Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/203 E. 2019/971 K. 21.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/203 Esas
KARAR NO : 2019/971

DAVA : Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
DAVA TARİHİ : 18/04/2016
KARAR TARİHİ : 21/10/2019

Mahkememizin 2016/443 esas sayılı dosyasından tefrik ile yukarıdaki esasına kaydedilen tedbiren Kayyım Atanması ve Yönetimin Azli davasında yapılan açık yargılama sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili mahkememizin… esas sayılı dosyasından tefrik edilerek gelen davasında sunduğu dilekçesinde özetle: Müvekkili Dr. …’nun dava konusu şirketlerde %74 hissedar olduğunu (davalı taraf savunmasına göre ise %0.02 hissedar olduğu) Türkiye’de özel hastanecilik sektörünün tanınmış ve önde gelen ismi olduğunu, 1971 yılında… Hastanesi, Alman hükümeti tarafından kendisine emanet edilen… Hastanesi, Anadolu yakasının en büyük özel hastanesi olan … Hastanesi ve İstanbul’un 2000’li yılların başında en büyük özel hastanesi olan … Hastanesi’ni faaliyete sokarak sürdürdüğünü, yabancı ortaklıkların kurulmakta olduğu 2000’li yılların ikinci yarısında gruba çok sayıda teklif geldiğini, … Bankası kuruluşu … ile uluslararası yatırımcılar…ve…’nin bulunduğu Konsorsiyum’la %26 hisseye karşılık 140.000.000 USD’lik öz sermaye gerçekleştirilmesi hususunda Nisan 2011 tarihinde anlaşma yapıldığını, ilk 6 ay boyunca 6 kişiden oluşan … A.Ş yönetim kuruluna davacı müvekkili …’ve eşi…’nun da katıldığını, yabancı ortaklar tarafından yönetim kuruluna atanan üyelerin baskı ve dayatmaları ile 2011 yılı sonuna doğru müvekkili ve eşinin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmak zorunda kaldığını, bu suretle önce yabancı konsorsiyumun eline fiilen geçen hastaneler grubunun bilahare yabancı konsorsiyumun da şirket zararlarındaki büyüme nedeniyle ortaklıktan çekilerek taraflarına şifahi olarak beyan edildiğini, hisselerini şu andaki yönetim kurulu başkanı Av. …’e bırakmalarıyla 2012 yılından itibaren bir milli servet değerindeki Türkiye’nin en önemli ve en büyük özel hastaneler grubuna dahil hastaneler ile bunları işletmek üzere kurulmuş ruhsat sahibi durumundaki davalı şirketlerin bu zatın insafına terkedilmiş duruma düşmüş olduklarını, 2011 yılı Nisan ayında holding şirkete dahil hastanelerin aylık 20.000.000 TL üzerinde bulunan cirosu ile ve yabancı ortaklıktan gelen 140.000.000 USD’nin şirket kasasında bırakılarak müvekkili tarafından yabancı fonun atadığı kişilere teslim edilmek durumunda kalınan hastaneler grubuna takriben 6 ay sonra ödeme güçlüğü ve nakit sıkıntısı içerisine girdiğini, …bank A.Ş başta olmak üzere müvekkilinin kefaletinde kullanılan 50.000.000 USD seviyesindeki kredilerle 2012 yılını çıkartamayacak hale geldiğini, şirketlerin son derece ciddi ve ağır bir kötü yönetim altında olduğunu, Ağustos 2012’den Mart 2013’e kadar hiçbir tedarikçiye ödeme yapılmadığını, 160.000.000 TL seviyesindeki şirket gelirinin akıbetinin belirsiz olduğunu, yönetimin bu gelirlerin nerede kullanıldığı ve ne şekilde sarfedildiği hususunda hesap vermediğini, açıklanan nedenlerle ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile, davalı şirketlerin iflasa sürüklenmelerinin önüne geçilebilmesi ve elde kalan tüm aktiflerin ortadan kaldırılmasını önlemek ve içerisinde kamu kurumlarının da bulunduğu şirket alacaklarının menfaatlerini korumak bakımından TTK 630/2 maddesi uyarınca davalı şirketler yönetiminin içerisinde bulunduğu ağır ihmal ve kötü yönetim dikkate alınarak yönetim hakkının temsil ve yetkilerinin kaldırılmasına, şirketlere kayyım atanmasına, davanın kabulü ile davalı şirketlerin tek kişiden ibaret yönetiminin azline, atanacak kayyım marifetiyle alınacak acil tedbirleri müteakip hesap verecek ve denetlenebilecek bir yönetim organı teşkiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP : Davalılar vekili mahkememizin … esas sayılı dosyasında henüz tefrik edilmemişken verdiği cevap dilekçesinde özetle: Böyle bir davanın müvekkili şirketlere toplu şekilde açılmasının usulen mümkün olmadığını, her bir şirket hakkında ayrı dava açılması gerektiğini, davanın esasa girilmeksizin usulden reddi gerektiğini, esasa ilişkin olarak; davacının müvekkili şirketlerdeki pay oranının %74 olduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacı tarafından müvekkili şirketlere keşide edilen ihtarnamelerde ıslarla çoğunluk paya sahip olduğunu, buna rağmen mağdur oldukları algısını oluşturmaya çalıştıklarını, bu hususun gerçek dışı olduğunu, açıklanan nedenlerle; öncelikle usul itirazları dikkate alınarak davanın esasa girilmeksizin usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise davacı yana dava dilekçesindeki iddiaların dayanakları ile birlikte her bir davalı firma yönünden açıklattırılmasına, davanın usulden reddine karar verilmemesi halinde yapılacak yargılama neticesinde davacı yanın haksız ve hukuki maddi dayanaktan yoksun davasının reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yandan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava, davalı şirketin yönetimine tedbiren kayyım atanması ve yönetimin azline ilişkindir.
Dosyanın mahkememizin … E.sayılı dosyasından tefrik edilerek mahkememizin … E.sayılı dosyasına kaydedildiği ve yargılamasına bu esas üzerine devam olunmuştur.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, dosyadaki bilgi ve belgeler ve tüm dosya kapsamınca, davacı talebinin Anonim Şirket statüsünde olan davalı ……A.Ş’nin yönetimine tedbiren kayyım atanması ve mevcut yönetiminin azlini talep etmiş ise de talebi yerinde görülmemiş, davasının reddine karar verilmiştir.
Dava anonim şirkete karşı açılmış olup davacı tarafça yönetimin azli talep edilmiş ise de 6102 sayılı yasanın 407 ve devamı maddelerinde genel kurulun sahip olduğu yetkiler düzenlenmiş ve 6108 sayılı yasanın 408. maddesinde genel kurulun görev ve yetkileri başlığı ile düzenleme yapılmış ve bu maddenin 2-b maddesinde “Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları” şeklindeki düzenleme dikkate alındığında yönetim kurulunu görevden alma yetkisinin genel kurula ait olduğu ve yine 6102 sayılı yasanın 4/2.maddesindeki “Çeşitli hükümlerde öngörülmüş bulunan devredilemez görevler ve yetkiler saklı kalmak üzere genel kurula ait aşağıdaki görevler ve yetkiler devredilemez” şeklindeki düzenlemesi de dikkate alındığında bu yetkinin genel kurulun münhasır ve devredilemez bir yetkisi olduğu her tür şüpheden aridir.
6102 sayılı yasanın 359 ve devamı maddeleri arasında düzenlenmiş olan yönetim kuruluna ilişkin düzenlemeler dikkate alındığında yasanın 364.maddesindeki “Yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşme ile atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı halinde genel kurul kararı ile her zaman görevden alınabilirler….”şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında ve bu madde 408/2-b maddesi de göz önünde bulundurulduğunda, bu madde ile de yönetim kurulunun görevden alınmasının 2.kez münhasıran genel kurulun yetkisinde olduğunun yasa ile kararlaştırılmış olduğu, oysa davacının talebini mahkemeye yönelttiği, bu nedenle de mahkememizce bu yönde karar verilemeyeceği cihetiyle davasının reddine karar verilmiştir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.01.2019 tarih, 2017/3136 esas, 2019/338 karar sayılı içtihadındaki “…Dairemizin 2014/4548 esas, 2015/2472 karar, 24.02.2015 tarihli kararında da belirtildiği gibi, azil yetkisi 6102 sayılı TTK’nun anonim şirketlere ilişkin 364 ve 408 maddeleri gereği münhasıran genel kurula hasredilmiştir….somut olayda şirket olaylarının, yöneticilerin azli veya yetkilerinin sınırlandırılması amacıyla mahkemeye başvuru hakkı tanıyan bir hüküm bulunmamaktadır. Davacının yasal dayanaktan yoksun talebine karşın mahkemece, davanın tümden reddine karar vermek gerekirken, yönetim kurulunun yetkilerini sınırlandırır biçimde atanan kayyım ile yönetim kurulunun aynı anda görev yapmalarını sağlayacak temelde hüküm kurulması yerinde olmamış….bozulması gerekmiştir.” şeklindeki içtihadı mahkememizin görüşünü destekler mahiyette olup, bu nedenle de davacının davasının reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM
1-Davacının davasının reddine,
2-Harç peşin alındığından yeniden belirlenmesine yer olmadığına,
3-Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT üzerinden tespit edilen 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Karar kesinleşinceye kadar yapılacak giderlerin davacı gider avansından karşılanmasına, karar kesinleştikten sonra bakiye gider avansının istek halinde davacıya iadesine,

Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.

Başkan …
E-imza
Üye …
E-imza
Üye …
E-imza
Katip …
E-imza