Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/841 E. 2019/338 K. 10.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/841 Esas
KARAR NO : 2019/338
DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/08/2016
KARAR TARİHİ : 10/04/2019
BİRLEŞEN … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
2017/172 ESAS 2017/463 KARAR SAYILIDOSYASI
DAVA TARİHİ : 22/02/2017
KARAR TARİHİ : 22/05/2017

Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl dava dosyasında davacı vekili Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi ile, davalının, 26.02.2015 tarihli fatura ile 46.728 TL karşılığında, davacıdan satın aldığı ve kendisine teslim edilen 800 X 1700 mm ebatlarında 2 adet silindirin bedelinin iadesi için davacı şirket aleyhine … İcra Müdürlüğü’nün 2016/3630 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, davacı şirketin basiretli tacir gibi davranarak fatura bedeli ve fatura bedeli alacağa ilişkin ferileri icra veznesine ödediğini, ödemeden sonra birçok kere sözlü talebine rağmen davalıda bulunan silindirlerin davacıya teslim edilmediğini, faturaya konu muhataba teslim edilen 800 X 1700 mm ebatlarında 2 adet silindirin davacı şirketin adresine teslim edilmesi için … Noterliğinin 22.06.2016 tarih 10833 yevmiye numaralı ihtarnamesinin tebliğ edilmesine rağmen davaya konu silindirlerin teslim edilmediğini beyanla, 26.02.2015 tarih … sayılı faturaya konu muhataba teslim edilen 800 X 1700 mm ebatlarında 2 adet silindirin davacıya iadesini, bu taleplerinin kabul edilmemesi veya silindirlerin iadesinin fiilen mümkün olamaması durumunda silindirlerin değeri 46.728,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yıllık %10,5 ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Asıl dava dosyasında davalı vekili yanıt dilekçesi ile, taraflar arasında 01.10.2014 tarihinde 2 adet çift cidarlı silindir siparişi verdiğini aynı tarihte de %40 ön ödeme yaptığını, davacı tarafın teslim için öngördüğü süre tekliflerinde 30 gün olarak belirtildiğini, davacı yanca fatura kesildiğini 13.03.2015 tarihinde fatura bedeli ödenerek faturanın kapatıldığını, davacı yan teslim için öngördükleri 30 günlük süreyi 6 ay aştıktan sonra montaj işlemlerine başlandığını silindirlerin denemesi yapıldığında işlevsel olarak bozuk olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerinde davacı yan hatalarını kabul ederek silindirleri iade aldığını, alınan bu silindirler sadece bir tanesinin kaba işçiliği bittiği halde deneme yapılması için getirildiğini, denemenin olumlu sonuçlanması üzerine kaba halde teslim edilen silindirin ince işçiliğinin yapılması ve diğer silindirle birlikte teslim edilmesi için davacı yana iade edildiğini fakat davacının teslimden kaçındığını, davalı şirket tarafından eski makinalara ait soğutma silindirleri kimyasal işlemlerden geçirilerek kullanmak zorunda kalındığını, davalı şirketin büyük zarara uğradığını ve ödenen bedelin iadesi için icra takibinin başlatıldığını, davacı yanca faiz kısmına itiraz edilerek asıl alacak ferilerinin ödendiğini, üretim hattında kullanılan biri … diğeri … marka iki adet 5 renkli gravür yapılabilen matbaa makinası bulunduğunu, baskı netliği yüksek resimli desenlerin …, Tirajı düşük ve kaba şekillerden oluşan desenlerin ise … matbaada basıldığını, davacı yan istenilen silindirlen zamanında teslim etmediği için 11 ay boyunca ürün yüzeyini baskıya hazırladıkları 1 adet ısıtma ve 1 adet soğutma silindirinden oluşan temper ünitesi davacı tarafından teslim edilmediğinden dolayı … matbaada sağlıklı bir üretim yapılamadığını, 11 ay boyunca 90m/dk hızla baskı yapabildikleri, … matbaayı 50m/dk hızla aynı işçilik maliyetleriyle çalıştırmak zorunda kalındığını, ayrıca aynı sürede daha az iş yapılmasından dolayı birim üründeki enerji maliyetinin de yükseldiği, … matbaada basılması mümkün olmayan ürünlerin fire oranı yüksek ve baskı kalitesi daha düşük olan … matbaada basılmak suretiyle fire maliyetinin de yükseldiğini, Kaliteden ve fire kayıplarından oluşan maddi zararın sağlıklı olarak hesaplanmasının mümkün olmadığını, davacı yanın davaya konu silindirlen zamanında ödememesinden kaynaklanan zarar tutarlarının tespitine ilişkin davalı şirket halen çalışmalar yürütmekte olup bitiminde davacı yana uğramış olan zararlar nedeniyle tazminat talepli dava açılacağını, silindirlerin geç ve gereği gibi teslim edilmemesi nedeniyle davalı şirketin uğradığı zararın tespiti gerekeceğinden ve davacıya teslim edilmesi halinde silindirlerin üretimde yarattığı kaybın tespiti mümkün olamayacağından davaya konu silindirlerin davacıya teslim edilmediğini, davalı şirketin zararının tazmini sonrasında teslimin mümkün olabileceğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
Birleşen dava dosyasında davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında yapılan anlaşma gereğince vekil edenin 01.10.2014 tarihinde 2 adet çift cidarlı silindir siparişi verdiğini ve aynı tarihte % 40 ön ödemesini yaptığını, davalının teslim için öngördüğü sürenin 30 gün olduğunu, davalı yanca 26.02.2015 tarihinde fatura kesildiğini, 13.03.2015 tarihinde fatura bedelinin müvekkili şirketçe ödendiğini, davalı yanın öngörülen 30 günlük süreyi 6 ay geçtikten sonra montaj işlemlerine başladığını, monte edilen silindirlerin denemesi sırasında işlevsel olarak bozuk olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine davalı yanın hatalarını kabul ederek silindirleri iade aldığını, davalı tarafından yapımı üstlenilen işbu silindirlerin zamanında ve gereği gibi teslim edilmemesi sonucunda müvekkilinin zarara uğradığını ve ödenen bedelin iadesi için … İcra Dairesinin 2016/3630 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı yanca faiz kısmına itiraz edilerek asıl alacak ve fer’ilerinin ödendiğini, davalının zamanında ve gereği gibi teslim etmediği silindirler dolayısı ile vekil eden şirketin büyük zarara uğradığını, davalının imal edeceği silindirlerin kullanılacağı … marka matbaa makinesinin silindirler olmadığı için hem yavaş çalıştığını, hem de ürün kalitesinde düşüş olması nedeni ile bazı ürünleri bu makinede üretmelerinin mümkün olmadığını, davalı silindirleri zamanında teslim etmediği için 14/05/2015-14/04/2016 tarihleri arasında 11 ay boycunda ürün yüzeyini baskıya hazırladıkları temper ünitesi davalı tarafından teslim edilmediği için matbaada sağlıklı üretim yapılamadığını makine hızının düşürülmek zorunda kalındığını, ayrıca daha fazla boya kullanılmak sureti ile baskı kalitesinin yükseltilmeye çalışıldığını beyanla, fazlaya ilişkin dava ve talep haklan saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL zararlarının davalıdan tahsiline, işbu dava ile tarafları ve sebepleri aynı olan … Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/841 esas nolu dosyası ile birleştirilmesine, mahkeme masrafları ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen dava dosyasında davalı vekili cevap dilekçesi ile vekil eden, … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/841 E.sayılı dosyası ile işbu davanın davacı aleyhine silindirlerin teslimi, teslim edilmemesi halinde bedelinin tahsili talepli dava açılmış olup, davanın bilirkişi incelemesi aşamasına geldiğini, Duruşmasının 21/06/2017 tarihine ertelendiğini, usul ekonomisi açısından, davacı gibi her iki davanın birleştirilmesi konusunda karar verilmesini, Öncelikle davacı zarar miktarını net olarak belirlemiş olduğundan dolayı, dava değerinin 257.214,8 TL. olarak kabulü ile eksik harcın tamamlatılması konusunda karar verilmesini, Taraflar arasındaki sözleşmenin ticari bir sözleşme olduğunu, silindirlerin ayıplı olduğu iddia eden davacının, 10/02/2016 tarihinde silindirlerin teslim edildiğini beyan ettiğinden TTK 23/3 madde uyarınca teslim tarihinden itibaren 8 gün içinde ayıbı incelettirmek ve yine bu süre içinde ihbarında bulunması gerektiğini, davacı tarafça yapılmış bir tespit olmadığı gibi müvekkiline yapılan herhangi bir ihbar da bulunmadığını, Bu nedenle davanın reddi gerektiğini, Davacının zarar talebini ve hesaplamasını tümden reddettiğini, Dava harcının tamamlatılması için davacıya süre verilmesine, Davanın … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/841 E.sayılı dosyası ile birleştirilmesine, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenmsine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl dava, bedeli iade edilen ürünlerin aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin iadesi; birleşen dava dosyası ürünlerin zamanında teslim edilmemesi nedeni ile oluşan zararın tahsili istemini konu almaktadır.
Mahkememizce yürütülen tahkikat kapsamında alınan bilirkişi raporunda davacı yan tarafından davalı yana düzenlenen … seri numaralı faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, faturaya karşılık dava yan tarafından 46.728,00 TL ödeme yapıldığı, bu tutar yönünden bedelin iadesi için davacı şirket aleyhine başlatılan takip kapsamında davacı şirketin fatura bedeli ve fatura bedeli alacağına ilişkin fer’ileri olarak 55.400,00 TL’yi icra veznesine ödediği, merdanelerin üretimden kaynaklı ayıplı olduğu hususunda tereddüt bulunmadığı, ancak davacı tarafından merdanelerin bedelinin fer’ileri ile birlikte icra dosyasına yatırıldığı, bu andan sonra ayıplı olmasının ya da olmamasının önemi bulunmadığı, çünkü davalı tarafından bedel tahsil edildiği andan itibaren merdanelerin davalıya ait olmadığı, davalı tarafından merdanelerin uygun ambalaj ile muhafaza edildiği belirtilmiştir.
Tekmil dosya kapsamı birlikte incelenip değerlendirilmekle, asıl davacı ile birleşen davacı arasında 10/09/2014 tarihli teklife göre, asıl davalı tarafından gönderilen resme ve belirtilen özelliklere uygun olarak çift çıdarlı silindir imali taşlanması ve korom kaplanması işi kapsamında anlaşmaya varıldığı, anlaşma kapsamında … seri numaralı, 26/02/2015 tarihli ve 46.728,00 TL miktarlı fatura tanzim edildiği, asıl davalı tarafından fatura bedelinin ödendiği ancak ….İcra Müdürlüğünün 2016/30 esas sayılı takip dosyası kapsamında asıl davalı tarafından fatura bedelinin işlemiş faizi ile iadesinin talep edilmesi üzerine asıl davacı tarafından işlemiş faize itiraz edilerek bakiye kısmın fer’ileri ile birlikte ödendiği anlaşılmaktadır.
Davalı birleşen davacı, sözleşmeden dönmüş ve bedel iadesini takip yolu ile talep etmiş, davacı birleşen davalı ise bedeli iade etmiştir. Ne var ki, sözleşme konusu ürün halen davalı birleşen davacı elindedir.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nun 23/1-c maddesine göre ticari satışlarda; “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme soncunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, TBK’nun 123. maddesinin 2. fıkrası uygulanır.”
6098 Sayılı TBK’nun 223. maddesinin 2. fıkrasında ise; “Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak satılanda olağan bir gözden geçirme ile ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa hemen satıcıya bildirilmelidir. Bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
6102 sayılı TTK’nun 18/3. maddesine göre; “Tacirler arasında diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden düşmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığı ile taaahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.”
Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin istikrarlı uygulamasında, ayıp ihbarlarının da (fesih sonucunu doğurabileceğini düşünülerek) belirtilen yasa hükmündeki usullerle yapılması gerektiğini kabul etmektedir. Başka bir anlatımla tacirler arasındaki ayıplı mal satışından kaynaklanan uyuşmazlıklarda ayıp ihbarının tanıkla ispatı kabul edilmemektedir. Ne var ki 6098 sayılı TBK’nun 225. maddesinde ağır kusurlu olan satıcının, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulumayacağı, satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hükmün geçerli olduğu hükme bağlanmıştır.
Eser sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470-486’ıncı maddelerinde yer düzenlenmiş olup Yasanın 370.maddesinde eser sözleşmesi “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır.
Satış sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 207 ve devam maddelerinde düzenlenmiş Yasanın 207.maddesinde satış sözleşmesi ” Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır.
6098 sayılı yeni Türk Borçlar Yasası’nın 470. maddesinde işi yapacak olana “yüklenici” (müteahhit) ve işi yaptıracak olana “iş sahibi” denilmesi; Yargıtay kararlarında da bir “işgörme sözleşmesi” olarak nitelenmesi bu sözleşme türünün anlam ve amacını ortaya koymakta; burada söz konusu olanın “yaratı” niteliğindeki bilim ve sanat eserleri olmadığı anlaşılabilmektedir. Borçlar Yasası’ndaki eser, “sahibinin özelliklerini” taşıyan “fikir ve sanat” ürünü değil, ısmarlanan olağan bir nesnenin iş sahibinin isteğine göre yapımının üstlenilmesi veya önceden varolan nesnenin onarılması, bakımının yapılması ya da bir işin görülmesidir.
Eser sözleşmesini satım sözleşmesinden ayıran en önemli yön, satımda hazır bir ürün veya nesne alınmakta iken, eser sözleşmesinde ürün veya nesne hazır olmayıp sözleşmeden sonra üretilecek, istenilen nitelikte yapımı sağlanacaktır. Satımda “emek” değil, “nesne teslimi” üstün bulunmaktadır. Eser sözleşmesinde ise, nesne ortada olmayıp, sözleşmenin yapılmasından sonra uzun veya kısa bir zaman dilimi içerisinde bir “emek” ürünü olarak ortaya çıkarılacaktır. Satın alınan nesneler genellikle birbirinin aynı seri üretimdir. Eser sözleşmesinde ise “ısmarlanan” nesne, ısmarlayanın isteğine uygun özel nitelikte yapılmış (imâl edilmiş), çoğu kez benzersiz ve tektir. Kimi zaman satın alma ile yapım işi bir arada olabilir. Böyle bir durumda baskın olan hangisi ise ona ilişkin hükümlerin uygulanması gerekecektir. Örneğin, ısıtma sisteminin montajı (kat kaloriferi), satış değil, eser sözleşmesidir. Bunun gibi, alarm düzeni kurdurulması, anten taktırılması, ev ve işyerine klima monte edilmesi, parke döşetilmesi olaylarında bir satın alma olgusu varsa da, “yaptırma-taktırma-döşetme” nedeniyle eser sözleşmesi ilişkisi ağırlık kazanmaktadır. …, Araştırma ve İnceleme, Eser Sözleşmeleri.
Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde, teklif ve tarafların tüm aşamalardaki beyanları nazara alındığında taraflar arasında bir eser sözleşmesi akdedildiği sonucuna varılmaktadır.
6098 sayılı Yasanın 474.maddes uyarınca işsahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır. Taraflardan her biri, giderini karşılayarak, eserin bilirkişi tarafından gözden geçirilmesini ve sonucun bir raporla belirlenmesini isteyebilir.
Yasanın 475.maddesi uyarınca eserdeki ayıp sebebiyle yüklenicinin sorumlu olduğu hâllerde işsahibi, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:
1. Eser işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme.
2. Eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteme.
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteme.
İşsahibinin genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır.
Ayıp nedeni ile 6098 sayılı Yasanın 475/1.maddesi uyarınca iş sahibi sözleşmeden dönme hakkını kullandığında, sözleşme bedelinin tamamının iadesi ve bahse konu ürünün de yükleniciye verilmesi gerekir.
Somut durumda, asıl davalı dönme hakkını kullanmış, bedel yüklenici tarafından iade edilmiş olmakla, davalının sözleşme konusu ürünü davacıyı iade etmesi gerektiğinden asıl davanın haklı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Birleşen dava dosyasında, davalı birleşen davacı, davacı birleşen davalı tarafından zamanında ve gereği gibi teslim etmediği silindirler dolayısı ile makinenin hem yavaş çalıştığını, hem de ürün kalitesinde düşüş olması nedeni ile sağlıklı üretim yapılamadığını makine hızının düşürülmek zorunda kalındığını, ayrıca daha fazla boya kullanılmak sureti ile baskı kalitesinin yükseltilmeye çalışıldığını beyanla zarar talebinde bulunmuştur.
Burada davalı birleşen davacının talebi, sözleşmenin anlaşmaya uygun olarak ifa edilmemesi nedeni ile doğan zarara ilişkindir.
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, sözleşmeden haklı olarak dönen taraf, temerrüde düşmekte kusurlu olan taraftan dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan BK’nın 108. maddesi uyarınca ancak menfi zarar talep edebilir. Gerçekten, BK’nın 108/II. maddesi uyarınca “Borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat edemezse, alacaklı akdin hükümsüzlüğünden mütevellit zararın tazminini de talep edebilir.” BK’nın 106. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesine dayanılarak, borçlu direnimi nedeniyle sözleşmeden dönülmesi üzerine taraflar, BK’nın 108/I. maddesi uyarınca ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Ancak, karşısındaki kişiye güvenerek sözleşme akdetmiş olan ve haklı durumda bulunan tarafın, bu sözleşmenin karşı tarafça yerine getirilmemesinden kaynaklanan hayal kırıklığının yanında ayrıca, malvarlığında da eylemli bir azalma meydana gelmektedir. İşte, bu eylemli azalmaya, olumsuz zarar (negative interesse) denilir. Bu zararın tazminine ilişkin yasal dayanak, aynı maddenin ikinci fıkrasında (BK m. 108/II) düzenlenmiştir.
Olumsuz zarar; sözleşmenin, karşı tarafça yerine getirileceğine olan güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan eylemli zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı, uğranılmayacak olan zarardır. Dolayısıyla, karşı tarafın malvarlığına girsin veya girmesin, sözleşme nedeniyle alacaklının cebinden (malvarlığından) çıkan ve yasal olarak harcanan paradır. Doktrinde hakim olan görüşe ve Yargıtay uygulamasına göre, burada oluşan zarar menfi (olumsuz) zarardır. Menfi zarar genel bir anlatımla hukuken geçerli olmayan bir borç ilişkisinin geçerli olduğuna inanmaktan (güvenmekten) doğan zarardır. Kısaca bu zarar, alacaklının sözleşme yaptığı için uğradığı, sözleşme yapmamış olsa idi uğramayacağı zarar olup, sözleşmeye güvenilerek yapılan harcamaların (giderlerin) tamamı, başka bir anlatımla karşı tarafın malvarlığına girmese bile o sözleşme nedeniyle cepten çıkan paradır.
Müspet zarar ise, sözleşme nedeniyle cebe girmesi gereken paranın, girmemesi nedeniyle meydana gelen zarardır. Bu niteliği gereği, müspet zarar daima ileriye dönük olup, bir beklenti kaybıdır. Diğer bir ifadeyle müsbet zarar, akdin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarar şeklinde de tanımlanabilir. Binaların bitirilmiş olması halinde getirmesi beklenen kira geliri kaybı, geciken ifa nedeniyle ifaya bağlı ceza (BK 158/II), seçimlik ceza (BK 158/I), eksik işler bedeli, kâr kaybı, gecikme tazminatı (BK 106/2) müspet zarar; inşaatın yapımı süresince oturulacak ev için ödenmesi gereken kira bedeli ile yıkılan binanın enkaz bedeline yönelik talepler menfi (olumsuz) zarar kapsamındaki alacak kalemlerindendir.
Olumsuz zarar, sözleşmeden dönen alacaklının haklı olması halinde, kusurlu borçludan isteyebileceği, diğer anlatımla, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi nedeniyle sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkan zarardır. Sözleşmenin feshini isteyen ve fesihte haklı olan tarafın BK’nın 108/2. maddesi uyarınca menfi zararını talep etme hakkı vardır.
Olumlu zarar, tamamen haklı olan tarafın sözleşmeden tamamen haksız olarak dönen taraftan isteyebileceği tazminatın konusunu oluşturup, olumlu zarar kapsamında kalan kâr mahrumiyeti sözleşmeden dönen tarafın tamamen haklı dahi olsa isteyebileceği alacak kalemlerinden değildir. Sözleşmeden dönmenin bir başka sonucu olan olumlu zararın tazmininde; tazminat isteyen kişi hem sözleşmeden dönen taraf olmamalı ve hem de kusuru bulunmamalı; tam aksine, karşısındaki kişi hem sözleşmeden dönen taraf ve hem de dönmede kusurlu olmalıdır. Sözleşmeden haklı olarak dönen (davacı) taraf, direnime düşmekte tamamen kusurlu olan (davalı) taraftan ancak olumsuz zararını isteyebilir. Her iki tarafın da kusuru varsa, olumlu ya da olumsuz zararın tazmini talebinde bulunamazlar; sadece, birbirlerine kazandırdıkları yararlı şeylerin iadesini, nedensiz zenginleşme kurallarına göre talep edebilirler. Tazminat borcunun doğması için temel koşul “kusur” olduğundan, tazminat isteyen tarafın “kusursuz” olması gerekir. Bir tarafın “az kusurlu”, diğer tarafın “çok kusurlu” olmasının bir önemi yoktur. Az kusurlu olan taraf da sözleşmenin bozulmasına kusuruyla sebebiyet vermiş sayılacağından tazminat isteyemez. Bu gibi durumlarda feshe taraflar “ortak kusuru” ile sebebiyet vermiş olacaklarından tazminat istenemez ve sözleşmenin tasfiyesi gerekir. Tasfiyeden amaç, tarafların sözleşme etkisinden kurtulması, sözleşmenin yapıldığı tarihteki durumlarına geri döndürülmesidir. Böylelikle taraflar sözleşme nedeniyle birbirlerinin malvarlığına kattıkları değerlerin iadesini isteyebilecektir. Borçlu, alacaklının talep ettiği olumsuz zararı ödemek istemiyorsa, direnime (temerrüde) düşmekte kusurlu olmadığını kanıtlamak zorundadır. Aksi halde, zarardan sorumlu olur. Çünkü, yasa koyucu, anılan 108/2. madde hükmünde borçlunun kusurlu olduğunu karine olarak kabul etmiştir. Bu karine, alacaklı lehine olup; alacaklı, borçlunun kusurlu olduğunu kanıtlamak zorunda değildir; sadece, kendi zararını ve bunun miktarını kanıtlaması yeterlidir.
Somut durumda, birleşen davacı sözleşmeden dönmüş olmakla, birleşen davalıdan isteyebileceği zarar ancak olumsuz zarardır. Sözleşmeden tamamen haklı olarak dönse bile, olumlu zarar, isteyebileceği zarar kalemlerinden olmadığından birleşen davaya konu talebin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak asıl davanın kabulü, birleşen davanın reddi yönünde aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Asıl davanın kabulü ile davacı tarafından davalıya teslim edilen 800×1720 milimetre ebatlarında … seri numaralı 26.02.2015 tarihli fatura konusu silindirlerin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Birleşen davanın reddine,
3-Asıl dava dosyasında alınması gerekli 3.191,98 TL harçtan peşin alınan harcın mahsubu ile eksik kalan kısmın asıl dava dosyasında davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Asıl dava dosyasında davacı tarafından yatırılan 29,20 TL başvuru harcı ile 798,00 TL peşin harcın ve davacı tarafından karşılanan 1.699,50 TL yargılama giderinin asıl dava dosyasında davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Asıl dava dosyasında davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesaplanan 5.490,08 TL vekalet ücretinin asıl dava dosyasında davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Birleşen dava dosyasında alınması gerekli 44,40 TL harcın peşin alınan harçtan mahsubu ile bakiye kısmın 492 sayılı Yasanın 31.maddesi gereğince karar kesinleştiğinde ve istem halinde birleşen dava dosyasında davacıya iadesine,
7-Birleşen dava dosyasında davalı vekili kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesaplanan 1.200,00 TL vekalet ücretinin birleşen davacıdan tahsili ile birleşen dava dosyasında davalıya verilmesine, (Dava konusunun para alacağına ilişkin olup, doğrudan Tarifenin 3.Kısmına tabi olduğu, Tarifenin 13.maddesinde belirtilen ikinci kısım ikinci bölümde gösterilen hukuki yardımlardan olmadığından 13.madde kapsamında değerlendirilemeyeceği, zira anılan maddenin Tarifenin 2.Kısım 2.Bölümüne giren yani konusu para olmayan veya para ile değerlendirilemeyen davalara ilişkin olduğu, eldeki davanın ise doğrudan konusunun para olduğu nazara alınarak vekalet ücreti Tarifenin 3.Kısım hükümlerine göre hesaplanmıştır. )
8-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı. 10/04/2019

Katip …

Hakim …