Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/274 E. 2022/882 K. 18.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/274 Esas
KARAR NO :2022/882

DAVA:Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:21/04/2021
KARAR TARİHİ:18/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Mah. … … Cad. No:57/4 … / … adresinde bulunan tam kagir ve adi kagir yapı tarzlarındaki 2 ayrı yan yana bulunan binalar ile 1-4 katları davalı şirket tarafından 26/09/2018 tarih, … seri numaralı ve … poliçe numaralı ile 26/09/2018 – 26/09/2019 tarihleri arasında sigortalandığını, 27/07/2019 tarihinde güvenlik kamerasından tespit edildiği üzere saat 16.16 civarında sigorta ettirilen gayrimenkulün terasında bulunan tente rüzgardan devrilerek zarar gördüğü, tentenin altında bulunan masa ve sandalye takımı da yıkılan tentenin altında kalarak büyük hasara uğradığı, müvekkilin gayrimenkulünün bulunduğu mahalde ölçüm yapılmadığı, iş yerine çok uzak ve rüzgarın yönü ve hızının çok farklı olduğu bölgelerde ölçüm yapılarak kayıtlara geçtiği, müvekkilinin sigorta kapsamında olan gayrimenkulünün terasında bulunan tente devrilmiş kullanılamaz hale geldiği, tente altında kalan bahçe masa koltuk takımı ağır hasar gördüğü ve 330 x 172 cm ölçülerinde 15 mm kalınlığındaki cam kırıldığı, izah edilen nedenlerle belirsiz alacak olorak şimdilik 1.000 Euro’nun dövize verilen en yüksek faizi ile birlikte tahsil tarihindeki Türk Lirası karşılığı ile birlikte bahçe masa, koltuk takımı ve cam için belirsiz alacak olarak şimdilik 5.000,00 TL’nin ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalının üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı ile şirketleri arasında kobi paket sigorta poliçesi akdedildiğini, hasar ihbarı akabinde eksper görevlendirildiğini, ekspertiz raporunda fırtına klozunda belirtilen rüzgar şiddetinin 7
bofor hıza ulaşmadığının belirlendiğini, 7 bofordan fazla olmayan rüzgar sebebiyle oluşacak hasarların teminat dışı olduğunun belirlendiğini, şirketlerinin zarar sorumluluğunun bulunmadığını, poliçeye derç oluna istisna edilen varlıklar kapsamında “açıkta duran ve yer değiştiren her türlü emtia” nın teminat dışı olduğunu, davacının dava dilekçesinde belirtilen talebin fahiş olduğunu, şirketlerinin gerçek zarar ile sorumlu olacağını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, davacıya ait iş yerinde rüzgar sebebiyle meydana gelen hasar tazminatının “kobi paket sigorta poliçesi” kapsamında davalı sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkindir.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi ve sair tüm evraklar hep birlikte incelenmiştir.
Davacı tarafından, 27/07/2019 tarihinde saat 16:16 sularında davalı sigorta şirketine sigortalı iş yerinde gerçekleşen rüzgar sebebiyle gayrimenkulünün terasında bulunan tentenin, tente altında kalan bahçe masa koltuk takımının ağır hasar gördüğü ve 330 x 172 cm ölçülerinde 15 mm kalınlığındaki cam kırıldığından bahisle 26/09/2018 tarih, … seri numaralı ve … poliçe numaralı 26/09/2018 başlangıç ve 26/09/2019 bitiş tarihli “kobi paket sigorta poliçesi” dayanılarak oluşan zararın tazmini istemi ile davalı sigorta şirketine 31/07/2019 tarihinde ihbarda bulunulduğu anlaşılmaktadır. İhbar üzerine davalı sigorta şirketi tarafından 31/07/2019 tarihinde ekspertiz işlemi yapıldığı ve ekspertiz raporunda özetle; mahalde yapılan ekspertiz çalışmasında sigortalı iş yerinde bulunan Palmiye marka tentenin şiddetli rüzgar sonucunda düştüğü ve altında bulunan sandalyede hasar olduğu, masa üzerinde bulunan 330*172 ölçülerindeki 15 cm kalınlığındaki camın kırıldığının görüldüğü, sigortalının sandalyeler için 13.500 TL teklif aldığı, fakat tek sandalyede hasar olduğu görüldüğünden dolayı bir sandalyenin hasar hesabında değerlendirildiği, yapılan çalışmada ve sigortalıdan istenilen ekli meteoroloji raporuna istinaden rüzgar şiddetinin Yangın Sigortası Genel Şartlarında fırtına klozunda yazılı 7 bofor hıza ulaşmadığı, Meteoroloji raporunda o günün en şiddetli rüzgarın kuzeydoğu yönünden 13.2 m/sn olduğu görüldüğünden oluşan hasarın teminat dışı olarak değerlendirildiği ve bu sebeple davacıya hasar tazminatı ödemesi yapılmamış olması sebebiyle zararın tahsili amacıyla işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce 14/01/2022 tarihli ara karar ile; tazminat talebine konu olayda, olay tarihi itibariyle şiddetli rüzgarın etkisi de değerlendirilerek sigorta poliçesi kapsamında davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun tespiti hususunda bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş, meteoroloji uzmanı…, sigorta uzmanı … ve eşya değer tespiti alanında uzman inşaat mühendisi …’den oluşan bilirkişi heyeti oluşturulmuş olup, bilirkişilere yerinde inceleme yetkisi verilmiştir. Bilirkişi heyeti tarafından sunulan 22/04/2022 tarihli kök raporda özetle; “Olay günü meydana gelen hasara bu şiddette rüzgarın neden olamayacağı, olay saatinde esen rüzgarın hızının 4 bofor kuvvetini geçmediği, rüzgarın fırtına sayılabilmesi için 7 bofor (17.1 m/sn) kuvvetini aşmasının gerekebileceği, dava konusu hasarın fırtına sebebiyle meydana geldiğinin söylenemeyeceği, davacının zararının poliçe teminatı kapsamına alınan hususlardan biri sebebiyle meydana gelmemesi sebebiyle davalı şirketin zarar sorumluluğunun bulunmayacağı, Sayın Mahkemenizin aksi kanaatte olması halinde; davacının talep edeceği toplam zararın 30.000,00.-TL. olacağı ve davalının 16.09.2019 tarihinde temerrüde
düştüğünün kabul edileceği” şeklinde görüş bildirilmiştir.
Davacı tarafça bilirkişi raporuna karşı itirazda bulunulduğu, itirazında özetle; olayın ve dolayısı ile hasarın doğal afet niteliğindeki yüksek hızlı rüzgar nedeniyle meydana geldiği, buna ilişkin bilirkişi raporundaki meteoroloji uzmanının tespitlerinin yerinde olmadığı, meteoroloji uzmanının yerinde inceleme yapmadığı, sigorta himayesi için poliçedeki, rüzgar hızının belli bir seviyenin üstünde olması gerektiğine yönelik poliçe şartının genel işlem koşulu olduğu bu sebeple söz konusu hasar nedeniyle sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunduğundan bahisle dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdi edilmesine, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde ek rapor alınmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Mahkememizce davacı tarafın itirazlarının değerlendirilmesi gerektiği kanaati ile; meteoroloji uzmanı tarafından mahalde inceleme yapılmak suretiyle davacının itirazlarının ayrı ayrı değerlendirilerek ek rapor tanzimine karar verilmiş olup, bilirkişi heyeti tarafından sunulan ek raporda özetle; “Davanın meteoroloji yönünden dayanağı ölçülmüş değerler olduğu, bu değerler Türkiyede ölçme yetkisine sahip tek resmi kurum olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü olduğu, (MGM) dava dosyasında MGM’nin ölçüm değerleri mevcut olduğu, bu değerler üzerinden değerlendirme
yapıldığı, olay yerindeki benim katılacağım keşif bu değerleri değiştirmeyeceği, olay günü meydana gelen hasara bu şiddette rüzgarın neden olamayacağı, olay saatinde esen
rüzgarın hızının 4 bofor kuvvetini geçmediği, rüzgarın fırtına sayılabilmesi için 7 bofor (17.1 m/sn) kuvvetini aşmasının gerekebileceği” şeklinde görüş bildirilmiştir.
Öncelikle sigorta sözleşmesi ve kurulma anına ilişkin genel bilgiler verilmesinde fayda bulunmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1401/(1). maddesi gereğince sigorta sözleşmesi; “Sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.Sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmış olup herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır. Tarafların karşılıklı ve birbirlerine uygun irade beyanları ile sigorta sözleşmesinin meydana geleceği, zımni irade açıklaması ile de sigorta sözleşmesinin kurulabileceği Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ile de kabul edilmiştir.
Sigorta ettiren prim ödeme, doğru beyanda bulunma, ağırlaşan rizikoyu bildirme, rizikoyu bildirme, rizikodan sonra zararı azaltma ve kurtarma yükümlülüğü altındadır.
Sigortacı ise TTK’nin 1421/(1) maddesi gereğince; “Aksine sözleşme yoksa, sigortacının sorumluluğu primin veya ilk taksidinin ödenmesi ile başlar; kara ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalarda, sigortacı, sözleşmenin yapılmasıyla sorumlu olur.” hükmü gereğince sigortacı poliçe verme ve riziko gerçekleştiğinde sigorta tazminatı ya da bedelini ödeme yükümlülüğü altındadır.
Sigorta sözleşmeleri iyi niyet sözleşmeleri olup, taraflar sözleşme kurulması aşamasında birbirlerini aydınlatma yükümlülüğü altındadır. Riziko ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nın 1439. maddesinde, “(1) Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440. maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez.
(2) Rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.” düzenlemesi yer almaktadır.
Öte yandan, “Aydınlatma Yükümlülüğü” başlıklı TTK 1423. maddesi; “Sigortacı ve acentesi, sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce, gerekli inceleme süresi de tanınmak şartıyla kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerini sigorta ettirene yazılı olarak bildirir. Ayrıca, poliçeden bağımsız olarak sözleşme süresince sigorta ilişkisi bakımından önemli sayılabilecek olayları ve gelişmeleri sigortalıya yazılı olarak açıklar.
Aydınlatma açıklamasının verilmemesi hâlinde, sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasına ondört gün içinde itiraz etmemişse, sözleşme poliçede yazılı şartlarla yapılmış olur. Aydınlatma açıklamasının verildiğinin ispatı sigortacıya aittir.
Hazine Müsteşarlığı, çeşitli ülkelerin ve özellikle Avrupa Birliğinin düzenlemelerini dikkate alarak, tüketiciyi aydınlatma açıklamasının şeklini ve içeriğini belirler. “ hükmünü haizdir.
Yukarıda açıklanan madde hükmüne göre poliçenin sigortalıya tesliminden sonra sigortalı tarafından 14 gün içinde itiraz edilmemişse geçerli hale geleceği düzenlenmiştir.
Yukarıda izah edilen yasal mevzuat ışığında bilirkişi kök ve ek raporlarının dava konusu olay ve sigorta poliçesi hükümleri kapsamında değerlendirilmesi neticesinde; davacı kuvvetli rüzgar hasarından söz ederken, davalı rüzgarın fırtına boyutuna ulaşmadığı bu sebeple de hasarın teminat dışı olduğunu savunmuştur. Dosyada mevcut sigorta poliçesi incelendiğinde, fırtınanın teminat kapsamına dahil olduğu, sigortacının aydınlatma yükümlülüğü bakımından poliçe değerlendirildiğinde ise; fırtınanın açıkça teminat altına alındığı, poliçenin sigortalıya tesliminden sonra sigortalı tarafından 14 gün içinde itiraz edilmediği dolayısı ile poliçenin geçerli hale geldiği anlaşılmıştır.
Bu kapsamda, fırtına klozunun meteoroloji verileri ile birlikte değerlendirilerek hasara sebep olan rüzgarın kuvvetli rüzgar mı fırtına mı olduğunun tespitinin gerektiği açıktır.
Yukarıda ayrıntılarına yer verilen bilirkişi kök ve ek raporunda Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerinden faydalanılarak olay gün ve saati itibari ile ölçülen rüzgar hızının 4 bofor hızını geçmediği sigorta poliçesindeki “fırtına” klozu kapsamında hasar sorumluluğundan bahsedilmesi için rüzgar hızının 7 bofor (17.1 m/sn) seviyesini geçmesi gerektiği ifade edilmiştir. Söz konusu bilirkişi raporu teknik değerlendirme ve açıklamalar yönünden dosya kapsamına ve meteoroloji verilerine göre denetime elverişli bulunmuştur.
Her ne kadar davacı tarafça ek rapora karşı, mahkemenin yerinde inceleme kararı verilmiş olmasına rağmen meteoroloji bilirkişinin mahalde inceleme yapmadığı, bilirkişi raporunun teknik ve hukuki yönden denetime elverişsiz olduğu, genel işlem koşulları yönünden hiçbir değerlendirme yapılmadığından bahisle itiraz edilmiş ve dosyanın içerisinde İstanbul Üniversitesi Medeni Hukuk Kürsüsünden bir öğretim üyesi bilirkişi bulunan heyete tevdi edilmesi talep edilmiş ise de;
Mahalde inceleme yapılması gerektiğine yönelik itiraz bakımından; meteoroloji bilirkişisinin ek raporda, mahalde inceleme yapılmasının olay günü ve saati itibariyle rüzgarın hızı ve yönü yönünden yapılacak teknik değerlendirmeye katkı sağlamayacağı görüşü değerlendirildiğinde, rüzgarın fırtına seviyesine ulaşıp ulaşmadığı yani rüzgarın hızı ve yönü bilimsel bir konu olup, buna yönelik bilimsel kabullerin somut olayda var olup olmadığının ancak bilimsel somut verilerin değerlendirilmesi sonucunda tespit edilebileceği dolayısı ile mahalde inceleme yapılmasına yer olmadığı anlaşılmıştır.
Davacının, sigorta himayesi için poliçedeki, rüzgar hızının belli bir seviyenin üstünde olması gerektiğine yönelik poliçe şartının genel işlem koşulu olduğu ve bu hususun raporda değerlendirilmediği yönündeki rapora itirazına gelince; hukuki nitelendirme ve değerlendirme mahkemeye ait olup bu husustaki değerlendirmenin mahkememizce yapılması gerektiğinden bu yöndeki itiraz da yerinde görülmemiş bu sebeple dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdiine yönelik talebin reddine karar verilmiştir.
Davacının sigorta himayesi için poliçedeki, rüzgar hızının belli bir seviyenin üstünde olması gerektiğine yönelik poliçe şartının genel işlem koşulu olduğu yönündeki iddiası bakımından öncelikle konu ile ilgili yasal mevzuata yer verilmesi gerekmektedir.
Genel işlem koşullarının düzenlendiği Türk Borçlar Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği gözetildiğinde, genel işlem koşullarına ilişkin yasal düzenleme davaya dayanak sigorta poliçesi teminat başlangıç tarihi itibariyle yürürlüktedir.
TBK’nın 20. ve devamı maddelerinde genel işlem koşullarına ilişkin hüküm getirilmiştir. TBK’nın 20. maddesine göre genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıda benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmenin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez, genel işlem koşullarını içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz, genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri ve kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de niteliklerine bakılmaksızın uygulanır. TBK’nın 21. maddesi uyarınca karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmeye girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkanı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır, aksi takdirde genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.
Genel işlem koşulu, iki taraf arasında bireysel sözleşmenin kurulmasından önce soyut ve tek yanlı olarak kaleme alınmış sözleşme koşulları hazırlanmakta, bunlar gelecekte kurulacak belirsiz sayıda, aynı şekil ve tipteki hukuki işlemleri düzenlemektedir. Bu sözleşmelere formül, tip sözleşmeler denilmektedir. Konunun uzmanı kişilerce bütün olasılıklar düşünülerek hazırlanan genel işlem koşulları, çoğu kez sadece sözleşmeyi hazırlayan tarafı korumakta, diğer tarafın sözleşme hükümlerinden haberi bile olmamaktadır. Müşteri pazarlık gücüne sahip olmadığından sözleşme metinlerini zorunlu olarak kabul etmektedir. Sözleşmenin kurulması aşamasında görüşmeler, pazarlıklar olmamaktadır. Bu nedenle, sözleşmeyi hazırlayan taraf karşısında, müşteri ya kendisine dayatılan koşullarda sözleşmeyi imzalayacak, ya da kendisine sözleşme ile verilen şeyi almaktan vazgeçmek zorunda kalacaktır. Bir başka deyişle, genel işlem koşulları, tarafların karşılıklı müzakereleri sonucu değil, aksine, taraflardan biri veya üçüncü kişi tarafından önceden hazırlanmış hükümlerin kullanıldığı sözleşme tipi olarak tanımlanmaktadır.
Genel işlem koşulu olduğu tespit edilen sözleşme hükümlerinin, sözleşmenin kapsamında kalması için bu hükümlerin taraflar arasında sonuca etkili şekilde müzakere edilmiş olması ve düzenleyenin genel işlem koşulu hakkında yaptığı bilgilendirmenin açık olması gerekir. Aksi takdirde genel işlem koşullarının yazılmamış sayılacağı tartışmasızdır. (Bkz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.06.2016 gün ve 2015/14979-2016/6785 E. K. sayılı ilamı)
Bu kapsamda, davacı tarafça her ne kadar; sigorta himayesi için poliçedeki, rüzgar hızının belli bir seviyenin üstünde olması gerektiğine yönelik poliçe şartının genel işlem koşulu olduğundan söz edilmiş ise de; rüzgarın doğal bir hava olayı olduğu, rüzgarın hızı, şiddeti ve yönüne göre; hafif rüzgar, şiddetli rüzgar ve belli bir seviyenin üzerinde olması halinde fırtına özelliği taşıyacak olması tamamen bilimsel bir konu olup, bu yöndeki nitelendirmelerde evrensel bilimsel verilerin dikkate alınması zorunluluğu kuşkusuzdur. Poliçede fırtına klozunun bulunduğu, yalnızca fırtına halinin teminat kapsamına alındığı gözetildiğinde, sigortacının zarardan sorumluluğu için rüzgar hızının 7 bofor seviyesinin üstünde olması gerekliliği evrensel bilimsel verilere dayanmakta olup, bu yöndeki fırtına teminat şartının davalı sigorta şirketinin kendi inisiyatifiyle belirlediği bir husus olmadığı, karşı tarafın durumunu zorlaştırıcı bir nitelik taşımadığı dolayısı ile genel işlem koşulunun varlığından söz edilemeyeceği anlaşılmakla dava konusu zararın teminat dışı olması sebebiyle davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 1.002,80-TL karar ve ilam harcından peşin alınan 250,71-TL’harcın mahsubu ile fazla alınan 752,09‬-‬TL’nin karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üstünde bırakılmasına,
4-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Asgari Ücret Tarifesi gereği 9.200,00-TL ücret takdirine, bunun davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine
5-Karar kesinleştiğinde artan gider avansının ilgili tarafa iadesine,
6-1.096,27-TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına,
Dair, davacının yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 18/10/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır