Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/809 E. 2021/1027 K. 14.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/809 Esas
KARAR NO:2021/1027

DAVA:Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:12/12/2021
KARAR TARİHİ:14/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin tek yetkilisi … ve … ile birlikte 2018 yılında … Ltd. Şti. nvanı ile kurulmuş olduğunun, söz konusu açılışta müvekkilinin tüm sermayeyi karşılamış, davalının ise sermaye koymadan, müvekkilinin iyi niyeti ve güveni nedeniyle bu ortaklığa dahil olmuş olduğunu, ayrıca, Ticaret Sicil Gazetesi’nde de görüldüğü üzere, davalı, şirketi münferiden temsile yetkili müdürlerden biri olarak atanmış, kuruluşa dair Ticaret Sicil Gazetesi örneğini ekte sunduklarını, süreç içerisinde …, kendi çaba ve gayreti ile müşteri firma görüşmeleri ayarlamış, davalının ise müvekkilinin çabası ile gerçekleşen toplantıların bazılarına katılmak suretiyle müşterilerle kontak kurma fırsatı edinmiş olduğunu, ancak ancak davalının, bu ele geçirdiği fırsatı, ne yazık ki ortağı olduğu … şirketine katkı sağlamak adına değil, süreç içerisinde planlayarak ileride açacak olduğu … şirketine, gizlice ve müvekkilinin bilgisi, onayı, izni olmaksızın, alt yapı oluşturmak için kullanmış, davalı, …’de ortaklığı devam ederken, … şirketini kurmak ve halihazırda …’nin sahip olduğu müşteri portföyünü kullanmak ve bu süreçte …’nin kullanmakta olduğu ve tüm formatın birebir aynı olduğu dokümantasyonlarla (Seviye tespit sınav raporlaması, teklif, vb.) müşterilerine hizmet vermek adına yaptığı planı hayata geçirmek için söz konusu ortaklığından kendi isteği ve kararı ile 2020 yılının Kasım ayında çıkmış, bu hususun tescili, ekte görülen 17.12.2020 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde görülmekte olduğunu, hiçbir art niyet taşımayan müvekkilinin, davalının da bu süreçte ticari etik çerçevesinde özenli bir tacir gibi hareket edeceğini düşünmüş, oysa davalının, ekte sunmuş oldukları yazışmalardan da görüleceği üzere, …’nin sahip olduğu müşteri portföyüne, …’nin kapandığını ve …’nin yeni … olarak faaliyet göstereceğini söylemek suretiyle, bilerek ve isteyerek haksız rekabet teşkil edecek şekilde müvekkilini mağdur ettiklerini, davalının bu şekilde, müvekkili, kapandığı düşünülerek … ile çalışmaya başlayan eski müşterileri yönünden kazanç kaybına uğratarak hem maddi ve manevi zarara uğratmış hem de müvekkile ait olan …’nin ticari itibarını değersizleştirerek, faaliyet gösterdikleri aynı sektörde, ticari kazanç elde etme olanağını bir hayli zedelemiş olduğunu, davalının, davalı şirketi …’yi kurarken müvekkiline aynı adresi ve telefon numaralarını göstermiş, müvekkilinin şirkette kullanmakta olduğu kurumsal e-posta adresini de 1 ay boyunca kullanmaya devam etmiş, Bu süreçte dahi davalı, müvekkil şirkete ait müşteri portföyünü yanıltıcı ve müvekkilinin ticaretini zedeleyecek şekilde etkilemeye devam etmiş olduğunu, davalının müşterilere ortaklıktan ayrıldığını belirtmemesi, ayrıca “… şirketinin kapandığı ve yerine …’nin faaliyet göstereceğini” söylemesi, kanımızca TTK m.626/f.2 hükmü kapsamında müdürün şirketle rekabet oluşturması kapsamında değerlendirilmelidir. Buna göre rekabet yasağının müdür tarafından ihlali halinde şirket, ihlal nedeniyle uğramış olduğu zararını, yasağı ihlal eden müdür/müdürlerden talep için tazminat davası açabilecektir. TTK m. 626 hükmü gereğince açılacak olan tazminat davası, ancak limited şirket tarafından, rekabet yasağını ihlal eden yöneticiler aleyhine açılabilir, davalının, müvekkili …’nin portföyüne dahil şirketlerle, …’nin izni, bilgisi ve onayı olmaksızın ve hatta …’nin kapandığını dahi pek çoğuna ifade ederek çalışmakta olduğunu………..müvekkilinin, faaliyet gösterdiği süreçte bulunduğu sektörde tanınan bir işletme olmuş ve markalaştığını, faaliyet gösterdiği eğitim sektörü çerçevesinde insanlar bu şirketlerden bahsederken, …-… şeklinde söz etmekte, unvanın geri kalan kısımları sosyal açıdan sözlü ve yazılı iletişimde kullanılmamakta ve hatta insanlar tarafından çoğunlukla bilinmemektedir. Bu nedenle davalının … unvanıyla şirket kurması tamamen kötü niyetli bir hareket olup, zira 3 harflik kısa bir unvanda harflerden sadece 1 tanesi farklı olup, aynı olan harfler ise yine benzerliği ve her iki unvan Türkçe okunuşuyla peş peşe söylenildiğinde daha iyi anlaşılacağı üzere fonetik açıdan yarattığı benzerlik haksız rekabet çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, zira Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, bu konuda vermiş olduğu bir kararda “…” marka ismi ile “…” marka isminin iltibas oluşturduğuna hükmetmiştir (E:2015/8990, K:2016/3704). Dava konusu haksız rekabette şirketlerin Türkçe telaffuzu “…” ve “…” şeklindedir, dolayısıyla atıfta bulunduğumuz Yargıtay kararının olaya ışık tutacağı kanaatindeyiz. Davalının haksız rekabet oluşturan şirket unvanının müvekkil şirketten daha geç tescil edilmesi sebebiyle iptali gerekmektedir. Bu husus, ticaret unvanı terkini istemli bir davada Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-1298 Esas, 2019/335 Karar sayılı 21.03.2019 tarihli kararında şu şekilde ifade edilmiştir: “… ticaret unvanının sahibinden izin almadan, ticaret unvanının aynısının veya benzerinin kullanılması yahut işletme adı, marka, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu anlamında eser veya internet alan adı olarak kullanılması hâlinde de tecavüz gerçekleşeceğini, ……haksız rekabet hususunun yanı sıra davalının, müvekkili şirketin ortaklığından ayrılırken kazançlardan müvekkiline yalnızca 8.000-,00 TL vermiş ve bu ödemeyi takiben başka hiçbir ödeme de gerçekleştirmemiş, ticari defterler incelendiğinde, haksız rekabet kazançları da dahil edilerek, davalının müvekkile ödemesi gereken miktarlar net bir şekilde hesaplanabileceğini belirterek, öncelikle ve ivedilikle, müvekkilin haksız rekabet nedeniyle talep etmekte olduğu tazminat miktarı hesaplanacağı için dava sonuçlanıncaya kadar uğraması muhtemel olan zarar nedeniyle ve mağduriyetinin artmasının önlenmesi adına davalılara ait banka hesaplarına ihtiyati tedbir koyulmasını, müvekkilinin ticari unvanının korunması ve haksız rekabet teşkil eden davalı ünvanının ticaret sicilinden silinmesini, müvekkili şirketin faaliyet sürecinde emek vererek ve kendi namına kullandığı, ticari faaliyetine ilişkin matbu dokümanların aynı veya çok benzer formatta kullanılmasıhaksız rekabet ve iltibas hükümleri çerçevesinde değerlendirileceğinden, bu minvalde tüm belge ve evrakların imhasına, davalının, müdürlere ilişkin haksız rekabet hükümleri çerçevesinde ve ayrıca müvekkil şirketin eski ortağı olarak eriştiği müşteri portföyüne müvekkil hakkında doğru olmayan ifadelerde bulunduğu ve ayrıca müvekkilin portföyüne ait şirketlerle müvekkilin izni, onayı, bilgisi olmaksızın çalışarak ticari kazanç elde etmesi nedeniyle – fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla – şimdilik 1000 TL (belirsiz alacak) maddi tazminatın davalıdan alınarak müvekkile verilmesini, müvekkili şirketin kendi emeği ile oluşturduğu müşteri portföyü nezdinde ticari itibarını zedeleyen beyanlarla ticari kazanç elde edildiği için nedeniyle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 40.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak müvekkile verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; davacı şirketin 08/05/2019 tarihinde Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescil ettirerek koruma altına aldığını ileri sürdüğü … İSTANBUL markasına ve unvanına davalı tarafça yapıldığı ileri sürülen tecavüzün ve bu fiil dolayısıyla oluşan haksız rekabetin önlenmesi, davalı şirkete ait unvanın ticaret sicilden terkinine karar verilmesi, davacı şirketin uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararların tazminine yönelik olarak açılmıştır.
Davacı taraf delil olarak; … kayıtları, Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları, arabuluculuk tutanakları, keşif, bilirkişi incelemesi, tanık beyanları, yemin, isticvap ve diğer tüm yasal delillere dayanmıştır.
Eldeki dava; … …Ltd.Şti unvanının korunması ve haksız rekabet teşkil eden davalı ” …Ltd. Şti ” şeklinde kullanıldığı, böylece davalı şirketin haksız rekabet ve markaya (unvana) tecavüz oluşturan eylemleri nedeniyle haksız kazanç elde ettiği iddialarına dayalı olup, ticaret unvanına yapılan haksız tecavüzün kaldırılması, tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi talepleri içermektedir. Uyuşmazlık, davacı şirketin marka olarak tescil edilmiş unvanı ile davalı şirketin benzer bir unvanı arasındaki benzerliğin karışıklığa ve haksız rekabete sebebiyet veriyor ise davalı şirketin ticaret unvanının terkinine karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 39. ile 52. maddelerinde düzenlenen ticaret unvanı; ticari hayatta kullanılan, taciri diğer tacirlerden ayırt etmeye hizmet eden, bu fonksiyonu ile diğer ayırt edici işaretlerden ayrılan bir tanıtıcı işaret ve ticari işletmenin malvarlığına dahil bir gayri maddi malvarlığı hakkı, TTK.’nun kabul ettiği terim ile bir “fikri mülkiyet hakkı” dır. Ticaret unvanı üzerindeki hak; gayri maddi haklar içinde fikri mülkiyet haklarındandır.
TTK.’nun 11/3. maddesinde ticari işletmenin devri sözleşmesinin aksi öngörülmemiş ise ticaret unvanı ile “diğer fikri mülkiyet haklarını” içerdiği kabul edilmiştir. Bir başka ifade ile ticaret unvanı üzerindeki hakkın bir fikri tür mülkiyet hakkı olduğu açıkça belirtilmiştir.
Davacı taraf dava dilekçesinde davalı şirketin müvekkili şirket adına tescilli olan markaya ve ticari unvana çok yakın bir unvanı kullanmasının haksız rekabet ve marka olarak tescilli unvana tecavüz oluşturduğunu ileri sürerek davalı şirketin tescil ettirdiği unvanın terkinini, haksız rekabetin tespit edilerek durdurulmasını ve bu nedenle uğradığı maddi ve manevi zararların tazminini talep ve dava etmiştir. Diğer bir anlatımla, davacı taraf davadaki taleplerini genel korumaya ilişkin TTK hükümlerine göre oluşturmuş ise de, aynı zamanda marka hakkına ilişkin hükümlere dayalı maddi vakıalara da dayanmış olup, somut olayda özel korumaya ilişkin 6769 sayılı Kanun (556 sayılı KHK) hükümlerinin de tartışılması gerekir.
Türk hukuk sisteminde “adli yargı” yönünden mahkemeler “genel mahkemeler” ve “özel mahkemeler” olarak ayrılmıştır. Genel mahkemeler “hukuk mahkemeleri” açısından; sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemesidir. Özel mahkemeler ise “asliye ticaret mahkemeleri”, “aile mahkemeleri”, “iş mahkemeleri”, “fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri” gibi mahkemelere ayrılmıştır. Adalet Bakanlığı tarafından ihtiyaç hasıl olduğunda ihtisas mahkemelerinin kurulabileceği de Anayasa ve mevzuat gereği olup, hukuk ilişkilerinden doğan davalarda dava konusunun miktarına bağlı kalmaksızın “ihtisas mahkemeleri” kurulması öngörülmüştür. Kurulacak ihtisas mahkemelerinin görevlendirmesinin HSK tarafından belirleneceği kuralı gereğince de Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun tek başına fikri haklara ilişkin olduğu, bu nedenle bu yasanın koruma sınırı içinde yer almayan bir kısım hakların da Kanun Hükmünde Kararname ile korunduğu ve buna göre markaların da 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile koruma altına alındığı ve bu kanun hükmünde kararnamenin 71. maddesinde açıkça bu kanun hükmünde kararnamede ön görülen davalara ilişkin görevli mahkemelerin ihtisas mahkemeleri olduğu belirtilmiş olduğundan, Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararname uyarınca bu KHK ‘dan kaynaklanan itilaflara da Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemelerince bakılması yasa gereğidir.
Somut olayda ortada davacı şirketçe tescili sağlanmış bir marka (… …) ve ticari unvan söz konusudur. Dava konusu tescilli marka ve unvan yönünden 6769 sayılı Kanun (556 sayılı KHK) hükümlerinin de olaya uygulanması gerekir. Zira davacı şirket Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli olan marka hakkına da dayanmakta olup, aynı zamanda ticaret unvanı olarak kullandığı markaya vaki tecavüzün önlenmesini de talep etmektedir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde TTK hükümlerinden ziyade 6769 sayılı Kanun (556 sayılı KHK) hükümlerinin uygulama yeri bulacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Yargıtay 20. Hukuk Dairesi de 13/06/2016 tarihli, 2016/4842 Esas, 2016/6845 Karar sayılı kararında bu hususu vurgulanmıştır. Sonuç olarak eldeki davaya bakma görevinin ihtisas mahkemesi olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşıldığından, mahkememizin görevsiz olduğuna kanaat getirilmiştir.
Öte yandan Asliye Ticaret Mahkemesi ile özel mahkeme olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi arasındaki ilişki görev ilişkisidir. Görevle ilgili düzenlemeler ise kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Mahkeme duruşma yapmadan, yani taraflara tebligat yapıp onları dinlemeden dahi dosya üzerinden yapacağı inceleme üzerine görevsizlik kararı verebilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmış ise veya yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip, karara bağlamalıdır. (Yargıtay 3. HD’nin 24/04/2018 tarihli, 2016/15479 esas, 2018/4356 karar sayılı içtihadı)
Açıklanan nedenlerle; eldeki uyuşmazlığın çözümünde yukarıda anılan mevzuat hükümlerin uygulanmasının gerektiği, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin görev alanına giren uyuşmazlığın mahkememizin görev alanına girmediği, dolayısıyla görevli mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu, mahkemenin görevli bulunmasının dava şartlarından olduğu ve taraflarca ileri sürülmese dahi davanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilebileceği, sonuç olarak mevcut davada 6100 sayılı HMK’nin 114/1-c maddesinde öngörülen dava şartının bulunmadığı, buna göre HMK’nin 115/2.maddesi gereğince davanın, görev dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelere binaen;
1-Davacının davasının HMK’nin 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince görev dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Görevli Mahkemenin İSTANBUL FİKRİ ve SİNAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
3-HMK’nin 331/2.maddesi gereğince yargılama gideri ve vekâlet ücreti hususunda görevli mahkemece karar verilmesine,
4-HMK’nin 331/2.maddesi son cümlesi uyarınca dosya süresi içinde görevli mahkemeye gönderilmediği takdirde talep halinde yargılama gideri ve vekâlet ücreti hususunda mahkememizce karar verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde HMK’nin 20/1.maddesi uyarınca 2 (iki) haftalık kesin süre içinde başvurulması halinde dosyanın görevli mahkemesine gönderilmesine, belirlenen süre içinde başvurulmadığı takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi.14/12/2021

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı