Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/9 E. 2023/300 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/9 Esas
KARAR NO :2023/300

DAVA:Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:30/10/2019
KARAR TARİHİ:06/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
…. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/10/2021 tarihli … nolu nolu dosyası Görevsizlik Kararı verilerek mahkememize gönderilmekle; 2022/9 esas sayılı dosya numarasını almıştır.
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Davalı gazetede 05.10.2019 tarihinde yayınlanan “…” başlıklı yazısında “…” ifadesi ile gerçeğe aykırı şekilde davacı şirkete devletin taşınmaz mallarının, parasının ve kaynaklarının hukuksuz olarak aktarıldığı, bunu yaparken kimseye yapılmayan ayrıcalıkların tanındığı, devletin taşınmazlarının hukuksuz olarak devredildiği algısı yaratılarak, toplumda müvekkillere karşı infial uyandırılmış, yaptığı projeler ve sonucundaki başarılan ile halkın gurur kaynağı olmuş müvekkillerin kişilik haklarına saldırıldığını, yazı ile hedeflenen unsur bilgi vermek ya da basın özgürlüğü kapsamında haber yapmak olmayıp, yaptıkları ile devlete, millete ne kadar katkı sağlamış olursa olsun, adını yurt içi ve yurt dışında yaptığı başarılı işlerle halkın gözünde ne kadar yüceltmiş olursa olsun dikkate alınmaksızın yalan ifadelerle halkın gözünden düşürmek amaçladığını, yazı içeriğindeki iftira ve karalama kastının açıklığı hiçbir şüpheye yer vermeyecek ve herhangi bir özgürlük biçimi ile açıklanamayacak kadar aşikâr olduğunu, davacı … (… Makina San. veTic. A.Ş.) söz konusu Proje Bazlı Teşvik Sistemi kapsamındaki proje için nakit hibe almaksızın tamamen kendi öz sermayesi ile 600 milyon liralık yatırım yapacağını, yatırım kapsamında şimdiye kadar terörle mücadelede başarısı kanıtlandığını, … ve Akıllı Sistemler Üretim Tesisi kurulacağını, … (… Makina San. vc Tic. A.Ş.) ürettiği yüksek teknoloji ile 201T de … …’yı ihraç ederek bu alanda Türkiye’nin ilk ihracatını gerçekleştirdiğini, …sisteminin başarısı sayesinde ise Cumhuriyet tarihinde ilk kez gelişmiş bir hava aracı, 2018’de havacılıkta 100 yıllık bir geçmişe sahip olan ve dünyanın en büyük uçaklarını üreten Ukrayna’ya ve Katar’a ihraç edildiğini, …tarihinde’ …Saat’ uçan ilk hava aracı unvanı alarak rekor kırdığını, … (İnsansız Hava Aracı ve Silahlı İnsansız Hava Aracı) sistemini geliştirip, üreten ve ihraç eden müvekkil şirket yöneticisinin … ile akrabalığına dayalı olarak kurulmak istenen bağlantıyı iyi niyetle bağdaştırmanın mümkün olmadığını, yapılan haber ile davacıların kişilik haklarının çiğnendiğini, toplumdaki saygınlığına zarar verildiğini, gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yaran bulunmasını, toplumsal ilginin varlığınığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de koruması gerektiğini, basının objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapması gerektiğini, yapılan haberle kişilik hakları zedelenen davacılara manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ettiklerini, bu sebeple davacılardan … için 40.000,00-TL, … için 30.000,00-TL, … için 30.000,00- TL olamak üzere toplam 100.000,00-TL manevi tazminatın, yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsil edilerek davacılara ödenmesine, ücreti vekâletin ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı … İletişim ve Ticaret A.Ş.’nin sahibi olduğu Halkın Gazetesi Birgün ulusal çapta günlük yayın yapan, günlük, siyasi bir gazete olduğunu, aynı zamanda müvekkile ait, (…) adlı İnternet sitesi üzerinden, Birgün gazetesinde yayımlanan haber, köşe yazısı ve içerikler internet üzerinden yayımlandığını, davalıya ait gazete ve İnternet sitesinde dünya ve Türkiye’den haberlere yer verilmekte ve köşe yazıları yayımlandığını, davacıların ise insansız hava aracı üreten bir şirket, bu şirketin yönetim kurulu başkanı ve teknik müdürü olduğunu, davalı gazetede anılan şirketle ilgili bir haber yayınlandığını, anılan haber 05.10.2019 tarihli gazetede “…” şeklinde birinci sayfada kutu haber, “…” başlığıyla da on birinci sayfada yine kutu haber şeklinde yayınlandığını, davacı şirkete ait … üretim tesisinin Cumhurbaşkanlığı kararı ile özel endüstri bölgesi ilan edilmesi ile ilgili olduğunu, anılan haberin …’ndan alınmış olup haber içeriği ajansın haberiyle birebir aynı olduğunu, nitekim davacı şirkete ait tesisin … kararıyla özel endüstri bölgesi ilan edildiği dava dilekçesinde de belirtildiği gibi gerçek bir haber olduğunu, gerçek bir haber ile ilgili olarak manevi zarar uğranıldığı iddiasında bulunulmasının hukuken olanağı bulunmadığını, tacirler Arasında Görülen Davalarda Görevli Mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğunu, davacının haber nedeniyle herhangi bir zarara uğradığını ispatlayamadığından davanın reddi gerektiğini, davacıların bahsi geçen süreçte itibarının ve kişilik haklarının zarar gördüğünün somut verilerle ve delillerle ortaya konulması halinde dahi, bu zararın yapılan haber nedeniyle oluştuğu da ayrıca kanıtlanmaya muhtaç olduğunu, iddia olunan zararın varlığının kanıtlanmasının yeterli olmayıp, anılan zararın davalının eyleminden kaynaklandığının da davacı tarafından ayrıca kanıtlanması gerektiğini, böylesi bir tespitin gelinen aşamada ve tüm yargılama açısından kanıtlanması olanaklı olmaması da göz önünde bulundurularak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, ifade özgürlüğü bağlamında eleştiri hakkının kullanılması hukuka uygunluk sebebi olduğunu, talep edilen 100.000-TL manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, öncelikle görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli ticaret mahkemesine gönderilmesine, yönetim kurulu başkanı ve teknik müdür olan gerçek kişi davacıların davalarının taraf ehliyeti noksanlığı nedeniyle husumetten, tüzel kişi davacının davasının ise esastan olmak üzere huzurdaki davanın tümüyle reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME :
Dava kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasına dayalı manevi tazminat talebine ilişkindir.
Görevsizlik kararı veren …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/10/2021 tarihli … nolu dosyasından verilen 1 nolu celse duruşma zaptında, … Makina ve Tic. A.Ş. yönünden açılan davanın tefrikine karar verilmiştir.
…. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/10/2021 tarihli … nolu gerekçeli kararında özetle; “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu maddede sayılan dava ve işlerin asliye ticaret mahkemelerince incelenerek karara bağlanacağı hükme bağlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olmalı ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Buna göre işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisidir.
Dosyanın incelenmesinde; tarafların tacir oldukları, İstanbul BAM 4. Hukuk Dairesinin 2021/874 E. Ve 2021/1236 K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere davada tefrik kararının verilmesi gerektiği belirtildiğinden, uyuşmazlıkta görevli Mahkemenin, Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu sonucuna varılmakla aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” şeklinde hüküm kurularak, dosya görevsizlikle Mahkememize gönderilmiştir.
Dava kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasına dayalı manevi tazminat talebine ilişkindir.
Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin niteliği” başlıklı 12’nci maddesi gereği, (1) Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. (2) Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13’üncü maddesi gereği, Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Anayasanın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26’ncı maddesi gereği, (1) Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. (2) Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. (3) Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. (4) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.
Anayasanın “Basın hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesi gereği, (1) Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. (2) Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. (3) Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır. (4) Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar. Tedbir yolu ile dağıtım hakim kararıyle; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir. Yetkili hakim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır. (5) Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz. (6) Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hakim kararıyla; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle toplatılabilir. Toplatma kararı veren yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir; hakim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, toplatma kararı hükümsüz sayılır. (7) Süreli veya süresiz yayınların suç soruşturma veya kovuşturması sebebiyle zapt ve müsaderesinde genel hükümler uygulanır. (8) Türkiye’de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe ve genel ahlaka aykırı yayımlardan mahkum olma halinde, mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan süreli yayının açıkça devamı niteliğini taşıyan her türlü yayın yasaktır; bunlar hakim kararıyla toplatılır
TMK’nın “Saldırıya Karşı 1. İlke” başlıklı 24’üncü maddesi gereği, (1) Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. (2) Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.
TMK’nın “Saldırıya Karşı 2. Davalar” 25’inci maddesi gereği, (1) Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir. (2) Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir. (3) Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır. (4) Manevî tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; mirasbırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez. (5) Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.
…’nin 10’uncu maddesi gereği, (1) Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir. (2) Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.
195 sayılı kanun ile kurulan Basın İlan Kurumunun 129 Sayılı Genel Kurul Kararına göre Basın Ahlâk Esasları,
a) Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve Cumhuriyetin insan haklarına dayalı, demokratik, lâik, hukuk devleti niteliği, Atatürk ilke ve inkılâpları ve Anayasa’nın 174’üncü maddesinde yazılı “İnkılâp Kanunları” aleyhine yayın yapılamaz.
b) Haberler hukuka aykırı yollardan elde edilemez ve yayınlanamaz.
c) Hiç kimse, suçlu olduğu kesin yargı kararıyle belirtilmedikçe suçlu olarak ilân edilemez; cezai soruşturma aşamasında veya devam eden davaların konusu olan olaylarla ilgili haber veya yorumlarda “Suçsuzluk” ilkesi ihlâl edilemez; soruşturma ve yargılamanın doğal ve yasal akışını, özellikle hâkimlerin kararını etkileyecek beyan ve yorumlarda bulunulamaz.
ç) Suça tahrik veya teşvik edecek ve suç ile mücadeleyi etkisiz kılacak yayın yapılamaz.
d) Şiddet ve terörü özendirecek; uyuşturucu maddeler ve her türlü örgüt suçları ile mücadeleyi etkisiz kılacak yayın yapılamaz.
e) Küçüklerin ve gençlerin toplum içinde, kişiliklerinin gelişmesini ve korunmasını olumsuz etkileyecek veya onlara yönelik cinsel tacize teşvik eden ve şiddeti özendiren yayın yapılamaz.
f) Kadınların, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlardaki bütün hak ve yetkilerden eşit olarak yararlanmasını engellemeye özendiren, kadın-erkek ayrımcılığını öngören, kadını sadece bir “cinsel nesne” olarak gösteren yayınlar yapılamaz.
g) Gazete ve dergiler, verdikleri gerçeğe aykırı bilgilerden dolayı, yollanacak, yayın organına ve üçüncü kişilere hakaret ve suç unsuru içermeyen cevap ve düzeltme metinlerini; bunların gönderilmesine sebep olan yazının etkisini bütünüyle giderecek şekilde, günlük süreli yayınlarda cevap ve düzeltme metinlerinin alındığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda ise cevap ve düzeltme metinlerinin alındığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlar.
ğ) Gazete veya dergiler kadro, baskı, dağıtım veya fiilî satış miktarı konusunda yanlış veya yanıltıcı bilgi veremez.
h) Ahlâka aykırı yayın yapılamaz.
ı) Kişi, kurum ve toplum katmanlarına yönelik yayınlarda, eleştiri sınırlarını aşan aşağılayıcı sözcükler kullanılamaz; hakaret edilemez, sövülemez iftira ve haksız isnat yapılamaz.
i) Kamu yararını ilgilendirmeyen durumlarda bireylerin özel hayatlarının gizliliği ihlâl edilemez.
j) Din istismar edilemez.
k) Yayınlarda hiç kimse ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeyi ve dini inançları sebebiyle kınanamaz, aşağılanamaz. Vicdan, düşünce ve anlatım özgürlüklerini hukuka aykırı şekilde sınırlayıcı, sarsıcı veya incitici yayın yapılamaz.
l) Haber başlıklarında, haberin içeriği saptırılamaz ve çelişki yaratılamaz.
m) Gazeteci, kaynaklarının gizliliğini korur, kendisine verilen sırları ve kaynağını açıklayamaz.
n) İlân veya reklâm niteliğindeki haber, resim ve yazıların, tereddüte yer bırakmayacak şekilde ilân veya reklâm olduğu belirtilir.
Anayasa Mahkemesinin Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğüne İlişkin Kararları;
“Demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı; ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesine göre herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir alma ya da verme serbestliğini de kapsar. Anılan maddede ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
İnternet haberciliğinin -basının temel işlevini yerine getirdiği sürece- basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 36-42; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 39; Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 45). Basın yönünden düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilen internet özgürlüğü, internete erişenler yönünden ise anayasa tarafından korunan ve ifade özgürlüğünün özünde yer alan haber veya fikir alma özgürlüğü olarak mütalaa edilmektedir (… İletişim Ve Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2015/18936, 22/5/2019, §§ 49).
Basın özgürlüğü ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Basın tarafından haber verme görevi esnasında gerçekler çarpıtılabilmekte; gerçeğe uygun bir beyana kamuoyunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir (… Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., §§ 42, 43; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 60, 61).
Yargıtay 4. H.D.’nin Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğüne İlişkin Kararları;
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın temel hak ve özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur (Yargıtay 4. HD 20/11/2018 T. 2016/10042 E. 2018/7166 K.)
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır (Yargıtay 4. HD 06/12/2017 T. 2016/7630 E. 2017/7977 K.)
Düşünce ve kanaat özgürlüğü sınırının aşılması ve kişilik hakkına saldırı seviyesine ulaşması hâlinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddeleri gereğince manevi tazminat istenebilecektir. (Yargıtay 4. HD 20/11/2018 T. 2016/10042 E. 2018/7166 K.)
İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa’nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Bu itibarla, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır. Davalının dava konusu yayında davacı hakkında sarf ettiği söz ve ifadelerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değil ise demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. Kamuya mal olmuş kişilerin şeref ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir denge kurulmalıdır. Dengeleme yapılırken; dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği göz önüne alınmalıdır (Yargıtay 4. H.D. 18/06/2020 T. 2018/1811 E. 2020/2093 K.).
Maddi olgular ile değer yargısı arasında da ayrıma gidilmeli, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı gözetilmelidir (AİHM; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986). Zira, taraflara değer yargılarının doğruluğunu ispat külfeti getirilmesi, hakkın kullanımını imkânsız kılacaktır. Bununla birlikte, değer yargısının da makul bir olgusal temele sahip olması gerektiği, orantılı ve ölçülü bir biçimde ifade edilip edilmediği denetlenmelidir (AİHM; Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001) (Yargıtay 4. H.D. 12/12/2019 T. 2017/508 E. 2019/6001 K.)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Basın Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğüne İlişkin Kararları;
AİHM, düşünce özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel taşlarından birini oluşturduğunu hatırlatmaktadır. 10. maddenin 2. paragrafına göre düşünce özgürlüğü, yalnızca usulünce toplanmış ya da zararsız ve önemsiz görülen bilgi ve düşünceleri değil aynı zamanda devletin ya da toplumun herhangi bir kesimini inciten, gücüne giden, endişelendiren bilgi ve düşünceleri de kapsamaktadır. (Prager ve Oberschlick, Avusturya, 26 Nisan 1995, &38, Seri A No: 313; Castells, İspanya, 23 Nisan 1992, &42, Seri A No:236; Handyside, Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, &49, No: 24; Jersild, Danimarka, 23 Eylül 1994, &37, Seri A No:298).
AİHM, demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM’e göre basının görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkının da eklendiğini belrtmiştir. AİHM’e göre bu görevi olmasaydı basın, vazgeçilmez kamusal gözetleyici rolünü oynayamazdı (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62; Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (No. 2), § 102).
Basın, demokratik bir toplumda önemli bir rol oynamaktadır: Her ne kadar bazı sınırları aşmaması gerekse de, itibarın korunmasına önem vererek ve görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi basın mensubuna düşmektedir. (De Haes ve Gijsels, Belçika, 24 Şubat 1997, &37, Derleme 1997-1).
Basın özgürlüğü aynı zamanda, belli bir dozda abartıya ve hatta provokasyona başvurmayı da içermektedir. (Prager ve Oberschlick, adıgeçen, &38).
Mahkeme (AİHM), “görev ve sorumluluklar”ın, ifade özgürlüğünün doğasından kaynaklandığını yineler. 10. madde tarafından kamusal yararlara ilişkin meselelerin aktarılması için gazetecilere sağlanan güvencenin şartı, gazetecilik etiğine uygun olarak onların kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olmalarıdır (örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve diğerleri/FransaB. No: 51279/99,25/06/2002, §65). Ne var ki basın özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 59 ; Radio France/Fransa (B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37)
“Demokratik toplumda gereklilik” analizi, mahkemenin şikâyet edilen müdahalenin “acil/zorunlu bir sosyal ihtiyaçtan” doğup doğmadığını belirlemesini gerektirir. Böyle bir ihtiyacın var olup olmadığını belirlerken, sözleşme yapan devletlerin kesin bir takdir payı vardır, ancak bu ihtiyaç mevzuat ve uygulanan kararlarla, bağımsız mahkemelerin verdiği kararlarla bile, iç içe durarak, Avrupa denetimiyle yakın ilişkiler içinde bulunmaktadır. Bu yüzden Mahkeme, “kısıtlamanın” 10. Madde tarafından korunan ifade özgürlüğüne uygulanabilir olup olmadığı konusunda nihai bir karar verme ile yetkilidir. (bkz. diğer birçok yetkili makam arasında, Perna-Đtalya [GC], no. 48898/99, § 39, … 2003-V, ve Ekin Derneği- Fransa, no. 39288/98, § 56, … 2001- VIII; Tuşalp-Türkiye no. 32131/08 ve 41617/08, § 41).
Mahkemenin denetleme işlevini yerine getirirkenki görevi yetkili yerel mahkemelerin yerini almak değil, takdir güçlerine uygun olarak, 10. Maddenin ışığı altında aldıkları kararları gözden geçirmektir (bkz.Fressoz ve Roire- Fransa [GC] , no. 29183/95, § 45, AĐHS 1991-I). Bu doğrultuda, Mahkeme müdahaleyi haklı çıkarmak amacıyla ulusal yetkili makamlar tarafından ileri sürülen nedenlerin “yerinde ve yeterli” olup olmadığını ve alınan önlemin “izlenen meşru amaçlara uygun” olup olmadığını belirlemelidir (bkz. Chauvy ve Diğerleri – Fransa, no. 64915/01, § 70, AĐHS 2004- VI). Bu doğrultuda ilerlerken Mahkeme, ilgili olayların kabul edilebilir değerlendirmelerine dayanan ulusal yetkili makamların, Madde 10’da düzenlenen ilkelerle uyum içinde olan standartları uyguladığına emin olmak zorundadır (bkz. diğer birçok yetkili makam arasında, Zana-Türkiye, 25 Kasım 1997, § 51, Raporlar 1997-VII; Tuşalp-Türkiye no. 32131/08 ve 41617/08, § 42).
Aleyhteki bir ifadenin gerekçesini değerlendirmek için olayın açıklaması ile değer yargıları arasında bir ayrım yapılmalıdır. Olayın izahı mümkünken değer yargıları kanıtlanabilir değildir. Değer yargılarının kanıtlama gereksiniminin yerine getirilmesi imkânsızdır ve fikir özgürlüğünü ihlal etmektedir ki bu da Madde 10 tarafından sağlanan temel bir haktır. Bir ifadeyi değer yargısı olarak kabul etmek veya etmemek ulusal yetkili makamların özellikle mahkemelerin takdirindedir. Fakat bir ifade değer yargısı ise onu destekleyici bir temel unsurun bulunması gerekmektedir (bkz örneğin, Pedersen ve Baadsgaard- Danimarka [GC], no. 49017/99, § 76, AĐHS 2004- XI; Tuşalp-Türkiye no. 32131/08 ve 41617/08, § 43).
Kabul edilebilir eleştirinin sınırları bir politikacı için normal bir bireyden daha geniştir. Bu bağlamda bir politikacı daha fazla hoşgörü göstermelidir (bkz. Fedchenko-Rusya, no. 33333/04, § 33, 11 Şubat 2010). Ancak, bir politikacının itibarı, tartışmalı olsa bile, Sözleşme tarafından sağlanan korumadan yararlanmalıdır (Lindon, Otchakovsky-Laurens ve July/Farnsa ([GC], no. 21279/02 ve no. 36448/02, § 57, AĐHS 2007 – IV; Tuşalp-Türkiye no. 32131/08 ve 41617/08, § 45).
AİHM, 10. Maddenin sadece zararsız ve ilgilenmeye değmez olarak görülen 13 “bilgi” veya “fikirler”e değil aynı zamanda, rahatsız eden, şaşırtan veya gücendirenlere de uygulanabileceğini ifade etmektedir; bu ifadeler var olmadan “demokratik bir toplum” un söz konusu olamaz ve bunlar çoğulculuk, hoşgörü ve geniş fikirliliğin talepleridir. (Oberschlick/Avusturya davası (no.2) (1 Temmuz 1997, Karar ve Hükümlerin Raporları 1997 – I). Mahkeme, örneğin gücendirici ifadenin tek niyetinin hakaret etmek olması gibi durumlarda, ifade kontrolsüz aşağılama ile sınırlıysa, ifade özgürlüğü kapsamından çıkacağını eklemek istemektedir (bkz, SkalkaPolonya, no. 43425/98, § 34, 27 Mayıs 2003); fakat kaba ifadeler biçimsel amaçlarla da kullanılabileceği için tek başına gücendirici bir ifade olarak değerlendirilemez. Mahkemeye göre biçim bir ifade şekli olarak iletişimin bir parçasıdır ve ifadenin içeriği ile birlikte koruma altındadır (Tuşalp-Türkiye no. 32131/08 ve 41617/08, § 48).
AİHM, tazminat miktarının önemli olduğunu ve bu miktarların diğerlerinin kamu yetkililerini eleştirmelerini önleyebileceğini ve bilgi ve fikirlerin serbest akışını sınırlayacağını belirtir (bkz Cihan Öztürk – Türkiye davası, no. 17095/03, §33, 9 Haziran 2009; (Tuşalp-Türkiye no. 32131/08 ve 41617/08, § 50).
AİHM, Stoll/İsviçre ([BD], B. No: 69698/01, 10/12/2007, § 104) kararında; bireyin geleneksel ve elektronik medya aracılığıyla dolaşan büyük miktarlardaki bilgi ve sistemde sürekli artan aktör sayısı ile karşı karşıya olduğu bir dünyada gazetecilik etiğine uygunluğun izlenmesinin oldukça önemli hâle geldiğini belirtmiştir.
Daha güncel bir kararında AİHM, bir gazetecinin görev ve sorumlulukları dikkate alınırken ilgili ortamın potansiyel etkisinin önemli bir faktör olduğunu ve görsel-işitsel medyanın basılı medyaya nazaran daha hızlı ve güçlü bir etkisi olduğunu ifade etmiştir (Delfi AS/Estonya [BD], B. No: 64569/09, 16/8/2015, § 134). Tarafsız ve dengeli haberciliğin yöntemleri, diğer hususların yanı sıra ilgili medyaya bağlı olarak önemli ölçüde değişebilmektedir (Jersild/Danimarka, B. No: 15890/89, 23/9/1994, § 31).
Genel bir biçimde, düşünce özgürlüğünün uygulanmasına getirilecek herhangi bir kısıtlama, ikna edici bir biçimde kurgulanmış olmalıdır. Kısacası, ulusal makamlar açısından uygulamada belli bir değerlendirme payı bulunmakla birlikte, öncelikli olarak bu kısıtlamayı meşru kılacak zorlayıcı bir sosyal gereklilik bulunup bulunmadığının değerlendirmesini yapmak gerekmektedir. Bu kısıtlama, bahsekonu durumda da olduğu gibi, basını ilgilendirdiğinde, ulusal değerlendirme alanı, demokratik toplumun basın özgürlüğünü sağlama ve koruma çıkarıyla kesişir. Aynı şekilde bu çıkar, 10. maddenin 2. paragrafının gerektirdiği gibi, kısıtlamanın hedeflenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığının tespitinden ibaret olduğunda daha büyük bir önem arzetmektedir.(Fressoz ve Roire, Fransa (GC) No: 29183/95, &45, CEDH 1999-I).
Gazetecilik kaynaklarının korunması, basın özgürlüğüne ilişkin temel koşullardan biridir… Bu tür bir koruma olmaksızın, kaynaklar, kamuoyunu ilgilendiren konularda kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla basına yardım etmekten kaçınabilirler. Sonuç olarak basının hayati önem taşıyan kamu bekçiliği rolü sarsılabilir ve basının doğru ve güvenilir bilgi sunma yetisi ciddi ölçüde etkilenebilir… Kaynağın açıklanmasına ilişkin bir karar … kamu menfaatine uygun ciddi bir zorunlulukla gerekçelendirilmezse, bu durum, Sözleşme’nin 10. Maddesine uygun olmaz. (Goodwin/Birleşik Krallık, 27 Mart 1996 tarihli karar, § 39)
Mahkeme’nin görüşüne göre, maddi yargılar ile değer yargıları arasında dikkatlice bir ayrım yapılması gerekir. Olayların varlığı kanıtlanabilir, fakat değer yargılarının doğruluğu ispata elverişli değildir (Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986 §46)
Manevi tazminat talebine ilişkin İlkeler;
Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır. Öte yandan, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır. 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartların bulunacağı da gözetilerek hâkim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır (Yargıtay HGK 15.11.2018 T. 2017/4-1472 E. 2018/1715 K.).
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında basın ve ifade özgürlüğü asıl, sınırlandırılması istisna olduğundan, buna karşılık davacının kişilik haklarının da korunması gerektiğinden çatışan iki hakkın birinin diğerine üstün sayılmasına ilişkin olarak,
a) Anayasaya göre; kişilerin şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunmasını gerektirir durum bulunup bulunmadığı,
b) …’ne göre, demokratik bir toplumda kişilerin şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli sınırlama bulunup bulunmadığı,
c) Haberde görünür gerçeklik şartının bulunup bulunmadığı,
d) Sınırlamanın (tazminatın) demoktarik toplum için gerekli olup olmadığı,
e) Yayında kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı,
f) Yayının devletin ya da toplumun herhangi bir kesimini inciten, gücüne giden, endişelendiren bilgi ve düşünce sınırını aşıp aşmadığı,
g) Yayında, itibarın korunmasına önem vererek ve görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak haber yapılıp yapılmadığı,
h) Gazetecilik etiğine (basın ahlak esaslarına) uygun olarak kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olup olmadıkları, yayının haber verme amacıyla yapılıp yapılmadığı,
i) Yayının belli bir dozda abartı ve provokasyon sınırını aşıp aşmadığı,
j) Basının, “kamu bekçiliği” rolü sınırını aşıp aşmadığı,
k) Normal bireylere göre daha fazla hoşgörü gösterilmesi ve eleştriye katlanılması gereken durum bulunup bulunmadığı,
l) Yayındaki ifadelerin maddi olgu veya değer yargısı niteliğinde olup olmadığı,
m) Tazminatın hedeflenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı, şeklindeki genel kriterlerden olaya özel kriterlerin değerlendirilerek, ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarının aşılıp aşılmadığı, kişilik hakkına saldırının davacının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Haberde yer alan “kıyak” ibaresinin anlamı yönünden yapılan incelemede;
TDK’ya göre “kıyak” ibaresi;
1. sıfat, teklifsiz konuşmada, Benzerlerinden üstün olan, çok güzel, mükemmel:
2. isim, teklifsiz konuşmada, Hoşgörü, ayrıcalık tanıma.
3. sıfat, teklifsiz konuşmada, halk ağzında Güzel, biçimli, yakışıklı, düzgün giyimli.
4. sıfat, teklifsiz konuşmada, halk ağzında Kıyıcı, zalim, gaddar:
anlamlarının bulunduğu anlaşılmıştır.
Somut olayda: Davaya konu internet haberi bir bütün olarak incelenmiş, tüm dosya kapsamı tümüyle değerlendirilerek, haberde yer alan;
“…” “… kararı ile 3 özel endüstri bölgesi daha ilan edildi. … …’ın dünürünün ve damadının yöneticisi olduğu … Makina’mn İstanbul’da … tesisi kuracağı aîan da özel endüstri bölgesi oldu. … kararı ile İstanbul, Adana ve Bursa’da 3 özel endüstri bölgesi daha ilan edildi. …’li … …’ın dünürü … ile damadı …’m da yöneticilerinden olduğu … Makimi için İstanbul Esenyurt ve Arnavutköy arasında bulunan 18,2 hektarlık alan da özel endüstri bölgesi oldu.
Resmi Gazele ‘de dün yayımlanan … kararına göre, İstanbul’da kurulacak … AŞ Özel Endüstri Bölgesi’nde inşamız hava aracı (…) sistemleri ve alt bileşenleri üretilecek. Bu yıl itibariyle başlaması planlanan 100 milyonluk dolar yatırımın 2024 ‘te tamamlanması bekleniyor. Bu yatırımla cari açığın 10 yılda 9,7 milyar dolar azalacağı iddia ediliyor.
… AŞ’ye ait … tesisi yatırımı, geçen ay Resmi Gazete’de yayımlanan kararla, Proje Bazlı Teşvik Sistemi kapsamında devlet tarafından desteklenmesine karar verilen beş proje içinde yer almıştı. Özel endüstri bölgelerine devlet tarafından tanınan imtiyazlardan bazıları şöyle:
Bölgenin yatırımlara kazır kale gelmesi için gereken altyapıya ilişkin masraflar bakanlıkça karşılanabilir.
Bakanlık tarafından özel mülkiyete komi alanlar kamulaştırılabilir. Kamulaştırmaya ilişkin masraflarda bakanlıkça karşılanabilir,
Harita, etüt raporu, imar planlan, alt ve üst yapı projeleri bakanlık tarafından onaylanır. Bu işlemler için bedel alınmalı. Yapı ruhsatı, yapı kullanma izni, işyeri açma çalıştırma ruhsatı bakanlık tarafından verilir ve bu ruhsatlar için harç alınmalı.
Yatırım için gerekli olan ‘ÇED gerekli değildir’ veya ‘ÇED olumlu’ kararları en geç 2 ay içinde verilir. Bakanlık tarafından verilen onay ve izinler ile tesisin üretime geçmesi için alınan diğer izinler, ilgili kurumlarca 15 gün içinde verilir.
Hazine arazileri üzerinde 49 yıllığına irtifak hakkı veya kullanma izni verilir. İrtifak hakkı veya kullanma izni bedeli, taşınmazın emlak vergisine esas asgari metrekare birim değeri toplamının binde S’i, stratejik yatırım olması durumunda ise binde l’i oranında belirlenir.
özel endüstri bölgelerine Cumhurbaşkanınca ek teşvikler belirlenebilir.
Bölgede yer alan bütün binalar emlak vergisinden, orsalatın taksisine ilişkin sözleşme ve taahhütnameler damga vergisinden muaftır..” şeklindeki ifadelere yer verildiği,
Haber başlığında kullanılan “…” ibaresi tek başına hakaret niteliğinde bulunmadığı, haberin bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kıyak ibaresinin yayında “ayrıcalık tanıma” anlamında kullanıldığı,
Bu isnadın maddi olgu veya değer yargısı olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede, haksız çıkar sağlandığı isnadının kişiden kişiye farklı yorumlanacak bir husus olmadığından maddi olgu isnadı olduğu,
Anayasaya ve TMK’ya göre, davacı …’ın şöhret ve haklarının, özel ve aile hayatlarının korunması hakkının bulunduğu,
Özel endüstri bölgelerine ilişkin karar içeriği kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayacak nitelikte olmakla birlikte, mantıksal nedenleri belirtilmeden “kıyak” ibaresi ile haksız çıkar isnadında bulunulduğu buna göre haberde öz ile biçim arasındaki dengenin bozulmuş olduğu bu şekli haberin kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlamadığı,
Haberde haksız çıkar sağlandığı isnadı yönünden görünür gerçeklik şartının bulunmadığı,
Özel endüstri bölgelerine ilişkin karar, gerçek bir durum ise de, gazetecilik etiğine uygun olarak kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda yapılan değerlendirmede, haksız çıkar isnadında bulunulduğu ancak bu isnadın mantıksal nedenleri belirtilmediğinden, basın ahlak esaslarının c (suçsuzluk ilkesi), ı (haksız isnat) ve l (başlık ile haber içeriğinin çelişmesi) bendlerinin ihlali nedeniyle iyi niyet sahibi olmadıkları, yayının haber verme amacıyla yapılmadığı,
Haberde, itibarın korunmasına önem vererek ve görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak haber yapılmadığı,
25.000,00-TL manevi tazminatın davalı şirketin basın faaliyetlerini olumsuz etkileyecek bir tutarda olmadığı, buna göre tazminatın sınırlayıcı niteliği bulunmadığından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir (tazminat) niteliğinde olduğu ve hedeflenen meşru amaç (itibarının korunması) ile orantılı olduğu, kanaatlerine varılmıştır.
Tüm bunlara göre; ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarının aşıldığı kişilik hakkına saldırının davacı şirketin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyuta ulaştığı anlaşılmakla, olayın mahiyeti, saldırının ağırlığı, haberinin herkese açık yayınlanmış olması, tarafların sıfatı, sosyo-ekonomik gelir durumları, paranın alım gücü, manevi tazminat miktarının zenginleştirici ve fakirleştirici nitelikli tayin olunamayacağına dair ilkeler İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4 Hukuk Dairesi 2021/786 Esas 2021/1862 karar sayılı ilamı ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4 Hukuk Dairesi 2021/401 Esas 2021/1967 karar sayılı ilamları ve örnek Yargıtay ilamları ve tüm yasal mevzuat dikkate alınarak davanın kısmen kabul kısmen reddi ile takdiren 25.000,00-TL manevi tazminatının ilk yayım tarihi olan 05/10/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekmiştir
Davanın kısmen kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Açıklanan nedenlerle:
1-Davacı … A.Ş. nin açtığı davanın KISMEN KABULÜNE; 25000,00 TL (YİRMİBEŞBİNTL) manevi tazminatın 05/10/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine FAZLAYA İLİŞKİN TALEBİN REDDİNE,
2-Harçlar yasası uyarınca alınması gerekli 1.707,75 TL bakiye ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazine gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yargılama aşamasında yapılan 35,00 TL masrafın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğininden karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile kendisini vekille temsil ettiren davacıya ödenmesine,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğininden karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile kendisini vekille temsil ettiren davalıya ödenmesine,
6-Karar kesinleşene kadar yapılacak yargılama giderlerinin davacı gider avansından karşılanmasına, karar kesinleştikten sonra bakiye gider avansının istek halinde davacıya iadesine,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 06/04/2023

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza