Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/17 E. 2020/349 K. 30.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/17 Esas
KARAR NO:2020/349

DAVA:Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :26/11/2015
KARAR TARİHİ:30/06/2020

…. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 12/11/2019 tarih ve … Esas … karar sayılı görevsizlik kararı ile dosyanın mahkememize tevzi edildiği, mahkememizce 2020/17 esas sayılı numaraya kayıt edilerek yapılan yargılaması neticesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Ulusal çapta yayın yapan … Gazetesi’nin … tarihli nüshasında ve … gazetesine ait … alan adlı internet sitesinde yer alan köşe yazarı … tarafından kaleme alınan “…” başlıklı köşe yazısında; “…?…”şeklinde gerçeğe aykırı, bilgilendirme amacı taşımayan, eleştiri sınırını aşan söylemlerde bulunarak Müvekkil Bankanın itibarına zarar verdiğini, Davaya konu yazının … Gazetesi’nin “…” isimli internet sitesinde yayınlanmaya devam ettiğini, Davaya konu köşe yazısının yayınlanmış olduğu gazetenin ulusal çapta yayımının ve dağıtımının yapılması ile geniş bir okur kitlesine sahip olduğu ve yine dava konusu yazının gazete internet sitesinde de yayınlanarak daha da fazla okuyucuya ulaştığı dikkate alındığında, bu kişinin toplum tarafından tanınan, yazdığı yazılarla başta okurları olmak üzere toplumu etkileyen bir kişi durumunda olduğu, yazılarında yer sınırlarına uygun davranması beklendiğini, buna rağmen Davalılar tarafından özen gösterme yükümlülüğü yerine getirilmediğin ve söz konusu köşe yazısının Müvekkili Bankanın itibarına kasten zarar verilmek amacıyla yayınlandığını, Haberde yer alan iddia ve ifadelerin tamamı gerçek dışı/asılsız olduğu gibi, yayınlanmış yazıda kullanılan dil ve ifadeden, yazıda haber verme amacı olmaksızın, tamamen müvekkil Banka’nın itibar ve saygınlığına, servet ve şöhretine zarar vermek amaçlandığı açık olarak görüldüğünü, ayrıca herhangi bir somut belge, bilgi, tanık anlatımı vs. delil veya dayanak gösterilmediği de açık olarak görüldüğünü, iddialarda kullanılan dil ve ifadelerde “asılsız isnat” KESİN ve NET bir biçimde ileri sürüldüğünü, Ülkemizin en itibarlı, 90 yıllık geçmişi ile köklü, ulusal sermayeli en büyük özel bankası, uluslararası finans sektörünün de önde gelen şirketlerinden olan ve faaliyetlerini 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamında, bankacılık düzenleme ve denetleme kurumu’nun denetimi altında ulusal ve uluslararası her türlü mevzuata uygun olarak yürüten müvekkili bankanın köşe yazısında iddia edildiği şekilde herhangi bir kişi ve/veya kurumun “etkisi altında kalarak” faaliyet göstermesi, herhangi bir kişi veya kuruluşa ayrıcalık tanıması söz konusu olmadığını, Davalı tarafından kaleme alınmış ve yayınlanmış olan söz konusu yazının haber verme hak ve sınırlarını açıkça aştığını, yayının hukuka aykırı olarak yapıldığını, Gerçek dışı iddialar içeren ve tahkir edici dil ve ifadelerden oluşan bu yayında haber verme amacının güdülmediği, müvekkili bankanın itibarının zedelenmeye çalışıldığının açık olarak görüldüğünü, dolayısıyla müvekkili banka aleyhindeki yayınlar için bir hukuka uygunluk nedeni sayılabilecek “basın özgürlüğünden bahsedilmesinin de mümkün olmadığını, zira her özgürlük gibi basın özgürlüğünün de sınırsız bir özgürlük olmadığını belirterek, Müvekkili banka hakkında yapılmış olan … tarihli ve “…” başlıklı köşe yazısı nedeniyle; gazetede yer alan yayın için 15.000,00-TL internet sitesinde yer alan yayın için 5.000,00-TL olmak üzere toplam 20.000,00-TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, Söz konusu tazminata yayın tarihi olan … tarihi itibarıyla yasal faizin uygulanmasına, kararın masrafı davalılarca karşılanmak suretiyle … Gazetesi ile tirajı en yüksek iki gazetede yayınlanmasına, yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin davalılar üzerine yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar … Gazetecilik ve … vekili cevap dilekçesinde: Köşe yazısında “davacıya yönelik” tek bir eleştiri niteliğinde veya haksız ifade dahi olmadığını, “…” başlıklı köşe yazısının genel seçimler öncesi siyasi gelişmelerin değerlendirildiği, şu sıralar terör örgütü yöneticisi olmakla suçlanan …’. …’ne yönelik eleştirilerin bulunduğu bir yazı olduğunu, Davacının adının geçtiği dava konusu edilen satırlardan davacının kişilik haklarına saldırıldığı iddiasının çıkarılamayacağı gibi bu iddiayı ispatın da mümkün gözükmediğini, …’nin “…” seçim vaadinin ‘gerçekçi’liğinin de sorgulandığı yazıdaki eleştirilerin davacı bankaya değil … yönelik olduğunu, kendi içinde ironi de barındıran bu eleştirilere davacı tarafça yüklenen anlamın hayret verici olduğunu, davacının belli bir kesimin menfaatleri doğrultusunda hareket ettiği biçiminde ilzam edici bir cümle olmadığını, …’nin davacı bankanın hakim ortağı konumunda olduğunu, bu hakim konumu ile yönetim kurulunda da doğrudan atanan üyelerle temsil edildiğini, Yayında davacının adı geçse de eleştirilerin tümüyle … ve … ve bu ikisi arasındaki ilişkiye yönelik olduğunun açık olduğunu, Dava konusu yayının, haber verme ve eleştiri hakkının kullanılmasından ibaret olduğunu, eleştiri hakkı, ifade özgürlüğünü yansıtan en önemli başat haklardan olduğunu, eleştirinin, bireysel bir hak değil, kamusal / toplumsal bir ödev olduğunu, bireysel ahlakı değil, kamusal ahlakı ilgilendirdiğini, o nedenle bir yanılgıyı gören herhangi bir kimsenin, toplum izin vermedikçe, eleştiriden vazgeçme hakkı olmadığını, Davalılardan … ve …’nın internet sitesindeki yayın nedeni ile sorumluluğu bulunmadığını bu yüzden internet yayını yönünden davanın … yönünden reddi gerektiğini, Tümüyle …’ne yönelik yayın nedeniyle 20 bin TL manevi tazminat talebi fahiş olduğunu belirterek, İnternet yayını nedeni ile …’nun sorumluluğu bulunmadığından davanın husumet nedeni ile reddine, dava konusu yayın hukuka uygun olduğundan, gerçek olgulara dayalı hukuka uygun bir eleştiri yazısı olduğundan, davacının kişilik haklarına haksız saldırı niteliğinde olmadığından; ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan bir olay açıklaması ve eleştirisi olduğundan haksız davanın ayrı ayrı tümüyle reddine, yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, her bir dava için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmolunmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, davalı şirket tarafından basın ve yayını yapılan … gazetesini … günlü sayısında davalı köşe yazarı … tarafından kaleme alındığı belirtilen, “…” yazı nedeniyle, yazı ve internet sitesinde yayınlanan dava konusu yazılar nedeniyle, yazının kapsamı itibariyle davacı bankanın ekonomik ve sosyal kişilik haklarının rencide edici ve ilgili camiada küçük düşürücü nitelikte olduğu iddiası ile 20.000,00 TL manevi tazminatın … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemine ilişkindir.
Görevsizlik kararı veren… dosyasında yapılan yargılamada; resen seçilen bilirkişiler …, … ve … tarafından tanzim edilen 08/03/2017 tarihli bilirkişi raporunda :” Her şeyden önce medya kuruluşları vasıtasıyla sunulan haberler tarafsız olmalıdır. Kamu, kendine sunulan bilgileri değerlendirerek kendi fikrini oluşturabilecek kapasitededir. Basının haberini hazırlarken taraf tutup, kitleleri yönlerdirme gayretine girmesi demek, gerçekte kamunun kendi aklıyla doğruyu seçebilecek yetide olmadığını düşündüğü anlamına gelmektedir. Ancak bu durum tabii ki haberlerle sınırlıdır, eleştiri ve yorum yazılarının değerlendirilmesinde benzer ama farklı kriterler uygulanmaktadır. Eleştiri ve yorum yazılarında da kullanılan dil büyük önem arz etmektedir. Haberlerde olduğu gibi seçilen terimler, tabirler, kullanılan yakıştırmalar, sıfatlar vb. hiçbir şekilde hakaret içermemeli, küçültücü, rencide edici olmamalı, nefret söylemi içermemelidir. Anayasanın 26.maddesindeki düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünde kaynağını bulan tenkit hakkı, esasta, haber verme hakkının bir çeşididir. Ancak bu özgürlük belirli olayları açıklamakla yetinmeyip, bu olaylarda adı geçen kişilerin tutum ve davranıştan hakkında bir değer hükmünü de ihtiva eder. Gerçekten tenkit, bir övgü olmadığına göre zorunlu olarak sert olabilecektir. Bu sertliğin sınırı ise kamu yararı ile belirlenir. Eleştirinin nedenleri eleştiri yazılarının bütünü değerlendirilerek karara vanimalıdır. Gazetecilerin hem meslek etik ilkeleri ve hem de yargı karşısındaki durumu bakımından yayınlanmasında kamu yararı bulunan gerçek ve güncel bir haber verilirken özle biçim arasında denge kurulmalıdır. Haber (ve eleştiri) gerçek, güncel ve yayınlanmasında toplumsal ilgi bulunsa bile üslup ve seçilen sözcükler, aşağılayıcı, küçük düşürücü, incitici, abartılı ise salt bu nedenle yayın hukuka aykırı olur ve davacı tazminat istemekte haklı bulunur. Bir başka deyişte haber dilindeki anlatımla Özle biçim arasında bulunması gerekli dengenin bozulup bozulmadığı her olayda aynca değerlendirilmeli ve haberler bu yönüyle yargıda değerlendirilebilir. Yazı bütün olarak değerlendirildiğinde siyasi bir eleştiri yazısı niteliğinde olup ağırlıklı olarak … eleştirisi ve parti olarak yaptıkları ile yapmadıkları, seçimlerdeki vaatleri ve tutumları üzerine kuruludur. Yazı siyasi eleştiri niteliğinde olup davacı yanı hedef almadığı ve davacıya yönelik bir matufiyet bulunmadığı kanaatindeyiz. Basın özgürlüğü ile kişilik haklarının çatışması halinde hangisinin bir diğerine göre daha üstünlük tanınacağı hukuki bir değerlendirme ve nitelendirme gerektirdiğinden ve dava konusu olan yazının hukuki nitelendirmesi hakkındaki değerlendirmelerin ise mahkemelerin ve hâkimlerin takdirinde bulunduğu görüş ve tespitlerine yer vermişlerdir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş olup, kararın istinaf yoluna götürülmesi dolayısıyla İstanbul BAM 4. HD ‘nin 2018/1302 esas 2019/1320 karar sayılı kararı ile görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri’nin görevli olduğu belirtilerek, mahkeme kararı kaldırılmıştır.
Mahkememizce yapılan değerlendirme;
Davada uyuşmazlığın; davalılar tarafından yapılan yayınlar ile davacı banka nezdinde manevi zarar oluşup ouşmadığı, yapılan yayınların basın özgürlüğü içerisinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Basın özgürlüğü; genel olarak haber, fikir ve düşüncelerin basılmış eserler yoluyla, serbest olarak açıklama ve yayma özgürlüğü olarak tanımlanabilir. Evrensel düzeyde bir hak, aynı zamanda ifade özgürlüğünün de bir parçası niteliğindedir. Basın özgürlüğü önemine atfen, Anayasamız içeriğinde de kendisine yer bulmuştur. Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1 ve 3. maddelerinde düzenlenmiş, basının özgürce yayın yapmasının sağlanması amaçlanmıştır.Anayasanın 26/2 fırkası “Basın hürriyetlerinin kullanılmasının, başkalarının şöhret veya haklarının özel aile hayatlarının korunması amaçlarıyla sınırlandırılabileceği” öngörülmüştür. Değişik fikir ve düşünceler, değer ve inançlar yasal sınırları içinde eleştirilebilir, hatta kınanabilir ancak eleştiri ve kınama yasa ve toplumca doğru yönde kabul edilen ahlak kuralları içinde uygar bir tutum içinde yapılabilmeli ancak hukuki uygunluk hallerini de gözetmelidir. Anayasa’nın 28. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca basın özgürlüğünün sınırlanmasında ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin hükümler uygulanır. Bu anlamda basın özgürlüğü, ifade özgürlüğünün farklı bir görünümü olarak karşımıza çıkar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve Anayasa Mahkemesine göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan olup, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Bununla birlikte, her özgürlükte olduğu gibi basın özgürlüğününde belli sınırları bulunmaktadır. Anayasa’nın 17. Maddesine bakıldığında, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara üçüncü kişilerin saldırılarını önlemesi gerekmektedir. Söz konusu özgürlük ve haklar arasında bir denge kurulması gerekmekte, denge kurulurken ise Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında hakkın özüne dokunulmamalı, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve sınırlama amacı ile aracı arasındaki ölçü gözetilmelidir. İşbu kapsamda, yayında kamu yararı bulunmasına, kamusal yarara dair bir tartışmaya katkı sağlamasına, toplumsal ilginin varlığına ve konunun güncel olmasına, haber veya makalenin konusu ile yayımlanma şartlarına, bunlarda kullanılan ifadelerin türüne, yayının içeriğine, şekli ve sonuçlarına, habere yönelik kısıtlamaların niteliğine ve kapsamına, haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiğine, hedef alınan kişinin kim olduğuna ve tanınırlık derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışlarına dikkat edilmelidir.
Dava konusu olan ve manevi tazminata esas olarak gösterilen yazı içeriği dava dilekçesi ekinde ilgili gazetenin renkli çıktısı olarak sunulmuş olup, davalılardan … tarafından kaleme alınmış olan “…” başlıklı köşe yazısında; dava dilekçesinde de belirtildiği üzere “….?… İfadelerine de yer verilmiş olduğu da görülerek, yazının tamamı mahkememizce detaylı olarak değerlendirilmiştir.
Somut olayda, davalılar tarafından yapılan yayınların, davacı şirket tarafından kişilik haklarına saldırı olarak nitelenen ve dava dilekçesinde belirtilen ifadelerin, kişilik haklarını zedeler nitelikte bir beyan veya içerik olmadığı, ifadelerin değer yargılarını açıklar özellikte olduğu, maddi vakıaya yer verilirken kaba, incitici, aşağılayıcı veya küçük düşürücü bir dil kullanılmadığı, yayında, davacının kişilik değerleri hedef alınmaksızın haber yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda belirtilmelidir ki basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen, var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamak durumundadır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulamaz. Gazetecilik tekniğinin gereği olarak bir olayın haber haline getirilip okuyucunun ilgisini çekecek nitelikte verilmesi için başlığın çarpıcı nitelikte ifadelerinde kullanılabileceği hususu da dikkate alındığında ve her ne kadar görevsiz mahkeme tarafından alınmış ise de mahkememizce de kabul gören bilirkişi raporunda da belirlendiği üzere; yazı bütün olarak değerlendirildiğinde siyasi bir eleştiri yazısı niteliğinde olup ağırlıklı olarak … eleştirisi ve parti olarak yaptıkları ile yapmadıkları, seçimlerdeki vaatleri ve tutumları üzerine kuruludur. Yazı siyasi eleştiri niteliğinde olup davacı yanı hedef almadığı ve davacıya yönelik bir matufiyet bulunmadığı ve nihayetinde davacının kişilik hakkına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak, davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
1-Davanın reddine,
2-Alınması gerekli 54,40 TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 341,55 TL den mahsubu ile, fazla alınmış olan 287,15 TL nin karar kesinleştikten sonra istek halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar … ve … Gazetecilik…Ltd Şti kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara ödenmesine,
6-Taraflarca dava açılırken yatırılan gider avansından, kullanılan veya kullanılacak olanların mahsubu ile kalan bakiyenin karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafların yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. 30/06/2020

Katip …
E-İMZA

Hakim …
E-İMZA