Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/4 E. 2021/243 K. 30.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/4 Esas
KARAR NO:2021/243

DAVA:Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:02/01/2018
KARAR TARİHİ:30/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’e … Araştırma ve Uygulama Hastanesi tarafından 27/12/2004 tarihinde tremor, epilepsi, hafif derecede mental retardasyon tanısı ile %78,4 oranında çalışma gücü kaybı ve sağlık kurulu raporu (özürlüler için) verildiğini, müvekkilinin aynı zamanda şeker hastası olduğunu, bu nedenlerle … Sulh Hukuk Mahkemesinin … esas ve … karar numaralı, 24/10/2017 tarihli ilamı ile …’e …’in vasi olarak tayin edildiğini, …. Sulh Hukuk Mahkemesinin 13/12/2017 tarih,… esas ve … ek karar ile …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takibine konu borç nedeniyle kısıtlı borçlu … adına ilgili mahkemesinde menfi tespit vs. davalarını açabilmesi ve gerektiğinde anılan davalar nedeniyle avukata vekaletname verebilmesi için vasi …’e izin ve yetki verildiğini, senetlerin düzenlenme tarihinin 07/09/2014 olduğu, bu tarihin pazara geldiğini, bu nedenle geçersiz olduğunu, müvekkilini arkadaşı ile tanıtım yapmak için devre mülklerin bulunduğu yere götürdüklerini, sabaha kadar araç yok diye tutulduklarını, alkol ikram edildiğini, senetlerin imzalanması için baskı oluşturulduğunu, iradeyi sakatlayan nedenlerin mevcut olduğunu belirterek davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı tarafından cevap dilekçesi sunulmadığı görüldü.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Dava dilekçesi sair tüm evraklar hep birlikte incelenmiştir.
Davalı tarafından, davacı aleyhine davacı tarafın keşidecisi olduğu muhtelif vade tarihli ve bedelli toplam 40 adet bono dayanak yapılmak suretiyle …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile 12.483,00 TL asıl alacak, 1.055,40 TL işlemiş faiz ve 37,45 komisyon ücreti olmak üzere toplam 13.575,85 TL üzerinden 27/05/2016 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapılmıştır, takibe davacı tarafından itiraz edilmesi üzerine … İcra Hukuk M ahkemesinin … Esas, … karar ve 22 /06 /2017 tarihli karar ile borca itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili, bonolardaki imzanın sahteliğini ileri sürmemiş, müvekkilinin yaşlı ve hasta olmasından dolayı ehliyetsizlik ve baskı altında bonolara imza attığını, yaşlılığından ve hastalığından faydalanılarak ve baskı kurularak, alkol ikramı ile kandırılarak imzalatılmış olduğunu, bonoların bedelsiz olup müvekkilinin davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığını beyanla, bu suretle ehliyetsizlik, hile ve hataya ayrıca bedelsizlik iddiasına dayanmış olduğu görülmüştür.
Davacının yargılama öncesinde, … Sulh Hukuk Mahkemesinin … Esas, … karar, 24/10/2017 tarihli karar ile; … Devlet Hastanesinin 21/09/2017 tarih … sayılı raporunda davacının akli melekelerinin makul bir yaşamı sürdürmesi için yeterli olmayacağı, kendi işlerini göremeyeceğinden bahisle kendisine vasi tayininin gerektiği görüşü esas alınarak vesayet altına alındığı, vasi olarak kuzeni …’in atandığı, işbu davanın da aynı mahkemenin ek kararı ile verilen izin çerçevesinde açıldığı anlaşılmıştır.
Bir davada 11.04.1990 tarih, 1990/1-152-236 sayılı Hukuk Genel Kurul kararında da belirtildiği üzere birden ziyade hukuksal sebebe dayanılması olanaklıdır. Bu halde, mahkemece, önem sırası dikkate alınmak suretiyle her bir hukuki sebep yönünden araştırma yapılması zorunludur.
EHLİYETSİZLİK HUKUKSAL NEDENİ YÖNÜNDEN;
Ehliyetsizlik iddiası kamu düzeni ile ilgilidir. Davada, icra takibine konu edilen 40 adet bononun tanzim tarihinde davacının ehliyetsizliği iddia edildiğine göre ehliyetsizlik iddiasının re’sen dikkate alınması ve incelenmesi gerekir. Yapılacak inceleme sonunda davacının ehliyetli olduğunun saptanması halinde ise, davada dayanılan diğer hukuki sebepler yönünden gerekli araştırma yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
TMK’nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu kapsamda; mahkememizce davacının menfi tespit talebine konu 40 adet bononun imzalandığı dolayısı ile tanzim tarihi olan 07/09/2014 tarihi itibariyle davacının fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti için dosya Adli tıp Kurumu’na gönderilmiş olup, Adli Tıp Kurumu … İhtisas Dairesinin 27/05/2020 tarih, … karar numaralı raporunda özetle; ” Yukarıda sıralanmış tıbbi belgeler ile adli tahkikat dosyasında belirlenen ve adli tıbbi yorumlamayı ilgilendiren hususların değerlendirilmesinden; görülmekte olan menfi tespit (ticari satımdan kaynaklanan) davası nedeniyle, ‘dava konusu 07.09.2014 tanzim tarihli senetleri imzaladığı sırada fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı, davaya konu eylem ve işlemlerinin hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça kendi işlemleri ile borç altına girmesinin mümkün olup olmadığı’ sorulan Muzaffer oğlu, 1977 doğumlu …’in Kurulumuzca 05.02.2020 tarihinde yapılan muayenesi sonucunda elde edilen bilgi ve bulguların yorumlanmasından, hâlihazırda fiili ehliyetini müessir ve kişide şuur ve harekât serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı veya zekâ geriliği tespit edilmediği, dava dosyasının tetkikinde işlem tarihinde herhangi bir akli arıza içinde olduğuna delalet edecek tıbbi bir belge ve bulguya da rastlanmadığı, kişinin işlem tarihinde menfaatlerini müdrik ve telkinlere mukavim olabileceği, kendi hür iradesi istikametinde serbest olarak eylem ve işlemlere girişebileceği tıbbi kanaatine varıldığı, bu duruma göre …’in 07.09.2014 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğu oy birliği ile mütalaa olunur.” şeklinde görüş bildirildiği, rapora karşı davacı vekili tarafından itiraz edildiği, rapor düzenlenirken dosya kapsamında bulunan ve davacı vekili tarafından rapora itiraza dayanak yapılan tüm hastane kayıt, tanı ve tedavi kayıtlarına yer verilmiş ve bu hususların da tek tek değerlendirilmiş olması sebebiyle rapor denetime elverişli bulunmuş ve davacı vekilinin rapora itirazı yerinde görülmeyip reddine karar verilmiştir. Bu hali ile söz konusu rapor gözetildiğinde ehliyetsizlik iddiasına itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.
HİLE VE HATA HUKUKSAL NEDENİ YÖNÜNDEN;
Davacı vekili tarafından, müvekkiline alkol ikram edilerek iradesinin sakatlandığı ve bu suretle takibe dayanak bonoların imzalandığı iddia edilmiştir.
Dava dilekçesinde bahsedilen hile (aldatma) ve hata her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Bu nedenle hile-hata iddiaları bakımından tanık dinlenmesi mümkün olup, somut olayda bono tanzim tarihine göre hilenin veya hatanın öğrenildiği andan itibaren yasal 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde (TBK 39. madde) davanın açılması gerekmektedir.
Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. İç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK’nin 35. (BK’nin 25.) ve TMK’nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK’nin 35. (BK’nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Diğer taraftan, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile (aldatma) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Bu kapsamda; davacı vekili tarafından bir tanık bildirilmiş olup, bildirilen tanığın mahal mahkemesince beyanının alınması hususunda mahal mahkemesine talimat yazılmış, talimat mahkemesince, tanığın adresten taşındığından bahisle tebligat evrakının iade edildiğinin bildirilmesi ile talimat evrakının mahkememize bila ikmal iade edildiği, davacı vekilinin 30/03/2021 tarihli celsedeki beyanında, tanığın yurt dışına taşınmış olması sebebiyle söz konusu tanığı dinletmekten vazgeçtiklerini bildirdiği, bu hali ile hata ve hile iddiasını ispata elverişli herhangi başka bir delil de bulunmadığı anlaşılmakla; hata ve hile iddiasına da itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.
BEDELSİZLİK İDDİASI YÖNÜNDEN;
Keşideci davacı tarafından, hukuki ilişkiden mücerret olan bonolardaki imzalar inkâr edilmemiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun … sayılı kararında öngörüldüğü üzere açığa imzalanarak verilen boş senedin bedelsiz olduğu veya aradaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının yazılı delille kanıtlanması gerektiği belirtilmiştir. Somut olaya bu karar ışığında bakıldığında; davacı tarafından davaya konu bonoların bedelsiz olduğu ileri sürüldüğünden ispat yükü davacıya düşmekte olup, davacı keşideci tarafından imzalanan senetlerin bedelsiz olduğu yönünde HMK 200 md.si anlamında dosya kapsamında delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda ayrıntılı olarak izah edilen ve davacı tarafından menfi tespit talebine dayanak yapılan tüm hukuki sebepler yönünden ispat edilemeyen davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere;
1-İspatlanamayan davanın REDDİNE,
2-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 59,30 TL ilam harcının peşin yatan 213,18 TL’den düşümü ile 153,88 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 30/03/2021

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza