Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/249 E. 2023/503 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2023/249 Esas
KARAR NO :2023/503

DAVA:Alacak
DAVA TARİHİ:12/03/2010
KARAR TARİHİ:15/06/2023

Yukarıda tarafları ve konusu yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonrasında;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı arasında imzalanan 5 adet çok katlı otoparkın yap-işlet-devret modeliyle yapım ve işletim sözleşmesinin, davalı tarafça haklı bir neden olmaksızın feshedildiğini; sözleşme kapsamında davalının üzerine düşen edimleri yerine getirmediğini, sözleşmenin feshi nedeniyle müvekkilinin yaptığı giderler ve bu işlerden elde edeceği kardan mahrum kaldığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL giderler nedeniyle uğranılan zararın, 10.000,00 TL kar mahrumiyeti nedeniyle uğranılan zararın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 05.09.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini, sözleşme kapsamındaki giderler yönünden 836.364.65 TL’ye, kar mahrumiyeti nedeniyle uğranılan zarar yönünden 29.935.253,50 TL’ye olmak üzere toplam 30.751.618,15 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında yer tesliminin yapıldığı tarihten itibaren yaklaşık sekiz aylık süreç zarfında Yapı İşleri Müdürlüğünce yazılı uyarı yapılmasına rağmen yüklenici firmanın yapması gereken çalışmaların hiçbirine başlamadığını, bu nedenle gerekli izinlerin alınarak söz konusu işlere başlanılması için müteahhit firmaya ihtarname gönderildiğini, müteahhit firmanın söz konusu otopark inşaatlarına başlanabilmesi için gerekli izinlerin idareleri tarafından alınması gerektiğini beyan ettiğini ancak, idare ve müteahhit firma arasında imzalanan tesis yaptırma sözleşmesinin 11.maddesinde de belirtildiği gibi tesislerin inşa edilebilmesi için gerekli tüm izinlerin alınması yüklenicinin görevi olmakla beraber, müteahhit firmanın bu doğrultuda hiçbir çalışma yapmayarak sözleşmeye aykırı hareket ettiğini, ihale edilen otoparkların arsa ve mevcut durumları ihale öncesi ilan edildiğini ve müteahhit firma bu hususları bilerek ve kabul ederek ihaleye talip olduğunu ve sözleşme imzaladığını, ayrıca sözleşmenin imzalanmasından sonra müteahhit firmanın gerekli izinlerin alınması ve proje çalışmaları da dahil olmak üzere hiçbir çalışma yapmadığını, işe başlamak için hiçbir niyet göstermediğini ve şantiye kurmadığını, müteahhit firmanın ileriye yönelik çalışma yapmadan ve işe başlayacağı yönünde hiçbir adım atmadan böylesine belirsiz ve tutarsız bir durum içerisinde gerçekleştirilmeyen bir işten elde edebileceği kardan da söz edilemeyeceğini, dolayısıyla müteahhit firmanın otopark inşaatları işine yönelik muhtemel zarar niteliğindeki talebinin kabulü halinde bu durumun haksız ve sebepsiz bir zenginleşmeye yol açacağını ve hakkaniyete de uygun olmayacağını, davacı firma uhdesinde kalan “1.Grup İntifa Hakkı Karşılığı Beş adet zeminaltı otopark inşaatı” işine ait tesis yaptırma sözleşmesinin 12.11.2008 tarih ve 9122392 talep nolu Başkanlık Makamı Oluru ile tasfiye edilerek, işe ait teminatları müteahhit firmaya iade edildiğini, dolayısıyla davacı müvekkilden herhangi bir alacak talep edemeyeceğini, müvekkili olan idarenin tacir olmadığını, bu nedenle ticari faiz talep edilmesinin de yerinde olmadığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle davanın reddini savunmuştur.
Mahkememizce yapılan yargılama sonrasında 14/10/2021 tarih, 2018/1224 E 2021/732 K sayılı kararla davanın reddine karar verilmiş; verilen karar davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 18/10/2022 tarih ve 2022/1063 Esas, 2022/4803 K sayılı kararıyla; “Taraflar arasında düzenlenen 10.09.2007 tarihli sözleşme ile mülkiyeti davalıya ait parsellerde intifa hakkı karşılığı beş adet zeminaltı otopark inşaatının yapımı kararlaştırılmış olup, davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Sözleşmenin 3. maddesine göre yüklenici 21.560.000,00 TL+KDV miktar yatırım yapmayı, bunun karşılığında 30 yıl müddetle tesisi işletmeyi ve yıllık 320.000,00 TL kira bedeli ödemeyi taahhüt etmiştir. İşletme süresinin bitiminde ise, tesis eksiksiz ve kusursuz şekilde davalıya teslim edilecektir. Davalı 12.11.2008 gün ve 7807 sayılı Başkanlık oluru ile sözleşmenin feshine ve tasfiyesine karar vermiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 124/2. maddesinde ticaret şirketleri; anonim, limited, kolektif, komandit ve kooperatif şirket olarak sayılmıştır. TTK’nun 329. maddesi uyarınca anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan bir sermaye şirketidir. Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur. Özel kanunlara tabi anonim şirketlere, özel hükümler dışında TTK’nun 329- 563 maddeleri hükümleri uygulanır.
TTK’nun 331. maddesine göre anonim şirketler, kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konular için kurulabilir. Anonim şirket sermayesi paylara bölünmüş, payları nama veya hamiline yazılı olması ve gerçek veya tüzel kişiler tarafından kurulması gereken, tüzel kişiliğe sahip, TTK’nun 124/2. maddesi anlamında bir sermaye şirketidir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137. maddesi Türk Medeni Kanunu’nun tüzel kişilerin hak ehliyetine ilişkin düzenlemelerine bir sınırlama getirerek, ticaret şirketlerinin işletme konusu içerisinde kalmak şartıyla hak ehliyetine sahip olacağını hüküm altına almıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6762 sayılı Kanunu’nun 137. maddesinde öngörülen ultra vires kuralı kaldırılmıştır. Böylece TTK’nun 125. ve 371/II. maddeleri ile anonim şirketlerde eskiden söz konusu olan hak ehliyetinin işletme konusu ile sınırlı olması hali mevcut düzenleme ile geçerliliğini yitirmiştir. Ultra vires kuralı kalktığı için, artık şirketin hak ehliyetinin sınırını işletme konusu çizmemektedir. Şirketin hak ehliyetinin değil, imza yetkilisine rücû edeceği veya edemeyeceği sınırı, şirketin amacı ve işletme konusu belirler. Esas sözleşmenin konu hükmüne aykırı işlemlerle bu sınırın aşılması halinde şirketin rücu hakkı vardır. Başka bir deyişle, şirketin amacı ve işletme konusu dışında yapılan işlemler de, ikinci fıkrada açıkça belirtildiği üzere, şirketi bağlar, üçüncü kişiye karşı şirket sorumludur; ancak, sınırı aşan temsil yetkisini haiz kişiye karşı şirket rücu talebinde bulunabilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 25.11.2013 tarih, 2013/228 Esas ve 2013/6203 Karar sayılı ve 19.10.2017 tarih, 2017/1332 Esas ve 2017/3516 Karar sayılı bozma ilâmlarında keyfi fesih olmaması halinde fesih ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 356. maddesi delaleti ile 325. maddesi uyarınca davacının talep edebileceği kâr kaybının kesinti yöntemine göre hesaplanması gerektiği belirtilmiş ise de; davacı yüklenicinin anonim şirket vasfında olması ve faaliyet alanlarının çok çeşitli olup, ultra vires kuralının kaldırılması nedeniyle şirketin hak ehliyetinin sınırının işletme konusu ile de sınırlı olmadığı hususu birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu uyuşmazlık bakımından 818 sayılı BK’nun 356. maddesi delaleti ile 325. maddesinde bahsedilen kesinti yönteminin (TBK 408. madde) aynı faaliyet alanı ile sınırlı olarak uygulanması gerekmektedir. İşçi-işveren arasındaki ilişkilerde uygulanan bu hükmün kıyasen başka hukuki ilişkilerde uygulanmasında da yapılan amaçsal yorum ve hakkaniyet bunu gerektirmektedir. Ticari şirketi işçi ile kıyasladığımızda, başka bir iş yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlarını ücretten düşülmesi olgusunu da şirketin aynı faaliyet konusu ile sınırlı saymak gerekmektedir. Davaya konu olayda da fesih konusu iş, otopark yapılması, işletilmesi ve devredilmesi olup, davacının otel işletmeciliğinden elde ettiği gelirin bu kapsamda değerlendirilmesi doğru olmayacaktır. Bunun mantığı da otopark alanında kullanılan işçi, makine, alet ve edevatın boş tutulamayacağı olgusundan doğmaktadır. Ancak çok farklı alanda şirketin faaliyetlerinde bunları kullanması da zaten söz konusu olmayacaktır. Bu hususlar dikkate alındığında mahkemece yapılan değerlendirmenin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu açıklamalara göre mahkemece; mülga BK’nun 325. (TBK’nun 408. maddesi) maddesinde yer alan kesinti yönteminin fesih konusu işe ilişkin faaliyet alanı ile sınırlı olarak değerlendirilmesi ve 7.483.813,38 TL kâr kaybının davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, …” neden ve gerekçesiyle mahkememiz kararı bozulmuş, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin de reddine karar verilmiştir.
Mahkememizce bozmaya uyulmuş, yargılamaya devam olunmuştur.
Hükmüne uyulan Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin yukarıda değinilen bozma ilamında vurgulandığı üzere;
Davacı yüklenici anonim şirket vasfında olup, faaliyet alanları çok çeşitlidir. Ultra vires kuralının kaldırılması nedeniyle şirketin hak ehliyetinin sınırının işletme konusu ile de sınırlı olmadığı; tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu uyuşmazlık bakımından 818 sayılı BK’nun 356. maddesi delaleti ile 325. maddesinde bahsedilen kesinti yönteminin (TBK 408. madde) aynı faaliyet alanı ile sınırlı olarak uygulanması gerektiği, işçi-işveren arasındaki ilişkilerde uygulanan bu hükmün kıyasen başka hukuki ilişkilerde uygulanmasında da yapılan amaçsal yorum ve hakkaniyetin bunu gerektirdiği, ticari şirketi işçi ile kıyasladığımızda, başka bir iş yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlarını ücretten düşülmesi olgusunu da şirketin aynı faaliyet konusu ile sınırlı saymak gerektiği yasal zorunluluktur.
Davaya konu olayda da fesih konusu iş, otopark yapılması, işletilmesi ve devredilmesi olup, davacının otel işletmeciliğinden elde ettiği gelirin bu kapsamda değerlendirilmesinin doğru olmadığı, bunun mantığının da otopark alanında kullanılan işçi, makine, alet ve edevatın boş tutulamayacağı olgusunu doğurduğu ancak, çok farklı alanda şirketin faaliyetlerinde bunları kullanması da zaten söz konusu olamayacağı kuşkusuzdur.
Tüm bu açıklamalara göre somut olayda, taraflar arasında yapılmış 5 adet çok katlı otoparkın yap-işlet-devret modeliyle yapım ve işletim sözleşmesinin davalı tarafça haksız feshi nedeniyle 818 sayılı BK’nın 325.md ve hükmüne uyulan bozma ilamında açıklanan kesinti yönteminin, fesih konusu işe ilişkin faaliyet alanı ile sınırlı alarak değerlendirilmesi gerekir. Bu doğrultuda hükmüne uyulan bozma ilamında da işaret edildiği üzere, davaya dayanak sözleşme kapsamında davacının elde edebileceği net karın, feshinden sonra kalan süredeki işletme geliri, bu gelirden çıkartılacak tasarruf edilen malzeme, personel, yatırım, vergi, SGK, vs.gibi harcamaların düşümü sonrası mahkememizce verilen 09/12/2012 tarih ve 2010/234 E-2012/237 K sayılı karardaki gibi benimsenen 27/12/2011 tarihli rapor ve 12/06/2012 tarihli ek rapor ile tespit edildiği gibi 7.483.813,38 TL olduğu, bakiye talebin ise yerinde görülmediği toplanıp değerlendirilen delillerden anlaşıldığından, davanın kısmen kabulü ile 7.483.813,38 TL kar kaybının davalıdan alınıp davacıya ödenmesine ilişkin aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere;
Davanın KISMEN KABULÜ ile,
1-7.483.813,38 TL kar kaybının 10/03/2010 tarihinden itibaren uygulanacak avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-Davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine,
3-Alınması gerekli 511.219,29-TL karar ve ilam harcından 456.958,55-TL peşin ve ıslah harcının mahsubu ile geriye kalan 54.260,74-TL harcın davalıdan alınıp maliyeye gelir kaydına,
4-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan peşin harç 456.958,55 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir olunan 312.838,13 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir olunan 470.678,05 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan ve daha önce verilen 14/03/2017 tarihli kararda hesaplanan 8.524,40 TL yargılama gideri ile bu karar sonrası yapılan toplam 16.400 TL bilirkişi ücreti ve 541 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 25.465,40 TL yargılama giderinin kabul ve red oranına göre 6.197,34 TL’sinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, kalan kısmının davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı tarafından yapılan toplam 500 TL yargılama giderinin kabul ve red oranına göre 378 TL’sinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, kalan kısmının davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay’da temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okundu usulen anlatıldı. 15/06/2023

Başkan …
e-imzalı
Üye …
e-imzalı
Üye …
e-imzalı
Katip …
e-imzalı