Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/364 E. 2019/926 K. 14.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/364 Esas
KARAR NO : 2019/926

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/04/2018
KARAR TARİHİ : 14/10/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili…’nin 12.10.2011 tarihinde esasen davalı … tarafından …’e kurdurulan, tek müşterisi … olan ve …’a alışılmışın dışında İnsan Kaynakları, bordrolama ve finansman desteği sağlamış olan bir kuruluş olduğunu, davalı … Şti’nin alkollü içkilerin satış ve pazarlamasını yaptığını, müvekkili şirketin davalı … tarafından Türkiye’deki faaliyetlerinin başlangıcında personel sayısının belirli bir rakamda tutulmak istenilmesi sebebiyle 2011 tarihinde şirket sahibi …’e kurdurulduğunu, bu kurulum öncesinde davalı … çalışanları hali hazırda davalı ile çalışmakta olan ve yine …’e ait…Şti bünyesinde görülmekte olup 18.10.2011 tarihinde ilan edilmiş olan müvekkili şirket ile davalı arasında 15.11.2011 tarihinde sözleşme imzalandığını ve daha önce müvekkili şirketle bağlı şirket konumunda olan …Şti tarafından … için istihdam edilen tüm personelin yeni kurulan müvekkili… firmasına devredildiğini,… ile … arasında akdedilen 15.11.2011 tarihli personel hizmetleri sözleşmesi uyarınca… tarafından … personelinin istihdamının sağlanacağını, personelin ilgili kanuni yükümlülüklerinin yerine getirileceğini, işçi hak edişlerine dair tüm ödemelerin… tarafından gerçekleştirileceğini ve yapılan bu işlemlerin bir hizmet bedeli olarak …’a fatura edileceğini, her ne kadar… iş veren olarak görünse de…’nin işçi yönetimi, işe alım ve işten çıkarma başta olmak üzere istihdam ettiği personel üzerinde söz hakkı bulunmadığını, tüm bu işlemlerin … tarafından yürütüldüğünü ve bu konuda…’ye işlem talimatı verdiğini, taraflar arasında yapılan 09.05.2017 tarihli toplantıya kadar …’nin operasyona dahil edilmediği gibi,…’den bu yönde bir talepte de bulunulmadığını, yine tüm çalışma dönemi içerisinde … tarafından … aleyhinde bir şikayette de bulunulmadığını, 09.05.2017 tarihli toplantı sonrasında ise yine tüm sevk ve idarenin …’da olmak üzere…’den işlemlerin operasyon kısımlarına da dahil olunması ve hatta bunun için ilave eleman istihdamı yapılmasını talep ettiğini, davalı yanca organize edilen 4 Aralık 2017 tarihli toplantıda müvekkiline sözleşmenin feshini gerektirecek haklı herhangi bir sebep bulunmamasına rağmen 15 Kasım 2011 tarihli hizmet sözleşmesinin feshedileceğinin söylendiğini ve davalı … tarafından bu doğrultuda sulh çalışmalarının yapılacağının bildirildiğini, davalı tarafından karşılıklı sulh adı altında tekliflerde bulunulduğunu, müvekkili şirketten hukuka aykırı ve ağır bir takım taahhütlerin talep edildiğini, sözleşmeye ve mevzuata dayalı pek çok haktan feragat edilmesinin istenildiğini ve neticede adil bir anlaşma teklifinde bulunulmadığını, davalı şirket tarafından müvekkilinin sözde teklifler ile oyalanmakta olduğu sırada 23.02.2018 tarihinde … için çalışmakta olan tüm personelin bir araya toplanması ile çalışanlarının topluca istifa ettirildiğini ve … tarafından müvekkili şirkete fesih bildiriminde bulunulduğunu, büyük bir çoğunluğu İstanbul dışında görev yapan personelin tamamının aynı gün, aynı noterlik eliyle dışarıdan hazırlanan işlem olarak seri ihtarnameler ile istifa etmesi, yine davalı tarafından devam eden seri bir ihtarname ile fesih bildiriminde bulunulması, davacının sevk ve idaresindeki personelin bu istifalarının davacı eli ile yapıldığını gösterdiğini, sonradan edinilen bilgiye göre … 21 Şubat 2018 tarihinde tüm çalışanların İstanbul Beşiktaş Balmumcu’da bulunan Conrad İstanbul Bosphorus otelde konaklatılmak suretiyle bir araya toplandığını ve tüm işlemlerin bu süre zarfında gerçekleştirildiğini, yapılan bu haksız fesih ve eylemler çerçevesinde müvekkili şirket tarafından davalıya… Noterliği’nin 05.03.2018 tarih ve…yevmiye sayılı ihtarnamesinin keşide edilerek taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi çerçevesinde müvekkili lehine taahhüt etmiş olan taleplerin bildirildiğini, ancak davalı tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığını, bununla birlikte davalının keşide etmiş olduğu … Noterliği 15.03.2018 tarih ve … sayılı ihtarnamesi uyarınca personelin icap-kabul şeklinde işe alındığının bildirildiğini ve bu şekilde istifa eden personelin davalı … ile iş akdi imzalattırıldığının öğrenildiğini, davalı tarafından personellerin istifa ettirilmesi ve sözleşmenin feshedilmesi sebebiyle bir takım ihtarnamelerin çekilmek zorunda kalındığını, keşide edilen ihtarnameler toplamının 6.715,52 TL olduğunu, açıklanan nedenlerle; fazlaya ilişkin alacak ve hakların saklı kalmak kaydıyla davalı şirketten alacağın şimdilik 1.603.046,28 TL tutarın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi oranı ile birlikte davalı şirketten tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yanda bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Taraflar arasında 15/11/2011 tarihinde imzalanmış olan Personel Hizmetleri Sözleşmesi çerçevesinde davacı şirket müvekkili şirket ürünlerinin pazarlama hizmetlerinin yürütülmesi ve sahada tanıtımı için müvekkil şirkete insan kaynakları hizmeti vermekte ve personel sağlamakta olduğunu, müvekkil şirket ile davacı tarafın birbirinden tamamen ayrı ve bağımsız iki şirket olup aralarında iddiia edildiği gibi hiçbir hukuki ve organik bağ ve ilişki bulunmadığını, dava dilekçesinde … adlı kişiye şirket kurdurulduğu yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını, Hizmet Sözleşmesinden açıkça görüleceği üzere, Hizmet Sözleşmesinin hiçbir hükmü, davacının başka müşteriler bulmasını ve bunlara da hizmet vermesini yasaklamayan ve tarafların özgür iradeleri ile imzalanmış standart bir sözleşme olduğunu, müvekkil Şirketin asıl işveren konumunda olduğunu, böylece çalışanların kıdem tazminatı ve benzeri alacakları doğması halinde müvekkili şirketin bunu üstlendiğini, söz konusu personel sağlamaya yönelik Sözleşme çerçevesinde, …’ın bu çalışanlara ödenecek olan tüm ödemeleri finanse ettiğini, davacının ise bordrolama hizmeti verdiğini, bunun karşılığında davacı işçilik ödemelerinin üzerine hizmet bedeli aldığını, ayrıca bu tür personel sağlama ilişkileri her zaman bu şekilde yürütüldüğünü, davacının iddia ettiği gibi alışılmışın dışında bir ilişki kurulmadığını, müvekkili şirketçe yapılan feshin temelinde…’in kusurlu davranışı bulunduğu yönünde müvekkili şirketin bir beyanı da olmadığını, Hizmet Sözleşmesi’nin 8. maddesi’ne dayalı olarak haklı, yasal ve tek taraflı bir fesih gerçekleştirildiğini, bu itibarla davacının feshin haksız olduğu yönündeki iddiasının doğru olmayıp, fesih tamamen taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olarak gerçekleştirildiğini, iddia edildiği gibi çalışanların topluca istifa ettirilmiş olması ve istifaların müvekkili şirketin hâkimiyeti altında yapılmış olduğunun gerçeği yansıtmadığını, davalı müvekkili için çalışmış olan çalışanlar birçok kez müvekkil şirket bünyesinde çalışmak istediklerini sözlü olarak dile getirdiklerini, bu bilgiler müvekkili şirket tarafından memnuniyet ile karşılandığını ve çalışanlar kendi kararları ile müvekkil şirkete yazılı olarak icaba davet niteliğinde iş başvuruları yaptıklarını, taraflar arasında “hâkim şirket – bağlı şirket” ilişkisi kesinlikle bulunmadığını, açıklanan nedenlerle; işbu mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun talepleri içeren davanın reddine, yargılama giderleri ile karşı vekâlet ücretinin davacının üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE :
Mahkememizce tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi heyeti 13/05/2019 tarihinde sundukları raporda;
“Davacı… Şii’nin davalı Şti ile yapmış olduğu “Personel Hizmet Sözleşmesi’nin haksız feshedildiği gerekçesi ile uğradığı ve uğrayacağı zararlara ilişkin talepleri ile ilgili olarak;
1-Davacı, hakimiyetin kötüye kullanılarak hizmet bedeli oranının %10’dan %8,75’e düşürülmesi sebebiyle % 1,25 oranına denk hizmet bedeli tutarında zarar’a uğratıldığını, şimdilik 208.000,00 TL’lik bir alacağının olduğunu iddia etmiştir. Davacının bu talebinin yerinde olmadığı anlaşılmakla birlikte, Sayın Mahkememin talebin yerinde olduğu yönünde hüküm kurması halinde değerlendirmeye esas tutarın 208.000,00 TL olduğu,
2-Davacı taraf, davalı tarafından ödenmeyen %5 oranındaki SGK teşviklerinden dolayı şimdilik 538.000,00 TL zarara uğratıldığını iddia etmiştir.
Taraflar arasında akdedilen Sözleşmede hizmet bedeline esas matrahın tespitinde SGK 5 puanlık teşvikin dahil olup olmayacağına ilişkin bir düzenlemenin olmadığı, 2013 Aralık ayına kadar SGK teşvik primi dahil hesaplanan matrahın yapılan görüşmelerle 2014 Ocak ayından sonra dahil edilmeden matrahın belirlendiği görülmüş olup, söz konusu işlemde davacının zararına ilişkin bir husus tespit edilmemiş olup, Sayın Mahkemenin aksi yönde hüküm kurması halinde değerlendirmeye esas hesaplama 484.825,20 TL olduğu.
3-Davacı, teşvik priminin Sözleşmenin haksız feshi sonrası %5 oranındaki SGK teşvik kazancından ileriye dönük olarak mahrum kalınan şimdilik 10.000,00 TL zararın olduğu iddia edilmiştir.
Ancak davalı taraf, bu fesih ihbar süresine riayet ederek sözleşmeyi feshettiğinden, sözleşmenin haksız olarak feshedilmesinden dolayısıyla da ileriye dönük mahrum kalınacak kazanç kaybından sözedilemeyecektir. Bir an için sözleşmenin haksız olarak feshedilmiş olduğu kabul edilse dahi mahrum kalınacak kazan kaybının fesih ihbar süresi olan iki ay ile sınırlı olarak istenebilmesinin kabulü gerekir.
Davacının 5 puanlık SGK teşvikinden yararlanması gerektiği yönünde hüküm kurulması halinde fesihten sonra kazanç kaybı olduğu belirlenen donem İçin hesaplanan teşvik tutarının 25.947,6 TL olduğu,
Davacı, şimdiye kadar tüm yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren müvekkilinin sözleşmenin haksız şekilde feshinden dolayı ileriye doğru uğramış olduğu şimdilik 540.000,00 TL kazanç kaybını talep etmektedir.
Ancak davalı taraf, bu fesih ihbar süresine riayet ederek sözleşmeyi feshettiğinden, sözleşmenin haksız olarak feshedilmesinden dolayısıyla da ileriye dönük mahrum kalınacak kazanç kaybından sözedilemeyecektir. Bir an için sözleşmenin haksız olarak feshedilmiş olduğu kabui edilse dahi mahrum kalınacak kazan kaybının 88.459,34 TL olarak hesaplanabileceği,
5-Davacı, haksız fesih sebebiyle şimdilik 300.000,00 TL denkleştirme tazminat talebine hak kazanıldığı iddia edilmiştir.
Somııt olayda, davacının herhangi bir kusuru olmaksızın, acentelik sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle davacının hem kendi hem de davalı yararına oluşturduğu müşteri (somut olayda davacı tarafından bulunarak davalıya kazandırılan işçi,) portföyünden, sözleşmenin sona erdirildiği tarihten itibaren davacının istifade edemeyeceği, müşteri portföyünden sadece davalının istifade edebileceği görülmekle davacının davalıdan denkleştirme (müşteri -portföy- tazminatı) isteme hakkının bulunduğu, talep edilebilecek portföy tazminatının 240.933,70 TL olarak hesaplandığı,
6-Davacı, haksız fesih sebebiyle yapılan hukuki harcamalar karşılığı 6.715,52 TL’njtı ve … Noterliğinden gönderilen 05.03.2018 tarih ve… yevmiye numaralı ihtarname bedeli olan 330,76 TL’nitı tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.
Ancak, davalının yapmış olduğu fesih bildiriminin haksız olduğu değerlendirilmeyeceğinden anılan masrafların talep edilemeyeceği, hususlarında görüş ve kanaatlerini bildirmişlerdir.
Dava; davacının taraflar arasındaki sözleşmeye atfen davalıdan hizmet bedeli oranının düşürülmesinden kaynaklı 208.000,00-TL, hak edilmiş olan SGK tevşiklerinden kaynaklanan 538.000,00-TL, ileriye dönük SGK teşviklerinden kaynaklanan 10.000,00-TL, mahrum kalınan kazançtan kaynaklanan 540.000,00-TL, denkleştirme tazminatı olarak 300.000,00-TL, fesih dolayısıyla yapılan harcamaların bedeli 6.715,52-TL, davalıya gönderilen ihtarname bedeli 330,76-TL olmak üzere toplam 1.603.046,28-TL alacağın dava tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan tahsiline ilişkin alacak davasıdır.
Taraflar arasındaki ihtilafın; davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin haklı olarak feshedilip edilmediği, taraflar arasındaki sözleşmenini hukuki nitelendirmesinin ne olduğu, bu meyanda sözleşmenin davalının-davacı üzerine hakimiyet sağlayan, davacıyı bağlı şirket konumuna getiren sözleşme olup olmadığı, yine taraflar arasındaki çalışma şekli ve sözleşme itibariyle davacı yönünden bu sözleşmenin komisyoncu acentelik sözleşmesi olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği, iş hukuku yönünden taraflar arasındaki ilişkinin asıl işveren / alt işveren ilişkisi olup olmadığı, olsa bile hakim şirket / bağlı şirket hükmünde olup olmadığı, bu durumda da davacının davalıdan sözleşme ve belirtilen nitelendirmeler çerçevesinde hakimiyetin kötüye kullanılmasından bahisle hizmet bedeli oranının düşürülmesinden kaynaklanan alacak, ödenmeyen SGK teşviği alacağı, ileriye dönük SGK teşviği alacağı, mahrum kalınan kar alacağı, denkleştirme tazminatı ve fesih nedeniyle uğranıldığı iddia edilen masrafların davalıdan talep edilip edilemeyeceği, edilecek ise her bir kalem için ne kadar talep edilebileceği, davacı ile davalı arasındak ilişkinin asıl-alt işveren ilişkisi olup olmadığı, davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği, davalının sözleşmenin 8.maddesi uyarınca sözleşmeyi feshetmesinin haksız fesih sayılıp sayılamayacağı, SGK teşviklerinin davacıya mı yoksa davalıya mı ait olduğu, 6102.sayılı yasanın 195/1-b maddesindeki sözleşeden kastın hangi tür sözleşme olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilmediği noktalarında toplandığı görülmüştür.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, dosyadaki bilgi ve belgeler, alınan detaylı gerekçeli ve dosya kapsamı ile uyumlu olması nedeni ile itibar edilen bilirkişi raporu uyarınca davacının davasının kısmen kabulü ile portföy tazminatına ilişkin olarak 240.933,70 TL’nin davalıdan dava tarihinden itibarin alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmiştir.
Öncelikle çözülmesi gereken hususun taraflar arasındaki ilişkinin ne olduğudur, tüm dosya kapsamınca davalı ile davacı arasındaki ilişkinin hizmet sözleşmesi değil, 6102 SY’nın 102 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan acentelik sözleşmesi olduğu, aralarındaki ilişkinin de acentelik ilişkisi olduğuna kanaat getirilmiştir. Her ne kadar davalı tarafça taraflar arasındaki ilişkinin 6102 SY’nın 195/1-b maddesi uyarınca hakim ve bağlı şirket olduğu belirtilmiş ise de bu yöndeki iddiası yerine görülmemiştir zira davacı taraf davalı ile yapmış olduğu sözleşmeye rağmen 6102 SY’nın 195. Maddesi sınırlarında değerlendirilebilecek davalı ile arasında bir bağlı ve hakim şirket ilişkisi söz konusu değildir. Davacı istemesi halinde davalıya vermiş olduğu hizmetin bir benzeri olarak diğer firmalar ile de benzer ilişkiye girebilecek olup bu yönde aralarındaki sözleşmede engel bir durum, düzenleme yoktur.
Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin 6102 sayılı yasanın 102. Maddesindeki “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.” şeklindeki hüküm dikkate alındığında taraflar arasındaki ilişkinin bir acentelik ilişkisi olduğu sabittir zira acentelik ilişkisinin oluşabilmesi için mutlak surette mal satış işlemi yapılması gerekmeyip dava konusunda olduğu gibi hizmet, taşıma veya benzeri konularda da sözleşmelere aracılık etme şeklinde olabileceği ve bunun karşılığında bir ücret talep etme hakkı doğmakla, bir ücret karşılığında bu işin yapılmış olması acentelik ilişkisi için yeterlidir. Taraflar arasındaki sözleşme incelendiğinde davacının davalı adına personel istihdam ettiği, bu personelin işe alım ve işten çıkarılmalarının davalının karar verdiği ve tüm iş ilişkisinin davalının talimatı doğrultusunda ve buna karşılık da davacının hizmet bedeli adı altında bir ücret aldığı sabit olup, taraflar arasında süreklilik arz eder şekilde davalı tarafça davacı hesabına işlemler yapıldığı ve bu işlemler karşılığında davacının davalıdan bir ücret aldığı ve bunun için de taraflar arasındaki ilişkinin bir acenta ilişkisi olarak değerlendirilmesi gerektiğine kanaat getirilmiştir. Buna göre de davacı tarafça davalıdan varsa talep edebileceği alacak kalemlerinin bu acentelik ilişkisi kapsamıda değerlendirmesi gerekir.
Davacı ile davalı arasındaki sözleşme, acentelik sözleşmesi olarak kabul edildiğinden ve davacı tarafça davalıya bu sözleşme ilişkisi çerçevesinde davalının işinde çalışacak işçileri kazandırmış olduğundan ve bu işe davacının aracılık etmiş olması nedeni ile kazandırılan işçiler ile davalı arasında hizmet alımı konusunda bir sürekliliğin olduğu da dikkate alındığında davacının, davalı nezdinde bir portföy oluşturduğu ve buna göre de bu portföy üzerinde bir portföy tazminatına hak kazandığına kanaat getirilmiştir. Portföy tazminatı 6102 SY’nın 122. Maddesinde düzenlenmiş olup “(1)sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; a)müvekkil, acentenin bulunduğu yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, b)acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşteriler ile yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve c) somut olay özellik ve şartları değerlendirildiğinde ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.”hükmü uyarınca davacının davalıdan bu yasa hükmü gereği tazminat isteme hakkının olduğuna kanaat getirilmiştir.
Portföy tazminatı 6102 SY’nın 112/2. Maddesinde “Tazminat, acentenin son 5 yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz…” şeklindeki hüküm dikkate alındığından davacı ile davalı arasında 2013 yılından itibaren başlayan bir acentelik ilişkisi bulunduğu ve 5 yıllık sözleşmenin bulunmuş olması nedeni ile de hesaplanacak olan portföy tazminatı miktarının 5 yıllık faaliyet sonucunun yıllık ortalaması şeklinde olabileceği şeklinde düzenleme dikkate alınarak bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamada her yıl için rakamlar tespit edilmiş ve ortalaması 481.867,40 TL olduğu bulunmuştur. Davacı tarafça tespit edilen bu ortalama üzerinden kendi portföyünde bulunan ancak aynı zamanda davalıya kazandırmış olduğu portföyü yeniden oluşturabilmesi için bir süreye ihtiyaç duyacağı işin mahiyeti gereği de bilirkişi tarafından yerine oluşturulacak portföy için 6 aylık bir sürenin yeterli olacağı tespit edilmiş, mahkememizce de yapılan işin bir insan kaynakları temini olduğu, teknolojinin geldiği aşama, sosyal medyanın kullanım yoğunluğu ve iletişim ile haberleşme araçlarının yoğunluğu ve çeşitliliği dikkate alındığından bilirkişi tarafından bu sürenin davacı tarafından yeni oluşturulacak benzer bir portföy için yeterli olacağına kanaat getirilmiş ve bu nedenle 6 aylık süre için belirlenen 240.933,70 TL portföy tazminatının davacı tarafça davalıdan talep edilebileceğine kanaat getirilmiştir. Davalı tarafça sözleşmenin davacının kusuru olmaksızın sözleşmenin fesh edilmiş olması hususu dikkate alındığında ayrıca portföy tazminatı talebine engel bir durumun bulunmadığından, davacının portföy tazminatı talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı tarafça portföy tazminatı talebinin dışında ayrıca davalı tarafın hakimiyetini kötüye kullanarak taraflar arasında kararlaştırılan hizmet bedelinin %10’dan %8,75’e çekilmesi nedeni ile uğramış olduğu %1,25’lik kazanç kaybından dolayı, şimdilik kaydı ile 208.000,00 TL alacak talebinde bulunmuş ise de bu talebi yerinde görülmemiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 6.maddesi uyarınca davalıya yapılacak ödemelerin hizmet personeli maliyeti üzerine %10 olarak kararlaştırıldığı ancak bilahire bunun %8,75’e indirildiği sabit ise de; söz konusu bu sözleşme hükmünün sözleşemenin esaslı hükümlerinden olduğu ve sözleşmenin 9. Maddesi gereğince tarafların anlaşması ile değiştirilebileceği oysa dosya kapsamında bu şekilde bir mutabakat olmamasına rağmen taraflar arasındaki 26 Ocak 2018 tarihli sözleşmenin karşılıklı sulh yolu ile fesh edilmesine ilişkin bu sözleşmenin 2. maddesine davacıya yapılacak ödemenin son aylık %8,75 hizmet bedeli brüt toplama eşit tutarda olacağı, 14 Aralık 2017 tarihli sulh protokolünde ise herhangi bir orandan bahsedilmediği, her ne kadar ana sözleşmeye uygun olarak tarafların yazılı bir mutabakatı yok ise de davalı tarafça %10’dan %8,75’e çekilen hizmet bedeline ilişkin oran üzerinden hesaplama yapılması ve her iki tarafça da bu hesap yöntemine göre çalışılması, davacı tarafın bu uygulamaya sessiz kalması, %8,75 üzerinden yapılan hesaplamaya itirazi kayıt olmaksızın kabul etmiş olması hususları dikkate alındığından yazılı olmadan tarafların fiilen oranın %10’dan %8,75’e indirilmesi hususunda anlaşmış oldukları davacının buna zımnen muvafakat verdiğine kanaat getirilmiştir, bu nedenle de davacının bu kalemdeki alacak talebi yerinde görülmemiş reddine karar verilmiştir.
Davacı taraf, davalı tarafın hakimiyetini kötüye kullanarak %5 Sgk teşvik primi indirilerek fatura düzenlenmesi yönündeki maili sonrası teşviklerden yararlandırılmaması sebebi ile uğradığı kayıpları için şimdilik kaydı ile bu kalemde 538.000,00 TL’lik alacak talebinde bulunmuş ise de bu talebi de yerinde görülmemiştir. Zira 26/05/2008 tarihli 26887 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5763 SY iş kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanunun 24. Maddesi ile 31/05/2006 tarihli 5510 SY Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 81. Maddesinin 1. Fıkrasının I bendine yapılan ekleme ile “Bu kanunun 4. Maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, bu maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendine göre malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden işveren hissesinin 5 puanlık kısmına isabet eden tutar Hazinece karşılanır….” şeklindeki düzenleme ile davacının bu düzenlemeye uygun bildirimlerini yapmış olmasına rağmen davacı tarafın 5 puanlık indirimden yararlandığı ve taraflar arasındaki sözleşmenin fatura ve ödeme başlıklı 6. Maddesinde davalının, davacıya ödeyeceği hizmet bedelinin toplam hizmet personeli maliyeti ücretinin %10’u (bilahire davalı tarafın uygulaması, davacı tarafın uygulamaya itiraz etmeksizin zımnen uyması ile % 8,75) olacağı” şeklindeki düzenleme dikkate alınarak söz konusu maddede 5 puanlık indirimin dahil edilip edilmeyeceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamasına rağmen davacı tarafça sözleşmenin imzalandığı 2013 yılı Aralık ayına kadar söz konusu indirimler dahil faturayı düzenlediği ve davalı tarafın bu tutarlar üzerinden hizmet bedelini ödediği taraflar arasındaki bu hususa ilişkin 04 Aralık 2013 tarihli yazışma da dikkate alındığında 2014 yılı Ocak ayından sözleşmenin fesh edildiği tarihe kadar düzenlenen faturalarda davacının 5 puanlık indirimleri mahsup ettiği ve buna göre de bu faturalandırma sistemine göre tarafların 5 puanlık indirimin düşülmesinden sonra faturanın oluşturulmasına mutabakata vardıkları ve buna göre de yapılan işlemden dolayı davacı tarafın zararına sebep olacak bir durumun bulunmadığı ve davacının bu duruma uzun süre sessiz kalması, herhangi bir itirazi kayıt sunmaması cihetiyle sözleşmenin davalının uyguladığı şekilde değiştirilmesine yine zımnen icazet verdiği buna göre de, bu kalemden davacının davalıdan herhangi bir talebinin olamayacağına kanaat getirilmiştir.
Davacı taraf sözleşmenin haksız feshi sonrası %5 oranındaki Sgk teşvik kazancından ileriye dönük olarak mahrum kalınan şimdilik 10.000,00 TL’lik zarar kalemine ilişkin olarak da yukarıda açıklanmış olan açıklamalar gereği bu kalemden de herhangi bir talebinini olamayacağına kanaat getirilmiş ve bu talebi de reddedilmiştir.
Davacı tarafça sözleşmeden kaynaklanan tüm yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirmesine rağmen davalının sözleşmeyi haksız fesh ettiğinden bahisle şimdilik 540.000,00 TL kazanç kaybı talebinde bulunmuş ise de bu talebi de yerinde görülmemiştir. Zira taraflar arasındaki sözleşmenin 8. Maddesinde “taraflardan biri, diğer tarafa sözleşme süresince herhangi bir zamanda 2 ay öncesinden fesih ihbarında bulunarak sözleşmeyi haklı bir sebebe dayanmaksızın fesh edebilir.” Şeklindeki düzenleme dikkate alındığında davalı tarafın bu süreye riayet ederek sözleşmeyi fesh ettiği ve davacının bu nedenle ileriye dönük mahrum kaldığı bir kazancından bahsedilemeyeceğine kanaat getirilmiş bu talebi de reddedilmiştir.
Davacı tarafça davalının sözleşmeyi haksız fesh ettiği iddiasına dayalı olarak yapılan hukuki harcamalar karşılığı 6,715,52 TL ve gönderilen ihtarname bedeli 330,76 TL’yi de davalıdan talep etmiş ise de, davacının bu talebi de yerinde görülmemiştir zira davalı tarafça sözleşmenin 8. Maddesine dayalı olarak sözleşmenin fesh edildiği ve haksız feshin söz konusu olmadığı cihetiyle davacının bu kalemde de davalıdan herhangi bir talepte bulunamayacağına kanaat getirilmiş ve bu talebinin de reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM
1-Davacının davasının kısmen kabulü ile portföy tazminatına ilişkin olarak 240.933,70 TL’nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Davacının portföy tazminatı talebinin kabul edilen kısmının dışında kalan kısmı ile diğer taleplerine ilişkin davasının reddine,
3-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 16.458,18 TL ilam harcının peşin alınan 27.376,03 TL’den düşümü ile geri kalan 10.917,85 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacının yaptığı 21.116.78 TL yargılama giderinden red ve kabul oranına göre hesaplanan 3.173,79 TL nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği 20.406,02 TL vekalet ücreti takdirine, bunun davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Asgari Ücret Tarifesi gereği 64.813,38 TL ücret takdirine, bunun davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak davacı vekili ile davalı vekillerinin yüzüne karşı oy birliği ile karar verildi.

Başkan …
E-imza
Üye …
E-imza
Üye …
E-imza
Katip …
E-imza

HARÇ BEYANI / YARGILAMA GİDERİ /
27.376,03 TL P.H 16.499,28 TL İlk masraf
16.458,18 TL İ.H / 4.500,00 TL Bilirkişi ücreti
10.917,85 TL İADE HARÇ 117,50 TL Tebligat gideri
21.116,78 TL