Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/146 E. 2022/756 K. 19.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/146 Esas
KARAR NO :2022/756

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:06/02/2014
KARAR TARİHİ:19/07/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili 05/07/2010 günlü dava dilekçesi ile; … … Köyü üzerinde bulunan fabrikasının … nolu poliçe ile 07/01/2009-07/01/2010 tarihlerini kapsamak üzere davalı sigorta şirketi tarafından sigortalandırıldığını sigortalı binada 05/12/2009 tarihinde yangın çıktığını davalı sigorta şirketi tarafından hasar dosyası açıldığını taraflar arasında gerekli görüşmeler yapılarak bunun sonucunda ekspertiz geleceğini ve ödemelerin yapılacağının kararlaştırıldığını gerekli tadilar ve tamirat işlemlerine başlandığını bunun üzerine tadilatların yaptırıldığını ve fatura düzenlendiğinin bu faturada ki miktarların davalı şirket tarafından ödenmediğini ancak müvekkiline 175.000 TL avans ödeme yapıldığını kalan ödemlerin yapılmadığını ileri sürerek müvekkilinin faturalarla tespit ve ıspat edilen ve müvekkil tarafından tamirat, tadilat ve alım yapan firmalara ödenenen bakiye 161.720,28 TL hasar bedelinin yangın sigortası genel şartları B-8 maddesinde yer alan 8.1 mad.gereğince 05/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont faiziyle birlikte davalı sigortadan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı sigorta vekili 14/10/2010 günlü cevap dilekçesi ile; 80.866,20 TL ödemeyi kabul ettiklerini diğer miktarı kabul etmediklerini açıklayarak poliçe şartları da ele alındığında diğer miktardan sorumlu bulunmadıklarını vurgulamak suretiyle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı gerçek kişi tarafından davalı sigorta hakkında mahkememize açılan tazminat davasının yapılan yargılamasına toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı değerlendirilmek suretiyle davacının 126.922,12 TL alacağının 07/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
…. Asliye Ticaret Mahkemesinin anılan kararının … Sigorta A.Ş tarafından temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16/01/2013 gün 2011/15564 – 2013/790 sayılı kararı ile Dava, işyeri sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de davacı tarafın dayandığı sigorta poliçesinde, sigortalı olarak davacı gerçek kişi değil dava dışı … Metal Sanayi ve Ticaret A.Ş. yer almaktadır. Sigorta sözleşmesinin tarafı olmayan bir kişinin o sözleşmeye dayalı olarak talepte bulunması mümkün değildir. Husumet ehliyetinin davanın her aşamasında resen gözönüne alınması gereken bir husus olması karşısında, mahkemece davacının ne şekilde aktif husumet ehliyetine sahip olduğu açıklanmadan yazılı şekilde işin esasına girilmesi doğru olmadığına değinerek hükmü bozmuştur.
Davacı vekili tarafından bu kez de karar düzeltme isteminde bulunulmuş ve aynı dairenin 21/05/2013 günlü 2013/6888 – 10486 sayılı kararıyla da somut olayda, davalı vekili, tüm savunmalarında davaya konu sigorta poliçesinin KDV’siz olarak düzenlendiğini, yani sigortalı binanın sigorta değerinin KDV’siz olarak belirlendiğini, buna göre hasar tazminatının da KDV’siz olarak hesaplanması gerektiğini savunmuş olup, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda tazminat hesaplanırken KDV de eklenmek suretiyle belirleme yapılmıştır. Oysa, davaya konu sigorta poliçesinin KDV KLOZU başlığı altında aynen “bu poliçe hasar tazminatlarının KDV’siz olarak ödenmesi esasına göre yapılmıştır. Poliçeden doğan hasar tazminatların KDV’li olarak ödenebilmesi için poliçede belirtilen sigorta bedelinin KDV dahil olarak tanzim edilmiş olması halinde hasara konu değerin işletme tarafından satın alındığı ve işletme kayıtlarına geçtiği tarihte tahakkuk etmiş ve ödenmiş KDV tutarını sigorta konusu hasar nedeniyle KDV kanunun 30/d. maddesi kapsamında olması ve KDV indirimine konu edilememesi veya KDV indirimine konu edildiği takdirde bu hususun beyan edilerek vergi dairesine iade edildiğinin belgeler ile doğrulanması halinde sigorta şirketi adına kesilecek bir yansıtma faturası ile indirilemeyen KDV‘nin ödeneceği konusunda mutabık kalınmıştır.” denilmek suretiyle özel şart getirilerek hasar bedelinin KDV’li ödenebilmesi için gerekli hususlar belirtilmiştir.
Bu durumda, mahkemece davalının bu savunması üzerinde durularak, hasar bedelinin belirlenmek suretiyle, davalının ödemesi gereken bakiye bir bedelin olup olmadığının tesbiti ile sonuca göre bir karar verilmesi için kararın bozulması gerekirken, yazılı gerekçe ile bozulduğundan, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairenin 16.01.2003 tarih, …sayılı bozma kararının tamamen kaldırılarak hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bu kez de yeniden karar düzeltme yoluna başvurulmuş ve düzeltme isteminin reddine karar verilerek Mahkememiz esasına alınmıştır.
Mahkememiz gerekçesinde şirket zararının 275.641,08 TL olarak saptanarak % 10 eskime payının tenzili sonucu zararın 255.866,20 TL belirlendiği anlaşılmaktadır. Bu konuda Yargıtay Bozma İlamında da açıklandığı şekilde herhangi bir farklılık görülmemektedir.
Yargıtay ilk kararında aktif husumet noktasında bozma yaparak 2. Bozmasıyla da yanılgıya düşüldüğü noktasında o kararı kaldırarak son kararında olduğu şekilde KDV’nin uygulanmayacağı düşüncesiyle bozmuştur.
Mahkememiz gerekçeli kararının da bilirkişi raporu da göz önüne alınarak bu husus tek tek irdelenerek KDV alınacağına hükmedilmiştir. Bu karar alınırken poliçe genel şartları, özel şartlar ve KDV klozu tek tek değerlendirilmiştir. Bozma ilamında da açıklandığı gibi ve bozmaya esas temel teşkil eden hasar tazminatlarının KDV siz ödenmesi esasına göre yapıldığı belirtilmiş ise de poliçeden doğan hasar tazminatlarının da KDV li olarak ödenebilmesi için poliçede belirtilen sigorta bedeli KDV dahil bedel olarak tanzim edilmiş olması halinde hasara konu değerlendirmede KDV Kanununun 30/d maddesi kapsamında olması ve KDV indirimine konu edilmemesi veya KDV indirimine konu edildiği takdirde vergi dairesine iade edildiğinin belgeleriyle doğrulanması durumunda kesilecek bir yansıtma faturası ile KDV nin öteleneceği konusunda mutabık kalındığı ayrıca anlaşılmaktadır.
Tüm bu durumlar gözetildiğinde bilirkişi kurulu tarafından verilen raporda da tek tek 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu bilirkişilerce değerlendirilerek sigortacı da sigortalının gerçek zararını gidermekle yükümlü olduğundan onun KDV mükellefi olup olmadığına veya KDV mükellefi ise hasara konu değerleri işletme tarafından satın alındığını ve işletme kayıtlarına geçtiğine bakılmaksızın zararını KDV ile ödemekle yükümlü olduğu belirgindir.
Somut olayda yangın sigortası söz konusu olduğuna göre yapılan inceleme ve değerlendirmede tüm malzeme işçilik ve bununla ilgili yapılan masraflarda KDV alındığı ve buna göre ödemeler yapıldığı gözetilerek gerek fiili durum gerekse 3065 KDV Kanununun 1. Maddesince göre KDV alınması mahkememizce yerinde görüldüğünden bu doğrultuda karar verilmiştir.
Bunun yanında Yargıtay’ın anılan dairesi bozma ilamında KDV uygulanmasına yanılgı göstererek ve KDV Klozu başlığında geçen tüm açıklamaların tek tek irdelenmeyerek soyut bir ifadeyle geçiştirdiği ve buna göre KDV indirimine konu edilmemesi yönünde kanaati oluşmuş ise de Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı …’ne yazmış olduğu 26.03.02-18953 sayılı yazısında da KDV’nin bedel üzerinden ödenmesi gerekeceğine de hükmetmiş olmakla Mahkememizce Yargıtay Bozma İlamındaki düşünceler yerinde görülmemiş ve …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararı yerinde olmakla hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E.sayılı dosyasında verilen karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 19/10/2021 tarihli, 2017/11-3008 Esas, 2021/1264 Karar sayılı ilamı ile
“…IV. GEREKÇE
13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-d maddesi uyarınca taraf ehliyeti dava şartlarından olup aynı Kanun’un 50. maddesinde taraf ehliyeti; “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre taraf ehliyeti, bir davada taraf olabilme yeteneği olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un (TMK) 8. maddesinde düzenlenen “hak ehliyeti” kavramın yargılama usul hukukundaki karşılığıdır (Kuru, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü C. I, İstanbul 2001, s. 887). Bu bağlamda taraf ehliyetine sahip olma ölçütleri, TMK’da düzenlenen hak ehliyetine sahip olma ölçütlerine göre belirlenir.
14. Hak ehliyetine ilişkin olarak TMK’nın 8. maddesi “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.” düzenlemesini içermekle her gerçek kişi, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer (TMK m. 28/1). Bu doğrultuda ölüm hâlinde de ölen kişinin hak ehliyeti ve dolayısıyla taraf ehliyeti sona erecektir.
15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde sayılan dava şartlarından biri olarak sayılması sebebiyle taraf ehliyeti, aynı Kanun’un 115/1. maddesi gereğince yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetileceği gibi taraflar da davanın sona ermesine kadar bu eksikliği ileri sürebilir. Ancak taraf ehliyetinin dava açıldığı sırada mevcut olmaması ile dava açıldığı sırada var olmasına rağmen yargılama sırasında son bulması hâlinde uygulanacak hükümler farklılık arz etmektedir.
16. Davanın açıldığı sırada mevcut olmasına rağmen yargılama sırasında taraflardan birinin ölümüyle taraf ehliyetinin sona ermesi durumunda HMK’nın 55. maddesi uygulama alanı bulur. Bu doğrultuda HMK’nın 55. maddesi “Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir.” hükmünü haiz olup anılan maddenin uygulanabilmesi için dava konusunun ölen tarafın varislerine miras yoluyla intikali mümkün malvarlığına ilişkin olması gerekir. Eş söyleyişle dava konusunun sadece ölen tarafı ilgilendirdiği, miras yoluyla intikali mümkün olmayan bir hakka ilişkin olduğu hâllerde taraflardan birinin ölümü sonrasında mirasçılarla davaya devam edilemeyeceğinden HMK’nın 55. maddesi uygulama alanı bulmaz (Kuru: s. 907, 914; Pekcanıtez, Hakan/Özekes Muhammet/Akkan, Mine/ Korkmaz, Hülya Taş: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku C. I, İstanbul 2017, s. 578).
17. Miras yoluyla intikali mümkün hakların konusunu oluşturduğu bir davada davacının ölümü hâlinde HMK’nın 55. maddesi gereğince mahkemece, davacının mirasçılarının tamamı tespit edilerek davadan haberdar edilmeleri gerekir. Davacının tek bir mirasçısının bulunması hâlinde bu mirasçı, birden fazla mirasçısının bulunması hâlinde de TMK’nın 640. maddesi uyarınca terekeye elbirliğiyle malik olmaları sonucu aralarında HMK’nın 59. maddesi gereği mecburi dava arkadaşlığı bulunan mirasçıların tamamı davadan haberdar edilerek murisleri tarafından açılan davaya devam etme iradesinde olup olmadıkları belirlenmelidir. Bu doğrultuda yapılacak tebligatlar sonrasında mirasçıların terekeyi kabul veya red etmemiş olmaları hâlinde TMK’nın 606. maddesinde belirlenen üç aylık mirasın reddine dair süre beklenerek mirasçıların tamamının davaya katılımı ile taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilir. Ayrıca gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkemece, davayı takip için kayyım tayin edebilecektir. Ancak her hâlükarda davacının vefatından sonra yargılamaya devam edilebilmesi için mahkemece mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanarak yargılamaya devam edilip hüküm kurulması gerekir.
18. Bu genel açıklamaların ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; davacı nüfus kayıtlarına göre bozma ve direnme kararları öncesinde 02.02.2012 tarihinde vefat ederek dava açıldığı sırada sahip olduğu taraf ehliyetini kaybetmiştir. Ancak mahkemece, davacının vefatı sonrasında taraf teşkilinin sağlanması için herhangi bir usul işlemi yapılmaksızın esas hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
19. Dava konusunun, müteveffa davacının mirasçılarının haklarını etkileyecek nitelikte ve miras yoluyla intikali mümkün bir malvarlığına ilişkin hakkın kapsamı içerisinde olması nazara alındığında; davacının yargılama sırasında vefatı üzerine HMK’nın 55. maddesinde belirtildiği üzere davacının mirasçıları davadan haberdar edilip taraf teşkili sağlanmaksızın esas hakkında karar verilemez. O hâlde mahkemece, HMK’nın 55. maddesinde gösterilen şekilde müteveffa davacının mirasçılarını tebligat yoluyla davadan haberdar ederek mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması, bunun mümkün olmaması hâlinde tüm mirasçılardan izin alınması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanması sonrasında yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gerekir.
20. O hâlde, açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmek üzere direnme kararının usulden bozulması gerekir.” şeklinde bozulmuştur.
Bozma ile gelen dosya bu kez mahkememizin yukarıdaki esasına kaydedilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı vekili 21/04/2022 tarihli dilekçesi ile, Müvekkili …’in 02.12.2022 tarihinde vefat ettiğini, veraset ilamını dosyaya sunduğunu ve mirasçıların dosyaya eklenmesini talep etmiştir.
Mahkememize devredilmiş olan, ….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E.sayılı dosyasında verilen direnme kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 19/10/2021 tarihli, 2017/11-3008 Esas, 2021/1264 Karar sayılı ilamı ile taraf teşkiline ilişkin usuli eksiklikler olduğu gerekçeleri ile usulden bozulmuş olup, bozma ilamında belirtilen usuli eksiklikler giderilmiş
Veraset ilamları ve vekaletnamaler sunulmuş olup, davacı …’in vefatı sonrasında eşi … çocukları …, … ve … mirasçı olarak kaldığı, sonrasında eş … …’in de vefat etmiş olmakla bu kişinin veraset ilamının da dosyaya sunulduğu ve mirasçıların vekaletlerinin tamam olduğu anlaşılmış olmakla, Yargıtay HGK tarafından direnme kararı usulden bozulduğundan ve usuli eksiklikler giderildiğinden, mahkememizce direnme kararında açıklanan gerekçeler ile KDV dahil olan hesaba göre aynı şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile 126.922,12-TL’nin 07/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Dava konusu olup, kabul edilen değer üzerinden alınması gereken 8.670,05 TL harçtan önceden davacıdan alınan peşin harç 2.401,55 TL harcın mahsubu ile kalan 6.268,50 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye aktarılmasına,
3-Davacı tarafça karşılanmış olan toplam posta ve tebligat ücreti 140,00 TL, bilirkişi ücreti 800,00 TL olmak üzere toplam 940,00 TL yargılama giderinden davanın kabul oranına göre (% 78,48) 737,71 TL yargılama gideri ve 2.401,55 TL peşin harç olmak üzere toplam 3.139,26 TL nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğininden karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan 16.007,60 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile kendisini vekille temsil ettiren davacıya ödenmesine,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğininden karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan 5.219,55 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile kendisini vekille temsil ettiren davalıya ödenmesine,
6-Karar kesinleşene kadar yapılacak yargılama giderlerinin davacı gider avansından karşılanmasına, karar kesinleştikten sonra bakiye gider avansının istek halinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren 15 günlük kesin süre içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.19/07/2022

Katip …
E-imza

Başkan …
E-imza