Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/619 E. 2019/243 K. 20.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/619 Esas
KARAR NO : 2019/243
DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 05/07/2017
KARAR TARİHİ : 20/03/2019

Mahkememizde görülen İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi ile, taraflar arasında akdedilen sözleşme kapsamında, müvekkilinin müşterisi konumunda bulunan dava dışı …’e ait ürünlerin nakliyesi için anlaşıldığını, söz konusu ürünlerin davalı tarafından kendi aracına yüklendiğini, ancak davalının söz konusu aracı evinin önüne park ettiğini ve araçtaki bütün ürünlerin çalınmasına neden olduğunu, çalınan ürünler nedeni ile dava dışı … şirketi tarafından müvekkiline KDV hariç 92.730,83.-TL’lik bir zarar yansıtıldığını, davalının kusurlu park edişi nedeni ile bu zararın sigortadan tahsil edilemediğini, taraflar arasındaki sözleşme gereğince bu zarardan davalının sorumlu olduğunu, borcun ödenmesi adına davalı aleyhine … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalının itirazları üzerine takibin durduğunu beyanla, itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak kaydı ile davalının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili Mahkememize sunduğu yanıt dilekçesi ile, davada yetkili mahkemelerin Gebze Mahkemeleri olduğunu, taraflar arasında bir işçi-işveren ilişkisinin bulunduğunu, davacının yasal yükümlülüklerden bertaraf etmek adına müvekkili ile taşıma sözleşmesi imzalandığını ve işçilik durumunu ticari ilişki olarak gösterdiğini, davaya konu olayın 06/05/2016 tarihinde gerçekleştiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin ise 25/12/2016 tarihinde imzalandığını, dava konusu olayda ise müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, İstanbul ilinde kamyonetlerin 16:00-22:00 saatleri arasında trafiğe çıkmasının yasak olduğunu, davacının bu durumu bilmesine karşın müvekkilini yük dolu araç ile gönderdiğini, müvekkilinin, aracını ikametgahının önünde park ettiğini, söz konusu hırsızlık olayından doğduğu iddia edilen zararın sigorta şirketi tarafından karşılanmasının gerektiğini, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını beyanla, davanın yetkisizlikten dolayı dava şartı yokluğu nedeni ile reddini, davanın görev ve esastan reddi ile asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere davacının kötüniyetli tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesi ile akdedilen 25/09/2016 tarihli taşıma sözleşmesi uyarınca ihtilaf halinde yetkili mahkemenin belirlendiğini, davalının şahıs firması olup Mahkememizin yetkili olduğunu, zararın 30/11/2016 tarihinde taşıtıcı tarafından vekil edene fatura edilmesi ile doğduğunu beyan etmiştir.
Dava dayanağı takip dosyası getirtilmiş incelenmesinde davacı tarafından davalı aleyhine “taşıma işi sırasında teslim edilmeyen ürünler nedeni ile uğranılan zararın bir kısmı” açıklaması ile açılan genel haciz yolu ile takip olup ödeme emrinin davalı borçluya 28/04/2017 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun 02/05/2017 tarihinde takipte yetkili icra dairesinin Gebze İcra Dairesi olduğunu beyanla yetkiye itiraz ettiği görülmüştür.
Davacının dava dilekçesi ekinde sunulan sözleşmenin incelenmesinde 25/12/2016 tarihli olduğu görülmüştür.
Dava taşıma sözleşmesi kapsamında zarar gören taşınan bedelinin taşıyandan tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemini konu almaktadır.
Davalı, ödeme emrinin tebliği üzerine süresi içerisinde yetkili yeri belirterek icra dairesinin yetkisine itiraz etmiş, davacı ise sözleşmede yetki kaydı bulunduğunu beyanla itirazı kabul etmemiştir.
Dosyada bulunan evrakın incelenmesinde zararı doğuran olayın 06/05/2016 tarihinde meydana geldiği, sözleşmenin ise bu tarihten sonra ve davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesindeki beyanın aksine 25/12/2016 tarihinde akdedildiği, dolayısı ile bu sözleşmenin, takibe konu alacağı doğuran taşıma işini kapsamadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı vekili, zararın kendisine fatura edilmesi tarihinde doğduğunu beyan etmiş ise de bu tarih, davacının davalıya başvuru hakkını doğuran tarih olabilir ise de zararı doğuran tarih değildir.
6100 sayılı Yasanın 6.maddesi gereğince genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olup Yasanın 10.maddesine göre sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.
HMK’nın 10. maddesi uyarınca, sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda, dava veya icra takibi sözleşmenin (borcun) yerine getirileceği (ifa edileceği) yer mahkemesinde ya da icra dairesinde de açılabilir. Sözleşmenin yerine getirileceği yer, öncelikle yanların açık ya da örtülü isteğine göre belirlenir. Tersi durumda ise, sözleşmenin yerine getirileceği yer 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi uyarınca saptanır. Öyle ki, davanın konusu, varlığı inkar edilmeyen sözleşmeden doğan bir para borcu olup da, sözleşmede aksi kararlaştırılmamış ise, bu para borcu alacaklının ödeme zamanındaki ikametgâhında ödenir. Alacaklı bu para borcunun ödenmesi için kendi ikametgahında takip ya da dava açabilir. YHGK’nın 16.02.2005 tarih ve 19-63 E., 61 K. sayılı ilamı bu yöndedir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “yetki sözleşmesi” başlıklı 17. maddesi ise “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.”hükmünü ihtiva etmektedir.
HMK m. 17’nin ikinci cümlesine göre, “taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır”. Bu hükme göre, yetki sözleşmesi (veya yetki şartı) yapan taraflar, aksine bir düzenleme yapmamışlarsa, dava sadece yetki sözleşmesinde kararlaştırılmış olan mahkemede açılabilir. Diğer bir deyişle, aksi belirtilmediği sürece, HMK, yetki sözleşmesinde gösterilen mahkemenin münhasır yetkili mahkeme olacağını kabul etmiştir. Bu şekilde yapılmış olan, yetki sözleşmesinin münhasır yetkili olacağı madde gerekçesinde de açıkça belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, taraflar, salt bir münhasır yetki sözleşmesiyle, kanunun öngörmüş olduğu genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisini kaldırmış olmaktadırlar. Taraflar, bu sonucun ortaya çıkmasını istemiyorsa, yani genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa yetki sözleşmesinde bunu ayrıca belirtmek zorundadırlar. Buna göre, münhasır yetki sözleşmesinden kasıt, tarafların yetki sözleşmesi ile kararlaştırılan mahkemeden başka bir mahkemede dava açılamaması üzerinde anlaşmalarıdır.
Somut durumda, taraflar arasında, olayın meydana geldiği tarihte, yazılı olmayan anlaşma uyarınca gerçekleştirilmek istenen taşıma işinde, davalının temel edimi para borcu olmayıp taşıma edimi olduğundan somutta 6100 sayılı Yasanın 10 ve 6098 sayılı Yasanın 89.maddesi uyarınca para borcuna ilişkin alacaklının yerleşim yerinin yetkili olması kuralının uygulama alanı bulunmamaktadır. Burada para borcu edimi davalının değil, davacının edimidir. Bu nedenle yetkili mahkeme bu maddeye göre belirlenemeyecektir. Kaldı ki para borcu olarak kabul edilse dahi alacaklının yerleşim yeri de Mahkememiz yargı çevresinde değildir. Davalının edimini ifa yeri de Gebze’dir.
Diğer yandan yine zararı doğuran taşıma işini kapsayan ve bu tarihte veya öncesinde yapılmış ve yetki kaydı içeren bir sözleşme de bulunmadığından 6100 sayılı Yasanın 17.maddesine göre de yetkili yer belirlenemez.
Bu durumda, eldeki takip ve davada yetkili icra dairesinin genel yetki kuralına belirlenmesi gerekmekte olup o da davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Takip talebi üzerine ödeme emri borçlunun Gebze adresine gönderilmiş ve borçlu da itirazında adresinin Gebze olması nedeni ile yetki itirazını dile getirmiştir.
Bu durumda, yetkili icra dairesinde başlatılmış bir takipten söz edilemeyeceğinden ve yetkili icra dairesinde başlatılmış bir takibin, itirazın iptali davasının ön koşulu olması nedeni ile, bu koşul yerine getirilmediğinden davanın usulden reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine,
2-Alınması gerekli 44,40 TL harcın peşin alınan harçtan mahsubu ile bakiye kısmın 492 sayılı Yasanın 31.maddesi gereğince karar kesinleştiğinde ve istem halinde davacı yana iadesine,
3-Davacı tarafından karşılanan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 7/2.maddesine göre belirlenen göre hesaplanan 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/03/2019

Katip …

Hakim …