Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/562 E. 2019/402 K. 07.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO: 2018/562 Esas
KARAR NO: 2019/402

DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 20/06/2018
KARAR TARİHİ: 07/05/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde; Bankaların telefon ve internet bankacılığına kısaca “Dijital Bankacılık” adını verdiğini, şubelerde muhataplarının banka memurları, internet bankacılığında muhataplarının banka Internet şubesi ve telefon bankacılığında muhataplarının telefon bankacılığı programları olup, internet ve telefon üzerinden bankaya ait programlarla yapılan işlem ile banka şubesinde görevli memurların yapmış olduğu işlemler arasında hiçbir farkın olmadığını, fiili ve hukuki olarak aynı sonuçları doğurduğunu, yasalar banka kanalıyla işlem yapmayı, bankalar ise dijital bankacılık ile işlem yapmayı dayattığından, dijital bankacılık sebebiyle yaşanabilecek olumsuzluklarda müşteriye / vatandaşa sorumluluk yüklenmesinin hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmadığını, telefon bankacılığı, internet bankacılığı sistemlerinin kurulması ile ATM ya da şube açılışı arasında bir fark bulunmadığını, internet bankacılığının, internet şubesinin kurulması işlemesi ve güvenliğinden bankaların sorumluğunda olduğunu, bankaların mudiler ite yapmış olduğu vadeli/vadesiz tasarruf mevduatı sözleşmesinin hukuki niteliği 4491 Sayılı Yasa ile değişik 4389 Sayılı Bankalar Kanunu 10/4 ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 61. Maddesinde düzenlenmiş olup, bu düzenlemeye göre, mevduat ödünç ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşme olduğunu, BK.386 ve 387. maddeler uyarınca ve aynı kanunun 570/1. maddesi uyarınca usulsüz tevdide paranın tün sorumluluğunun mutlak seklide saklayana geçtiğini, banka ile mudi arasındaki sözleşmelerin nitelikleri konusunda tartışmalar olmakla birlikte, BK Mad 386 ve 570’de düzenlenmiş olan “karz” ve “usulsüz tevdi” hükümlerine tabi olduğunu, mevduatın muhafazası ve başkaca bankacılık hizmetleri neden ile mevduat sözleşmelerinin “vedia” ve BK Mad 502 hükümlerini de içinde barındırdığını, bankaların kendilerine yatırılan paraları müşterilerine istendiğinde veya belli bir vadede ayni veya misli olarak iade etmekle yükümlü olduğunu, mevduat sözleşmesinde vadeli vadesiz hesaba yatırılan paranın mülkiyetinin müşterinden bankaya geçtiğini, bu durumda ne şekilde çalındığının önemi olmaksızın bankada bulunan paranın çalınması halinde zararın bankaya ait olduğunu, bankanın kusurlu olup olmamasının hiç bir öneminin bulunmadığını, dijital bankacılığın kurulumu nasıl bankalarca yapılmış ise, yasalar gereği aynı seklide bu dijital bankacılığım geliştirilmesi, işleyişi, kontrolü ve güvenliğinin bankaların sorumluluğunda olduğunu, dijital bankacılığın düzenlenmesi ve kontrolü tamamen bankaların elinde olup vatandaşların bireysel olarak bu konuda üzerlerine düşen tek sorumluluğun bankaların uyarısını dikkate alarak bu doğrultuda hareket etmeye özen gösterdiğini, Bankalar dijital bankacılığının kullanımını, herkesin kullanabileceği ölçüde kolaylaştırdılar ise aynı şekilde herkesin korunabileceği bir güvenlik sistemi geliştirmek zorunda olduklarını, bankaların, güvenlik duvarını oluştururken kültür seviyesi en az olan kitleyi baz almak durumunda olduğunu, müvekkilinin muhatabı davalı banka olup, davalı tarafın müvekkilinin zararını tazmin edip imzası bulunmayan sahte kredi sözleşmesini iptal ettikten sonra parayı verdiği dolandırıcılara rücu etme hakkına sahip olduğunu beyanla, müvekkili adına ve onayı dışında, davalı banka tarafından üçüncü şahsılara kullandırılan 25.000,00 TL bedelli kredi sözleşmesinin iptaline, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaybıyla müvekkili tarafından ödenmek zorunda kalınan dava tarihi İtibarıyla üç kredi taksit tutarı toplamı olan 2.766,00 TL bedelin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.

CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının müvekkili bankaya yöneltebileceği bir kusur ve husumet bulunmadığını, davaya konu işlemlerin müşteri numarası, parola ve tek kullanımlık SMS şifresi gibi davacıya ait kişisel bankacılık bilgileri kullanılarak mobil şube aracılığıyla gerçekleştirildiğini, davanın muhatabının müvekkili banka olmadığını, davacının kendisine ait özel şifresinin girilerek yapılan işlemlerin kendisine ait olmadığı düşünülse dahi işbu davanın havalenin(EFT) yapıldığı hesap sahiplerine yöneltilmesi gerektiğini, davacının itiraz etmiş olduğu işlemlerin saklamakla yükümlü olduğu şifreler kullanılarak yapıldığını, davaya konu işlemlerin, müşterinin korumakla yükümlü olduğu parola ve şifre bilgileri kullanılarak gerçekleştirildiği, müşterinin korumakla yükümlü olduğu şifre, parola vb. Bilgilerin müvekkili banka ile ilgisi bulunmayan cep telefonundan teknolojik yada başka bir yöntemle ele geçirilmesinden dolayı müvekkili bankanın herhangi bir yükümlülüğünün bulunmadığını, davacı ile banka arasında düzenlenen bankacılık hizmetleri sözleşmesi uyarınca şifrelerin korunmasının müşteriye ait olduğunu, davacının yapılan işlemlerde müvekkili bankanın kusurlu olduğu yönündeki iddialarının kabulünün mümkün olmadığını,
sistem ilgili bilgilerin doğru şekilde girilerek gelen bir bağlantının müşterinin kendisi mi ondan bilgileri bizzat alan bir başkası mı olduğununu bilemeyeceğini ve maalesef engelleyemeyeceğini, müşteri müvekkili bankaya derhal bildirimde bulunmadığı için de hatalı ve kusurlu olduğunu beyanla, davanın husumet yönünden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.

GEREKÇE :
Dava; 3. Şahıslara kullandırıldığı iddia edilen 25.000-TL bedelli kredi sözleşmesinin iptali ile ödenmek zorunda kalınan 3 taksit tutarının davalıdan tahsili talebinden ibarettir.
Görev hususu dava şartı olması nedeniyle Mahkeme görev hususunu yargılamanın her aşamasında re’ sen dikkate alabileceği gibi taraflar da her aşamada ileri sürebilir.
HMK.nun 1. Maddesine göre “…….göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” anılan kanunun 114/c maddesinde ise mahkemenin görevi dava şartı olarak gösterilmiş olup aynı kanunun 115.maddesi ile getirilen “Mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır.” hükmü gereğince re’sen görevsizlik kararı verilebilecektir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 6335 Sayılı Yasa ile değişik 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. Buna göre; her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile maddenin devamı fıkralarında belirtilen davalar ticari dava olarak nitelendirilmiştir.
Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 6335 sayılı Yasa ile değişik 4.maddesinde ticari davaların; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nun 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise; tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile, bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.
Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların, Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği kuşkusuzdur.
Türk Ticaret Kanunun 3. maddesine göre ise, “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.” denilmektedir.
Bir hukukî işlemin veya fiilin TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerekir.
27.11.2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 2. maddesine göre bu Kanun’un kapsamını “her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamalar” oluşturmakta olup, anılan Kanun’un, 3/1-k maddesinde tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanmış, 3/1-l maddesinde de gerçek ve tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan bankacılık sözleşmeleri tüketici işlemi olarak düzenlenmiştir. Yine, aynı Kanun’un 73/1. maddesinde, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğan uyuşmazlıklarda tüketici mahkemesinin görevli olduğu belirtilmiş, ayrıca 83/2. maddesinde “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” denilmek suretiyle görev hususunda ortaya çıkması muhtemel ihtilafların önüne geçilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 18.05.2017 tarihli ve 2015/15723 Es., 2017/2940 K. Sayılı ilamında “…………Somut olayda, davacı tüketici olup, bankacılık işleminden kaynaklı alacak istemine ilişkin işbu davada, 01.07.2014 dava tarihi itibariyle, yukarıda belirtilen yasal düzenleme gereğince görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Bu durumda, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yasal düzenleme gözetilmeden işin esası hakkında karar verilmesi isabetli görülmediğinden hükmün res’en bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13.Hukuk Dairesi 16.05.2018 tarihli ve 2018/25 Es., 2018/427 K. Sayılı ilamında “………… Dava tarihi olan 27.03.2015 tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/1-k maddesinde tüketicinin; “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” ifade edeceği, 3/1-l maddesinde ise tüketici işleminin; “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” ifade edeceği düzenlenmiş, aynı kanunun 73/1 maddesinde de; tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakmaya tüketici mahkemelerinin görevli olduğu hüküm altına alınmıştır. Buna göre, ticaret mahkemesince, tüketici konumundaki davacı tarafından açılan işbu davada tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın esası hakkında kararı verilmesi doğru olmadığından 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-a/3 ve 355.maddeleri gereğince ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. ” olduğu belirtilmiştir.
Bu yasal çerçevede eldeki talebin değerlendirilmesinde, dosya kapsamında bulunan banka kayıtlarına göre taraflar arasında bireysel müşteri sözleşmesi imzalanmış olup, davacı, davalı bankanın ticari müşterisi olmayıp bireysel müşterisidir. Dosyada davacının tacir olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Davacı tüketici olup, davalı ile arasındaki ilişki ticari olmayan tüketici işlemidir. Davalı tacir olmadığı gibi uyuşmazlık konusu da ticari işletmesi ile ilgili değildir. Dava konusu 6102 sayılı Yasada düzenlenen hususlardan da değildir. Davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği, Asliye Ticaret Mahkemelerinin uzmanlık gerektiren ticari davalara bakmakla görevli özel nitelikli mahkemeler olduğu, taraflar arasında Türk Ticaret Kanunu hükümleri veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlık bulunmadığı hususları bir bütün halinde değerlendirildiğinde davada 6502 sayılı Yasa’nın yukarıda belirtilen hükümleri ile yukarıda belirtilen yargıtay ve istinaf kararları gereğince Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmakla iş bu davaya bakmaya Mahkememiz görevli olmadığından HMK ‘nun 114/1-c ve 115/2 madde uyarınca Mahkememizin görevsizliği sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, HMK 20 madde uyarınca karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür.
Bu itibarla;

HÜKÜM:
1-)İş bu davaya bakmaya Mahkememiz görevli olmadığından HMK ‘nun 114/1-c ve 115/2 madde uyarınca Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
HMK 20 madde uyarınca karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın GÖREVLİ İSTANBUL TÜKETİCİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
2-)H.M.K.’nun 20. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren taraflardan herhangi birinin iki hafta içerisinde Mahkememize başvurarak dosyanın görevli ve yetkili Mahkemesine gönderilmesi talebinde bulunmaması halinde dosyanın Mahkememizce resen ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
3-)Yargılama giderleri, harç ve vekalet ücreti hususunun H.M.K’nun 331. maddesi uyarınca davaya görevli ve yetkili mahkemede devam edilmesi halinde o mahkemede, davaya başka bir mahkemede devam edilmediği takdirde dosya ele alındığında davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi halinde mahkememizce değerlendirilmesine,
Dair davacı vekilinin yüzünde, davalı/vekilinin yokluğunda; tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya başka bir mahkeme aracılığı ile mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK 341. madde uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır