Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1252 E. 2020/73 K. 29.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/1252 Esas
KARAR NO : 2020/73

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 16/12/2015
KARAR TARİHİ : 29/01/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı-karşı davalı vekili 04/08/2000 tarihli dava dilekçesinde özetle ; müvekkilinin 12/04/1993 tarihinde işe başladığını,02/04/2000 tarihine kadar süregelen sözleşmelerle … Bölge Müdürü olarak görev yaptığını, işe girdiginde 3000 USD olan aylık ciroyu Nisan 2000 Yılında 375.000 USD ye çıkardığını, son olarak 24/12/1999 tarihli sözleşmeyi imzaladığını ve bu sözleşmeye göre brüt maaşının 4.000 USD ve yılda 3 defa 1 brüt maaş tutarında ikramiye ödenmesi kararlaştırıldığını, İstanbul Merkezden gelen yetkili iki kişinin işine son verdigini, davalı firma tarafından 25/04/2000 tarihli azilname keşide edildigini, bir süre sonra sözleşmesi geregi kendisine yapılan sağlık sigortası şirketine eşi ve cocuğu için yaptırmış olduğu poliçenin davalı tarafından iptal edildigini, yasalara aykırı olarak müvekkiline ödenen bedellerin tahsil edildigini,4/5/2000 tarihli ihtarname ile alacakların talep edildigi ve 05/06/2000 tarihindede Bölge Çalışma Müdürlügüne şikayette bulunulduğunu buna rağmen hiç bir ödemede bulunulmadığını beyanla fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla kıdem-ihbar tazminatı ve diğer işçilik alacaklarından toplam 16.870,64 TL’nin faiz masraf ve avukatlık ücreti ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle ; davacının davalı şirketten zimmetine geçirdigi şirket parasını şahsen kullanarak elde ettigi menfaatin miktarının tespiti ve iadesi için İzmir …Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan … Esas sayılı dava sonucunun beklenmesinin gerektigini, davacının İzmir Bölge Müdürlügünde birlikte çalıştığı muhasebe müdürü …’in de iştirakini sağlayarak, şirketin paralarını zimmetine geçirmesi, şahsi menfaat temin etmek amacı ile gerçege aykırı fatura temin ederek benzin alımı yapılmadığı halde alınmış gibi benzeri hareketlerinin tespit edilmesi ve ifadesinde davacının ikrar etmesi üzerine iş akdinin 24/04/2000 tarihinde İş Kan.17/2-d maddesi uyarınca feshedildigini, muhasebe müdürünün de aynı şekilde iş aktine son verildigini, bu nedenle davacının iş aktine haklı nedene istinaden son verildiginden tazminat taleplerinin reddi gerektiğini savunmuştur.
Karşı dava olarak ; 24/12/1999 tarihli iş sözleşmesinin 2.1/d maddesinde … firmasına ait ticari sırları sözleşme sona erdikten sonrada süresiz olarak saklamayı, 8.1 maddesinde iş akdinin her hangi bir sebeple feshinden itibaren bir yıl süreyle … firması ile rakip bir firma ile çalışmamayı yanı … firması ile rekabet etmemeyi taahhüt ettigini, rakip firma olan dava dışı … firmasının davacıya 6 ay gibi kısa bir süre sonra … Bölge Müdürü olarak görevlendirmek amacı ile … Bölge Müdürü olarak işe aldığını, … ile… firmasının aynı alanda faaliyet gösterdigini, kıyasıya bir rekabet içerisinde olduklarını, 14/07/2000 tarihinde …’nin üst düzey yöneticileri ile İzmir uçağında görüldügü gibi 24/07/2000 tarihinde …’nin … Bölge Müdürlügü elemanları ile yemek yedigi ve … şirketine geçmeye davet ettigini, 08/08/2000 tarihli ihtara verilen cevapta davacının …’de çalıştığını ikrar ettiğinden sözleşmenin 8.maddesine göre rekabet yasağını ihlal ettiğinden bir yıllık brüt maaşı olan 28.226,88 TL olmak üzere toplam 56.453,76 TL tazminatın faiziyle karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dosyada delil olarak, işyeri kayıtları, tanık beyanları, ceza mahkeme kararı, dayanak bilirkişi raporu, taraflar arasında İzmir …İş Mahkemesinin … Esas sayılı dosyada alınan bilirkişi kurulu rapor örneği, mahkememizce alınan bilirkişi kurulu raporu ve taraflarca sunulan belgeler mevcuttur.
Davacı vekili iş akdinin haksız ve kötüniyetle feshedildiğini iddia ederek kıdem-ihbar tazminatı ile kötüniyet tazminatı ve diğer işçilik alacaklarını talep etmiştir. Davalı-karşı davacı vekili ise ; davacının hizmet akdinin haklı nedenle feshedildiğini, davanın reddi gerektiğini, karşı dava olarak sözleşmeye göre rekabet yasağı ihlalinden tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir. İşyeri kayıtları sunulmuş, banka kayıtları celbedilmiş, tarafların bildirdikleri tanıkların beyanları alınmıştır. Davacı … ve muhabebe müdürü … ile …Şti.yetkilileri hakkında İzmir …Asliye Ceza Mahkemesinin… Esas, … Karar sayılı dosyada sahte özel belge tanzim etmek suçundan yapılan yargılama sonucu davacının ve davalı şirketin muhasebe müdürü …ile diğer sanıkların mahkumiyetlerini gerektirir kesin ve inandırıcı delil olmadığı gibi, atılı suçların unsurlarının bulunmadığı, ihtilafın hukuki mahiyette olduğu gerekçesiyle beraatlerine karar verildiği, müdahil vekili ve sanık (davacı) … müdafiinin temyizi üzerine Yargıtay 11.Ceza Dairesi tarafından kararın bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılması gerekmediğinden TCK.102/4 maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına karar verilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında İzmir …İş Mahkemesinin … Esasında kayıtlı dosyada davacı … ve muhasebe müdürü … ile …Şti.aleyhine açılan davada, 05/04/2010 tarihli bilirkişi kurulu raporu alınmış, raporda ; davacının ve muhasebe müdürü …’in davranışları sonucunda “davacı şirket aleyhine ne miktar menfaatlendikleri, bu yolla davacı şirketi zarara uğrattığı, keza bu kişilere yardımcı olduğu iddia edilen davalı …Şti.’nin gerçekleştiği ileri sürülen zararlandırıcı olaylar zinciri içinde ne şekilde yer aldığı, ne oranda davacı şirketin zarara uğramasına sebeb olduğu tam olarak tespit ve zarar miktarını hesaplama mümkün olamamaktadır” şeklinde mütalaa verildiği görülmüştür.
Dava niteliği, işçilik alacakları olması nedeniyle beklenen ceza davasının sonuçlanması ve İzmir İş Mahkemesinde görülen davada alınan bilirkişi raporunun mahkememize sunulması üzerine, mahkememizce mali müşavir, hukukçu ve bankacıdan oluşan uzman bilirkişi kurulu marifetiyle inceleme yapılarak 15/09/2010 tarihli hesap raporu alınmıştır. Raporda, davacının hizmet süresi 7 yıl 12 gün olarak, ücret bordrolarından davacının son ücretinin brüt 4.000 USD olduğu tespit edilerek, kıdem-ihbar tazminatı, izin ücreti, brüt ikramiye ve brüt ücret alacakları ile davalı-karşı davacının talepleri yönünden ceza-i şart ve tazminat hesabı yapılmıştır. Tespit ve hesaplamalar yönünden bilirkişi raporu dosyadaki belgelere usul ve yasaya uygun olup mahkememizce de benimsenmiştir. Davalı işverenlik tarafından davacının iş akdinin 24/04/2000 tarihinde şirketi maddi zarara uğrattığı, şirketin güvenini kötüye kullandığı ve şahsi çıkarlar sağlaması sebebiyle haklı nedenle feshedildiği savunulmuş ise de ; İzmir …İş Mahkemesinin … Esas sayılı dosyada alınan bilirkişi kurulu raporunda, şirketin zarara uğradığı, zararlandırıcı olaylar zinciri içerisinde davacının ne şekilde yer aldığı ve ne şekilde şirketin zarara uğramasına sebep olduğu, keza zarar miktarının da tespit edilemediğinin mütalaa olunduğu, davacı hakkında açılan ceza davasında suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve olayın hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu gerekçesiyle beraatine karar verildiği hususları ve dosyada mevcut delil belgeler ile tanık beyanları dikkate alındığında davalı işverenlik tarafından feshin haklı nedenle yapılmış olduğu hususunun kanıtlanamadığı düşünülmüştür. Ayrıca diğer işçilik alacakları yönünden ; izin hakkının kullanıldığına ve ücretlerin ödendiğine dair hukuken geçerli belge makbuz sunulmamıştır.
Tüm deliller ve dosya kapsamı bu şekilde değerlendirilerek ;
Asıl dava yönünden ; davacının bilirkişi raporunda belirtilen tarihler arasında ve ücretle davalı işyerinde çalıştığı, davalı tarafça haklı nedenle iş akdine son verildiği savunulmuş ise de ; bu hususun usulüne göre kanıtlanamadığı, 7 yıl hizmet süresi olan bir işçinin tazminat hakkından vazgeçecek şekilde davranmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, işçi lehine yorum ilkesi de gözönüne alınarak mevcut delil belgeler ile tanık beyanlarından tazminatlara hak kazanacak şekilde iş akdine son verildiği kanaatine varıldığından benimsenen15/09/2010 tarihli bilirkişi kurulu raporunda belirtilen miktarla sınırlı olarak kıdem tazminatı-ihbar tazminatı, izin ücreti, ikramiye ve ücret alacağı taleplerinin kabulüne, şartları oluşmayan ve usulünce kanıtlanamayan vergi iadesi, sigorta primi iadesi alacakları ile kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
Karşı dava yönünden ; davalı işverenlik tarafından yapılan feshin haksız olduğu ve geçimini sağlamakla yükümlü olan davacının bildiği iş sektöründe çalışmasının da hukuka uygun olduğu düşünülerek karşı davanın reddine,
Karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacı tarafça …Noterliğinden gönderilen ihtarnamenin 05/05/2000 tarihinde davalı tarafa tebliğ edildiği, verilen 3 günlük ödeme süresi sonunda gerçekleşen 08/05/2000 temerrüt tarihinden itibaren kıdem tazminatı yönünden de taleple bağlı kalınarak (dava dilekçesinde kıdem tazminatı için faiz tarihi belirtilmemiştir) faiz uygulanmıştır, şeklinde karar verilmiştir.
“İstanbul …İş Mahkemesi’nin … E.sayılı, …K.sayılı 02/04/2014 tarihinde verilen karar Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 2011/48638 E.sayılı, 2013/32425 K.sayılı, 10/12/2013 tarihli ilamı ile,
” İş sözleşmesinin, işçinin doğruluk ve bağlılığa aykırı söz veya davranışları sebebiyle işverence haklı olarak feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
4857 sayılı İş Kanununun 25 inci maddesinin (II) numaralı bendinde, ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller sıralanmış ve belirtilen durumlar ile benzerlerinin varlığı halinde, işverenin iş sözleşmesini haklı fesih imkânının olduğu açıklanmıştır. Yine değinilen bendin (e) alt bendinde, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan işçi davranışlarının da işverene haklı fesih imkânı verdiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere yasadaki haller sınırlı sayıda olmayıp, genel olarak işçinin sadakat borcuna aykırılık oluşturan söz ve davranışları işverene fesih imkânı tanımaktadır.
İşçinin eleştiri sınırları içinde kalan söz ve davranışları ise, işverene haklı fesih imkânı vermez (Yargıtay 9. HD. 1.12.2009 gün, 2008/11819 E, 2009/32509 K).
Somut olayda davacı işçi davalı işveren bünyesinde İzmir bölge müdürü olarak çalışmıştır. Davacının bölge müdürlüğü yaparken şirket kasasından alacaklılara ödenmek üzere nakit çıkışı yaparak nakdi şahsi hesabına aktardığı, şirket ödemelerini ise şahsi kredi kartı veya şahsi çeki ile ödediği, hesabına aktardığı paralardan menfaat sağladığı dosya içindeki bilgi ve belgeler ile üç kişilik kusur bilirkişisi raporu ile sabittir. Davacının iş sözleşmesi işveren tarafından haklı nedenle feshedilmiştir. Mahkemece davacının kıdem ve ihbar tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulü hatalıdır.
3- Dava, davalının imzaladığı “rekabet yasağı taahhüdü” ile işten ayrıldığı tarihten itibaren iki yıl süreyle rekabet etmemeyi taahhüt etmesine karşın; akdin sona ermesinden sonra aynı alanda faaliyet gösteren başka bir şirkette çalıştığı ve rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayanmaktadır.  
Davaya dayanak alınan taahhüdün işçi ile işveren arasında düzenlenmesi bu taahhüt nedeniyle çıkan uyuşmazlığın iş hukuku kapsamında kaldığını kabule yeterli değildir. Zira, bu taahhüt iş akdinin sona ermesi halinde yapılmaması gereken bir hususa ilişkin olmakla, iş hukukunun düzenleme alanı dışında kalmaktadır.     
Gerek davalı işçinin açıklanan taahhüdünün kapsamı, gerek davalının davacıya ait işyerinden istifaen ayrılmış ve başka bir işyerinde çalışmaya başlaması ve gerekse de davacının istemi ile davanın açıklanan özelliğine göre; davalının rekabet yasağını ihlal eden davranışının açık biçimde iş akdinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin bulunduğu; bu davranışın, hizmet akdinin sona ermesinden sonra gerçekleşen rekabet yasağına aykırılığı düzenleyen, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve 447 maddeleri (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348.maddesi) kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.  
Bu kapsamda yer alan uyuşmazlıklara ilişkin davaların ise, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 4/1-c. (mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-3.) maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığında duraksama bulunmamaktadır. (HGK 27.2.1013 gün ve 2012/9-854 E. 2013/292 K.) 
Mutlak ticari davaların görülme yeri ise, açık biçimde ticaret mahkemeleridir.  
Mahkemece, mutlak ticari dava niteliğindeki haksız rekabet nedeniyle cezai şart alacağına ilişkin davanın dosyadan tefrik edilerek bu davaya bakma görevi ticaret mahkemesine ait olduğundan mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esası hakkında karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. hükmü ile bozulmuştur.
İstanbul 6.İş Mahkemesinden Yargıtay ilamı doğrultusunda tefrik edilen dosya mahkememize tevzi edilmiş ve yukarıdaki esasa kaydedilerek yargılamasına devam olunmuştur.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, dosyada mevcut belgeler incelenmiş, celp edilmesi gerekenler dosyaya kazandırılmıştır.
Davada uyuşmazlığın, taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinde yer alan sır saklama ve rekabet etmeme yükümlüğü maddelerine ilişkin olarak davalının bu maddeleri ihlal edip etmediği, davacının davalından cezai şart talebinde bulunup bulunamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Taraf iddia ve savunmaları ile dosyada mevcut deliller üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Bilirkişi raporunda özetle; taraflar arasında 12/04/1993 tarihinde süresiz iş sözleşmesi imzalanarak iş akdinin başladığı, 24/12/1999 tarihinde yapılan hizmet sözleşmesi imzalandığı, iş akdinin 22/04/2000 tarihinde fesh edildiği, bu sözleşmenin 8.maddesinde işten ayrılan davalının 1 yıl süre ile davalıya rakip bir firmada çalışamayacağı, çalışması halinde cezai şart öngörüldüğü, TBK 445/1 maddesine göre yapılan sözleşmede her ne kadar yer ve işin türü bakımından sınırlama bulunmamakta ise de şirketin rakibi olabilecek ibaresi dikkate alındığında, sınırlamanın aynı alanda faaliyet gösteren ve aynı müşteri kitlesi (bölgeye) hitap eden rakiplerin kastedilmek istenmiş olması nedeniyle, yer ve işin türü bakımından da sınırlama öngörülmüş olduğu ve bu nedenle sözleşme hükmünün geçerli olduğu, TBK 444.maddesi uyarınca davalının iş yerinde uzun süre bölge müdürü olarak çalışmış olduğu, davacının müşterilerini, satış ve pazarlama tekniğini iyi tanıdığı, davacı şirketin iş sırlarını öğrenen kişi olduğu, dolayısıyla aylık maaş miktarı 1.881,00-TL’ nin 1 yıllık tutarı olan 22.572,00-TL cezai şartın davalı tarafından ödenmesi gerektiği hususunda görüş ve kanaat bildirilmiştir. Taraflar rapora itiraz nedeniyle ek rapor alınmasına karar verilmiştir. ek raporda da aynı tespitler tekrarlanmış, talep edilebilecek cezai şart miktarı olarak 22.581,00-TL olabileceği yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir. Tarafların asıl ve ek rapora itirazları ve yeni bir heyetten rapor alınması yönündeki talepleri ile rapor içeriği dikkate alınarak, yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi raporunda özetle; davalının rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davrandığı, aykırı davranışı neticesinde davacının bir yıl içinde 15 maaş alması düşünüldüğünde 28.226,25-TL davacının davalıdan cezai şart talep edebileceği, davacının rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı hareket edip etmediğine ilişkin olarak davalının iş sırrı olarak görünebilecek ve müşteriyi bu yönden etkileyebilen çok özel sırlara sahip olmadığını, iş sırlarının saklanması anlatımına ilişkin talebinin kabul koşullarının tekemmül etmediği düşünülmektedir şeklinde görüşlerini bildirmişlerdir.
Dosya kapsamı değerlendirildiğinde, taraflar arasında 12/04/1993 tarihinde süresiz hizmet sözleşmesi imzalanarak iş akdinin kurulduğu, yine 24/12/1999 tarihinde hizmet sözleşmesi imzalandığı, 24/04/2000 tarihinde iş akdinin davacı tarafça fesih edildiği hususunda çekişme bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın hizmet sözleşmesinde yer alan rekabet etmeme ve sır saklama yükümlülüğünün davalı tarafça ihlal edilip edilmediği noktasındadır. Bilirkişi heyetlerinden alınan raporlarda, her ne kadar davalı tarafça iş ilişkisi sona erdikten sonra, hizmet sözleşmesi uyarınca davalı tarafça rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davranıldığı ileri sürülmüş ise de bu görüşe mahkememizce iştirak edilmemiştir. Öncelikle ifade etmek gerekirse, kural olarak bilirkişi raporları hakimi bağlamaz, raporu serbetçe takdir eder, dosyaya sunulan raporlarda yer alan tespitler mahkememizce yeterli bulunmamış, uyuşmazlığın içeriği gereği hukuki tasnif ve değerlendirmenin mahkememizce değerlendirilmesi gerekmiştir. Buna göre, gerek taraflarca imzalanan hizmet sözleşmeleri gerekse iş akdinin feshi eski 818 sayılı Borçlar Kanunun yürürlükte olduğu dönemde gerçekleşmiştir. Söz konusu nedenle, eski kanun hükümlerinin somut duruma uygulanması gerekecektir. 818 sayılı BK’nın 348. ve devamındaki maddelerde ise haksız rekabetin özel bir şekli olarak işçi ve işveren arasındaki hizmet akitlerinin devamı ve hitamında rekabet yasağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 48. ve devamı maddelerinde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu güvence altına alınmıştır. 818 sayılı BK’nın 19. maddesinde bir akdin mevzunun, kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunabilir denilmekle birlikte 20. maddesinde ise akdin mevzunun gayrimümkün veya gayri muhik yahut ahlaka aykırı olması halinde o akdin batıl olacağı belirtilmiştir. Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğüne göre sözleşmenin konusunu belirlemede özgür iseler de özgürlük sınırsız ve sonsuz değildir. 818 sayılı BK’nın 19, 20, 349. maddelerinde bu özgürlüğün sınırları çizmiştir. Sözleşmede öngörülen rekabet yasağı; ancak işçinin iktisadi geleceğinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, yer ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde şart edilmiş ise geçerli olacaktır. Somut durumda, davalının imzaladığı hizmet akdinin rekabet yasağına ilişkin maddesinde bir coğrafi alan sınırlaması bulunmaması işçinin iktisaden mahvına sebep olacak mahiyettedir, davacı şirketin faaliyet alanının tüm taşımacılık sektörünü ilgilendirmesi nedeniyle yukarıda açıklanan çalışma özgürlüğüne, akit serbestisine ilişkin yasal düzenlemelere aykırıdır. Bu nedenle rekabet etmemeye ilişkin sözleşme hükmünün batıl sayılması gerekmektedir. Diğer yandan davacı tarafça, davalının sır saklama yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği iddiasına yönelik cezai şart talebi de mevcuttur. Ancak, davacı tarafça, davalının gizlilik yasağını ihlal ettiğine ve ticari sır niteliğindeki bilgileri kullandığına ilişkin iddiayı ispata yönelik somut delil bildirilmemiştir. Kaldı ki; davalının iş akdinin feshi sonrası yeni işyerinde sorumluluk alanı başka bir bölge olup, aynı bölge içerisinde de çalışmadığı anlaşıldığından, davacının her bir talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM Açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının reddine,
2-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 54,40 TL ilam harcının peşin alınan 483,00 TL’den düşümü ile geri kalan 428,60 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üstünde bırakılmasına
4-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Asgari Ücret Tarifesi gereği 4.234,03 TL ücret takdirine, bunun davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine
Dair, dava dosyasının daha önce Yargıtay denetiminden geçmiş olmasından dolayı Yargıtay Temyiz yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı.

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza