Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/694 E. 2019/1138 K. 02.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/694 Esas
KARAR NO : 2019/1138

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/06/2016
KARAR TARİHİ : 02/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Denetim ve yönetimine … tarafından el konulan dava dışı… Bank tarafından …A.Ş.’ne kredi kullandırıldığını, davalıların işbu genel kredi sözleşmesine müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatları ile imza atmış olduklarını, kredinin zamanında ödenmemesi üzerine dava dışı banka tarafından kredi hesaplarının kat edildiğini ve borçluların bankaya bildirdikleri adresine ihtarnamelerin gönderildiğini, genel kredi sözleşmesinin 52.maddesi hükümleri uyarınca temerrütün gerçekleştiğini, davaya/takibe konu alacakların dava dışı bankanın yönetimi ve denetimine… tarafından el konulması ile…’ye devir ve temlik edilmiş olup, … tarafından da müvekkili … A.Ş tarafından devir ve temlik alındığını, söz konusu temlik sözleşmesine istinaden borçlu yanca borcun ödenmemesi üzerine davalılar aleyhine İstanbul… İcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalı borçlularca takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, açıklanan nedenlerle; davalı borçluların icra dosyasına karşı yapılmış itirazın 41.977,86 TL asıl alacak, 365.626,98 TL işlemiş faiz, 18.281,35 TL BSMV olmak üzere toplam 425.886,19 TL’lik kısmının itirazın iptali ile alacağın bu talepler dahilinde takip talebinde yazılı faiz oranı olan %27.50 temerrüt faizi ile devamına ve davalının %20’den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :Davalı … cevap dilekçesinde özetle: Genel kredi sözleşmesinin bir kısmının onaylandığını, bir kısmının ise onaylanmadığını, onaylanmamış sözleşmeyi kabul etmediğini, ayrıca bir kısmı onaylanan genel kredi sözleşmesinde taraf, borçlu veya kefil olmadığını, dolayısıyla sözleşmeye göre bir sorumluluğunun olmadığını, borçlu sıfatıyla icra dosyasından kendisine gelen ödeme emrinin ekinde kendisine herhangi bir belgenin tebliğ edilmediğini, icra takibine itiraz dilekçesinde de bu hususu dile getirerek belgelerin kendisine tebliğ olmadığını beyan ettiğini, işbu davanın icraya itiraz tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde açılması gerektiğini, ancak davanın bu süre içerisinde de açılmadığını, takip dosyasına yaptığı tüm itirazları tekrar ettiğini, davacının icra takibinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, açıklanan nedenlerle; davanın reddine, davacıdan %20’den az olmamak üzere icra tazminatı tahsiline, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle: Davanın yetkili ve görevli mahkemede açılmadığını, yetkili ve görevli mahkemenin Lüleburgaz Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, genel kredi sözleşmesine dayalı olarak alacağın ve takibin zamanaşımına uğradığını, genel kredi sözleşmesinin 05.05.1999 tarihli olduğunu, bu nedenle sözleşmeye dayalı alacak yönünden zamanaşımı definde bulunduğunu, alacaklıya ve temlik eden alacaklı …bank’a borcunun olmadığını, açıklanan nedenlerle; davanın reddine, takibinde haksız ve kötü niyetli alacaklı hakkında takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE :
Mahkememizde açılan dava: İİK.nun 67 maddesi gereğince itirazın iptali davasıdır.
Dava konusu ihtilaf; Yönetimi …’ye geçen … Bank ile davalılar arasında imzalanan Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklanan Banka alacağının olup olmadığı, var ise miktarı, davalıların kefaletlerinin geçerli olup olmadığı, geçerli ise kefalet miktarları, alacağın likit olup olmadığı, davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı ve davacının kötü niyetli olup olmadığı noktalarında toplandığı görülmüştür.
Dosyamıza getirtilen İstanbul … İcra Müdürlüğünün… (Eski No:…) Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından davalılar aleyhine toplam 425.886,19-TL üzerinden icra takibi yapıldığı, davalının itirazı üzerine takibin durduğu, itirazın süresinde ve usulüne uygun yapıldığı, buna göre davanın, İİK.67 maddesinde yazılı 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce tarafların iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı doğrultusunda davacının var ise alacağının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi 10/10/2018 tarihli raporunda;
Davacı bankanın (temlik alanın) davalı müşterek borçlu müteselsil kefilller … ve …’dan takip tarihi 25/06/2013 tarihi itibariyle 15.000,00 TL (kefalet limiti) asıl alacak, 130.298,54 TL temerrüt faizi, faizin %5’i 6.514,93 TL Bsmv olmak üzere toplam 151.813,47 TL alacaklı bulunduğu,
Davacının talep ettiği 425.886,19 TL’lik talebin yerinde olmadığı,
Takip tarihinden borç tamamen ödeninceye kadar 15.000,00 TL matrah üzerinden hesaplanacak %27,50 (talep gibi) oranında temerrüt faizi ve bunun %5’i tutarında gider vergisi istenebileceği hususlarında görüş ve kanatini bildirmiştir.
Tarafların rapora karşı beyan ve itirazları doğrultusunda bu kez ek rapor alınmak üzere dosya bilirkişiye tevdi olunmuştur. Bilirkişi 31/05/2019 tarihli ek raporunda
Davalıların imzası bulunduğu sözleşme tutarının 15.000,00 TL olduğu, davacı bankanın sözleşme tutarı üzerinden bir itirazının bulunmadığı,
Kefillerin temerrüt tarihi itibariyle oluşan asıl alacak tutarından kefalet limitleri kapsamında sorumlu oldukları,
Kök raporda temerrüt tarihi itibariyle dava dışı kredi borçlusu yönünden hesaplanan asıl alacak tutarı 42.400,00 TL hesaplanmış, 41.977,86 TL olarak talep edildiğinden dava dışı kredi borçlusu yönünden taleple bağlı kalındığı,
Davalı kefillerin kefalet limit 15.000,00 TL olduğuna göre temerrüt tarihinden sonra bu tutar üzerinden sorumlu olacakları T.B.K.nun ve Yerleşik Yargıtay kararları ile sabit olduğu hususlarında ek görüşlerini bildirmiştir.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, icra takip dosyası, sözleşme, dosyadaki bilgi ve belgeler, alınan detaylı gerekçeli ve dosya kapsamı ile uyumlu olması nedeni ile hesaplama yönünden itibar edilen bilirkişi raporu uyarınca davacının davasının kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davalı tarafça her ne kadar zamanaşımı definde bulunulmuş ise de, alacak … tarafından el konulan … Bank alacağının temlikine dayalı alacak olduğu buna göre de, 5411 … bankacılık kanununun 141. Maddesi uyarınca uygulanması gereken zamanaşımı süresinin, temlik alanın, temlik eden …’nin hukukuna tabi olması nedeni ile … için geçerli olan zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerekeceği buna göre de, 5411 SY bankacılık kanununun 141. Maddesi uyarınca …’nin taraf olduğu işlerde uygulanacak zamanaşımı süresinin 20 yıl olması nedeni ile takip ve davanın açıldığı tarihten itibari ile, 20 yıllık sürenin dolmamış olduğuna kanaat getirildiğinden davalıların zamanaşımı defi yerinde görülmemiştir.
…Bank ile dava dışı …A.ş arasında imzalının 05/05/1990 tarihli Genel Kredi sözleşmesine davalılar açıkça “müşterek borçlu, müteselsil kefil olarak” sözleşmeyi imzalamış ve kefalet miktarı kısmında da açıkça kefil olunan miktarın 15.000,00 TL olduğu yazılmıştır. Sözleşme tarihi dikkate alındığında uygulanması gereken kanunun … eski Borçlar Kanunu hükümleri olduğuna kanaat getirilmiştir.
Her ne kadar davacı tarafça davalı kefillerin aynı zamanda kefalet hususunda müşterek borçlu olduğu iddia edilip, kefalet miktarı ile sınırlı olarak değil, asıl borçlu gibi kefalet miktarını aşan kısımdan da sorumlulukları bulunduğu iddia edilmiş olmasına rağmen bu yöndeki beyanları dikkate alınmamıştır. Zira 818 sayılı eski Borçlar Kanununun müteselsil kefalet başlıklı 487. Maddesinde “kefil borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir. Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de taktir olunur.” şeklindeki düzenlemesi ile kefilin mesuliyetinin şümulu başlıklı 490. Maddesinin “kefil borcun aslı ile beraber borçlunun kusuru veya temerrüdünün kanuni neticelerinden mesuldür. Kefil alacaklının metalibini ifa ederek dava ikamesini bertaraf etmek için kendisine vakit ve zamani ile ihtar vuku bulmuş olmadıkça asıl borçlu aleyhinde ikame olunan dava masrafını edaya mecbur değildir. Faiz verilmesi şart edilmiş ise kefil ancak işlemekte olan faiz ile beraber işlemiş faizden bir seneliğini vermekle mükelleftir.” Şeklindeki düzenlemeler ile 818 SY borçlar kanununun 141. Maddesindeki “Alacaklıya karşı her biri borcun mecmuundan mesul olmağı iltizam ettiklerini beyan eden müteadid borçlular arasında teselsül vardır. Böyle bir beyanın fıktani halinde teselsül ancak kanunun tayin ettiği hallerde olur.” ve yine 142. Maddesindeki “Alacaklı müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir. Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder.” şeklindeki hükümler dikkate alındığında “müşterek borçlu, müteselsil kefalet” ibaresinden müteselsil kefalet ve müteselsil kefilin kastedildiğine kanaat getirilmiştir. Bu nedenle de davacı tarafın kefillerin asıl borçlunun temerrüdünün sonuçlarından da kendi kefaletlerini aşar miktarda sorumlu oldukları yönündeki beyanlarına itibar edilmemiştir. Zira Borçlar Hukuku açısından müşterek borçluluk ve müteselsil kefalet birbirinden çok farklı iki ayrı durum olup, bir kimsenin hem müşterek borçlu hem de aynı zamanda müteselsil kefil olması hukuken mümkün değildir. İster müteselsil, ister adi olsun bütün kefalet türleri bakımından geçerli olan kural şudur; kefalet sözleşmesi kurulurken, kefalet altına giren kefil aynı zamanda kefalet ile teminat altına aldığı kredi sözleşmesinin de borçlusu olamaz. Yani bir kimse aynı borcun hem borçlusu hem de kefili olamaz. Zira asıl borç ilişkisinden doğan borç, sadece ve sadece borç ilişkisine yabancı üçüncü kişi tarafından tekeffül edilebilir. Kefilin teminat verdiği asıl borç ilişkisinin tarafı olan alacaklı veya asıl borçlu olması söz konusu olamaz. Aksi taktirde kefaletin alacaklıya teminat sağlama gayesi gerçekleşmeyecektir. Nitekim doktrinde Prof. Dr. G. Elçin tarafından İstanbul Barosu dergisi, Cilt 87, Sayı 3, yıl 2013, 20 ila 22. Sayfalarındaki makalesinde bu husus “Müteselsil kefalete ilişkin madde hükümlerinde müteselsil kefilin, aynı zamanda müşterek borçlu sıfatını da taşıdığı şeklinde ifadeler yer almaktadır. Müşterek borçlu ve müteselsil kefalet ibareleri ile müteselsil kefalet ve müteselsil kefilin kastedildiği anlaşılmaktadır. Zira gerek bu sözleşme hükmünün başlığının müteselsil kefalet olması, gerek metinde yer alan müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatını taşıyan kişinin 6098 SY kanunda ilk kez kefiller için yer alan el yazılı şekil şartına uygun surette kredi sözleşmesinin arkasında yer alan müteselsil kefil hanesini imzalayacağından söz edilmesi, sözü geçen kişinin teknik anlamda müşterek borçlu değil, müteselsil kefil olması yönünden bir iradenin varlığını ortaya koymaktadır. Ancak bankaların düzenledikleri … Metinde kefilden hem müşterek borçlu, hem müteselsil kefilmiş gibi söz etmeleri yanlıştır. … Borçlar Hukuku açısından müşterek borçluluk ile müteselsil kefalet birbirinden çok farklı iki ayrı kurum olup bir kimsenin hem müşterek borçlu hem de aynı zamanda müteselsil kefil olması hukuken mümkün değildir. İster müteselsil, ister adi olsun bütün kefalet türleri bakımından geçerli olan kural şudur: Kefalet sözleşmesi kurulurken kefalet altına giren kefil aynı zamanda kefalet ile teminat altına aldığı kredi sözleşmesinin de borçlusu olamaz. Daha yalın bir ifade ile bir kimse aynı borcun hem borçlusu hem de kefili olamaz. Zira asıl borç ilişkisinden doğan borç sadece ve sadece borç ilişkisine yabancı üçüncü kişi tarafından tekeffül edilebilir. Kefilin teminat verdiği asıl borç ilişkisinin tarafı olan alacaklı veya asıl borçlu olması söz konusu olamaz. Aksi taktirde kefaletin alacaklıya teminat sağlama gayesi gerçekleşmeyecektir. Bu nedenle hiç kimse kendisine ait borcu aynı zamanda kefalet sözleşmesi ile teminat altına alamayacaktır. Kefalet borcu ile asıl borç aynı borç değildir, olamaz kefil, alacaklı ile asıl borçlu arasındaki borç ilişkisinden asıl borçlunun alacaklıya karşı olan borcunu ifa edememesi durumunda, alacaklıya karşı, alacaklının ifadan beklediği menfaati elde edememesinden dolayı uğradığı zararın tazminini tekeffül eden kişidir. Kefilin asıl borçlunun borcunun edasını temin etme yükümlülüğü yoktur. Kefil, alacaklının ifadan beklediği menfaati elde edememesinden doğan zararı tekeffül etmektedir. Bu nedenle kefilin ifası ile asıl borçlunun borcu sona ermez, sadece kefilin kefalet borcu sona erer. Kefilin ifası ile asıl borç sona ermediği için kefil alacaklıya kefalet borcunu ifa ettiği oranda alacaklının haklarına halef olarak asıl borçluya rücu edebilecektir. Uygulamada bu yanlış terim kullanılmasının sebebi yürürlükten kalkmış olan ve müteselsil kefaleti ve kefili tanımlayan BK. Madde 487’de yer alan’… Müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile …’ ifadesidir. Burada kast olunan asıl borç ilişkisi örnek olarak bir Genel Kredi Sözleşmesi olabilir. Genel Kredi Sözleşmesindeki müşteri durumundaki kişi hukuken kredi sözleşmesinin borçlusu, banka alacaklısı durumundadır. Bu ilişkide borçlu lehine alacaklıya karşı tekeffül altına giren kefil hukuken müşteri durumundaki asıl borçlu ile aynı kişi olamaz. Asıl borçlu ile kefil sıfatları kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra örneğin: miras yolu ile kefil – asıl borçlu sıfatlarının birleşmesi söz konusu olabilir ki; bu durum kefaletin sona erme sebeplerindendir. TBK. Madde 592/2’de özel olarak belirtilmiştir. 6098 SY Türk Borçlar Kanunu madde 586’da ise bu yanıltıcı ibare kalkmış ve yerine isabetli olarak ‘Kefil, müteselsil kefil sıfatı ile…’ ibaresi kullanılmıştır.” Şeklindeki makalede yer alan görüş de dikkate alındığında 818 SY eski Borçlar Kanununun 487. Maddesindeki düzenlemenin hatalı olduğu ancak uygulamada kastın müteselsil kefalet olarak değerlendirildiği ve bu hususun yeni Borçlar Kanununda 586. Maddedeki düzenleme ile karışıklığa sebep olan husus giderilecek şekilde düzenlenmiş olduğu bu nedenle de bilirkişi raporunda belirlendiği üzere 818 SY eski Borçlar Kanunu döneminde kurulmuş olan kefalet ilişkisi nedeni ile 818 SY Borçlar Kanunu maddesinin uygulanacağı kefiller yönünden asıl borç miktarı 15.000,00 TL kabul edilerek 6098 SY Borçlar Kanunun 598. Maddesindeki kısıtlama ile bağlı olmaksızın kefilin kendi temerrüdünün sonuçları ile birlikte bu asıl borçtan sorumlu olacaklarına kanaat getirilmiştir.
Tüm bu nedenlerle davalıların eski 818 SY Borçlar Kanunu hükümlerinin yürürlükte olduğu dönemde düzenlenmiş olan Genel Kredi Sözleşmesindeki kefalet miktarlarının asıl borç için 15.000,00 TL ile yani kefalet miktarı ile sınırlı olduğu ancak, 818 SY Borçlar Kanununda 6098 SY Borçlar Kanunu ile getirilen 598. Maddesindeki gibi kefilin üst sorumluluk miktarının 15.000,00 TL’lik kefalet miktarı ile sınırlı olduğuna ilişkin kısıtlayıcı bir hüküm bulunmadığından ve 818. SY yasa uygulamasına ilişkin olarak yerleşik Yargıtay uygulamalarında kefilin kendi kefaleti ve temerrüdünün sonuçlarına katlanması gerektiğine kanaat getirilmekle, davalıların İstanbul …İcra Müd. … (Eski no: … esas) sayılı dosyasındaki 15.000,00 TL asıl, 130.298,54 TL temerrüt faizi ve faizin %5 BSMV’si 6.514,93 TL olmak üzere, 151.813,47 TL’ye ilişkin itirazlarında haksız olduklarına bu nedenle bu kısma ilişkin itirazlarının iptali ile takip tarihinden itibaren tamamı tahsil oluncaya kadar 15.000,00 TL asıl alacağa yıllık %27.50 faiz ve faizin %5 BSMV’si uygulanmak suretiyle takibin devamına, davacı tarafın fazlaya ilişkin istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Kabul edilen dava konusu alacak banka ile yapılan Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklı olması nedeni ile davalıların sözleşme hükümleri ve ihtarlar dikkate alındığında borç miktarını bilebilecek durumda olduklarına kanaat getirildiğinden alacak likit kabul edilmiş olmakla, kabul edilen dava değeri 151.813,47 TL üzerinden taktiren %20 oranında hesaplanan 30.362,69 TL inkar tazminatının da davalılardan alınarak davacıya verilmesine, her ne kadar davacının talebinin bir kısmı reddedilmiş ise de, davalılar tarafından davacının açıkça kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden reddedilen kısım üzerinden talep edilen davalıların kötü niyet tazminatlarının şartları oluşmadığı cihetiyle reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM
1-a)Davacının davasının kısmen kabulü ile, davalıların İstanbul … İcra Müd….(Eski no: … esas) sayılı dosyasındaki 15.000,00 TL asıl, 130.298,54 TL temerrüt faizi ve faizin %5 BSMV’si 6.514,93 TL olmak üzere 151.813,47 TL’ye ilişkin itirazın iptali ile takip tarihinden itibaren tamamı tahsil oluncaya kadar 15.000,00 TL asıl alacağa yıllık %27.50 faiz ve faizin %5 BSMV’si uygulanmak suretiyle takibin devamına,
b)Davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine,
2-Kabul edilen dava değeri 151.813,47 TL üzerinden takdiren %20 oranında hesaplanan 30.362,69 TL inkar tazminatının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Davalıların kötü niyet tazminatı taleplerinin şartları oluşmadığından reddine,
4-Davacı tarafın harçtan muaf olması nedeni ile Harçlar yasası uyarınca alınması gereken dava açılışı sırasındaki 44,40 TL başvuru harcı ve 10.370,38 TL ilam ve karar harcının davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
5-Davacının yaptığı 1.107,70.-TL yargılama giderinden red ve kabul oranına göre hesaplanan 394,86.-TL nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği 14.895,08 TL vekalet ücreti takdirine, bunun davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalılar kendini vekille temsil ettirdiğinden red edilen (274.072,72 TL) kısım yönünden lehine Asgari Ücret Tarifesi gereği 22.394,36 TL ücret takdirine, bunun davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
8-Karar kesinleştiğinde kullanılmayan gider avansı bulunması halinde ilgilisine iadesine,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak davacı vekili ile davalı … vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.

Başkan …
E-imza
Üye …
E-imza
Üye …
E-imza
Katip …
E-imza

HARÇ BEYANI / YARGILAMA GİDERİ /
44,40 TL Başvuru harcı 4,50 TL İlk masraf
10.370,38 TL İlam ve Bakiye harç/ 900,00 TL Bilirkişi Ücreti
10.414,77 TL 203,20 TL tebligat gideri/
1.107,70 TL