Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/527 E. 2020/156 K. 18.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/527 Esas
KARAR NO : 2020/156

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/12/2015
KARAR TARİHİ : 18/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Gazetesi’nin 23/02/2014 tarihli nüshasında, “…” başlığı ile yayınlanan ve 23/02/2014 tarihinde internet sitesinde “…’dan iftiraya suç duyurusu” başlığı ile yayınlanan yazıda yer alan bilgiler ve hakaret teşkil eden suçlamaların gerçek dışı, yanıltıcı, haksız, müvekkilinin manevi haklarına ve ticari itibarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğunu, hiçbir hak ve özgürlüğün sınırsız olamayacağını, özellikle gerçek dışı haberciliğin bu hak ve özgürlük kapsamında korunamayacağını, eleştiri hakkının ancak gerçek olgular üzerinden kullanılabileceğini, gerçek dışı olay ve iddiaların eleştirisinden bahsedilemeyeceğini belirterek hukuka aykırı ve müvekkilinin manevi haklarına tecavüz teşkil eden dava konusu yayınlar nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini ve karar örneğinin … Gazetesi ile birlikte trajı en yüksek iki ulusal gazetede ilanını talep etmiştir.

CEVAP: Davalılar Hürriyet, …, …, … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın müvekkilini hedef alan iftira ve yalan haberler yayınlar yaptığını, müvekkilinin bu durum nedeni ile yasal işlemler başlattığını, yine davacının takvim gazetesinde yayınladığı “…” ve ” …” yazıları nedeni ile manevi tazminat davası açtıklarını, yine aynı gazetede birden çok yazı nedeni ile açılan davalarının olduğunu, davacının müvekkilinin gazetesinin internet sitesindeki basın açıklaması dolayısıyla kişilik haklarına saldırıldığı nedenle açtığı davanın ve manevi tazminat talebinin ispata muhtaç olduğunu davayı konu olan olayın oluş biçim ve anlatılan olaylar da dikkate alındığından talep ettiği miktarın fazla olduğunu, bu sebeplerle davanın reddini, yapılan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dosyanın İstanbul … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 16/12/2016 tarih, … esas, … karar sayılı görevsizlik ilamının, İstanbul BAM … H.D. 26/04/2018 tarih,… esas, … karar sayılı ilamı ile uygun bulunması üzerine mahkememize tevzi edildiği anlaşıldı.
Davanın basın yoluyla kişilik haklarının ihlaline dayalı olarak açılan manevi tazminat davası olduğu görüldü.
Davacı taraf, davalılara ait olan … Gazetesi’nin 23/02/2014 tarihli nüshasında, “…” başlığı ile yayınlanan ve 23/02/2014 tarihinde internet sitesinde “…’dan iftiraya suç duyurusu” başlığı ile yayınlanan yazıda yer alan bilgiler ve hakaret teşkil eden suçlamaların gerçek dışı, yanıltıcı, haksız, müvekkilinin manevi haklarına ve ticari itibarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğunu belirterek manevi haklarına tecavüz edildiğini ileri sürmüş olup,
Davalı taraf ta, davacı tarafın kendisine ait gazetelerde müvekkilini hedef alan iftira ve yalan haberler yayınlar yaptığını, müvekkilinin bu durum nedeni ile yasal işlemler başlattığını, yine davacının takvim gazetesinde yayınladığı “…” ve “…” yazıları nedeni ile manevi tazminat davası açtıklarını, yine aynı gazetede birden çok yazı nedeni ile açılan davalarının olduğunu, davacının müvekkilinin gazetesinde ve internet sitesinde bu hususlara ilişkin açıklama yapıp, bu haberler ile ilgili suç duyurusunda bulunacağına belirttiğini, bu hususun manevi tazminatı gerektirecek boyutta olmadığını ileri sürmüştür.
Davada uyuşmazlığın; davalılar tarafından yapılan yayınlar ile davacıların kişilik haklarının ihlal edilip edilmediği, yapılan yayınların basın özgürlüğü içerisinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Dava dilekçesinde davalı olup, yargılama esnasında feragat edilen davalılar … A.Ş. Ve … yönünden tefrik kararı verilmiş, dosyanın bu davalılar yönünden tefrik edilip mahkememizin … esasına kaydedildiği ve bu dosya üzerinden feragat dolayısıyla davanın reddine dair karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü; genel olarak haber, fikir ve düşüncelerin basılmış eserler yoluyla, serbest olarak açıklama ve yayma özgürlüğü olarak tanımlanabilir. Evrensel düzeyde bir hak, aynı zamanda ifade özgürlüğünün de bir parçası niteliğindedir. Basın özgürlüğü önemine atfen, Anayasamız içeriğinde de kendisine yer bulmuştur. Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1 ve 3. maddelerinde düzenlenmiş, basının özgürce yayın yapmasının sağlanması amaçlanmıştır.Anayasanın 26/2 fırkası “Basın hürriyetlerinin kullanılmasının, başkalarının şöhret veya haklarının özel aile hayatlarının korunması amaçlarıyla sınırlandırılabileceği” öngörülmüştür. Değişik fikir ve düşünceler, değer ve inançlar yasal sınırları içinde eleştirilebilir, hatta kınanabilir ancak eleştiri ve kınama yasa ve toplumca doğru yönde kabul edilen ahlak kuralları içinde uygar bir tutum içinde yapılabilmeli ancak hukuki uygunluk hallerini de gözetmelidir. Anayasa’nın 28. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca basın özgürlüğünün sınırlanmasında ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin hükümler uygulanır. Bu anlamda basın özgürlüğü, ifade özgürlüğünün farklı bir görünümü olarak karşımıza çıkar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve Anayasa Mahkemesine göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan olup, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Bununla birlikte, her özgürlükte olduğu gibi basın özgürlüğününde belli sınırları bulunmaktadır. Anayasa’nın 17. Maddesine bakıldığında, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara üçüncü kişilerin saldırılarını önlemesi gerekmektedir. Söz konusu özgürlük ve haklar arasında bir denge kurulması gerekmekte, denge kurulurken ise Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında hakkın özüne dokunulmamalı, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve sınırlama amacı ile aracı arasındaki ölçü gözetilmelidir. İşbu kapsamda, yayında kamu yararı bulunmasına, kamusal yarara dair bir tartışmaya katkı sağlamasına, toplumsal ilginin varlığına ve konunun güncel olmasına, haber veya makalenin konusu ile yayımlanma şartlarına, bunlarda kullanılan ifadelerin türüne, yayının içeriğine, şekli ve sonuçlarına, habere yönelik kısıtlamaların niteliğine ve kapsamına, haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiğine, hedef alınan kişinin kim olduğuna ve tanınırlık derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışlarına dikkat edilmelidir.
Dava konusu olan ve manevi tazminata esas olarak gösterilen yazı içeriği “Sahipliği konusu 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana “havuz” kelimesiyle birlikte sıkça gündeme gelmekte olan … isimli gazetenin müvekkilim Sayın … ile ilgili iftira ve yalana dayalı çirkin yayınları artarak devam etmektedir. Müvekkilim bugüne kadar bu karalama kampanyasını sabırla karşılayarak cevap vermemiştir. Ancak müvekkilimin sessiz duruşunu yanlış değerlendiren Sabah gazetesinin ortalıkta gözükmeyen sahibi ve yönetimi, tetikçileri aracılığıyla ahlak sınırlarını zorlamaktadır. Müvekkilim hakkındaki bu süreç halen yolsuzlukları nedeniyle yurtdışında kaçak yaşamakta olan Cem Uzan’ın bundan 13 yıl önceki bir iftirasıyla başlamıştır. Geçen bu süre içinde ise müvekkilim aynı konuyla ilgili davalarda yedi ayrı mahkemede yedi kez beraat etmiştir. Buna rağmen… isimli şahsa yazdırılan yazıyla Yargıtay süreci etkilenmeye çalışılmaktadır. Pazartesi günü bu yazıda imzası bulunan şahıs hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı, … yönetimi hakkında yasal yollara başvuracağımızı kamuoyuna duyururuz.” şeklinde olup, mahkememizce detaylı olarak değerlendirilmiştir.
Somut olayda, davalılar tarafından yapılan yayınların, davacı şirket tarafından kişilik haklarına saldırı olarak nitelenen ve dava dilekçesinde belirtilen ifadelerin, kişilik haklarını zedeler nitelikte bir beyan veya içerik olmadığı, ifadelerin değer yargılarını açıklar özellikte olduğu, maddi vakıaya yer verilirken kaba, incitici, aşağılayıcı veya küçük düşürücü bir dil kullanılmadığı, yayında, davacının kişilik değerleri hedef alınmaksızın, davacı tarafından yapılan haberlerin belirtilip, bu haberler dolayısıyla suç duyurusunda bulunulacağının belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda belirtilmelidir ki basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen, var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamak durumundadır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulamaz. Gazetecilik tekniğinin gereği olarak bir olayın haber haline getirilip okuyucunun ilgisini çekecek nitelikte verilmesi için başlığın çarpıcı nitelikte ifadelerinde kullanılabileceği hususu da dikkate alındığında, dava konusu yayının bütünü itibarıyla (davalılardan … tarafından açılmış olan- mahkememiz dosyasına da temin edilen manevi tazminat davaları ve bu davalarda verilen kabul – kısmen kabul şeklindeki mahkeme kararları da gözetilerek) görünür gerçekliğe uygun, basının haber verme, toplumun haber alma hakkı kapsamında kalıp davacıların kişilik hakkına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak, davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
1-Davanın reddine,
2-Alınması gerekli 54,40 TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 1.707,75 TL den mahsubu ile, fazla alınmış olan 1.653,35 TL nin karar kesinleştikten sonra istek halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı … ‘ın gider avansından posta ve tebligat ücretinde kullanılan 50,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalılar … ve … kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/3 maddesi de gözetilerek 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara ödenmesine,
6-Taraflarca dava açılırken yatırılan gider avansından, kullanılan veya kullanılacak olanların mahsubu ile kalan bakiyenin karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi.

Katip …

Hakim …
¸