Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/823 E. 2019/184 K. 04.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2015/823 Esas
KARAR NO : 2019/184
DAVA : Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 06/08/2015
KARAR TARİHİ: 04/03/2019
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Davalı … A.Ş ile 09.02.2007 tarihli protokol yaptığını ve bu protokole göre; davalının bir kısım sabit yatırımlar(akaryakıt techizatı 5 adet 20m3 tank, akaryakıt elektrik tesisatı, 3 adet 4×8 dispenser, 5 adet dalgıç, hava-su saati, kompresör, tank pompa otomasyonu, kurumsal kimlik, soğuk-sıcak basınçlı yıkama makinesi) ile 838.000,00 TL karşılığı motorin hibesi ve 838.000,00 TL nakit bayilik hizmeti ödeyeceğinin kararlaştırıldığı ve akabinde 05.02.2008 tarihli bayilik sözleşmesi yaptıklarını, ancak davalı … A.Ş’nin üzerine düşen edimlerini yerine getirmediğini ve daha sonra kendilerine teminat amaçlı olarak verilen çekleri kullanarak Bakırköy İcra Dairesi’nde icra takibi yaptığını, gerekçe olarak 3000 m3 alım taahhüdünün karşılanmamış olması nedeniyle cezai şart adı altında bunun kendilerinden tahsil edilmek istenildiğini, oysa akaryakıt istasyonu ruhsatının alınmasının gecikmesi nedeniyle taahhütlerini yerine getiremediklerini ve bunun kendilerinden kaynaklanmadığını, bu nedenle haksız icra takibini önlemek için zorda kalarak bu kez de davalı … A.Ş ile 13.08.2009 tarihli bir protokol yapmak zorunda kaldıklarını, oysa bunun da zor durumda kalmadan dolayı yapıldığını ve davalının kendilerinden fazladan 1.060.126,00 TL, 33.410,00 TL haksız olarak kendilerinden kira bedeli, Bakırköy… İcra Müd. … esas sayılı dosyası için feragat nedeniyle kendileri tarafından yatırılmak zorunda kalınan icra dosyasındaki 18.621,00 TL harç, taşınmazın diğer davalı …’na devrinin 2009 yılında 86.300,00 TL ve 2010 yılında 71.000,00 TL olmak üzere 157.300,00 TL tapu masrafının da kendileri tarafından ödenmek zorunda kalındığından başta 15.000,00 TL olarak açmış olduğu davasının değerini 06.08.2015 tarihli harçlandırma makbuzu ile artırarak 1.112.157,00 TL’ye yükselttiği, davasına konu alacağın ticari faizi ile davalılardan tahsilini talep etmiştir.
CEVAP : Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacının iddialarının hem usul yönünden hem de esas yönünden asılsız, hukuka aykırı ve kötü niyetli olduğunu, davacının hile, tehdit edilmesi veya haksız fiile uğramasının kesinlikle söz konusu olmadığını, davacının uydurması olduğunu, 1 yıllık zaman aşımı süresi içinde dava açılmadığını, zaman aşımı definde bulunduğunu, sebepsiz zenginleşmeye dayalı takiplerle davanın zaman aşımından reddinin gerektiğini, esasa ilişkin olarak davacı tarafın tecrübeli bir tacir olduğunu, yıllarca akaryakıt bayiliği yaptığını, hangi sözleşmenin ne sonuç doğuracağını bilen, ipotek ve intifanın ne olduğunu bilen, boş çekin verilip verilmeyeceğini iyi bilen bir tacir olduğunu, ilk kez bayilik sözleşmesi imzalamış bir tacir gibi davranmasının kabul edilecek bir husus olmadığını, davacı tarafın müvekkiline sürekli borcu olduğunu, çekleri ve bonolarını ödemediğini, disiplinsiz ve sözünde durmayan bir tacir olduğunu, davacı tarafın sözleşmeye riayet etmediğini, bu nedenle ruhsatın geç alındığını, davacı tarafın bayilik sözleşmesi, diğer sözleşmeler ve protokollere aykırı hareket ettiğini, haksız ve kötü niyetli olduğunu, fiilen akaryakıt bayilik faaliyetini sürdürdüğünü, müvekkilinden fazla yatırım almak için yıllık akaryakıt taahhüdünü yüksek gösterdiğini ve müvekkilini aldattığını, bunun üzerine davacı hakkında hem ödenmeyen mal bedeli hem de cezai şart alacağı için icra takibi yapıldığını ve davacının protokol yapmayı teklif ettiğini ve tarafların anlaşması üzerine de 13.08.2009 tarihli protokolün davacı tarafın avukatının huzuru ile yapıldığını, ve o protokolde borç ikrarında bulunulduğunu ve başka yükümlülükler altına girildiğini, borcun geç ödenecek olması nedeniyle gecikmeler dikkate alınarak avans faizi uygulanmak suretiyle borcun yeniden kararlaştırıldığı, fazladan tahsilat olmadığı, diğer icra borcu ve ipotek devirleri yönünden de davacının protokol uyarınca ödeme yükümlülüğünün bulunduğunu bu nedenle davanın esastan reddi gerektiğini, davalı …’na husumet yöneltilemeyeceğini, zira sözleşme tarafı olmadığını, açıklanan nedenlerle; davacının usul ve esas yönünden haksız ve hukuka aykırı davasının reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Davacı taraf, Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi, İcra Dosyası, İhtarnameler, Anlaşma Tutanakları, intifa hakkına ilişkin tapu kayıtları, ticari defter ve kayıtlar, ve her türlü yasal delile dayanmıştır.
Davalılar, 09/02/2007 taihli protokol, akaryakıt bayilik sözleşmesi, taahhütname, ihtarnameler, kesin borç ikrarı sözleşmesi, İst…..Asliye Tic.Mah… E.sayılı dosyası kararı, emsal mahkeme kararları, bilirkişi incelemesi ve her türlü yasal delile dayanmıştır.
Davacı tarafça, dava değerine ilişkin açıklama dilekçesinde dava değerinin 1.112.157,00 TL olduğu, bunun 1.060.126,00 TL’sinin fazladan davalı tarafça yapılan tahsilat kısmına ilişkin olduğu, kurumsal kimlik bedeli için (50.000 USD) şimdilik 10.000,00 TL aliyet bedeli (88.136,00 TL) için şimdilik 15.000,00 TL, tapu masrafı (157.300,00 TL) için şimdilik 15.000,00 TL, icra dairesinden feragat nedeniyle ödenen 18.621,00 TL için şimdilik 5.000,00 TL ve müvekkilinin kendi babasının arsası için 33.410,00 TL kira bedeli kısmına ilişkin şimdilik 5.000,00 TL talep ettiklerine dair açıklama getirmiştir.
Mahkememizce iddia ve savunmalar doğrultusunda; temerrüt ve faiz denetlenerek davacı tarafin defter ve kayıtlarında var ise davacının alacağının belirlenmesi için Ankara Asliye Ticaret mahkemesine talimat yazılarak rapor alınmıştır. Bilirkişi talimat raporunda, davalının davacıya ödediği nakit ve motorin hibesi ile ilgili olarak; davacı taraf defterlerinin dikkate alınması durumunda, davacı taraf defterlerine göre; davacının davalıdan 1.060.125,43 TL tutarında alacaklı olacağı, Davacı ile Davalı arasında varılan 13.08.2009 tarihli Anlaşma hükümlerinin dikkate alınması durumunda; davacının davalıdan 814.500,00 TL tutarında alacaklı olacağı, Davalı tarafın, davacı taraftan almış olduğu kira bedeli ile ilgili olarak; Davacı ile davalı arasında yapılan anlaşmaya istinaden davacı tarafından ödenmesi gereken 12.000,00 TL tutarın, davacı tarafından kira karşılığı olarak davalıya yapılan toplam 28.910,00 TL ödemeden düşülerek (28.910.00-12.000.00)= 16.910,00 TL tutarında davacının davalıdan alacaklı olacağı, Davalı tarafından, davacının vermiş olduğu bos çekler sonrası başlatılan icra takibine istinaden Bakıköy … İcra Dairesine ödenen harç miktarı ile ilgili olarak; Davalı şirketin kendisi tarafından yapılan masrafların davacı şirkete yüklemesinin ticari teamüllere uygun olmamakla birlikte, taraflar arasında yapılan 13.08.2009 tarihli Anlaşma’nın 6.Maddesi hükmüne göre feragat harcı davacı … firmasına ait olduğu hususunda anlaştıklarından, davacı şirketin davalı şirketten 18.621,10 TL alacağının olmadığı, Davalıya devredilen ve tekrar geri alınan taşınmaz için ödenen tapu masrafları ile ilgili olarak; bu tür bir ödemenin kayıtlarda yer almadığı gibi 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre aksi kararlaştırılmamış ise taraflardan her biri kendi üstüne düşen oranda tapu harcını ödemekle yükümlü olduğu, 13.08.2009 tarihli Anlaşma’nın 7.Maddesine göre tapu harçlarının davacının uhdesinde bulunduğu taraflarca kabul edildiğinden, davacının tapu harçlarından davalıdan bir alacağının olamayacağı, Davalının demirbaşları söküp götürdüğünden 88.136,17 TL demirbaş faturasının tahsili ile ilgili olarak; dava dosyasındaki … tarafından düzenlenmiş 29.09.2010 tarihli 105098 sıra nolu Fatura muhteviyatı malzemelerin bedeli olan 88.136,17 TL ile ilgili olarak davacı şirket ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde; davacının davalıya 88.136,17 TL fatura bedelini ödediğine dair ticari defter kayıtlarında bir kaydın yer almadığı, bu yüzden bu tutar kadar davacının davalıdan bir alacağının olmadığı, Davalının söküp götürdüğü Kurumsal Kimlik(4*4)’ten dolayı 75.000,00 TL davacının alacaklı olduğu iddiasıyla ilgili olarak; Davacı sözleşmenin 3.2.1 maddesine göre teknik yatırımların arasında Kurumsal Kimlik olduğu, davalı tarafından iddia olunan 1.439.874,57 TL bedelin içinde 75.000,00 TL’ ninde olduğu belirtilerek, davalının söküp geri aldığı Kurumsal Kimlik malzemesine ait 75.000,00 TL nin de talep edildiği belirtilerek alacakları içerisinde bu bedelinde bulunduğu belirtilmiş olduğu, ancak davacı ticari defterlerin incelenmesinde böyle bir tutarlı hesap kaydına rastlanılamadığı tespit edildiğinden, bu tutar kadar davacının davalıdan bir alacağının olmadığı husularını belirtmiştir.
Bu kez dosyada iddia ve itirazlar sözleşme hükümleri ticari ilişki yapılan ödemeler, talep kalemleri, temerrüt ve faiz, alınan talimat raporu içeriği ve buna karşı yapılmış olan davalı itiraz ve beyanları da dikkate alınarak bu itirazları da karşılar şekilde davalı kayıtlarında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişiler mahkememize sundukları raporda, taraflar arasında 09/02/2007 tarihli protokol 05/02/2008 tarihli Akaryakıt Bayilik sözleşmesi, 13/08/2009 tarihli anlaşma olmak üzere birden fazla hukuki işlemin bulunduğu, davacının 09/02/2007 tarihli sözleşmeden doğan edimlere ilişkin iddiaları yönünden anılan hukuki işlemlerin tamamının taraflar arasındaki akaryakıt bayilik ilişkisi olduğu uyuşmazlığın özünün ilk protokolden doğan edimlerin davalı tarafından yerine getirilip getirilmediği ve 13/08/2019 tarihli sözleşmenin ise davacının zor durumda bırakılarak imzalanmasının sağlanıp sağlanmadığı ve bunun tespit edilmesi halinde sözleşmenin geçerliğine etkisinin belirlenmesinden ibaret olduğu, 9.2.2007 tarihli sözleşmenin m. 3.2 hükmü uyarınca, BAYİ’nin … lehine intifa ve ipotek tesisini yerine getirilmesi sonrası … sözleşmede belirlenen edimlerini ifa edeceği, nitekim Bayii tarafından … lehine 20.02.2007 tarihinde 15 yıl süre ile 75.000 TL bedelli intifa hakkı tesis edildiği, aynı tarihte birinci dereceden 750.000 TL bedelle ipotek tesis edildiği, (tarihi okunamayan) resmi senet ile ipotek bedelinin 1.500.000 TL’ye çıkarıldığının anlaşıldığı, Dosya kapsamındaki belgeler ışığında, davacının ruhsat işlemlerine ne zaman başladığı, hangi nedenlerle alınamadığı ve anılan nedenlerin davacından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususlarına ilişkin bir değerlendirme yapılabilmesinin mümkün olmadığı, çünkü dosya kapsamındaki yazıların bir kısmının taraflar arasındaki ilk sözleşmeden önceki tarihlerde oluşturulmuş olduğu, dolayısıyla bu durumda davacının sözleşmeden doğan ruhsat alma yükümlülüğü için işlemlere başladığı sonucuna ulaşılamadığı, sözleşme sonrası oluşturulanların içeriğinden de somut olaydaki uyuşmazlığı ilgilendiren bir içeriğin yer almadığı, bu hususta nihai takdirin Mahkemede olduğu, ruhsat alma işinin imar planı değişikliklerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususuna ilişkin bir değerlendirme yapılamadığı (HMK m. 187, MK m. 6), Mali incelemede, 05.02.2008-05.02.2009 tarihleri arasında 3.000 m3’lik taahhüdün 479,24 m3’lük kısmının gerçekleştirildiğinin belirlendiği, her ne kadar akaryakıt alım taahhüdüne, ruhsat alınamaması sebebiyle uyulamadığı beyan edilmiş olsa da dosyaya sunulan belgelerden ruhsatın alınamaması olgusunun davacının dışındaki sebeplerden kaynaklandığı sonucuna ulaşılamadığı, davacının hibe bedellerinin hiçbir şekilde ödenmediği yönündeki beyanının yerinde olmadığı, Davalı tarafından sözleşmede belirlenen demirbaşların teslim edildiği, bu hususun davacı tarafın da kabulünde olduğu, yalnızca geç teslim edildiği hususu ileri sürüldüğü, teslim tarihine ilişkin dosya kapsamında bir belgeye rastlanmadığı, davacıya 29.09.2010 tarihli,… NL 88.136,17 TL bedelli istasyon malzemelerinin faturasının kesildiği, ancak malzemelerin ne zaman teslim edildiği konusunda bir bilgi dosya kapsamında bulunmadığı, Mali incelemede, intifa hakkının resmi senette belirtilen 75.000 TL bedelinin ödendiğine ilişkin bir belgeye rastlanmadığı, tapuda yapılan resmi senette 75.000 TL karşılığında intifa hakkının tesis edildiği ifadesinin de ifaya ilişkin olmayıp resmi senedin, taşınmaz satımında borçlandım işlem aşamasını oluşturduğu, dosya kapsamındaki resmi senet incelendiğinde malikin davacı değil … olduğu, şu halde intifa bedelinin ödenmiş olması ihtimalinde bile bu ödemenin davacıya değil dava dışı malik …’a yapılması gerektiği, ödenmemesi ihtimalinde ise resmi senetteki intifa bedelinin davacı tarafından değil … tarafından talep edilebileceği, Somut olayda resmi senette, bayilik sözleşmesinden doğmuş ve doğacak alacakların teminat altına alınacağı ifadesi ile davalı lehine üst sınır ipoteği tesis edildiği, henüz doğmamış bulunan alacağın, doğmasının kesin ya da sadece ihtimal dâhilinde olması mümkün olduğu gibi şarta bağlanmış alacakların da teminat altına alınabileceği (MK m. 871), Bu açıklamalar ışığında üst sınır ipoteğine, ileride doğması muhtemel alacaklar konu olduğu için davacının ipoteğin temelindeki borç ilişkisinden doğan alacağın kendilerine ödenmediği yönündeki beyanının yerinde olmadığı, Davacının teminat amacıyla verdiği çeklerin, borçlu olmadığı halde doldurularak haksız takip yapıldığını iddia ettiği, mali incelemede, takip tarihinde davalının 643.572,53 TL alacaklı olabileceğinin hesaplandığı, her ne kadar takipte 591.148,00 TL talep edildiyse de mali incelemede takip tarihi itibariyle 643.572,53 TL alacağın varlığına ilişkin hesaplama yapıldığı, şu halde bu tarihte borçlu olunmadığı yönündeki iddiaların yerinde olmadığı, hemen belirtmek gerekir ki davacının, 230.243 TL’lik borcu zor durumda bırakıldığı için kabul ettiğini beyan ettiği, bu noktada takibe konulan çeklerin hali hazır borç üzerine keşide edilmiş çekler olduğu hususunun Mahkemenin takdirinde olduğu, ikinci sözleşmenin geçerliğine ilişkin beyanlarının ise Davacının zor durumda kaldığı ve bunun yarattığı baskı nedeniyle 13.08.2009 tarihli sözleşmeyi imzaladığı, bu sözleşmenin kanuna, ahlaka ve adaba aykırı olduğu, kötüniyete hukukun sonuç bağlamayacağı yönündeki iddiasının esasen TBK m. 28 uyarınca ikinci sözleşmenin aşırı yararlanma sebebiyle iptal edilebilir olduğu şeklinde anlaşılması gerektiği, doktrinde ağırlıklı görüşün, tacir tüzel kişi açısından basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğünün, düşüncesizlik ve deneyimsizliğe dayalı istemleri engellemesine karşılık zorda kalmaya dayalı istemler bakımından engelleyici bir işlevi bulunmadığı yönünde olduğu, dolayısıyla uyuşmazlıkta tacir tüzel kişi açısından yalnızca zor durumda kalma konusunda değerlendirme yapılması gerektiği, Somut olayda, tüzel kişi tacir davacının yararlanma sonucu 13.08.2009 tarihli sözleşmeyi imzaladığı kabul edildiğinde bile TBK m. 28/II uyarınca 1 yıllık hak düşürücü süre içinde iptal hakkını kullanmadığının görüldüğü, Uyuşmazlık açısından davacının zor durumda kalıp kalmadığı hususuna ilişkin değerlendirmelerin yapılabilmesi için taraflar arasındaki ilk sözleşmeden doğan edimlerin değerlendirilmesi gerekmekdiği, Davacı Bayiinin, … lehine 20.02.2007 tarihinde 15 yıl süre ile 75.000 TL bedelli intifa hakkı tesisini ve aynı tarihte birinci dereceden 750.000 TL bedelle ipotek tesisini sağladığı, (tarihi okunamayan) resmi senet ile ipotek bedelinin 1.500.000 TL’ye çıkarıldığı, Davacının akaryakıt istasyonunu 30/06/2007 tarihinde hizmete açamadığı, bu durumun kendilerinden kaynaklanmadığını iddia ettiği, akaryakıt alım taahhüdünü yerine getiremediği, 1.439.874,14 TL (2007/2008/2009 yılları arasında) hibenin davacıya ödendiği, demirbaşların teslim edildiği hususunun davacının da kabulünde olduğu, intifa hakkı bedelinin ödenmediğinin kabul edilmesi halinde bile davacı tarafından değil malik … tarafından talep edilebileceği, üst sınır ipoteğine, ileride doğması muhtemel alacaklar konu olduğu için davacının ipoteğin temelindeki borç ilişkisinden doğan alacağın kendilerine ödenmediği yönündeki beyanının yerinde olmadığı, davacının bayilik sözleşmesinden doğan borçlarını gereği gibi ifa etmesi halinde taşınmazın cebri icra yolu ile davalı tarafından paraya çevrilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle ipoteğin bir baskı aracı olarak kullanılıp kullanılmadığı hususunun Mahkemenin takdirinde olduğu, intifa hakkının ise 15 yıl süre ile kararlaştırılmış olmasına rağmen Rekabet Kurulu’nun 2002/2 sayılı Tebliğ m. 5 düzenlemesi ile sözleşmelerin içeriğine kamu otoritesinin çıkardığı düzenlemelerle müdahale edildiği, Rekabet Kurulunun 12.03.2009 tarihli duyurusu uyarınca, 18.09.2005 öncesinde akdedilmiş olan intifa ve benzeri sözleşmeleri de kapsayan benzeri etkiye sahip tüm hukuksal tasarruflara ilişkin hakların terkin edilip yeniden 5 yılı aşmayacak şekilde tesis edilmemesi veya kısaltılmaması halinde 18.09.2010’dan sonra 2002/2 Tebliğ kapsamındaki Grup Muafiyetinden yararlanamayacağı ve 18.09.2005 sonrasında akdedilenlerin ise 5 yılı aşan süreler için muafiyetten yararlanamayacağı hususun ilan edildiği, bu doğrultuda, somut olayda 15 yıl süreli kurulmuş intifa hakkının ancak 5 yıl için hüküm ifade edeceği, dikey anlaşma kapsamındaki intifa hakkı sözleşmesinin 5 yılı aşan kısmının, 6098 sayılı TBK m. 27/11 uyarınca (değiştirilmiş) kısmi hükümsüzlük yaptırımına tabi olacağı, somut olayda ilk dikey anlaşmanın başlangıç tarihinin 09.02.2007 olduğu buna bağlı olarak yapılan intifa hakkının sona erme tarihi 9.2.2012 tarihi olduğu eş deyişle intifa hakkının 15 yıl değil 5 yıl hüküm ifade edeceği, bu hususun davacı üzerinde aşın yararlanmaya neden olacak şekilde baskı yaratıp yaratmayacağı hususunun Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu, son olarak zor durumda imzalandığı ileri sürülen 13.8.2009 tarihli sözleşmenin davacının avukatı tarafından onaylandığı ve müzakere sonucu tamamlandığını iddia etmekte buna ilişkin mail çıktısını dilekçe ekinde sunulduğu, buna ek olarak davalı tarafın, sözleşmede kararlaştırılan bedelin vadesinde ödenmesi halinde doğmuş cezai şartı ve kar mahrumiyetini talep etmeyeceğini, akaryakıt alım taahhüdündeki 3.000 m3’lük taahhüdün 500 m3’e indirileceğini kabul ettiği, başka ifadeyle zor durumda kalındığı ve bu nedenle imzalandığı iddia edilen sözleşmede karşı tarafın da belirli menfaatlerini talep etmeme taahhüdü altına girdiği, anılan hususların, davacı üzerinde aşırı yararlanmaya neden olacak şekilde baskı yaratıp yaratmayacağı hususunun Mahkemenin takdirinde olduğu, mahkemenin bu bilgiler ışığında davacının zor durumda kalmadığını ve dolayısıyla 13.08.2008 tarihli sözleşmenin aşırı yararlanma sebebiyle bozulabilir hükümsüz olmadığı yönünde karar vermesi halinde anılan sözleşme geçerli bir sözleşme olarak hüküm ve sonuçlarını doğurmuş kabul edilecek ve bu sözleşmeye uygun olarak yerine verilen edimler ifa ile son bulmuş olduğu için davacının tazminat talepleri dinlenmeyecektir, yine mahkemenin bu bilgiler ışığında, davacının zor durumda kaldığı ve buna bağlı olarak 13.08.2008 tarihli sözleşmenin aşırı yararlanma sebebiyle bozulabilir hükümsüz olduğuna karar vermesi halinde, davacının zor durumunun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl içinde hak düşürücü sürede iptal hakkını kullanıp kullanmadığının değerlendirilmesi gerekeceği, somut olayda usulden reddedilmiş olsa dahi İstanbul 6. ATM 2011/86 Esas numarası ile ilk davanın açılış tarihi dikkate alınacağı, Dosya kapsamdaki tevzi formuna söre dava 08.02.2011 tarihinde açıldığı, Bu noktada zor durumun ne zaman ortadan kalktığı belirlenemediği hususları;
Mali Yönden Sonuç,
Davalının; 2007-2008 ve 2010 yıllarına ait ticari defterlerin TTK hükümlerine uygun tutuldukları, 2009 yılına ait yukarıda listelenen ticari defterlerin TTK hükümlerine uygun tutulmadıkları anlaşılmakla (envanter defteri kapanış tasdiki görülemediğinden), delil kabiliyetlerinin Mahkemenin takdirinde olduğu, Davalı şirket muhasebe kayıtlarına göre; Tarafların aralarındaki ticari ilişkinin en son 2010 yılında vuku bulduğu, 31.12.2010 tarihinde davalının davacıdan 400.371,78 TL alacaklı olduğu, 30.09.2013 tarihinde 400.509,88 TL olan açık hesabın davalı şirket yetkilisi (ve iş bu dava davalılardan) Tarkan Kadıoğlu hesabına virman yoluyla aktarıldığı ve bu aktarım sonrasında davalının davacıdan herhangi bir borç/alacak bakiyesinin kalmadığı, diğer bir deyişle açık hesabın kapandığı, Davalı tarafından davacıya 29.09.2010 tarihli, … Nl. 88.136,17 TL, istasyon malzemeleri faturasının kesildiği, ilgili faturanın kestiği tarihte davalının muhasebe kayıtlarına göre; davacının davalıya 452.566,64 TL borçlu olduğu, davacının ticari defterlerinin Ankara … Asliye Ticaret Mahkemesinde … Talimatla incelendiği, bilirkişi raporunda davacının 2010 yılına ait muhasebe kayıtların (açık hesap ekstrelerinin) olmadığı, ayrıca davacının bu tutardaki faturayı ödediğine ilişkin tevsik edici bir belge olmadığı bilirkişi raporunda beyan edildiği, bu nedenle davacının bu faturadan kaynaklı alacağının olmadığı hususun takdirinin mahkemeye ait olduğu, davacı tarafından davalıdan iş bu dava kapsamında fazlaya dair hakları saklı kalarak; (dava harcına göre) 1.112.157,00 TL talep edildiği, üzerine 157.300,00 TL Taşınmazın tapu devir ve geri alım harçları olan 157.300,00 TL eklenmesi ile, 1.269.457,00 TL talep edildiği, mahkeme tarafından kabulü halinde; Davacının 1.060.126,00 TL alacak talebi yönünden (… tarafından fazla tahsil edilen alacak iddiası) incelemede, Davalı tarafından ödenen hibe/yatırım bedelleri ve cari hesap alacağının faiz hesabı yapıldığında anlaşma bedelinden fazla alacaklı oldukları beyan edildiğinden davalının davacı ile olan taahhütnamedeki cezai şart hesaplaması da dahil edilerek faiz hesaplaması yapılması gerektiği, hibe/yatırım bedellerinin ödeme tarihleri, 13.08.2009 tarihli anlaşma ile öngörülen 1 yıl sonrası ve 13.08.2010 tarihi ve davacının alım taahhüdünün 1. yılı olan 05.02.2008-05.02.2009 tarihleri baz alınarak;
– Davalı Kadoıl’in 13.08.2010 tarihinde davacı …dan 2.083.703,16 TL ana para ve 764.248,03 TL faiz olmak üzere 2.847.951,19 TL alacaklı olacağı,
– buna göre tarafların anlaşma serbestisi ilkesine göre; 13.08.2009 anlaşma tarihinde ve ileriye dönük olarak (13.08.2010 tarihi itibariyle) 2.500.000,00 TL olarak anlaştıkları; buna göre davacının davalıdan 1.060.126,00 TL alacaklı olmadığı,
– davacının 33.410,00 TL alacak talebi yönünden (Taşınmaz için ödenen kira bedeli) inceleme ile, 13.08.2009 tarihli anlaşmada mutabakata varıldığı üzere; 31.12.2009 tarihine kadar 1.000,00 TL/ay kira ve sonrasında ise taraflarca anlaşılacağı tutar üzerinden kira bedeli ödeneceğinin kararlaştırıldığı,
– 13.08.2010 tarihinde davalının muhasebe kayıtlarına göre; Davacının 371.005,31 TL davalıya borçlu olduğu, buna göre davacının alacaklı olmadığı, Davacının 18.621,00 TL alacak talebi yönünden (Bakırköy …İcra Müdürlüğü …E. çeki almak için ödenen icra harcı) inceleme yönünden 13.08.2009 tarihli Anlaşmadaki 6. maddeye göre; İcra Dairesine ödenecek feragat harcından davacının sorumlu olduğu hüküm altına alındığından davacının bu hususta alacaklı olmadığı,
-Taşınmazların 157.300,00 TL tapu devir ve geri alım harçları yönünden 13.08.2009 tarihli Anlaşmazdaki 7. maddesine göre; İcra Dairesine ödenecek feragat harcından davacının sorumlu olduğu hüküm altına alındığından davacının bu hususta alacaklı olmadığı, hususlarını belirtmişlerdir.
Dava, taraflar arasındaki sözleşmelerden kaynaklı alacak davasıdır.
Taraflar arasındaki ihtilaf, aralarındaki protokol ve sözleşmelere göre davalı şirketin, davacı ile yapılan sözleşmelerden kaynaklı haksız olarak tahsil ettiği bir alacağının olup olmadığı, davacının icra takibi sonrası yapmış olduğu protokolden dolayı bu protokolü zaruret halinde, zor durumda kalmadan dolayı imzalayıp imzalamadığı ve protokol hükümlerinin geçerli olup olmadığı, davalı şirketin davacıdan haksız olarak tahsilatlarda bulunup bulunmadığı, varsa bunların miktarı, davanın diğer davalı …’na yöneltilmesinin doğru olup olmadığı ve Tarkan Kadoğlu yönünden pasif husumetin olup olmadığı, davacı tarafın sözleşmeyi zor durumda kalmış olması halinde yapılan 2. Protokolün aşırı yararlanma oluşturup oluşturmadığı ve aşırı yararlanma var ise bunun davalının zor durumda kalmasından kaynaklı olup olmadığı ve buna göre de davacının bu sözleşme hükümleri ile bağlı olup olmadığı, bağlı değilse bu sözleşmeye bağlı olarak yapmış olduğu ödemelerin geri talep edilip edilemeyeceği, aşırı yararlanma kabul edilse dahi bunun için davacının süresi içerisinde bu iddiasını dile getirip getirmediği ve davacının taleplerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki bayilik ilişkisi ve diğer protokoller yönünden zamanaşımı süresi, sözleşmenin yapıldığı tarih ile geçerli olan eBK 125.maddesi (TBK 146) maddesi uyarınca 10 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğu cihetiyle davalı tarafın zamanaşımı def’i yerinde görülmemiştir.
Davalılardan …’nun pasif husumetlerinin bulunamayacağı, davanın kendisine yöneltilemeyeceği yönündeki savunması yönünden yapılan değerlendirmede …’na sırf paranın hesabına gönderilmesinden dolayı davalı kılınmamış, ayrıca sözleşme tarafı olması ve davacının diğer talepleri yönünden de talebe muhatap olması nedeniyle davalı gösterilmesinde sıfat yönünden herhangi bir yanlışlık bulunmadığı, pasif husumetin bulunduğu cihetiyle davalı …’nun bu yöndeki savunmalarına itibar edilmemiştir.
Davacı tarafın, davalı tarafın Bakırköy İcra Müdürlüğü’nde yapmış olduğu takipten sonra, yapmış olduğu 2009 yılındaki protokole ilişkin zor durumda kalındığından bahisle yapılan protokolün aşırı yararlanma içerdiği cihetiyle geçersiz olduğu yönündeki savunmasının eBK 21 (TBK 28) maddesi uyarınca yapılan değerlendirmesi sonucunda bu yöndeki iddialarına itibar edilmemiştir. Zira davacı taraf tacir olup, ancak eski borçlar kanunu dönemindeki düzenleme ile taraflar arasındaki edimler yönünden açık nispetsizliğin davacının müzayaka halinde olmasını, yine yeni TBK’ya göre de davacının davalı ile yaptığı sözleşmedeki edimler arasında açık oransızlık bulunması ve zarar görenin yani davacının zor durumda kalmasından dolayı bu sözleşmeyi yapmış olması halinde eski TBK’ya göre gabin, yeni TBK’ya göre aşırı yararlanmadan bahsedilebilir. Bu nedenle taraf edimleri arasında açık orantısızlık olup olmadığı yönünde yapılan incelemede davacının davalı şirkete bilirkişiler tarafından kendi defter ve davalı taraf defterleri ile tespit edildiği üzere icra takibinin yapıldığı dönemde sözleşmeden kaynaklı mal alımlarından kaynaklı olarak borcunun bulunduğu, bu borcun ödenmemesi üzerine ayrıca sözleşmedeki taahhüdüne aykırı olarak kararlaştırılan cezai şart alacağını da içerir şekilde takip yapıldığı ve takibin ortadan kaldırılması için tarafların davacı vekili aracılığı ile protokol yapmak üzere anlaştıkları, belirlenen borç miktarı, borç miktarının ödeneceği süreler ve icra takibine davacının sebebiyet vermiş olması nedeniyle icra dosyasındaki giderlerden de bu nedenle sorumlu tutulduğu ve bu sözleşmenin bir borç tasfiyesi hükmünde olduğu ve tasfiyenin süresi dikkate alındığında yine bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamada her iki tarafı tacir olan ve kar amaçlı çalışan taraflar arasında yapılan protokolün borcun ödenme süresi uyarınca avans faizi uygulandığında, talep edilenin bundan dolayı fazlalaşmış olduğu, yani bir nevi davalı dağıtım şirketinin bayisi olan davacıya satmış olduğu üründen kaynaklı alacağının daha uzun vadeye yaymak suretiyle bir nevi kredi açtığı ve bu açılan krediden dolayı da ticari faiz işletmek suretiyle ödenecek meblağın tespit edildiği, davacının yapmış olduğu iş, borcunun miktarı, borcun ödenme süresi, ekonomik durum itibariyle zor durumda kalmadan yani aşırı yararlanma bulunmadan sözleşmeyi imzalamış olduğu, taraflar arasındaki sözleşme edimleri arasında açık nispetsizlik olmadığına kanaat getirilmiştir. Bir an için aşırı yararlanma (gabin) kabul edilebilecek olsa bile tasfiye süreci dikkate alındığında davacının eBK 21 (TBK 28) maddesinde ön görülen 1 yıllık hak düşürücü sürede bu talebini dile getirmesi gerektiği, oysa bu süreye de riayet edilmediği anlaşıldığından bu yönden de, bu minvaldeki iddialarına itibar edilmemesi gerektiğine kanaat getirilmiştir.
Davacı tarafın, davalılardan talep etmiş olduğu ana para 1.060.126,00 TL’nin fazladan bir tahsilat olmadığı, bu paranın davacı tarafça vekili huzurunda açıkça kabul edilen borcun bir nevi yapılandırılması, vadelendirilip ötelenmesi neticesinde aradaki süre için kararlaştırılan ticari faiz üzerinde oluşan bir rakam olduğu, buna istinaden davacının davalıdan herhangi bir talepte bulunamayacağına, zira davalı şirketin aynı zamanda bayilik ilişkisinden beklenen faydanın sağlanmamış olması nedeniyle davalının kar mahrumiyeti ve cezai şart taleplerinden vazgeçmek suretiyle bu protokolü yapmış olduğu ve aradaki vade de dikkate alındığında davacı tarafın vekili aracılığı ile hür iradesiyle kati olarak bir borç belirlemesi olduğu ve fazladan, aşırı yararlanmadan kaynaklanan bir alacak olmadığına, bu yöndeki taleplerinin bu nedenle reddine karar vermek gerekmiştir.
Yine davacı tarafça protokole dayalı olarak alınan icra harçları nedeniyle talep ettiği alacak kalemler yönünden de, icra takibine kendisinin sebebiyet vermiş olması ve açıkça bu protokolde bu masrafların hür iradesi ile üstlenilmiş olması nedeniyle icra takibinden kaynaklanan giderler yönünden davalılardan herhangi bir talepte bulunulamayacağına kanaat getirilmiştir.
Davacının, diğer kira alacakları yönünden davalı taraftan herhangi bir talep hakkı olmadığı ve bilirkişi raporu ile usulüne uygun tespit edildiği üzere diğer taleplerine ilişkin kalemleri yönünden de davalılardan herhangi bir talep hakkının olmadığına kanaat getirilmiş, dosya kapsamı ile uyumlu bilirkişi raporları da dikkate alınarak davacının tüm talepleri yönünden davasının her iki davalı yönünden ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Açıklanan nedenlerle;
1-Davanın reddine,
2-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 44,40 TL ilam harcının peşin alınan 18.992,87 TL’den düşümü ile geri kalan 18.948,47 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üstünde bırakılmasına,
4-Davalılar kendini vekille temsil ettirdiklerinden lehlerine Asgari Ücret Tarifesi gereği 57.314,71 TL ücret takdirine, bunun davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
5-Davalı tarafça yapılan 130,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansının ilgili tarafa iadesine,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı.
Başkan …
Üye …
Üye …
Katip …