Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/944 E. 2019/1171 K. 09.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/944 Esas
KARAR NO : 2019/1171

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 26/10/2017
KARAR TARİHİ : 09/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili şirketin, davalı … nezdinde esas sermayenin %16’sına tekabül eden oranda payın sahibi olduğunu, davalı … A.Ş.’nin 2016 Yılına Dair Olağan Genel Kurul Toplantısı 14.04.2017 tarihinde gerçekleştirilmiş olduğunu, yönetim kurulu ilk olağan genel kurul toplantısı gündeminde yer alan iç ve dış kaynaklardan sermaye artırımı kararlarının tescil edilememiş olması gerekçesi ile aynı gündemle ikinci kez olağan genel kurul toplantısı tertip etme politikası izlediğini, bu yaklaşımın tereddütsüz bir şekilde pay sahibinin genel kurula katılma hakkını sınırlandırmakta olduğunu ve 24.08.2017 tarihli ikinci olağan genel kurul toplantısında alınan tüm genel kurul kararları açısından açık bir butlan ve/veya iptal sebebi teşkil ettiğini, davalı …A.Ş. yönetim kurulunun aynı gündemle ikinci kez olağan genel kurul toplantısı tertip etme yaklaşımının temelinde; 14.04.2017 tarihli genel kurul gündeminde yer almakla birlikte, iç ve dış kaynaklardan sermaye artırımını konu alan 9 numaralı genel kurul kararının tescil edil(e)memiş olduğu mülahazası yatmakta olduğunu, tescil edil(e)memesi dolayısıyla geçersiz hâle gelen bu kararlar sebebiyle olağan genel kurul toplantısı gündeminde yer alan tüm gündem maddeleri için ayrıca ve tekrar toplantı çağrısında bulunulmasının, tereddütsüz bir şekilde TK’nın toplantı düzeni ile ilgili emredici hükümlerine ve pay sahiplerinin genel kurula katılma hakkının sınırlandırılması anlayışına aykırılık teşkil ettiğini, sürekli olarak olağan genel kurul toplantısı yapılmasının şirket ve pay sahipleri açısından önemli bir maliyet kalemi oluşturduğunu, genel kurul tarafından alınan bazı kararların değiştirilemeyeceği ve/veya kaldırılamayacağı hususunun işlem güvenliği mülahazasıyla açıkça öngörülmesine karşılık genel kurulun iradesinin farklı yönde tezahür etmiş olduğunu, açık bir örnek olarak, ibra kararının bunlardan biri olduğunu ve ibra kararının genel kurul kararı ile kaldırılamayacağını, davalı… A.Ş. yönetim kurulunun plânlanan sermaye artırımı sürecinin başından bu yana davalı şirketi çıkmaza sürüklemeye ısrarla devam ettiğini, davalı… A.Ş.’nin iç ve dış kaynaklardan sermaye artırımı kararını tescil ed(e)memiş olması, “ikinci” olağan genel kurul toplantısının yapılmasını hiçbir sebeple haklı kılmayacağını, müvekkili şirketin yetkili temsilcilerine ibraz edilen yıllık faaliyet raporu ile genel kurul toplantısında müzakereye sunulan yıllık faaliyet raporu muhteviyatı itibarıyla birbirinden farklı olduğunu, bu durumun bilgi alma hakkının ihlâline yol açtığından, anılan tüm kararların sakatlanmasına sebebiyet verdiğini, 9 numaralı genel kurul kararı ile iç kaynaklardan sermaye artırımı suretiyle esas sözleşmenin değiştirilmesine karar verildiğini, alınan bu kararın çok açık bir şekilde kanuna aykırı olduğunu, zira yönetim kurulu kararı ile birlikte ilân edilen gündemdeki metin ile karara bağlanan metnin birbirinden farklı olduğunu, iç kaynaklardan arttırılan tutarın, toplantı esnasında yıllık kârın da iç kaynaklara eklenmesi suretiyle artırımın kapsamına dâhil edilmesiyle birlikte değiştiğini ve gündemde yer almayan bir tutarın karara bağlanması/gündemde yer almayan bir sermaye artırımı ile sonuçlandığını, davalı… A.Ş. yönetim kurulunun iç ve dış kaynaklardan sermaye artırımı kararlarını ayrı genel kurul toplantılarına yayma gerekçesinin de müvekkili şirketin bulunacağı girişimleri sonuçsuz bırakmak olduğunun anlaşıldığını, açıklanan nedenlerle; davalı… A.Ş.’nin 24.08.2017 tarihli 2016 yılına dair ikinci olağan genel kurul toplantısında alınan esas sözleşme değişikliği kararı başta gelmek üzere dava konusu hâline getirilen 4, 5, 6, 8, 9 ve 10 numaralı genel kurul kararlarının yönetim kurulu üyeleri dinlenmeksizin ve teminatsız olarak yürütmelerinin geri bırakılmasına, 24.08.2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan ve dava konusu hâline getirilen 4, 5, 6, 8, 9 ve 10 numaralı genel kurul kararlarının butlanının tespitine ve/veya iptaline karar verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı şirkete tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle:Davacı tarafın olağan veya olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararlara matbu muhalefet şerhleri sunarak ve görüşülen karar ayrımı gözetmeksizin 2016 yılı başından bu yana yapılan her genel kurul toplantısı ardından iptal/butlan davaları açmakta olduğunu, yönetim kurulu üyelerinden kar payı istemi gibi; hukukla bağdaşmayacak taleplere haiz davalar ikame etmekte olduğunu, açılan iş bu dava ile birlikte, yaklaşık iki yılda müvekkili aleyhine davacı tarafından açılan dava sayısının 8’e ulaştığını, davacı tarafın bu davalar yanı sıra müvekkili şirkete karşı sorumluluk ve yükümlülüklerini yerine getirmeyerek şirkete ve dolaylı olarak tüm pay sahiplerine zarar verme amacı gütmekte olduğunu, davacının dava açma ehliyeti bulunmadığından; dava şartı eksikliğinden davanın reddinin gerektiğini, davacı tarafça iptali istenen maddelere ilişkin genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde; davacının vekillerinin muhalefet şerhlerini ilgili kararların alınmasından sonra değil, kararın görüşülmesi sırasında sundukları toplantı tutanağı ile belli olduğunu, Yasa ve Yüksek Yargı Kararları gereğince, muhalefet şerhlerinin yasa gereği geçerli olabilmesi için oylamanın yapılmasından sonra tutanağa geçirilmesi şartı ile, muhalefet şerhinin usulüne uygun olduğunun kabul edildiğini, Genel Kurulda davacı vekillerince sunulan muhalefet şerhleri içerik olarak incelendiğinde hepsinin kopyala-yapıştır yöntemiyle hazırlanan matbu belgeler olduğubun anlaşıldığını, davacı şirket vekillerinin de hazır olduğu 14.04.2017 tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında ve daha öncesinde yapılan genel kurul toplantılarında da şirketin doğan sermaye ihtiyacı nedeniyle, esas sermayesinin 20.000.000-TL’den 38.000.000-TL’sına arttırılmasına %84 oy çokluğu ile 9.760.488,96 TL bedelsiz, 8.239.511,04-TL nakit olmak üzere 18.000.000-TL sermaye artışına karar verildiğini, nakit sermaye artışı için verilen süre zarfında davacı … A.Ş. dışındaki tüm ortaklar tarafından iştirak taahhütnamesinin imzalandığını, Davacı …’nın süresi içinde bahsi geçen iştirak taahhütnamesini imzalamaması ve taahhütte bulunmaması sebebiyle, nakit blokaj için ödenmesi zorunlu ¼ ödemenin tamamlanamayacağının görüldüğünü, diğer ortakların da davacı …’nın ödemesi gereken kısmı rüçhan hakkı olarak kullanmayacaklarını bildirmesi sonucu fiili durum itibari ile üçüncü kişi ve kurumlardan sermaye artış yolu ile iştirak teklifleri alınmak zorunda kalındığını, üçüncü kişi tarafından verilen genel kurulda alınan nakit artış tutarı olan 8.239.511,04-TL’nin tamamını almak şartıyla teklif yönetim kurulu tarafından tüm hissedarlarla paylaşıldığını, üçüncü kişinin bu teklifinin … hariç diğer tüm ortaklar tarafından uygun görülerek muvafakatname imzalandığını, davacıya ibraz edilen yıllık faaliyet raporu ile genel kurul toplantısında müzakereye sunulan yıllık faaliyet raporunun farklı olduğu, bu durumun bilgi alma hakkına ihlaline yol açtığı iddialarının fiili bir karşılığı olmadığı gibi yasal düzenlemeler karşısında da bir anlamının bulunmadığını, ilan edilen gündemde bulunmayan konuların karara bağlandığı iddiasının hiçbir yasal dayanağının olmadığını, açıklanan nedenlerle; öncelikle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun işbu dava ile birlikte ileri sürülen genel kurul kararlarının yürütmesinin geri bırakılması talebinin reddine,davacının açmış olduğu bu haksız ve özensiz dava nedeniyle şirketin uğraması muhtemel zararlarına karşılık olarak teminat göstermesine, talep sonucunun açıklattırılmasına karar verilmesini; verilen kesin süre içerisinde teminatın gösterilmemesi ve/veya talep sonucunun açıklattırılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına, usulen dayanağı bulunmayan davanın usulden reddine, kanun, sözleşme veya iyiniyet kurallarına aykırılığı iddiaları ispat olunamayan, davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava, davalı şirketin 24/08/2017 tarihinde 2016 yılına dair ikinci Olagan Genel Kurul Toplantısında alınan 4,5,6,8,9 ve 10 numaralı genel kurul kararlarının butlanı ve iptali ile yürütülmelerinin geri bırakılması talepli davadır.
Mahkememizce ilanların yaptırıldığı, ticaret sicil dosyasının celp edildiği ve tüm bilgi ve belgelerin dosyaya temin edildiği görülmüştür.
Davalının teminata yönelik isteminin TTK.448/3 madde gereğince yerinde görülmeyip reddine karar verilmiştir.
Tarafların iddia, itirazları ve tüm dosya kapsamı denetlenerek bilirkişilerden rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişiler 02/10/2019 tarihli raporda,
TTK. m. 446/1 hükmü uyarınca pay sahibinin genel kurul kararının iptali için dava açabilmesi için toplantıda hazır bulunup karara olumsuz oy verdikten sonra karara ilişkin muhalefetini tutanağa geçirmelidir. Karardan önce verilen muhalefet şerhi doktrin ve uygulamada kabul edildiği üzere İptal davası açmaya imkan vermemektedir. Dosya ekinde yer alan genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde Davacı’nın karara olumsuz oy vermiş olduğu ve muhalefet şerhini karardan sonra tutanağa geçirdiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple Davacı’nın dava ehliyetinin olduğu kanaatine varıldığı,
Genel kurulun yılda en az bir kez toplanması zorunluluk olmakla birlikte kaç kere toplanacağı kendi ihtiyarındadır. Önceki genel kurul toplantısının varlığı gerekçe gösterilerek 24.08.2017 tarihli genel kurul toplantısına katılan Davacı’nın genel kurula katılma hakkının sınırlandırıldığından bahisle iptal/butlan talebinde bulunması hukuken isabetli değildir. Zira pay sahiplerinin GK toplantılarına katılmak zorunluluğu değil, hakkı vardır. Bu haktan istifade edip etmemek pay sahibinin takdirinde olduğu,
Dava dilekçesinde 14.04.2017 tarihli genel kurulda alınan kararların tümünün geçerli olduğu ve aynı hususlarda ikinci kere genel kurul toplantısı yapılamayacağı savunulmuştur. Belirtmek gerekir ki, TTK m. 456/3 hükmü uyarınca, genel kurul kararından itibaren üç ay içerinde tescil edilmeyen sermaye artırımı kararı geçersiz hale gelir. TTK m. 456/5 hükmü yollamasıyla uygulanan TTK m. 455 hükmü tescil edilmeyen kararın üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmeyeceği hususunu düzenlemektedir. Bununla beraber “sermaye artrımının iç ve dış ilişkide tekemmülü bakımından tescil şarttır. Tescil yapılmadıkça, sermayenin tamamı taahhüt edilmiş ve zorunlu ödemeler yapılmış olsa bile, dış ilişkide de iç ilişkide de sermayenin artırılmış olduğu kabul edilemezEsas sözleşme değişikliği içermeyen diğer genel kurul kararlarının tescil edilmemesi halinde geçersizlikten bahsedilmemelidir2. Dolayısıyla sermeye artırım kararı dışında diğer kararların tescil edilmeme sebebiyle geçersiz olduğunun söylenemeyeceği kanaatindeyiz. Bununla birlikte bir kez daha ifade edilmek lazım gelir ki. pay tescil ile doğacağı için, sermaye artışı bakımından tescil herkes (şirket, pay sahipleri ve üçüncü kişiler) için kurucu niteliktedir ve tescil gerçekleşmedikçe pay doğmaz, dolayısıyla sermaye artışı söz konusu olamayacağı,
Genel kurul kararını tescil ettirmek yönetim kurulunun görevidir. Genel kurul kararını tescil ettirilmemesi yönetim kurulunun sorumluluğunu doğurabilir. Gündemde yer alması halinde önceki genel kurulda görüşülen hususların görüşülmesi kural olarak mümkündür, (önceki genel kurulda alınan geçerli genel kurul kararları mevcut olsa da aynı hususların sonraki genel kurul toplantısında da görüşülmesine hukuken mani olmadığı,
14.04.2017 tarihli genel kurulda alınan sermaye artırım kararı süresi içerisinde ticaret siciline tescil edilmemekle geçersiz hale gelmiştir. Dolayısıyla şirket sermayesinin 14.04.2017 tarihinde ne ise o şekilde faaliyet raporunda gözükmesi gerekmektedir. Davalının geçerli olması beklenen ilk karara göre düzenlemiş olduğu faaliyet raporunu daha sonra aslına uygun lıale getirmesi olağan kabul edilmelidir. Faaliyet raporundaki söz konusu düzeltme değerlendirildiğinde esasa etkili olmayan, genel kurulda alınan kararlar için önem arz etmeyen nitelikte olduğu kanaati oluşmuştur. Diğer taraftan, genel kurul tutanağı incelendiğinde davacının faaliyet raporundaki farklılığa ilişkin sorularının genel kurulda cevaphındırıldığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle faaliyet raporunda yapılan düzeltmenin alınan tüm kararların butlanını ya da iptalini gerektirdiğini kabul etmenin güç olacağı,
TTK m. 1524/2 gereğince ”Birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklere uyulmaması, ilgili fiili kararların iptal edilmesinin sebebini oluşturur. Kanuna aykırılığın tüm sonuçlarının doğmasına yol açar ve kusuru bulunan yöneticiler ile yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna neden olur. Cezai hükümler saklıdır.'” Bu madde gereğince şirketçe yapılan ilanların internet sitesine konulmamış olması yaptırımlandırılmıştır. Davacının iddiasının aksine Sermaye Şirketlerinin Açacakları İnternet Sitelerine Dair Yönetmelik’te faaliyet raporunun birleşme ve bölünme işlemleri dışındaki hallerde internet sitesine konulması yolunda bir düzenleme yer almamaktadır. Bu sebeple de davacı şirketin faaliyet raporunu internet sitesine koymamasında bir hukuka aykırılık yoktur. Aynı madde gereğince genel kurul toplantısına ilişkin çağrının da internet sitesine konulması gereklidir. Genel kurul çağrısının şirketin internet sitesinde ilan edilmediğine ilişkin iddiayı İspatlayıcı nitelikte bir belgeye dosyada rastlanılmamıştır. Kanaatimizce ilanıN yapılmamış veya eksik/hatalı yapılmış olması çağrı usulüne aykırılık çerçevesinde değerlendirilmelidir. Usulsüz çağrının karara etki etmiş olması bir iptal sebebidir. Ancak bunun için çağrının usulüne aykırı olarak yapılmış olmasının kararın alınmasına etki ettiği İspatlanmalıdır (TTK m. 446/1 -b – Etki l’ıensibi). Diğer taraftan davacı diğer usullerle toplantıdan haberdar edildiğine dair iddiaya itiraz etmediği, Şu halde çağrının internet sitesinde ilan edilmemesinin kabulü halinde bu duııım sadece davacıya dava açma hakkı verecektir. Hazirun cetveli ve genel kurul tutanağı incelendiğinde 24.08.2017 tarihli genel kurulda payların tümünün temsil edildiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple çağrının internet sitesinde ilan edilmediği yönündeki iddianın mücerret olarak alınan kararların iptaline elverişli olmadığı, diğer yandan bu hususun toplantıya katılan pay sahibi bakımından çelişkili davranış yasağına aykırılık teşkil edebileceği kanaatine varıldığı,
…’ın sermaye artırımı öncesi 18/07/2017 tarihli bilançosuna göre,
Net Aktif Toplamı 125.804.636,71
Pasif Toplamı 125.804.636,71 TL olduğu,
…A.Ş.’nin sermaye artırımı öncesi 18.07.2017 tarihli bilançosuna göre
…23.436.141,66 TL olduğu,
Davalı şirketin 24.08.2017 tarihli olağan genel kurul öncesi sermayesi 20.000.000,00 TL’dir. Şirketin daha önce 8.545.000,00 TL olan sermayesi, 2010 yılında iç kaynaklardan 11.455.000,00 TL artırım sonucu 20.000.000,00 TL’ye ulaştığı,
Dava konusu 24.08.2017 tarihli genel kurul kararı ile iç kaynaklardan sermaye artırımı sonrası 33.895.681,68 TL olduğu,
… A.Ş.’nİn özkaynağı + 23.436.141,66 TL olmakla sermaye artırımı öncesi şirketin, geçmiş yıl zararlarından dolayı sermayesinin %96’lık kısmının kayba uğradığı, zararının karşılanamadığı tutarın 6.258.511,15 TL olduğu dolaysıyla, TTK m. 376 çerçevesinde olduğu sonucu çıktığını,
…A.Ş.’nin ibraz ettiği mali tablolara göre toplan gerçekleşen yatırım tutarının 17.230.860,83 TL olduğu, yatırım rakamlarına bakıldığında, davalı… A.Ş.’nin yapmış olduğu yatırım için sermaye artırım ihtiyacının bulunmadığı, Gerçekleşen yatırımlar özkaynakların çok altında kaldığı,
Genel kurul toplantı tutanağı ve Hazirun cetveli incelendiğinde yönetim kurulunun ibrasına ilişkin oylamada oydan yoksunluk hükümlerine uyularak ibra kararı alındığı anlaşılmaktadır. Davacının bunun aksine olan iddiasını ispat eden bir bilgi ve belgeye dosya kapsamında rastlanmamıştır. Nitekim toplam 20.000.000 oydan (5.999.999 + 3.200.000) oy düşüldüğünde geri kalan pay sahiplerinin oylarının (10.800.001) ibra İçin yeterli olduğu görülmektedir. Yönetim kurulu üyesi … ile pay sahiplerinden ikisinin soyadının aynı olması hususunun arada bir akrabalık ilişkisi olduğuna delalet ettiği ifade edilebilirse de, Yargıtay 11. HD T. 22.11.2017, E. 2016/2698, K. 2017/6435 kararı (ve diğer kararları) gereğince eşler, anne-baba, çocuklar TTK m. 436/1 kapsamında ibrada oydan Yoksun olarak mütalaa edilmemektedirler.
Türk Ticaret Kanunu’nun “Sermayenin kaybı, borca batık olma durumu”’ başlıklı 376. maddesinin ikinci fıkrasında “\Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanunî yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhal lop/anlıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçle biri ile yelinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer.’* hükmüne yer verilmiştir.
Anılan madde düzenlemesine göre, şirketin yüzde 96 Sermaye Kaybı olduğu,
Görüleceği üzere,… A.Ş.’nin özkaynağı + 23.436.141,66 TL olmakla beraber yukarıda yapılan hesaplama sonucu, sermaye artırımı öncesi şirketin, TTK m. 376 uyarınca geçmiş yıl zararlarından dolayı sermayesinin %96Mık kısmının kayba uğradığı, zararının karşılanamadığı tutarın 6.258.511,15 TL olduğu dolaysıyla, Türk Ticaret Kanunu m. 376 kapsamında olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu bilgilere göre, genel kurulun TTK m. 376 uyarınca önlem alma zorunluluğu bulunmaktadır. Yapılan değerlendirmeye göre elde edilen kârnı geçmiş dönem dönem zararını kapatmak için yeterli olmadığı ve şirketin istikrarlı gelişimini sürdürmesi itin sermaye artırımının gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda Davacının sermaye artımmına ve sermaye artırımı için dağıtılmayan kârın kullanılmasına gerek olmadığı, söz konusu sermaye artışının dürüstlük kuralına aykırı olduğu iddiasına katılmamaktayız.
Denetçi olarak seçilen şirketin gerek süre yönünden gerekse uygunluk yönünden seçimine engel bir durumu somut olarak ortaya konulması gerekirken bunun yapılmadığı müşahade edilmiştir. Bu nedenle bağımsız denetim şirketi seçimi kararının iptalini gerektirecek bir husus bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
TTK m. 395 ve TTK m. 396 hükümlerinde yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma, şirkete borçlanma ve şirketle rekabet etme yasakları düzenlenmektedir. İlgili kanun hükümlerinde, genel kurulun izin vermesi suretiyle bu yasakların kaldırılabileceği düzenlenmektedir. Şüphesiz ki, yönetim kuruluna bu işlemleri yapmak için izin verilmesi yönünde alınacak genel kurul kararlarında oydan yoksunluk hükümlerine uyulması gerekir. 24.08.2018 tarihli genel kurula ait hazirun cetveli ve genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde ilgili genel kurul kararının oydan yoksunluk hükümlerine uyularak alındığı anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak Nihai tavsif ve takdiri Sayın Mahkemenizde olmak üzere; davalı şirketin 24.08.2017 tarihli genel kurul toplantısında alınan, 4, 5, 6 ve 8 numaralı kararların hükümsüzlüğünü gerektirecek bir hususun bulunmadığı, 9 ve 10 numaralı genel kurul kararları bakımından, doktrindeki farklı görüşlerden hangisi benimsenirse o doğrultuda hükme varılabileceği, hususlarında görüş ve kanaatlerini bildirmişlerdir.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, alınan detaylı, gerekçeli ve dosya kapsamıyla uyumlu bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı uyarınca davacının davasının kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davalı tarafın, davacının dava ehliyetinin bulunmadığına ilişkin savunması yönünden yapılan incelemede bu savunmasına itibar edilmemiştir. Zira davacının dava açabilmesi için toplantıda hazır bulunması, karara olumsuz oy vermesi ve oy verdikten sonra muhalefetini tutanağa geçirmesi yeterli olup, davacının bu usule göre toplantıda hazır bulunduğu, olumsuz oy verdiği ve muhalefet şerhini karardan sonra tutanağa geçirdiği sabit olduğundan dava açma ehliyetinin bulunduğuna kanaat getirilmiştir.
Davacı tarafça, davalının 24.08.2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ilişkin 2. Olağan Genel Kurulunda alınan 4-6-8-9 ve 10 numaralı Genel Kurul Kararı butlanını/iptalini talep etmiş olup, ayrıca sermaye artırımına ilişkin ilk Olağan Genel Kurul sonrasında bu kararların tescil edilmemiş olması gerekçesi ile aynı gündemde 2.kez Olağan Genel Kurul toplantısı yapılması, davacı pay sahibinin genel kurula katılma hakkını sınırladığından bahisle iptal veya butlanını da talep ettiği dikkate alındığında öncelikle bu yönde değerlendirme yapılmıştır.
Anonim şirketlere ilişkin genel kurul 6102 sayılı yasanın 409.maddesi uyarınca olağan ve olağanüstü olmak üzere toplanılabileceği ve olağan toplantının her faaliyet dönemi sonundan itibaren 3 ay içinde yapılır hükmü uyarınca yılda en az bir kez olağan toplantı yapma zorunluluğu bulunmasına rağmen yasa hükmüne göre bu zorunluluk dışında olağan veya olağanüstü genel kurula ilişkin bir sınırlandırmanın bulunmadığı ve genel kurula katılmanın bir zorunluluk değil hak olduğu, pay sahiplerinin bu haktan yararlanıp yararlanmamasının kendi takdirlerinde olduğu hususu dikkate alındığında, davalı tarafın sermayenin artırılmasına ilişkin 1. Olağan Genel Kurul’da alınan kararların tescil edilememiş olması nedeniyle 2.Olağanüstü Genel Kurul çağrısı ve toplantısı yapmasında bir hukuka aykırılık görülmemiş olup, davacının bu nedenle ileri sürdüğü iddialar dikkate alınmamıştır.
Davacı tarafça 14.04.2017 tarihli genel kurulda alınan kararların geçerli olduğu ve aynı hususta 2. Kez genel kurul toplantısı yapılamayacağı iddia edilmiş ise de bu iddiasına itibar edilmemiştir. Zira belirtilen tarihte yapılan genel kurulda alınan kararlar TTK 456/3 maddesi gereği ilan yapılmadığından dolayı bu kararın geçersiz hale geldiği sabit olduğundan bu yöndeki beyanları da dikkate alınmamıştır.
Davacı tarafça genel kurulun davalı internet sitesinde genel kurula çağrının konulmadığı savunulmuş ise de bu iddiasını ispatlayan bir belgeye rastlanmadığı gibi bir an için ilanın yapılmamış olduğu veya eksik/hatalı yapılmış olduğu düşünülse bile bu durumun çağrı usulüne aykırılık çerçevesinde değerlendirilebileceği ve ancak usulsüz çağrının karara etki etmiş olması halinde 6102 sayılı yasanın 446/1-b maddesi uyarınca bir iptal sebebi oluşturabileceği, oysa davacının incelenen hazirun cetveli ve genel kurul tutanağı içeriğine göre kendisi ile birlikte tüm payların hazır olduğu, çağrının internet sitesinde ilan edilmemiş olduğu kabul edilse bile alınan karara etki etmemiş olacağı, kaldı ki davacı yönünden de toplantıya katılmış olması sebebiyle çelişkili, dürüstlük kuralına aykırı davranış oluşturacağı ve bu yönden de iddiasının dikkate alınmayacağına kanaat getirilmiş, bu nedenle de ilanın yapılıp yapılmadığına ilişkin delil sunulmamış olmasına rağmen yapılıp yapılmadığına dair araştırma yapılması gereği duyulmamıştır.
Davacı tarafça genel kurul çağrısı yapılırken buna ilişkin ilanın davalı şirketin internet sitesinde yapılmamış olmasının yanında, faaliyet raporunun da internet sitesinde yer almadığı ve bu nedenle de iptal gerektiği şeklindeki iddiasına göre; 6102 sayılı yasanın 1524.maddesi 2.fıkrası uyarınca yapılan ilanların internet sitesine konulmamış olmasının yöneticiler yönünden kusur bulunması halinde sorumluluk doğuracağı ve bu yükümlülüğe uyulmaması halinde iptal edilme sebebini oluşturabileceği, ancak sermaye şirketlerinin açacakları internet sitelerine dair yönetmelikte faaliyet raporunun birleşme ve bölünme işlemleri dışındaki hallerde internet sitesine konulması yönünde bir düzenlemenin bulunmadığı, bu nedenle de davalı şirketin faaliyet raporunun internet sitesine konulmamasında bir hukuka aykırılık bulunmadığı, bu nedenle de davacının bu kısma ilişkin iddialarına da itibar edilmemiştir.
Davacı tarafça 6102 sayılı yasanın 437.maddesi hükmüne göre yetkili temsilcilerine ibraz edilen yıllık faaliyet raporuna göre genel kurul toplantısında müzakereye sunulan yıllık faaliyet raporunun içeriği itibariyle birbirinden farklı olduğu, bu durumun bilgi alma hakkının ihlaline yol açtığı ve alınan tüm kararların da sakatlanmasına sebebiyet verdiği şeklindeki iddiası yönünden yapılan incelemede bu iddiasına itibar edilmemiştir. Zira 14.07.2017 tarihli genel kurulda alınan sermaye artırım kararı süresi içinde ticaret sicilde tescil edilmemiş olmakla geçersiz hale gelmiş olup, buna göre şirket sermayesinin 14.07.2017 tarihinde neyse o şekilde faaliyet raporunda gösterilmesi gerekip, davalı tarafın geçerli olması beklenen ilk karara göre düzenlemiş olduğu faaliyet raporunun daha sonra ilan edilmemiş olması nedeniyle geçersiz hale gelen karar da dikkate alınarak 14.04.2017 tarihindeki sermaye durumuna uygun faaliyet raporunun düzenlenmiş olmasının esasa etki etmeyen ve genel kurulda alınan kararlar için önem arz etmeyen nitelikte olduğu ve genel kurul tutanağı içeriğine göre davacının faaliyet raporundaki farklılığa ilişkin sorularının da cevaplandırılmış olması dikkate alındığında faaliyet raporunda yapılan düzeltmenin alınan tüm kararların butlanı yada iptalini gerektirmediği yönünde bu yöndeki davacı iddiasının itibara değer olmadığına kanaat getirilmiştir.
Davacı tarafça açılan davada kârın dağıtılması gerektiği, dağıtılmaması yönündeki hususun haklarını ihlal ettiğine dair görüşüne itibar edilmemiştir. Zira davacının dile getirdiği kâr dağıtmama hususunun 10 yıllık süreyi bulduğu belirtmiş ise de 2014 yılına kadar davacının da kârın dağıtılmaması yönünde olumlu oy vermiş olması sonrasında bu kez kendisinin kârın dağıtılmaması yönündeki oyuna rağmen kâr dağıtılmamasından kaynaklı hukuka aykırılıktan bahsetmesinin çelişkili davranma yasağına aykırılık oluşturduğu, M.K.2.maddesine uygun düşmeyeceğine kanaat getirilmiştir. Davacı ancak 2014 yılı sonrası için yapılan genel kurul dikkate alındığında son 2 yıl için bu iddiasının dinlenebilir olduğuna kanaat getirilmiş, ancak genel kurulda alınan bu yöndeki bir kararın da açıkça kanuna, ana sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı ve bunun ispatlanmış olması halinde kabul edilebilir olacağına kanaat getirilmiştir. Buna rağmen davalı şirket yönünden alınan bilirkişi raporuna göre TTK 376.maddesi uyarınca borca batıklık durumunun oluştuğu ve bu madde kapsamına girdiği dikkate alındığında karın sermayeye eklenmesinde adeta zorunluluk bulunduğuna ve kaldı ki karın illa nakdi olarak ödeneceğine, dağıtılacağına dair bir amir hükmün de olmadığı, bu nedenle sermaye eklemenin de bir kâr dağıtımı olduğu ve bu yolla da kârın dağıtımının mümkün olduğu ve yapılan işin somut yansıması itibariyle de davalı tarafın bu şekilde sermaye artırmasına, karın sermayeye eklenmesine bir nevi mecbur kaldığı, aksi halde şirketin 6102 sayılı yasanın 376.maddesindeki sebebe binaen şirketin sona ermesine yol açacağı, bu nedenlerle de kârın sermaye eklenerek dağıtılmış olmasına, kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılık oluşturmadığına kanaat getirilmiştir.
Davacı tarafça yapılan genel kurulda gündeme bağlılık kuralının ihlali iddiasında bulunulmuş ise de bu iddiası da yerinde görülmemiştir. Zira bildirilen gündemde sermaye artırımının iç kaynaklardan sağlanacağı açıkça bildirilmiş olup, sermaye artırımının kârın sermayeye eklenmesi suretiyle yapıldığı yönündeki karar ve karın da iç kaynak olması nedeniyle gündeme bağlılık kuralının ihlal edildiği yönündeki davacı iddiasının da subuta ermediğine ve gündeme bağlılık kuralının ihlal edilmediğine kanaat getirilmiştir.
Davacı tarafın genel kurulun 4 numaralı maddesine ilişkin olarak dile getirdiği iddiaları yönünden yapılan değerlendirmede iddialarına itibar edilmemiştir. Zira gerek süre yönünden, gerekse uygunluk yönünden denetçinin seçimine engel bir durumun somut olarak ortaya konulamadığı, muhasebecinin devamlılığı gereği ve daha önce dava konusu edilen 2015 yılı kapanış verilerinin ihbarına ilişkin mahkeme kararının gerekçesinin de temel muhasebe standartlarına ve vergi usul ve kurallarına aykırılıktan değil, davacının oy kullanmasına izin verilmemiş olması sebebine dayandığı ve buna göre de 2016 yılı finansal tabloları, bilanço kâr/zarar hesaplarına ilişkin kabul edilen karar yönünden butlan veya iptalini gerektirecek bir husus görülmemiş, davacının bu nedenle bu maddeye ilişkin talebi yerinde görülmemiştir.
Davacı tarafın genel kurulun 5.maddesindeki yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin butlan veya iptal yönündeki talebi yönünden yapılan değerlendirme neticesinde bu maddeye ilişkin talebi yerinde görülmemiş ve reddedilmiştir.
Davacının iddiasına dayanak oluşturan finansal tabloların gerçeğe uygun olmadığı yönündeki iddiasının, daha önceki değerlendirmeler ile yerinde olmadığı tespit edilmiş, yine bir önceki mali yıla kadar zarar etmiş olan ve hali hazırda finansal açıdan şirketin arzu edilen seviyeye ulaşılamamış olması sebebine dayalı iddiası yönünden açıkça yöneticilerin zarara sebebiyet verdiklerine ilişkin sektörden, sektörün içinde bulunduğu konjuktürden bağımsız bir delil sunulamadığı, yine 2016 yılında oldukça düşük kâr elde edilmiş olması yönündeki sebebin yönetici kusurundan kaynaklı, piyasa şartlarından, faaliyet alanından bağımsız ortaya konulamamış olması, Gümrük Kanunu uyarınca karar verilmiş olması, yönetim kurulu üyelerinin kanundan kaynaklanan görevlerini ihlal etmesi şeklinde ve yine davalının aleyhine açılan haklı sebeple fesih davası bulunmasının yönetim kurulunun ibrasını engelleyeceği yönündeki iddialarına davanın açılmış olmasının veya idareden kesilmiş cezaların bulunmasının yöneticilerin ibralarına engel olmayacağına kanaat getirilmiş, bunun yanında yönetim kurulu üyelerinin ibrasında 6102 sayılı yasanın 436.maddesindeki oydan yoksunluk hükümlerine uyularak ibra kararı alındığı ve davacının bunun aksini ispatlayan bir delil sunamadığı, 6102 sayılı yasanın 436/1.maddesindeki hususun ise zaten söz konusu olmadığı, bu nedenle de yöneticilerin ibralarında yasaya uygun hareket edildiğinden bu maddeye dönük davacı iddiasının yerinde olmadığına ve reddi gerektiğine kanaat getirilmiştir.
Davacı tarafın genel kurulun 8 no’lu bağımsız denetçi seçilmesi kararına ilişkin iptal talebi yönünden yapılan incelemede, bu talebinde de haklı olmadığına kanaat getirilmiştir. Zira denetçi olarak seçilen şirketin bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere gerek süre yönünden gerekse uygunluk yönünden seçimine engel bir durumun somut olarak davacı tarafça ortaya konulamadığı, davalı tarafın 6102 sayılı yasanın 397.maddesi gereği bağımsız denetime tabi olduğu ve bir bağımsız denetçi seçmesi gerektiği ve buna göre de seçmiş olduğu …, … A.Ş’nin seçildiği, seçilen bu bağımsız denetim firmasının aynı zamanda davacı tarafın da mali müşavirlik hizmetlerini yapmış olmasının da denetçinin yetkinlik ve uygunluğu yönünden de bir olumsuzluk olmadığı, aksi halin aynı zamanda davacı yönünden çelişkili davranma yasağına, M.K.2.maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı düşeceği cihetiyle bu iddiasına da itibar edilmemiştir.
Davacı tarafın genel kurulda alınan 10 numaralı karara ilişkin iddiaları yönünden yapılan incelemede bu maddeye ilişkin talebi de yerinde görülmemiştir. Zira bilirkişi tarafından sunulan raporda açıkça tespit edildiği üzere 6102 sayılı yasanın 395 ve 396 maddeleri gereği yönetim kuruluna izin verilmesine ilişkin bu karardan oydan yoksunluk kuralına uygun olarak karar alındığı, bu hususun toplantı tutanağı, hazirun cetveli uyarınca sabit olduğu ve 395 ve 396.maddelerin şirkette işlem yapma, şirkete borçlanma, şirketle rekabet etme yasaklarını içerir genel nitelikte hükümler olup, ancak genel kurulun izniyle bu yasakların kaldırılabileceği mümkün olmasına göre genel kurulda bu yönde karar alındığı ve genel nitelikte olmasının da mümkün olduğu, nitekim bilirkişi raporunda değinilen Kırca, İsmail (Manavgat/Şehiraliçelik) doktrin görüşünün de bu yönde olduğu, keza yasanın lafzına ve yasanın konuluş amacına uygun olduğu, ticari hayat gereği bunun somutlaştırılmasına çoğu zaman imkan bulunmadığı, zira rekabet yasağının kendisinin zaten konu, yer, süre ve faaliyet alanı bakımından dar yorumlanması gerekirken bu yasanın kaldırılmasına ilişkin genel kurul kararının da sınırlama olmadan verilmesinin mümkün olduğu ve aynı hususun 6102 sayılı yasanın 395.maddesi içinde geçerli olduğu, bu nedenle de davacı tarafın bu maddeye ilişkin talebinin de reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafın dava konusu ettiği genel kurulun 9 no’lu kararına ilişkin iptal talebinin ise kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacı tarafça yönetim kurulu tarafından 6102 sayılı yasanın 457.maddesi uyarınca davacının incelemesine sunulmadığı cihetiyle alınan sermayenin artırılması yönündeki kararının iptali gerektiği yönündeki talebi yönünden yapılan incelemede; davacının haklı olduğuna kanaat getirilmiştir. Zira 6102 sayılı yasanın 457.maddesindeki “(1)-Yönetim kurulu tarafından sermaye artırımı türüne göre bir beyan imzalanır. Beyan, bilgiyi, açık, eksiksiz, doğru ve dürüst verme ilkesine göre hazırlanır. (2) Beyanda; a)Nakdî sermaye konuluyorsa; artırılan kısmın tamamen taahhüt edildiği, kanun veya esas sözleşme gereğince ödenmesi gerekli tutarın ödendiği; ayni sermaye konuluyor veya bir ayın devralınıyorsa bunlara verilecek karşılığın uygun olduğu ve 349.maddede yer alan hususların somut olayda mevcut bulunması halinde bunlara ilişkin açıklamalar; devralınan ayni sermaye, aynın türü, değerlendirmenin yöntemi, isabeti ve haklılığı; bir borcun takası söz konusu ise, bu borcun varlığı, geçerliliği ve takas edilebilirliği; sermayeye dönüştürülen fonun veya yedek akçenin serbestçe tasarruf olunabilirliği; gerekli organların ve kurumların onaylarının alındığı; kanuni ve idari gerekliliklerin yerine getirildiği; rüçhan hakları sınırlandırılmış veya kaldırılmışsa bunun sebepleri, miktarı ve oranı; kullanılmayan rüçhan haklarının kimlere, niçin, ne fiyatla verildiği hakkında belgeli ve gerekçeli açıklamalar yer alır. b) İç kaynaklardan yapılan sermaye artırımının hangi kaynaklardan karşılandığı, bu kaynakların gerçekliği ve şirket malvarlığı içinde varoldukları konusunda garanti verilir…” şeklindeki düzenlemenin emredici nitelikte olduğu ve beyanın ne şekilde olması gerektiğinin açıklandığı gibi 2.fıkrasında (b) bendine göre de iç kaynaklardan bir sermaye artırımı yapılacak ise bunun hangi kaynaklardan karşılandığı, bu kaynakların gerçekliği ve şirket mal varlığı içinde var oldukları konusunda garanti verileceğini belirterek bunun yönetim için bir görev ve garanti hükmünde olması nedeniyle yönetici sorumluluğunu gerektirdiği, bu nedenle yönetimin bu yönde bir beyanının olması gerekliliğinin yerine getirilmediği, yönetimin beyanının bulunmadığı ve bilirkişi raporunda geçen emsal Yargıtay 11. H.D. İçtihadı uyarınca bilirkişi görüşünün aksine bu durumun iptal sebebi olduğuna kanaat getirilmiştir. Nitekim 6102 sayılı yasanın 462/2.maddesindeki “sermayenin artırılan kısmının iç kaynaklardan karşılayan tutarın şirket bünyesinde gerçekten var olduğu, onaylanmış yıllık bilanço ve yönetim kurulunun vereceği açık ve yazılı bir beyanla doğrulanır. Bilanço tarihinin üzerinden 6 aydan fazla zaman geçmiş olduğu takdirde yeni bir bilanço çıkarılması ve bunun yönetim kurulu tarafından onaylanmış olması şarttır.” düzenleme uyarınca da yine bunun için onaylanmış bir bilançonun ve açıkça emir kipi ile yazılmış “….ve yönetim kurulunun vereceği açık ve yazılı bir beyanlar doğrulanır.” şeklindeki emredici hüküm dikkate alındığında yönetim kurulunun beyanının olmamasının bu maddenin iptali için yeterli olduğuna kanaat getirilmiştir. Bilirkişiler tarafından bağımsız denetime tabi şirket için bunun gerekli olup olmadığının takdiri mahkememize bırakılmış ise de; mahkememizce bilirkişinin bu görüşüne iştirak edilmemiştir. Zira bağımsız denetçi raporu, açık 6102 sayılı yasanın 457 ve 462/2.maddesindeki yönetimin görev ve sorumluluğunun yerini alamayacağına kanaat getirilmiştir. Bu nedenle sermaye artırımının iç kaynaklardan sağlanmasına ilişkin alınacak karar yönünden bulunması gereken şartların bulunmaması nedeniyle 9 no’lu genel kurul kararının iptali gerektiğine kanaat getirilmiştir.
Davacı tarafın 6 no’lu genel kurula yönelik iddiası yönünden yapılan incelemesinde bu yöndeki talebinin de kabulüne karar verilmesi gerektiğine kanaat getirilmiştir.
Alınan bilirkişi raporunda, davacı tarafın 6 no’lu genel kurulda alınan karara ilişkin iddia ve beyanları doğru bir şekilde değerlendirilmiş ve cevaplandırılmış olmasına, yani dağıtılmayan kârın sermaye eklenmesinin aynı zamanda bir kâr dağıtımı olduğu ve kârın kullanım şekline ilişkin genel kurulda yetkinin bulunduğu ve genel kurul toplantılarının 6102 sayılı yasanın 409.maddesi uyarınca bu gündem maddelerinden biriyle toplanılması gerekliliği karşısında genel kurulda da kârın iç kaynaklardan sermaye artırımı için kullanılmasına karar verilmiş olduğu dikkate alındığında, mutlak surette naklen, ödeme şeklinde bir hususun kanunda yer almadığı, keza şirket ana sözleşmesinde de bulunmadığı ve bu nedenle de davacının nakden kâr payı alma yönündeki müktesep hak iddiasının doğru olmadığı, zira ana sözleşmede de bu yönde bir hüküm bulunmadığı, kâr payı hakkı nispi emredici kanun hükmü ile tanınmış bir pay hakkı olduğu ancak bunun müktesep hak olarak nitelendirilmesinin doğru olmadığı, kar payı talep hakkının ancak genel kurulun kârın dağıtılmasına ilişkin kararı ile kazanılmış bir alacak hakkı olacağı oysa bu yönde alınmış bir karar bulunmadığı, kâr payının sermaye eklenmesi yönünde bir karar alındığı sabit olduğundan davacının nakdi müktesep kar payı hakkı ihlali iddiasına itibar edilmemiştir. Bunun yanında davacının sermaye artırımına gerek olmadığı halde sermaye artırımı yönündeki iddiasının da daha önceki değerlendirme uyarınca şirketin 6102 sayılı yasanın borca batık olması nedeniyle 376.madde kapsamında olduğu, bu durumun şirketin incelenen finansal tabloları ile bilirkişiler tarafından tespit edilmiş olduğu ve buna göre de kârın sermayeye eklenmesinin adeta davalı için bir zorunluluk haline geldiği, buna rağmen 9 no’lu karar iptal edilmiş olduğundan dolayı ve bu iptal 6 no’lu kararı etkilediğinden davacının 6 no’lu karara ilişkin iptal talebinin kabulüne karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM
1-Davacının davasının kısmen kabulü ile 24.08.2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ilişkin davalının 2.Olağan Genel Kurulunda alınan 9 ve 6 numaralı kararların iptaline,
2-Davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine,
3-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 44,40 TL karar harcından peşin alınan 31,40 TL’nin mahsubu ile geri kalan 13,00 TL bakiye harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Davacının yaptığı 67,40 TL ilk masraf, 189,70 TL Tebligat gideri ve 2.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.257,10 TL yargılama giderinin davanın red ve kabul oranı dikkate alınarak takdiren 2/6’sını oluşturan 752,31 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine kabul edilen kısım için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği 2.725,00 TL vekalet ücreti takdirine, bunun davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalının yaptığı 689,12 TL yargılama giderinin (Basın ilan ücreti) davanın kabul ve reddedilen kısımları dikkate alınarak 4/6’sını oluşturan 459,41 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen kısım için lehine Asgari Ücret Tarifesi gereği 2.725,00 TL ücret takdirine, bunun davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.

Başkan …
E-imza
Üye …
E-imza
Üye …
E-imza
Katip …
E-imza