Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/459 E. 2019/1159 K. 05.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/459 Esas
KARAR NO : 2019/1159

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/07/2019
KARAR TARİHİ : 05/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafın müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün…Esas sayılı takip dosyası ile kambiyo senedine dayalı olarak icra takibi başlattığını, müvekkili davacının dava dışı …Kooperatifi’ne üye olduğunu, müvekkilinden kooperatife üye olma sürecinde “… kooperatifin tüm genel kurul toplantılarında aşağıda örneği bulunan tatbiki imzamı kullanacağımı beyan ederim…” şeklinde ibare içeren imzalı belge alındığını, ilgili belgede sayfanın ortasında beyan edenin ad, soyad, adres ve telefon bilgilerinin, en alt kısmında ise 3 adet imza bölümüne yer verildiğini, belgede ad, soyad ve imza bölümü arasında yaklaşık 6-7 cm’lik boşluk bulunduğunu, davalının bahsi geçen kooperatifin eski başkanı olduğunu ve kooperatife ait tüm belgelerin aslını uhdesinde tutarak daha sonra beyan metni ile imza arasındaki 6-7 cm’lik boşluğu senet metni yerleştirmek suretiyle sahte senet düzenleyerek müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını, bu sahte senet ile ilgili müvekkilinin davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, bu ve başkaca diğer sahte senetler dolayısıyla İstanbul CBS’nin … Soruşturma sayılı dosyası ile davalı aleyhine soruşturma açıldığını, yapılan tahkikatta davacının imza sirkülerinin ve başkaca 30 kişinin imza sirkülerinin eksik olduğunun anlaşıldığını, davalının 30 kişi aleyhine benzer şekilde sahte senet düzenleyerek icra takipleri başlattığını, bunun üzerine davalar açılarak takiplerin durdurulduğunu, netice itibariyle takibe konu belgenin bono vasfını haiz olmadığını, sahtecilik neticesinde oluşturulduğunun sabit olduğunu, müvekkili davacının davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davalının kötü niyetli olduğunu belirterek öncelikle teminatsız olarak, mahkemece aksi kanaatte olunması halinde uygun görülecek teminat mukabilinde icra takibinin dava sonuna kadar durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararının verilmesini, müvekkilinin davalı yana borçlu olmadığının tespitini, yapılan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasını talep etmiştir.

CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı aleyhine bono sebebiyle başlatılan takibe itiraz ettiğini, borca itiraz davasının görüldüğü İstanbul …İcra Hukuk Mahkemesinin … kara sayılı ilamı ile itirazının reddedildiğini, davacının borçlu olmadığını ispatlayamadığını, davacının senet üzerindeki isim soy isim ve imzaya ilişkin itirazlarını da ispatlayamadığını, iddialarını ispatlayamayan davacının açtığı davanın usulden ve esastan reddini, davacı aleyhine %20 tazminata hükmedilmesini, yapılan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava davalı tarafından davacı aleyhine takibe konu edilen bonodaki imzanın kendisine ait olmadığı iddiası ile açılan menfi tespit davasıdır.
Mahkememizce davaya konu icra takip dosyası olan İstanbul … İcra Müdürlüğünün… esas sayılı takip dosyasının istenilerek dosya arasına alınıp incelenmiştir.
Dava, menfi tespit davasıdır.
HMK 114/2 madde uyarınca diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğunun belirtilmiş, HMK 138.maddesi de dava şartlarının öncelikle karara bağlanması gerektiği, yine HMK 115/1.maddesi gereğince dava şartlarının yargılamanın her safhasında mahkeme hakimliğince resen dikkate alınması gerektiği hususları hep birlikte değerlendirilmiş ve öncelikle bu yönde karar vermek gerekmiştir.
HMK 118/1 maddesi gereğince “Davanın dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış ” sayılacağının belirtildiği, 7155 sayılı kanunun 20.maddesi ile 13/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı TTK.5.maddesinden sonra gelmek üzere dava şartı olarak Arabuluculuk getirildiğini, söz konusu düzenleme ile “Bu kanunun 4.maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarada, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” hükmünün bulunduğu ve yine 7155 sayılı kanun Yürürlük başlıklı 26/1-a maddesinde, kanunun 10,20 ve 21.maddeleri 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe girer hükmü bulunduğu anlaşılmıştır.
Somut durumda, incelenen dosyada davanın 21/11/2019 tarihinde, 7155 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığı anlaşılmaktadır. Menfi tespit davaları ya da tüm tespit davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamında kalıp kalmadığı tartışmalıdır. TTK’nin 5/A maddesine göre, “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”. Müspet (olumlu) ve menfi (olumsuz) tespit talebi ile açılacak davalar, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talep sonucu içermediği için dava şartı arabuluculuk kapsamında kabul edilemeyeceği görüşü ileri sürülmektedir. Tespit davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı görüşünü ileri sürenlere göre ise, TTK’nin 5/A maddesindeki düzenleme ile talep sonucuna değil, dava konusuna açıkça vurgu yapılarak, dava konusunun bir miktar paranın ödenmesi olması şartı aranmış olduğu, bu bakış açısı ile müspet veya menfi tüm tespit davalarının, esas itibari ile bir miktar paranın ödemesine ilişkin olmaları da dikkate alındığında, dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı ileri sürülmektedir.
Kanun koyucunun yapmış olduğu düzenlemeye hangi anlamı vermek istediği yorum yolu ile belirlenir. Burada önemli olan, kanun koyucunun yapılmış düzenleme ile hangi menfaati korumak istediği, bunu hangi amaç ve doğrultuda yapmış olduğunu anlayabilmektir. Kanun maddelerinde kullanılan kelimeler de yorumun unsurlarındandır. Somut olaya kanun maddesini uygulayacak hâkim, kanunun lafzı yanında yukarıda da değinildiği gibi maddenin özü ve ruhuna da temas edecektir. Zira hâkimler, huzurlarına gelen davalarda hukuki sebepleri irdeleyecek ve Türk Kanunlarını re’sen uygulama vazifelerini yerine getireceklerdir. Kanunun katı bir şekilde uygulanması halinde bir adaletsiz yahut hakkaniyete aykırı bir durum ortaya çıkacak ise, hâkimin elindeki yegane argümanın Türk Medeni Kanunu’nun 2 inci maddesi olduğu gözden kaçırılmamalıdır. TTK’nin 5/A maddesi ile yapılan düzenleme usul hukukuna ilişkin bir düzenlemedir. Usul hükümlerinin yorumunda öncelikle lafzi yorum uygulanacaktır. Lafzi yorum yönteminde kanun hükmünde yer alan kelimelerin, deyimlerin, ifadelerin dilbilgisi kuralı yönünden cümle yapısı içindeki anlamları değerlendirilir. Ancak, kanun koyucunun kullandığı kelimelerden açık bir anlam çıkarılamıyorsa, diğer yorum kurallarının uygulanması gerekir. Medeni usul hukukunun şekli bir hukuk alanı olması, yorum gerektiren konularda 6100 sayılı HMK’nin dar yorumlanmasını gerektirmez; aksine geniş yorum yapılmadır.
Ancak bu yolla amaca uygun doğru yorum yapılabilir. 7155 sayılı Kanunun genel gerekçesinde ve TTK’nin 5/A maddesini ihdas eden madde gerekçesinde, kanun koyucunun sadece konusu bir miktar para alacağının ödenmesi olan eda davalarını dava şartı arabuluculuk kapsamına dâhil edip diğer tüm dava türlerini kapsam dışında tuttuğuna ilişkin açık bir gerekçe yoktur. Bununla beraber, kanun koyucunun, 01/01/2018 tarihinde uygulanmaya başlanan bireysel ve toplu iş sözleşmesine dayanan iş uyuşmazlıklarındaki dava şartı uygulamasındaki başarıyı esas alarak tüm ticari davalarda da benzer bir düzenleme ile dava şartı arabuluculuğu düzenlemeyi amaçladığı 7155 sayılı Kanununun genel gerekçesinden anlaşılmaktadır. İş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuğu düzenleyen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile “Bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” şeklinde düzenleme yapılmıştır. İş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk ile ilgili uygulamada, eda ve tespit davalarının dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı doktrin ve uygulamada tartışmasız olarak kabul edilmiştir ve uygulama bu şekilde devam etmektedir. Ayrıca, tespit davası eda davasının öncülüdür ve eda davasının sonunda verilen hükmün içinde tespit hükmü de yer alır. Söz konusu gerekçeler dikkate alındığında ve 7155 sayılı Kanun Genel Gerekçesinde de; TTK’nin 5/A maddesi uyarınca, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunuyla işçi ve işveren uyuşmazlıkları bakımından kabul edilen ve 1 Ocak 2018 tarihinden bugüne kadar uygulanan “dava şartı olarak arabuluculuk” kurumunun uygulamada sağladığı başarı ve fayda göz önünde bulundurularak bu kurumun ticari uyuşmazlıklara da teşmil edilmesi yönünde düzenlemeler yapılmakta olduğu hususları beraber değerlendirildiğinde; alacak ve tazminat talepleri hakkındaki davalar yanında, tespit davalarının da dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu sonucuna varılmaktadır.
İncelenen dosya özelinde yukarıda belirtilen gerekçeler ve davanın 7155 sayılı kanun yürürlüğe girdikten sonra ki dönemde açıldığı, dosyada yer alan beyan ve bilgilerden dava açılmadan önce 7155 sayılı kanun gereğince arabuluculuğa başvurulmadığı anlaşıldığından; ayrıca borcun ödenmesi halinde mahkemenin kendiliğinden (re’sen) menfî tespit davasına istirdat davası olarak devam edebileceği veya borcun ödenmesi üzerine menfî tespit davası kendiliğinden istirdat davasına dönüşebileceği de dikkate alınarak iş bu davada davanın HMK 114/2 maddesi yollamasıyla 6102 sayılı 5/A maddesindeki dava şartı yokluğundan ve HMK 115/2 maddeleri gereği davanın usulden reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM: Açıklanan nedenlerle;
1-Davanın HMK 114/2 maddesi yollaması ile 6102 sayılı kanunun 5/A maddesindeki dava şartı yokluğundan ve HMK 115/2 maddesi gereği usulden reddine,
2-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 44,40 TL ilam harcının peşin alınan 1.622,37 TL’den düşümü ile geri kalan 1.577,97 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Karar kesinleşinceye kadar yapılacak giderlerin davacı gider avansından karşılanmasına, karar kesinleştikten sonra bakiye gider avansının istek halinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekillerinin ve davalının yüzüne karşı kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi.

Katip …

Hakim …
¸