Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/553 E. 2020/367 K. 06.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO: 2014/553 Esas
KARAR NO:2020/367

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ :02/10/2003
KARAR TARİHİ:06/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili bankanın … mahallesi şubesinde Şef Yardımcısı …’ın şube nezdinde mevcut müşterilere ait mevduat ve yatırım hesaplarından yaptığı usulsüz işlemlerle zimmetine para geçirdiğini ve müvekkili bankayı zarara uğrattığını, daha sonra söz konusu hesaplara yapılan tahsilatlarla müvekkili banka müfettişlerince düzenlenen soruşturma raporuna göre miktarın 218.161.304.728 TL olduğunun tespit edildiğini, diğer davalıların ise …’ın eylemlerini gerçekleştirmesi sırasında çeşitli görevlerde bulunduklarını ve görevleri gereği kontrol görevini yerine getirmemelerinden dolayı ihmal derecelerine göre dava konusu borcun ödenmesinden sorumlu olduklarını, …’ın banka kayıtlarına göre 30.09.2003 tarihi itibariyle 215.713.226.585 TL’sine inen banka zararının anılan kişinin söz konusu hesaplardan zimmetine geçirdiği tarihler itibariyle yapılan hesaba göre dava tarihi itibariyle faizli tutarının 530.667.837,334 TL olduğunu, açıklanan nedenlerle; davalı …’dan 215.713.226.585 TL anapara, 299.956.772.142 TL faiz, 14.997.838.607 TL BSMV olmak üzere toplam 530.667.837.334 TL’nin, davalılardan … ve …’dan 114.953.578.447 TL’nin, davalılardan …, …’den 2.717.986.655 TL’nin müşterek ve müteselsilen ve davalılardan …den 388.2836.808 TL’nin, davalılardan …’den münferiden 2.868.985.914 TL’nin tüm davalılardan dava tarihi itibariyle 3095 sayılı kanunun 2/3, 4489 sayılı kanunun 2/2 maddeleri uyarınca hesaplanacak faiz, BSMV, masrafları ve vekalet ücreti ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Bilahare davacı taraf vekilince 10.02.2020 tarihli duruşmada “davalılardan …’in vefat etmiş olması nedeniyle sorumluluğunun kaldırılmasına, … ve …’in (Ayrılan dosyadaki davalılar) mali sorumluluklarının bir maaş tutarı yani 4.732,48 TL’ye indirilerek ve davalılardan …’in ise mali sorumluluğunun bir maaş tutarı olan 1.777,50 TL’ye indirilerek, … yönünden ise davanın tamamen kabulüne”, karar verilmesi yönünde talepte bulunduğu, feragat yetkisinin olup olmadığına ilişkin verilen süre üzerine davacı asil banka genel müdürlüğünce mahkememize sunulan 26.02.2020 tarihli dilekçede aynen “… Mah. … Şubesi eski yönetmesi …’in vefat etmesi sebebiyle mali sorumluluğunun kaldırılmasına, … Mah. … Şubesi eski müdürü …’in mali sorumluluğunun 4.732,48 TL(1 maaş tutarı), … Mah. … Şubesi eski müdürü …’un 4.732,48 TL(1 maaş tutarı),’ye indirilerek, … Mah. … Şubesi eski Veznedarı …’in mali sorumluluğunun 1.777,50 TL (1 maaş tutarı)’ye indirilerek devam etmesine” şeklindeki yazıları uyarınca davalılardan … yönünden taleplerinden zımni olarak feragat ettikleri, diğer dosyanın tefrik edilen müdürler … ve … ile bu dosyanın davalısı … hakkındaki taleplerin ise daraltılarak bir kısmından zımnen feragat ettiklerine ilişkin dilekçe sundukları anlaşılmıştır.
CEVAP: Davalılar …, …, … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle: Davanın müvekkilleri açısından zamanaşımına uğradığını, müvekkilleri açısından davanın reddinin gerektiğini, dava konusu yapılan ve davalı … tarafından zimmete para geçirme suretiyle oluşan banka zararının müvekkillerinden istenebilmesi için dava açılması koşulu öncelikle asıl fail … adına aşınmış bir aciz vesikasına bağlı olduğunu, dava dilekçesinde veya dosyaya sunulan davacı delilleri arasında böyle bir aciz vesikasından söz edilmediğini ve ibraz edilmediğini, müvekkillerinin olayın meydana gelmesinde hiç bir şekilde kusur ve ihmallerinin olmadığını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmişlerdir.
Davalı … vefatı nedeniyle mirasçısı … beyan dilekçesinde zararın doğumuna yol açın fiili işleyen davalı sanık … olduğunu, diğer davalıların aynı şubede çalışmaktan öte olayla hiç bir ilgileri olmadığını, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vefatı nedeniyle mirasçısı … mahkememize sunduğu dilekçesinde, dava konusu usülsüz işlemlerin … tarafından 2000-2001 tarihleri arasında gerçekleştirildiğini, davada zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesini beyan etmiştir.
Davalı … vefatı nedeniyle mirasçısı … mahkememize sunduğu dilekçesinde mirası reddettiğini, dava sonucunu beklediğini, dava konusu olayın 2000-2001 tarihleri arasında meydana geldiği, davada zamanaşımı nedeniyle red kararı verilmesini beyan etmiştir.
Mirasçı …’in vefatı nedeniyle mirasçısı … mahkememize sunduğu dilekçesinde mirası reddettiğini, mirasın reddi ile babasının borçlarından sorumlu tutulmasının söz konusu olamayacağını, davanın reddini beyan etmiştir.
Davalılardan … bu dosyadan tefrik edilen davalılar …, … ve …’in de vekili olan Av. … tarafından dosyaya sunulan 16.01.2004 tarihinde cevap dilekçesi ile davanın zaman aşımına uğradığını, asıl fail … açısından alınmış bir aciz vesikasının bulunmadığını, zarardan bir sorumluluğunun bulunmadığını, sorumlu tutulan 2.748.832,439 TL’lik kısmın gerekçesinin ne dava dilekçesinde ne de dosyaya sunulan kısa rapor özetinde açıklanmadığını, bu ödemenin kime ve ne şekilde hangi tarihte yapıldığının belli olmadığını ve dayanağı olmayan bu meblağın talep edilmesinin hukuken mümkün olmadığını belirterek hakkındaki davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Mahkememizce tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi kurulu 25/07/2014 tarihinde sundukları raporda özetle;
“Banko-Vezne işlemlerinin personelin alıştırılması için belirlenen ümitlerin üstünde yapılan işlemler nedeniyle davalılardan müdür …, müdür … ve yönetmen(ölü) … (varisleri) için yüzeysel olarak sadece limit üstü işlem yapılması sonucu malen sorumlu tutulmaları talebinin yerinde görülmediği,
Müdür … ve müdür … tarafından yapılan iş bölümü cetvelinde Şef Yardımcısı …’ın; Ticari mevduatlar .Bankalar, Resmi Daireler,Tasarruf Teşvik, Havale, EFT işlemleri , Vergi işlemlerinden sorumlu olacağı belirtilmesine rağmen yetki dışı yapılan usulsüz işlemlerin 02.10.2003 dava tarihi itibariyle ( 215.713,23 TL ana para, 295.658,17 TL faiz, 14.782,91 TL BSMV) toplam 526.154,31 TL tamamından malen sorumlu olması gerektiği,
Davalılardan vezneci olan …’in müşterinin kimliğini kontrol ederek gerçek hak sahibine ödemesi gerekirken, şubede …’a (2.717,99 +388,28 TL )dava tarihi itibariyle ( 3.106,27 TL. ana para,5.454,35 Tl faiz,272,72 TL BSMV olmak üzere) toplam 8.833,34 TL ödeme yapması nedeniyle bu tutardan sorumlu tutulması gerektiği” hususlarında görüş ve kanaatlerini bildirmişlerdir.
Bu kez mahkememizce rapora karşı beyan ve itirazlar doğrultusunda, ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişiler 17/09/2019 tarihli ek raporda
“Kök raporumuzda belirtiğimiz görüşlerimizi aynen tekrarlarız.
Davalılar Müdür …. Müdür …, veznedar … tarafından dosyaya sunulan dilekçe eki yazılarda; davacı banka yönetimince … ve …ten ayrı ayrı 4.732,48 TL ve …’den ise 1.777,50 TL talep edilerek ihtilafın sonlandırılması istenmiştir. Davalılardan talep edilen tutarların bankaya ödenip ödenmediği dosyaya sunulan bu yönde belge bulunmadığından belirlenememiştir.
4389 sayılı bankalar kanununun 22/3 maddesi kapsamında zimmet fiilini işleyen Şef Yardımcısı …’a … Ağır Ceza Mahkemesince 190.198,83 TL tutarın ödettirilmesine karar verildiği, görülmüştür.
4389 sayılı Bankalar Kanun’un 22/3’üncü maddesi tazminat ile hapis ve adli para cezalarına dair bir düzenleme içermektedir. Burada ceza mahkemesine hem işlenen suçun cezalandırmasına ilişkin ceza hükümleri hem de suçtan doğan zararın tazminine ilişkin esasen hukuk mahkemelerinin yetkisinde kalan bir görev verilmiştir. Söz konusu hükmün tatbiki ile verilen tazminat kararı uyarınca failden tahsil edilen tazminat miktarının suçtan zarar görenin hukuk mahkemesinde ikame ettiği tazminat davasında kesin hüküm sayılarak matlup meblağdan tenkis edilmesi lazım gelir. Aksi halde fail, aynı fiil için iki kere tazminat ödemesinde bulunur, kısaca tahsilde tekerrür ortaya çıkar, kök raporda tespit ettiğimiz davalı …’ın sorumlu olduğu 526.154,31 TL’nden 190.198,83 TL’nin tenkisi ile mali sorumluluğunun 335.955,48 TL- olarak tespiti mahkemenin takdirinde olduğu ” hususlarında ek görüş ve kanaatlerini bildirmişlerdir.
Dava banka çalışanlarına karşı bankanın açmış olduğu, davalıların bankaya vermiş oldukları zararların tazminine ilişkin tazminat davasıdır.
Açılan davada, mahkememizce öncelikle dava şartları yönünden inceleme yapılması gereği duyulmuş ve bu nedenle de öncelikle mahkememizin görevli olup olmadığı hususu değerlendirilmiştir. Zira görev, 6100 sayılı HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca bir dava şartı olup, dava şartlarının HMK 138.maddesi uyarınca öncelikle değerlendirileceği ve HMK 115/1 maddesi uyarınca yargılamanın her safhasında resen değerlendirileceği sabit olduğundan mahkememizce bu yönde değerlendirme yapılmıştır.
Açılan davanın, davacı bankada görev itibariyle şef yardımcısı olan …’ın banka müşterilerine ait hesaplarında yapmış olduğu usulsüzlüklerden dolayı uğranılan zararın tazminine dönük açılan davada bu dosyadan tefrik edilen banka müdürleri … ve …’un denetim görevlerini yapmamış olmaları, vefat eden banka çalışanı yönetmen …’in ve veznedar …’in de bu doğan zarardan sorumlu olduklarından bahisle açılan tazminat davasında her ne kadar müdür pozisyonunda bulunmaları nedeniyle olayın vuku bulduğu 6762 sayılı eTK’nun 342.maddesindeki ” Şirket muamelelerinin icra safhasına taallük eden kısmı, esas mukavele veya umumı heyet veya idare meclisi karariyle idare meclisi azasından veya ortaklardan olmıyan bir müdüre tevdi edildiği takdirde; müdür, kanun veya esas mukavele yahut iş görme şartlarını tesbit eden diğer hükümlerle yükletilen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması halinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı mesul olur. Bu esas aykırı bir şartın esas mukaveleye konması veya müdürün idare meclisinin emri ve nezareti altında bulunması mesuliyeti bertaraf edemez.
” hükmü uyarınca müdürler için bu yasa maddesinde geçerli olan 6762 sayılı eTK’nun 309.maddesine dayalı sorumluluk hükümleri uyarınca açılan sorumluluk davasında müdür pozisyonunda bulunmayan dosyamız davalıları Veznedar …, Yönetmen …’in, Şef Yardımcısı …’ın bankaya karşı meydana getirdiği zarardan sorumlu olduklarından bahisle birlikte açılan davada bu dosyamız davalıları yönünden müdürlük sıfatlarının bulunmaması ve davacı banka ile aralarındaki ilişkinin iş akdine dayalı olması ve buna göre de 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. Maddesi hükmü uyarınca iş kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren ve vekilleri arasında iş akdinden veya iş kanunundan dolayı her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkarının çözümünde İş Mahkemesi görevli olup, mahkememiz bu kişiler yönünden görevli değildir. Nitekim Yargıtay 11. H.D.’nin 27.01.2016 tarih, 2015/1025 esas, 2016/890 karar sayılı kısmen iştirak ettiğimiz emsal kararı ile yine Yargıtay 11. H.D.’nin 25.10.2018 tarih, 2016/13587 esas, 2018/6684 karar sayılı yine kısmen iştirak ettiğimiz (müdür olmayan iş akdine bağlı çalışanlar yönünden) emsal kararları dikkate alınarak davaya bakma görevinin mahkememize değil, İş Mahkemesi’ne ait olduğuna kanaat getirilmiştir.
Emsal olarak zikredilen Yargıtay 11. H.D’nin 25.10.2018 tarihli ve 27.01.2016 tarihli her iki kararında da müdür sıfatı bulunan kişilerle birlikte diğer iş akdi ile çalışan müdür sıfatı bulunmayan dosyamızdaki gibi yönetmen, şef, veznedar gibi kişilerle birlikte açılan davalarda 6762 sayılı eTK 342.maddesinden kaynaklı müdürlerin sorumluluğunun eTK 309 maddesindeki gibi değerlendirmesine dayalı açılan davaların diğerleri ile birlikte davalı kılınmış olanların davalarının tamamının müdürler yönünden ayırma kararı verilmeden iş mahkemesinde görülmesi gerektiği görüşüne müdürler yönünden iştirak edilmemiş, bu nedenle de müdürler yönünden dosyamız tefrik edilerek o dosyada davalı kalan, müdür sıfatı bulunmayan (yönetmen, şef, veznedar) kişilere ilişkin sadece görev yönünden, görev dava şartı değerlendirilmiştir.
Yargıtay emsal kararında dosyamızdaki gibi 6762 sayılı eTK’nun 342.maddesinde zikredilen müdürlerin eylemlerinden kaynaklı olarak doğan zararlara karşılık açılacak sorumluluk davalarında tek başına davalı kılınmaları halinde görevli mahkemenin 6762 sayılı yasanın 5. Maddesi uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesi olacağı sabit olup, hem 6762 sayılı eTK’nun 309.maddesi, hem de müdürler yönünden yeni 6102 sayılı TTK’nun 367.maddesindeki ” (1) Yönetim kurulu esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye göre, yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabilir. Bu iç yönerge şirketin yönetimini düzenler; bunun için gerekli olan görevleri, tanımlar, yerlerini gösterir, özellikle kimin kime bağlı ve bilgi sunmakla yükümlü olduğunu belirler. Yönetim kurulu, istem üzerine pay sahiplerini ve korunmaya değer menfaatlerini ikna edici bir biçimde ortaya koyan alacaklıları, bu iç yönerge hakkında, yazılı olarak bilgilendirir. (2) Yönetim, devredilmediği takdirde, yönetim kurulunun tüm üyelerine aittir. ” hükmü uyarınca yönetim kurulunun yetkisinin icracı müdür sıfatıyla devrettiği banka müdürleri yönünden de açılacak olan sorumluluk davasında banka ile bu banka müdürleri arasındaki ilişkinin iş akdinden doğmasına rağmen 6102 sayılı TTK’nun 4/1-a maddesi uyarınca davanın görüleceği mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olacağı ve bu hususun mutlak ticari dava niteliğinde olduğu her türlü izahtan varestedir.
Görev, 6100 sayılı HMK’nun 1.maddesi uyarınca kanunla düzenlendiğinden ve kamu düzeninden olduğundan resen bu hususun dikkate alınması gerekir. Yine Anayasa’nın 37. Maddesindeki “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz….” hükmü dikkate alındığında, görev hususunun kamu düzeninden sayılmasının gerekleri arasında bulunan Anayasa’nın bu maddesinde ön görülen Tabii Hakim İlkesinin de etkili olduğu ve buna göre de baştan belirlenmiş olan ve somut uyuşmazlıktan önce belirlenmiş olan bir görevli mahkemenin bakacağı davanın(ihtilafın) bir başka mahkemede bakılacak olması hem kanun tarafından belirlenen görev şartına hem de Tabii Hakim İlkesi’ne aykırı düşer. Yine 6100 sayılı yasanın 33.maddesindeki “Hakim, Türk Hukuku’nu resen uygular.” resen uygulama ilkesine de aykırı düşeceği gibi adil yargılanma hakkının da ihlali sonucunu doğurabilir ki bunun sonucunda da ülkemizde sıkça idarenin muhatap kaldığı, daha öncesinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru neticesinde ve sonrasında Anayasa Mahkemesi’nde bireysel başvuru hakkının tanınması sonrasında Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuruların kabul edilmesi nedeniyle devlet aleyhine tazminata hükmedilmesi sonuçlarını da doğuracak nitelikte ve yine Anayasa’nın 2.maddesindeki “Türkiye Cumhuriyeti…. bir hukuk Devletidir. ” şeklindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu ilkesine de zarar verecek şekilde hem taraflar hem de üçüncü kişiler nezdinde bir algı oluşmasına da sebep olacaktır. Tüm bu nedenlerle kamu düzeninden olan ve kanunla düzenlenip resen gözetilmesi gereken görev hususuna mahkememiz bu açılardan bakarak dava şartı olan görev değerlendirmesi yapılırken, müdür olan ve bu dosyadan tefrik edilen … ve … yönünden davaların ayrılarak sadece dosyada kalan yönetmen, şef ve veznedar olan davacıya iş akdi ile bağlı olan kişiler yönünden görevsizlik kararı verilmiştir.
Emsal 25.10.2018 tarihli 2016/13587 esas, 2018/6684 karar sayılı Yargıtay 11. H.D’nin içtihadında çoğunluk tarafından “…davalı …’nun icracı müdür olmadığı sonucuna ulaşılması halinde ise 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.maddeleri gereğince iş kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş kanununa dayalı her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkların çözümünde İş Mahkemeleri görevlidir. Davalılardan … şube müdürü olup, 6762 sayılı eTK’nun 342.maddesi( 6102 sayılı TTK 367) gereğince icracı müdür olmakla, sorumluluğunun aynı yasanın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin hükümleri uyarınca değerlendirilmesi gerekmiş ise de iş mahkemelerinin ticaret mahkemelerine göre daha özel yetkili mahkemeler olması, davalı… hakkındaki davanın da diğer davalıya bağlı olarak özel yetkili mahkemede görülmesi gerektiği ve davanın birlikte görülmesinde yarar da bulunduğu, uyuşmazlığın çözümünde ihtisas mahkemesi olan İş mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, davalı… hakkındaki dava tefrik edilmeksizin her iki davalı yönünden açılan davada görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, açıklanan şekilde bir değerlendirme yapılmaksızın işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.” şeklinde görüş serzedilmiş ise de mahkememizce dairenin bu görüşüne iştirak edilmemiştir.
Gerek asliye ticaret mahkemesi, gerekse iş mahkemesi ikisi de asliye mahkemesi statüsünde olup, ticaret mahkemesi 6102 sayılı yasanın 4 ve 5.maddesi gereğince görev alanı belirlenmiş özel nitelikli ticari iş ve tacirler arasındaki ilişkilerden kaynaklanan ve 4.maddede sayılan mutlak ve nispi ticari davalara bakmakla görevli olan bir mahkeme iken, iş mahkemesi ise 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.maddesi gereğince işçi ile işvereni arasındaki ihtilaflara bakan bir mahkeme olup, biri birinden daha özel bir mahkeme değildir, her ikisi de genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesine göre farklı görev alanları bulunan ihtisaslaşmış iki ayrı özel mahkemedir. İki mahkeme arasında görev ilişkisi vardır ve iki mahkemenin de ihtisaslaşması kendi mevzuatı üzerinedir. Tek başına açıldığında ticaret mahkemesinin görevli olduğu bir iş de iş mahkemesinde görevli olacak şekilde işçiler ile birlikte açılan bir davada sırf işçiler var diye asliye ticaret mahkemesinin görevi sona ermeyeceği gibi iki mahkeme arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olması ve ihtisaslaşmanın gayesine aykırı olacak şekilde bir mahkemenin görev alanına giren bir işin görev alanına girmeyen bir iş ile birlikte görülmesini istemek ihtisaslaşmanın da gayesine aykırı düşebileceği gibi yeteri kadar ihtisaslaşmamanın doğurabileceği sakınca olarak davaya nüfuz edememe ve bunun sonucunda adil yargılamanın ihlalini doğurabilecek mahsurlar içerir. Bu nedenle dairenin ayrılmaksızın iş mahkemesinde davanın görülmesindeki görüşlerine iştirak edilmemiştir.
Emsal karardaki çoğunluk her iki davanın birlikte görülmesinde yarar bulunduğu belirtilmiş ise de; 6100 sayılı HMK’nun 166.maddesi uyarınca davaların birlikte görülebilmesi için aralarında bağlantı bulunması yetmeyeceği gibi aynı yargı çevresinde, aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde birlikte görülmenin söz konusu olabileceği, oysa çoğunluk tarafından davaların birlikte görülmesi gerektiği belirtilirken bu hususun da göz ardı edildiği ve usul ekonomisinin hiç bir zaman kanunla düzenlenmiş, kamu düzeninden olan ve Tabii Hakim İlkesi’nin gereği olan görev şartını ortadan kaldıramayacağına kanaat getirilmiştir. Bu vesileyle aynı karara muhalif kalan üyenin görev ve hukuki yarara ilişkin değinmelerinde zikredilen hukuki yararın dava şartı olan bir hukuki yarar değil, farklı kişilere ait olan davaların birlikte görülmesine dair usul ekonomisine ilişkin bir hukuki yarar olup, bu nedenle karara muhalif kalan üyenin bu kısım hariç diğer gerekçelerine iştirak edilmiş ve mahkememizce çoğunluk görüşüne iştirak edilmediğinden bu dosyamızda daha önce davalı bulunan müdürler yönünden tefrik kararı verilerek, sadece iş akdine dayalı olarak dosyada davalı kalan Şef …, Yönetmen … ve Veznedar … yönünden dava bakma görevinin 5521 sayılı İş Mahkemesi Kanunu’nun 1.maddesi gereği İş Mahkemesi’ne ait olması nedeniyle, mahkememizin görevsiz olmasından dolayı HMK 114/1-c maddesindeki görev dava şartı yokluğundan usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM
1-Davalılar yönetmen …(mirasçıları), şef yardımcısı … ve veznedar … yönünden davacının davasının HMK 114/1-c maddesindeki görev dava şartı yokluğundan usulden reddine,
2-Görevli mahkemenin … İŞ MAHKEMESİ olduğuna,
3-HMK ‘nun 331/2. maddesi gereğince yargılama gideri ve vekalet ücreti hususunda görevli mahkemece karar verilmesine,
4-HMK ‘nun 331/2. maddesi son cümlesi uyarınca dosya süresi içinde görevli mahkemeye gönderilmediği takdirde talep halinde yargılama gideri ve vekalet ücreti hususunda mahkememizce karar verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde HMK’nun 20/1. maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre içinde başvurulması halinde dosyanın görevli mahkemesine gönderilmesine, belirlenen süre içinde başvurulmadığı takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
Dair, HMK 345 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342 maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343 maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak davacı vekili ile davalı tarafın yokluğunda oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.06/07/2020

Başkan …
E-imza

Üye …
E-imza

Üye …
E-imza

Katip …
E-imza