Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/910 E. 2019/707 K. 12.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/910 Esas
KARAR NO : 2019/707

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 10/11/2010
KARAR TARİHİ : 12/09/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde; Vekiledeni ile davalı arasında, 18.10.2006 tarihli ve “…Sözleşmesi” başlıklı sözleşme bağıtlandığını, bu sözleşmenin konusunun, “sözleşme konusu malların, davalı … tarafından belirlenen üreticilerden davacı tarafından temin edilerek…’lara (yani, …e ürün ve hizmetlerinin bu isim altında abone ve/veya tüketicilere satış, pazarlama ve dağıtımını yapan satış noktalarına) ve tüketicilere satış, pazarlama ve dağıtımının yapılması ve satılan ürünlere teknik servis verilmesi” olduğunu, tarafların bu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerinin neler olduğunun sözleşmenin ilgili hükümlerinde belirtildiğini, davalının bu yükümlülüklerinden bazılarına aykırı davrandığını, bunları ihlal ettiğini, sözleşmenin bağıtlanmasından sonra, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi devam ederken, davalı …’un, sözleşme hükümlerine aykırı olarak, dava dışı … ile sözleşme imzalayarak bu şirketi tek yetkili toptancı olarak atadığını ve piyasaya lanse ettiğini, ayrıca davacıdan almış olduğu teminat mektubunu 2009 Mayıs ayında vekiledenine iade ettiğini, bu davranışlarıyla da, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisini fiilen uygulanamaz hale getirdiğini ve bu sözleşme ilişkisinden kaynaklanan ticari ilişkiyi durdurduğunu, yani taraflar arasındaki sözleşmeyi zımnen feshettiğini, davalının sözleşmeye aykırı hareket etmesi ve sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi nedeniyle, davacının kar mahrumiyeti ve yatırımsal zararlar ve diğer zararlar olmak üzere birçok zarara uğradığını beyanla, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000-TL’lik kısmının dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.

CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde; Vekiledeninin sözleşme hükümlerine aykırı herhangi bir davranışta bulunmadığını ve sözleşmeyi haksız olarak feshetmediğini, cep telefonlarının ve cep telefonu dağıtım hizmetlerinin sağlayıcılığı konusunda “tek distribütörlük sistemine” geçileceğinin defalarca davacı firmaya bildirildiğini, kaldı ki davacı firmanın, en başından beri, tek distribütörlüğe geçileceğinden haberdar olduğu gibi, tek distribütörlüğe aday dava dışı Brighstar firması gibi firmaların iletişim bilgilerinin de davacının istemi üzerine davacıya bildirildiğini, davacının, “tek distribütörlük sistemine” geçişten önceki ara dönemde geçerli olmak üzere, davalı ile akdetmiş olduğu sözleşme kapsamında, sadece J700 ve U600 kampanyasının dağıtıcısı olarak hareket etmeyi kabul ettiğini, ne var ki daha sonra bu kampanyanında sona ermesi nedeniyle 11/03/2009 tarihi itibariyle taraflar arasındaki sözleşmenin fiilen uygulanma kabiliyetinin kalmadığını, kısacası, davacının dava dilekçesinde belirttiğinin aksine, davacının haksız olarak ticari faaliyetinin durdurulması ve satış dışına itilmesi suretiyle sözleşme ilişkisinin fiilen ve zımnen sona erdirilmesi (feshedilmesi) gibi bir durumun gerçekleşmediğini, dolayısıyla da, taraflar arasındaki sözleşmenin vekiledeni tarafından haksız olarak feshedilmesinin söz konusu olmadığını, teminat senedinin ise, geçerlilik süresinin sona ermesi nedeniyle davacıya iade edildiğini, bu davanın, davacı ile aynı konuda faaliyet gösteren …A.Ş. tarafından İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile açılıp yürütülen davaya destek amacı ile APR tarafından açtırıldığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.

Davacı olmayı talep edenler … A.Ş ile …vekili 15/08/2014 tarihli harçlandırılmış dilekçeleri ile; Davacı … şirketi aleyhine İstanbul Anadolu… İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı (evveliyatı …E.sayılı) dosyası ile 889.417,12-TL takip çıkışlı olmak üzere 13.05.2009 tarihinde ilamsız genel haciz yoluyla takibe girişildiğini, davalının itirazı üzerine itirazın iptali için dava açıldığını, İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E.K. sayılı dosyasında 30.05.2011 tarihinde verilen hüküm dahilinde itirazın iptali kararı verildiğini ve kararın kesinleştiğini, vekiledeni … ile davacı … arasındaki ticari ilişkinin diğer vekiledeni … tarafından sigortalanmış olduğundan, …Sigortanın tazminat ödemesini…A.Ş. ye yaptığını, halefiyet ilkeleri gereği 374.611,02-EURO tazminat ödemesi açısından takipte alacaklı duruma geldiğini, dolayısıyla vekilenlerinin her ikisininde takip dosyasında alacaklı olup, alacağın 19.06.2014 tarihli kapak hesabı uyarınca 2.121.813,00-TL olduğunu, alacak miktarı ile sınırlı olmak üzere icra müdürlüğünden İİK 120/2 madde uyarınca alınan ve şikayet/itiraz yapılmaksızın kesinleşmiş yetki belgesine dayalı olarak alacağı tahsil için devraldıklarını, borçlunun 3.şahıstaki alacağının tahsilinin ve dava hakkının kullanılmasının üzerlerine alınmasının yasanın açık hükmü gereği olduğunu, karşı yanın iddia ve beyanlarını kabul etmediklerini, mahkeme kararı ile kesinleşmiş bulunan alacağa istinaden fazlaya dair tüm hakları saklı kalmak kaydıyla 100.000-TL bedelli olarak açılan tazminat davasının şimdilik 50.000-TL bedelli kısmı için İİK 120/2 dahilinde alınan yetkiye dayanılarak davaya davacı sıfatı ile kabullerine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Yargılamada 28/04/2015 tarihli celsede 3.şahıs şirketlerin İİK 120/2 maddesi uyarınca verilen yetki belgesi kapsamında davayı, davacı sıfatı ile takip etmelerine ilişkin taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.

GEREKÇE:
Dava; taraflar arasında bağıtlanan “Toptan Dağıtım ve Lojistik Sözleşmesi” nin haksız feshinden kaynaklanan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Taraflar arasında bağıtlanan 18/10/2016 tarihli Bayilik (Distrbitörlük) sözleşmesinin 12 ay süreli ancak 30 gün önceden feshi ihbarda bulunulmaması halinde 12 ay süre ile yenileneceği, ancak 5 yıllık süreden fazla sözleşmenin yürürlükte kalmayacağı öngörüldüğü, sözleşmenin 1 yıllık periyotlarla uzadığı, 11/03/2009 tarihinde akdi ilişkinin durdurulması ve tek distrbitörlük sistemine geçilmesi sebebiyle sözleşmenin davalı tarafından sonlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin 2.1 Maddesinde; “İşbu sözleşmenin konusunu, sözleşme konusu malların …e tarafından belirlenen üreticilerden firma (…) tarafından temin edilerek…’lara, tüketicilere satış ve pazarlamasının yapılması amacıyla satılması şartlarının ve tarafların bu doğrultudaki hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesidir”,
2.2 Maddesinde; “Firma, …e’un yazılı onayı olmaksızın, …e’un iş ve iştigal konusunda faaliyet gösteren üçüncü gerçek veya tüzel kişilerle işbu sözleşmenin konusu ile aynı ya da benzer konuda hiçbir anlaşma, sözleşme, protokol vb yapmamayı ve sözleşme konusu ile aynı ya da benzer konuda bir hizmet vermemeyi gayrikabilirücu olarak kabul, beyan ve taahhüt etmiştir.”
2.3 Maddesinde ; “…e, sözleşme konusu ile aynı ya da benzer konuda üçüncü gerçek ve/veya tüzel kişilerle her türlü sözleşme, protokol anlaşma vb imzalamak hakkına ya da firmanın yazılı onayı olmaksızın her zaman gerçek ya da tüzel kişilerden işbu sözleşme konusu ile aynı konuda hizmet alma hakkına sahiptir. “
Sözleşmenin 12. maddesinde; “Sözleşme imzalandığı tarihte yürürlüğe girecek ve 12 ay süre ile yürürlükte kalacaktır. Taraflardan herhangi biri, işbu sözleşmenin süresinin sona ermesinden en az 30 gün önce noter marifeti ile feshi ihbarda bulunmadığı takdirde, işbu sözleşme, 12 aylık süreler halinde otomatik olarak yenilenecektir. Şu kadar ki, işbu sözleşme hiçbir şekilde, imzalandığı tarihten itibaren 5 yıldan fazla yürürlükte kalmayacak olup, 5 yıllık sürenin sonunda münfesih olacak ve taraflar bu ilişkiye devam etmek istedikleri takdirde aralarında yeni bir sözleşme imzalayacaklardır.”,
Sözleşmenin 18.1 nolu maddesinde; “Firma, işbu sözleşme ve eklerinde belirtilmiş olan yükümlülüklerini hiç ya da gereği gibi yerine getirmediği yada yükümlülüklerini ihlal ettiği takdirde, …e, sözleşme konusu hizmeti durduracak ve Firma’ya durumu noter kanalıyla yazılı olarak bildirecek, Firma’dan söz konusu aykırılığın giderilmesini ya da yükümlülüklerinin yerine getirilmesini talep edecektir.
Firma, sözleşme konusu hizmetin durdurulması suretiyle sözleşmenin askıya alınması sebebiyle, …e’dan hiçbir hak, alacak, kar kaybı tazminatı, tazminat vs. talebinde bulunamaz. Firma’nın, verilen süre içinde yükümlülüklerini yerine getirmemesi ya da aykırılığı gidermemesi halinde ise, …e, başkaca hiçbir ihtar ya da ihbara ve hükme gerek kalmaksızın işbu sözleşmeyi derhal ve tek taraflı olarak feshetme hakkına sahiptir.”,
Sözleşmenin 18.5 maddesinde; “…e, 7 gün önceden Firma’ya yazılı olarak bildirmek kaydı ile işbu sözleşmeyi herhangi bir gerekçe göstermeksizin, her zaman ve tek taraflı olarak feshetme hakkına sahiptir. Bu durumda, Firma, fesih tarihine kadar olan bedelleri tam ve eksiksiz olarak tahsil edilmiş siparişleri dışında, sözleşmenin ifa edilmemiş kısmı ile ilgili olarak …e’dan hiçbir talepte bulunamayacağı gibi, sözleşmenin işbu madde kapsamında …e tarafından feshedilmesi sebebiyle …e’dan hiçbir hak, alacak, kar kaybı, tazminat vs. talebinde de bulunmayacaktır.” hükümleri düzenlenmiştir.
Davacı olmayı talep edenler vekilinin dayanak ettiği İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesinin … – … E.K. sayılı dosyası ile bu dosya ile birleştirilen Kadıköy Asliye Ticaret Mahkemesinin… Esas sayılı dava dosyaları getirtilip incelenmiş; tazminat konulu asıl davada davacı … …. A.Ş. tarafından davalı … A.Ş. aleyhine distrbitörlük sözleşmesinden kaynaklı tazminat davası açıldığı, keza birleşen davada; davacı … A.Ş. tarafından, davalı …A.Ş. aleyhine fatura alacaklarının tahsili için Ümraniye …İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı dosyası ile girişilen takibe yapılan vaki itiraz üzerine itirazın iptali davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile itirazın 889.417,12-TL asıl alacak üzerinden iptaline karar verildiği, iş bu kararın Yargıtay denetiminden geçerek 12/12/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
İşbu davada davacı olmayı talep edenler vekili tarafından bu karar dayanak edilerek İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı (Eski No Ümraniye …İcra Müdürlüğü… Esas sayılı dosyası) dosyasından 07/08/2014 tarihli İİK. 120/2 madde uyarınca 2.121.813,00-TL bakiye borç miktarı için İstanbul… Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas (İş bu dava dosyası) sayılı tazminat davasına katılabilmesi için … – …A.Ş.’ne yetki belgesi verildiği, iş bu belgeye karşı borçlu … A.Ş. tarafından İstanbul Anadolu … İcra Hukuk mahkemesinin … Esas sayılı dosyası üzerinden 18/11/2014 tarihli şikayet yapıldığı, şikayetin 7 günlük sürede yapılmadığından bahisle reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkememizce kesinleşen ve İİK. 120/2 maddesi uyarınca düzenlenen yetki belgesine göre davacı olmak isteyen …A.Ş. İle …’nin davacı sıfatı ile davayı takip etmelerine karar verilmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları, toplanan tüm deliller, taraf şirketlerin 2006 ve devamı yılları ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak rapor düzenlenmesi için 08/06/2011 tarihli ara karar verilmiş, dosya bilirkişiler heyetine teslim edilmeden evvel, davacı … tarafından 08/07/2011 tarihli beyan dilekçesi ile açıklamalar yapılmış ve dilekçe Ek 7 ile zarar beyanı adı altında 7 kalem zarar tutarı açıklanmış, dosya bundan sonra 09/09/2011 tarihinde, Borçlar Hukuku uzmanı Doç. Dr. …, Elektronik – Haberleşme uzmanı Dr. …, ve Mali Müşavir…’tan oluşturulan bilirkişiler heyetine teslim edilmiş, 25/11/2011 havale tarihli rapor alınmıştır. Raporda ;
“Davacı/Firma ile davalı/…e arasında, 18.10.2006 tarihli “Toptan Dağıtım Telekomünikasyon Sözleşmesi” akdedildiği ve buna dayanan bir akdi ilişkinin başladığı, taraflar arasındaki akdi ilişkinin davalı/…e tarafından süresinden önce, 11.03.2009 tarihinde haksız olarak sona erdirildiği/feshedildiği, sözleşmenin hukuki niteliği itibariyle “…” (isimsiz) bir sürekli sözleşme niteliğinde olduğu, uygulamada sözleşmenin distiribitörlük sözleşmesi olarak adlandırıldığı ve iş bu dava yönünden de tarafların sözleşmeyi distiribitörlük sözleşmesi olarak kabul ettikleri,
Davacının, “davalı/…e’un sözleşmenin yürürlükte olduğu süre içinde borçlarını ihlal etmesi ve daha sonrada sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi yüzünden birçok zarara uğradığını” iddia ettiği ve bu zarar kalemlerinin neler olduğunu dava dosyasındaki dilekçelerinde ve eklerinde detaylı olarak açıkladığı, davacının uğradığını iddia ettiği bu zarar kalemlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesinin ve miktarının hesaplanmasının ise, konunun mali uzmanı veya uzmanları tarafından değerlendirme ve hesaplamaları yapması durumunda davacının uğradığı zararların kapsamı ve miktarı konusunda hukuki olarak tam bir sonuca varılabileceği” mütalaa edilmiştir.
Rapor içeriğine, davacı ve davalı vekilinin itirazlarına (Davalı vekili 06/01/2012 tarihli itiraz dilekçesi ekinde ayrıca 28/12/2011 tarihli Prf. Dr. …imzalı hukuki mütalaayı sunmuşlardır.) ve davacı vekilinin talebine göre bu kez heyette bulunan muhasip bilirkişi … yerine Mali Uzman Ekonomist …’in atanması suretiyle bilirkişiler heyetinden 28/12/2012 tarihli ek rapor alınmıştır. Raporda ; hukuki sonuçlar tekrar edilmek suretiyle teknik olarak %6’lık oran uygulanarak yapılan kar mahrumiyeti hesaplamasının yerinde olacağı, bu doğrultuda %6 kar marjının davalı tarafçada kabul edildiği hususu benimsenmesi halinde Mart 2009 – Ekim 2009 arasındaki 7 aylık süreçte davacının uğradığı kar mahrumiyetinin 677.374-TL ve ayrıca sözleşmenin 18/10/2011 tarihinde feshi gerekeceği kabul edildiğinde aynı kar marjı üzerinden davacının uğradığı kar mahrumiyetinin ise 2.999.800-TL sınırlı olacağı hesaplandığı, diğer geçmiş yıl faaliyet zararı, yatırım harcamaları, şüpheli alacaklar talebinin yerinde olmadığı, …kampanya zararı, Portföy tazminatı alacağı yönünden ise alacağın varlığını kanıtlayıcı belgeler sunulmadığından değerlendirilemediği” tespit ve rapor edilmiştir.
Davacı ve davalı vekilinin rapora ayrıntılı itirazları üzerine ve mahkememizce daha evvel alınan kök ve ek rapor hüküm kurmaya yeterli görülmediğinden bu kez Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. …, … uzmanı … ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavir …’ten oluşturulan heyetten 09/06/2014 tarihli rapor alınmıştır. Raporda ;
“Davacı ile davalı arasında sözleşmenin davalı yanca haksız fesih edildiği, bu bakımdan davacının sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi dolayısı ile uğradığı zararları davalıdan talep edebileceği,
Sözleşme süresinin 5 yıl olarak belirlendiği (sınırlandırıldığı) kabul edilmesi gerektiği,
Ancak zarar kalemlerinden; müspet zarar niteliğinde kar mahrumiyeti ile sözleşmenin ifası bakımından borca aykırılıktan kaynaklanan menfi zarar kalemlerinin birlikte talep edilemeyeceği, Manevi tazminat ve portföy tazminatı hesapîarının bundan müstesna olduğu, şartları oluşmuş ise her iki tür taleple birlikte istenebileceği,
Bu koşul göz önünde bulundurulmak kaydıyla, kar mahrumiyeti yahut yatırım giderlerinin talep edilebilme şartlarının oluştuğu,
Ayrıca davacının Portföy tazminatı talep edebileceği,
Mobil telefon satışlarında minimum sektör karlılığının %12 olduğu ve bu oran üzerinden hesaplama yapıldığı,
Kazanç Kaybı hesabı yönünden iki seçenekli hesaplamaya göre (Kazanç kaybı / Kar Mahrumiyeti sektör verilerine dayalı hesap yöntemi ve davacı firmaya ait 2006-2007-2008-2009 yılları Maliye Bakanlığına verilen Kurumlar vergisi ekindeki gelir tablolarına dayalı hesap yöntemi olmak üzere iki ayrı yöntemle hesaplanmıştır. ) ;
1. Seçenek olarak ;
Portföy (Denkleştirme) Tazminatı 743.170,72-TL
Sektör Verilerine dayalı hesap yöntemi ile Kazanç Kaybı hesabı 13.908.567,46-TL
Toplam 14.651.738,18-TL alacaklı olacağı.
2. Seçenek olarak ;
Portföy (Denkleştirme) Tazminatı 743.170,72-TL
Gelir tablolarına dayalı hesaplamaya göre 11.990.854,72-TL
Toplam 12.734.025,44-TL alacaklı olacağı, yatırım harcaması olarak 198.019,63 TL’nin davacı yana verilebileceği” tespit ve rapor edilmiştir.
Taraf vekillerinin rapora yine itirazları doğrultusunda bilirkişiler heyetinden 12/01/2015 tarihli ek rapor alınmış, bilirkişiler heyetince verilen ek raporda, kök rapordaki tespit ve değerlendirmelerde bir değişiklik söz konusu olmadığı mütalaa edilmiştir.
Yine taraf vekillerinin itirazları doğrultusunda ve Yargıtay 11 H.D.’nin 09/04/2015 tarih ve 2014/7689 Esas sayılı kararı referans alınmak suretiyle ek rapor düzenlenmesi için dosya aynı bilirkişiler heyetine verilmiş, bilirkişiler heyetince verilen 14/11/2016 tarihli 2.ek raporda; “yapılan değerlendirmede davacının aynı nitelik ve şartlarda emsal bir iş bulamayacağı” değerlendirilerek kök raporda bahsi geçen tazminat tutarlarında indirim yapılmasına gerek bulunmadığı tespit ve rapor edilmiştir.
Bu arada davacı yerine geçen şirketler vekilleri tarafından 06/02/2015 tarihli ıslah dilekçesi verilmiş ve davanın müddeabihini kar mahrumiyeti açısından olmak üzere daha evvel harcını yatırmış oldukları 50.000-TL’den 2.121.813,00-TL’ye çıkarıldıklarını bildirir dilekçe ile aynı tarihte bakiye harcı yatırdıkları anlaşılmaktadır.
Davacı …A.Ş. tarafından da 06/02/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile, kendilerince tazminat kalemleri ayrıştırılarak, evveliyatta yatırılan 100.000-TL harcın, portföy tazminatını teşkil eden 65.000-TL’si üzerine, taleplerini 743.170,72-TL’ye yükselterek bakiye 678.170,72-TL yönünden harcın 09/02/2015 tarihinde yatırıldığı anlaşılmaktadır. Davacının ıslah dilekçesinde, dava dilekçesinde hiç talep etmediği 08/07/2011 tarihli dilekçesinde dahi sözünü etmediği manevi tazminat talebi yönünden de talepte bulunduğu anlaşılmaktadır.
Dosyada 2 ayrı kök rapor ve bağlı ek raporlar olmakla ve tek başına herhangibir rapor ile hüküm kurulamayacağı anlaşılmakla, uzlaştırıcı mahiyette ve tarafların tüm itirazlarını karşılayacak nitelikte, sözleşmenin dönem sonu 18/10/2009 ve sözleşmenin sona erme tarihi 18/10/2011 tarihlerine göre alternatifli rapor düzenlenmesi için dosya bu kez borç ilişkileri uzmanı Prf. Dr. …, Sektör&Telekominikasyon uzmanı …, Ekonomi&İşletme&Finans uzmanı Dr. … ve SMMM …’dan oluşturulan bilirkişiler heyetine verilmek suretiyle 07/02/2018 tarihli rapor alınmıştır. Raporda;
“Tarafların iddia – savunma – talepleri, karşılıklı ek açıklama ve ek beyanları mahkemenin 08.06.2017 tarih ve (1) nolu ara kararı, Yargıtay 11 HD – 09.04.2015 tarih ve 2014/7689 E. – 2015/5058 K. sayılı ilamlarının incelenmesi ve tümünün bir arada değerlendirilmesi, ayrıca sözleşmenin haksız feshinin kabulü ile yapılan hesaplamalar sonucunda;
18.10.2008 – 18.10.2009 dönemini kapsayan sözleşme yürürlükte İken, davalı – …e’un, dava konusu sözleşmeyi; süre bitiminden 7 ay + 7 gün önce ve 11.03.2009 tarihînde tek yanlı olarak sonlandırdığı anlaşılmakla, takdiri Sn. Mahkeme’ ye ait olmak üzere, davacının; 7 ay + 7 günlük süreye karşı gelen kar ( veya kazanç ) kaybı kapsamında, toplam 497.717,71-TL tutarında tazminat talep edebileceği, ancak taleple bağlılık ilkesi gereği, davacıya, 100.000-TL ödenebileceği,
Yasal koşullar oluşmadığından, davacının; Portföy tazminatı, yatırım harcamaları ve sair taleplerde bulunamayacağı,” tespit ve rapor edilmiştir.
Taraf vekillerinin itirazları doğrultusunda bu kez aynı bilirkişiler heyetinden 19/11/2018 tarihli ek rapor alınmış, ek raporda;
“Tarafların kök rapora vaki itirazlarının raporda herhangi bir değişiklik gerektirmediği, oradaki tespit ve görüşlerin aynen muhafazası icap ettiği,
Ancak, duruşma ara kararına göre sözleşmenin; hem 18.10.2009 tarihine göre ve hemde 18/10/2011 tarihine göre alternatifli rapor hazırlanması talebi ve gerekse davacılardan – … ve … Sigorta vekilinin itirazını karşılamak bakımından yapılan incelemede, sözleşmenin; 18.10.2011 tarihinde sona erdiği kanaati hasıl olduğu taktirde, dava konusu sözleşme fesih anı olan, 11.03.2009 tarihi ile 5 yıllık süre sonu olan 18.10.2011 tarihleri arası dönem için yapılan hesaplamalarda ise;
Kök raporda davacının; 2009 yılı Dağıtılabilir Net Karı, 68.808,90-TL / Ay olarak hesaplandığı, ayrıca, davacı …’ un; 2010 ve 2011 yıllarında da, her bir yıl için % 10 oranında büyüme gerçekleştirebileceği değerlendirildiği, bu durumda, davacı…’ un; 2010 yılı Dağıtılabilir Net Karının, 68.808,90-TL / Ay x 1.10 = 75.689,79 TL / Ay ve 2011 yılı Dağıtılabilir Net Karının ise 75.689,79-TL / Ay x 1.10 = 83.258,77 TL / Ay olabileceği,
Öte yandan, dava konusu sözleşme, 11.03.2009 yılında feshedilmemiş olsaydı, davacı …; 2009 yılında, 9 ay + 20 gün; 2010 yılında, 12 ay ve 2011 yılında ise 9 ay + 18 gün daha gelir elde etmeye devam edeceği,
Neticede sözleşmenin sonlandırıldığı tarih olan 11.03.2009 tarihi ile 5 yıllık süre sonu olan 18.10.2011 tarihleri arası dönemde, davacı …’ un, toplam kazanç kaybının; [ 68.808,90 TL / ay x 9 ay + ( 20÷30 ) x 68.808,90 TL / ay ] + ( 75.689,79 TL / Ay x 12 ay ) + [ 83.258,77 TL / Ay x 9 ay + ( 18÷30 ) x 83.258,77 TL / Ay ] = 2.372.714,37-TL olabileceği” tespit ve rapor edilmiştir.
Toplanan tüm delillere, dosya kapsamına ve son bilirkişiler heyeti ek raporuna göre;
Taraflar arasında 18.10.2006 tarihli bayilik ( distribütörlük ) sözleşmesi akdedilmiştir. Sözleşmenin 12. maddesinde sözleşme süresi 12 ay olarak belirlenmiş ise de, 30 gün önceden feshi ihbarda bulunulmaz ise 12 aylık süre ile yenileneceği, ancak 5 yıllık süreden fazla sözleşmenin yürürlükte kalmayacağı öngörülmüştür. 30 gün önceden taraflardan sadır herhangi bir feshi ihbar olmadığından, sözleşme, önce 18.10.2007′ den itibaren 12 ay süre ile yani 18.10.2008′ e kadar yenilenmiştir. 18.10.2008 tarihinden 30 gün önce bir feshi ihbar yapılmadığından, sözleşme bu defa 18.10.2009′ a kadar uzamıştır. Ancak davalı yan; normal süresinin bitmesinden önce, sözleşmeyi 11.03.2009 tarihinde doğrudan doğruya fesih etmiştir ve fesih nedeni olarak Sözleşmenin 18.5 madde hükmüne dayanmıştır. Bu hükümde davalının 7 gün önceden davacıya bildirmek koşulu ile ve herhangi bir gerekçe göstermeksizin, her zaman ve tek taraflı olarak sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduğu düzenlenmektedir. Taraflar arasındaki tartışma, davalının bu feshinin haklı mı yoksa haksız mı olduğu noktasındadır.
Davanın tarafları arasında sürekli ve belirli süreli bir sözleşme ilişkisi kurulduğu tartışmasızdır. Sürekli sözleşmeler ya sözleşmeye aykırılık sebebiyle, yada bir haklı (olağanüstü) fesih nedeninin ortaya çıkması halinde, ya da tarafların anlaşarak ikale sözleşmesi yapmaları halinde son bulabilir. Sözleşmenin 18.5 madde hükmünde olduğu gibi, sürekli bir sözleşmeye istendiği anda derhal son verebilme yetkisinin taraflardan biri lehine konulması, taraflar arasındaki edim dengesinin istenildiği anda keyfi olarak bozulmasını ifade eder ve ayrıca davacının durumunu dürüstlük kuralına aykırı olarak ağırlaştıran bir düzenleme mahiyetindedir. 18.10.2006 tarihli sözleşmenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 1 vd. (818 sayılı BK.m.l vd.) anlamında klasik bir bireysel sözleşme olmadığı, içeriğinin tek taraflı olarak önceden tayin ve tespit edildiği bir formüler ya da standart ( tip ) sözleşme olduğu, tamamen davalı tarafın genel işlem koşullarından oluştuğu anlaşılmaktadır.
6098 sayılı TBK’ nun 20 / I.maddesi hükmüne göre ” Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz “. Dava konusu 18.10.2006 tarihli sözleşmenin maddelerinin herhangi bir müzakere ve pazarlık söz konusu olmaksızın ve tamamen davalı şirketin çıkarlarını koruyup kollayıcı şekilde önceden kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Türk Borçlar Kanununun 25. maddesine göre “Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz “. Burada Türk Medeni Kanununun 2. maddesindeki hakların kullanılmasında dürüstlük kurallarına uygun hareket etme zorunluluğunun genel işlem koşullarında özel bir uygulaması söz konusudur. 25.maddedeki düzenleme ile ahlâka aykırılık ölçüsünde olmasa bile, öğretide dürüstlüğe aykırı olarak nitelendirilen türdeki davranışların, genel işlem koşulları alanında da önlenmesi amaçlanmıştır. Sözleşmede yer alan bu tür hükümlerin yaptırımı, Türk Borçlar Kanununun 27. nci maddesinin ilk fıkrasında gösterilmektedir. Buna göre ” Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür”. Davalı şirketin genel işlem koşullarından oluşan dava konusu 18.10.2006 tarihli bayilik ( distribütörlük ) sözleşmesindeki özellikle 18.5 madde hükmü, sözleşmedeki edim dengelerini tümüyle bozmakta olup, davacının aleyhine ve onun durumunu hakkaniyete aykırı olarak ağırlaştırıcı niteliktedir, ve TBK’ nun 25. maddesinin emredici hükmünü ihlal eder nitelikte olması itibariyle TBK’nun 27.maddesine göre kesin hükümsüzdür.
Uyuşmazlık konusu Sözleşme 18.10.2006 tarihli olup, 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu zamanda düzenlendiğinden, prensip itibariyle işbu Kanun hükümlerine tâbidir. 818 sayılı Borçlar Kanununda genel işlem koşulları ile ilgili herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun ” Geçmişe Etkili Olmama Kuralı ” başlıklı 1. maddesine göre ” Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır” hükmüne rağmen,
6101 sayılı Kanunun “Geçmişe etkili olma-kamu düzeni ve genel ahlak” başlıklı 2.maddesine göre ” Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın, bütün fiil ve işlemlere uygulanır ” hükmü ile, yine aynı Kanunun ” Görülmekte olan davalara ilişkin uygulama ” başlıklı 7. maddesine göre ” Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile…. görülmekte olan davalarda da uygulanır” hükümleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılmaktadır ki, eski kanun zamanında meydana gelen fiil ve işlemler eğer kamu düzeni ve genel ahlak ile ilgili bulunmakta ise, bu takdirde geçmişe etkili olmama kuralı işlemeyecek ve 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu olaya uygulanacaktır. Genel işlem koşullarından oluşan ve TBK’ nun yürürlüğünden önceki tarihi taşıyan tip sözleşmeler kamu düzeni ile ilgilidir; zira genel işlem koşullarının denetlenmesine ilişkin emredici nitelikteki TBK. m.20-25 hükümleri, bu koşulları sırf kendi çıkarları doğrultusunda düzenleyen müteşebbis karşısında, sosyal ve ekonomik bakımdan daha zayıf durumda bulunan katılanı koruma amacıyla getirilmiştir, bu hükümlerin ratio legis’i ( kanuna koyulma amacı) zayıfı koruma olduğundan, kamu düzeni ile ilgilidir ve 6101 sayılı Yürürlük Kanununun 2 ve 7.maddeleri kapsamındadır. Kamu düzeni bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına ve adalete uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen olduğuna göre, çok geniş bir uygulaması olan genel işlem koşullarının sakıncalarını gidermeye yönelik kanun hükümlerinin kamu düzeni ile ilgili nitelikte olduğunda tereddüt etmemek gerekir. Somut olaydaki 18.10.2006 tarihli sözleşmenin tartışma konusu 18.5 madde hükmü, 6098 sayılı TBK’ nun genel işlem koşullarına dair 20 -25. maddeler hükümlerine tabii ve batıl (geçersiz) sayılmalıdır. Bu hükmü esas alan davalının 11.03.2009 tarihli feshininde haksız olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
O halde davalının 11.03.2009 tarihli feshi haksızdır. Bu kabulden sonra; davacının tazminini isteği zararın hesabında sözleşmenin hangi tarihte sona ermiş sayılacağı hususunun irdelenmesi gerekir. Sözleşmenin 12 aylık dönemsel yenilenmesi sonrasında sona eriş tarihi 18.10.2009′ dur. 18.10.2006 tarihli sözleşmenin azami süresi olan 5 yılın bitim anı ise 18.10.2011’dir. Bu itibarla davacı zararının; hangi bitiş tarihi esas alınarak hesaplanacağı önem kazanmaktadır.
Davacı, gerek bu sözleşmenin kendisine yüklediği yükümlülüklerin bir gereği olarak, gerekse bu tür distiribitörlük sözleşmeleri ile girilen akdi sözleşmelerin niteliği gereği bir çok yatırımlar yapmak zorunda kaldığı, örneğin ; yasal mevzuatın bir gereği olarak davalı … tarafından kendisine bildirilecek bölgelerde veya şehirlerde en az toplam 7 adet TSE belgeli teknik servis noktaları açmak ve faaliyete geçirmekle yükümlü haline geldiği ve bunların gerçekleştirilebilmesi içinde yatırımlar yapmak zorunda kaldığı ve bu teknik servisler aracılığıyla hizmet verme yükümlülüğünün 7 yıl boyunca devam ettiği, akdi ilişkinin sözleşmenin normal sona erme süresinin sonuna kadar devamının, mevcut akdi ilişkinin doğasına uygun olduğu, bu tür sözleşmelerin süresinden önce haksız olarak fesih edilmesi halinde distribitörün sözleşmenin normal süresinin sonuna kadar mahrum kaldığı kazancı talep edebileceğinin doktrinde ve uygulamada kabul edildiği, iş bu davaya delil olarak sunulan ve aynı konuda bir başka davacı tarafından …e aleyhine İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esasında açılan davada Yargıtay 11 H.D.’nin 2014/7689 – 2015/5058 E.K. sayılı 09/04/2015 tarihli ilamında da işaret edildiği üzere; taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği, dolayısıyla davacının ifasına başlanmış sürekli edimli sözleşmelerde borçlunun temerrüdünü düzenleyen 6098 sayılı BK’nun 126.maddesine dayanarak, davalının haksız feshi tarihinden itibaren tazminat isteyebileceği, bu durumda davacının haksız fesih tarihinden itibaren aynı nitelikte yeni bir iş bulabileceği sürenin belirlenmesi ve somut olayın özelliği gereği 5 yıllık sürenin sona erdiği tarihe kadar, ne miktarda kazanç elde edebileceği ile davalının tedarikçisi olarak çalışması halinde ne miktarda kazanç elde edebileceğinin belirlenmesi …. buna göre davacının uğradığı kar kaybına ilişkin zararın hüküm altına alınması gerektiği, sözleşmede 12 ay ve 5 yıllık iki tip süreden bahsedildiği, 12 aylık periyodun sonunda sözleşmenin sona ermesi, fesih hakkı kullanılması gibi ilave bir işleme bağlı tutulduğundan, burada 12 aylık periyodlar halinde uzayan belirsiz süreli bir sözleşmeden bahsedilmesi gerektiği, (Belirsiz ve belirli süreli olarak ayrılan sürekli edimli sözleşmelerde süreli ve süresiz fesih hakkında ayrıntılı bilgi için … Türk Hukukunda SELİÇİ, Borçlar Kanununa Göre Sözleşmeden Doğan Sürekli Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, İstanbul, 1977, s. 118; SEROZAN, Sözleşmeden Dönme, İstanbul, 2007, s. 115) bu bakımdan sözleşmenin 12 ay süreli olduğunu söylemenin mümkün olmadığı, tarafların hareketsiz kalmaları sözleşmenin devamını sağlayacağı, ancak 12 aylık periyotların taraflara fesih yönünden imkân tanıyacağı, tarafların beyanlarından sözleşmenin esasen belirsiz ve uzun süreli olarak akdedilmek istendiği sonucuna ulaşıldığı, ancak davalı beyanlarından rekabet yasağı yönünden Rekabet Kanunu m. 4 ve 5’e ve 2002/2 Sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’ne uygunluk sağlanması ve muafiyetten yararlanılması için sözleşmenin rekabet mevzuatında muafiyet tanınan 5 yıl süre ile sınırlandırıldığı, bu halde sözleşmenin süresinin 5 yıl olarak belirlendiğinin kabul edilmesi gerektiği, öte yandan, öğretide bayilik sözleşmesinin kısa süreli yapılması ve bu kısa sürelere rağmen komplike yatırımların gereksinim göstermesi durumunda taraftarca kararlaştırılan bu sürelerin de kişilik hakkına ve sözleşmenin yapılma tarzının ahlaka aykırılık teşkil etmemesi gerektiğinin de savunulduğu, (ŞENOL, s. 301) bayilik sözleşmesinin belirli süreli olarak yapılmasına rağmen, sözleşmede uzatma hükmü ve üreticinin de sözleşme süresinin bitiminden sonra da hukuki ilişkinin devam edeceği yönünde oluşturduğu haklı güvene göre, somut olayda, mahkememizce benimsenen son bilirkişiler heyeti raporunda; sözleşmenin 12 aylık dönemler itibariyle uzayacağı olgusundan hareketle 18/10/2009 tarihine kadar olan dönem için hesap yapılması gerektiğine dair kanaatlerine itibar edilememiştir. Bu durumda tazminat hesabının sözleşmenin olağan süresi sonuna kadar, 18/10/2011 tarihine kadar yapılması gerektiği hususunda kuşku duyulmamıştır.
Bilirkişiler heyetince davalının; tamamen kendi inisiyatifinde bulunan satış pazarlama politikalarında değişikliğe giderek, dava dışı – Brightners firması ile tek Distribütörlük görüşmelerine başladığı ve süreç içerisinde ise Brightners firması ile tek Distribütörlük Sözleşmesi imzalayacağı hususunu; aralarında davacının da bulunduğu tüm Bayilerine duyurmak suretiyle, yeni dönemde devam etmek isteyen Bayilerinin, yeni Sözleşmeler imzalama konusunda dava dışı – Brightners firması ile görüşmeler yapabilecekleri bildiriminde bulunduğu, ayrıca Bayilerinden; varsa elde kalan telefon stoklarını bildirmeleri talebinde bulunduğu ve davacı ile davalı arasındaki ve 18.10.2008 – 18.10.2009 dönemini kapsayan sözleşme yürürlükte iken, davalı – …e’ un, dava konusu Sözleşmeyi; süre bitiminden 7 ay + 7 gün önce ve 11.03.2009 tarihinde tek yanlı olarak sonlandırdığı anlaşılmaktadır. Öte yandan, gerek 2008 yılında Amerika’ da baş gösteren ve 2009 – 2010 yıllarında ise tüm Dünyada başgösteren Küresel Finansal Kriz ( Mortgage Krizi ) ve gerekse şiddetli bir rekabetin gözlendiği ve sadece 3 adet GSM Operatörünün ( … &… & …e ) faaliyet gösterdiği Türkiye GSM pazarında; anılan Operatörlere ait Bayilik ağlarının tamamlanmış ve pazarın oturmuş olması nedeniyle, davacının, makul bir süre içinde ve başka bir Operatörle benzer bir sözleşme imzalayarak, kaldığı yerden ticari faaliyetine devam etmesinin, hemen hemen imkânsız olduğu değerlendirilmiştir. Mahkememizce piyasa koşulları ve dosya kapsamına tamamen uygun olan bu görüş benimsenmiştir. Nitekim dosyaya sunulu belgelerden, dava konusu sözleşmenin sonlandırılmasından sonra; davacının 2010 yılı – net satışlarının; önce 26.905,05 TL’ ye düştüğü, bilahare izleyen 2011 ve 2012 yıllarında ise sıfır TL olarak gerçekleştiği, başka bir deyişle davacının; ticari faaliyetlerinin sonlandığı anlaşılmaktadır. O halde davacı yanın sözleşmenin olağan süresinde sona erme tarihinden önce aynı nitelikte ve şartlarda emsal bir iş bulamayacağı açıkça belirlenmiş olmakla; mahkememizce yine davacı zararının sözleşmenin olağan süresi sonuna, 18/10/2011 tarihine kadar hesaplanması gerektiği kabul edilmiştir.
Bu durumda sözleşmenin sonlandırıldığı tarih olan 11/03/2009 tarihi ile 5 yıllık süre sonu olan 18/10/2011 tarihleri arası dönemde davacı …’un toplam kazanç kaybının, davacı … tarafından başlangıçtan beri karlılık oranının %12 üzerinden hesaplanması gerektiği hususundaki itirazlarına rağmen, son bilirkişiler heyeti kök ve ek raporunda benimsenen ve yıllık net karlılık oranlarının ortalaması olarak alınan %4,63 karlılık oranı üzerinden yapılan hesaplama mahkememizcede benimsenmekle buna göre ek rapor ile tespit edildiği üzere; [ 68.808,90 TL / ay x 9 ay + ( 20÷30 ) x 68.808,90 TL / ay ] + ( 75.689,79 TL / Ay x 12 ay) + [ 83.258,77 TL / Ay x 9 ay + ( 18÷30 ) x 83.258,77 TL / Ay ] = 2.372.714,37-TL olduğu kabul edilmiştir. Davacı yerine geçenlerin ıslah ile talep ettikleri kar mahrumiyeti tazminatı 2.121.813,00-TL’dir (takipteki alacak miktarı). Davacı tarafından, her beyan dilekçesi ile benimsenmesi talep edilen 09/06/2014 tarihli bilirkişiler heyeti raporu ve bağlı ek rapor doğrultusunda %12 karlılık oranı üzerinden, ancak bu kez Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/12027 – 2016/8889 E.K. sayılı karar düzeltme ilamı doğrultusunda %12 karlılık oranı ve sözleşmenin 12 aylık dönemler ile uzayacağının kabulü ile 18/10/2009 dönem sonuna kadar hesaplanacak kar mahrumiyeti tazminatının dahi, ıslah ile talep edilen kar mahrumiyeti miktarının üzerinde olacağı aşikar olmakla, kar mahrumiyeti tazminatı sözleşmenin 5 yıllık olağan sona erme süresi itibariyle, ancak talep ile bağlı kalınarak kabul edilip hüküm altına alınmıştır.
Davacı … tarafından başlangıçta dava dilekçesinde kar mahrumiyeti, yatırımsal zararlar ve diğer zararlar olmak üzere, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 100.000-TL üzerinden tazminat davası açılmıştır. Davacı tarafından yargılama boyunca HMK 176 vd. maddeleri uyarınca davanın tam ıslahına dair bir dilekçe yada talepleri somutlaştırır mahiyette bir dilekçe verilmemiş, ancak dosya ilk bilirkişiler heyetine verilmeden evvel 08/07/2011 tarihli dilekçe ekinde Ek7 olarak zarar beyanları açıklaması ile; toplam 7 kalemde maddi tazminat olarak; mahrum kalınan kazanç kaybı, geçmiş yıllar faaliyet zararları, yatırım harcamaları, icra takibi yapılmış tahsilatı şüpheli alacaklar, devam eden sorumluluklar,… kampanyası zararı, portföy zararı kalemleri altında toplam 21.067.555,99-TL zarar olduğu beyan edilip, 100.000-TL üzerinden açılan davada mevcut alacak kalemleri somutlaştırılmadan davaya devam edilmiştir. Davacı yanca 06/02/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile 100.000-TL talep, 7 kalem için ayrıştırılmış ve kendilerince portföy tazminatı yönünden, davacı olarak kabul edilenler tarafından ise kar mahrumiyeti yönünden davanın ıslah edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda hernekadar başlangıçta dava dilekçesinde kar mahrumiyeti ve yatırımsal zararlar dışında, açıkça diğer tazminat kalemleri talep edilmemiş ise de, dava açılış tarihi itibariyle dilekçede “diğer zararlar” kalemi altında portföy tazminatı ve geçmiş yıllar faaliyet zararları, icra takibi yapılmış tahsilatı şüpheli alacaklar, devam eden sorumluluklar, … kampanyası zararınında dava konusu edildiği kabul edilse dahi, davacının sözleşmenin feshedilmiş olması sebebiyle, müspet zarar niteliğinde kar mahrumiyeti ile birlikte, sözleşmenin ifası bakımından borca aykırılıktan kaynaklanan menfi zararları birlikte talep edemeyeceği, bu itibarla davacının kar mahrumiyeti dışında ve portföy tazminatı dışında diğer uğradığı zararları talep edemeyeceği, portföy tazminatı yönünden ise taraflar arasındaki sözleşmenin, açıkça tedarik sözleşmesi olarak kabul edildiği, tek satıcılık sözleşmesi hükümlerinin somut olayda uygulanamayacağı, davacının, davalı şirket tarafından oluşturulan ve kendisine bildirilen bir bayii ağına satış yapma yükümlülüğü altında olduğu, yeni bir müşteri çevresi yaratılmış olmasının mümkün olmadığı anlaşılmakla, portföy tazminatı taleplerinin de yasal dayanağı bulunmadığı, ayrıca, davacı yan 06/02/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile başlangıçta hiç talep etmediği manevi tazminat talep ettikleri, ancak bu konuda dava dilekçesinin tam ıslahı yapılmadığı, başlangıçta açıkça talep edilmeyen manevi tazminatın, sonra ıslah dilekçesi ile talep edilemeyeceği, neticede, tüm dosya kapsamı ve bilirkişi raporları ile de saptandığı üzere sözleşmenin feshinin haksız olduğu, davacının TBK 126 madde kapsamında haksız fesih tarihi 11/03/2009 tarihinden, olağan sözleşme süresi sonuna kadar tazminat isteyebileceği, davacının bu devrede aynı nitelikte yeni bir iş bulamayacağının açıkça saptandığı, hernekadar davalı yan, özellikle ıslah tarihi itibariyle tazminat yönünden zamanaşımı def’i ileri sürmüş ise de, sözleşmenin tedarik sözleşmesi olmasına ve fesih tarihi 11/03/2009 tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımına tabi olmasına göre ıslah tarihinde (06/02/2015) zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla, davanın 2.121.813-TL kar mahrumiyeti tazminatı yönünden kabulüne, fazlaya ilişkin ve sair tüm tazminat taleplerinin reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür.
Hernekadar İİK. 120/2 maddesi “….Aynı suretle hacze iştirak edenlerin hepsi veya içlerinden birisi borçlunun üçüncü bir şahıstaki alacağının tahsilini veya böyle bir şahsa karşı haiz olduğu dava hakkının kullanılmasını, masraf kendilerine ait olmakla ve fakat haklarına halel gelmemek şartı ile üzerlerine alabilirler….” hükmü uyarınca takip dosyası alacaklısı …A.Ş. ile … A.Ş.’ne mahkememizdeki iş bu derdest tazminat davasına alacak miktarınca ( 2.121.813,00-TL) katılabilmesi için yetki belgesi verilmiş ve mahkememizce de takip alacaklıları yönünden davayı, davacı sıfatı ile takip etmelerine karar verilmiş ise de, davayı takip yetkisine sahip olan kişinin, takip ettiği davanın tarafı olmadığı, davayı asıl taraf yani davacı adına takip ettiği, bu bakımdan davayı takip yetkisinin sıfattan ayrı olduğu, davayı takip yetkisine sahip olan kişi taraf olmadığından hükmün onun adına değil, asıl taraf adına verileceği ve hükmün asıl taraf hakkında kesin hüküm teşkil edeceği gereğine göre (Hukuk Muhakemeleri Usulü Baki KURU 2001 Cilt 1 Sayfa 1155) ve alacağın tahsili için yapılan bütün giderler, özellikle takip ve dava giderleri, alacağı tahsil için devralan alacaklıya ait olup ve fakat bu giderler tahsil edilen paradan ilk önce ödeneceği, tahsil edilen para ilk önce alacağı tahsil için devralan alacaklanın alacağının ödenmesine karşılık tutulacağı (Madde 120/3) bundan sonra geriye para artar ise diğer alacaklılara, ondan da geriye para artar ise takip borçlusuna verileceği (İcra ve İflas Hukuku Baki KURU 3.baskı Cilt 2 Sayfa 1225) hususları dikkate alınarak davanın tarafları arasında hüküm kurulması gerekmiştir.
Bu itibarla;

HÜKÜM:
DAVANIN KISMEN KABULÜNE;
Davacı yerine davayı takip eden … A.Ş ve …yönünden; İİK 120/2 madde hükümleri gözönüne alınmak suretiyle;
1-) 2.121.813-TL kar mahrumiyeti alacağından; 1.000-TL nin dava tarihi 10.11.2010 tarihinden, 2.120.813-TL’nin ıslah tarihi 06.02.2015 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalı …Ş’den alınarak davacı …ne verilmesine,
Fazlaya dair ve sair tüm taleplerin REDDİNE,
3-)Harçlar Yasası uyarınca alınması gerekli 144.941,00-TL nisbi ilam harcından başlangıçta davacı tarafından yatırılan 1.485,00-TL peşin harcın ve 11.581,25-TL ıslah harcının, davayı takip yetkisi alan davacılar tarafından yatırılan 835,90-TL peşin harcın ve 35.510,00-TL ıslah harcının mahsubu ile bakiye 95.528,85-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-)Davacı tarafından yatırılan 17,15-TL başvuru harcı, 1.485,00-TL peşin harç, 11.581,25-TL ıslah harcı ile davayı takip yetkisi alan davacılar tarafından yatırılan 25,20-TL başvuru harcı, 835,90-TL peşin harç, 35.510,00-TL ıslah harcı olmak üzere toplam 49.454,50-TL ‘nin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine,
5-)Davacı tarafından yapılan 5.200-TL bilirkişi ücreti, 180,00-TL davetiye gideri ve davayı takip yetkisi alan davacılar tarafından yapılan 2.000-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 7.380,00-TL yargılama giderinin red ve kabul oranına göre 5.494,40-TL’sinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı … üzerinde bırakılmasına,
6-)Davacılar duruşmalarda kendilerini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 82.027,20-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine,
7-)Davalı tarafından yapılan 7.500-TL bilirkişi ücreti yargılama giderinin red ve kabul oranına göre 1.945,78-TL’sinin davacı …’dan tahsili ile davalıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
8-)Davalı duruşmalarda kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 43.077,03-TL nispi vekalet ücretinin davacı …’dan tahsili ile davalıya verilmesine,
😎 Davacıların / davalının gider / delil avanslarından artan bakiyelerinin karar kesinleştiğinde davacılara /davalıya/ vekillerine iadesine,
Davacı … vekilinin, davacı yerine geçen … ve…vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya başka bir mahkeme aracılığı ile mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK 341. madde uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yoluna başvurma hakları hatırlatılmak suretiyle oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …