Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/128 E. 2019/611 K. 24.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/128 Esas
KARAR NO : 2019/611

DAVA : Tanıma Ve Tenfiz
DAVA TARİHİ : 07/03/2019
KARAR TARİHİ : 24/06/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tanıma Ve Tenfiz davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili … ile davalı …Tic…. arasındaki tahkim yargılaması sonucu verilmiş olan yabancı hakem kararının 1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizine ilişkin Birleşmiş Milletler Konvansiyonu ve diğer sair mevzuat hükümleri uyarınca tenfizinin istenildiğini, ayrıca müvekkilinin Yabancı Hakem Kararının icra edilebilir hale gelene kadar Yabancı Hakem Kararında kesin ve nihai bir şekilde karara bağlanan alacağının tahsilini güvence altına almak amacıyla İİK 257 maddesi uyarınca ihtiyati haciz talep ettiklerini, müvekkili ile davalının 2009 yılında davacının ürünlerinin Türkiye’de davalı tarafından satılmasına ilişkin münhasır olmayan bir distribütörlük sözleşmesi akdettiklerini, söz konusu sözleşmenin 7 Ocak 2016 tarihli bir diğer sözleşme ile yenilendiğini, sözleşmelerin süresi boyunca müvekkilinin üzerine düşen bütün edimlerini yerine getirmiş olmasına rağmen davalı tarafın gerek ilk sözleşmenin, gerekse ikinci sözleşmenin yürürlükte olduğu sürede müvekkilinin çeşitli ihtarlarına rağmen almış olduğu ürünlerin bedellerini ödemediğini, davalının mevcut borçlarını ödememesi ve gelecek borçlarını da ödemeyeceğini beyan etmesi üzerine 11 Eylül 2017 tarihinde distribütörlük sözleşmesini haklı sebebe dayanarak derhal feshettiğini, bununla birlikte müvekkilinin sözleşmelerden doğan alacaklarının her birinin vade tarihinden itibaren işleyen %12’lik akdi faiz ile birlikte ödenmesini talep ettiğini, davalının talep edilen ödemeleri gerçekleştirmediğini, uyuşmazlığın dostane yollarla çözülmesinin mümkün olmadığının anlaşılması üzerine müvekkilinin tahkim şartı uyarınca 07.03.2018 tarihinde tahkim yargılamasını başlattığını, sözleşmeye uygun olarak söz konusu tahkim yargılamasının Danimarka’da tek hakem ile görüldüğünü, tek hakemin 12.11.2018 tarihli Yabancı Hakem Kararı ile taraflar arasındaki uyuşmazlığı kesin olarak karara bağladığını, DTK kurallarının 29.maddesinin 3.fkrasında Yabancı Hakem Kararının taraflar için bağlayıcı ve kesin olduğunu, tarafların söz konusu kararı derhal icra etme yükümlülüğü altında olduğunu, hakem kararının Kopenhag Danimarka’da verildiğini, gerek Danimarka’nın gerekse Türkiye’nin New York Konvansiyonu’na taraf olduğu da göz önüne alındığında iş bu tenfiz davasına New York Konvansiyon’unun uygulanacağına ilişkin herhangi bir şüphe olmadığını, yabancı hakem kararınının tenfiz edilmesi için gerekli bütün şartların taşındığını, açıklanan nedenlerle; müvekkilinin fazlaya dair hakları ile işlemeye devam eden faiz talep etme hakları saklı kalmak kaydıyla, takdiren teminat alınmaksızın ya da aynı durum gözetilerek uygun bir teminat karşılığında borçlu …’ın 369.056,03 Avro, 288.943,90 TL ve 455.000 Danimarka kronu tutarındaki ihtiyati haciz tarihi itibariyle Türk Lirası karşılığı olan 2.909.808,00 TL borcu ve masrafları karşılayacak şekilde menkul, gayrimenkul malları ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarına İİK 257. Hükümleri gereğince ihtiyati haciz konulmasına, Danimarka Tahkim Kurumu nezdinde görülmüş E-2728 sayılı tahkim yargılamasında verilen 12.11.2018 tarihli yabancı hakem kararının tamamının tenfizine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Müvekkili ile … arasında 7 Ocak 2016 tarihinde yeni bir distribütörlük sözleşmesi akdedildiğini, taraflar arasında yıllar içerisinde sözleşmenin konusu ile doğrudan ilgili olan, yahut işin ticari hayatın doğan akışına göre yürütülebilmesi için müvekkili tarafından üstlenilen bazı masraflar nedeniyle borç alacak durumu doğduğunu, distribütörlük ilişkisinin bölge sınırını taşan bazı ticari işlerin de külfetinin müvekkili üzerine doğmaya başladığını, bu esnada davacı şirketin bazı başka Türk şirketlerle irtibat içerisine girmeye başladığını, müvekkilinin üstlendiği borçlar, gönderilen mallardaki eksik ve hasarlar dolayısıyla ödeme planına karşı çeşitli takas/mahsup hallerinin ortaya çıktığından müstakil bir sulh sözleşmesi akdedildiğini, davacının 7 Mart 2018 tarihli tahkim talebi vasıtasıyla müvekkiline karşı bir tahkim davası ikame ettiğini, bu davada dava dilekçesi, davacı tarafından İngilizce dilinde sunulduğunu ve yargılama dilinin İngilizce olmasının gerektiği beyanının davacı tarafından ortaya konulduğunu, sonrasında tahkim sürecinin Danimarka dili olan Danca’ya çevrildiğini, davacının tahkim yargılamasında sunduğu hiçbir teyidi olmayan elle yazılmış alacak listesini kabul eden tek hakemin, müvekkilin 10 yıla yakın süren bir distribütörlük sözleşmesinin haksız feshi iddiasına karşılık olarak karar metnindeki 38.bölümünde “distribütörlük sözleşmesinin feshinin herhangi bir tazminata yol açmayacağı ve böyle bir tazminat kaynağı görülüyorsa açıkça deliller sunularak ortaya koyulması” gerektiğine kanaat getirildiğini, tek hakem tahkim kararına karşı müvekkili tarafından yapılan itiraza cevaben verilen ek karar kapsamında kararın net ve açık olduğunu söyleyerek yetindiklerini, başkaca bir açıklama yapmadıklarını, distribütörlük sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle müvekkilin hak ettiği tazminatın çeşitli kaynaklardan ve kararın içeriğinde davacının ikrarını içeren beyan alıntılarından da anlaşılacağı üzere yıllardır süregelen ticari ilişkinin devamı hatrına müvekkili tarafından iade inancıyla yapılan bazı borç üstlenmelerinini, yabancı para borcu üzerinden işletilen faizlerle birlikte Türkiye’de faaliyet gösteren davalı müvekkili bakımından oluşan haksız durum; takas/mahsup uygulaması ile neredeyse alacaklı durumda iken oldukça büyük bir meblağ ile borçlu konumuna düşmekle sonlandırıldığını, hal böyleyken davacı tarafın talep ettiği ihtiyati haciz önleminin şartlarının doğmadığını, tedbirin teminatsız verilmesi talebinin de hukuki dayanağının olmadığını, uyuşmazlık dayandırılan müstakil sulh sözleşmesinin herhangi bir tahkim şartı bulunmadığını, tahkim yargılamasının 11 Eylül 2017 tarihinde haksız yere feshedilen distribütörlük sözleşmesine değil, 6 Şubat 2018 tarihinde haksız şekilde feshedilen müstakil sulh sözleşmesine dayandırıldığını, uyuşmazlığın distribütörlük sözleşmesine dayandırıldığı varsayımda tahkim şartının geçersiz sayılması gerektiğini, New York Sözleşmesinin 4. Maddesinde yabancı hakem kararının tenfizinde mahkemeye sunulması gereken belgelerin ayrıntılı biçinde düzenlendiğini, dava dilekçesi ile birlikte yabancı hakem kararının aslını ya da aslının usulüne göre onaylanmış suretini ve tahkim anlaşmasının ya da tahkim şartının aslını yada usulüne uygun onaylanmış suretinin mahkemeye sunulmasının gerektiğini, yabancı hakem kararının Danca dilinde olan kararın aslının yahut yine Danco olan aynı kararın onaylı suretinin bu kararın Türkçe tercümesinin dosyaya sunulmasının gerektiğini, bu nedenle tercümenin tercümesi olan İngilizce dilinden Türkçe’ye tercümenin kabulünün mümkün olmadığını, söz konusu karara dair Danimarka mahkemelerinden alınan bir kesinleşme şerhi de bulunmadığını, bu nedenle davanın dava şartı yokluğudan reddinin gerektiğini, açıklanan nedenlerle; tahkim şartı yokluğu, geçersizliği, tenfiz engelleri, dava şartı yokluğu, kamu düzenine aykırılık gibi birçok sebepten ötürü eldeki tenfiz davasının ve ihtiyati haciz talebinin tümden ve başkaca incelemeye gerek kalmaksızın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava, yabancı hakem kararının tenfizi davasıdır.
Mahkememizce 29/03/2019 tarihinde ihtiyati haciz kararı verildiği ancak davacı tarafından 10 günlük süre içerisinde başvuru yapılmadığından ihtiyati haciz kararının kendiliğinden ortadan kalktığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki ihtilafın, davada yabancı hakem kararınının taraflar arasındaki hakem şartı veya hakem sözleşmesine dayalı olup olmadığı, kamu düzenine aykırı olup olmadığı, davalıya yabancı hakem önünde kendisini usulünce savunma hakkının tanınıp tanınmadığı, ve tenfiz şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı görülmüştür.
Davacı taraf dilekçesi, davalı savunmaları, yabancı hakem kararı ve tüm dosya ekleri uyarınca davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Açılan davanın yabancı hakem kararının tenfizine ilişkin olduğu, hakem kararının Danimarka’daki hakeme ilişkin olduğu, gerek Türkiye’nin gerekse Danimarka’nın 1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması Ve Tenfizine İlişkin Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nun tarafı olduğu göz önünde bulundurularak uygulanması gereken hukukun çok taraflı birleşmiş milletler anlaşması olan 1958 Tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması Ve Tenfizine İlişkin Birleşmiş Milletler Konvansiyonu olduğuna ve hüküm bulunmayan hallerde de Milletler Arası Özel Hukuk Ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğine kanaat getirilmiştir.
Taraflar arasındaki 07.01.2016 tarihli sözleşme aslı ve tasdikli tercumesi sunulmuş, davalının sözleşmedeki tahkim şartına ilişkin bir itirazının olmadığı, bunun yerine davalı tarafça sulh anlaşması olarak tabir edilen anlaşmada tahkim şartı olmadığını savunmuş ise de; davalının savunmalarına itibar edilmemiştir. Davalı tarafça sulh anlaşması olarak belirtilen ödeme planı, taraflar arasındaki 07.01.2016 tarihli sözleşmeden kaynaklı borcun tasfiyesine ilişkin olup 07.01.2016 tarihli tahkim şartını içeren sözleşmeyi ortadan kaldırmayan, taraflar arasındaki görüşmeler neticesinde oluşturulan bir ödeme planı olduğundan ve davacı tarafça da bu plana dayanılmamış olması nedeniyle sözleşmeden doğan tahkim hakkını kullanmış olması nedeniyle davalının bu minvaldeki beyanlarına itibar edilmemiştir.
Taraflar arasındaki distribütörlük sözleşmesi tahkim şartını içermekte olup, davacı tarafça 11.09.2017 tarihinde bu sözleşme feshedilmiş ve akabinde de bu sözleşmeden doğan hakkını kullanmak üzere 07.03.2018 tarihinde tahkime başvurmuştur. Tahkim şartı olan sözleşmeden kaynaklı alacak tahkime götürüldüğünden ve davalının sulh diye tabir ettiği sadece bir ödeme planı olan anlaşma içerisinde ayrıca tahkim şartını ortadan kaldırmadığı hususu da dikkate alındığında davalının tahkim şartı bulunmadığı savunmalarına itibar edilmemiştir.
Davalı tarafça distribütörlük sözleşmesinin tek imzalı ve davalı taraf kaşesini içermediği savunmasına da itibar edilmemiştir. Zira sözleşmenin geçersizliğine ilişkin bir delil sunmadığından ve bir an için bir geçerlilik şartı eksikliği olduğu kabul edilse bile, ki yoktur, davalının savunması M.K 2.maddesindeki dürüstlük kuralına, hakkın kötüye kullanılmasına da aykırılık oluşturacağından yerinde görülmemiştir.
Tahkim görüşmesinin, davacı vekilinin bürosunda yapıldığı davalı tarafça bilinmekte olup, buna göre de bu konuda itirazı var ise başta bu itirazını dile getirmesi gerekirken, bu yönde başta bir itirazının olmadığı ve bu durumun açıkça aleyhine sonuç doğurduğuna ilişkin savunmasını ispatlar bir delil sunamadığından keza baştan bildiği bu duruma itiraz etmemiş olmakla bilahare bunu dile getirmiş olmasının aynı zamanda M.K. 2.maddesi uyarınca dürüstlük kuralına da uymadığı cihetiyle bu yöndeki savunmasına da itibar edilmemiştir.
Davalı taraf, tahkim yargılamasına katılmış ve aktif olarak avukatla kendisini temsil ettirdiğinden savunma hakkının da kısıtlanmadığına ve duruşmanın Danca dilinde, çevirmenin de İngilizce dilinde yapılması huzuru ile kararlaştırılmış olup, Danca tercümesinde iki Türk avukatı ile bir yabancı avukatın da bulunduğundan davacının bu yöndeki savunmalarına da itibar edilmemiş, yine bu savunmasına ayrıca M.K 2.maddesi uyarınca değer verilmemiştir.
Davalı tarafın portföy tazminatına ilişkin savunmaları yönünden ise; tahkime başvuranın davacı olduğu ve davalının portföy tazminatının tahkim konusu olmadığı, bu nedenle davalının portföy tazminatına ilişkin 6102 sayılı TTK’nun 122/4.maddesinde öngörülen bu portföy tazminatından vazgeçilemeyeceğine ilişkin kamu düzenine aykırılık olarak dile getirdiği hususa ilişkin de savunması yerinde görülmemiş, bu yönden de mahkememizce resen dikkate alınacak bir kamu düzenine aykırılık hususu görülmediğinden davalının bu yöndeki savunmalarına da itibar edilmemiştir.
Tahkim sırasında sunulan belgelere ilişkin Türkçe’ye çevrilmesi yönündeki davalı talebi kabul edilmiş olduğundan, bu yönden de davalının tahkim sırasında savunma hakkının kısıtlanmadığına, aksine gerek iki Türk bir yabancı vekil sıfatıyla kendisini savunması ve gerekse belgelerin Türkçe’ye çevrilmesine dair talebinin kabul edilmiş olması nedeniyle tahkim yargılamasında davalıya azami oranda savunma hakkı tanındığına kanaat getirilmiştir.
Yukarıda sayılan tüm gerekçeler dikkate alındığında; 1958 Tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması Ve Tenfizine İlişkin Birleşmiş Milletler Konvansiyonu 4.maddesinde aranmış olduğu Yabancı Hakem Kararının Tenfizi için gerekli olan şartlardan tahkim şartını içeren sözleşmenin aslı, hakem kararının kesinleşmiş ve onanmış örneğinin sunulduğu, yine bu kararların Türkçe diline tercümesinin yapılmış olduğu ve şekil şartlarının yerine getirildiği, mahkememizce hakem kararlarına müdahale imkanı bulunmamakta olup, sadece kamu düzenine ilişkin kısımlarda tenfiz veya tanımanın reddini gerektirecek aykırılıklar halinde müdahale imkanı bulunmakta olduğundan ve mahkememizin bu dosyasında dava konusunun tahkimle görülmeyecek işlerden olmaması, aile hukuku veya taşınmaz hukukundan doğmaması, davalıya kendini usulünce, yeteri kadar savunma imkanı tanınmış olması hususları ile birlikte, kamu düzenine aykırılık oluşturacak şartların da bulunmadığına kanaat getirildiğinden talebin kabulüne karar verileceğine kanaat getirilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM
1-Davacının davasının kabulü ile, e-2728 no’lu 12.11.2018 tarihli yabancı hakem kararının tenfizine,
2-Harç peşin alındığından yeniden belirlenmesine yer olmadığına,
3-Davacının yaptığı 95,20 TL ilk masraf ve yargılama aşamasında yapılan 50,00 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 145,20 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği 2.725,00 TL vekalet ücreti takdirine, bunun davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgilisine iadesine,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.24/06/2019

Başkan …
E-İmza
Üye …
E-İmza
Üye …
E-İmza
Katip …
E-İmza