Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/343 E. 2021/649 K. 10.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/343 Esas
KARAR NO:2021/649

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:24/06/2010
KARAR TARİHİ:10/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı banka arasında 04.09.2009 tarihinde … Ürünler Çerçeve Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşme kapsamında yatırım amaçlı olarak” vadeli döviz alım satım sözleşmesi” işlemleri yapıldığını, müvekkilinin yatırım konusunda tecrübeli olduğunu ve yatırımlarını şahsen takip ettiğini ve müvekkilinin işlemlerde ıslak imzasının bulunduğunu, davalı bankanın 19.01.2010 tarihli vadeli döviz alım işlemlerini müvekkilinin rızası olmadan gerçekleştirildiğini, davacının davalının adet fiyatı 1.4365 USD olan toplam 1.795.625 USD olan 10 adet kontrat, fiyatı 1.4391 USD olan 1.798.875 USD’lik 10 adet kontrat, kontrat büyüklüğü 1.792.125 USD den adet fiyatı 1.4337 USD’den 1.792.125 USD’lik 10 adet kontrat ve 1.4310 USD birimden 1.788.750 USD olan 10 adet kontrat alımı yaptığını, kontratların başlangıç ve bitim tarihlerindeki fark olan 181.000 USD zararın oluştuğunun tespit edildiğini ve müvekkilinin işlemler nedeniyle zarar ettiğini, işlemlerden Şube Yönetmeni …’nun aynı gün saat :16’dan sonra araması üzerine haberdar olduğunu ve banka çalışanına söz konusu işlemleri kabul etmediğini bildirdiğini, peşi sıra davalı bankada çeşitli unvanlarda görev yapan yetkililerle birçok kez görüşüldüğünü ve kendisine zararın karşılanacağının taahhüt edildiğini, ancak herhangi bir gelişme olmadığını, konu ile ilgili olarak davalı banka Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca soruşturma başlatıldığını ve hazırlanan rapor gereğince Genel Müdürlük hazine çalışanları ile Zincirlikuyu Şubesi çalışanlarının bir kısmının istifaya zorlandığını ve işten çıkartıldıklarını, bu nedenlerle şimdilik 181.000 USD zararın 19.01.2010 tarihinden fiili ödeme tarihine kadar hesap edilecek yasal (Kamu bankalarınca USD cinsi mevduata verilen en yüksek faiz oranı üzerinden talep edilecek) faizi ile birlikte, fiili ödeme tarihindeki T.C. Merkez Bankası kurundan TL karşılığının davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmişlerdir.
CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile davacı arasında 12.12.2008 tarihli … Ürünler Çerçeve Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmeye dayalı olarak … İşlemleri gerçekleştirildiğini, davacı tarafından 19.01.2010 işlem tarihli 4 adet … kontratının alımı için bankaya talimat verdiğini, müvekkili tarafından işlemleri talimata uygun olarak gerçekleştirerek müşteri hesabına yansıttığını, İşlemin davalının ıslak imzalı talimatı neticesinde yapıldığını, davacının … işlemin gerçekleşmesinden üç ay sonra 06.04.2010 günlü ihtarnamesi ile herhangi bir icazeti ve onayı olmaksızın kendi adına … kontratlar satın alınarak toplam 181.000 USD zarar uğratıldığı gerekçesi ile anılan bedelin tahsilini talep ettiğini, banka kayıtlarında davacı talimatı olmadan işlem yapıldığına ve işleme ilişkin talimatın sonradan alındığına dair bir bilgi ve belge bulunmadığını, bir an için davacı iddiasının doğru olduğu kabul edilse bile davacının sonradan attığı imza ile dava konusu işlemi kabul etmiş olduğunu, davacı tarafından dava dilekçesine ek olarak sunulmuş toplantı tutanağı adı altında kaleme alınmış yazının delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davacı adına yapılan … işlemlerinde hatalı davrandığı gerekçesiyle herhangi bir banka çalışanının iş akdinin feshedilmediğini, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak açılmış davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLER VE GEREKÇE
Davanın tazminat davası olduğu anlaşıldı.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi ve sair tüm evraklar hep birlikte incelenmiştir
Dosyanın mahkememizin 2010/450 esasına kaydının yapıldığı, yapılan yargılamada iddia ve itirazlar tekrarlanmış, 12.12.2008 tarihli … ürünler çerçeve sözleşmesi, future kontrat işlemleri, toplantı tutanakları ihtarlar, teftiş kurulu raporları, tanıklar, kayıtlar, yapılacak bilirkişi incelemesine delil olarak dayanılmıştır.
Davacı vekilince 02.06.2011 tarihli beyanı ile tanık dinletmekten vazgeçtiklerine dair beyanlarını sunmuşlardır.
Mahkememizce tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda banka kayıtlarında, sunulan deliller, teftiş kurulu raporu uygulama ve sorumluluk tartışılarak davacının tazmine konu var ise alacağının belirlenmesi için inceleme ara kararı oluşturulmuştur.
Yapılan incelemede, davacı …’na 18.11.2009 tarihinde 2.000.000 TL tutarında … ürünleri limiti tanındığı, ancak % 100 nakit rehin koşulu öngörüldüğü, bu işlem limitinin tanınmasından önce de, davacının … işlemler de denilen vadeli işlem kontratları alım satımında bulunduğunun tespit edildiği, davacının işlemlerinin, diğer müşteri olan …’la benzerlikler taşıdığı, söz konusu işlemlerin tamamına ait ıslak imzalı talimatların mevcut olduğu, çalışanların ifadelerinin alınmasıyla, işlemlerde belirleyici olanın … olduğu, aynı işlemin …’na da yapıldığı, işlemden sonra çalışanlar tarafından bilgi verildiği, davacının işlem sonrasında talimatları bankanın Bostancı şubesine giderek imzaladığını, davacının vadeli işlemler (…) hakkında genel olarak bilgi sahibi olmadığı, işlemlerden sonra kendisine bilgi verildiği, Teftiş Kurulu Raporunda, müşterilerle genel anlamda yapılan görüşmeler sonrasında müşterinin işlem bazında talimatı olmadan vadeli işlemlerin gerçekleştirildiği, müşterilerin işlemden sonra bilgilendirildiği, 19.01.2010 tarihinde gerçekleşen işlemlerin de aynı nitelikte olduğu, müşterilerin bu işlemlere itirazlarının talimatsız olmasından değil yüksek zarar oluşması nedeniyle olduğu belirlenmiştir.
Son gün işlemleri dikkate alınmadığında yine talimatsız olarak gerçekleştirilen işlemler sonucunda davacının 37.513 Dolar ve diğer müşterinin 52.875 dolar kar elde ettiklerinin tespit edildiği, vadeli işlemlerin prosedürü gereği, işlem talimatlarının yakından ve hassasiyetle takip edilmesi gerektiği, ıslak imzalı talimatın gelmemesi durumunda işlemin iptal edilmesi gerektiği, ıslak imzalı talimatın 2 işgünü içinde alınması banka talimatı gereği olduğunu, ancak ıslak imzalı talimat alınana kadar yaşanabilecek uyuşmazlıkları ve riski kontrol altına alabilmek için mutlaka müşterinin talimatının telefon kaydının alınması gerektiği belirlenmiştir.
Dava konusu olayda telefon konuşmalarının kaydının alınmadığı ve takip föylerinin kullanılmadığını, denetimi yapan müfettiş tarafından tespit edildiği, yapılan inceleme sonucunda, yönetmen konumunda çalışan 2 personelin iş akitlerinin feshine ve yönetici konumunda çalışan personelin uyarma cezası ile cezalandırılmalarının önerildiği, müfettiş raporu ile yapılan öneriler üzerine yönetmen … 18.05.2010 tarihinde ve Yönetmen Güney Demir 30.04.2010 tarihinde istifa ettikleri görülmüştür.
Bilgisayarda yazılan metinin … … için hazırlandıktan sonra isim ve kontrat numarası ve büyüklüğü değiştirilerek tekrar basıldiğını ve bir kez daha … tarafından imzalandığı, belgenin orijinalinin görülüp görülmemesinin sonucu değiştirmediği, dava konusu olayın, vadeli işlem bir başka ifadeyle … işlem türlerinden birisi olan f/x veya forex ya da geçtiğimiz günlerde mevzuata dahil edilen kaldıraçlı işlem türlerinden birisi kapsamında yapılan işlem olduğunu, bu işlemlerde alım satıma konu olan herhangi bir menkul kıymet değil, döviz değil, kıymetli maden olmadığını, ancak bu varlıklara dayalı olarak türetilen kontratlar olduğunu, ve bu tür sözleşmeler standart hale geldiği için kullanılmakta olduğunu, bu yüzden taraflarınca da tercih edildiğini, söz konusu kontrat ile geleceğe yönelik olarak bir alım satım işlemi yapıldığı tespit edilmiştir.
Dava konusu olayda olduğu gibi, döviz üzerine yapıldığı varsayılırsa bugün 1,79 olan ABD Dolarını 3 ay sonra 1,85’den satın almak üzere hazırlanmış bir kontrat satın alındığı varsayılırsa. 3 ay sonra eğer dolar kuru 1,85’in üzerinde ise kontratı satın alan yatırımcı kazançlı çıkacağı, örneğin 3 ay sonra dolar 1,90 olursa yatırımcının dolar başına kazancı 1,90-1,85= 0,05 olacağını, tersi olduğunda yani dolar 1,85’in altında ise yatırımcının zararda olacağını, fiyat farklarının çok az olduğu düşünülse de, her bir kontrattaki dolar miktarının yüksek olması ve asıl olarak bu işlemlerin kaldıraçlı yapılıyor olması kar veya zararın büyük olmasına neden olduğu, kaldıraçlı işlemden kastın mevcut paranın 100, 200 belki de 400 kat büyüklüğünde kontrat alım satımında bulunulabileceğini, l’e 100 kontrat olduğu varsayımında 1000 dolarlık sermayeye karşılık satın alınabilecek kontrat büyüklüğü 100.000 dolar olduğunu, dolar kurunun % 1 oynaması durumunda kazancın 1000 dolar yani % 100 olacağını, bu nedenle, bu tür vadeli işlemlerin oldukça riskli bu manada da oldukça karlı yatırım araçlar olduğunu, aşırı riski nedeniyle ve yatırılabilecek asgari rakamların büyüklüğü nedeniyle bu yatırım aracını ancak yüksek gelir seviyesine sahip ve bu işi son derece iyi bilen kişilerin kullanabildiği, bu tür vadeli işlemlerin hiçbir şey anlamayan kimselerin yapıyor olmasının kesinlikle inandırıcı olmadığını, dünyada trilyonlarca dolarlık günlük işlem hacmine sahip olan bu tür işlemlerde 24 saat işlemin gerçekleştiği ve her an, her saniye, fiyatların değiştiğini, anlık dalgalanmaların çok önemli olduğu, sonradan düzelse dahi bir anlık iniş veya çıkışların yatırımcıların ana paralarının yok olmasına yol açabildiğini, kurumlarında herhangi bir risk gelmemesi açısından dünyadaki her finans kurumunda otomatik satış yani otomatik pozisyon kapatma sistem veya mekanizmaları olduğu, bu açıdan da bu işlemlerin sürekli takip edilmeyi ve anında karar vermeyi gerektirdiği, bu açıdan bakıldığında davacının bu işlemlerden anlamadığı iddialarına katılmanın mümkün olmadığını, davacı bu işlemlerin talimatlarını doğrudan vermiyor olsa dahi almış olduğu riskin niteliğini ve boyutunu gayet yakından bildiğini, nitekim gerek davacı gerekse davalı dilekçelerinde davacının bu tür işlemleri iyi bildiğine dair ifadelerin bulunduğunu, bu konuda aslında taraflar arasında bir uyuşmazlık olmadığı, davacının işlemleri bilmesinin bir başka ifadesi de yapılan işlemlere ilişkin talimatları her gün itibariyle bir başka şubede de olsa giderek imzalamış olduğu belirlenmiştir.
Dava konusu olayın meydana geldiği 19.01.2010 tarihinden önce davacının hiçbir şekilde işlemleri sorgulamadığı, itiraz ettiği ve red ettiğinin görülmediğini, bu tür işlemlerden anlamayan bir kişinin bu kadar yüksek miktar bu işe girmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunun şüphesiz olduğunu, davacı …’nun bilgisi ve onayıyla yapılan vadeli işlemler sonucunda uğramış olduğu zararda, davalı … A.Ş.’nin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını ve davalı banka tarafından bir tazmin yükümlülüğünün doğmadığının düşünüldüğü ifade edilmiştir.
Taraflarca rapora itirazlar ve beyanlar doğrultusunda düzenlenen ek rapor ile davacının kaldıraçlı işlem gibi dünya piyasalarında en teknik bir yatırım alanına yatırım yapıyor olması dahi onun bu işlere yatkınlığını gösterdiğini, davacının bu yatırımlarını bir başka kişinin yönlendirmesi ile yapıyor olmasının, onun bu işlere vakıf olduğunu ancak yatırım kararlarında daha uzman olduğunu düşündüğü kişiye danıştığını gösterdiğini, kaldı ki bu derece yüksek meblağlarla yatırım yapılan bir alanda bilgi sahibi olunmadığının söylenmesi hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, yine ayrıca, kaldıraçlı işlem (forex) tekniğini bilmese dahi Kök Bilirkişi raporunda ifade edildiği üzere, davacının kesinlikle bu işlemlerin riskinin ve kar potansiyelinin farkında olarak ve bunları bilerek işlem yaptığı, davacının yapılan işlemlerin riskini yakından bildiğini, yapılan işlemler öncesi talimatı olmasa dahi işlemler gerçekleştikten sonra işlemlere icazet verdiğini, yapılan işlemleri kabul ettiğini, banka çalışanlarının verdiği ileri sürülen belgenin bankayı bağlamadığını ve müşteri hesabında meydana gelen zararda bankanın bir sorumluluğunun olmadığı ifade edilmiştir.
Uyuşmazlık yapılan işlemlerde davacı müşterinin talimatının olup olmadığı hususunda ise, davacının işlem yapma tarzının genellikle yapılan işlemlere sonradan onay vermek şeklinde olduğu, dava konusu olayda da yapılan işlemler öncesinde bir talimat bulunmadığının kayıtlardan anlaşıldığını, eğer yapılan işlemler onaylanmayıp, sonradan kabul edilmesi halinde meydana gelen zararı bankanın tazmin edecek olmasının kesin olduğunu, ancak kesin olanın davacı müşteri işlemleri sonradan onayladığını ve işlemlere icazet verdiğini, işlemlere derhal itiraz etmediğini, mutabakata vardığı halde yaklaşık 4 ay sonra işlemlere itiraz ettiğini, bu haliyle bilirkişi heyetinin davacı müşterinin davalı bankadan herhangi bir alacağının olmadığı kanaatine vardığını tespit etmiştir.
Yapılan şikayet üzerine Bankanın Teftiş Kurulu denetimde bulunmuş ve yapılan işlemlerde gerek mevzuatın gerekse bankanın iç kurallarında emirlerin alınmasına ilişkin düzenlemelere aykırı davranıldığının tespit edildiği, mevzuata ve bankanın iç düzenlemelerine göre müşterilerden işlemler öncesinde yazılı veya sözlü emir alınacağı, ama ıslak imzalı emir veya telefon kaydı bulunması gerektiği, gerek mevzuatın gerektirdiği gerekse riskin kontrol edilebilmesi amacıyla çalışanların bu kurallara uyması zorunluluğu bulunduğu, emir alınmadan yapılan işlemler sonradan teyit alınmaz, icazet verilmezse müşteri tarafından kabul edilmeyebileceğini ve bu durumda bu işlemlerin sonucunda oluşacak kar/zararın bankaya ait olacağı, bankanın böylesine bir riski üstlenmek istemeyeceğinin ortada olduğu sabittir.
Banka kendisi için işlem yapmamakta, aracılık hizmeti sunmuş olup, bu nedenle, emir alma talimatlarına uymamanın iç ilişki meselesi olduğunu, disiplin hükümlerini ilgilendirdiğini, hatta dava konusu olayda olduğu gibi sonradan işlemlere icazet alınsa dahi disiplin hükümlerinin işletilmesi sürecinin devam edeceğini, aksini düşünmenin banka gibi büyük kurumlarda kaos ve büyük risk demek olacağını, bu çerçevede Teftiş Kurulu raporunun usulsüzlüğü tespit etmesinin son derece doğal olduğu belirlenmiştir.
Müşteri ile olan ilişki değerlendirilmeden bu usulsüzlük ortaya konulmuş, teftiş kurulu raporunda yer alan hususların müşteri-banka ilişkisinde bankanın sorumlu olduğuna ilişkin bir ifade, beyan veya açıklama içermeyip, teftiş kurulu raporu, banka kayıtları, çalışanların ifadeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde bankanın müşteriyle olan ilişkisinde herhangi bir sorumluluğunun olmadığının tespit edildiği, ancak bu işlemler nedeniyle uygulanması ve yapılması gereken işlemlere uyulmadığı belirlenmiştir.
Mahkememizce her ne kadar alınan bu raporlar ile davalının sorumlu olmadığı, ifade edilmiş ise de raporda gerek banka için yapılan işlemler ve teftiş kurulunun belirlemeleri, gerekse davacının yaptığı işlemler ve itirazlar denetlenip yine uzman bilirkişilerden her iki tarafında kusur ve sorumlulukları tartışılarak rapor alınması yoluna gidilmiştir.
Yapılan yeniden inceleme ve sunulan rapor ile , davacının yapılan işlemlerden önce ıslak imzalı veya telefon kayıtları yoluyla alınan talimatının olmadığı, işlemlerden sonra bilgilendirildiği, işlem öncesi talimat vermediği sonrasında belgelerin imzalatıldığı ve bu şekilde işlemlerin yapıldığını beyan ettiğini, önceki bilirkişiler bu itirazlara cevaplarında bu şekilde bir talimat alınmadığının farkında olduklarını bununla birlikte müşterinin işlemlerden sonra bilgilendirildiği mutabık olduğunun göstermek amacıyla işlemden sonra ıslak imzalı beyanda bulunduğunu yani işlemin ardından mutabakat verircesine belgeleri imzaladığını, işlemlere icazet verdiğini beyan etmişlerdir, söz konusu görüşler esasen katıldıklarını, bu tür … piyasa işlemlerinin piyasaların anlık değişmelerinden dolayı çok çabuk karar vermeyi gerektirdiğinden banka ile müşteri arasındaki sözleşme gereği müşteriden ıslak imza alma zorunluluğu olmasına rağmen, banka ve … piyasa uygulamasında bu durumun mümkün olmadığının görüldüğünü, inceleme konusu dosyada da işlem gerçekleştirildikten sonra müşterinin ıslak imzalı onayının alındığı belirlenmiştir.
Önceden telefon görüşmesi yapılmayan işlemler konusunda telefon talimatının alınmadığının anlaşıldığını, davalı banka müfettişinin hazırladığı Teftiş Kurulu Raporunda ” Davacı …’nun … işlemler hakkında genel olarak bilgi sahibi olmadığı, müşteriye (Davacı …’na) …’ın (bankanın diğer bir müşterisi) yönlendirmesiyle müşterinin işlem bazında bilgisi dışında, … kontrat alım satımı gerçekleştirildiği…” ifadeleri yer aldığını, ayrıca banka çalışanlarının davacı …’nun bilgisi ve talimatı olmadan 3. bir müşterinin yönlendirmesi ile işlem gerçekleştirmesi ve bu durumu alışkanlık haline getirmesini iş akdinin feshedilmesi ile cezalandırıldığını, yine aynı Teftiş Kurtlu Raporunda telefon talimatlarının alınmadığı, bu yönde kayıtların bulunmadığı işlem föylerinin tutulmadığının tesbit edildğini, işlem öncesi telefon ile işlem hakkında bilgi verilerek bu yönde talimat alınması, müşterinin bilgilendirilmesi, ona düşünme fırsatı verilmesi ile zararın oluşması veya artmasının engellenmesi bakımından önemli olduğunu, bu yönde talimat kaydının bulunmaması, telefon kayıtlarının alınmamasının banka bakımından bir kusur olarak nitelendiği, oluşan zarardan belli oranda sorumlu olmasını ve zararı tazmin etmesini gerektiğini, banka Teftiş Kurulu Raporunda belirtildiği gibi işlemlerin işlem bazında talimat alınmadan yapılmasının davalı bankanın %100 kusurlu olmasına sebep olduğunu, ancak davacı işlem gerçekleştikten sonra herhangi bir itirazda bulunmadığı ve belgeleri ıslak imza olarak onayladığı, dava konusu işlem öncesi banka davacıdan … İşlem Prosedürüne uygun şekilde onay almış olsaydı davacının düşünme payı ve süresi olacağından takdiren yüzde elli ihtimalle onaylayabileceğini, bu durumun davalı bankanın kusur oranını yüzde elliye düşürdüğünü, diğer yandan davacının daha önceki kar elde ettiği benzer işlemlerde talimatsız işlem yapılmasını kabul ederek işlemi sonradan imzaladığı, onayladığı ve bu durumun istikrar kazandığının görülmesi ile , davacının talimat alınmadan yapılan karlı işlemlere ortak olduğu görüldüğüne göre, talimat alınmadan yapılan zarar doğuran işlemlere de ortak olmasının kaçınılmaz olup, bu nedenle davalı bankanın kusur oranının yarı oranda düşürülerek yüzde 25’e indirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Önceki bilirkişi raporuna itirazlardan birininde banka çalışanlarından …’nun kar taahhüdünü içeren yazılı bir beyanının bulunması olduğunu, bilirkişi beyanında da belirtildiği gibi böyle bir beyanı bankayı bağlayan bir nitelikte kabul edilemeyeceğini ve bankanın sorumluluğuna yol acmayacağı, büyük işlemler yapan çok sayıda kontrat imzalayan önceden işlemleri olmuş ve buralardan kar elde etmiş bir kişinin konu hakkında tamamen bilgisiz olduğu riskleri algılayamadığı kabul edilemeyeceğini, böyle bir düşünce hayatın olağan akışına aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
Bu doğrultuda, davacının dava konusu işlemlerden doğan ( komisyon dahil) zararının 136.712,50 USD olarak hesaplandığını,
Toplam Alış Bedeli-Toplam Satış Bedelinin,
3.580.875-3.444.762,50 = 136.112,50 USD
… İşlemlerden alınan komisyon tutarının
(Komisyon tutarı her bir işlem için 300 USD olarak gerçekleştirildiğinden)
300×2 : 600 USD
Davalı bankanın tespit edilen %25 kusur oranına göre sorumlu olduğu değerlendirilerek zarar miktarının 34.178,13 USD olarak hesaplandığı, söz konusu zararın 5 Ağustos 2013 tarih itibari ile Türk Lirası karşılığının ise 66.117,58 TL olarak belirlenmiştir.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda davacı bankanın dava konusu işlemler nedeniyle %25 oranında kusurlu olduğu, bu toplam zararın 136.712,50 USD olup bankanın 34.178,13 USD tutarlı yani, 66.117,58 TL olan kısmından sorumlu olduğu, diğer açıklamalar ile davacının eylemlerinin bu zararın oluşmasında etken olduğu belirlenmiştir.
Bu çerçevede dosyadaki belgeler, bankanın sorumluluğunu, ve işlemlerini denetleyen ve belirleyen teftiş kurulu raporununda bir kenara atılmadan son rapordaki açıklama ve gerekçeler, olayın teknik özellik taşıması ve özel bilgiyi gerektirdiği de değerlendirilmiş ve taraf itirazları yeterli açıklama ve detayın raporda yer aldığı bu rapordaki açıklamaların mehkememizce hakkaniyetli geldiği takdir olunup davanın kısmen kabulü ile davalı bankanın Beyoğlu 4.Noterliğinin 19.04.2010 tarih 16.868 yevmiye nolu ihtara verilen cevapları ile tazmine ilişkin ihtara verdiği red ihtarı temerrüt ihtarı olarak değerlendirilmiş, mahkememizin 11/11/2013 tarih, 2010/450 Esas,2013/287 karar sayılı kararı gereğince davanın kısmen kabulü ile ” 34.178,13 USD’nin 19.04.2010 tarihinden itibaren devlet bankalarının USD cinsinden mevduata uyguladığı en yüksek faizi ile davalıdan tahsiline,
Fazla talebin reddine,
BK 83.ve 84.maddelerinin infazda değerlendirilmesine,….” şeklinde karar verildiği anlaşılmıştır. Mahkememiz kararının Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 05/03/2015 tarih 2014/5201-2015/2984 sayılı ilamı ile “… Banka teftiş kurulunun denetim raporunda gerekse tarafların daha sonra dosyaya yansıyan beyan ve dilekçeleri gözönüne alındığında yazılı talimatın ya da telefon kaydının başlangıçta alınmadığı, daha sonra 26/01/2010 tarihinde davacının icazetinin alınmış olduğu , davalı banka ve banka çalışanlarının davacının bilgisi ve talebi olmaksızın davacı adına future işlemleri yaparak kusurlu olduğu, ancak davacı tarafın 26/01/2010 tarihinde dava konusu işlemlere ilişkin talimatı imzalayarak işlemlere icazet verilmesi nedeni ile davalı bankadaki kusur ile zarar arasındaki illiyet bağının davacının onayı ile kesilip kesilmediği hususları dikkate alınarak uğranılan zarardan bankanın sorumlu olup olmayacağı tespit edilip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken …ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı yasanın 293. Maddesinde tarafların dava konusu olay ile ilgili olarak uzmanından bilimsel mütalaa alabilecekleri düzenlenmiş olup, hakiminin bu delili serbestçe değerlendirebileceğinin kuşkusuz olduğu bu nedenle mahkemece alınan bilirkişi raporları ile sunulan uzman görüşleri arasındaki çelişkinin giderilerek…… sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği” nedenle bozularak mahkememize gönderilmiştir.
Bozma sonrasında dosyanın Mahkememizin …esasına kaydı yapılan dosyada yargılamaya devam edildiği, mahkememizce tarafların bozmaya karşı diyecekleri, beyanları ve itirazları alınmış, Yargıtay Bozma ilamına mahkememizce uyma kararı verilmiş olup, bozma ilamı çerçevesinde bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Alınan bu raporlar doğrultusunda , daha önceki raporlar ve görüşler tartışılmış ve tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, banka kayıt ve işlemleri, Teftiş Kurulu Raporunun içeriği, çalışan beyanları denetlendiğinde ve ceza-i müeyyide ve yaptırımlar göz önüne alındığında, davacının eksik işlem ile yapılan bankacılık işleminde şayet bu eksiklikler ile yapılmamış olsa idi, tamamlandıktan sonra onay ve icazet bankacılık uygulama ve teamüllerine uygun yerine getirilmiş olsa idi zarar oluşmayacak, dava konusu edilmemiş olacaktır. Bu durumda işlem arasındaki bağlantının kopması, zarar ile illiyet bağının kesilmemiş olması, hala var olması nedeniyle bankanın sorumluluğu %25 kusur oranıda hakimliğimizcede değerlendirilerek tazmine ilişkin ihtara karşı red ihtarı temerrüt ihtarı olarak denetlenmek suretiyle mahkememizin 30/11/2016 tarih, …esas, 2016/679 karar sayılı kararı gereğince “Davanın Kısmen kabulü ile ; 34.178,13 USD 19/04/2010 tarihinden itibaren devlet bankalarının USD cinsinden mevduata uyguladığı en yüksek faizi ile davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine,
2-BK 99. Maddenin infazda değerlendirilmesine,….” şeklinde karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememiz kararın temyiz edilmesi neticesinde, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 15/01/2019 tarih 2017/1462 E. 2019/334 K sayılı ilamı ile “… Dairemiz bozma ilamında da belirtildiği üzere, dava konusu olayda, gerek banka teftiş kurulunun denetim raporunda, gerekse tarafların daha sonra dosyaya yansıyan beyan ve dilekçeleri göz önüne alındığında yazılı talimatın ya da telefon kaydının başlangıçta alınmadığı, daha sonra 26.01.2010 tarihinde davacının icazetinin alınmış olduğu ve bu durum karşısında, BK’nın 38. maddesi uyarınca yapılan işleme onay veren tarafın artık bu onayı ile söz konusu işleme kendisinin başlangıçta vermiş olduğu yetki tam ve sağlammış gibi, bu işlemle bağlı olup, işlemden doğacak hak ve sorumluluklar da kendisine ait olacağından icazet, temsil olunan şahsın, temsilcinin yetkisi olmadan yaptığı işlemi sonradan kabul ettiğini belirten yenilik doğuran bir hak olup, yetkisiz temsilci tarafından yapılan işlem icazet verildiği takdirde geçerli hale geleceğinden, davacının 26.01.2010 tarihinde dava konusu işlemlere ilişkin talimatı imzalayarak işleme onay verdiği, söz konusu yazılı muvaffakatın kendisinin bilgisi olmaksızın 19.01.2010 tarihinde yapılan future işlemlerine icazet verdiğinin delili olup, davalı bankadaki kusur ile zarar arasındaki illiyet bağı davacının onayı ile kesildiğinden oluşan zarardan davalının sorumlu olmayacağı nazara alınarak, davanın reddine karar vermek gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” belirtilerek, karar bozularak dosya mahkememize gönderilmiştir.
Mahkememizce, bozma ilamına uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
Dosya kapsamı incelendiğinde; Davanın, davacının rızası olmadan, davalı banka çalışanları tarafından, hesabından yapılan Future işlemleri nedeniyle zarara uğradığı iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Dava ve işlem tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 38. maddesinde ”Bir kimse salahiyeti olmadığı halde diğer bir şahıs namına bir akit yaptığı takdirde, bu şahıs bu akde icazet vermedikçe alacaklı veya borçlu olmaz. Diğer tarafın, temsil edilenin münasip bir müddet içinde o akde icazet verip vermiyeceğini beyan etmesini talebe hakkı vardır. Bu müddet zarfında icazet verilmediği halde, o kimse mülzem olmaz. ”, şeklinde düzenleme yer aldığı, aynı kanunun 39. maddesinde de ”Eğer icazetten sarahaten veya zımnen imtina olunursa, akdin sahih olmamasından tahaddüs eden zararın tazmini zımnında, mümessil sıfatını takınan kimse aleyhinde dava ikame olunur. Fakat bu kimse diğer tarafın salahiyeti bulunmadığına vakıf olduğu veya vakıf olması lazımgeldiğini ispat ettiği takdirde, davaya mahal yoktur. Mümessilin taksiri vukuunda hakkaniyet iktiza ettiği halde hakim, onu daha fazla zarar ve ziyan itasına mahküm eder. Haksız mal iktisabı esasına binaen dava ikamesi hakkı, bu hallerin kaffesinde bakidir. ” hükümleri yer almaktadır. İlgili maddelere göre davacının başlangıçta mevcut olmayan iznini, daha sonra tamamladığı, dolayısıyla davalı banka tarafından yetkisiz temsil kapsamında yapılan işlemlerine icazet vererek, haksız fiil niteliğindeki eylemler yönünden illiyet bağı kesilmesine sebebiyet verdiği, davalının tazminata yönelik sorumluluğunun ortadan kalktığı anlaşılmış ve davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: yukarıda açıklanan nedenlerle :
1-Davanın reddine,
2-Alınması gerekli 59,30-TL karar ve ilam harcından peşin yatırılan 4.207,85TL’den harçtan mahsubu ile 4.207,55 TL harcın karar kesinleştiğinde istek halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafça yapılan 170,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Kalan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
6-Davalı taraf vekil ile temsil olunduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve taktir olunan 28.284,89 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine,
Dair, dava dosyasının daha önce Yargıtay denetiminden geçmiş olmasından dolayı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 10/11/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır