının daha sonraki aşamalarda da ortaya çıkabileceğinin muhtemel olduğu düşünülmektedir.
…’ın … sözleşmesine aykırı olarak kredi kullandırması ve iptali, sözleşmeye göre gerekmediği halde iptalleri ve cayma ödemelerini yaparak, diğer 5 bankada oluşacak zararlar ve …’ye ödenen faktöring borçlarını kendi üzerinde toplayıp, sonra da … hesabına yansıtmış olması sonucunda 16 milyon Euro’sunu Alman bankalarında blokelemiş olduğu. Davalının Almanya’daki mal varlığına da yargılamanın devamında bloke koyabilme imkanının mevcut olduğu, döngüsel işleme katılmış olması gerektiğini düşündüğümüz kendi veya diğer banka veya çalışanlarından da hukuken taleplerde bulunabileceği, …’e …’tan gönderilen 4,3 Milyonu da talep etmesi halinde geri alma imkanı bulunduğu, Türkiye’ye gönderilmiş olan paranın ticari işlem çerçevesinde olmadığına yönelik iddiaların net olarak ispatlanamadığı, Alman makamlarınca sahteliği tam olarak ispatlanmamış uluslararası şirket ve anlaşmalar üzerinde heyetimizin bir tespit yapma imkanı bulunmadığı,
Sonuç olarak Davalının, hem … hem de … tarafında adları farklı olsa da özünde kredi kullanımı/kullandırımı kapsamında ticari işlemler yapmakla birlikte faturaların sahte olduğunun net olarak ispat edilemediği, sadece iddia olarak kaldığı, Davacı tarafından iddia edilen dolandırıcılık fiilinin, tüm tarafların dâhil edilmemiş olması ve somut delil sunulmaması nedeniyle ispat edilemediği, hukuki inceleme ve değerlendirme bölümünde de ayrıntılı olarak açıklandığı üzere borçlar hukukunun temel prensibi olan borç ilişkisinin nisbiliği doğrultusunda da davalıya sorumluluk yüklemenin mümkün olmadığı…” tespit ve rapor edilmiştir.
18.09.2020 tarihli ara karar ile tarafların iddia ve savunmaları, dosya kapsamı, bilirkişi raporu ile uzman görüşü değerlendirilerek yeni bir heyetten rapor alınmış olup; 02.12.2020 tarihli raporda:
”…A. Bankacılık Usul ve Teamülleri Bakımından:
Somut olayda bankacılık uygulaması bakımından … ile … arasındaki ilişkide kredi işlemi, banka garantisi söz konusudur, … garantör banka konumunda olup, bankacılık uygulaması bakımından firma lehine tahsis ettiği limite bağlı kalmak zorundadır. Bu sebepten dolayı … tarafından bankacılık usul ve teamüllerine uygun olarak …’nın geçmişteki deneyimi, moralitesı, malı tablolarını ve satış hacmini dikkate alarak firma lehine 195.000 Euro tutarında kredi tahsis etmiş olduğu açıktır. Satıcı şirketin satışlarından doğan bayı alacakları tahsis edilen limit dahilinde garanti altına alınmış olduğundan dolayı, …’ın ödemelerini kredi limiti dahilinde icra etmesi ve limit aşımına izin vermemesi gerekmektedir. Hal böyle iken firma limitini aşacak şekilde ödemelerde bulunmuştur. … risk izleme ve iç kontrol sisteminde gerekli önlemleri almadığından ve kısa bir müddet içinde 25 milyon Euro ödemeye izin vermiş olmasından dolayı bankacılık usul ve teamüllerine göre ağır kusurludur.
…, … ile kredi ilişkisi içinde bir garantör banka olarak, alıcıların 8 haftalık süre içinde cayma haklarım kullanabileceğini düşünmekle ve maruz kalabileceği riskten dolayı bir güven ve itibar kurumu olarak ağırlaştırılmış sorumluluk gereğince faaliyetlerini dikkat ve özen yükümü iken bu yükümünü yerine getirmemiştir. Alıcıların kısa süre içinde caymaları sonucunda …’nın hesabından yaptığı ödemeleri iade etmek zorunda kalmıştır. Sonuç olarak, Banka’nın kendi özensizliğinin sonucunda zarara uğramış olduğu değerlendirilmekle takdir Sayın Mahkemenin’dır.
B. Sözleşme ve Borç İlişkileri Bakımından:
… ile … arasındaki temlik sözleşmesi bakımından Sayın Mahkeme,
a.Temlik sözleşmesinin yukarıda detaylarıyla açıklanan şartları haiz olduğu kanaatine ulaşırsa temlik sözleşmesinin geçerli olarak hüküm ve sonuçlarını doğuracağı,
b.Zarar verenin davalı … olduğunu, temlikin …’ın haksız fiilden kaynaklanan tazminat alacağına ilişkin olduğunu ve …’ın gerçekten …’den 4.507.877,30-Euro tazminat hakkını haiz olduğunu belırleyemezse; alacağın temliki sözleşmesinin hüküm ve sonuçlarını doğurmayacağı, bu nedenle …’ın, … ile arasındaki temlik sözleşmesi kapsamında …’e yönelik talepte bulunamayacağı,
Sözleşmeden kaynaklanan borç ilişkisi bakımından;
Davalı …’in … ile arasında mevcut bir sözleşme ilişkisine rastlanmadığı, bu nedenle davalının, …’a sözleşmeden kaynaklanan bir borcu olmadığı,
Havale ve distribütörlük ilişkileri bakımından:
a.Dosyadaki eksiklikler sebebiyle … marka akıllı telefonların Türkiye ve Bulgaristan ülkelerindeki distribütörlük hakkının devrine ilişkin sözleşme silsilesinin muteber biçimde tamamlanamadığı,
b.Davalının; … marka akıllı telefonlarının Bulgaristan ülkesindeki distribütörlük hakkını …şirketine devir yetkisi yoksa dahî, davalı ile … şirketi arasında nisbi nitelikte bir borç ilişkisinin kurulduğu,
c.4.500.000,00-Euro tutarındaki ödemenin, … şirketinin davalı ile akdettiği distribütörlük hakkın m devri sözleşmesi ile muaccel olan borcu için olduğu, sözleşme geçersiz ise, yapılan ödeme havalesinde açıklama bulunmadığından mevcut borcun ödenmesi olarak kabul edileceği, burada bir sebepsiz zenginleşme varsa bunu ödemeyi yapan … şirketinin dava edebileceği,
4.Haksız fiil bakımından:
a….’ın ortaya çıktığı iddia edilen zararın meydana gelmesinde kusuru varsa tazminattan indirim yapılabileceği,
b.Zararın meydana gelmesinde …’ın ağır kusuru bulunduğu tespit edilirse tazminata yer olmadığına da karar verilebileceği, Alman Medeni Kanunu hükümlerinin de bu duruma uygun bulunduğu, kusurun ağırlığı illiyet bağını kesecek düzeye ulaşmış ise, haksız fiil sorumluluğunun ortadan kalkacağı için tazminata yer olmayacağı,
Döngüsel dolandırıcılıkta adı geçen şirketlerin müdürleri arasındaki halef-selef ilişkisinin takdirinin tamamen Mahkemeye ait olduğu,
Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Bakımından:
1.Somut olayda tüzel kişinin sorumluluğunun asıl olduğu prensibinin halen devam ettiği,
2.Sayın Mahkeme tarafından aksi kanaatte olunması ihtimaline binaen yapılan inceleme neticesinde tüzel kişilik perdesinin aralanması için gereken şartların sağlanmadığının anlaşıldığı,
3.Davaya konu fiillerinin gerçekleştiği tarihten önceki pay sahiplerinin tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi altında sorumluluğuna başvurulması için gereken şartların oluşmadığı…” tespit ve rapor edilmiştir.
Davacı vekilinin sunmuş olduğu Prof.Dr…. ve Prof.Dr…. tarafından hazırlanmış olan 23.03.2020 tarihli hukuki mütalaada:
”…Somut olayın örgüsünden görülebildiği kadarıyla …, …, … ve …adlı şahıslar, sahibi oldukları tüzel kişiler arkasına saklanarak, sahip oldukları zarar vermeye ehil hallerini ve şekli konumlarını, devamla … ödeme sisteminin tanıdığı iptal hakkı ile öngördüğü kredilendirme zorunluluğunu kötüye kullanarak …’ı zarara uğratmışlardır.
Davalı …, daha sonrasında iptal olunacak tüm tahsil taleplerini vermekle ve daha sonrasında … üzerinden bu paranın önemli bir kısmına şahsen sahip olmakla asli faillerdendir; en azından haksız fiili kolaylaştıran sıfatıyla, birlikte fail olarak nitelendirilebilecek durumdadır.
TBK m. 61 hükmü uyarınca birden çok kişi birlikte zarar vermişlerse, bunlar arasında müteselsil sorumluluk rejimi caridir. Dolayısıyla zarar gören …’tan her türlü alacak ve talep hakkını devralan …’ın huzurdaki davada Davalı’ya yönelttiği talebinin de yerinde olduğu değerlendirilmektedir.
Bu kanaatimizi İsviçre Federal Mahkemesi’ne yansımış bir olayda mahkemenin vermiş olduğu karar da güçlendirmektedir. Karara konu olayda … ödeme sistemi üzerinden yapılan birtakım tahsilatların sadece % 18’i iptal edilmiştir. Mahkeme bu iptal oranının dahi tek başına sistemin kötüye kullanıldığına delalet ettiğinden bahisle şirket yetkililerinin haksız fiil sorumluluğu bulunduğuna kanaat getirmiştir. Huzurdaki davada bırakınız % 18’i, yapılan tahsilatların tamamı, yani % 100’ü, aynı gün içinde, arkalarında aynı şahısların bulunduğu 5 farklı tüzel kişi tarafından ve kuruşu kuruşuna aynı rakamlar üzerinden iptal olunmuş ve bu şekilde elde edilen kazanç da … üzerinden dağıtılmışken, huzurdaki dava bakımından da tereddüt etmemek gerekir.
Bilirkişi heyetinin haksız fiil sorumluluğunu reddeden tutumunun … ödeme sisteminin iyi bilinmemesinden ve heyete hâkim olduğu anlaşılan haksız fiil sorumluluğunun ancak kesinleşmiş bir ceza kararı gerektirdiği şeklindeki yanlış düşünceden kaynaklanmış olabileceği telakki edilmektedir.
Heyetin benzeri bir eksikliği somut olayı sebepsiz zenginleşme hükümleri üzerinden tahlil ederken de gösterdiği, eski öğretide mevcut ve kişi çokluğu hallerini gözetmeyen anlayışı takiple yanlış sonuçlara ulaştığı görülmektedir. Halbuki yukarıda da gösterilmeye çalışıldığı üzere, sebepsiz zenginleşmeye konu bir malvarlığı unsurunu edinen kişilerin edinimi ancak ve ancak bu kişilerin olayla ilgisi olmayan üçüncü kişi olarak görülmesi halinde mümkündür. Davalı …’in böyle bir üçüncü kişi olduğunun kabulü ise kanaatimizce mümkün değildir.
Davalı …’in sözleşmeden kaynaklı bir sorumluluğundan söz edilemeyeceği iddia edilmektedir. Yukarıda ayrıntısı ile açıklandığı üzere, mezkur iade taleplerinin … tarafından karşılanması, anılan bedelin … tarafından …’a borçlanıldığı, önce …’ın, onun temliki üzerine de …’ın alacaklı sıfatına sahip olduğu anlamına gelmektedir. Mahkeme kararlarına yansıdığı şekilde bir limited şirketin malvarlığı unsurları şirketi transit geçerek müdürün malvarlığına dahil olmuşsa – nitekim somut olayda da … hesabına yatan paralar … üzerinden …’in hesabına yatmıştır- anılan müdür artık şirket alacaklılarına karşı şahsî olarak da sorumludur. Bu sorumluluk hem TMK m. 50/111 hükmünde yer alan “şahsî kusur”a dayalı bir sorumluluktur; hem de TMK m. 2 hükmüne dayalı tüzel kişi perdesinin aralanması ilkesine dayalı bir sorumluluk halidir.
Bu noktada kanaatimizce …’in bir noktada şirketi ve müdürlük görevini devretmesinin de ehemmiyeti bulunmamaktadır. Çünkü …’nm malvarlığı artışı, onun verdiği talimatlar üzerinden, mesnedini onun müdürlüğü zamanında bulacak bir şekilde gerçekleşmiştir. Mesnedini onun müdürlüğü zamamnda bulan malvarlığı artışının da şirket kasasını transit geçerek onun şahsi hesabına aktarılmış olması da kanaatimizce Davalı …’i sorumlu kılmaktadır.
Bu söylenenler ışığında, Davalı …’in hesabında bulunan paranın … tarafından isabetle takip olunabileceği kanaati hasıl olduğu…” görüşleri mütalaa edilmiştir.
Yine davacı vekili tarafından sunulan 14.12.2020 tarihli ek hukuki mütalaada:
”……’e karşı açılmış olan sorumluluk davasında, hukuka aykırı ve zarar doğurucu bütün bu işlemleri yapmış olan …’in ”tüzel kişilik kavramını üçüncü şahıslara zarar vermek amacı ile kullanan şahıs’ konumunda olduğu,
…’ın uğramış olduğu zararın, kendisinin … ile arasındaki sözleşmede öngörülen kredi limitinden daha fazla kredi kullanması sebebiyle değil, davalı …’in … hesabında gözüken paraları hukuka aykırı bir şekilde başkalarına havale edilmiş olmasından kaynaklandığı,
Bu hukukî duruma rağmen bilirkişi kurulunun …’ın söz konusu sözleşmeye aykırı (ihmali) davranışını, …’a karşı olan akdî sorumluluk bağlamında değil; … tarafından işlenmiş bulunan haksız fiil sorumluluğu bağlamında müterafik kusur olarak nitelendirdiği ve tazminatta indirim sebebi olarak kabul ettiği anlaşılmaktadır. Dava konusu … zararının …’un kredi sözleşmesine aykırı bir şekilde kullandığı kredileri geri ödemesinden değil; … hesabına gelen paraların 29.06.2018-18.07.2018 tarihleri arasında …’ün hesabına havale edilerek malvarlığının eksiltilmesinden kaynaklandığı; söz konusu havale işlemlerinin tamamının, hukuka aykın bir şekilde (sahip olduğu … adma işlem yapma yetkisini suiistimal ederek) … tarafından yapıldığı; hatta …’in … hesabındaki paraları havale ederken (13.07.2018’den sonrakiler bakımından) şirket hisselerini devretmiş bulunması sebebiyle … yetkilisi sıfatına dahi sahip bulunmadığı kuşkusuzdur. …, …’e yapılan hukuka aykın havale işlemlerini bizzat yapmış olmasa dahi, … tarafından yapılan havaleyi … Bankası hesabına kabul etmesi müstakilen haksız fiil sorumluluğunun doğumu için yeterli kabul edileceği,
… ile … arasında imzalandığı anlaşılan tazminat alacağının temlikine ilişkin sözleşme geçerli ve taraflar için bağlayıcıdır. …, bu sözleşme ile …’ın …’e karşı sahip olduğunu ifade ettiği tazminat alacağını devralmış olup; bu çerçevede söz konusu alacağı talep, dava ve lüzumunda icrai yoldan tahsil yetkisine de sahip hale gelmiştir. Yürütülmekte olan yargılama sonucunda mahkeme, iddia edilen tazminat alacağının mevcudiyetini kabul edecek olur ise, kuşkusuz … alacağın tahsili ile ilgili işlemleri yapma hak ve yetkisine de sahip olacaktır. Tam tersine mahkeme, tazminat alacağının bulunmadığı sonucuna ulaşacak olur ise bu ihtimalde de … alacağı temlik edenin garanti sorumluluğuna ilişkin hükümler çerçevesinde hareket etme imkânına sahip olacaktır. Yoksa bu tür bir alacağın bulunmadığı sonucuna ulaşılması, … ile … arasında imzalanan alacağın temliki sözleşmesinin geçersizliği anlamına da gelmeyeceği…” görüşleri mütalaa edilmiştir.
Davalı vekilinin sunmuş olduğu Prof.Dr.F…ve Doç.Dr…. tarafından hazırlanmış olan 18.01.2021 tarihli hukuki mütalaada:
”…Yargılamaya konu uyuşmazlıkta davacı tarafın, davalı …’in Almanya’da başka şahıslarla organize olacak bir şekilde çeşitli şirketler kurarak, bu şirketler aracılığıyla Avrupa’da … olarak adlandırılan bankacılık ödeme sistemini suistimal ettiğini iddia ettiği, ancak davalı ile birlikte dolandırıcılık faaliyetinde bulunduğu ileri sürülen kişilerin, fiillerinin ve suçlarının tespitine yönelik soruşturma ve kovuşturmanın Almanya’da halen devam ettiği, bu nedenle davacı tarafa yöneltilmiş olan iddiaların bu aşamada ispatlanmamış olduğunun kabul edilmesi gerektiği,
Uyuşmazlığın; …’ın davaya konu alacağının, …’un müşterilerinden tahsilat için kendisine gönderilen paraları acil havale yoluyla … şirketine göndermesi, bu esnada …’un müşterilerinin dönme hakkını kullanması, bunun üzerine müşterilere paranın iade edilmek zorunda kalınması ve …’ın …un müşterilerine paralarını iade etmesine rağmen bu meblağın …’ın hesabında bulunmaması nedeniyle bedelin … tarafından tahsil edilememesi ile doğduğu, sonrasında ise bir miktar paranın davalının Türkiye’deki banka hesabına girdiği,
Bu bağlamda …’ın/davacının uğradığını iddia ettiği zararının, esas itibariyle …’ın …’un müşterilerine yaptığı ödemelerin … hesabında karşılığının bulunmamasından kaynaklanmış olduğu,
Buna karşılık dosyada, …’tan ilgili alacağın tahsil edilemediğini ortaya koyan bir delile rastlanmadığı, yukarıda yer vermiş olduğumuz açıklamalar doğrultusunda, tüzel kişilik perdesinin aralanması yoluna gidilmesinin istisnai bir yol olduğu, öncelikle sorumlu tüzel kişiye başvurulması ve ancak bu çabaların malvarlığının belirlenememesi nedeniyle sonuçsuz kalması ve kötü niyetli şekilde tüzel kişilik görüntüsünün arkasına saklanılmasının sabit görülmüş olması halinde tüzel kişilik perdesinin aralanması yoluna gidilmesi gerektiği,
Uyuşmazlığa konu olayda esas olarak … şirketine başvurulması gerekirken doğrudan davalının sorumluluğuna gidilmesinin tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi kapsamında mümkün olmayacağı,
Davaya konu para hareketliliğinin, davalının …’daki hisselerini fiilen devrettiğ11.07.2018’den sonra, 12.07.2018 tarihinden İtibaren başladığının bilirkişi raporlarında yer verilen inceleme ve açıklamalardan anlaşılmakta olduğu, davalının henüz borç doğmadan pay sahibi ortaklıktan ayrılmış olması, bu şirketle “gizli ortaklık” ilişkisi içerisinde bulunduğunun tespit edilememiş olması nedeniyle de tüzel kişilik perdesinin aralanması yolu ile davalının şahsi malvarlığında iddia edilen zararın tazmin edilmesinin hukuken hatalı olacağı,
Sonuç olarak, konusu para alacağı olan işbu davada HMK’nın 389. ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir kurumunun uygulanmasının ve davalının hesabındaki paranın HMK’nın 390, maddesi uyarınca ihtiyati tedbir yoluyla bloke edilmesinin hukuka uygun olmadığı…” görüşleri mütalaa edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; haksız fiilden kaynaklanan zararın tazminine ilişkindir.
Dava dışı … ile davalının sahibi ve müdürü olduğu … isimli firma arasında akdedilen 29.06.2016 tarihli … sözleşmesine göre, …’ye aylık 200.000,00 Euro limitli … hesabı açıldığı, …’un 28.06.2018 tarihi ile 17.07.2018 tarihleri arasında, 20 gün içinde gerçekleştirilen 10 ayrı işlem ile toplam 25.422.745,00 Euro tutarında işlem yaparak tahsil edilen tutarların dava dışı …’un … nezdindeki hesabına aktarıldığı, bu tutarın tamamının…’nin müdürü olan davalının elektronik şifresi ile 29.06.2018-18.07.2018 tarihleri arasında … adlı firmanın banka hesabına transfer edildiği, bilahare müşterilerin cayma hakkını kullanması üzerine …’ın bu tutarı müşterilere iade ettiği, …’ye transfer edilen tutandan dava konusu edilen 4.507.877,50-Euro’nun ise davalının … Bankasındaki hesabına transfer edildiği, davacının dava dışı …’tan aldığı temlik ile işbu davayı açtığı hususlarında taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık davalıya husumet yöneltilip yöneltilmeyeceği, davalının haksız fiil sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise dava dışı …’ın müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı ve nihayet temlik sözleşmesinin geçerlilik taşıyıp taşımadığı noktalarında toplanmaktadır.
… Sisteminin İşleyişi: dosya kapsamında bulunan bilirkişi raporlarına göre; … ödeme sistemi (…) 2008 yılında Avrupa Birliği kapsamında ortak para birimine geçiş nedeni ile Avro cinsinden yapılan ödemelerin kolaylaştırılması amacıyla kurulmuş bir ödeme sistemidir. Avrupa Birliğinin …sayılı tüzüğün yayanlanması müteakip üye ülkelerce iç hukuka aktarılmış, bu kapsamda Alman Medeni Kanununda da değişikliğe gidilmiştir. … Ödeme Sisteminde satıcı, alıcı, satıcının bankası ve alıcının bankası olmak üzere dört ayrı suje bulunmaktadır. Alıcı ile satıcı arasında bir satış sözleşmesi tanzim edildikten sonra, alıcı, satıcıya borçlandığı bedelin kendi banka hesabından tahsil edilmesi için müşterisi olduğu bankasına bir talimat ve yetki vermekte, satıcı ise müşterisi olduğu bankaya kendi adına satım bedelinin alıcının hesabından tahsili konusunda talimat vermektedir. Bu talimat üzerine; satıcının bankası, alıcının bankasına başvurarak, alıcının hesabında bulunan paradan satım bedelini alarak, satıcının banka hesabına intikali sağlanmaktadır. Alıcının herhangibir gerekçe göstermeksizin işlem tarihinden itibaren 8 hafta içerisinde iptal ve cayma hakkı bulunmaktadır. Bu hakkın kullanılması durumunda alıcının bankası satıcının bankasına müracaat ederek, daha önce gönderilen tutarın iadesini talep etmekte, satıcının hesabında bu tutarın bulunması halinde bu tutardan, hesapta bu tutarın bulunmaması halinde ise satıcının bankası kendi kaynaklarından bu tutarı iade etmek yükümlülüğü bulunmaktadır. Satıcının hesabının müsait olmaması durumunda, satıcı ile bankası arasında … ödeme sisteminin işleyişine bağlı olarak bir kredi ilişkisi ortaya çıkmaktadır.
Somut olayda; dava dışı …’un 16.06.2017 tarihinde dava dışı …’a müracaat ederek, aylık 199.500 Euro ibraz kapasiteli … hesabı açtırdığı, Sözleşmede aylık %1 iptal ve itiraz tahminin yer aldığı, aylık ibrazın 200.000 Euro’yu geçmesi halinde güncel yıllık bilanço verilerinin müşteriden talep edilmesi gerektiğinin kararlaştırıldığı, bu kapsamda; …’un 28.06.2018 tarihi ile 17.07.2018 tarihleri arasında, 20 günlük süre içerisinde …, …, …, … isimli 5 ayrı ticari şirkete yaptığı satış tutarı olan 25.285.255-Euro’nun … üzerinden tahsil edilerek …’un dava dışı … nezdindeki hesabına yatırıldığı, bu tutarın tamamının 29.06.2018-18.07.2018 tarihleri arasında davalının elektronik şifresi kullanılmak suretiyle … isimli ticari şirketin hesabına acil havale kodu ile transfer edildiği, yine 20.07.2018-21.08.2018 tarihleri arasında alıcı konumunda olan 5 firmanın da cayma hakkını kullanması sonucunda, … tarafından tahsil edilen tutarın tamamının … tarafından ilgili firmalara iade edildiği, … hesabından davalı …’in elektronik şifresi kullanılmak suretiyle verilen havale talimatlarıyla …’e gönderilen tutardan dava konusu edilen 4.507.877,50-Euro’sunun davalının … Bankasındaki hesabına gönderildiği, … isimli şirketin tek ortağı ve müdürünün davalı … olduğu, davalının 11.07.2018 tarihinde adı geçen şirketteki tüm hisselerini dava dışı …isimli şahsa devrettiği, ancak müdürlük yetkisini 13.07.2018 tarihinde devrettiği, …’in de 30.07.2018 tarihinde …’ye devrettiği, davalı …’in 13.07.2018 tarihinde müdürlük yetkisini devretmiş olduğu halde … isimli şirkete bu tarihten sonra yapılanlar da dahil olmak üzere tüm havale işlemlerini davalının sahip olduğu elektronik şifre ile yapılmış olduğu, … sistemini kullanarak … isimli firmadan alışveriş yapan…, … ve… isimli şirketlerin ortak ve müdürlerinin de … ve …oldukları anlaşılmaktadır.
Bestunk ile … arasındaki sözleşme ilişkisi nedeniyle …’un 25.285.255-Euro tutarındaki borcu ödemekle yükümlü olduğu, ancak dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelere göre bu şirketle ilgili iflas işlemlerinin yürütüldüğü, adı geçen tüzel kişiliğin bu borcu ödeme yeteneğinin bulunmadığı görülmektedir.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi, tüzel kişilerin mal varlığı ile ortalarının mal varlıklarının ayrı olmasına bağlı olarak üçüncü kişilerin zarara uğratılması, üçüncü kişilerin tüzel kişilerden olan alacaklarına kavuşması, sözleşmeden doğan borçların ihlalleri bakımından ya da üçüncü kişileri zarara uğratmak amacıyla yapılan davranışlara engel olmak amacıyla ortaya çıkmış ve hukukumuzda kaynağı MK.2 maddesinden alan bir teoridir. Buna göre tüzel kişiyi, onu oluşturan gerçek kişilerden ayırmakta, sanki tek bir hukuk kişisi varmış gibi davranmaları sonucunda mağdur edilen üçüncü kişileri korumaktadır.
Bu kapsamda dava konusu olaya bakıldığında; davalı ile dava dışı gerçek kişilerin birlikte hareket ederek, çok sayıda tüzel kişi aracılığı ile çok sayıda işlem tesis ederek, sürekli ortak ve yetkilileri değiştirerek gerçek amaçlarını örtmeye çalıştıkları, sahibi oldukları tüzel kişilerin ardına saklanarak … ödeme sisteminin tanıdığı iptal hakkı ile kredilendirme zorunluluğunu kötüye kullandıkları, davalının sahip bulunduğu … adına işlem yapma yetkisini kötüye kullanarak … ödeme sisteminin amacı dışında ve hukuka aykırı olarak kullanılmasını sağladığı, değinilen hukuka ve ahlaka aykırı davranışı nedeniyle ortaya çıkan zararların tazmininden dava dışı … ile birlikte müteselsilen sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, … ile …arasında söz konusu havale işlemlerinin yapılmasını haklı kılacak gerçek bir hukuki işlemin kanıtlanamadığı, … tarafından da davalının hesabına dava konusu tutarın havale edilmesini haklı kılacak gerçek bir hukuki ilişkinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı yan, … marka telefonların Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan’daki distribütörlük haklarının sahibi olduğunu ve dava konusu havalenin, distribütörlük hakkının Bulgaristan ayağının …’e devrine yönelik yapılan sözleşme kapsamında yapıldığı ileri sürülmüş ise de; dosyaya sunulan distribütörlük sözleşmesinin davalı tarafından 29.06.2018 tarihinde, … tarafından ise 29.09.2018 tarihinde imzalandığı, havalenin yapıldığı 19.07.2018 tarihinde hukuken doğmuş bir distribütörlük anlaşmasının bulunmadığı, aksinin kabulü halinde …’ün sözleşmenin kurulmasından 3 ay önce sözleşme bedelini davalıya ödediği sonucuna ulaşılacağı, bunun da hayatın olağan akışı ile ticari hayatın gerçekleriyle bağdaşmadığı, kaldı ki, davalının Sharp firmasının yetkili distribütörü olduğuna dair dosya kapsamında bir delil yer almadığı, … ile davalı arasında 14.06.2018 tarihinde yapılan distribütörlük sözleşmesi sunulmuş ise de, … isimli şirketin Sharp’ın yetkili distribütörü olduğuna ilişkin sözleşme silsilesini tamamlayacak bir sözleşmenin sunulmadığı, dolayısıyla … tarafından davalının Türkiye’deki hesabına yapılan dava konusu ödemenin hukuki bir temelinin olmadığı sonucuna varılmıştır.
Türk Borçlar Kanunun 49.Maddesine göre;
”Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
Öğreti ve uygulamada haksız fiilin unsurları; hukuka aykırı fiil, zarar, illiyet bağı ve kusurdur. Dosya kapsamına göre; davalı …’in tek ortağı ve yetkilisi olduğu … isimli şirket ile sırf bu amaçla kurulduğu izlenimi uyandıran ve ortak ve müdürleri aynı kişilerden oluşan dava dışı şirketlerle, gerçekte olmayan ticari alım ve satımları gerçek işlemlermiş gibi göstermek suretiyle, … sistemi üzerinden tahsil edilen tutarları kendisine ait elektronik şifreyi kullanarak önce … isimli firmaya havale ettiği, bu tutardan dava konusu tutarın ise davalının Türkiye’deki hesabına aktarıldığı, davalının hem para trafiğini başlattığı, hem de bu paranın bir bölümünün kendi kişisel hesabına aktarılmasını sağladığı ve bu suretle davacının zarara uğramasına sebebiyet verdiği, TBK.m.61’de hükmüne göre; birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı sonucuna varıldığından davalının, meydana gelen haksız fiilden sorumlu olması gerektiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan, dava dışı …’ın da … isimli şirkete aylık 200.000,00 Euro ibraz limitli … hesabı tahsis ettiği ve limitin aşılması halinde bilançolara bakılacağı kararlaştırıldığı halde, 20 günlük süre içerisinde yaklaşık 25.000.000,00 Euro tutarında işlem yapılmasına sebep olduğu/göz yumduğu, yapılan soruşturmaya göre limit aşımının bankanın iç kontrol servisindeki zaafiyetten kaynaklanmış olduğu, …’ın bankacılık usul ve teammüllerine göre göstermesi gereken dikkat ve özeni göstermediği, gereken önlemleri almadığı gerekçesi ile müterafik kusurunun bulunduğu bilirkişi raporunda yer almıştır.
TBK 52.maddesine göre; ”Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.
Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.”
Buna paralel olarak bilirkişi raporunda yer aldığı üzere Alman Medeni Kanunu’nun 254. maddesine göre;
”1-Zarar gören zararın ortaya çıkmasına kusuru ile katkıda bulunmuş ise tazminat borcu ve bu borcun kapsamı olayın şartlarına, özellikle de taraflardan her birinin zarara olan katkısına göre belirlenir.
2-Bu hüküm zarar görenin kusurunu olağan dışı ölçüde yüksek ve borçlunun bilmediği ve bilemeyeceği zararın ortaya çıkma tehlikesini borçluya bildirmemesinden veya zararı engellemeyi veya azaltmayı ihmal etmesinden kaynaklandığında da uygulanır. ”
Hem Türk Borçlar Kanunu, hem de Alman Medeni Kanunu, zararın ortaya çıkmasında zarar görenin kusuru da etkili olmuşsa tazminattan indirim yapılabileceğini öngörmektedir. Zarar görenin kusuru ağır ise, Mahkeme hukuka aykırı davranış ile zarar arasındaki illiyet bağının kesilmesi nedeni ile tazminata hiç hükmetmeyebilir. Zira illiyet bağı ortadan kalkar ise, haksız fiil sorumluluğu da ortadan kalkar. Türk Hukukunda Bankaların özen yükümlülüğü bulunmaktadır.
Bankacılık Kanununu 52.maddesine göre; ”Bankalar, kredileri nedeniyle maruz kalınacak riskleri ölçmek, karşı tarafın malî gücünü düzenli olarak analiz etmek ve izlemek, gerekli bilgi ve belgeleri temin etmek ve bunlara ilişkin esasları belirlemek zorundadır.”
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre; dava dışı …’ın bir güven kurumu olduğu ve ağırlaştırılmış özen yükümlülüğü bulunduğu gözönüne alındığında, kendi zararının meydana gelmesinde / artmasında ağır bir kusurunun bulunduğu, ancak …’ın zararının doğmasına sebep olan kusurlu davranışının nedensellik bağını kesecek nitelikte görülmediği, …’ın kusurlu davranışının haksız fiilin meydana gelmesinden önce gerçekleşmediği, sadece zararın artmasına etki ettiği, …’ın uğradığı zararın sözleşmede öngörülen kredi limitinden daha fazla kredi kullandırılması sebebiyle değil, davalının dava dışı … hesabına gelen paraları hukuka aykırı bir şekilde başkalarına ve nihayet kendi hesabına aktarılmasına sebebiyet vermesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Buna göre; davacının kusurunun illiyet bağını ortadan kaldırmadığı, ancak kendi zararının artmasına neden olduğu kabul edildiğinden kusurunun ağırlığı da gözönünde bulundurularak haksız fiil nedeniyle hükmedilecek tazminattan %50 oranında indirim yapılmasının somut olayın özelliğine ve hakkaniyete uygun olacağı değerlendirilmiştir.
Dava dışı temlik eden … ve temlik alan davacı … arasındaki temlik sözleşmesinin geçerliliği bakımından yapılan değerlendirmede; Türk Borçlar Kanununun 183. Maddesine göre;
”Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.
Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.”
Davacı ile dava dışı … arasında 27.07.2018 tarihinden itibaren geçerli olacağı kararlaştırılan temlik sözleşmesi içeriğine göre; …’ın …’e karşı, dolandırıcılık nedeniyle sahip olduğu 4.507.877,30-Euro’nun tahsili için davacıyı, dava süreçleri bakımından yetkilendirdiği, temlik sözleşmesinin mahkememizde görülen dava bakımından kişi, konu ve miktar yönünden belirli veya belirlenebilir olduğu, temlik sözleşmesinde bulunması gereken şartları taşıdığı sonucuna varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm yargılama dosyası kapsamına göre; davacının temlik sözleşmesi ile dava konusu alacağı devraldığı ve talep hakkına sahip olduğu, davalı ile dava dışı gerçek kişilerin birlikte hareket ederek, çok sayıda tüzel kişi ile çok sayıda işlem tesis ederek, sürekli ortak ve yetkilileri değiştirerek amaçlarını örtmeye çalıştıkları, sahibi oldukları tüzel kişilerin ardına saklanarak … ödeme sisteminin tanıdığı iptal hakkı ile kredilendirme zorunluluğunu kötüye kullanmak suretiyle davacının zarara uğramasına yol açtıkları, eylemlerinin TBK.m.49 kapsamında hukuka ve ahlaka aykırı olduğu, aralarında müteselsil sorumluluk bulunduğu, davacının da kendi zararının artmasında ağır bir kusurunun bulunduğu anlaşıldığından tazminat tutarından %50 oranında indirim yapılmak suretiyle davanın aşağıdaki gibi kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmakla;
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-)Davanın KISMEN KABULÜ ile, 2.253.938,75-EURO’nun dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereğince işleyecek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
İhtiyati tedbir kararının kararının kesinleşmesine kadar DEVAMINA,
2-) Harçlar Yasası uyarınca alınması gerekli 1.073.146,89-TL nisbi karar harcından başlangıçta peşin alınan 536.573,45-TL harcın mahsubu ile bakiye 536.573,44-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-) Davacı tarafından yapılan 35,90-TL başvuru harcı, 536.573,45-TL peşin harç, 5,20-TL vekalet harcı olmak üzere toplam 536.614,55-TL ‘nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-) Davacı tarafından yapılan 15.000,00-TL bilirkişi ücreti, 395,00-TL teskere /davetiye gideri olmak üzere toplam 15.395,00-TL yargılama giderinin red ve kabul oranına göre 7.697,49-TL ‘sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-) Davacı duruşmalarda kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 245.724,53-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-) Davalı tarafından yapılan 1.467,10-TL yargılama giderinin red ve kabul oranına göre 733,55-TL ‘sinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
7-) Davalı duruşmalarda kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 245.724,53-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
😎 Davacının / davalının gider / delil avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde davacıya / davalıya/ vekillerine iadesine,
Davacı ve davalı vekillerinin yüzüne karşı tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya başka bir mahkeme aracılığı ile mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK 341. madde uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları hatırlatılmak suretiyle oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 18/02/2021

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır