Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/507 E. 2018/281 K. 11.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/507 Esas
KARAR NO : 2018/281 Karar

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/05/2016
KARAR TARİHİ : 11/04/2018

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin mahkememize verdiği 06.05.2016 tarihli dava dilekçesinde özetle; “Davacı ile … arasında 01.01.2015 yürürlük tarihli Münhasır Distribütörlük sözleşmesinin akdedildiğini, sözleşme gereğince Davacı’nın Türkiye genelinde söz konusu ürünlerin münhasır tek satıcılık hakkını elinde bulundurduğunu, Davacıya münhasır distribütörlük hakkı tanıyan sözleşme hükmünce; “…’e ait ürünlerin Türkiye’de tanıtımı, kendi adına ve kendi hesabına satışını, satışın artırılması için gerekli çalışmaları ve yatırımı yapma, garanti, bakım ve yedek parça bulundurma gibi edimleri üstlendiğini, sözleşmenin imzalanmasından sonra davacının ürünlerin pazarda tanıtımı için reklam yaptığını, fuarlara katıldığını ve ürünün Türkiye’de tanınmasını” sağladığını, ancak söz konusu ürünlerin Davalı tarafından Davacı’nın bilgisi dışında haksız ve kötü niyetli olarak piyasaya sunulduğunu, Davalının aldatıcı ve hüsnüniyet kaidelerine aykırı olarak davacının yaptığı tanıtımdan ve pazarlamadaki özel çabalarından elde ettiği başarıdan yararlanarak gelir elde ettiğini, davalının …’dan sağlayıcı firma ile tek satıcılık ya da lisans sözleşmesi dahi bulunmayan firmalardan temin ettiği ürünleri Türkiye’ye getirerek piyasaya sürdüğünü, Davacının sözleşmeden ve mevzuattan doğan haklan elinde bulunduran tek yetkili kişi olduğunu, davalının “… menşeli … firması ile başladıkları temsilcilik faaliyeti …, … firmaları ile devam edip, her geçen gün yeni distribütörlükler ile genişlemekteyiz” ifadelerini kullandığını, söz konusu ifadelerin tamamen yanlış olduğunu ve müşteriyi aldatma kastı taşıdığını belirterek, öncelikle Davacının zararının artmaması amacı ile … Ticaret tarafından gümrükten geçirilen ürünlere ve satışa arz edilen ürünlerin satışının durdurulmasına yönelik tedbir karan verilmesine, haksız rekabetin menine, Davacının şimdilik 1.000,-TL maddi ve 10.000,-TL manevi zararının giderilmesine, tecavüze ilişkin mahkeme kararının masraflan tecavüz eden Davalı tarafından karşılanarak ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya ilan yoluyla duyurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 23.06.2016 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı ile dava dışı firma arasında düzenlenen tek satıcılık sözleşmesinin Davalıyı değil, sözleşmenin taraflarını bağladığını, anılan sözleşmenin 1. maddesi uyarınca; “Bu vesile ile … Makine tam yetkisi olmayan distribütör olarak tayin edilmiştir. Bu anlaşmadaki hiçbir şey … Makineye …’nin ajanı olarak hareket etmesini veya … temsilcisi olarak hareket etme hakkım vermemektedir. … Makine’nin … adına herhangi zorluklara girme yetkisi yoktur” şeklinde düzenlendiğini, Davacı’nın dosyaya sunduğu sözleşmeden, Davacının tam yetkisi olmayan distribütör olarak tayin edildiği ve Davacıya dava dışı …’nin temsilcisi olarak hareket etme hakkının verilmediğinin görüldüğünü, dolayısıyla tek satıcılık sözleşmesinin davacıya münhasırlık hakkı vermediğini, bu sözleşmede yer alan edimlerin ve yükümlülüklerin sözleşmenin tarafları olan Davacı ve dava dışı şirketi bağladığını; üçüncü kişi olan Davalıya herhangi bir yükümlülük getirmediğini, Davacının münhasırlık hakkı içermeyen tek satıcılık sözleşmesinin Davalının yasal yollarla temin ettiği malların satışına engel teşkil etmediğini, Davalının aldatıcı veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir rekabetinin bulunmadığını, … markasının tanınmış ve dünyanın her yerinde satılan bir ürün olduğunu, dünyada ve Türkiye’nin her yerinde herkesin bu ürünü ithal etmekte ve satmakta olduğunu, Davalının söz konusu … markalı ürünleri Davacıdan önce 2014 yılı Haziran ayında …’dan … firmasından yasal yollarla gümrük vergilerini ödeyerek temin ettiğini, Davalının satışın artması için ürünlerin tanıtımım yaptığını, kendi çabası ve emeği ile ürünleri piyasaya sattığını, davacının dava dilekçesinde davalının amatörce deneme amaçlı oluşturduğu internet sitesinde hakkımızda bloğunda yer alan ifadelerden farklı anlam çıkarmaya çalıştığını ve Davacı iddialarının ispata muhtaç olduğunu, davalının sattığı bir ürünün reklamını yapmasının, internet sayfasında belirtmesinin en doğal hakkı olduğunu, kullandığı ifadelerin hiçbir şekilde haksız rekabet oluşturmadığını, sitenin bloğunun bir yıl içerisinde 97 kez tıklandığını, bu sayı göz önüne alındığında, davalının ifadelerinin haksız rekabet oluşturacak bir durum olmadığını, davacının tek satıcılık sözleşmesine dayanarak tekel hakkı oluşturmaya çalıştığından kötü niyetli olduğunu, davalının 2014 yılında davacıdan önce “…” markalı ürünleri ithal ederek piyasaya satışını yaptığını, aynı piyasada olan davacının davalı tarafından söz konusu ürünlerin satışının yapıldığını bildiğini, bu hususun öncelikle davalıya ihtar ve ihbar edilmesi gerektiğini, davacının münhasırlık yetkisi vermeyen sözleşmeye dayanarak tekel yaratamayacağını, ürünün ithal edilmesini ve satışını engelleyemeyeceğini belirterek; davacının tedbir talebinin ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Yanların tüm delilleri toplandıktan sonra dosya iddia, savunma ve yanların tüm delilleri ile ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak temerrüt tarihi itibarıyla davacının davalıdan alacağı varsa saptanması için bilirkişiye verilmiştir.
Bilirkişinin düzenlediği 18.08.2017 tarihli 16 sayfadan ibaret raporunda özetle; “Davacı ve dava dışı şirket Umicore arasındaki sözleşmenin, davalıya sözleşmenin tarafı olmaması itibarı ile bir yükümlülük getirmediği ve tek satıcılık sözleşmesi çerçevesinde davalı fiillerinin sırf paralel ithalat nedeniyle haksız rekabet kuralları çerçevesinde korunmasının mümkün olmadığı. Davalının resmi internet sitesinde gerçeğe aykırı şekilde Umicore firması ile temsilcilik faaliyetinin var olduğunu belirtmesinin, TTK m, 55/I-a2 hükmü çerçevesinde davacı şirket aleyhine haksız rekabet teşkil eden bir fiil olarak nitelendirilebileceği; ancak fiilin piyasaya ve davacının işletmesine etkisinin belirlenememesi sebebiyle haksız rekabetin oluşmadığı; Mahkemece haksız rekabetin oluştuğu sonucuna vanldığınd , davacının zararını ispat edemediği ve bu zararın ispatının da çok zor olduğu nazara alınarak TBK m.50 hükmüne göre hakkaniyet dahilinde maddi ve-veya manevi tazminata hükmedilebileceği” kanaati ile raporunu sunmuştur.
Davacı ve davalı vekilinin bu rapora yaptıkları itiraz üzerine ek rapor alınmasına karar verilerek dosya bilirkişi kuruluna ek rapor düzenlenmek üzere verildiği görüldü.
Bilirkişinin düzenlediği 25.01.2018 tarihli 5 sayfadan ibaret ek raporunda özetle; “Raporumuzun inceleme, tespit ve değerlendirme bölümünde açıklaması yapılan nedenlerle, takdiri tamamen Mahkemenize ait olmak üzere; Kök Raporumuzda varılan kanaat değişmemiştir.” görüşü ile ek raporlarını sunmuşlardır.
Dosyaya getirtilen yanlara ait tüm deliller, getirtilen delil dosyası, davacı ve davalı şirketin ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapor, ek rapor ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere;
Davaya konu talep; Davalı fiillerinin Davacı aleyhine haksız rekabet oluşturduğunun tespitinden ibarettir. Davacı tarafından açılan işbu davada, haksız rekabetin tespiti, men’i, şimdilik 1.000-TL maddi ve 10.000,-TL manevi zararın tazminine karar verilmesi talep edilmiştir.
Davacının, dava dışı … firması ile 01.01.2015 tarihinde yürürlüğe girecek bir Distribütörlük Sözleşmesi akdetmiş olduğu ve yapılan defter incelemesinde bu firmadan 18.01.2016 tarihinden itibaren mal alımlanmn mevcut olduğu. Diğer yandan, davalı firmanın ise davaya konu ürünleri Haziran 2014 yılından beri yukarıda rapor içinde detayı verilen tarihlerde yurtdışındaki dava dışı … firmasından ithal ederek satışa sunduğu anlaşılmıştır.
Dosyamızdaki uyuşmazlığın hukuken değerlendirilmesinde çıkış noktası, davanın tarafları arasındaki hukuki ilişkiler ile bağlantılı olarak Davalı’nın fiillerinin, haksız rekabet teşkil edip etmediğinin doğru bir biçimde belirlenmesi ve nitelendirilmesidir. Bu hususta öncelikle, Davacı ile dava dışı şirket arasındaki sözleşme ilişkisi incelenecek ve bu bağlamda, Davalı tarafından Davacı aleyhine haksız rekabete yol açılıp açılmadığı hususu karara bağlanacaktır.
Davacı tarafından ileri sürülen Davalı fiillerinin haksız rekabete yol açtığı hususundaki iddiası, Davacı ile dava dışı … arasında 01.01.2015 yürürlük tarihli tek satıcılık sözleşmesi uyarınca Davacı’nın Türkiye genelinde söz konusu ürünlerin münhasır tek satıcılık hakkını elinde bulundurmasına rağmen, söz konusu ürünlerin Davalı tarafından Davacının bilgisi dışında haksız ve kötü niyetle piyasaya sunulmasından ileri gelmektedir. Davacı ayrıca, Davalı’nın resmi web sitesinde … ile temsilcilik faaliyetinin olduğu yönünde aldatıcı açıklamalara yer verilmek suretiyle, söz konusu fiillerin haksız rekabete yol açtığını iddia etmektedir.
Davacı ve dava dışı … arasında 01.01.2015 yürürlük tarihli Distribütörlük Sözleşmesi’nin akdedildiği görülmektedir.
Davacı ve dava dışı şirket arasında 01.01.2015 tarihinde tek satıcılık sözleşmesi İmzalanmıştır. Somut uyuşmazlıkta, işbu tek satıcılık sözleşmesi çerçevesinde, tarafların birbirleri ile olan akdi ilişkilerinde, sözleşmeye aykırılık temelli bir ihtilaf olmadığı açıktır. Davacının bu noktadaki iddiası, dava dışı şirket … ile aralarında tek satıcılık sözleşmesi olmasına rağmen, davalının söz konusu ürünleri haksız ve hukuka aykırı olarak pazarlamasına dayanmaktadır. Davalı ise, davacı ve dava dışı şirket arasındaki sözleşmenin; “sözleşmenin nisbiliği” ilkesi gereği kendisini bağlamadığını belirtmektedir.
Tek satıcılık sözleşmesinde, edimler ve yükümlülükler sözleşmenin tarafları arasında olup, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişilere bir yükümlülük getirmez. Tek satıcının tekel hakkı, yapımcının bu hakkı sağlamak borcuna yol açmaktadır. Buna karşılık yapımcı ile sözleşme ilişkisi içinde olmayan veya somut olayda davalı gibi sözleşme konusu mallan başka bir biçimde sağlamış bulunan üçüncü kişilere karşı tek satıcının herhangi bir hakkı yoktur. Sözleşme kişiye nisbi bir hak kazandım ve bu hak ancak sözleşmenin diğer tarafına karşı ileri sürülebilir Zira tek satıcıya o bölgedeki tekel hakkını tanımak ve bu olanağı sağlamak yapımcıya düşen bir akdi yükümlülük olmaktadır. O halde, bu açıklamalar karşısında, tek satıcımn bu hakkının üçüncü kişilere karşı haksız rekabet yolu ile korunması kural olarak mümkün değildir. Ne var ki, bu ilkeyi katı bir kural olarak uygulamak da her zaman doğru bir sonuç vermeyebilir. Tek satıcımn, yapımcıya ait ürünleri o bölgede tanıtmakta ve pazarlamadaki özel çabaları ile o ürün piyasasında önemli bir yer tuttuktan sonra, bir başka firmanın tek satıcısının yarattığı bu olanak ve pazardan yararlanarak, yapımcı bir firma dışında bir başka firmadan ayın ürünü getirerek az bir emek ve sermaye ile bu pazardan yararlanması da hukuken korunması mümkün değildir. Bu şekildeki bir hareket TTK.nun 56. maddesinde ifadesini bulan hüsnüniyet kurallarına aykırı bir şekilde iktisadi rekabetin yapılmasıdır ki, bu madde uyarınca bu nevi eylemler iktisadi rekabetin suistimali kabul edilerek bir haksız rekabet teşkil edeceği hükme bağlanmış bulunmaktadır. ” şeklinde hüküm tesis ettiği görülmektedir.
Yargıtay 11. HD 1992/1151E., 1992/9030K. ve 17.09.1992 T. sayılı kararında; “Davacının …’daki (X) firması İle yaptığı sözleşmede Türkiye’de tek satıcılık hakkım kazanması üçüncü kişilerin başka yerlerden temin ettiği malların saüşma engel olmaz, bu şekildeki tek satıcıhğm haksız rekabet yoluyla korunması mümkün değildir” şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Bu kararlardan anlaşıldığı üzere, paralel ithalatın yapılması tek başına haksız rekabet teşkil etmemektedir. Ancak, tek satıcının yaptığı tanıtımdan ve pazarlamadaki özel çabalarından elde ettiği başarıdan yararlanması haksız rekabet teşkil eder.
TTK m. 54 uyarınca; “Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır; Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı ve dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.
TTK m. 54,f.2 haksız rekabete ilişkin İlke koymuştur: Dürüst Davranış Kuralı. Dürüstlük kuralına aykırılık ya davranışlarla ya da ticari uygulamalarla olur. Davranışlar ve ticari uygulamalar İş etiğine, doğruluğa, dürüstlüğe ters, aldatıcı, yanıltıcı, kandırıcı olabilir. MK m. 2 hükmü anlamında dürüstlük kuralı sözleşmesel veya ön sözleşmesel temelde ve taraflar arasındaki ilişkide var olan güvenle ilgilidir. Rekabet hukukunda ise, bu anlamda taraf mevcut olmayabilir. Çoğu kez bir haksız fiil söz konusudur. Şu halde yanıltıcı reklamların yapılması, bilerek tek satıcı ile üçüncü kişi arasında karışıklığa neden olmak gibi ek eylemlere ihtiyaç vardır.
TTK m. 55/1-a2 hükmüne göre, kendisi, ticari işletmesi, işletme işaretleri, malları, iş ürünleri, faaliyetleri, fiyatları, stoklan, satış kampanyalarının biçimi ve iş ilişkileri hakkında gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalarda bulunmak veya aynı yollarla üçüncü kişiyi rekabette öne geçirmek haksız rekabet olarak belirtilmiştir.
Söz konusu bilgiler ışığında; davalının resmi internet sitesinde gerçeğe aykırı şekilde … firması ile temsilcilik faaliyetinin var olduğunu belirtmesi gerçeğe aykın bir beyandır. Davalı internet sitesinde “… menşeii … firması iîe başladığımız temsilcilik faaliyetimiz, Eve, Umicore firmalarıyla devam edip, her geçen gün yeni distribütörlükler İle genişlemekteyiz” ibaresi ile … ürünlerinin sadece ithalatçı olmadığı ve fakat distribütörü de olduğunu ima etmektedir. Eğer gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalarla kendisini öne geçirmek amacıyla yapılmış ise haksız rekabetten bahsedilebilir. Olayımızda davacı tek yetkili satıcı değildir. Diğer bir ifade ile Türkiye çapında tekel hakkına sahip değildir. Münhasır yetkili satıcılık verilmediği hallerde üretici firma başkalarını da distribütör olarak tayin edebilir. Davalının bu internetteki yayım davalının hukuki durumunu ve ticareti doğrudan etkisi çok fazla olmadığı düşünülmektedir.
Haksız rekabet hukukunun konusunu rekabet ortamını, piyasayı, kısaca ticari hayatı etkileyen veya etkileme ihtimali bulunan davranış ve uygulamalar oluşturur. Somut olayda davranışın objektif bakımdan piyasaya etki edip etmediği, bir işletmenin müşterilerini artırmaya yönelik olup olmadığım bakılması gerekir Bu bakımdan davalının internet sitesindeki bu gerçek dışı beyanın etkisinin önemsiz olması sebebiyle haksız rekabetin oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Haksız rekabet sebebiyle bir zararın doğmuş olması ve haksız rekabeti gerçekleştiren kişinin kusuru olması şartlarıyla maddi tazminat davası açılabileceği gibi, TTK uyarınca hak sahibinin haksız rekabet nedeniyle maddi zararının yanında, uğranılan maddi kaybın karşılığında BK m.58 ilkeleri çerçevesinde manevi tazminat isteme hakkı da öngörülmüştür. Davacı tarafından açılan bu davada, davalı fiilleri neticesinde 1.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminat talep edilmiştir. Paralel ithalat sebebiyle haksız rekabetin oluşmayacağı gerek doktrin gerek Yargıtay kararlarında tartışmasız kabul edilmektedir. Internet sitesindeki gerçeğe aykırı beyamn haksız rekabet teşkil etmeyeceği mahkememizce düşünülmüştür.
Davacı ve dava dışı şirket … arasındaki sözleşmenin, davalıya sözleşmenin tarafı olmaması itibarı ile bir yükümlülük getirmediği ve tek satıcılık sözleşmesi çerçevesinde davalı fiillerinin sırf paralel ithalat nedeniyle haksız rekabet kuralları çerçevesinde korunmasının mümkün olmadığı;
Davalının resmi internet sitesinde gerçeğe aykırı şekilde Umicore firması ile temsilcilik faaliyetinin var olduğunu belirtmesinin, TTK m, 55/1 – a2 hükmü çerçevesinde davacı şirket aleyhine haksız rekabet teşkil eden bir fiil olarak nitelendirilebileceği; ancak fiilin piyasaya ve davacının işletmesine etkisinin belirlenememesi sebebiyle haksız rekabetin oluşmadığı kanaatine varılmış olmakla davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Tüm bu açıklamalardan belirlendiği üzere davacının açtığı maddi ve manevi tazminat istemi yerinde görülmediğinden Kanıtlanamayan davanın Reddine karar vermek gerekmiştir.
Bu nedenle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1- Kanıtlanamayan davanın Reddine,
2- 35,90-TL karar harcının peşin alınan 187,86-TL den düşümü ile kalan 152,00-TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3- Davalı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 2.180,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Tarafların gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair davacı ve davalı vekilinin yüzünde ilamın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya başka bir yer Mahkemesi aracılığı ile gönderilecek bir dilekçe ile İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 11/04/2018

Katip …

Hakim …