Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/274 E. 2020/626 K. 25.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/274 Esas
KARAR NO :2020/626

DAVA:İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:18/04/2018
KARAR TARİHİ:25/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı …’nin …’da … şirketini iki ortak ile kurduğunu ve şirketine yatırımcı arayışına girildiğini, davalı şirkete yatırım yapmak isteyenlere şirketin amacının ve hedefinin yenilenebilir enerjiye ve solar enerjiye yatırım yapmak olduğunu belirttiğini, müvekkilinin de şirkete yatırım yaptığını, borçlunun yatırımcıların sermayelerini başka amaçlar için kullandığını, bundan dolayı da … Asliye Ceza Mahkemesi’nin 09.04.2013 tarihli ve … sayılı kararı ile borçlu … aleyhine dolandırıcılık suçundan 5 yıllık mahkumiyet kararı verildiğini, davalının … … Sulh Hukuk Mahkemesinin 15.07.2008 tarihli kararı ile 15.07.2008 tarihinde tüketici iflası açıldığını, şirkete para yatıran ve dolandırılan alacaklıların alacaklarını iflas masasına yazdırdığını, müvekkilinin de 01/09/2008 tarihinde alacağını iflas masasına yazdırdığını, davaya konu alacağın …’da tahsil edilemediğinden bu kez de davalı borçlu hakkında Türkiye’de icra takibi başlatıldığını ve davalının haksız itirazı sebebiyle takibin durdurduğunu beyanla davalının …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin dava değeri oranında devamına, alacağın takip talebi çerçevesinde öngörülen oranlarda asıl alacağa işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davaya konu Ticari ilişkide de taraf olmayan davalıya karşı husumet yöneltilmesinin hukuken mümkün olmadığını, mahkemenin işbu davayı görmeye yetkili ve görevli olmadığını, görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, iddia edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, ayrıca davanın derdestlik nedeni ile reddedilmesi gerektiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava itirazın iptali davasıdır.
Dava, davalı tarafın … Sulh Hukuk Mahkemesi (İflas Mahkemesi) nezdinde verilen iflas kararı ve kesinleşen sıra cetveli nedeniyle, davacı tarafın alacaklı olduğunu ileri sürdüğü paranın tahsili için ….İcra Müdürlüğünün … E.s sayılı dosyasından başlatılan icra takibine davalı tarafça itiraz edilmesi nedeniyle açılan itirazın iptali davasıdır.
Dosya, mahkememize ….Asliye Hukuk Mahkemesinin 05/03/2019 tarih … E., 2019/99 K. Sayılı kararı ile TTK 561.maddesi uyarınca ticaret mahkemesinde görülmesi gereken davalardan olması nedenine dayalı olarak verdiği görevsizlik kararı neticesinde gönderilmiştir.
Davacı taraf, davalının …’ da kurulu şirketine ait tahvil satın aldığını, topladığı sermayeyi şirket bünyesinde kullanmaması neticesinde hakkında … Asliye Ceza Mahkemesinde açılan davada dolandırıcılık suçundan hapis cezası aldığı, ayrıca … Sulh Hukuk Mahkemesi (İflas Mahkemesi) 15/07/2008 tarihinde iflas kararı verildiğini, 01/09/2008 tarihinde iflas masasına alacağını yazdırdığını, müflisin itirazı üzerine … Sulh Hukuk Mahkemesi kararı ile itirazın kaldırıldığını, 10/06/2010 tarihli kararlı ile tespit edilen alacağın 6.152,61-.-Euro olduğunu, davalının Türkiye’ de taşınmazı bulunduğu halde … İflas masasına bildirmediğini belirtmiştir.
İcra hukuku kurumu içerisinde iki çeşit cebri icra vardır: İlk cebri icra türü cüz’i icradır ki, borçlunun karşısında yer alan bir veya birkaç alacaklının borçlunun mallarının belirli bir kısmı üzerinden alacaklarını almak için yapmış oldukları takiptir. İkinci cebri icra türü olan külli icra ise borçlunun, bütün alacaklılarına karşı, haczi kabil olan bütün mal ve hakları ile sorumlu olduğu takip şekli olarak ayrılmaktadır. İflâs, borçlu hakkında ticaret mahkemesinden alınan iflâs kararı sonrasında, haczedilebilir mallarının paraya çevrilip, tüm alacaklılarının tatmin edilmesini sağlayan külli bir takip yoludur. İflâsta, borçlunun karşısında tüm alacaklıları vardır. İflâs takibi, borçlunun alacaklılarının biri tarafından yapılmış ve bu takip sonrasında iflâs kararı alınmış ise iflâs tasfiyesinden borçlunun tüm alacaklıları faydalanacaktır. İflâs müessesinde alınmış olan iflâs kararı sonrasında, borçlunun alacaklıları iflâs masasına alacaklarını yazdırır ve iflâs masası alacakların var olduğu kanaatine haiz olur ise alacaklılar iflâs kararından, kendileri ayrıca bir iflâs kararı almaksızın, istifade edecektir. İflâs müessesinde, borçlunun haczi mümkün olan mallarından, tüm alacaklıların alacağı ödenmedikçe, borçluya malları iade edilmeyecektir. Bir diğer ifade ile icra müessesinden farklı olarak iflâsta, borçlunun tüm malvarlığı ile tüm alacaklılarının tatmin edilmesi söz konusudur. İflâs, kural olarak tacirler bakımından uygulama alanı bulan bir takip şeklidir. Tacir kişinin Türk veya yabancı olmasının herhangi bir farkı yoktur. Bu özelliği ile TTK 12 ilâ 17. maddeler kapsamında tacir veya tacir benzeri olarak tanımlanan kişiler iflâsa tâbi olabileceklerdir.
İflâs hukukunda alacaklılar arasında eşitlik ilkesi mevcuttur. İflâsta eşitlik ilkesine göre iflâs kararının ilân edilmesi sonrasında, tüm alacaklılar iflâs masası karşısında eşit durumda olup, alacağını önce yazdıranın sonra yazdırana karşı bir önceliği bulunmamaktadır. İflâs hukukundaki eşitlik prensibinin yabancı unsurlu uyuşmazlıklar bakımından yansıması iflâsın evrenselliği prensibinde görülmektedir. İflâsın evrenselliği prensibine göre iflâs bir tek devlet kapsamında açılmalı; ancak söz konusu devlet kapsamında açılan iflâs masasında yabancı veya yerli tüm alacaklılar eşit muameleye tâbi tutulmalıdır. Alacaklıların eşitlik ilkesi çerçevesinde tatmin edilmesi ve menfaati hususu, yabancı unsurlu uyuşmazlıklar bakımından iflâsın evrenselliği sonucunu doğurmaktadır.İçinde yabancılık unsuru bulunan, iflâsa tâbi olan gerçek veya tüzel kişilerin, özel hukuki ilişkileri dolayısıyla iflâs müessesesine dâhil olmalarına milletlerarası iflâs denilmektedir.
İİK 154.maddesinde, iflâs yolu ile takipte yetkili icra dairesi, yetkili icra dairesi, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesidir. Muamele merkezinden kasıt, borçlunun ticarethanesinin olduğu yer olmayıp; borçlunun, ticaret yaptığı kişilere yönelik olarak işlerini takip ettiği yerdir. Kanuna göre iflâs kararı verecek olan yetkili mahkeme, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesidir (154/3). Ayrıca iflâs kararı verecek olan ticaret mahkemesinin yetkisi kamu düzenine ilişkin olacağı için kesindir. İflâs dairesinin görevi, ticaret mahkemesinin iflâs kararı sonrasında başlayacağı için yetkili iflâs dairesi,ticaret mahkemesinin yargı çevresinde bulunan iflâs dairesi olması gereklidir.İİK 154.maddesinde belirtilen iflâs dairesinin yetkisi hakkındaki hükümler, içinde yabancılık unsuru bulunan iflâs davaları için de geçerlilik arz etmektedir. İİK 154/2.maddesine göre merkezleri yurt dışında bulunan ticari işletmeler hakkında yetkili merci, Türkiye’deki şubenin, birden ziyade şubenin bulunması halinde merkez şubenin bulunduğu yerdeki icra dairesi olduğu düzenlenmiştir. Tüzel kişi tacirler hakkında verilen bu hüküm gerçek kişi tacirler bakımından da benzer şekilde hüküm ifade etmektedir. Gerçek kişi tacirin tek bir ticari işletmesi var ve tüm ticari işleri tek bir yerden idare ediliyor ise, o yer tacirin muamele merkezi sayılacaktır. İİK md. 154/3’e göre iflâs eden borçlunun vatandaşlık veya tâbiiyetinin herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Söz konusu madde hükmü yabancı kişiler için de doğrudan uygulama alanı bulabilecektir. İİK md. 154/3 gereğince esas önem arz eden konu, Yargıtay kararlarında kesin yetkili olduğu belirtilen borçlunun muamele merkezi mahkemesinde dava açılabilmesi için borçlunun muamele merkezinin Türkiye’de olması gerektiğidir. Kanun’un kesin yetkili kabul etmesi nedeniyle, muamele merkezleri Türkiye’de bulunmayan yabancılar bakımından Türkiye’de iflâs takibi yapılması mümkün görülmemektedir. Ayrıca, yetki sözleşmesi ile iflâs mahkemesinin yetkisinin belirlenmesi mümkün değildir.
Devletlerin cebri icra yetkisi nedeniyle kendine münhasır yetkilerini başka ülkeler ile paylaşmazlar. Cebri icra yetkilerine dâhil olan konularda var olan münhasır ve kesin yetkili mahkeme de devletlerin cebri icra yetkilerini kullanmalarının sonucu olarak ortaya çıkmış konulardır. Cebri icra yetkisini haiz konuları yargılama yerinin münhasır yetkili veya kesin yetkili olmasının etkisi kendisini tenfiz kurumunda göstermektedir. Yabancı mahkeme kararlarının da Türkiye’de geçerlilik kazanması, Türk mahkemelerinde tenfiz edilmesi ile mümkün olacaktır. Özel hukuk karakterli ve mahkemeden bir edimin yerine getirilmesini, ifa edilmesini, eda edilmesini isteyen taraf, Türkiye’de, yabancı mahkeme ilamını tenfiz etmek suretiyle geçerli kılacaktır. Yabancı bir mahkemede verilen eda niteliğinde kararın Türkiye’de tenfiz edilmesi için MÖHUK md. 50’deki ön şartlar ile md. 54’te belirtilen tenfiz şartlarını taşıması gereklidir. Bu nedenle yabancı bir mahkemede verilen iflâs kararının uygulanması için mevcut şartları taşıması gereklidir. İİK md. 154’te belirtilen iflâsa ilişkin takiplerde borçlunun muamele merkezinde bulunan icra dairesinin yetkili olacağı ifadesine göre iflâs davalarına ilişkin yetkinin münhasır yetki ve kamu düzenine ilişkin olduğu açıktır. İİK md. 154’ten hareketle yerleşim yerleri Türkiye’de olan gerçek kişiler ile idare merkezleri Türkiye’de bulunan tüzel kişilerin Türkiye’de yapacakları takipler bakımından Türk mahkemeleri münhasır yetkilidir. iflâs kararları alacak kişilerin, İİK md. 154’te belirtilen borçlu ve alacaklılardan biri olması halinde, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer mahkemesi, iflâs kararı vermek için kesin ve münhasır yetkilidir. Dolayısıyla bu kişiler dışında kalan yerleşim yeri Türkiye’de bulunmayan, Türkiye’de ticari faaliyet göstermeyen veya idare merkezi ya da şubesi Türkiye’de olmayan kişiler için İİK md. 154 hüküm ifade etmeyecektir. Alacaklıların yabancı mahkemeden almış oldukları iflâs kararını Türkiye’de geçerli kılmalarının yöntemi de kararın tenfiz edilmesi ile mümkündür. Yargıtay İİD. E.3593, K. 6709, T. 19.6.1969 kararında “…Ancak yabancı iflâs kararının iflâsa karar verilen ülke ile Türkiye arasında anlaşma bulunması veya MÖHUK.’nun 34-41 (5718 sayılı MÖHUK’ün 50 ilâ 60. madde) maddelerindeki koşulların bulunması halinde iflâs kararına Türkiye’de etki tanınması istenebilir…” ifadesinden Türk hukukunda iflâsın evrenselliği ilkesinin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca İİK 184.maddesinde de iflâsın evrenselliği ilkesini desteklemektedir. Buna göre iflâs açıldığı zamanda müflisin haczi kabil bütün malları, hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil eder ve alacakların ödenmesi amacıyla tahsil olunur. Madde hükmünde ifade edilen “hangi yerde bulunursa bulunsun” ifadesi, iflâsın evrenselliği ilkesine de işaret etmektedir. yabancı mahkeme tarafından verilmiş olunan iflâs kararı, Türkiye’de tenfiz edilirken, MÖHUK md. 51’de belirtilen tenfiz kararları için genel yetkili mahkeme kuralı uygulanacak, yabancı mahkemeden alınmış bulunan iflâs kararı, kendisine karşı tenfiz istenen iflâs borçlusunun Türkiye’deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye’de yerleşim yeri veya sâkin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenecektir. İflâs kurumu, özellik arz eden bir işlemler birliği olduğuna göre tenfiz kararının alınması sonrasında iflâs kararının uygulanması hakkında işlemler sona ermemektedir. Tenfiz kararı sonrası, İİK’nda belirtilen iflâs usul kuralları uygulanacaktır. Buna göre iflâs masasının oluşturulması, iflâs idaresinin seçilmesi gibi iflâs usul hukuku müesseseleri devreye girecektir. Bu durumda borçlunun Türkiye’de muamele merkezi bulunmadığı sadece mal ve hakları bulunduğu için mal ve haklarının bulunduğu yer iflâs dairesinde yeni bir iflâs masası oluşturulması gereklidir. İflâs konusu, devletlerin cebri icra yetkilerini doğrudan kullandıkları bir alan olması nedeniyle, iflâs masası kurulması da iflâsın Türkiye’de açılmasının bir sonucu olarak hüküm ifade edecektir. İİK’na göre iflâs kararı sonrasında müflisin Türkiye’de bulunan mal ve hakları iflâs masasına kaydedilmesi gerekecektir.
Somut duruma bakıldığında, dosyaya sunulan belgeler ve beyan dilekçeleri kapsamında, davacı tarafça … Sulh Hukuk Mahkemesinden alınan iflas kararının tenfizinin sağlanmadığı anlaşılmaktadır. Bu halde, davacının icra takibine dayanak yaptığı iflas kararı ve sıra cetvelinin hukuk sistemimiz içerisinde hali hazırda yeri bulunmamaktadır.
Diğer yandan, davalı hakkında verilen yabancı mahkeme tarafından verilen iflas kararının tenfizinin gerekmediği düşünülse bile Hukuk sistemimiz açısından değerlendirme yapılması zarureti doğacaktır. İİK 255.maddesinde “İflas kapandıktan sonra tasfiyeden hariç kalmış bir mal bulunduğu haber alınırsa iflas dairesi o mala vaziyed edip sattıktan sonra başka bir merasime hacet kalmaksızın bedelini eksik alan alacaklılara sıralarına göre dağıtılır.” hükmü yer almaktadır. İflas hukukunda temel prensibi sadece bir alacaklının yada bir alacaklı grubunun tatmin edilmesi olmayıp, aksine alacağı için başvurmuş bulunan bütün alacaklıların eşit oranda tasfiyede tatmin edilmesidir. Bu halde yapılması gereken iflas masasına kaydedilmeyen bir mal veya alacak mevcut ise masaya kaydının yapılması için müracat edilmesi, malın iflas idaresi tarafından satılması neticesinde alacaklılara sıralarına göre tasfiyeden pay verilmesi olması gerekmektedir. Aksinin kabulü halinde, masaya girmeyen malın satışı neticesinde, durumdan haberi bulunmayan diğer alacaklıların haklarına halel geleceği kaçınılmazdır. Somut durumda, davacı, davalı tarafın iflas masasına bildirmediği Türkiye’ de yer alan bir taşınmazının bulunduğundan hareketle, sıra cetvelinde kayıtlı alacağının tahsili için takip başlatmış, Davalı tarafın itirazı üzerine ise itirazın iptali için dava açmıştır. İtirazın iptali davası; hem tespit hemde eda hükümleri içerir nitelikte bir dava türüdür. Bu anlamda, davacının alacağı yabancı mahkemenin verdiği iflas ve sıra cetveli kararı ile tespit edildiği anlaşılmaktadır. Davacının alacağının tahsili ise iflas masası tarafından yapılacak işlemler sonucunda gerçekleştirilecektir. Bu halde, Mahkememizce, tespit yönünden karar verilmesine gerek bulunmadığı gibi eda hükmünün yani yapılacak yargılama sonucundan bir miktar paranın davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin tahsile yönelik hüküm kurulması ise olanaklı bulunmamaktadır. Tüm sayılan nedenler çerçevesinde, davacı tarafın HMK 114/1-h anlamında dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı kanaatine varılarak davanın, HMK 114/1-h, HMK 115/2.maddesi uyarınca hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere:
1-Davanın HMK 114/1-h, HMK 115/2 maddesi uyarınca hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine,
2-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 54,40 TL ilam harcının peşin alınan 540,59 TL’den düşümü ile geri kalan 486,19 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Asgari Ücret Tarifesi gereği 6.425,53 TL ücret takdirine, bunun davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine
5-Kalan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, tarafların yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/11/2020

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza