Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/453 E. 2022/419 K. 27.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/453 Esas
KARAR NO : 2022/419

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 18/08/2011
KARAR TARİHİ : 27/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait otomobilin 25/08/2010 tarihinde yolun gevşek malzemeli olması sebebiyle maddi hasarlı trafik kazası geçirdiğini, müvekkilinin eşinin sevk ve idaresinde olan aracın yolda herhangi bir ışıklandırma veya kaygan zemin uyarısı bulunmadığını kaza sonrasında araç içinden kendi imkanı ile çıktığını, olay yerine jandarma gelmediğini, köyden muhtar ve köylülerin yardıma geldiğini, hastaneye kendi imkanı ile gittiğini, doktor bulunmaması sebebi ile doktor beklediğini, doktor gelir gelmezde alkol muayenesi yaptırdığını, ancak sigorta şirketinin alkol muayenesinin geç yapıldığına ilişkin beyanı bulunduğunu ancak bu geç kalmadan müvekkilinin kusurunun olmadığını, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın sürücü alkolün etkisi altında olması halinde mümkün olacağını, kaza sebebiyle aracın İstanbula çekici ile gönderildiğini, çekiciye 2.000,00 TL ödendiğini, müvekkilinin ailesi ile birlikte otobüs ile İstanbula döndüğünü, bilet ücreti ödediğini, aracın bir hafta tamir süresi olduğundan araç kiraladığını, sonuç olarak kaza nedeniyle oluşan hasar ve müvekkilinin ödediği masrafların 8.000,00 TL olduğunu kaza tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, yapılan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu kazaya ilişkin tutulan kaza tespit tutanağında kazanın 22:20 de meydana geldiğini, alkol ölçümünün 01:02 de yapıldığını, yapılan ölçümde 0,24 promil alkol çıktığını, ATK ca kandaki alkol miktarının yapılan hesaplamaya göre dakikada 0.0020 promil düştüğünü, bu hesaplamaya göre davacının 0,56 promil alkollü olduğunun anlaşıldığını, bu sebeple kazanın alkol etkisinde meydana geldiği sebebi ile müvekkilinin bir sorumluluğunun bulunmayacağını teminat dışı olacağını, müvekkili şirkete yasal süresinde başvuru yapılmadığını, bu sebeple sigorta haklarının zayi olduğunu, bu sebeplerle davanın reddini, yapılan yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacının …sayılı otomobil ile 25/08/2010 tarihinde … İli … İlçesi … Köyü yolu üzerinde yolun gevşek malzemeli toprak-çakıl yol olması sebebiyle maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiği uyuşmazlık konusu değildir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu davacının davalı savunmasında açıklandığı şekilde alkollü olup olmadığı ve kusurun mevcut bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Mahkememizce verilen 05/10/2012 tarih, 2011/288 esas 2012/215 karar sayılı gerekçeli kararı “tek taraflı olarak meydana gelen kaza sonrasında düzenlenen kaza tespit tutanağında sürücünün dikkatsiz araç kullanarak aracını gevşek malzemeye kaptırması sonucu kontrolünü kaybettiği ve KTK 52/1-b maddesi uyarınca kusurlu olduğu belirlenmiş, yoldan kaynaklanan kusurlar kısmında ise gevşek malzeme maddesi işaretlenmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise yoldan kaynaklanan kusurlar irdelenmiş olup, davacıya ait araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu ve kazaya münhasıran alkolün neden olduğu belirlenmiştir. Mahkemece bilirkişi kurulundan davacının itirazları da nazara alınarak kaza yerine ait fotograflar ve dosyadaki tüm deliller değerlendirilmek suretiyle ek rapor alınarak kazanın meydana gelmesinde yola ait kusurların etken olup olmadığının belirlenmesi, alkol dışında kazaya etken olan herhangi bir husus olup olmadığının, belirlenmesi ve sonucu alınan bilirkişi raporu uyarınca karar verilmesi isabetli olmamıştır.” şeklinde ilamı ile karar bozularak mahkemeye iade edilmiştir.
Dosya mahkemece resen belirlenen 3 kişilik bilirkişi heyetine tevdi edilmiş bilirkişi heyeti raporunda “Kaza yerinde yol stabilize ve 4,5 m genişliğinde olup kaza yeri meskun mahal dışıdır. Kaza anında hava açık, vakit gece ve yol kurudur. Tutanakta yoldan kaynaklanan kusur kısmında YOL SATHINDA GEVŞEK MALZEME olduğu belirtilmiştir. Tutanağa göre bu kazanın oluşumunda sürücü … aracının hızını mahal şartlarına göre ayarlamamaktan tamamen kusurlu bulunmuştur. Tanık … ifadesinde, olay yerine gittiğinde şoför … araçtan kendi imkanlarıyla çıkmış olduğunu, aracın sol tarafına yan yatmış olduğunu, yolun stabilize kum yol ve kaygan olduğunu, davacının eşinin aracı kullandığını belirtmiştir. Makine Müh. …, Nöroloji uzmanı … ve Sigorta Hukukçusu … tarafından düzenlenen 31.03.2012 tarihli Bilirkişi Raporu’ nda, olayın sürücünün münhasıran alkollü olması nedeniyle meydana geldiği, olayda sürücünün tamamen kusurlu olduğu, davacının kasko sigortası kapsamında davalı şirketten talep edebileceği tazminat hakkının doğmadığı belirtilmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’ nin 2013/6708-E ve 2013/9216-K sayılı kararında, tek taraflı olarak meydana gelen kaza sonrası düzenlenen kaza tespit tutanağında, sürücünün dikkatsiz araç kullanarak aracını gevşek malzemeye kaptırması sonucu kontrolü kaybettiği ve KTK 52/b maddesine göre kusurlu olduğu belirlenmiş; yoldan kaynaklanan kusurlar kısmında ise gevşek malzeme maddesi işaretlendiği, Mahkemece hükme esas alınan Bilirkişi Raporu’nda ise yoldan kaynaklanan kusurlar irdelenmemiş olup davacıya ait araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu ve kazaya münhasıran alkolün neden olduğunun belirlendiği, Mahkemece Bilirkişi Kurulu’ndan davacının itirazları da nazara alınarak kaza yerine ait fotoğraflar ve dosyadaki tüm deliller değerlendirilmek suretiyle ek rapor alınarak kazanın meydana gelmesinde yola ait kusurların etken olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Her ne kadar kaza tutanağında yolda gevşek malzeme olduğu ve kazanın meydana gelişinde yol kusurunun da etkili olduğu işaretlenmişse de, yoldaki gevşek malzeme lokal ve önceden tahmin edilemeyen bir özellikte olmayıp tanık Burhan Renkli’nin ifadesinde belirttiği üzere tüm yol stabilize (sıkıştırılmış toprak) olup bu halde yolda sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybettirecek şekilde aniden ortaya çıkan ve önceden tahmin edemeyeceği için önlem alamayacağı lokal bir gevşek malzemeden söz edilmesi mümkün olmayacaktır.
Dolayısıyla kazanın meydana gelişinde yoldaki gevşek malzemenin etkisinin olmadığı, sürücünün genel yolun yapısını dikkate almadan aşırı hızlı tedbirsiz dikkatsiz araç kullanmasının kazaya neden olduğu kabul edilmesi gerektiği görüşüne ulaşılmış olup ,bu nedenle Heyetimiz dosyada bulunan 31.03.2012 tarihli Kök Bilirkişi Raporu’nda yapılan teknik değerlendirmelere ve varılan kusur dağılımına katılınmıştır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre: Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak: Madde 52 – Sürücüler:a) Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak, b) Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak, c) Diğer bir aracı izlerken yukarıdaki fıkrada belirlenen durumları göz önünde tutarak güvenli bir mesafe bırakmak, d) Kol ve grup halinde araç kullananlar, araçları arasında yönetmelikte belirtilen esaslara uygun olarak diğer araçların güvenle girebilecekleri açıklıklar bulundurmak, Zorundadırlar. Dava konusu olayda davacıya ait aracın sürücüsü …, stabilize yolda aşırı hızlı tedbirsiz ve dikkatsiz araç kullanmış, aracının hızını yolun gevşek yapısına uygun hızda kullanmamış, aracını şeridinde tutma becerisi gösterememiş ve araçtan, yoldan, trafikten ve havadan kaynaklanan bir etki olmamasına rağmen yol dışı olmuştur. Bu nedenle dava konusu kazanın meydana gelişinde sürücü …% 100 oranında tamamen kusurludur. Tutanağa göre sürücü …, saat 01,02 itibariyle ve dolayısıyla kazadan 162 dakika sonra yapılan alkol testine göre 0,24 promil alkollü olduğu anlaşılmıştır. Kandaki alkol oranının ortalama olarak saatte 0,15 promil düştüğü bilinmektedir. Buna göre sürücünün kaza anındaki alkol oranı: 0,24 + (162/60 x 0,15) = 0,65 promil olarak tespit edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Saptanan alkol seviyesine bireyin yanıtını; yaş, cins, vücut ağırlığı, sahip olunan enzimatik aktivite, genel sağlık durumu ve beraber kullanılan ilaçlar vb. gibi birçok değişken etkilemektedir. Saptanan alkol seviyesine göre bulguların ortaya çıkma eşiğinde sayılan etkenlere bağlı olarak değişebilen derecelerde farklılıklar görülmekle birlikte düşük konsantrasyonlardan itibaren alkol düzeyinin artışı ile paralel olarak artan derecelerde gevşeme, dikkat azalması, cesaretlenme, çevresel uyarıların algılanmasında yavaşlama, göz ve beyin arasında iletişim süresinde uzama, algılanan çevresel uyarıların beyinde işlenmiş veriler haline dönüşmesinde gecikme dolayısıyla uyarılara karşı reaksiyon zamanında uzama, beyinciğin etkilenmesi suretiyle denge ve koordinasyonun olumsuz etkilenmesi, ani karar verebilme, direksiyon ve fren kontrolü gibi birden fazla hareketi bir anda yapabilme kabiliyetinde azalma, uyarıları erken tespit edip doğru tepkiler verme, istemli göz hareketleri, gözün takip yeteneği, karanlığa adaptasyon, hız ve mesafe tayini gibi becerilerde olumsuz yönde etkilenme, istemsiz göz hareketlerinin ortaya çıkması, uykuya meyil gibi belirtilerin oluştuğu; bu durumdaki bir sürücünün risk alma eğiliminin arttığı, sürüşle ilgili becerilerinde azalma olduğu ve kaza olasılığının arttığı bilimsel olarak kabul edilmektedir. Sonuç olarak alkollü ve uyuşturucu madde etkisi altında trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyelerde olursa olsun 0,3 promil’den ( 30 mg/ml ) itibaren bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği; ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde güvenli sürüş yeteneğini kaybedip kaybetmediği bireyin o andaki sürüş yeteneğini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik; nistagmus, akomodasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumun tespiti için detaylı dahili muayenesine ait tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği; ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkların ortadan kalktığı 1,0 promil’den ( 100 mg/dl ) yüksek saptanan alkol düzeyinin güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceği bilimsel olarak kabul edilmektedir. Bu durumda Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunun bu konudaki kararlarına göre de alkol etkisiyle güvenli sürüş yeteneğinin kaybedildiğine; a) 1,0 promil ( 100 mg/dl ) üzerinde tespit yapılmış olması ile ( Bu durumda doktor muayenesi de şart değildir ) ; b)0,31 promil ( 31 mg/dl ) ile 1,0 promil ( 100 mg/dl ) arasındaki tespitlerde ise bireysel farklılıklar nedeniyle alkol düzeyi yeterli olmayıp doktor muayenesi ile karar verilebilecektir. c) 0,3 promil ( 30mg/dl) ve altındaki değerlerde ise güvenli sürüş yeteneğinin bozulmadığı kabul edilmektedir. Somut olayda sürücü … kaza anında 0,65 promil alkollü olup; bu alkol seviyesinin güvenli sürüş yeteneğini kaybettirdiğinin tespiti için salt kandaki alkol seviyesinin ölçümü yeteri olmayıp ilave testlerin yapılması gerekir. Ancak dosyada bu ilave testlerin yapıldığına yönelik herhangi bir belge mevcut değildir. Dolayısıyla dosya içeriğine göre kazanın münhasıran sürücünün güvenli sürüş kabiliyetini kaybedecek seviyede alkollü olması nedeniyle meydana geldiğinin söylenemeyeceği, kazayı alkolsüz bir sürücünün de yapabileceği kanaatine varılmıştır. Davacıya ait … plakalı … marka … Primeline tipi 2010 model araç, davalı şirkete 16.06.2010 ve 27.04.2011 tarihleri arasında 44.400,00 TL sigorta bedeliyle sigortalanmış olduğu anlaşılmıştır. Bu aracın hasarına ilişkin olarak dosyada bulunan ekspertiz raporunun incelenmesinden, araçta değiştirilmesi gereken parçalar ve işçilikler toplamı KDV hariç 11.497,20 TL olarak tespit edilmiştir. Hasarlı parçaların dosyadaki araç fotoğraflarıyla ve kaza tutanağıyla uyumlu olduğu, parça bedellerinin piyasa rayiçlerine uygun olduğu tespit edilmiştir. Hasar bedeline KDV eklenmesi zorunlu olduğundan gerçek hasar miktarı KDV dahil 13.566,70 TL olmaktadır. Uyuşturucu maddeler ile birlikte düzenlenen alkollü içkilerin etkisinde araç kullanma yasağı 2918 sayılı Trafik Kanunu’nun 48’inci maddesinde düzenlenmiştir. Kanunun 48’inci maddesine göre “Uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle, güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır. Uyuşturucu veya keyif verici maddelerin cinsleri ile alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki miktarları, tespit usulleri ve muayene şartları hazırlanacak yönetmelikle Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın görüşüne uygun olarak düzenlenir. Bu madde hükmüne uymayan sürücüler derhal araç kullanmaktan men olunur.” denilmiştir.Madde hükmü ile ilgili olarak Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin, konuya ilişkin 97’nci maddesinde, alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı, araçlara göre farklı düzenlenmiştir. Maddenin 1 ve 2’nci bentlerinde “Taksi veya dolmuş otomobil, minibüs, otobüs, kamyon, çekici gibi araçlarla kamu hizmeti, yük ve yolcu taşımacılığı yapan sürücüler ile resmi araç sürücüleri alkollü içki kullanmış olarak bu araçları süremezler. Alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer sürücülerden kanlarındaki alkol miktarları 0.50 promilin üstünde olanlar araç kullanamazlar” hükmü getirilmiştir. Buna göre bu şekilde ; araç kullandığı tespit edilenler almış oldukları bu maddelerin cins, miktar ve etki derecelerine bakılmaksızın araç kullanmaktan men edilirler ve haklarında Trafik Kanunu’nun 48’inci maddesine göre işlem yapılır. Uyuşturucu veya keyif verici madde tespiti, kan ve idrar analizi sağlık kuruluşlarında yapılarak saptanır.” şeklinde ifade edilmiştir. Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağında araç türüne göre ayırım yapılmakta; taksi ve dolmuş, otomobil, minibüs, otobüs, kamyon, çekici gibi araçlarla; kamu hizmeti, yük ve yolcu taşımacılığı yapan araçların sürücülerinin alkollü içki almış olarak bu araçları sürmeleri yasaklanırken, diğer araç sürücülerinde ise, ancak kanlarındaki promilin üstünde olanların araç kullanmaları yasaklanmıştır. Kasko sigortaları genel şartları’nın “Teminat Dışında Kalan Zararlar” bölümünde yer alan bentlerde sayılan hallerde taşıtta meydana gelen zararlar, sigorta teminatının dışında tutulmuştur. Bunlardan “Taşıtın uyuşturucu maddeler veya Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararlar” dır. Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktar olarak yukarıda değinildiği gibi 0.50 promil baz alınmıştır Yargıtay ‘ ın müstakar hale gelmiş kararlarında, ‘’ ….. Mahkemece yapılacak iş; nöroloji uzmanı bir hekim, trafik uzmanı ve hukukçu kişilerden oluşturulacak bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak, olayın geliş şekli itibariyle kaza ve hasarın, münhasıran sürücünün aldığı alkolün etkisi altında ileri gelip gelmediğini tespit ettirmek ve sonucuna göre karar vermekten ibaret ‘’ olduğu hususu m üstakar olarak ifade edilmiştir. Yargıtay’ın benimsediği ve içtihat haline kararlarında yukarıda ifade edildiği üzere Nöroloji Uzmanı Doktor, Trafik Uzmanı Ve Bir Hukukçudan müteşekkil bilirkişilerin bir araya gelerek trafik kazasını oluşturan etken ve unsurların, özellikle kazanın; sürücünün alkollü olmasından ileri gelip gelmediğinin saptanması ve varılacak görüş doğrultusunda gerçekleşen rizikonun sigorta kuvertürü kapsamında kalıp kalmadığının ortaya çıkarılması gerektiği benimsenmiştir.2918 sayılı K.T.Kanunu’ndaki alkollü içki alınmış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğinin kaybolmuş olmasını aramaktadır. Ancak, alkollü içki almış olmakla zararı doğuran olay arasında bir illiyet bağı bulunmalıdır. Alkol almış olmanın olayla hiçbir etkisinin olmadığı, alkol almamış bir kişinin dahi aynı şekilde trafik olayına karışabileceği, olayın alkolün etkisi altında meydana gelmediği hallerde, hasarın poliçe kapsamı içinde olacağı Yargıtay’ca da kabul edilmiştir. Buna göre Heyette yer alan Teknik Bilirkişi İle Nöroloji Uzmanı Bilirkişinin ortak görüşüne göre kaza münhasıran sürücünün alkollü olması nedeniyle meydana gelmemiş olduğu görüşü kanaat olarak beyan olunduğundan, davacının aracında oluşan hasarı davalı kasko sigortacısı olan şirketten talep etme hakkı doğduğu hususu Nihai Takdir Sayın Mahkemeye ait olmak üzere Yukarıda açıklandığı üzere: Dava konusu olayda sürücü …’ın % 100 (Yüzdeyüz) oranında asli ve tamamen kusurlu olduğu, Kazanın sürücü …’ın münhasıran güvenli sürüş kabiliyetini kaybedecek derecede alkollü olması nedeniyle meydana geldiğinin söyleneyebilecek delillerin dava dosyasında ve taraf delilleri arasında bulunmadığı, Davacının aracındaki hasarın davalı şirketçe temin edilen kasko sigortası kapsamında olduğu, Davacının talep edebileceği maddi zararının KDV dahil 13.566,70 TL olduğu, Görüş ve kanaatimiz Sayın Mahkemenin takdirlerine saygı ile arz olunur.” şeklinde rapor sunulmuştur.
Davacı vekiline taleplerini açıklamak için süre verilmiş verilen sürede araç hasar bedeli için 5.500,00 TL çekici masrafları için 1.500,00 TL otobüs masrafları için 300,00 TL araç kiralama masrafları için 500,00 TL ve sigorta poliçesi kapsamındaki tüm masraflar için 200,00 TL olmak üzere toplam 8.000,00 TL talepte bulunduğunu belirtmiştir. Talep açıklaması neticesinde dosyanın her bir talep yönünden değerlendirilmek üzere yeniden bilirkişiye tevdi edildiği bilirkişi 06/02/2021 tarihli ek raporunda davacının çekici ve taşıma masrafları, otobüs masrafları ve araç kiralama masrafları ile ilgili dosyaya bir belge sunulmadığı belirtilmiştir.
Yapılan yargılama neticesinde bilirkişi kök ve ek raporları da gözetilerek dava konusu kazada aracın hasar bedelinin 13.566,00 TL olduğu, ancak taleple bağla kalınarak davanın 5.500,00 TL üzerinden kısmen kabulüne karar verilmesi davacı vekilinin ayrıştırdığı diğer talepler yönünden ispata yarar belge sunulmadığı anlaşılmakla reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine ulaşılmış olmakla davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM; Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile;
2- Taleple bağlı kalınarak 5.500,00 TL hasar bedelinin kaza tarihi olan 25/08/2010’dan itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Davacının fazlaya dair sair taleplerinin REDDİNE,
4-Alınması gerekli 546,48 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 118,80 TL harcın mahsubu ile geriye kalan 427,68 TL eksik harcın kısmen kabul kısmen red oranına göre 375,70 TL sinin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, bakiye 51,98 TL sinin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
5-Davacı tarafça başlangıçta yapılan 118,80 TL toplam harç ile yargılama aşamasında yapılan tebligat, posta ücreti ve bilirkişi ücreti 3.350,50 TL olmak üzere toplam 3.469,30 TL yargılama giderinin kısmen kabul kısmen red oranına göre 2.385,14 TL sinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf vekille temsil olunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
7-Davalı taraf vekille temsil olunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 2.500,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
8- Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın “Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik”in 207. maddesi uyarınca davacının bildireceği İBAN numarasına, İBAN numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan gider avansında kalan paradan karşılanmak üzere PTT vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürünce davacı tarafa İADESİNE,
9-Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 216/1 maddesi uyarınca taraflardan birinin talebi olmadıkça gerekçeli kararın tebliğe çıkarılmamasına,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca YARGITAY nezdinde TEMYİZ yolu açık olarak davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 26/07/2022

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza