Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/205 E. 2018/1060 K. 26.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/205 Esas
KARAR NO : 2018/1060 Karar

DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/03/2018
KARAR TARİHİ : 26/11/2018

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin mahkememize verdiği 02.03.2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; “Davacı …’nın doğuştan zihinsel engelli olduğunu, bu konuda … Hastahanesinden raporu olduğunu, ancak davacının arkadaşları olan … ile … davacının bu özüründen yararlanarak, … adına “…” adında bir oto galeri açarak işletmeye başladıklarını, iş yerinin açılması hususunda müvekkilinin ailesinin dahi haberi olmadığını, …’nın bu iş yerine ara sıra gittiğini, davacının başka iş yerinde çalışmaya başladığında maaşından kesintiler yapılmaya başlandığını, bu nedenle yapılan araştırma sonucunda davacı adına iş yeri açıldığının fark edildiğini, davacı adına zihinsel engelinden faydalanarak şirket açanlar hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığında şikayetçi olunduğunu, … ve … isimli kişiler hakkında … Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile dolandırıcılık suçundan dava açıldığını, bu mahkemece … Sulh Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında … hastahanesinden aldırılan raporla davacının vesayet altına aldırıldığını, ancak bu sanıkların aldığı kredi borcu ödenmeyince bankaca alacağın tahsili için … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takip yapıldığını, müvekkilinin vesayet altına alındığından … isimli iş yerine ait kredi borçlarından ötürü borçlu olmadığını, takibin haksız yapıldığından müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, yargılama masrafları ile ücreti vekaletin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin verdiği 04.05.2018 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Bankamız ile davacı arasında “Bankacılık Hizmetleri ve Kredi Kartı Sözleşmesi” imzalandığını, Kredi kartını 27.03.2013 tarihinde bankalarının … Şubesinden davacının bizzat teslim aldığını, Kredi kartından yapılan harcamaların bedellerinin bu güne kadar ödenmediğini, davacının müvekkili bankaya giderek kredi kartı başvurusu yaptığı ve kullandığı dönemde vesayete ilişkin mahkeme kararı olmadığı ve o dönemde atanmış bir vasi bulunmadığını ve dolayısı ile davacı …’nın borçtan sorumlu olduğunu, son borç ödenmeyince bu şahıs hakkında takip başlatıldığını, davacının kendi iradesi ile gerçekleştirdiği işlemlerden dolayı sorumlu olduğunu beyan etmiş, sonuç olarak davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
… İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası dosyamız içersine getirtilmiştir. Davalının alacaklı davacı borçlu olduğu, takibin süresinde borca itiraz dilekçesi verilmediğinden kesinleştiği anlaşıldı.
Davanın davacı yanın … Sulh Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile vesayet altında olmasına rağmen onun adına kullanılan Krediden kaynaklanan bedelden ötürü borçlu olmadığı yönünde açılmış bir menfi tespit davası olduğu anlaşılmıştır.
Davacıyı dolandırarak onun adına kredi kullanan … ile … hakkında … Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile dolandırıcılık suçundan dava açıldığı anlaşılmaktadır.
… Ağır Ceza Mahkemesinin istemi doğrultusunda … Sulh Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile açılan davada aldırılan … Hastahanesinin 01.06.2017 tarihli raporu doğrultusunda 16.11.2017 tarihinde vesayet altına alınarak babası … veli olarak atandığı dosyamıza sunulan mahkeme hükmünden anlaşılmaktadır. Bu karar 21.12.2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davalı banka vekilince davacı tarafından imzalanan 27.08.2013 tarihli Bankacılık Hizmetleri ve Kredi Karıt Sözleşmesi suretini sunduğu davacının bu sözleşmedeki imzasını inkar etmediği anlaşılmaktadır.
Dosyaya getirtilen yanlara ait tüm deliller, getirtilen icra dosyası, davacı hakkında düzenlenen … Hastahanesinin 01.06.2017 tarihli rapor, … Sulh Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile davacının velayet kararı ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere;
Davacı ile davalı … Şubesi arasında 27.03.2013 tarihli “Bankacılık Hizmetleri ve Kredi Karıt Sözleşmesi” imzalanmıştır. Davacı tarafından bu sözleşmedeki imzası inkar edilmemektedir. Hatta bu sözleşme uyarınca düzenlenen kredi kartı davacıya 27.03.2013 tarihinde davalı bankanın Soğanlık Şubesinden bizzat teslim edildiği konusunda yanlar arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak elde edebilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez.
Nitekim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9.maddesi hükmüyle hak elde edebilmeyi, borç (yükümlülük) altına girebilmeyi, fiil ehliyetine bağlamış; 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırt etme gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir.
“Ayırt etme gücü” aynı Kanunun 13.maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırt etme gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Kanun ile diğer Kanunların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır (HGK’nun 18.7.2007 gün ve E:2007/1-583, K:2007/556; 17.2.2010 gün ve E:2010/19-97, K:2010/83; 16.01.2013 gün ve E:2012/3-655, K:2013/63 sayılı ilamları).
Bunun yanında, TMK’nun 14. maddesi ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetinin bulunmadığını belirttikten sonra aynı Kanunun 15.maddesinde de kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı açıklığa kavuşturulmuştur.
Yasanın belirtilen düzenleme sistemine göre, temyiz kudretine sahip olmayan kimsenin yaptığı işlemlerin, hiçbir hukuki hüküm ifade etmeyeceği, dolayısıyla butlan ile malul bulunduğu söylenebilir. Gerek doktrinde gerekse uygulamada benimsenen görüş de bu doğrultudadır. Bu düzenleme ve kabul tarzının, mutlak ehliyetsizlik hali olarak da nitelendirilebilen, temyiz kudreti yoksunu (ayırt etme gücü bulunmayan) kişiyi korumaya yönelik olduğu muhakkaktır. Böyle bir korumanın gerekliliği de tartışılamaz.
Nitekim konuyla ilgili 28.07.1941 tarih ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararının sonuç bölümünde “…temyiz kudretinden mahrum olduğu kat’iyyetle tahakkuk etmesi halinde tasarruf, MK’nun 15.maddesi hükmünce batıldır. Mümeyyiz olmayan bir kimse ile hukuki muamelede bulunan diğer akidin bunu bilmeyerek iyi niyetle hareket etmiş olması, zikri geçen 15.maddenin mutlak ve kat’i sarahati karşısında, öyle bir kimsenin tasarrufu üzerine hukuki hükmün terettüp etmesi için kafi değildir.
Kanun o gibi temyiz kudretinden mahrum kimselerin esasen hüküm ifade etmeyen tasarrufları hususunda o tasarruftan dolayı hak iddia edenlerin iyi niyetini himaye etmemektedir. Elverir ki, o tasarrufun hüküm ifade etmesi için lüzumlu olan temyiz kudreti derecesinin tasarruf zamanında mevcut olmadığı kat’iyyetle sübut bulsun. Bu takdirde kasırın hali, hüsnüniyetten ziyade himayeye layık görülür. Medeni Kanunumuzun metin ve ruhundan başka türlü bir netice çıkarılmasına imkan yoktur…” denilmek suretiyle yukarıda sözü edilen görüşler dile getirilmiş, hatta ehliyetsizle hukuki muameleye taraf olan kişinin iyiniyetine değer verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Nihayet, 818 sayılı BK’nun 61-66.maddeleri arasında (6098 sayılı TBK. m.77-82) düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, vesayet altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağı kuşkusuzdur.
Yukarıda belirtildiği üzere, kural olarak TMK’nun 15.maddesi hükmü gereği, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki bir sonuç doğurmayacağından, babasının velayet altına alına kısıtlı …’nın 27.03.2013 tarihlerinde imzaladığı Bankacılık Hizmetleri ve Kredi Karıt Sözleşmesi geçersiz olup, hukuki bir sonuç doğurmaz. Bu nedenle davanın davalının vesayet altında olması nedeni ile kabulü ile davacı hakkında … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına borçlu olmadığının tespitine karar vermek gerekmiştir.
Bu nedenle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1- İş bu davanın davalının vesayet altında olması nedeni ile Kabulü ile davacı hakkında …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına borçlu olmadığının tespitine,
2- Karar ve ilam harcı 160,32-TL nin peşin alınan 35,90-TL den düşümü ile kalan 124,42-TL bakiye ilam harcının davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 71,80-TL peşin ve başvuru harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 88,00-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5- Davacı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 2.180,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacının gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzünde ilamın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya başka bir yer Mahkemesi aracılığı ile gönderilecek bir dilekçe ile İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/11/2018

Katip …

Hakim …