Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/191 E. 2023/403 K. 22.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/191 Esas
KARAR NO:2023/403

DAVA:Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:20/11/2015
KARAR TARİHİ:22/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: 2010 yılı Eylül ayında davalı ile müvekkili şirket arasında davalıya akaryakıt bayiliği verilmesi konusunda görüşmeler başlatıldığını, davalının iki talep öne sürerek; birincisi tüm masrafı müvekkili şirkete ait olmak üzere mevcut istasyonun yıkılarak tümüyle yeniden inşası, ikincisi ise satışlarına destek olması amacıyla kendisine KDV hariç 1.400.000 USD geri ödemesiz satış desteği verilmesi ve kendisinin ek kredilerle desteklenmesi olduğunu, bu taleplerin karşılanması halinde müvekkili şirket ile bayilik sözleşmesi imzalayacağını ve 5 yıllık bayilik sözleşmesi süresince 27.000 m3 akaryakıt satın alacağını beyan ve taahhüt ettiğini, taahhüdünü gerçekleştireceği konusunda geçmiş dönem satışlarını da referans olarak gösterdiğini, davalı tarafın beyan ve taahhüdüne inanılarak davalının taleplerinin kabul edilerek taraflar arasında 15.09.2010 tarihinde tüm bu hususları düzenleyen protokol düzenlendiğini, protokolün oluşturularak 5 yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, müvekkili şirketin hiç bir aksamaya meydan vermeksizin protokolde belirtilen hususları harfiyen yerine getirdiğini, güvenle istasyon inşası için 639.178.-USD harcadığını, KDV’si ile birlikte davalıya 1.400.000.-USD karşılığı 2.468.317,00 TL geri ödemesiz kredi verdiğini, toplam yatırımın 2.291.178.-USD olduğunu, taahhüdün yerine getirilmemesi halinde her metre küp başına 100.-USD cezai şart olduğunu, davalı tarafın kendisine verilen kredi desteklerini veriliş amaçları doğrultusunda kullanmadığını, yapılan sözlü ve yazılı uyarılara rağmen satışlarını artırmak için çaba harcamadığını, tüm sözleşme süresince 9.300 m3 alım yaptıklarını, bu rakamın taaahüdün 17.700 m3 altında olduğunu, 5 yıllık sözleşme süresi dolmak üzere iken davalı tarafından … 17. Noterliği 18.09.2015 tarihli ihtarı ile davalının sözleşme süresinin 24.09.2015 tarihinde dolacağını, sözleşmeyi yenilemeyeceğini, istasyonda mevcut ariyet malzemelerin alınmasını ihtar ettiğini, ihtara alımlar ve yatırım tutarları hatırlatılarak cevap verildiğini, davalı taraftan eksik satış karşılığı 1.700.000 USD tutarındaki miktarın talep edildiğini, davalı tarafa bir öneri de sunarak taahhüt edilen 27.000 m3 akaryakıt satışını tamamladıkları takdirde sözleşmeyi fesih hakkı tanıyacaklarını, bu öneriye dahi cevap verilmediğini, davalının haksız zenginleştiğini, açıklanan nedenlerle; sair talep hakları saklı kalmak üzere 1.700.000 USD’nın 30.09.2015 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince, … ile olan sözleşmeden kaynaklı olarak da sözleşme bakiye süresine tekabül eden 29.250,00 TL’nin %18 KDV si ve yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Müvekkili şirket tarafından sözleşmenin söz konusu süre sonuna kadar ifa edildiğini, davacı tarafından dava ile alakası olmayan iddiaların davada gündeme getirildiğini, davacının talebi incelendiğinde anlaşılacağı üzere huzurda görülen davanın yıllık tonaj taahhütlerinin yerine getirilmediği iddiasından kaynaklı cezai şart davası olduğunu, davacı tarafından müvekkili şirketin istasyonuna sözleşmelere güvenilerek yatırım ve ödemeler yapıldığı iddialarının dava ile yakından uzaktan bir alakasının olmadığını, akaryakıt ve LPG sektöründe davacının ülke bazında ya da il bazında satışlarının artmadığı hususunun EPDK’dan istenilecek resmi veriler ile ortaya çıkacağını, dolayısıyla kendi pazar payında artış olmayan davacı şirketin bu satış tutarlarını müvekkili şirketten istemesinin mümkün olmadığını, davacının iddia ettiği sözleşmeye aykırılığı sözleşme süresi boyunca ileri sürmediğini, bu konuda ihtirazi kayıt dahi ileri sürmediğini ve bu yolla da sözleşmeden ticari yarar sağlamaya devam ettiğini, davacı şirketin eksik tonaj alımı söz konusu olsa dahi bu suskunluk neticesinde dava konusu sözleşmenin bu maddesinden zımnen feragat ettiğinin kabulü gerektiğini, açıklanan nedenlerle; haksız ve hukuka aykırı davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava, bayilik sözleşmesi ve bu sözleşmeye aykırılık nedeni ile cezai şart ve hizmet bedeli taleplerini içeren alacak davasıdır.
Mahkememizce istinaf kaldırma kararı öncesinde yapılan yargılamada; tarafların kayıtlarında iddia, savunma ve dosya kapsamı değerlendirilmek üzere bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.
Bilirkişiler 16/01/2018 tarihli raporlarında, dosyaya mübrez belge, bilgi, takip dosyasında yapılan tespit, inceleme ve değerlendirmeler sonucunda, davacı ve davalı yana ait ticari defterler hazır edilmediği nedenle inceleme yapılamadığı, hukuki yönden cezai şartın talep edilebilmesinin koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilebilmesi için sözleşme hükümleri uyarınca taahhüt edilen alımın gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi gerektiği, alımın gerçekleşmediği kanısına varılması halinde ise davacının ihtirazı kayıt ileri sürmeksizin kabul ettiği ifanın sonuca etkisinin değerlendirilebilmesi İçin öncelikle mali incelemenin tamamlanması gerektiği, hususu belirtilmiştir.
Bu kez bilirkişilerin belirttikleri eksiklikler tamamlanarak bilirkişilerden 13/12/2018 tarihli ek rapor alınmıştır. Bilirkişiler yaptıkları ek incelemede,
Davacı yan tarafından incelemeye sunulan 2010 – 2011 – 2012 – 2013 – 2014 – 2015 yıllarına ait ticari defterlerinin 6102 sayılı TTK. İlgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulmuş olduğu kanaatine varıldığı,
Davalı yan vekili tarafından incelemeye sunulan 2010 – 2011 – 2012 -2013 – 2014 – 2015 yıllarına ait ticari defterlerinin 6102 sayılı TTK. İlgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulmamış olduğu kanaatine varıldığı,
Davalı şirketin davacı yandan sözleşme süreci içerisinde (15.09.2010 -15.09.2015) toplamda 27.000 m3, yılda ise 5.400 m3 akaryakıt ürünü almayı taahhüt ettiği,
Tarafların incelenen ticari defter kayıtlarında ise davalı yanın davacı yandan sözleşme süresi boyunca toplamda 9.294 m3 akaryakıt ürünü satın almış olduğu,
Taraflar arasında akdedilen 15.09.2010 tarihli Protokolün 2. Maddesinde “Taahhüdün yerine getirilmeyen her metreküpü için bayi …’ya 100 USD ceza ödemeyi kabul eder” hükmünün yer aldığı,
Davalı yanın sözleşme süresi boyunca alması gereken 27.000 m3 akaryakıt ürüne karşılık 9.294 m3 akaryakıt ürünü satın alarak toplamda 17.705,66 m3 eksik ürün almış olduğu, Protokolün 2. Maddesine göre eksik alınan üründen dolayı davacı yanın davalı yandan toplamda 1.770.566,00 USD [5.007.691,82 TL) Cezai şart hesaplanabileceği bu bedelin davalı tarafından ödenmesi gerektiği,
Somut olayda 24.9.2010 tarihli çerçeve bayilik sözleşmesi ve 15. tarihli Protokol başlıklı sözleşme olmak üzere iki adet hukuki işlem bulunduğu, bunların varlığı ve geçerliği konusunda uyuşmazlık bulunmadığı,
Bayilik sözleşmesinin 5 yıl süreli olduğu (m. 19), sözleşmenin belirli 5 yıl) sürekli borç ilişkisi olduğu,
Somut olayda bayilik sözleşmesinin, sürenin dolması ile 24.9.2015 tarihinde kendiliğinden sona erdiği, sözleşmenin taraflardan birinin borcun gereği gibi ifa edilmemesine dayalı olarak bir fesih hakkını kullanması ile sona ermediği,
Davacı tarafından yollanan ihtarnamelerin tamamında yıllık 5400 m3 alım yapılacağının kararlaştırıldığının açıkça belirtildiği, davacının dosya kapsamındaki beyanlarında ise alım taahhüdünün kümülatif olarak 5 yıllık süre için kararlaştırıldığının ve alıcının dilerse akaryakıtın tamamını son yılda da alabileceğinin belirtildiği, farklı yöndeki her iki beyanın yerindeliğinin MK m. 2 hükmü uyarınca değerlendirilmesinin Mahkemenin takdirinde olduğu,
Uyuşmazlığın davalının muaccel olan ceza koşulunun sözleşme ilişkisi devam ederken talep edilmediği yönündeki iddiası karşsında, davacının aksi yöndeki iddialarının değerlendirilmesi ve buna bağlı olarak sözleşme sona erdiğinde ceza koşulunun tamamının talep edilip edilmeyeceğinden ibaret olduğu, Ceza koşulunun türü konusunda nihai takdir yetkisinin Mahkemede olduğu için alternatifli inceleme yapıldığı,
Mahkemece Taraflar arasındaki sözleşmenin m. 2 hükmünde ve onunla bağlantılı m. 4 hükümde ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırıldığının kabul edildiği takdirde, satıcı davacının, davalı bayiden hem asgari alım taahhüdünü yerine getirmesini, hem de kararlaştırılan ceza koşulunu talep etme hakkına sahip olacağı, davacının dava dilekçesinde yalnızca ceza koşulunu talep etmiş olduğu, ifaya eklenen ceza koşulunun varlığı halinde alacaklının TBK m. 179/İİ hükmü uyarınca, ceza koşulunun isteme hakkından açıkça vazgeçtiği veya çekince koymadan ifaya yani akaryakıt tedarikine devam ettiği hallerde ceza koşulunun isteyemeyeceği, Yargıtay’ın da bu hallerde, satıcı tarafından takip eden yıl mal verilmeden önce bayinin ihtar edilmesini ve ifaya çekince konularak devam edilmesini aksi halde ceza koşulunun sadece son yıl için talep edilebileceğini kabul ettiği,
Somut olayda ise davacının 08.12.14 tarihli ihtarnamede yılının, 14.4.2014 tarihli ihtarnamede 2013 yılının, 15.2.2013 ihtarnamede ise 2012 yılının eksik alımını talep ettiği, akaryakıt istasyonunun ne zaman faaliyete başladığı belirlenememekle beraber davacının dava dilekçesinde faaliyetin 10.05.2011 yılında başladığını beyan ettiği, beyanın Mahkeme tarafından kabul edilmesi halinde, ceza koşulunun her yıl bir sonraki yılın 11 Mayıs tarihine denk gelen günde muaccel olacağı, 2014 yılının alım taahhüdünün 11.5.2015 tarihinde, 2013 yılının alım taahhüdünün 11.5.2014 tarihinde, 2012 yılının alım taahhüdünün ise 11.5.2013 tarihinde muaccel olduğu, Su halde yalnızca 2012 yılının alım taahhüdünden doğan eksik alım nedeniyle ceza koşulu talep etme hakkının, borç muaccel olduktan sonra kullanıldığı, ihtarnamelerin hükme etkisinin Mahkemenin takdirinde olduğu, bununla birlikte dosya kapsamından anlaşıldığı kadarıyla satıcının akaryakıt tedarikine devam ettiği, yalnızca 2012 yılı ve sözleşmenin son yılı için 11.5.2015-24.9.2015 tarihleri arasındaki eksik alımlar için ceza koşulu talep edilebileceği,
Taraflar arasındaki sözleşmenin m. 2 ve onunla bağlantılı m. 4 hükümde TBK m. 179/1 uyarınca, seçimlik ceza koşulu kararlaştırıldığı sonucuna varması halinde, alacaklının ya borcun aynen ifasını ya da ceza koşulunu talep edebileceği, bu halde alacaklının sözleşme sona erdikten sonra ceza koşulu talep edip edemeyeceği hususunun MK m. 2 hükmüne uygun olup olmadığının belirlenmesinin gerekeceği, bunun için de sözleşme süresi içinde ceza koşulunun talep edilip edilmediği, talep edildi ise bayinin ceza koşulunu ödeyip ödemediği, ödenmeyen ceza koşuluna rağmen sözleşme ilişkisine devam edilip edilmediği hususlarının değerlendirileceği, bu hususun Mahkemenin takdirinde olduğu, somut olayda Davacının çeşitli tarihlerde ceza koşulunu talep etmek için ihtarname yolladığı ancak (dava dilekçesinde beyan ettiği akaryakıt istasyonunun faaliyete başlama tarihinin Mahkeme tarafından kabul edilmesi halinde) yalnızca 2012 yılının alım taahhüdünden doğan eksik alım nedeniyle ceza koşulu talep etme hakkının borç muaccel olduktan sonra kullanıldığı, bununla birlikte satıcının, sözleşmenin m. 4 hükmü uyarınca, kendisine tanınan ödenmeyen ceza koşullarının tahsil edilmesi için teminatların nakde çevrilme yetkisini kullanmadığı ve mal tedarik etmeye devam ettiği, bu bilgiler ışığında sözleşmenin sona ermesi halinde toplam ceza koşulunu talep etmesinin MK m. 2 Dürüstlük Kuralına uygun olup olmadığının Mahkemenin takdirinde olduğu hususlarını belirtmişlerdir.
Tarafların her ikisi de tacir olup her iki tarafta 6102 sayılı yasanın 18 (eTK 20.) maddesi uyarınca tacir basiretine sahip olarak hareket etmeleri gerektiği, yaptıkları iş ve işlemlerden ve sözleşmelerde bu yükümlülükle yükümlü olduklarını ve bu yükümlülüğün sonuçlarına katlanmaları gerektiği sabittir.
Davacı ile davalı arasında yapılan sözleşme, her iki tarafa hak ve yükümlülükler getiren dengeli bir sözleşmedir. Zira davacı tarafça üstlenilen ve sözleşmenin 9.maddesinde öngörüldüğü üzere davalıya istasyona yapacağı yatırımlara ve istasyon iyileştirmelerine destek olma amacıyla KDV hariç 1.400.000 USD’nin 5 yıllık hizmet bedeli olarak ödemesinin kararlaştırıldığı ve bu ödemenin davacı tarafça gerçekleştirildiği, yine sözleşmenin 10.maddesinde öngörülen davalı bayinin istasyona yapacağı yatırımlara ve istasyonun işletmesine destek olmak amacıyla 100.000 USD kredi vereceği ve bunun gerçekleştiği, yine sözleşmenin 11. maddesi uyarınca istasyon işletmesine destek olmak amacıyla 120.000 USD’lik tutarda beyaz ürünün 60 gün vadeli olarak davalıya teslim edileceğinin kararlaştırıldığı ve bunun gereğinin gerine getirildiği ve yine bir kısım ariyetlerin davalıya sağlanacağı, bunun karşılığında da davalı tarafça davacı ile 5 yıllık bayilik anlaşması yapılacağı, istasyonun kurulu olduğu taşınmaz üzerine ipotek konulacağı ve 5 yıllık süre için davacı tarafça sağlanan kredi ve diğer kazanımlara karşılık sözleşmenin 4.maddesinde açıkça “…söz konusu istasyonda, bayilik sözleşmesinin geçerli olduğu süre için, akaryakıt ürünlerinden(kurşunsuz benzin, euro dizel ve motorin) en az 27.000 m3 Deltadan, …’nın tüm istasyonları için uyguladığı standart koşul ile satın almayı taahhüt etmiştir” şeklinde karşı edim olarak taahhütte bulunmuş olduğu ve bu karşılıklı edimler dikkate alındığında davacı tarafın davalıya sunduğu 1.400.000 USD’lik geri ödemesiz kredi miktarı ve diğer kazandırımları dikkate alındığında davalının temelde en önemli yükümlülüğünün sözleşme süresi boyunca 27.000 m3 ürün almak olduğu, bu haliyle taraflar arasında karşılıklı edimler yönünden dengenin olduğu sabittir.
Davacının, davalıya yapacağı özellikle 1.400.000 USD’lik geri ödemesiz kredi kazanımı yanında davalının da davacıya karşı olan en önemli ediminin protokolün 2.maddesinde zikredilen sözleşme süresi boyunca 27.000 m3 ürün satın alınması olduğu, ancak bu edimin yerine getirilmemesi halinde yine sözleşmenin 2.maddesinde açıkça kararlaştırıldığı üzere “bu taahhüdün yerine getirilmeyen beher metreküpü için bayi, …’ya 100 USD (Yüz Amerikan doları) ceza ödemeyi kabul eder” şeklinde bir cezai şart hükmünün taraflar arasındaki protokol ile kararlaştırılmış olduğu da sabittir. Davalı tarafça her ne kadar kararlaştırılan bu cezai şartın ahlaka aykırı olduğu, imkansız olduğu ve bu nedenle de geçerli olmadığı dile getirilmiş ise de davalının bu savunmasına itibar edilmemiştir. Zira getirilen cezai şart davalı tarafça davacıdan alınacak 27.000 m3’den her eksik alınan metreküp için öngörülen bir rakam olmasının ötesinde davalının tacir olma basiretiyle davacı ile yapmış olduğu protokol hükmü olarak yer aldığı, tarafların tacir olması nedeniyle tacir basiretinin yanında aynı zamanda sözleşmeye bağlılık, ahdevefa ilkeleri ile de bağlı oldukları, kaldı ki davacı tarafça davalıya 5 yıllık süre için kurulacak olan istasyonlu bayilik için davalı tarafa geri ödemesiz 1.400.000 USD’nin peşin olarak davalıya ödenmesi ve bunun geri ödemesiz olarak, hibe mahiyetinde davalıya sözleşme hükümlerine uygun olarak süresinde ödenmiş olması hususu dikkate alındığında hem bunun karşılığı bir edim dengelemesi, hem de karşılıklı menfaatleri içeren yani ne kadar çok satılırsa o kadar çok her iki tarafın da kazanacağı bir hüküm içeren satış miktarı konusunda da aynı zamanda davalıyı teşvik edici mahiyette bir rakam olduğu ve bu rakamın karşılanmasının davalının istasyonunun bulunduğu yer, davalının iş yapabilme becerisi ve davalı tarafın referanslarını kullanmak suretiyle özellikle nakliye veya yolcu taşımacılığı yapan bir minibüs hattı, kamyon nakliyesi veya kooperatifleri yada ciddi manada araç kiralama işi yapan bir araç kiralama filosu, yahut ciddi manada araç parkuruna sahip olan bir şirket, şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan bir otobüs firması gibi firmaları bulup bunlarla kısmen karından feragat ederek, kısmen uygun vadelerde satış yaparak tüm sözleşme süresi boyunca yani davacı tarafça yıl bazında taahhüt baskısı altında tutulmadan öngörülen miktarın gerçekleştirilme ihtimali bulunduğu, buna göre de imkansız olduğu yönündeki davalı savunmasının dikkate değer olmadığını, yine kararlaştırılan cezai şartın da karşılıklı edim dengesi dikkate alındığında ahlaka aykırı bulunmadığına ve yine davalının tacir olması nedeniyle 6102 sayılı yasanın 22.maddesi gereğince cezai şarttan indirim talep edemeyeceği hususu dikkate alındığında indirim talebinin de yerinde olamayacağı ve mahkememizce de sözleşmedeki karşılıklı edimler arasındaki denge dikkate alındığında ve davacı tarafça davalıya özellikle peşin olarak sözleşmenin başında hibe mahiyetinde sağlanan 1.400.000 USD’lik parasal destek de dikkate alındığında kararlaştırılan bu cezai şartın fahiş olmadığına, keza indirilebilir karakterde taşımadığına kanaat getirilmiştir. Bu nedenle de davalı tarafın imkansızlık, fahişlik, ahlaka aykırılık bu hükmün yok sayılması yönündeki savunmalarına itibar edilmemiştir.
Alınan bilirkişi raporunda sözleşme süresi boyunca davalının alması gereken 27.000 m3 taahhüdünden 17.705,66 m3 eksik alımı olduğunu usulüne uygun olarak taraf defterleri de dikkate alınmak suretiyle tespit edilmiş olduğu, ancak davacı tarafın 17.000 m3 eksik alım taahhüdü dikkate alındığında taleple bağlılık kuralı gereği 17.000 m3 eksik alıma ilişkin davalının edim eksikliğinin kabulü gerektiğine kanaat getirilmiştir.
Bilirkişilerin cezai şartın türüne ve alım taahhüdüne ilişkin yorumlarına ve hukuki nitelendirmelerine itibar edilmemiştir. Hukuki nitelendirme mahkememize ait olduğundan bilirkişilerin teknik tespitleri dışında kalan bu mahiyetteki değerlendirmeleri hükme esas alınmamıştır.
Taraflar arasındaki protokolde açıkça yıllık değil tüm sözleşme süresine sari 27.000 m3’lük davalı alım taahhüdü bulunmakta olup, iki taraflı ve iki tarafa borç yükleyen sözleşme içerisinde yer alan bu hükmün, ancak tarafların karşılıklı imzası ile değiştirilebileceği, oysa bu yönde bir değişiklik, protokol tadili olmadığı, davacının ihtarlarına davalının cevap vermemiş olması ve tek taraflı olarak davacının protokol hükmünün değiştiremeyeceği, keza taraflar arasındaki protokolün 13.maddesindeki “iş bu protokolden ve bayilik sözleşmesinden doğan herhangi bir hakkın … tarafından kullanılmaması, gecikmeli olarak kullanılması veya hatalı olarak kullanılması, … söz konusu haktan feragat ettiği anlamına gelmez. Bu durum bayiye protokolün söz konusu hükmünü veya protokolün tamamını meriyetten ispat talebinde bulunma veya kazanılmış hak iddiasında bulunma hakkı vermez” şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında her ne kadar davacı tarafça çekilen taahhüt hatırlatılmasına ilişkin taleplerini içeren ihtarnamelerde yıl/yıllık ibaresi kullanılmış ise de, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın yıllık olarak kararlaştırılmış bir cezai şart olmadığı, aksine tüm sözleşme süresine ilişkin sözleşmenin 2.maddesi ile sabit olan 5 yıllık bir süre için öngörülmüş 27.000 m3’lük alım taahhüdü olduğu ve ister 1.yıl, ister 2.yıl, ister 3.yıl isterse 4 veya 5.yılda bu alım taahhüdünün tamamlanma yükümlülüğünün davalıya sağlanmış olduğu sabittir. Yine taraflar arasındaki protokolün yazılı olarak bu hükmünün değiştirilmesi söz konusu olmadığı gibi fiili uygulama ile bunun değiştirilmesinin söz konusu olmadığı, zira bu manada davacı taraf noter ihtarlarına karşı, davalı tarafça yıllık taahhüt kabulünün söz konusu olmadığı, bu yönde bir cevap sunulmadığı ve bu şekilde bir uygulama ile değişikliğin de söz konusu olmadığı, bir an için ihtarların yıl bazında olduğu kabul edilecek olsa bile bunun da davalı aleyhine olabileceği, zira 27.000 m3’ün yıllara bölünmesi halinde gerek çalışma süresi, gerek davalının bulunduğu yer ve gerekse de akaryakıt sektörüne ilişkin olası olumsuz değişiklikler veya genel ekonomideki olumsuz değişikliklerin davalıyı yıllık taahüdünü sağlamakta zor durumda bırakabileceği, oysa 5 yıla yayılmış olan 27.000 m3’lük bir taahüdün 1. ve 2. yılda sağlanamasa dahi, 3, 4 ve hatta son yılda özellikle davalının göstereceği müşteri ziyaretleri, nakliye, yolcu taşımacılığı yapan firmalar, araç kiralama filoları, otobüs ve minibüs kooperatifleri, nakliye kooperatifleri, büyük nakliye şirketleri, büyük inşaat şirketleri bazında yapılacak fiyat ve vade odaklı rantble bir çalışmayla pek ala bu taahhüdün gerçekleşme ihtimali sağlanabileceği de dikkate alındığında yıllık bazda taahhüdün söz konusu olmadığı ve davalı tarafça bu şekilde bir kabulün de bulunmadığına kanaat getirilmiş, bu nedenle de davacı tarafça davalıya her yıl sonunda ihtar çekme mecburiyetinde bulunmadığına, zira bu hususun tacir olan ve basiretli olması gereken davalının sözleşme hükmü olması nedeniyle bilgisi dahilinde olduğuna, ayrıyeten de ihtar gerekmediğine kanaat getirilmiştir. Bu kabule rağmen davacının yapmış olduğu ihtarların da cezai şart, zarar olarak kabul edilip, ispatlanması gerekmemesine rağmen olası bu nitelikteki görüşlere karşı ancak müterrafik kusur olgusunu ortadan kaldıran ve aynı zamanda davalıyı uyaran, hem kendi menfaati hem de davalının menfaati için harekete geçmesini sağlayan uyarı niteliğinde iyi niyetli ihtarlar olduğu ve bu nedenle de sözleşme hükmünü değiştirmediğine kanaat getirilmiştir.
Taraflar arasındaki kararlaştırılmış olan taahhüde ilişkin cezai şartın bu tür davalara ilişkin Yerleşik Yargıtay Uygulamarı gereğince ifaya eklenen cezai şart olduğunun kabulü ile, özel olarak taraflar arasındaki ticari ilişkinin hacmi dikkate alındığında bu cezai şartın, davalının sözleşme yükümlülüklerine uymasının amaçlandığı ve bu nedenle de ifaya eklenen cezai şart olduğuna kanaat getirilmiştir. Yine bu cezai şartın sürece yayıldığı ve en son tamamlanması gereken tarihin 5.yılın sonu olduğu, dolayısıyla muacceliyetin ancak eksik kalan kısım için sözleşmenin sonunda belirlenebileceği, nitekim bunun davalı tarafça sözleşme süresinin uzatılmayacağına dair davalı ihtarı üzerine, davacı tarafça cezai şartın tekrardan kendisine hatırlatıldığı ve hatta alternatif çözümler sunulduğu ve buna göre de davacının 6098 sayılı yasanın 179/2 maddesi uyarınca üzerine düşen tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğine kanaat getirilmiştir.
Mahkememizce istinaf kararı öncesindeki kararın gerekçesi ve karar:
Taraflar arasındaki sözleşme, tarafların anayasası gibidir. Ahde vefa ve imzaya sadakatin taraflar arasındaki bu anayasanın ayrılmaz bir hükmü olduğu ve davalının aynı zamanda tacir basiretine sahip olması gerektiği cihetiyle, diğer tacir olan davacıya karşı taahhüdü ile sorumlu olduğu ve emredici hukuk kuralına aykırı olmayan, ahlaka aykırılık içermediğine kanaat getirilen, miktarı itibariyle de davacının davalıya sağladığı 1.400.000 USD’lik karşılıksız hibeye karşı verilmiş olan bu taahhüdün, edimler arası denge içerdiği, davalının işlem hacmi, ekonomik durumu uyarınca da cezai şartın fahiş olmadığı, mahkememizin müdahalesini gerektirmediğine kanaat getirilmiş, bu nedenle de 17.000 m3 üzerinden metreküpü 100 USD’den (100×17.000=) 1.700.000 USD’lik davacı talebinin kabulü gerektiğine kanaat getirilmiş ve buna göre de yabancı para cinsinden talep edilen bu alacağa 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca faiz uygulanmasına karar vermek gerekmiştir. Davacı tarafça her ne kadar 30.09.2015 tarihinden itibaren faiz talep edilmiş ise de … 57. Noterliği 22.09.2015 tarihli … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile davalıya verilen 7 günlük ödeme süresi, ihtarın tebliğ tarihi ve verilen süre dikkate alındığında davalının temerrüdünün 02.10.2015 tarihi olacağına kanaat getirilmiş ve bu nedenle de hükmedilen 1.700.000 USD’ye 02.10.2015 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca faiz uygulanmak suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmşitir.
Davacının bir diğer talebi olan, … markalı bakım ürünlerine ilişkin her ne kadar sözleşmeye uyulmadığı, sözleşmenin sonlandırıldığı belirtilmiş ise de bu yöndeki iddiasının subuta ermediğine ve bu kısım için yapılan 29.250,00 TL’lik talebin reddine karar vermek gerekmiştir. Zira dosyaya sunulan belgelerden açıkça anlaşılacağı üzere, davalı tarafça, davacı ile olan akaryakıttan kaynaklanan bayilik sözleşmesinin sona ermiş olmasına rağmen, … marka ürünlere ilişkin sözleşmenin sona erdirildiğine dair bir iradesi olmadığı, aksine davacı ile yapılan bayilik ilişkisinin sonlandırılmasından sonra … marka ürünlere ait defterlerde kayıtlı kesilen faturalarda dikkate alındığında, bu kısım yönünden sözleşme hükümlerinin uygulandığı ve sözleşmenin ayakta olduğu, davacının bu yöndeki iddiası subuta ermediği, davalı savunmasının aksinin davacı tarafça kanıtlanamadığı cihetiyle bu kısma ilişkin davacı talebinin reddine karar verilmiştir.
Mahkememizin 2015/… Esas 2019/… sayılı kararının, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43.Hukuk Dairesi’nin 02/02/2022 tarih ve 2020/… Esas 2022/… Karar sayılı ilamıyla ” TTK’nın 22. maddesi uyarınca tacir sıfatını haiz bir borçlu, fahiş olduğu iddiası ile cezai şarttan indirim yapılmasını isteyemez ise de; sözleşmede belirtilen cezai şart miktarının ekonomik yönden borçlunun mahvına sebebiyet verecek derecede fahiş olduğunun saptanması halinde istisnaen cezai şarttan indirim yapılabileceği Yargıtay’ın kararlılık kazanmış içtihadı ile kabul edilmiştir. Bu durumda, cezai şarttan indirim yapılırken borçlunun ekonomik yönden yıkımına sebep olacak şekilde fahiş bir cezai şart kararlaştırılıp kararlaştırılmadığının saptanması gerekmektedir. Bunun için borçlunun iktisadi durumu, bilançosu uzman bir bilirkişiye ayrıntılı şekilde incelettirilip belirlenen cezai şart miktarının ekonomik yönden yıkıma neden olup olmayacağı belirlendikten sonra uygun sonuç dairesinde bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir” gerekçesi ile, cezai şartın miktarı yönünden kaldırıldığı, işbu esasa kaydının yapıldığı görüldü.
İstinaf kaldırma kararı sonrasında mahkememizce yapılan yargılama:
Mahkememizin 14/11/2022 tarihli celse ara kararı uyarınca dosyanın daha önce rapor sunan bilirkişilere yeniden tevdi ile, istinaf kararı uyarınca mali kayıtlar ve mahkememizce temin edilen bilanço kayıtları da incelenmek suretiyle belirlenen cezai şart miktarının ekonomik yönden yıkıma neden olup olmayacağının belirlenmesinin istenilmesine karar verilmiştir.
Bilirkişi heyeti raporunda özetle;
Sayın Mahkemenizce verilen görev babında; Uyap Bilirkişi Portalında dosya içeriğinden alınan 2011, 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ait yıllık gelir vergisi beyannamelerine göre, Davalı Şirketin ortakların (Kollektif Şirket olarak şahıslar bazında beyanname vermektedir.) cezai şart miktarının ekonomik yönden yıkıma neden olup olmayacağının belirlenmesi yönünden yapılan inceleme sonuçları aşağıda tablosal olarak derc edilmiştir.
… 2011, 2012, 2013, 2014 VE 2015 YILLARI KURUMLAR VERGİSİ EKİNDEKİ MALİ VERİLERE GÖRE YILLAR İTİBARİYLE ÖZ VARLIK TABLOLARI
2011 2012 2013 2014 2015
AKTİFLER 3.015.228,18 3.213.925,92 3.007.851,11 2.374.236,75 2.066.175,43
BORÇLAR 2.830.760,04 2.870.661,37 2.490.381,51 2.426.692,66 2.653.920,72
(ÖZ KAYNAKLAR 184.468,14 343.264,55 517.469,60 -52.455,91 -587.745,29
… … 2011, 2012, 2013, 2014 VE 2015 YILLARI KURUMLAR VERGİSİ EKİNDEKİ MALİ VERİLERE GÖRE YILLAR İTİBARİYLE ÖZ VARLIK TABLOLARI
2011 2012 2013 2014 2015
AKTİFLER 3.015.228,18 3.213.925,92 3.007.851,11 2.374.236,75 2.066.175,43
BORÇLAR 2.830.760,04 2.870.661,37 2.490.381,51 2.426.692,66 2.653.920,72
ÖZ KAYNAKLAR 184.468,14 343.264,55 517.469,60 -52.455,9 -587.745,29
… 2011, 2012, 2013, 2014 VE 2015 YILLARI KURUMLAR VERGİSİ EKİNDEKİ MALİ VERİLERE GÖRE YILLAR İTİBARİYLE ÖZ VARLIK TABLOLARI
2011 2012 2013 2014 2015
AKTİFLER 3.015.228,18 3.213.925,92 3.007.851,11 2.374.236,75 2.066.175,43
BORÇLAR 2.830.760,04 2.870.661,37 2.490.381,51 2.426.692,66 2.653.920,72
ÖZ KAYNAKLAR 184.468,14 343.264,55 517.469,60 -52.455,91 -587.745,29
Yapılan İncelemeler neticesinde Davalı … Şirketi ortaklarından olan …, …’ın öz varlık tutarlarının yıllar itibariyle aynı değer olarak ;
2011 yılında 184.468,14 TL, 2012 yılında 343.264,55 TL, 2013 yılında 517.469,60 TL + değerde ve pozitif olduğu, 2014 yılında -52.455,91 TL, 2015 yılında -587.745,29 TL – değerde ve negatif bazlı borca batık durumda olduğu görülmüştür.
BAM kaldırma kararına istinaden yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda; Davalı … Şirketi ortaklarından olan …, …’ın öz varlık tutarlarının Cezai şart bedeli olan 1.770.566,00 USD (5.007.691,82 TL) olan tutarlar dikkate alındığında Davalı Şirketin ve ortaklarının Ekonomik yönden yıkıma ve mahfına sebep olabileceği, sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Nihai olarak; istinaf kaldırma kararının gerekçesinin cezai şartın talep edilebilirliğine değil, miktarına ilişkin olduğu bu bağlamda incelenmesi gereken husus olarak sadece, hesaplanan cezai şart miktarının borçlunun iktisadi durumu çerçevesinde ekonomik mahfına sebep olup olmayacağına yönelik yapılan değerlendirmede, bilirkişi tespitlerine göre Davalı … Şirketi ortaklarından olan …, …’ın öz varlık tutarlarının Cezai şart bedeli olan 1.770.566,00 USD (5.007.691,82 TL) olan tutarlar dikkate alındığında Davalı Şirketin ve ortaklarının Ekonomik yönden yıkıma ve mahfına sebep olabileceği belirlenmiştir. Buna göre mahkememiz nezdinde yapılan değerlendirme ve oluşan kanaate göre istinaf kararı öncesinde verilen kararda yer verilen 1.770.000,00 USD cezai şarttan takdiren % 50 oranında indirim yapılmak suretiyle, davacının cezai şarttan kaynaklı talebinin kısmen kabulü ile, 850.000,00 USD cezai şart bedeline 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca 02.10.2015 tarihinden itibaren faiz uygulanmak suretiyle, bu miktarın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla talebin reddine karar verilmiştir.
Davacının diğer davalı … ….A.Ş ile yapılan sözleşmeden kaynaklı kıstelyevm hesabına göre talep edilen 29.250,00 TL’ye ilişkin talebinin ise istinaf kaldırma gerekçesi olarak belirtilmiş olmadığı da gözetilerek önceki karardaki gerekçe ile reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçede açıklandığı üzere,
1-Davacının cezai şarttan kaynaklı talebinin kısmen kabulü ile, 850.000,00 USD cezai şart bedeline 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca 02.10.2015 tarihinden itibaren faiz uygulanmak suretiyle, bu miktarın davalıdan alınarak (temlik alan) davacılara verilmesine, fazla talebin reddine,
2-Davacının diğer davalı … ….A.Ş ile yapılan sözleşmeden kaynaklı kıstelyevm hesabına göre talep edilen 29.250,00 TL’ye ilişkin talebinin reddine,
3-Dava konusu olup, kabul edilen değer üzerinden alınması gereken 167.588,68 TL harçtan önceden davacıdan alınan peşin harç 82.689,26 TL harcın mahsubu ile kalan 84.899,42 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye aktarılmasına,
4-Davacı tarafça yapılmış olan toplam posta ve tebligat ücreti 410.50 TL, bilirkişi ücreti 4.600,00 TL olmak üzere toplam 5.010,50 TL yargılama giderinden (mahkememizce takdiren tenkis edilen kısım hariç tutularak) davanın kabul oranına göre (% 98,82) 4.951,37 TL yargılama gideri ve 82.689,26 TL peşin harç olmak üzere toplam 87.640,63 TL nin davalıdan tahsili ile temlik alan davacılara ödenmesine,
5-Davalı tarafça yapılmış olan toplam posta ve tebligat ücreti 100,00 TL yargılama giderinden davanın ret oranına göre (% 1,18) 1.18 TL nin temlik alan davacılardan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6-Temlik alan davacılar kendisini vekille temsil ettirdiğininden karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan 221.667,75 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile kendisini vekille temsil ettiren (temlik alan) davacılara ödenmesine,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğininden karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre (cezai şart alacağının tenkisine dair kısım mahkememizin takdiri ile olduğundan, bu kısım hariç tutularak,) reddedilen 29.250,00 TL’lik kısım için davalı yaranına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmemesireddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin (temlik alan) davacılardan tahsili ile kendisini vekille temsil ettiren davalıya ödenmesine,
8-Karar kesinleşene kadar yapılacak yargılama giderlerinin davacı gider avansından karşılanmasına, karar kesinleştikten sonra bakiye gider avansının istek halinde davacıya iadesine,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak taraf vekillerinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 22/05/2023

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza