Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/864 E. 2018/1052 K. 12.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/864 Esas
KARAR NO : 2018/1052
DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 10/08/2016
KARAR TARİHİ: 12/11/2018
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili ile davalı şirket arasında imzalanmış olan Danışmanlık Anlaşması gereği davalı şirkete müvekkili tarafından … Mahallesi, 1140 ada 2 no’lu parselde kayıtlı taşınmazın üzerine … adı altında geliştirilecek olan alışveriş merkezi projesine ilişkin danışmanlık hizmeti verildiğini, sözleşme kapsamında söz konusu arsanın satın alınması ve arsanın mülkiyetinin firma adına devrinin tamamlanmasının ardından anlaşmanın 2. Maddesinin (a) bendi gereği müvekkiline 11.04.2008 tarihinde fatura karşılığı 600.000,00 TL+ KDV olmak üzere 708.000,00 TL ödeme yaptığını, sonraki süreçte söz konusu arsanın üzerindeki yapılar kaldırılarak arsanın davalı şirkete boş olarak devredildiğini, arsa üzerine yapılacak projeye ilişkin inşaat ruhsatı ilgili belediyeden alınarak sözleşme ile müvekkili şirketin yükümlülüğünde olan tüm işlerin tamamlandığını, müvekkilinin tüm yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen sözleşmenin 2. Maddesinin (b) bendinde belirtilen 400.000,00 TL + KDV ile, (c) bendinde belirtilen 800.000,00 TL + KDV olmak üzere ödenmesi gereken KDV dahil toplam 1.416.000,00 TL’yi müvekkiline ödemediğini, … Noterliğince ihtarname keşide edilerek fatura bedeli olan 1.416.000,00 TL’nin ödemesinin talep edildiğini, herhangi bir ödeme yapılmadığını, açıklanan nedenlerle; müvekkili şirketin şimdilik davalıdan olan 1.000,00 TL alacağının ticari temerrüt faizi ile birlikte ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ile dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Dava dilekçesinde davalı olarak husumetin …A.Ş’ ye yöneltildiğini, adı geçen şirketin 2011 yılında ünvanını …A.Ş olarak değiştirildiğini, şirket merkezinin 28.09.2015 tarihinde …’a taşındığını, …A.Ş’nin 28.09.2015 tarihinde …A.Ş ile birleşme yoluyla sicil kaydından terkin edildiğini, 10.08.2016 tarihinde açılan davada husumetin davadan 10.5 Ay önce sicilden terkin edilmiş bir şirkete yöneltilmiş olduğunu, davacının danışmanlık hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmediği için hizmet bedeli talep edemeyeceğini, davacının sözleşmesel yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispat etmesi gerektiğini, kendi borcunu ifa etmeyen ve artık ifa etme olanağı da olmayan davacının bedel ödenmesini isteme hakkının olmadığını, açıklanan nedenlerle; davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle reddine, aksi düşüncede haksız ve dayanaksız davanın esastan reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasındaki danışmanlık sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsiline ilişkindir.
Davacı tarafça önce 1.000,00 TL’nin işlemiş ticari faizi ile birlikte, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalıdan tahsilini talep etmişken daha sonra dosyaya sunduğu 14.11.2017 uyap tarihli dilekçesi ile dava değerini 1.416.000,00 TL’ye yükselterek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı tarafça taraflar arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi hükmünde olduğu ve bu nedenle de B.K 147/5 maddesi uyarınca talebin 5 yıllık zaman aşımına tabii olduğundan bahisle öncelikle davanlıın zaman aşımı reddini talep etmiş ise de bu talebi yerinde görülmemiştir. Zira taraflar arasındaki ilişkiye vekalet hükümlerinin gerekmesi ve 5 yıllık zaman aşımına tabii olmasına rağmen, davanın açıldığı tarih itibariyle 400.000,00 ve 800.000,00 TL’lik her bir birim için ayrı ayrı değerlendirme yapmak gerekir. Bunun ise ancak muacceliyet tarihlerinin belirsiz olması nedeniyle ancak muacceliyet tarihinden sonra 5 yıllık sürenin başlayacak olması dikkate alındığından zaman aşımı def’i yerinde görülmemiştir. Zira dosyadaki mevcut bilgi ve belgelerden davacının yükümlülüğünde olan taraflar arasındaki sözleşme uyarınca Elazığ ilindeki 1140 ada, 2 no’lu parsele ilişkin olarak mülkiyetin …’e devrinden sonra davalının sunacağı konser ve planlara ve ruhsat projelerine göre inşaat ruhsatının ilgili belediyeden alınması tarihinden itibaren 3 gün içinde davacıya ödeneceğini kararlaştırmış olduğu, buna göre de davalı tarafça bu yönde bir sunumda bulunduğu belirtilmediğinden, delil sunulmadığından, zaman aşımı süresi henüz başlamadığından def’inin de yerinde olmadığına kanaat getirilmiştir.
Davalı tarafın diğer itiraz konusu olan, davalının husumetin yöneltilemeyeceğine ilişkin nitelendirmesine rağmen, husumetin maddi hukuk ile ilgili olmasına rağmen doğrusunun taraf ehliyeti olarak değerlendirmesi gerektiği ve taraf ehliyetinin bir dava şartı olduğu hususu dikkate alınarak mahkemece resen gözetilmesine kanaat getirilmiş ve HMK 114/1-d maddesindeki davalının taraf ehliyeti yokluğundan davacının davasının reddine karar vermek gerekmiştir. Zira taraf ehliyeti davada taraf olabilme yeteneği olduğundan ve bunun için de medeni haklardan istifade ehliyetinin olması gerektiği, bunun için de medeni kanun 47. maddesi uyarınca “başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi topluluğu ve belli bir amaca özgülenmiş olan mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.” şeklindeki düzenlemesi gereği de bir tüzel kişilik olması gerektiği, ve yine medeni kanun 48. Maddesindeki “tüzel kişiler cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” şeklindeki düzenlemesi uyarınca da usulüne uygun tüzel kişilik kazanmış olanların hak ehliyetine sahip olacakları, 6102 sayılı TTK’nun 16. Maddesinde tüzel kişilerin hangilerinin tacir olduğu, 27. Maddesinde sicile tescil hususları, 36. Maddesinde tescil ve ilanın üçüncü kişilere etkisi başlıklı hükmünde “ticaret sicil kayıtları nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üçüncü kişiler hakkında tescilin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edildiği; ilanın tamamı aynı nüshada yayınlanmamış ise son kısmının yayınlandığı günü izleyen iş gününden itibaren hukuki sonuçlarını doğurur…, bir hususun tescili ile beraber derhal üçüncü kişiler hakkında sonuç doğuracağına…, üçüncü kişilerin kendilerine karşı sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını bilmediklerine ilişkin iddiaları dinlenmez” şeklindeki düzenleme, 353. Maddesindeki “şirket, kurucuların, kanuna uygun olarak düzenlenmiş bulunan sermayenin tamamını ödemeyi, şartsız taahhüt ettikleri, imzalarının noterce onaylandığı esas sözleşmede, anonim şirket kurma yönündeki açıklamalarıyla kurulur” ve yine 6102 sayılı yasanın 355. Maddesindeki “şirket ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır” şeklindeki hükümler birlikte değerlendirildiğinde usulüne uygun olarak kurulmuş olan bir anonim şirketi olan davalı …A.Ş’nin tüzel kişiliğe ve tacir sıfatına sahipken bilahare sözleşmeden sonra 2011 yılında ünvan değişikliğine giderek ünvanını …A.Ş olarak ünvan değişikliğine gittiği ve şirket merkezini de 28.09.2015 tarihinde Çorum’a naklettiği ve 28.09.2015 tarihli… A.Ş ile birleşme yoluyla sicil kaydından terkin edildiği ve buna göre de davacının davasının 10.08.2016 tarihindeki dava açılış tarihinden yaklaşık 11 ay önce sicilden terkin edilmiş olan ve arada ünvan değişikliğine giden şirkete karşı dava açmış olduğu, buna göre de davacının tıpkı ölü gerçek kişiye karşı dava açılmasında olduğu gibi ölü(sicilden terkin edilmiş), artık hukuk dünyasında bir hak ehliyetine sahip tüzel kişiliği bulunmayana dava açmış olduğuna kanaat getirilmiştir. Buna göre davadan önce ölmüş kişiye karşı nasıl dava açılamıyor ise, davadan önce ortadan kalkmış, tüzel kişiliği sona ermiş …A.Ş’ne de dava açılamaz. Bu nedenle davacının davasının dava açılan taraf ehliyetinin bulummaması nedeniyle davasının usulden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilince her ne kadar cevaba cevap dilekçesi ile HMK 124 maddesi uyarınca dava dilekçesindeki davalı kısmında ünvan değişikliğine giderek davada… A.Ş’nin taraf olarak kabul edilmesi gerektiğini bildirmiş ve dava dosyası tek hakimle bakılırken 31.10.2017 tarihli oturumda 1 no’lu ara karar ile “davalı tarafın husumete yönelik itirazının HMK 124 maddesi dikkate alınarak reddine” şeklinde karar verilmiş ise de heyetçe yapılan değerlendirmede ve mahkemenin red gerekçesinde dile getirildiği üzere davacının bu davada HMK 124 maddesi uyarınca işlem yapmasına imkan bulunmadığına kanaat getirilmiştir. Zira davacı tüzel kişiliği 28.09.2015 tarihinde 6102 sayılı yasanın 136. Maddesindeki birleşmeye ilişkin hükümleri uyarınca …A.Ş ile birleşme yoluyla sicilden terkin ve kişiliğinin sona ermiş olmasına ve bu hususun sicilde tescil ve ilan edilmiş olmasına rağmen, davacının tacir olduğu ve tacir olan kişinin de sicilde ilan edilen hususları 6102 sayılı yasanın 36/3. Maddesi uyarınca bilmediği iddiasının da dinlenemeyeceği cihetiyle durumdan haberdar olmadığı savunmasına itibar edilemeyeceği, netice itibariyle de sözleşme tarihindeki ünvanının bilahare değiştirmiş, sicilde ünvan değişikliğini tescil ettirmiş, akabinde bir başka tüzel kişiyle birleşmiş olan ve bu nedenle de hukuk hayatında artık bulunmayan davalı kıldığı kişiye karşı açılan davasının tıpkı davadan önce ölmüş gerçek kişiye karşı açılan davada olduğu gibi, hukuk hayatında bulunmayan ve bu nedenle de bir davanın tarafı olamayacak olan dosyamızda davalı kılınan …A.Ş’ye ilişkin davacının davasının usulden reddine karar verilmiştir. Davacı davasını açarken birleşilen şirket adresini göstermek suretiyle davasını açmış olsaydı ünvanda hata yaptığı düşünülüp HMK 124 maddesi gereğince ünvan değişikliği kabul edilebilecekken, açıkça tüm ticaret sicildeki davalıya ilişkin ilan sürecinden bihaber olarak artık hukuk dünyasında taraf ehliyeti kalmayan kişiye karşı dava açmış olması nedeniyle usulden reddedilen davasına ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının HMK 114/1-d maddesindeki dava şartı yokluğundan HMK 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine,
2-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 35,90 TL ilam harcının peşin alınan 24.210,94 TL’den düşümü ile geri kalan 24.175,04 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üstünde bırakılmasına
4-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Asgari Ücret Tarifesi gereği 2.180,00 TL ücret takdirine, bunun davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5- Karar kesinleştiğinde artan gider avansının talep halinde davacıya ödenmesine,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.
Başkan …
Üye …
Üye …
Katip …