Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/499 E. 2022/254 K. 15.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/641 Esas
KARAR NO :2022/216

DAVA:Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ:04/10/2021
KARAR TARİHİ:04/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan hayat sigortası poliçesi kaynaklı “alacak” davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin dava dışı … Bankası A.Ş. ile kredi sözleşmesi imzaladığını, anılan sözleşmeye göre müvekkili şirket yetkilisi …’nun herhangi bir sağlık sorunu sebebiyle vefat etmesi halinde davalı şirket tarafından müvekkili şirkete “vefat tazminatı” ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğunu, müvekkili şirket yetkilisi …’nun geçirdiği kalp krizi sebebiyle … … Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde 26/03/2018 tarihinde vefat ettiğini, akdedilen kredi sözleşmesinden doğan tüm borçların müvekkili şirket yetkilisi mütevefaa …’nun mirasçıları olan …, …, …, …, … ve … tarafından ifa edildiğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmede; poliçede belirlenen vefat teminatı tutarının, sigortalının sigorta süresi içinde vefatı halinde daini mürtehin var ise borcu kadar tutarın dain-i mürethine, daini mürtehine yapılacak ödemeden sonra kalan tutar var ise bu tutarın da evvelce tayin edilmiş lehtarına (veya lehtar tayin edilmemişse kanuni varislerine) Hayat Sigortası Genel Şartları dahilinde ödeneceğinin kararlaştırıldığını, dava dışı banka ile akdedilen kredi sözleşmesi ve ilgili poliçe hükümleri uyarınca müvekkili şirket yetkililerinin vefat tazminatına hak kazandığını, ancak davalı sigorta şirketinin ödenmesi gereken vefat tazminatını haksız olarak ödemediğini belirterek ve dilekçesinde açıkladığı diğer nedenlerle; fazlaya ilişkin talep, ıslah ve dava haklarını saklı tutarak, şimdilik 1.000,00-TL. vefat tazminatının, temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili ise cevap dilekçesinde özetle; usule ilişkin olarak öncelikle husumet yönünden açılan davaya yönelik itirazlarının bulunduğunu, davacı tarafın dava açma hak ve yetkisinin bulunmadığını, ayrıca huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, esasa ilişkin olarak ise; sigortalı …’nun sözleşme başlangıç tarihinden önce mevcut kanser hastalığını, poliçe ilişkisinin kurulması aşamasında kendisine bu yönde soru sorulmasına rağmen ilgili sağlık beyan formunda beyan etmediğini, böylece sigortalı …’nun beyan yükümlülüğünü bilerek ve kasten ihlal ettiğini, bu nedenle de davaya konu edilen vefat tazminatı talebinin müvekkili şirketçe reddedildiğini, sigortalı …’nun sözleşmenin kurulma aşamasından sonraki tedavi süreçlerinde de bu hastalıkla ilgili bilgi verme ve beyanda bulunma yükümlülüğünü ihlal ettiğini, tedavi süreci ile ilgili olarak müvekkili şirketin hiçbir şekilde bilgilendirilmediğini, bu durumda TTK.’nun 1435, 1436, 1437 ve 1439. maddeleri ile Hayat Sigortası Genel Şartları kapsamında sigorta bedelinin ödenebilmesinin mümkün olmadığını belirterek ve dilekçesinde açıkladığı diğer nedenlerle; davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı karşı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; banka kredi sözleşmesi borcunun teminatı olarak düzenlenen hayat sigortası poliçesi kapsamında, sigortalı …’nun vefatı nedeniyle davalı sigorta şirketinden talep edilen vefat tazminatının tahsiline ilişkin alacak davasıdır.
Davacı taraf delil olarak; kredi sözleşmesi, hayat sigortası poliçesi, banka kayıtları, her türlü yazılı belge, banka ödeme dekontları, hastane kayıtları, ölüm kayıtları, nüfus kayıtları, mirasçılık belgesi, ticari defterler, ticaret sicil kayıtları, tanık beyanı, bilirkişi incelemesi, Yargıtay içtihatları ve diğer her türlü yasal delile dayanmıştır.
Davalı taraf ise delil olarak; kredi sözleşmesi, sigortalı murise ait … numaralı poliçe ve sigortalanmaya dair belgeler, bilgilendirme ve başvuru formu, tazminat dosyası ekleri, nüfus kayıt örneği, veraset ilamı, ölüm belgesi, sigortalıya ait … … Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi, … … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, … … Eğitim Araştırma Hastanesi, … Hastanesi ve … Üniversitesi … Tıp Fakültesi Hastanesi nezdindeki tedavi ve tetkikler ile hastane kayıtları, sigortalıya ait sağlık kuruluşlarından alınan sağlık raporları, SGK.’dan alınacak ayrıntılı tedavi dökümleri, sigortalının kullandığı ilaçlar, tedavi gördüğü hastalıkların hastane kayıtları, TÜİK ölüm belgesi, müvekkili şirkete ait tüm defter, belge ve kayıtlar, bilirkişi incelemesi ve diğer her türlü yasal delile dayanmıştır.
Dosya kapsamında mevcut ölüm belgesi, veraset ilamı, kredi sözleşmesi, hayat sigortası poliçesi, bilgilendirme ve başvuru formları ile tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına göre; sigortalı …’nun taraflar arasında akdedilen 26/02/2018 başlangıç tarihli ve 1 (bir) yıl süreli “… … Sigortası” kapsamında vefat riskine karşı … nolu poliçe ile davalı sigorta şirketince sigortalanmış olduğu, 26/03/2018 tarihinde ise vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Eldeki davada; sigorta ettiren davacı şirket tarafından, hayat sigortası poliçesi kapsamında sigortalı …’nun vefatı nedeniyle davalı sigorta şirketinden vefat tazminatı talep edilmektedir.
Bir sigorta poliçesini yaptıran ile sigortalı kişi farklı kişiler olabileceği gibi, sigorta poliçesinin menfaattarı da ayrı bir kişi olabilir.
Hayatı üzerine sigorta sözleşmesi yapılan ve sigorta sözleşmesine konu olan kişiye “sigortalı”, prim ödemek suretiyle sigortalının menfaatini sigorta şirketi nezdinde sigortalayan kişiye ise “sigorta ettiren” denir.
Dain-i mürtehin (rehin alacaklısı) ise; hayatı üzerine sigorta yapılan kişiye vermiş olduğu borç veya kredi nedeniyle, sigortalının yaşam kaybı halinde ödenecek olan tazminat tutarından 1. derecede alacaklı olan gerçek veya tüzel kişidir.
Hayat Sigortaları Genel Şartları’nda “lehtar”; sigorta sözleşmesine taraf olmamakla beraber lehine sigorta sözleşmesi yapılan ve rizikonun gerçekleşmesi halinde kural olarak sigorta tazminatını sigortacıdan isteme hakkına sahip olan kişi olarak tanımlanmıştır. Kısaca hayat sigortası poliçesinde belirtilen lehtar veya lehtarlar, sigorta tazminatının ödeneceği kişilerdir.
TTK.’nun 1493. maddesinin son fıkrasına göre; sigortacıdan edimi isteme ve tahsil yetkisi, aksi kararlaştırılmadıkça lehtara aittir. Kanunen varis olarak kabul edilen kişiler “aksi belirtilmediği sürece” hayat sigortası poliçelerinin lehtarı olarak kabul edilirler.
Mahkememizce davaya konu … … Sigortası poliçesi ve ekleri incelenmiştir.
Dava konusu poliçede; lehtar olarak 1. sırada T. … … Şubesi, 2. sırada ise kanuni varisler gösterilmiştir. Bir başka ifade ile poliçede lehtar olarak (dain-i mürtehin olarak sigortalının borcu kadar) … Bankası A.Ş. … Şubesi belirlenmiştir. Bu durumda rizikonun (yani vefatın) gerçekleşmesi halinde birinci derecede hak sahibi yanı lehdar olan bankadır. Sigortalının kanuni varisleri ise 2. derecede hak sahibidirler.
Anılan poliçenin “Teminatlar” başlıklı “B” maddesinin alt bendinde “Vefat Teminatı” olarak belirtilen kısmında ise; poliçede belirlenmiş olan vefat teminatı tutarının, sigortalının sigorta süresi içinde vefatı halinde poliçesinde dain-i mürtehin var ise borcu kadar olan tutar dain-i mürethine, dain-i mürtehin ödemesinden sonra varsa kalan teminat tutarının ise evvelce tayin edilmiş lehtarına veya lehtar tayin edilmemişse kanuni varislerine Hayat Sigortası Genel Şartları dahilinde ödeneceği düzenlenmiştir.
Davacı şirketin, dava konusu hayat sigortası poliçesinde “sigorta ettiren” sıfatını haiz olduğu anlaşılmaktadır. Davacı şirketin davaya konu poliçenin lehtarı olmadığı açıktır. Sigorta ettiren sıfatını haiz olmak, doğrudan sigorta bedeli üzerinde hak sahibi olunmasını gerektiren bir durum değildir. Lehtar, eğer poliçede ayrıca belirlenmiş ise bu durumda poliçede belirlenen kişi ve kişiler hak sahibidirler. Sigorta ettiren davacı şirket, sigorta sözleşmesine dayanarak sigortacıdan sigorta tazminatının ödenmesini istemek ve onu dava etmek hakkına sahip olmak istiyorsa, bunu sözleşmede mahfuz tutmak (aksine sözleşme) zorundadır. Oysa somut olayda ve sözleşmede böyle bir durum söz konusu değildir.
Öte yandan bir davada taraf sıfatı, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dolayısıyla davacı sıfatı (aktif husumet) dava konusu hakkın sahibine, davalı sıfatı (pasif husumet) ise o hakka uymakla yükümlü olan kişiye aittir. Bu noktada, mahkemece taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir.
Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez. Bu durumda dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olayda; davaya konu poliçede lehtar olarak 1. sırada … Bankası – … Şubesi’nin, 2. sırada ise sigortalının kanuni varislerinin gösterildiği, davacı şirketin ise poliçede “sigorta ettiren” konumunda olduğu, “lehtar” ve/veya “kanuni varis” olmadığı, kredi veren dava dışı bankanın (… Bankası A.Ş.’nin) sigorta bedeli (vefat tazminatı) üzerinde dain-i mürtehin sıfatıyla 1. derecede hak sahibi olduğu, kredi borcunun tamamen kapatılmış olması durumunda dahi sigorta bedeli üzerinde davacı sigorta ettiren şirketin değil, sigortalı …’nun kanuni varislerinin hak sahibi oldukları, sigorta ettiren sıfatını haiz olunmasının, sigorta bedeli (vefat tazminatı) üzerinde doğrudan doğruya talep ve hak sahibi olunduğu anlamına gelmediği, davaya konu hayat sigortası poliçesinde “açıkça” hak sahiplerinin (lehtarların) belirlenmiş olduğu, bu nedenle eldeki davada davacı konumunda bulunan sigorta ettiren şirketin sigorta bedeli (vefat tazminatı) üzerinde hak sahibi olmadığı, lehtar sıfatının da bulunmadığı, sigorta bedelinin ancak lehtar tarafından talep ve dava edilebileceği dikkate alındığında ve 6100 sayılı HMK.’nun 114. maddesinde taraf ehliyetinin açıkça dava şartları arasında sayılmış olması ile aynı yasanın 115. maddesine göre dava şartı noksanlığının mahkemece davanın her aşamasında re’sen dikkate alabileceğine ilişkin düzenleme gözetildiğinde; davacı sigorta ettiren şirketin, davalı sigorta şirketi aleyhine eldeki davayı ikame edemeyeceği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Gerekçede açıklandığı üzere;
1-Davanın, 6100 sayılı HMK.’nun 114/1-d ve 115/2 maddeleri gereğince “aktif husumet yokluğu” nedeniyle usulden reddine,
2-Alınması gerekli 80,70-TL. karar ve ilam harcından 59,30-TL. peşin harcın mahsubu ile bakiye 21,40-TL. harcın davacıdan alınarak Maliye’ye gelir kaydına,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir olunan 1.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
4-6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği gereğince Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabulucu ücretinin davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından geriye kalan kısmın karar kesinleştikten sonra ilgilisine iadesine,
Dair; HMK.’nun 6723 sayılı Kanunla değişik Geçici 3. ve 341/1 vd. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere bir başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda açıkça okunup, usulen anlatıldı. 04/03/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır